Jump to content

MEVLANA VE ONUN GiBi SAPIKLAR , BiZ ALLAHIZ DiYORLAR


Recommended Posts

iste böyleee,

d

MEVLANA veeeee SEMS SAPIKLARININ GERCEK YANLARI.

Buyurun okuyun
MEVLANA (!)]’NIN İSLAMA AYKIRI GÖRÜŞLERİ
-
Yazmış olduğu şiirlerle tarihin derinliklerinden günümüze kadar adından söz ettiren Mevlana Celaleddin-i Rumi hiç şüphesiz, dünyanın en büyük şairlerinden bir tanesidir.
-
Tarih boyunca İslam dışı dinlerin mensupları tarafından sevilen Mevlana,
-
şiirleriyle ve bazı inançlarıyla dünyada adından söz ettiren ender şairlerden bir tanesidir.
-
İnsanlar üzerinde şiirlerinin derinlemesine bıraktığı iz o kadar kuvvetli ki; bunun etkisiyle bu gün kabrinin bulunduğu Konya, dünyanın dört bir yanından gelen sevenleri tarafından sürekli ziyaret edilen bir yer haline gelmiş durumda. Mevlana insanların gözünde dünyanın en büyük şairlerinden bir tanesi olabilir.
Ya da milyarlarca insanın gönlüne taht kurmuş bir şahsiyet olabilir.
-
Ne denirse densin şu bir hakikattir ki, Mevlana bir İslam âlimi unvanını alamamıştır.
-
İslam adına ne vermiş olduğu bir fıkıh kitabı,
ne bir akaid kitabı
ne de başka herhangi bir eseri mevcuttur.
-
Şiire olan aşırı merakından dolayı İslami söylemlerle sözlerini süsleyip, insanlara sunmuştur.
-
İslam’ın bazı güzelliklerinden ilham alarak yazmış olduğu birçok hikâye tarzı şiiri mevcuttur.
-
Aslında yazmış olduğu kitabın kendisine ait bir kitap değil, bizzat Allah tarafından kendisine indirilmiş bir kitap olduğunu söylemektedir.(yani mevlana nerdeyse ben Allahim yada ben Allahin bir ogluyum deyecekti bu SAPIK)

Tıpkı Tasavvuf dinine mensup din kardeşi Muhyiddin ibn Arabî gibi o da yazmış olduğu kitabın, Allah katından kendisine indirildiğine inanmaktadır.
-
Hocası (ASKI)Şems-i Tebrizî ile karşılaşmasından sonra hayatı tamamen değişen Mevlana, Tasavvuf inancına büründü.
-
Hocası Şems-i Tebrizî gibi ’’Hulûliye‘’ inancından olan Mevlana’nın, Allah’ın kendisine hulûl ettiğine ve Panteizm’e olan inancının izlerini kitaplarında da açık bir şekilde görebiliriz.
-
Aynı şekilde şiirsel sanatının tamamını döktürüp yazdığı mesnevisinin bizzat Allah(c.c) tarafından kendisine indirildiğini diyebilecek kadar ileri gitmiştir.
-
Allah(c.c) tarafından indirildiğini iddia ettiği Mesnevi’sinde; hikâyeleri pornografik öğelerle süsleyip insanlara sunmuştur.
-
Maalesef bugün büyük Allah dostu(!), evliya diye adlandırılan Mevlana’nın, İslam’a aykırı görüşleri insanlara gösterilmedi.

Şimdi Allah dostu,
büyük evliya(!) diye adlandırılan Mevlana’nın, İslam dinine aykırı görüşlerini aktaralım.
-
Söylemiş olduğumuz sözlerle ilgili herhangi bir şüphesi olan varsa, Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin Mesnevi’sine göz atıp araştırma yapabilir.
-
Sayfa numaralarıyla birlikte Mevlana’nın Kuran’a aykırı görüşlerini sunacağız.
-
Mevlana hakkında daha geniş bir bilgiye sahip olmak isteyen okuyucular Prof Dr. Mikail Bayram’ın “Sosyal ve Siyasi Boyutlarıyla Ahi Evren-Mevlana Mücadelesi” adlı değerli kitabına başvurabilirler.
-
MESNEVİ’NİN ALLAH TARAFINDA İNDİRİLDİĞİNİ SÖYLEMESİ
Mevlana diğer Tasavvuf önderleri gibi, bizzat kendi yazmış olduğu kitabın kendisine Allah tarafından indirildiğini şu sözlerle bizlere aktarmakta:

