Jump to content

Antik Mısır'da kazık şeklinde yapılar vardı


Recommended Posts

Antik Mısır'da  bazı taşlar tamamiyle kazık şeklindeydi:

 

Mısır Dikilitaşları, Karnak (Dennis Jarvis tarafından)

 

Ayrıca Mısır piramitlerinin yapısı da kazığın uç kısmını andırmaktadır.

 

 Kuran bu bilgiyi de vermişti:

 

38:12 Onlardan önce Nuh kavmi ve Ad da yalanlamıştı. Kazıklar sahibi Firavun da...

 

 

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
Firavun bir yönetim şeklinin anlayışıydı aslında. Yönetirken elde ettikleri güç ile Allah’a sözüm ona yakınlaşma iddiasını da ortaya atarak zulmedenlerin hikâyesiydi aynı zamanda.

İçinde bulunduğumuz dönemde kafalar karmakarışık. Ölümcül bir hastalığa çare ararken hastalığı kendine bulaştıran doktorlara benziyoruz adeta.

 

Sorunları farklı boyutlarıyla irdelerken asıl büyük sorunun ne olduğunu unutmuş gibiyiz.

 

Kafamızı biraz netleştirmek ve önümüzü görebilmek için dönüp şöyle bir arkamıza bakmak faydalı olacaktır kanımca. Malum; tarih tekerrür eder.

 

Tarihte defalarca tekerrür etmiş bir hikayeyi açık seçik anlatan, ders almasını bilenlere sorunu özetleyen bir abide dikilidir İstanbul’un göbeğinde.

 

Sultanahmet meydanında dikili bir taş var hani. Pek çoğumuz defalarca bakıp geçmişizdir.

 

Üzerindeki hayvan figürlerini süsleme zanneder çoğumuz. Sanki koca taşı sadece şehri süslemek için dikmişler gibi.

 

Kuş resmi sandığımız kabartmalar eski bir alfabedir aslında. O abidenin üzerinde bir dönemin ibretlik hikâyesi anlatılır. Elde ettiği güç ve kudret ile insanlara zulmedenlerin, inandıkları yaratanı kirli işlerine alet edenlerin ve kul olduğunu unutup kendisini yaratanına ortak koşanların hikâyesini hatırlatır hala.

 

Ders alabilene; alabilenlere...

 

Bizim dikilitaş olarak bildiğimiz bu abide M.Ö. 15 yy’a, yani bundan tam 3.500 yıl öncesine aittir. Mısır’ın güneyindeki meşhur Karnak tapınağına, dönemin firavunu 3. Tutmosis tarafından tanrı Amon için dikilmiştir.

 

Garip değil mi?

 

Koca firavunun Karnak tapınağına diktiği taş 3.500 yıl sonra Sultanahmet’in göbeğinde.

 

İnsanlar da dâhil tüm dünyanın hâkimi ve sahibi olduğunu düşünen ama diktiği taşa bile sahip çıkamayan firavunun diktiği bu abide, bir ibret hikâyesi olarak meydanda hala duruyor.

 

Firavun hanedanı da her fani gibi dünyadan silinip gittiğinde, toprakları Roma İmparatorluğu’nun eline geçti. Roma her emperyalist devletin yaptığı gibi Mısır’ı yağmaladı. Bu abide de Roma’nın görkemli şehri İstanbul’a getirildi. Gemiyle taşınırken bir kısmı kırılmış olsa da hemen-hemen sağlam şekilde Sultanahmet meydanına dikildi.

 

Şimdi; dikilitaşımızın başından geçenleri bir yana bırakıp bize anlattıklarına odaklandığımızda İslam inanışı ile kıyaslamaya kalkmayın sakın. Sadece ibretlik hikâyeye odaklanın.

 

Abidenin kuzeybatı cephesinde şöyle yazar:

“18.sülaleden yukarı ve aşağı Mısır’ın sahibi 3. Tutmosis Tanrı Amon’a kurbanını sunduktan sonra Horus’un yardımıyla bütün denizleri ve nehirleri hükmü altına alarak, hükümdarlığının otuzuncu yılı bayramında bu sütunu daha nice zamanların getireceği bayramlar için yaptırdı ve dikti.”

