Jump to content

Ateistler ahlaklı olabilir mi ve eylemlerinin geçerliliği var mıdır?


Recommended Posts

Tanrı / Allah olmadan ahlaklı olunamaz mı?

Soru Detayı

Ateist arkadaşım ahlak konusuna kafayı takmış ve bana soruyor, onun sorularını cevaplayabilir misiniz?

1) Tanrı olmadan ahlaklı olunamaz mı?

2) Tanrıya inanan, ahlakın gerekli ve iyi bir şey olduğunu savunan bir kişi, Tanrı'nın yokluğu düşünüldüğünde, ahlakın kötü ve gereksiz olduğunu savunabilir mi?

3) Cehennem azabı ve ceza ile korkutarak ahlak sokmaya çalışan Tanrı'nın ahlak anlayışı ne kadar geçerli ve tutarlıdır?

4) Madem ki ahlak gerekli ve iyi bir şey; Tanrı'nın yokluğu ahlakın iyiliğini ve gerekliliğini neden değiştirsin?

5) Tanrı'ya inanan bir kişi, eğer Tanrı yok ise ahlaka ihtiyaç yok diyebilir mi?

H.Emin tarafından Çar, 13/03/2013 - 07:25 tarihinde gönderildi

Cevap

Değerli kardeşimiz,

1. Allah’ın varlığı, insanların ahlaklı olup olmamasına bağlı değildir. Şimdi birisi: “Soruyu soran ateist olmadan materyalist düşünce olamaz mı?” diye bir soru sorsa, nasıl cevap vereceğiz? Cevabı şudur: “Bu ateist olmadan da materyalist düşünce var olmaya devam edecektir.  Ancak, bu adam bir realite olarak vardır. Şayet hiçbir materyalist düşünce olmazsa bu adam yine vardır.” Bunun kısa ilmî formül anahtarı şudur: “Var olan gerçekler, farazi tasavvurlarla / varsayımlarla değişmez.”  Buna göre, sorudaki ifadeyle: “Tanrı olmadan ahlaklı olunsun olunmasın, fark etmez, Tanrı mutlaka vardır.” 

2. “Tanrıya inanan, ahlakın gerekli ve iyi bir şey olduğunu savunan bir kişi, Tanrının yokluğu düşünüldüğünde, ahlakın kötü ve gereksiz olduğunu savunabilir mi?” sorusu da bir önceki soru gibi tutarsızdır. Çünkü bu soruda iki şey amaçlanmış olabilir:

Birincisi: Güya insanlar için ahlaklı veya ahlaksız olmak asıl önemli olan meseledir. Bu sebeple, ahlaklı olmayı Tanrı'ya bağlamak doğru değildir. Çünkü Tanrı'ya inanmayan kimse de ahlaklı olabilir...  

Bunun tutarsızlığı şudur: İnsanlar için asıl mesele ahlaklı olup olmaması meselesi değil, mesele varlığı binler delille ortada olan Allah’ın varlığı ve birliğine inanmaktır. Çünkü Allah’ın varlığı bir gerçektir. Bir gerçeğin varlığını başka şeylere bağlamak yanlıştır. 

Mesela biri dese: “Güneşin varlığını kabul eden bir kimse için gündüz var da güneşe inanmayan kimse için gündüz yok mu?” Bu mantıksız sorunun mantıklı cevabı şudur:

“Güneşin varlığı ortada olan bir gerçektir. Gerçek olan bir şeyin varlığı, başka sebeplere göre değişiklik göstermez. O halde, güneşin varlığına inansın-inanmasın, güneşin aydınlattığı gündüz herkes için söz konusudur.”  Bu nokta Allah’ın varlığı gerçekliğine yöneliktir.

İnsanların harika organları, evrenin harika nizam ve intizamı Allah’ın varlığının göstergesidir. İnanmayan kimsenin o harika maddi-manevi bünyesi, ruhu, aklı, kalbi, duyguları ve anatomisi de Allah’ın varlığına şahitlik etmektedir. Çünkü güneşin varlığı kişilerin inancına göre değişmez olduğu gibi, güneşin yaratıcısı olan Allah’ın varlığı, güneşten milyonlar defa daha fazla değişmez bir gerçektir.