Bu kitap, Mesnevî kitabıdır.
Mesnevi hakikate ulaşma ve yakîn sırlarını açma hususunda din asıllarının asıllarıdır.
-
Tanrı’nın en büyük fıkhı,
Tanrı’nın en aydın yolu,
Tanrı’nın en açık bürhanıdır.
-
Mesnevî, içinde kandil bulunan kandilliğe benzer.
Sabahlardan daha aydın bir surette parlar.
Kalplere cennettir;
pınarları var,
dalları var,
budakları var.
-
O pınarlardan bir tanesine bu yol oğulları “sel sebil” derler. Makam ve keramet sahiplerince en hayırlı duraktır,
en güzel dinlenme yeri…
Hayırlı ve iyi kişiler orada yerler, içerler.
Hür kişiler ferahlanır,
çalıp çağırırlar.
-
Mesnevî, Mısır’daki Nil’e benzer:
Sabırlılara içilecek sudur.
Firavun’un soyuna sopuna ve kâfirlere hasret…
Nitekim Tanrı da,
“Hakk onunla çoğunun yolunu azıtır,
çoğunun da yolunu doğrultur.” demiştir.
-
Şüphe yok ki Mesnevi gönüllere şifadır,
hüzünleri giderir,
Kur’ân’ı apaçık bir hale koyar,
rızıkların bolluğuna sebep olur,
huyları güzelleştirir.
Şanları yüce,
özleri hayırlı kâtiplerin elleriyle yazılmıştır,
temiz kişilerden başkalarının dokunmasına müsaade etmezler.
-
Mesnevî Âlemlerin Rabbinden inmedir.(SAPIK)
-
Bâtıl ne önünden gelebilir, ne ardından.
Tanrı onu korur, gözetir;
Tanrı en iyi koruyandır,
merhametlilerin en merhametlisidir.
Mesnevî’nin bunlardan başka lakapları da var. O lakapları veren de Tanrı’dır…” (1)(yalancinin)
-
Mesnevi gönüllere şifa verir,
Kuran’ı apaçık bir hale sokar,
rızıkları bollaştırır;
ona temiz kişilerden başkası dokunamaz.
-
Kuran’a verilen bütün vasıfları Mevlana Mesnevi’ye verdikten sonra; en sonunda Mesnevi’nin, bizzat Âlemlerin Rabbi tarafından kendisine indirildiğini söylemekte.
-
Oysa kuranı incelediğiniz vakit, Yüce Allah’ın(c.c) bu vasıfları Kuran için kullandığını şu ayetlerde görebiliyoruz: 25/24 , 2/26 , 80/15-16 , 56/79, 56/80, 41/42 ,12/64… Bu ayetlerin hepsinde Kuran’ın bu vasıflarından bahsedilmekte olduğunu görüyoruz.
-
Aynı şekilde Mevlana bu vasıfların hepsini Mesnevi’sinde görmektedir.
Ve o, bu noktada kendi kitabını Allahın Kitabı ile aynı şekilde görüp kendi yazmış olduğu kitabın Allah tarafından kendisine indirildiğini iddia etmekle Allah’a çok büyük bir iftirada bulunmuştur.(sapikoglu sdapik)
-
“Şeyh, Tanrı gibi aletsiz işler görür, müridlere sözsüz dersler verir.” (2)
-
Bir gün Sultan Veled buyurdu ki: Dostlardan biri babama(Mevlana’ya) şikâyette bulundu ve “Âlimler Mesnevi’ye neden Kur’an diyorlar diye benimle bahse girişti. Ben de Kuran’ın tefsiridir dedim.” deyince; babam bir lahza susup sonra a sersem dedi, niçin olmasın?
-
A eşek niçin olmasın?
A oruspu cocugu… kardeşi niçin olmasın?
Peygamberlerle velilerin harfi zarflarında Tanrı sırlarının nurlarından başka bir şey yoktur. (3)
-
Beyit 1840— Tarihçiler, bunu duyunca Bayezid’in tayin ettiği zamanı yazdılar.
Adeta şişe benzeyen kamış kalemlerini kebapla bezediler.
Tanı o zaman, o tarih gelip çatınca o padişah doğdu…
Devlet satrancını oynadı!
Beyit 1845Bayezid’in ölümünden sonra yıllar geçti,
Ebu’l Hasan dünyaya geldi.
Beyit 1850 — O, padişah Ebu’l Hasan’ın ihsanına,
kıskanmasına ait huylar söylediyse aynen zuhur etti.
Beyit 1851— Çünkü onun önünde giden levh-i mahfuzdur…
Neden mahfuzdur o levh? Hatadan!
Beyit 1852 — Bu ne yıldız bilgisidir, ne remil, ne de rüya…
Allah, doğrusunu bilir ya, Allah vahyidir!
Beyit 1853 — Sofiler, bunu halktan gizlemek için
gönül vahyi demişlerdir.
Beyit 1855 — Sen istersen onu gönül vahyi farz et!
Gönül zaten onun nazargahıdır… Gönül, ona agah olunca nasıl hata eder? (4)
-
Görüldüğü gibi tamamen Allah’a iftira üzerine kurulmuş bir inanç…
-
Allah’a(c.c) bu şekilde iftira atanlar hakkında Rabbimiz Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır
-
’’Allah’a karşı yalan uydurup iftira düzenden veya kendisine hiç bir şey vahyolunmamışken “Bana da vahiy geldi” diyen ve “Allah’ın indirdiğinin bir benzerini de ben indireceğim” diyenden daha zalim kimdir?
-
Sen bu zalimleri, ölümün ‘şiddetli sarsıntıları’ sırasında meleklerin ellerini uzatarak onlara: “Canlarınızı (bu kıskıvrak yakalanıştan) çıkarın, bugün Allah’a karşı haksız olanı söylediğiniz ve O’nun ayetlerinden büyüklenerek (yüz çevirmeniz) dolayısıyla alçaltıcı bir azapla karşılık göreceksiniz” (dediklerinde) bir görsen.’’(6 Enam/93)
-
Artık vay hallerine; kitabı kendi elleriyle yazıp, sonra az bir değer karşılığında satmak için “Bu Allah katındandır” diyenlere. Artık vay, elleriyle yazdıklarından dolayı onlara; vay kazanmakta olduklarına. ( Bakara/79)
-
Kendisine hiçbir şey vahyolunmamışken yazdığı kitabın bizzat Allah tarafından kendisine indirildiğini söyleyen bir insan, nasıl olur da Allah(c.c) dostu olarak gösterilebilir?!
-
Allah dostu olarak anılan Mevlana, kendi yazmış olduğu kitabın Allah(c.c) katından indirilme olduğunu söyleyerek Allah’a(c.c) iftira atmıştır.
-
Allah’a(c.c) iftira atan bir insan, bırakın Allah(c.c) dostu olmasını, ancak şeytana dost ve arkadaş olabilir.
-
Allah(c.c) dostu ve evliyası olarak insanlara anlatılan Mevlana Celalettin Rumi kendi yazmış olduğu kitapta Allah’a(c.c) iftiralar atmaya devam ediyor.
-
’’Ormanlar kalem olsa, denizler mürekkep olsa yine Mesnevi’nin biteceğini umma…” (5)(SAPIKOGLU SAPSAPIK)
-
Oysa ALLAH (c.c) Lokman suresinde kendi kitabı Kur’an için şu açıklamayı yapmaktadır:
“Eğer yeryüzündeki ağaçlar kalem olsa, denizler de, arkasından yedi deniz daha kendisine yardım ederek (mürekkep) olsa yine ALLAH’ın kelimeleri tükenmez.” (Lokman: 31/27)
-
MESNEVİ DE VELİLERİN TANRI’NIN ÇOCUKLARI OLDUĞUNU SÖYLEMESİ
Yavrum veliler de Tanrı çocuklarıdır. Onlar ortada olsun, olmasın…
Tanrı, mallarını, canlarını korur; onların ahvalinden haberdardır. Sakın noksanlıklarını bulup aleyhlerinde gıybet etme.
-
Onlar için kin güdenden, onların öcünü alan Tanrı’dır. Tanrı dedi ki: Bu Veliler benim çocuklarımdır. Gariplik âlemindedirler, eşleri yoktur. Ne işleri vardır, ne güçleri. Halkı imtihan için hor ve yetim görünürler. Fakat hakikatte dostları da benim, nedimleri de. Hepsi de benim korumama arka vermiştir. Sanki onlar, benim cüzülerimdir. Sakın, sakın! Bunlar benim hırka giyenlerimdir. (6)
-
Mevlana velileri, Tanrı’nın çocukları olarak gördüğünü açıkça söylemektedir.
Yani Hıristiyanların Baba, Oğul ve Kutsal Ruh (Teslis) akidesini bu şekilde, az da olsa benimsediğini göstermektedir.
-
Mecazi anlamda da olsa bir kişinin, velileri Tanrı (ALLAH)’nın çocukları olarak görmesi, İslam inancına göre küfürdür. Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
-
“ “Rahman çocuk edindi” dediler. Hakikaten siz, pek çirkin bir şey ortaya attınız. Bundan dolayı, neredeyse gökler çatlayacak, yer yarılacak, dağlar yıkılıp düşecektir! Rahman’a çocuk isnadında bulunmaları yüzünden… Hâlbuki çocuk edinmek, Rahman’ın şanına yakışmaz. Göklerde ve yerde olan herkes, istisnasız, kul olarak Rahman’a gelecektir.” (19 Meryem/88-93)
-
“Yahudiler, Üzeyir Allah’ın oğludur, dediler. Hıristiyanlar da, Mesih (İsa) Allah’ın oğludur dediler. Bu onların ağızlarıyla geveledikleri sözlerdir. (Sözlerini) daha önce kâfir olmuş kimselerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin! Nasıl da (haftan batıla) döndürülüyorlar!” (9 Tevbe/30)
-
BİR ŞEYHİN BAYEZİD’E KABE BENİM: BENİM ÇEVREMDE TAVAF ET DEMESİ
’’ 2210: Ümmetin şeyhi Bayezid, Hac ve Umre için Mekke’ye doğru koşuyordu, ilk defa gittiği şehirde değerli kişileri soruşturup arardı..
2
-