 

Kurbanını sunduktan sonra? Daha nice zamanların getireceği bayramlar? Firavun ve Tanrı Amon?

 

Abidenin kuzey cephesinde de şunlar yazılıdır:

“Gizli ve kutsal ismin her tecellisine mazhar olan tanrı Amon’a kurbanını büyük bir acz içinde sunduktan sonra, O’ndan yardım dilenerek güneyin dostu, dinin nuru, iki tacın sahibi, kudretli hükümdar, ülkesinin sınırlarını Mezopotomya’ya kadar götürmeye azmetti.”

 

Akıl sahibi insanların okurken zihinlerinin allak bullak olacağı satırlardır bunlar. Firavun kendisini dinin ve Tanrı Amon’un nuru ilan etmektedir. Firavun bununla da yetinmez.

 

Güneydoğu cephesinde Tanrının oğlu olduğunu anlatır.

“Güneşin doğduğu sırada sahip olduğu altın renkleri dünyaya yayan Horus’un verdiği kuvveti, serveti, sevgi saygıyı taşıyan ve aşağı ve yukarı Mısır’ın tacına sahip olan ve bizzat Güneş tarafından seçilmiş olan firavun, bu eseri babası Ra için yaptırdı.”

 

Kendilerini Tanrı’nın oğlu olarak gören firavunun Allah’ın elçisi Hz. Musa’ya neden düşmanlık ettiğini anlayabilirsiniz. Tanrı’nın kudreti ve ihtişamını kendi benliğinde harmanladığına inanan bir faninin, Allahlık iddiasına ulaşmada izlediği yolu da idrak edebilirsiniz.

 

Güney cephesinde ise şunları söyler:

“Tanrı Horus’un lütfuna mazhar olan ve Güneş’in oğlu ünvanını taşıyan aşağı ve yukarı Mısır’ın hükümdarı olan firavun, kudret ve adaletle bütün ufuklara nur saçtı. Ordusunun önüne geçti. Akdeniz’de dolaştı. Bütün dünyayı mağlup etti. Sınırlarını Naharin’e kadar yaydı. Mezopotamya’ya azimle gitti. Büyük savaşlar yaptı.”

 

Evet, kudret ve adaletin sahibi artık odur. Tanrı’nın oğlu ordusuyla ve gücüyle nur saçarak tüm dünyayı titreten bir güç olmuştur. Adalet firavunun istediği gibi şekillenir artık. Kelamda Tanrı’ya bağlılık olsa da ve hatta bu abidelerin üzerine kazınsa da elde ettiği kudret ve kuvvetle kendisinin fani bir insan olduğunu unutanların acıklı sonuna yaklaşmıştır firavun.

 

Bir yaratıcıya inanan, fakat elde ettiği kudret ile kendini yaradan ile aynı kefeye koyan bir zalim.

 

Ve ibretlik bir son.

 

Allah tarafından lanetlenen bir insan. Bir ömürlük güç ve kudret için feda edilen sonsuzluk. Ve elbette onun bu gücüne ve kudretine tamah ederek kulluk eden zalimlerin acıklı sonu.

 

Ve Kur’an-ı Kerim’de hepsinin mahvoluş hikâyesini özetleyen o birbirinden derin ayetler.

 

Yunus suresi 18. Ayette şöyle söyler:

“Allah’ı bırakıp, kendilerine ne zarar, ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve ‘İşte bunlar Allah katında bizim şefaatçılarımızdır’ diyorlar. De ki; siz, Allah’a göklerde ve yerde onun bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? O, onların ortak koştukları şeylerden uzaktır, yücedir.”

 

Firavun bir yönetim şeklinin anlayışıydı aslında. Yönetirken elde ettikleri güç ile Allah’a sözüm ona yakınlaşma iddiasını da ortaya atarak zulmedenlerin hikâyesiydi aynı zamanda.

 

Tarihte yaşanan pek çok vaka bire bir tekerrür ediyor. Kimi daha küçük ölçekte, kimi daha büyük.

 

Evde hanımına karşı zulmedende de bir parça firavunluk bulunur, siyasi partilerde güç bende diyerek hakkı hukuku rafa kaldıranda da, kendini ilahlaştırırken yönettiği topluma karşı zalim olanda da.