İkincisi: Bu soru ile Allah’ın varlığını değil, ahlakın varlığını sorgulamayı esas alınmış olabilir. Bu soruyla inanlar gibi inançsızların da ahlaklı olabileceklerine işaret edilmiştir. Bu konuda iki önemli nokta vardır:

a. Ahlakın bir katma değer olarak bir erdem olması keyfiyetidir. Bu noktadan bakıldığında, evrensel ahlak fenomeni, kişilerin inancına bağlı olarak değil, kendi gerçekliğine göre var olur. Mesela, adam öldürmek, hırsızlık etmek, başkasını aldatmak, yalan söylemek, ikiyüzlü olmak, zulüm yapmak herkes için bir ahlaksızlıktır. Buna mukabil yardımseverlik, dürüstlük, doğru sözlülük, ihlas, samimiyet gibi duygular, herkes için geçerli birer ahlak erdemidir. Çünkü bu erdemler ve erdemsizlikler, her insanın kavrayabileceği ve değişmez birer gerçekliği olan hususlardır. 

b. Kendi gerçekliğinde varlığı sabit olan ahlaki değerlerin varlığı ayrıdır, insanlar tarafından sahneye konacak olmaları ayrı bir şeydir. Bu noktadan bakıldığı zaman, ahlaki değerlerin -sürekli olarak her durumda- hayatta yer bulması için, kişinin -olumlu veya olumsuz- ahlaki değerlerin kendisi hakkındaki yarar veya zararlarının olmasına inanması şarttır. Çünkü felsefi boyutta denildiği gibi, “İnsan vicdanı dinin yerini tutamaz.” Tanrı'ya inanan, ahlakın gerekli ve iyi bir şey olduğunu savunan bir kişi, Tanrı'nın yokluğu düşünüldüğünde, ahlakın kötü ve gereksiz olduğunu savunabilir mi?

Vicdanın yapma gücü de karşı koyma direnci de sınırlıdır. Bu sınırlı gücü ve direnci kuvvetlendirmenin yegâne çaresi Allah’a ve ahirete inanmaktır. 

Mesela yolda bin lira gören bir insan, bunu gerekli yere teslim etmek için içinde bir güç bulabilir. Fakat bu miktar bir trilyon olursa ve kendisi de muhtaç ise ahlakın değeri azabilir. Zira, vicdan ile cüzdan karşı karşıya geldiği zaman, bazı kimselerde cüzdanın gücü vicdanın gücünü mağlup edebilir. Ancak, ahirette bir hesap-kitap olacağına inanmak, işin zarar ve yararının boyutlarını düşünmek gibi kuvvetli bir lojistik destekle vicdanın gücü cüzdanın gücünü yok edebilir. 

Bir vicdanın haksız yere adam öldürmeye izin verdiği halde, diğer bir vicdanın karıncaya basmaya bile izin vermemesinin altında yatan asıl sebep budur. İnançlı olduğu halde adam öldüren kimsenin de o anda vicdanı imanından aldığı gücü kaybettiği için o suçu işlemiş olur.  Hadis-i şerifte yer alan “... bir kimse hırsızlık ederken mümin değildir...”(bk. Buhari, Esribe, 1) manasındaki ifadenin anlamı da budur. Yani, hırsızlık eden kimse, adam öldüren kimse, içki içen kimse, şayet Allah’a cennet ve cehenneme inandığı halde bu suçları işliyorsa, bu adam o esnada, öfkesiyle, iştihasıyla, heva ve hevesiyle kalbindeki imanın penceresini kapatmış demektir. 

3. “Cehennem azabı ve ceza ile korkutarak ahlak sokmaya çalışan Tanrı'nın ahlak anlayışı ne kadar geçerli ve tutarlıdır?” şeklindeki soru, kelimenin tam anlamıyla bir mantık iflasının ilanı mahiyetindedir. 

Evvela şu husus iyi bilinmelidir ki, Allah’ın bütün isim ve sıfatları ile zat-ı akdesinin mutlak hayır ve güzellik olduğunda bütün semavi dinler yanında aklı başında bütün  felsefecilerin kabul ettiği bir gerçektir. Zira akıl ve mantık açısından varlığı zorunlu olan Allah’ın ezeli olması da zorunludur. Ezeli olan bir varlığın her türlü noksanlık şaibelerinden uzak olması da zorunludur. Çünkü ezeli olan bir varlığa sonradan var olanların noksanlıkları ona arız olamaz. 

O halde Allah, Kur’an’da ifade edildiği gibi, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Böyle her yönden kusurlardan münezzeh olan Allah’ın ahlakının da mükemmelin mükemmeli, güzelin güzeli olması zorunludur. 

Evrenin mükemmelliği, güzelliği, harikalığı, yaratıcısının da eşsiz mükemmelliğini, benzersiz güzelliğini, harika maharetini, misilsiz büyük ve yüksek ahlakının göstergesidir. Zira kör olan gözü yapamaz; sağır olan kulağı yaratamaz; düşük ahlaklı olan mükemmel ahlak ilkelerini teşri edemez...

İkincisi, başta İslam dini olmak üzere semavi dinlerdeki emir ve yasakların penceresinden işe bakıldığı zaman, görülecek ki, bu güzel ve yüksek ahlakın birer örneği olan ilahî prensiplerin hepsi, Allah’ı değil, insanın kendisini ilgilendiren hususlardır. Yani, Allah’ın vazettiği ahlaki prensipler fert ve toplum olarak insanların zorunlu ihtiyaçlarına yöneliktir. 