-


-
MEVLANA’NIN BOZUK ALLAH İNANCI (sapikoglu sapik)

Mevlana tıpkı Muhyiddin-i Arabî gibi, bozuk bir Allah inancını, temelini Panteizm inancından alıp zihninde oluşturmuştur.
-
Tasavvuftaki Allah inancının kökü Kuran’a dayanmamakta;
-
gerek Mevlana olsun gerekse tasavvuf inancını benimseyen muttasavvuflar olsun bu insanlar Allah inancını Panteizm inancını da alıp, Vahdeti vücut inancı olarak akideleştirmişlerdir.
-
Mesela, Mevlana -hâşâ- evliyaları Allah’ın(c.c) çocukları olarak görebiliyor ya da her şeyin –hâşâ- Allah olduğunu, canlıların hepsinin Allah’ın birer parçaları olduğuna inanabiliyor.
-
Mevlana’nın, Allah inancını tıpkı diğer tasavvufçular gibi Panteizm inancından aldığını açık ve net bir şekilde kitaplarındaki şu sözlerle görebiliyoruz:
-
“Bir işin yapılmasını söylediği zaman Şeyh Muhammed Hâdim, inşallah deyince Mevlana bağırıyor.
A aptal,
ya söyleyen kim?
(39.b) Fakat bu Tanrılığı kendisine hasretmiyor (bir şey arzulamak). Onca herkes o’dur (Allah’tır) ve insan insanlığını anlayınca O (Allah), olur. (8)
-
Tanrının adlarından birisi de Mümin’dir.
İman eden kul da mümindir.
Mümin müminin aynasıdır.
Tanrı onda, o aynada tecelli etti demektir.
Yani aynada gibi olan mümin kulda, Mümin olan Tanrı tecelli ediyor. Tanrıyı görmek istiyorsan gel aynaya bak da onu gör. (9).
Enelhak kadehiyle bir yudumcuk içen sızdı Tanrılık şarabından
-
Şişelerle, küplerle içtim ben, sızmadım, ben, sultanların aradığı sultan.”
-
“Ben hacetler kıblesiyim.
Gönlün kıblesiyim ben.
Ben Cuma mescidi değilim,
insanlık mescidiyim ben.
”Gönlü sâf sûfiyim ben;
benim tekkem âlem,
medresem dünya benim.
-SAPIKLIGIN COK GUVVATLI eyyyyyyyyyy ATESPEREST mevlana..
-
Değilim abalı sûfilerden.”“İster münacat eri ol sen,
Meyhane rindi istersen; bundan sanki ne çıkar?
Yok Cumartesiymiş, yok Cumaymış, bence ne fark var? (10)