 

Mesele zulmetmemek ve ne için yaratıldığımızı unutmamaktır aslında. Kul olduğumuzu ve kimseye kulluk etmememiz gerektiğini bilebilmek.

 

Firavunlar hala yaşıyor mu peki?

Maalesef evet!

Bizler kulluk etmeye devam ettikçe sonsuza dek de yaşayacaklar.

RÜSTEM FIRAT

tarihinde gokselbakkal tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Ümmeti Bölenler Firavun'un Adamları Olabilir Mi?

 

Camiler Müslüman dünyada, dini duyguların en temiz haliyle yaşandığı, dini ve aynı zamanda sosyal bir merkez olmak durumundadır. Daha açık ifade etmek gerekirse, camiler Müslümanların kalbi niteliğindedir.

Camilerin bu hayati önemini merkeze alarak baktığımda, son yıllarda camilere giderken bir takım tereddütler ve endişeler içinde kaldığımı ifade etmem gerekiyor. Kuşkusuz bu endişeler, bizzat camilerin kendisinden kaynaklanmıyor. Çünkü ilk dönem Müslümanlarından bu yana camiler hem İslam’ın evrensel mesajının verildiği, hem de Müslümanların her türlü problemlerinin konuşulduğu, tartışıldığı merkezler olmuştur.

Esas problem, günümüzde camileri hayatın dışına iten ve onları içi boşaltılmış taş binalara dönüştüren zihniyet yapısıdır.

Bazı insanların bu ifadelerden rahatsız olacaklarını bile bile diyorum ki; insanları camilerden uzaklaştırmayalım. Peki kim insanları camilerden uzaklaştırıyor?

***

Hemen ifade edeyim, geçtiğimiz hafta Cuma günü Yalova’daydım, zihnimdeki bütün tereddütleri bir tarafa bırakıp caminin yolunu tuttum, biraz erken gidip kendime uygun bir yer buldum ve hocanın vaazını dinlemeye başladım. İmam “ümmetin birliği”nden bahsediyordu. Müslümanların birlik ve beraberlik ruhu içinde dayanışmalarının önemine işaret eden ayetler, hadisler okudu... Hiç kuşkusuz hepimizin ihtiyacı olan güzel nasihatler bunlar...

Ancak imam tekrar tekrar aynı cümleleri kullanarak, ümmetin birliğini bozanların Allah’ın gazabına uğrayacaklarını ve bu uyarılara kulak vermemiz gerektiğinin altını çizerek, özellikle günümüz şartlarında bu mesajın iyi anlaşılması gerektiğini söyledi. Öyle ki meseleyi Firavun’a kadar götürdü ve hepimizin kulağına küpe olmasını istediği Kur’an’da da yer alan Firavun kıssasını anlattı. Kıssaya göre Firavun, Mısır’da iyice azıp zorbalaşmış, halkını çeşitli gruplara bölmüş, onlardan bir zümreyi ezmiş, erkek çocuklarını kesmiş ve zulümle saltanatını daha da güçlendirmişti. Kur’an’da bu konu şöyle anlatılıyor: “Vakti zamanında Firavun Mısır’da iyice azıp zorbalaşmış, ülke halkını (efendiler ve köleler şeklinde) sınıflara ayırmış ve halkın bir kısmını (İsrailoğullarını) ezmeye başlamıştı. Öyle ki onların erkek çocuklarını katlediyor, sağ bıraktığı kız çocuklarını/kadınlarını ise kötü amaçları için kullanıyordu. Gerçekten de Firavun ülkeyi fesada boğan biriydi.” (Kasas /4)

İmam efendi kıssadan hisse çıkarıyor ve cemaate diyor ki: Kim ki bugün ümmetin birliğini, beraberliğini parçalayacak bir tutum içine girerse, iş te o Firavun’un yaptığının aynısını yapmış olur, yani Firavun’un adamı olur...