O halde, bu prensiplerin insanlar tarafından yerine getirilmesi gerekir. İnsanların bunları yerine getirmesi için yaratılışlarında var edilen vidan mekanizması yanında bir ceza müeyyidesi ve bir mükâfat/ödül yönünün de bulunması gerekir. Zira her insan her zaman, vicdanının sesini dinlemeyebiliyor, güzeli çirkinden, mükemmeli noksanlıktan fark etmeyebiliyor. Bu noktanın izahı yukarıda geçmiştir. 

Öyleyse, bu güzel ahlakın insanlık camiasında, fert ve toplum hayatının zorunlu bir olgusu olarak tahakkuk etmesi için, ceza ve mükafat sisteminden yardım almak gerekir. Çünkü fıtratta var olan ahlaki mekanizmaların harekete geçirilmesi, ceza veya mükafat türü bir karşılığı olmadan çoğu zaman çoğu kimseler için mümkün olmadığına insanlık tarihi şahittir. 

Aslında, her şeyi sırf Allah rızası için yapmak ahlakın en üst seviyedeki bir mertebesi olmasına rağmen, buna insanların büyük çoğunluğu muvaffak olamıyor. Muvaffak olanlar da yine inançlı olanlardır. İmanın gücü nispetinde bu yüksek ahlak performansı da yükseklerde seyreder. Mesela dost ve düşmanın imanına, inancına ve bu imandan kaynaklanan cesaret ve feragatine meftun olduğu Bediüzzaman Said Nursi’nin şu sözlerini hangi dinsiz samimi olarak söyleyebilir:

“Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin iman selameti namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'anımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cennet'i de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin imanını selamette görürsem, Cehennem'in alevleri içinde yanmağa razıyım. Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.” (Tarihçe-i Hayat, s. 630)

4. Madem ki ahlak gerekli ve iyi bir şey; Tanrı'nın yokluğu ahlakın iyiliğini ve gerekliliğini neden değiştirsin?

Bu sorunun cevabı önceki maddelerde verilmiştir. Bununla beraber burada şunu söyleyebiliriz ki; İyi olan ahlakın devamını Tanrı'nın yokluğuyla ölçmek bir dinsizlik vebasından kaynaklanıyor. Çünkü bu soruda şu seslendiriliyor: “Madem asıl maksat güzel ahlaktır, güzel ahlakı yaşamaktır, öyleyse Allah’a ne gerek var? Hepimiz ahlaklı olalım ve Allah’ı -haşa- tanımayalım...”

Evvela Allah’ı dışlayan böyle bir ahlak teklifi, tek başına bir ahlaksızlıktır. Çünkü bir tek harfin yazarsız olması, bir iğnenin ustasız olmasının imkânsızlığı mantığından hareketle varılacak kesin netice şudur ki, Evrenin yazarı ve Ustası olan Allah’ın varlığı güneş gibi açıktır. Gerçeğin ta kendisi  olan Allah’ın varlığını dışlamakla işe başlamak en büyük bir yalandır. İnsanları böyle antika bir yalana teşvik etmekten daha büyük bir ahlaksızlık olabilir mi?

Bununla beraber, Allah’a ve onun ceza ve mükafatına iman eden kimse ile iman etmeyen kimsenin arasındaki farkın sebeplerini de yukarıda arz etmiş bulunuyoruz. Özeti şudur: 

Yaratılışta var olan ahlaki değerler mekanizması, her zaman herkes için geçerli olamıyor. O halde genel olarak insanların ahlaki performansları için mutlaka dışarıdan destekleyecek cennet ve cehennem gibi lojistik bir mekanizmaya ihtiyaç vardır. Kaldı ki, Allah’ın varlığı ezelidir, başka sebepler bakmaz. Bir gerçekliktir, faraziyelerle / varsayımlarla değişmez; hipotezlerle farklı anlamlar kazanmaz. 

Bu şuna benzer, bir mecnun kalkıp dese ki:  “Madem ben şu anda varım, öyleyse anam-babam olmasa da olur... Madem şu anda gündüzdür, güneş olmasa da olur... Madem artık elmalar elimizdedir, o halde elma ağaçlarına inanmasam da olur...” 

Bu hezeyanlar ne kadar çirkin ise, “Tanrı olmasa da olur...” türünden ortaya atılan hayali hipotezler de bundan bin kat daha fazla bir hamakattir, tabir yerindeyse akıl ve mantığın bir sezeryanıdır, ateizmin bir hezeyandır. 

5. “Tanrıya inanan bir kişi, eğer Tanrı yok ise ahlaka ihtiyaç yok diyebilir mi?” sorusu da diğer kardeşleri gibi gerçekten irfan ve izandan yoksun bir düşüncedir. 