Sabah oldu, ey sabahın penahı Tanrı! (Ben özür serd edemiyorum), bize hizmet eden Hüsamettin’den sen özür dile! Aklı-ı Kül’lün ve canın özür dileyeni sensin; canların canı, mercanın parıltısı sensin. “Sabahın nuru parladı, bize de bu sabah çağında senin Mansur şarabını içmekteyiz.” (11)
-
Mevlâna bu sözleriyle, ben Allah’ım diyen Hallacı Mansur gibi sabaha kadar Vahdet-i Vücûdçuluk yaptığını söylemekte ve bununla da (hâşâ) “sen Husameddin’den özür dile” demek suretiyle Allah’a minnet etmektedir.
Mevlana bu sözleriyle ben Allah’ım diyen Hallacı Mansur, Muhyiddin-i Arabî, Abdülkerim el-Cili, Hasan Rıdvan, İmam’ı Rabbani gibi Vahdet-i Vücudu savunmaktadır. Vahdet-i Vücud inancı (Panteizm) tasavvufun en büyük akidesidir. Bu konuda son bir örnek de Mevlana’yı Mevlana yapan hocası Şems-i Tebrizi’den verelim. Bakın Şems-i Tebrizi, Allah’ı ne şekilde görüyor:
-
-
Yine buyurdular ki: Mevlana Şems-i Tebrizî’nin Kimya adında bir karısı vardı. Bir gün Şems hazretle­rine kızıp Meram bağları tarafına gitti. Mevlana haz­retleri medresenin kadınlarına işaretle: “Haydi gidin Kimya Hatun’u buraya getirin; Mevlana, Şemseddin’in gönlü ona çok bağlıdır” buyurdu.
-
Bunun üzerine kadın­lardan bir grup onu aramaya hazırlandıkları sırada Mevlana, Şems’in yanına girdi. Şems, şahane bir ça­dırda oturmuş, Kimya Hatunla konuşup oynaşıyor ve Kimya Hatun da giydiği elbiselerle orada oturuyordu. Mevlânâ bunu görünce hayrette kaldı. Onu aramağa hazırlanan dostların karıları da henüz gitmemişlerdi. Mevlânâ dışarı çıktı.
-
Bu karı kocanın oynaşmalarına mâni olmamak için medresede aşağı yukarı dolaştı. Son­ra Şems “içeri gel” diye bağırdı. Mevlânâ içeri girdiği vakit, Şems’ten başkasını görmedi. Bunun sırrını sor­du ve: “Kimya nereye gitti” dedi. Mevlânâ.
-
Şems: “Yü­ce Tanrı beni o kadar sever ki istediğim şekilde yanıma gelir. Şu anda da Kimya şeklinde geldi” buyurdu, işte Bayezid’in hali de böyle idi. Tanrı ona daha sakalı bit­memiş bir genç şeklinde göründü. (12)
-
Yıllarca bize büyük Allah dostu, evliya olarak tanıtılan bu insanların akide inançları bunlardan ibarettir.
-
Allah’ı kadın kılığında gördüğünü söyleyebilecek kadar aşağılık bir duruma düşen bu insanlar Allah dostu, Allah evliyası olarak ilan edildiler.
-
MEVLANA CELALEDDİN-İ RUMİ’YE GÖRE HZ. MUSA FİRAVUN MÜCADELESİNDE KİM HAKLI
-
Görüldüğü gibi İslam akidesini adeta oyuncak haline getirdiklerinden dolayı, artık Musa’yı da Firavun görmeye başlıyorlar,
-
Firavunu da Musa…(!) Yani imanı küfür, küfrü ise iman olarak görebiliyorlar.
-
Hatta Mesnevi’nin 2467-2468. beyitlerinde Firavun’a, Musa demekle,
-
Musa ile Firavunun aynı şahıs olduğunu, dolayısıyla küfür ile imanın aynı şey olduğunu söylüyor Mevlana. Şöyle ki:
-
2465 beyit: Beni bir an ay yapıyor,
bir an kara.
Allah’ın işi bundan başka bizzat ne olur?
-
Ol oldu. Hükmü sopalarının önünde mekân ve mekânsızlık âlemlerinde koşuyoruz.
Renksizlik renge esir olunca, bir Musa-başka bir Musa ile savaşa tutuştu.
Sahip olduğun renksizliğe ulaştığında, Musa ile Firavun barışıktı.
Bu nükte üzerinde sualin olursa, renk dedikodudan uzak olur mu?
2470 Beyit: Bu şaşılacak şeydir. Bu renk renksizlikten doğdu, renk renksizlikle nasıl savaşa girişir.
Yağın aslı suyla fazlalaşır. Sonuçta suyla nasıl zıtlaşır? Madem gül, dikendir ve diken gülden… Niçin her ikisi savaş ve macera içinde? Veya bu savaş değil, hikmet içindir. Tıpkı eşek satıcıların savaşı gibi sanattır. Veya ne budur, ne o şaşkınlıktır. Define aramalı, bu harabedir.
-
2480: Görünüşte o seni kendine çağırıyor, içtense seni ret sopasıyla kovuyor.
Ey akıllı kişi! Tersine nallar vardır. Firavun’un nefretini Musa’dan bil. (13)
“Hiç biz Müslümanları, kâfirler gibi tutar mıyız? Ne oluyor size? Nasıl (böyle saçma) hüküm veriyorsunuz? Yoksa sizin bir kitabınız var da, onda mı okuyorsunuz?. Onda, beğendiğiniz her şey sizin için mutlaka vardır (diye mi yazılı)? Yoksa “Ne hükmederseniz mutlaka sizindir” diye sizin lehinize olarak tarafımızdan verilmiş, kıyamet gününe kadar geçerli kesin sözler mi var? Sor onlara: Bu iddiayı onların hangisi savunacak? Yoksa ortakları mı var onların? Sözlerinde doğru iseler, hadi getirsinler ortaklarını!” (Kalem35-41)
-
MEVLANA’YA GÖRE CEHENNEM SENBOLİK BİR YERDİR
-
Tasavvufçuların kullandıkları metotlardan biri de, insanları kendi yollarında yürütebilmek ve doğru yolda gidenlerin yollarından alıkoymak ve dolayısıyla kendilerine bağlamak için peygamberleri ve müminleri kötüleyebiliyorlar.
-