Biraz üstü kapalı anlatmaya çalışsa da aslında hocanın siyasi bir mesaj vermek istediği açıktı, ancak bugün kimler ümmetin birliğini, beraberliğini parçalamak istiyor açıkçası bu noktanın daha somut olarak ifade edilmesini beklerdik. Zaten imam da meseleyi bütün açıklığı ile izah edemediğinin farkındaydı, bu yüzden de “Bugün birlik ve beraberliğimizi bozmak isteyenler var” diyerek vermek istediği esas mesajın etrafından dolaşmayı tercih etti. Her ne kadar Firavun kıssasını iki üç kez anlatarak “ne demek istediğimi anlayın artık” gibi imalarda bulunduysa da, bir türlü ümmetin birliğini kimlerin bozduğunu açıkça söyleyemedi.

İmamlara neden böylesine anlaşılması zor siyasi mesajlar verme görevi yüklenir doğrusu anlamak mümkün değil. Oysa camilerde imamlarımız İslam’ın iç zenginliğinden doğan farklı bakış açılarının, kültürel çeşitliliğin ayrışma değil, rahmet olduğunu, yaşadığımız problemleri çoğulcu bakış açılarını ve özgürlükleri genişleterek aşabileceğimizi söyleyebilseler eminim ümmetin birliği daha da güçlenecektir.

 

Kaynak: Mehmet Ocaktan

Link to post
Sitelerde Paylaş
6 saat önce, Emre Karaköse yazdı:

Antik Mısır'da  bazı taşlar tamamiyle kazık şeklindeydi:

 

Mısır Dikilitaşları, Karnak (Dennis Jarvis tarafından)

 

Ayrıca Mısır piramitlerinin yapısı da kazığın uç kısmını andırmaktadır.

 

 Kuran bu bilgiyi de vermişti:

 

38:12 Onlardan önce Nuh kavmi ve Ad da yalanlamıştı. Kazıklar sahibi Firavun da...

 

 

 

 

 

Kazık şeklindeki bu yapılar Firavun 2. Ramses döneminde yapılmıştı(tamamlanmıştı).

tarihinde Emre Karaköse tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
7 hours ago, Emre Karaköse said:

 

Kazık şeklindeki bu yapılar Firavun 2. Ramses döneminde yapılmıştı(tamamlanmıştı).

 

Git biraz tarih oku, geri zekalı amsatan...

 

Bunların bir adı var önce: "dikilitaş". Bunlarda, Ramses döneminde yapılmadı. Bunları yaptıran, kadın firavun Hatşepsuttur. Ha, ondan öncede, ondan sonra da bir sürü dikilitaşta yapılmıştır. Hatrın kalmasın, bir tanesini de, 2. Ramses yaptırmış, hepsi o. 

 

Senin o bedevin kıçında bokla emeklerken, Romalılar, Romaya bunlardan dikmekle meşguldü:

 

640px-Obelisk_in_piazza_della_rotonda_rome_arp.jpg

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
7 hours ago, Cilehane said:

Ben anlamadım ya tam olarak....

Kuran zaten mısır piramitlerinden sonra gelmedi mi?

Var olan bilgiyi yazması nasıl mucize oluyor?

 

Aslında bunlar en büyük mucizeyi kaçırıyorlar: Peygamber dedikleri muhammed adındaki bedevi sıçıyormuş yaaaa.. Ne büyük mucize, ne muhteşem mucize di mi, sıçan bir bedevi... Ben imana geldmi şahsen bu büyük mucize karşısında....

Link to post
Sitelerde Paylaş
22 dakika önce, Cilehane yazdı:

Ben anlamadım ya tam olarak....

Kuran zaten mısır piramitlerinden sonra gelmedi mi?

Var olan bilgiyi yazması nasıl mucize oluyor?

 

Çünkü dünyada  bu bilgi pek bilinmiyordu.

 

Örneğin Mısır Firavunlarının çaprazlama merakı daha yeni yeni günışığına çıkartılıyor ama, Kuran'da , sadece Kuran'da bu bilgi vardı:

 

http://emre1974tr.blogspot.com/2011/07/msr-firavunlarnn-caprazlama-merak.html

 

http://emre1974tr.blogspot.com/2012/12/maide-33te-istenen-nefsi-mudafa-ve.html

Link to post
Sitelerde Paylaş
Bir saat önce, Emre Karaköse yazdı:

Mısır Firavunlarının çaprazlama merakı daha yeni yeni günışığına çıkartılıyor

 

Çaprazlama demişken, allah (yani muhammed) el ve ayakları çaprazlama kesme cezasını da firavundan öğrenmiş..