Evvela, ahlak ile Allah’ın varlığını karşılaştırmak, bal ile arıyı karşılaştırmak gibi abestir. Çünkü bu sorunun mantığına göre -yukarıda benzer misaller verilmiş olduğu gibi-denilebilir ki; “Madem bal var, o halde arı olmasa da olur...” Veya aklı gözüne inmiş bir materyalist diyebilir ki, “Madem benim aklım var, öyleyse beynim olmasa da olur.” 

Oysa arı olmazsa bal da olmaz... Balın varlığı arının varlığına bağlıdır. Şayet arı olmasaydı, bal kavramı diye bir şey söz konusu bile olmazdı. Keza, aklın varlığı beynin varlığına bağlıdır. Beyin olmasa akıl diye bir şeyden söz bile edilemez. 

Aynı bunun gibi, ahlak balının varlığı yaratıcının varlığına bağlıdır. Yaratıcıyı düşünmeyenler için ahlakın ne kıymeti olur ki!..  

Keza, kâinatın beyni olan Kur’an’ın emir ve yasakları olmazsa, hangi ahlaki değerden söz edilebilir?..  

Elbette  söz edilemez; çünkü kısa bir zamanda, iki günlük dünyada “ahlakidir”deyip de bir çok lezzetten geri kalmak, bir çok menfaati elinin tersiyle itmek ne kadar mantıklı olabilir? İşlerin değeri sonuçlarına göredir. Şayet bir değerin güzel bir sonucu yoksa, onun ne kıymeti kalır ki!.. 

Bunun gibi bütün ahlaki değerlerin değeri, ancak ebedi bir hayatta pozitif bir katkı sağlayabiliyorsa, cennet gibi bir yurda sahip olmak, cehennem gibi bir hapisten kurtulmak gibi bir katma değerinin olması durumunda bir kıymet ifade eder. 

Bu sebeple, iç aleminde Allah’a ve ahirete iman etmeyen bir kimsenin ahlak kavramından söz etmesi onun için abesle iştigalden öte bir şey değildir. 

Son söz olarak deriz ki, her şeyde önemli olan, sonuç almaktır. Başta İslam olmak üzere semavi dinlere; Allah’a ve ahirete inanmayan kimselerin alacağı hiçbir olumlu sonuç yoktur. Kendilerini ahlakın zirvesinde de bulsalar, Allah adına olmadığı için kıyamet günü “ahlaksızlık” suçuyla yargılamaktan kurtulamazlar...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bir yanda salt vicdanının sesine kulak verip, şahsi çıkar ve menfaat beklentisi olmadan iyilik yapan ateist.

Diğer yanda kendi kıçını sadist işkencelerden kurtarıp biriktirdiği sevap puanlarıyla içkili, bakireli sex alemlerine akmayı amaçlayan dindar. Dinlerin vaad ettiği iki yüzlü, çıkar odaklı, köprüyü geçene kadar ayıya dayı deme ahlak anlayışı VS.

Canlılara, doğaya saygılı, çıkar gözetmeksizin iyilik yapan erdemli ateist ahlağı..

 

Sence bunlardan hangisi daha değerli ve kaliteli ahlak?

İslam’ın kendinden olmayanı insan olarak görmemesi konusuna hiç girmiyorum farkındaysan.

Link to post
Sitelerde Paylaş
53 dakika önce, Ebu Kafir yazdı:

Bir yanda salt vicdanının sesine kulak verip, şahsi çıkar ve menfaat beklentisi olmadan iyilik yapan ateist.

Diğer yanda kendi kıçını sadist işkencelerden kurtarıp biriktirdiği sevap puanlarıyla içkili, bakireli sex alemlerine akmayı amaçlayan dindar. Dinlerin vaad ettiği iki yüzlü, çıkar odaklı, köprüyü geçene kadar ayıya dayı deme ahlak anlayışı VS.

Canlılara, doğaya saygılı, çıkar gözetmeksizin iyilik yapan erdemli ateist ahlağı..

 

Sence bunlardan hangisi daha değerli ve kaliteli ahlak?

İslam’ın kendinden olmayanı insan olarak görmemesi konusuna hiç girmiyorum farkındaysan.

yazı da  çokça  bir  taraftan  bakış  açısı  olduğunu  yadsimiyorum. 1.si  Allah  olmadan  yani  bir  dine  inanmadan  ahlakli. olunabilir  mi  sorusuna ; Allahı  yok  sayamayız  yani  baştan  zaten  allah  vardır konusuna  çekmeye  çalışmaları ve  de  ödül  ceza  sisteminin  insanın  içinde  olan  bir  fitrat  özelliği  olduğu için  Allah'ın  insana  böyle  bir  ödül  ceza  verdiğini bununda  Allah  için  tutarsiz  olmadığını  söylediği  şıkları  biraz  tuhaf  geldi  arzettiğim  maddeleri  yazı  bağlamında  nasıl  degerlendirirsiniz?