Böylece kendilerinin ve gittikleri yolun iyi olduğunu insanlara yutturmaya çalışıyorlar.
-
Ayrıca insanları bu tuzaklarına düşürmek için, kullandıkları diğer bir metot da Bâtıniliği şiddetle savunmaları.
-
Onların batın anlayışına göre örneğin; minare dense, muhakkak bunu kuyu olarak anlamak lazımdır. Birisine bunu yutturdular mı artık ona kabul ettiremeyecekleri hiçbir şey kalmaz. Öyle ki, İslam dininde Allah bir mi deniyor; sofist buna karşılık her şeyin Allah olduğunu kabul ettirmeye çalışır ve etiket olarak kendisinin Allah olduğunu hemen iddiasının üzerine yapıştırır.
-
İslam dininde cennet güzelliğiyle mi övünülüyor; sofist bunun iyi bir şey olmadığını, ahmakları kandırmak için kurulmuş bir tuzak olduğunu kabul ettirmeye çalışır. İslam dininde cehennem kötü bir yer olarak mı bildiriliyor; sofist onun iyi bir şey olduğunu içindekilerin ondan çıkmak istemediklerini kabul ettirmeye çalışır.
-
Şöyle ki:
Cenneti bu kadar kötüleyen sofu’lar, cehennemi övmekten geri durmazlar, öyle ki: Mevlana için cehennem bir ceza yeri değil, arızi kötülükleri temizleyen, insana hiçbir zarar vermeden olgunlaşma kazandıran bir yerdir; ateşi ise kırmızı şarap gibidir.
Mevlana bu konuda şöyle demektedir:
-
“Cehennem ateşi, ancak kabuğu yakar. Ateşin içle hiçbir işi yoktur. Ateşi içe yayılım verirse mutlaka bil ki onu pişirmek içindir, yakmak için değil. Tanrı, hüküm ve hikmet sahibi oldukça bu kaide daimidir. Geçmiş zamanda da böyledir, gelecek zamanda da. Lâtif iç, hatta kabuklar bile onun tarafından yargılanırken artık nasıl olur da içi yakar?
-
Uzaktır ondan bu. Hatta inayet eder de bu inayeti yüzünden başına vurursa bile ona iştah verir, o kırmızı şarabı içirir.” (14)
“Rabbinden apaçık bir delil üzerinde bulunan kimse, kötü işi kendisine güzel görünen ve heveslerine uyan kimse gibi olur mu?” ( Muhammed/14)
-
“O küfredenler, bölük halinde cehenneme sürülür. Nihayet oraya geldikleri zaman kapıları açılır, bekçileri onlara: Size, içinizden Rabbinizin ayetlerini okuyan ve bugüne kavuşacağınızı ihtar eden peygamberler gelmedi mi? derler. “Evet, geldi” derler ama azap sözü kâfirlerin üzerine hak olmuştur. Onlara: “İçinde ebedî kalacağınız cehennemin kapılarından girin; kibirlenenlerin yeri ne kötü!” denilir.” (Zümer/71-72)
-
“Şüphe yok ki kâfir olanlar, yeryüzündeki her şey ve bunun yanında da bir o kadarı kendilerinin olsa da kıyamet gününün azabından kurtulmak için onu fidye verseler onlardan asla kabul edilmez; onlar için acı bir azap vardır. Ateşten çıkmak isterler, fakat onlar oradan çıkacak değillerdir. Onlar için devamlı bir azap vardır.” (5 Maide/36-37)
-
MEVLANA’YA GÖRE BÜTÜN DİNLER TEK’DİR
-
Mevlana, kendisinin hakikatler ve dinler konusundaki görüşünü anlatırken, kendisinin böyle şeylere bağlı olmadığını, mızrağın kalkanı deldiği gibi, böyle şeylerden kurtulup uzaklaştığını anlatmaktadır. Ona göre, geceyle gündüz birdir, dolayısıyla aydınlıkla karanlık da birdir ve kesin hakikat diye bir şey yoktur. Kesin hakikat kabul etmemekle de, bütün dinler ve bütün şeriatların aynı olduğunu yani herhangi bir gerçeği temsil etmediklerini söylemektedir. Zaten aslında bu düşünce Tasavvuf inancının temelini oluşturmaktadır.
-
Bu konuda Mevlana görüşünü şöyle belirtmektedir:
-
“Mızrak, kalkandan nasıl geçerse ben de gündüzlerden, gecelerden öyle geçtim (onlar, beni tutamadıkları gibi onlardan bana bir şey de bulaşmadı.”
“Ondan dolayı bence bütün şeriatlar, bütün
dinler birdir. Bence yüz binlerce yılla bir saat aynı.”(15)
“Ondan dolayı bence bütün şeriatlar, bütün dinler birdir. Bence yüz binlerce yılla bir saat aynı.” (16)
-
Hiç şüphesiz din, Allah(c.c) katında İslam’dır.
Kitap verilenler, ancak kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki “kıskançlık ve hakka başkaldırma” (bağy) yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah’ın ayetlerini inkar ederse, (bilsin ki) gerçekten Allah, hesabı pek çabuk görendir. (Ali İmran Suresi, 19)
-
Peki onlar, Allah’ın dininden başka bir din mi arıyorlar? Oysa göklerde ve yerde her ne varsa -istese de, istemese de- O’na teslim olmuştur ve O’na döndürülmektedirler. (Ali İmran Suresi, 83)
-
Kim İslam’dan başka bir din ararsa asla ondan kabul edilmez. O, ahirette de kayba uğrayanlardandır. (Ali İmran Suresi, 85)
-
MEVLANA’YA GÖRE İÇKİ HELAL DİR
-
Mevlânâ, nihayet halka haram olan şarabın kalenderlere helâl olduğunu söyler ve der ki:
“Zevk veren her şey, şu aşağılık kişiler, bir delil elde edip dadanmasınlar diye nehyedilmiştir. Yoksa şarab, çeng, güzel sevmek ve sema, haslara helâldir,