Ci6kDI3W0AEx9BY?format=jpg&name=small

 

 

Kurana alıntı diğer bir orta doğu geleneği de hırsızların elinin kesilmesi, hammurabi kanunlarından kurana arak yapılmıştır.

CzO5zmZXcAAkYmk?format=jpg&name=small

 

Hayatınız çalma, çırpma, yalan, dolandan ibaret müsloşlar ..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Maide 33'te Bahsedilen Nefsi Müdafaa ve Kısastır

 
Bu çalışmamda; Maide 33'de bahsedilen "çaprazlama" meselesinin ne olduğundan bahsedeceğim, ama ondan önce kısaca başka bir konuya değinerek  giriş yapmak istiyorum;

Kuran'a göre hırsızlığın cezasının ne olduğuyla ilgili de çok soru gelmekte. Kitapta ifade edilen el kesme cezasının eli tamamen kesmek mi yoksa çizdirip işaretlemek mi olduğu konusu üzerinde duruluyor özellikle.

Kuran'ı bütünlük içinde ele alınca genel olarak hemfikir olunan sonuç şudur;

Kitapta hırsızlık vakalarıyla ilgili el kesme ifadesi 3 anlamı da içermekte:

1- Elini kesme

2- Elini çizdirme (işaretleme)

3- İmkanını kesme, yani hapsetme ve buna benzer kısıtlamalar getirme.

Dikkat edilirse ayetlerde anlatılan, Yusuf Peygamberin öyküsünde de hırsızın alıkonulduğunu yani hapsedildiğini görüyoruz.

Hırsızlığın büyüklüğüne/derecesine ve hırsızın durumuna göre bu 3 uygulamadan birinin yapılması isteniyor ayetlerde diye düşünmekteyiz. Ayrıca mağdur yani mal sahibi isterse hırsızı affedebilir veya başka özel durumlardan dolayı  hırsıza hiç ceza verilmediği vakalar da olabilir (örneğin açlıktan/mecburiyetten dolayı çalma, kleptomani/çalma rahatsızlığı yüzünden bunu yapma vs...). Zaten ayetlerde, birey hakkına yönelik en büyük ihlal olan cinayet suçu için bile mağdur yakınlarına affetme yani cezayı hafifletme yetkisi verildiği dikkate alınırsa, nisbeten daha hafif bir suç olan mal/para gasbında yine aynı af kapısı her zaman açık demektir.

Ama ben yazımın başında da dediğim gibi asıl Maide Suresi 33. ayette bahsedilen "çaprazlama " konusuna değinmek istiyorum ve bu konuda yeni birşey söyleyeceğim. Durum zannedilenin tam tersinedir. El ve ayakları çaprazlama kesme uygulamasını aslında putperestler kendilerine boyun eğmeyenlere/Müslümanlara uygulamaktaydı ve ayette bahsedilen de, peygamber döneminde bundan vazgeçmeyen zalimlere  karşı aynı şekilde karşılık vererek savunma mücadelesi yapılmasıdır.

Öncelikle iyi anlaşılmalıdır ki ilgili ayet saldırganlara karşı Müslümanların yaptığı savunma savaşıyla ilgilidir.

Zaten şu yazımda da belirttiğim üzere İslam'da sadece nefsi müdafa, yani savunma savaşına izin vardır:

http://emre1974tr.blogspot.com/2011/07/kuranda-sadece-nefsi-mudafaya-izin.html

Ve işte yine nefsi müdafadan bahseden bu ayet, o zamanlar imanlılara zulüm yapanlara ve bunu inatla sürdürenlere yaptıklarının aynısıyla karşılık verme, onlara yaptıklarını tattırmakdan/iade etmekten bahsetmektedir:

Maide Suresi 33: "Allah ve resulüyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuk yapmaya çalışanların cezası şudur: Öldürülürler yahut asılırlar yahut elleriyle ayakları çaprazlamasına kesilir yahut bulundukları yerden sürülürler. Bu onlar için dünyada bir rezilliktir. Âhirette de onlara büyük bir azap vardır.  34. Ancak onları ele geçirmenizden önce tövbe edenler bunun dışındadırlar. Artık Allah'ın çok bağışlayıcı, çok merhamet edici olduğunu bilin."
   