Link to post
Sitelerde Paylaş
14 dakika önce, akılsızşuursuzatom yazdı:

Allah'ın. Ahlakli olabilir  elbet  o  kemal  sahibi  olduğu  için  o  noksanliktan  uzaktır.Noksanlik olmadığı  için  ahlakinin  kaynağı  yine  kendisidir.

Kemal sahibi ne demek? Açıklarmısın?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Öncelikle dinin tekeline almaya çalıştığı ahlak kavramı toplumsal bir olgu. 

 

Bir makaleyi, ya da cevabı okurken yalanları ve inançları ayıkladığında geriye kalan fikirlere bakmak gerekir.

Yalanlar ve inanç iddiaları dinci ya da dinsizden bağımsız, açık ve net bir şekilde ortada olmalı. 

 


İnanç:

Quote


 “Tanrı olmadan ahlaklı olunsun olunmasın, fark etmez, Tanrı mutlaka vardır.” 

 


Yalan:

Quote


Çünkü felsefi boyutta denildiği gibi, “İnsan vicdanı dinin yerini tutamaz.”

 

 

 

 

Felsefede böyle bir iddianın yeri yok. Buna teoloji denir.

 

İnanç:

Quote

İnsanlar için asıl mesele ahlaklı olup olmaması meselesi değil, mesele varlığı binler delille ortada olan Allah’ın varlığı ve birliğine inanmaktır. Çünkü Allah’ın varlığı bir gerçektir. 

 

Bu islami bir inanç, dünya'daki milyarlarca insan için gerçek değil. 

 

 İnanç:

Quote

İnsanların harika organları, evrenin harika nizam ve intizamı Allah’ın varlığının göstergesidir. İnanmayan kimsenin o harika maddi-manevi bünyesi, ruhu, aklı, kalbi, duyguları ve anatomisi de Allah’ın varlığına şahitlik etmektedir.

 

İnsanların harika organları olduğuna inanmayanlar için, organların doğal oluşumlarla açıklanabileceğini düşünenler için ve bilimin bunları doğal mekanizmalarla açıkladığını ya da açıklayabileceğini düşünenler için bu tür inançların anlamı yok. 

 

Yalan:

Quote

Evvela şu husus iyi bilinmelidir ki, Allah’ın bütün isim ve sıfatları ile zat-ı akdesinin mutlak hayır ve güzellik olduğunda bütün semavi dinler yanında aklı başında bütün  felsefecilerin kabul ettiği bir gerçektir.

 

Felsefede böyle iddiaların yeri yok. Buna teoloji denir. 


Yalan: (cehalet de olabilir)

Quote


İkincisi, başta İslam dini olmak üzere semavi dinlerdeki emir ve yasakların penceresinden işe bakıldığı zaman, görülecek ki, bu güzel ve yüksek ahlakın birer örneği olan ilahî prensiplerin hepsi, Allah’ı değil, insanın kendisini ilgilendiren hususlardır. Yani, Allah’ın vazettiği ahlaki prensipler fert ve toplum olarak insanların zorunlu ihtiyaçlarına yöneliktir. 

 

 

"Semavi dinlere" ait eski ahit, ya da  tevrat'ın ilk on kitabına bakılırsa hiç de öyle değil.

 

İlk dört emir:

* Benden başka tanrı'nız olamaz

* Kendinize put yapıp tapmayacaksınız

* Hükümdar tanrınızın adını kötüye kullanmayacaksınız

* Cumartesi gününü koruyun ve kutsayın

 

Bunların hiç biri topluma yönelik ya da insanları ilgilendiren şeyler değil. Tepeden inme dayatmalar

 

İnanç: (kötü niyetli!)

Quote

Evrenin yazarı ve Ustası olan Allah’ın varlığı güneş gibi açıktır. Gerçeğin ta kendisi  olan Allah’ın varlığını dışlamakla işe başlamak en büyük bir yalandır. İnsanları böyle antika bir yalana teşvik etmekten daha büyük bir ahlaksızlık olabilir mi?

 

"İğnenin ustası vardır, evrenin de Allah'ı vardır"

 İğne ustasını evrenin yaratıcısına benzetmek zaten islamiyetin kendi kendine hakaret etmesi. Bunun üstüne bir de allah'ı yaratan yoktur diyerek bu fikirden bağımsız olması gerekmesi, fikrin tutarsızlığını gösteriyor. Bunun yanı sıra islamiyet sadece allah'tan oluşmuyor, iğnenin ustası olduğunu gören birinin hemen cinlere ve şeytanlara da inanması gerekecekmiş. Böyle abidik gubidik hezeyanlara inanmayanların ahlaksız olduklarının iddia edilmesi de manidar. 