aşağılık kişilere haram. (17)
-
Yine dostların olgunlarından nakledilmiştir ki: Bir gün kıskanç fakihler inkâr ve inatları sebebiyle Mevlana’dan: ’’ Şarap helal midir veya haram mı ?’’ diye sordular. Onların maksadı Şemseddin’in şerefine dokunmaktı. Mevlana kinaye yolu ile: ’’ İçsen ne çıkar? Çünkü bir tulum şarabı denize dökseler deniz değişmez ve denizi bulandırmaz. Bu denizin suyu ile abdest almak ve onu içmek caizdir.
Fakat küçücük bir havuzu, şüphesiz bir damla şarap pisletir.böylece tuzlu denize düşen her şey tuz hükmüne girer.
Açık cevap şudur ki, eğer Mevlâna Şemseddin şarap içiyorsa, her şey ona mubahtır.
-
Çünkü o deniz gibidir. Eğer bunu senin gibi bir kahpenin kardeşi yaparsa, ona arpa ekmeği bile haramdır.” buyurdu.(18)
-
Her ne kadar birçok tasavvuf mensubunun sözde mecaz anlamda kullanıldığı iddia edilse de, açık bir şekilde Mevlana’nın içkiye bakışını bu şekilde öğrenebiliyoruz. Çok açık bir şekilde gösteriliyor ki Tasavvuf dininde her şey serbest. Delil mi arıyorsun? Şeyh yaptıysa bir bildiği var.
-
Sen onlardan daha mı iyi biliyorsun? Al sana delil! Gerisini kurcalama!
“Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.
Şeytan içki ve kumar yoluyla ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi, Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık (bunlardan) vazgeçtiniz değil mi?” ( Maide90-91)
-