 

--------------------------

 

İnanç ve yalanlar bu "cevaptan" çıkartıldığında geriye kalan iddialar:

 

Quote

 

Mesela yolda bin lira gören bir insan, bunu gerekli yere teslim etmek için içinde bir güç bulabilir. Fakat bu miktar bir trilyon olursa ve kendisi de muhtaç ise ahlakın değeri azabilir. Zira, vicdan ile cüzdan karşı karşıya geldiği zaman, bazı kimselerde cüzdanın gücü vicdanın gücünü mağlup edebilir. Ancak, ahirette bir hesap-kitap olacağına inanmak, işin zarar ve yararının boyutlarını düşünmek gibi kuvvetli bir lojistik destekle vicdanın gücü cüzdanın gücünü yok edebilir. 

 


 

 

Quote


Keza, kâinatın beyni olan Kur’an’ın emir ve yasakları olmazsa, hangi ahlaki değerden söz edilebilir?..  

Elbette  söz edilemez; çünkü kısa bir zamanda, iki günlük dünyada “ahlakidir”deyip de bir çok lezzetten geri kalmak, bir çok menfaati elinin tersiyle itmek ne kadar mantıklı olabilir? İşlerin değeri sonuçlarına göredir. Şayet bir değerin güzel bir sonucu yoksa, onun ne kıymeti kalır ki!.. 

Bunun gibi bütün ahlaki değerlerin değeri, ancak ebedi bir hayatta pozitif bir katkı sağlayabiliyorsa, cennet gibi bir yurda sahip olmak, cehennem gibi bir hapisten kurtulmak gibi bir katma değerinin olması durumunda bir kıymet ifade eder. 

 

 

 

Bu iddiaların elle tutulur bir yanı yok. Bir dindar parayı alıp bir güzel harcadıktan sonra tövbe edebilir. Bu durumda affolacağına inanabilir. Paranın bir kısmını başkalarının iyiliği için kullanarak kazandığı sevapları bahane edebilir. Dinde bu kounularla ilgili çıkış yolu çok. Mağarada yaşamayan insanlar toplumlarda dinin bu ve çok daha kötü işler için paravan olarak kullanıldığının farkında.

 

Size basit bir örnek: http://www.hurriyet.com.tr/gundem/esini-gommeden-once-cenaze-namazi-kilmis-10826634

 

İslamiyete göre bu adamın cennete girme olasılığı sizce nedir?

 

Bir örnek daha: http://www.hurriyet.com.tr/gundem/kuran-kursu-imami-cinsel-istismar-iddiasiyla-tutuklandi-29495136

 

Eğer iddialar doğru ise islamiyete göre bu adamın cennete girme olasılığı sizce nedir?

 

Cevap: Tövbe ettiyse affedilebilir. 

 

 

-------------------------------

 

Ahlak ancak dini aradan çıkarttıktan sonra konuşulabilecek bir konu. Ancak dini ve dini kullanarak yapılacak şerefsizlikleri aradan çıkarttıktan sonra, sadece bireyin serbest bir şekilde vereceği kararları geriye bıraktıktan sonra ahlaktan bahsedilebilir.

 

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
25 dakika önce, Abdülmalik yazdı:

O zaman niye sinirleniyor, küfrediyor? Kendi yarattığına hem de? Bu nasıl kemallik? 

insanlara  anlatım  olduğu  için  insani  duygularla  konuşuyor insanlara  bu  tarz  yabancı  gelmesin  diye insanlar  anlasın  diye.

Link to post
Sitelerde Paylaş
9 dakika önce, akılsızşuursuzatom yazdı:

insanlara  anlatım  olduğu  için  insani  duygularla  konuşuyor insanlara  bu  tarz  yabancı  gelmesin  diye insanlar  anlasın  diye.

Ya da burada insan konuşuyor? Ne dersin?

 

Allah kulunun seviyesine niye insin? İnsan Allah’ın seviyesine çıkmalı, Bağıran, küfreden Tanrı mı olur be! 

Link to post
Sitelerde Paylaş
43 dakika önce, Abdülmalik yazdı:

Ya da burada insan konuşuyor? Ne dersin?

 

Allah kulunun seviyesine niye insin? İnsan Allah’ın seviyesine çıkmalı, Bağıran, küfreden Tanrı mı olur be! 

mesela  küçük  çocuğa  anlatirken  onun  seviyesine ineriz.Bunun  gibi  Allah  daha  kemal  sahibi  olduğu  için  bu  şekilde  yaklaşılıyor

Link to post
Sitelerde Paylaş
8 dakika önce, akılsızşuursuzatom yazdı:

mesela  küçük  çocuğa  anlatirken  onun  seviyesine ineriz.Bunun  gibi  Allah  daha  kemal  sahibi  olduğu  için  bu  şekilde  yaklaşılıyor

Kemal sahibi baba ya da ana çocuğuna sinirlenmez, bağırmaz, şefkatle çocuğuna sarılır, yakmakla tehdit etmez. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
2 hours ago, akılsızşuursuzatom said:

Allah'ın. Ahlakli olabilir  elbet  o  kemal  sahibi  olduğu  için  o  noksanliktan  uzaktır.Noksanlik olmadığı  için  ahlakinin  kaynağı  yine  kendisidir.

 

Kemal sahibi olduğunu, noksan olmadığını neye göre tespit edeceğiz?

 

Her şeye gücü yeter denen bu put kendi ahlakını değiştirebilir mi?

Link to post
Sitelerde Paylaş
43 dakika önce, akılsızşuursuzatom yazdı:
Bir saat önce, Abdülmalik yazdı:

Ya da burada insan konuşuyor? Ne dersin?

 

Allah kulunun seviyesine niye insin? İnsan Allah’ın seviyesine çıkmalı, Bağıran, küfreden Tanrı mı olur be! 

mesela  küçük  çocuğa  anlatirken  onun  seviyesine ineriz.Bunun  gibi  Allah  daha  kemal  sahibi  olduğu  için  bu  şekilde  yaklaşılıyor

 

Atom kardeş, kemallik konusundan emin misin?

Bana bildiğin maganda ağzı gibi geldi, ağzı bozuk tanrınızın inanmayanlara ettiği küfürlerden bir demet;

-kereste (Münafikun 4)
-piç/orospu çocuğu (Kalem 13)
-hayvan (Bakara 171,Araf 179,Furkan 44), 
-pislik (Tevbe 28), 
-aşağılık maymun (Bakara 65),
-domuz (Maide 60), 
-eşek (Cum'a 5), 
-köpek (Araf 176)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ahlaklı olmak kısmını geçtim de "Ateistin eylemlerinin geçerliliği var mıdır?" ne demek ya? 

 

 

5 saat önce, akılsızşuursuzatom yazdı:

Keza, kâinatın beyni olan Kur’an’ın emir ve yasakları olmazsa, hangi ahlaki değerden söz edilebilir?..  

 

 

Cümleye bak cümleye.

Şu evrenin gelmiş geçmiş en ahlaksız, en sapık, en kötülük dolu, en pornografik kitabı olan Kur'an olmasa ahlaki değerlerden söz edemezmişiz.

Kur'an olmasa saydığım bu rezillikleri meşrulaştıramazdı Müslümanlar. Kur'an ancak o işe yaramış. Ülkeye gelen Suriyeli vd Arap milletler bize bu söylediğimin ne kadar doğru olduğunu pratikte de her gün gösteriyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş
5 saat önce, akılsızşuursuzatom yazdı:

Mesela dost ve düşmanın imanına, inancına ve bu imandan kaynaklanan cesaret ve feragatine meftun olduğu Bediüzzaman Said Nursi’nin şu sözlerini hangi dinsiz samimi olarak söyleyebilir:

 

Sen Nurcusun. isabettin habire söylerdi, haklıydı da. Bu Said delisinin aşığı değilsen ben de Müslüman olayım. 

 

Şunun gidip getirdiği yazıya bak...

Link to post
Sitelerde Paylaş
4 saat önce, akılsızşuursuzatom yazdı:

yazı da  çokça  bir  taraftan  bakış  açısı  olduğunu  yadsimiyorum. 1.si  Allah  olmadan  yani  bir  dine  inanmadan  ahlakli. olunabilir  mi  sorusuna ; Allahı  yok  sayamayız  yani  baştan  zaten  allah  vardır konusuna  çekmeye  çalışmaları ve  de  ödül  ceza  sisteminin  insanın  içinde  olan  bir  fitrat  özelliği  olduğu için  Allah'ın  insana  böyle  bir  ödül  ceza  verdiğini bununda  Allah  için  tutarsiz  olmadığını  söylediği  şıkları  biraz  tuhaf  geldi  arzettiğim  maddeleri  yazı  bağlamında  nasıl  degerlendirirsiniz?