KAYNAK
1) Şark İslâm Klasikleri, Mesnevi, Mevlâna, M.E.B. Yayınları, İstanbul 1988 çeviren Veled İzbudak. Cilt 1. Önsözden.Ayrıca bakın Mevlana Celaleddin Rumi Yeni şafak yayınları Mesnevi cilt 1 sayfa 39 Çeviren Prof.Dr . Adnan Karaismailoğlu
2) Şark İslâm Klasikleri, Mesnevi Cilt 2 Mevlana M.E.G.S.B. Yayınları 1988 baskısı, sayfa 101
3) Şark İslâm Klasikleri, Mesnevi Cilt 4 Mevlana M.E.G.S.B. Yayınları 1988 baskısı, sayfa 326
4) Şark İslâm Klasikleri, Mesnevi, Mevlâna, M.E.B. Yayınları, İstanbul 1988 çeviren Veled İzbudak. Cilt 4. sayfa 151
5) Şark İslâm Klasikleri, Mesnevi, Mevlâna, M.E.B. Yayınları, İstanbul 1988 çeviren Veled İzbudak. Cilt 6. Sayfa 178
6) Şark İslâm Klasikleri, Mesnevi, Mevlâna, M.E.B. Yayınları, İstanbul 1988 çeviren Veled İzbudak. Cilt 3 Beyitler-7-8, sayfa 75-80.)Mevlana Calaleddin Rumi, Mesnevi, Hazırlayan: Adnan Karaismailoğlu, Yeni Şafak Kültür Hizmeti, 2004 Cilt 1, Sayfa 289
7) Mevlana Calaleddin Rumi, Mesnevi, Hazırlayan: Adnan Karaismailoğlu, Yeni Şafak Kültür Hizmeti, 2004 Cilt 1, Sayfa 234-235 Ayrıca bakın Şark İslâm Klasikleri, Mesnevi, Mevlâna, M.E.B. Yayınları, İstanbul 1988 çeviren Veled İzbudak. Cilt 2. Sayfa 171-172-173
? (Mevlânâ Celâleddin, İnkılâb Kitabevi, İstanbul 1985, Dördüncü Basım. Abdulbâki Gölpınarlı, sayfa 292) Ayrıca bakınız ( Şark İslâm Klasikleri, Mesnevi. Mevlâna, M.E.G.S.B. Yayınları, İstanbul 1988 çeviren Veled İzbudak. Cilt 1. Sayfa 144 Beyit 1807-8-9. )
9) Şark İslam Klasikleri, Ariflerin Menkıbeleri, Ahmet Eflaki Cilt: 2 S. 78, M.E. B. Yayınları
10) Mevlânâ Celâleddin, İnkılâb Kitabevi, İstanbul 1985, Dördüncü Basım. Abdulbâki Gölpınarlı, sayfa 292
11) Şark İslâm Klasikleri, Mesnevi, Cilt I Mevlâna, sayfa 144
12) Şark İslam Klasikleri,Ariflerin Menkibeleri, Ahmet Eflaki,Cilt 2 S. 216
13) Şark İslâm Klasikleri, Mesnevi, Cilt I Mevlâna, sayfa 198) Mevlana Celaleddin Rumi Yeni şafak yayınları Mesnevi cilt 1 sayfa 116-117 Çeviren: Prof. Dr. Adnan Karaismailoğlu
14) Şark İslâm Klasikleri, Mesnevi, Cilt VI Mevlâna M.E.G.S.B. Yayını. 1988 Çeviren, Veled İzbudak sayfa 311 – 312, beyitler 3928-3929-3930-3931-3932.)
15) Mesnevi Cilt 1 Mevlana, Meb yayınları sayfa 280 b.3503–3504.)
16) (Şark İslâm Klasikleri, Mesnevi, Cilt I Mevlâna, sayfa 280 – , beyitler 3503–3504.)
17) Abdulbaki Gölpınarlı’nın Mevlana Celâleddin isimli kitabının sayfa 198 – 199 – 200. İnkılâb Kitabevi 1985 baskısı.)
18) Şark İslam Klasikleri,Ariflerin Menkibeleri, Ahmet Eflaki,Cilt 2 S. 216):

 

 
 
 

 


 
Com
 
 
 
 

 

 
 
 
 
 
tarihinde tolonbey tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...