 

Oldukça zorlama bir çıkarım, öncelikle her din hak olanın kendisi olduğunu iddia ediyor. Hiçbirinin diğerinden daha fazla bir inandırıcılığı yok,  bu durumu göz ardı edip islam’ın iddiasını ele alalım. İslam’a göre daha sınavın en başından, eğer bu dine ve tanrısına inanmazsak, sonsuza kadar cehennemde yanacağımız eğer inanırsak ve iyi bir insan olursak ise mükemmel ödüller alacağımız söyleniyor. Bu durumda sınav ne yazık ki adil ve mantıklı bir sınav olamaz çünkü gerçekten bir sınav olacaksak ve bu adil bir şekilde gerçekten bizim iyi mi kötü mü olduğumuzu belirleyecekse bu sınavın sonucunda kazanacağımızı/kaybedeceğimizi bilmememiz gerekir. Bu durum şu analojiyle daha anlaşılır olabilir, bir hırsız geliyor ve kafanıza silah dayıyor ve diyor ki '' Eğer bana paranı verirsen seni serbest bırakırım eğer vermezsen seni öldürürüm, özgür olarak seçebilirsin. '' Sanki şaka yapar gibi, özgür olarak sınav olacağımız iddia ediliyor, fakat eğer istenilen şeyi yapmazsak '' tanrı'ya inanmamak '' gibi cehennem'de sonsuz acılar çekeceğimiz söyleniyor. Bu sınav ne kadar özgürce yapılabilir? Bir sınavda kafanıza silah dayanıyor ve sizden belirli şıklar işaretlenmesi bekleniyor eğer belirli şıkları değil de kendi başka fikirlerinizi işaretlerseniz sınav sonrası kafanıza sıkılacak!!  

Ayrıca, aynı şekilde sonucunun mükemmel olduğunu bilmemiz de sınavın adilliğini bozar çünkü bir insan gerçekten '' iyi '' olmak istediği için değil de, '' sonucun da ödül var '' mantığı ile iyilik yapıyor. Eğer bir tanrı gerçekten insanların iyi mi kötü mü olduğunu adil olarak belirleyip onlara cehennem veya cennet vaat ediyorsa, bunu onlara hiç söylememesi ve yaptıklarına bakması gerekir. Eğer ödül/cezayı baştan söylerse bu sınava girecekleri psikolojik olarak etkileyecektir ve dolayısıyla sınav adil şeklini kaybedecektir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

 

6 saat önce, akılsızşuursuzatom yazdı:

Bunun tutarsızlığı şudur: İnsanlar için asıl mesele ahlaklı olup olmaması meselesi değil, mesele varlığı binler delille ortada olan Allah’ın varlığı ve birliğine inanmaktır. Çünkü Allah’ın varlığı bir gerçektir. Bir gerçeğin varlığını başka şeylere bağlamak yanlıştır. 

Mesela biri dese: “Güneşin varlığını kabul eden bir kimse için gündüz var da güneşe inanmayan kimse için gündüz yok mu?” Bu mantıksız sorunun mantıklı cevabı şudur:

“Güneşin varlığı ortada olan bir gerçektir. Gerçek olan bir şeyin varlığı, başka sebeplere göre değişiklik göstermez. O halde, güneşin varlığına inansın-inanmasın, güneşin aydınlattığı gündüz herkes için söz konusudur.”  Bu nokta Allah’ın varlığı gerçekliğine yöneliktir.

Güneşi gözümüzle görüyoruz.

Allah'ı göremiyoruz.
Güneşin varlığına inanılmaz bilinir. Bilinen şeyler inkar edilir.
Allah'ın varlığı bilinmez inanılır.Bilinmeyen  şeyler inkar edilmez.

Allah 'ın gerçek olabilmesi için zihnin dışında var olduğunu güneş gibi göstermen gerekir.
 

Link to post
Sitelerde Paylaş

kim zerre hayır işlerse onu görür kim şerr işlerse onu görür ayetlerinde mümin kafir ayrımı yapılmamış

zemahşeri tefsirinde kafirler küfrü sebebi ile işledikleri hayırlı amelleri iptal olduğu için onlara ahirette bir sevab verilmez diyor

 

maturidi de kafir dünyada işlediği hayırlı amellerin karşılığını dünyada görür şerli amellerinin cezasını ahirette görür

mümin ise genelde tersi yani şerli amellerinin cezasını dünyada görür ,hayırlı amellerinin karşılığını ahirette görür demektedir.

 

bazı yerlerde de kafirin dünyada yaptığı iyilikler onun ahiretteki azabını hafifleştirir derler

 

şurda tümünde mutabakat var: mümin hayırlı amelinin karşılığını görür kebair hariç olanlan kötülüğü affedilir

kafirler iyiliklerinin karşılığını görmedikleri için  hasret duyarlar keder içinde olurlar ,cezalarınında azabını çekerler.

iman  temel ve inkar temelsizliktir

 

iman temeli üzerine  tuğla tuğla iyilik birikir duvar olur ev olur köşk olur

inkar ise temelsizlik olduğu için havada bırakılan tuğla yere düşse parçalanır  bir şey ortaya çıkmaz

veya sonsuz boşlukta tuğlalar meteor gibi toz olur kaybolur gider

iman dayanak noktası ve temel hükmünde iyilik bu temel üzerinde bina edilir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...