Dediğim gibi, o dönemde durup dururken Müslümanlara saldıran ve bundan da, yani savaştan vazgeçmeyen, barışa yanaşmayan zalimlere karşı nefsi müdafa mücadelesi ve kısas istenmektedir sadece. Kuran'ın anlattığı üzere, Müslümanlara karşı putperestler bu çaprazlama uygulamasını gerçekleştirmekteydiler eskiden beri (özellikle Mısır Firavunları). Konunun anlaşılabilmesi için öncelikle şu çalışmam okunmalı:

http://emre1974tr.blogspot.com/2011/07/msr-firavunlarnn-caprazlama-merak.html

Texe Marrs'ın Codex Magica isimli kitabında da anlattığı üzere Antik Mısır dininde "X" yani "çaprazlama işareti" güneş tanrısı Osiris'in simgesiydi ve bu yüzden onlar için kutsaldı . Mısır kralları gömülürken  elleri ve ayakları çapraz pozisyonuna getirilirdi. Eski Mısır medeniyetinden kalma yazıtlarda, tapınak ve piramitlerin duvarlarında da X sembolü sıkça görülmektedir. Ayrıca kendilerine karşı gelenleri cezalandırırken yine bu çaprazlama ritüelini kullanırlardı.

Ayetler de;  putperestlerin eski çağlardan beri, Müslümanlara karşı şiddet uygularken bile çaprazlama takıntılarını sürdürdükleri bilgisini vermektedir. Taha Suresi'nde anlatılan olayda, Firavunun  Müslüman olanlara yönelik olarak el ve ayakları çaprazlama kesme yöntemine başvurmaya kalktığını görmekteyiz:

Taha Suresi

63. Dediler ki: "Şunlar, iki büyücüden başka birşey değillerdir. Büyüleriyle sizi toprağınızdan çıkarmak ve sizin örnek yolunuzu silip yok etmek istiyorlar.
64. "Hemen hünerlerinizi birleştirin; sonra saf bağlamış olarak gelin! Bugün, üstün gelen kurtulmuş olacaktır. "
65. Dediler: "Ey Mûsa, ya hünerini ortaya at yahut da ilk hüner sergileyen biz olacağız. "
66. Mûsa dedi: "Hayır, siz atın!" Bir de ne görsün! Onların ipleri, sopaları, yaptıkları büyüler yüzünden, kendisine gerçekten koşuyorlarmış hayaline verdi.
67. Mûsa birdenbire içinde bir korku duydu.
68. Şöyle dedik: "Korkma, üstün gelecek olan sensin!"
69. "Sağ elindekini yere bırak! Onların, sanayi olarak ortaya çıkardıklarını yalayıp yutsun. Onların sanayi olarak ürettikleri sadece bir büyücünün hilesidir. Büyücü ise nereye gitse iflah etmez. "
70. Bunun üzerine büyücüler secdelere kapanıp şöyle seslendiler: "Hârun`un ve Mûsa`nın Rabbine inandık!"
71. Firavun dedi: "Ben izin vermeden ona inandınız öyle mi? O size, büyüyü öğreten büyüğünüzdür. Yemin olsun, ellerinizi, ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve yemin olsun sizi hurma ağaçlarına asacağım. O zaman iyice bileceksiniz, hangimizin azabı daha şiddetli ve sürekli. "
72 Dediler: "Biz seni, bize gelen açık-seçik kanıtlara ve bizi yaratmış olana asla tercih etmeyeceğiz. Verdiğin hükmü uygula. Senin hükmün olsa olsa bu dünya hayatında geçer. "

Firavunların pagan, Spiritualist/Ruhçu temele dayalı, ve çapraz işaretini kutsal gören öğretisi antik Mısır dönemiyle sınırlı kalmadı elbette. Günümüze kadar varlığını çeşitli adlarla dünyanın dört bir tarafında sürdürdü( yahudi mistisizmi de bu öğretinin temeli üzerinde inşa edildi) ve hala da sürdürmekte(örneğin uzakdoğu meditasyonlarında bacaklar çapraz pozisyonuna getirilip transa geçilir vs.).

Binlerce yıldır çeşitli versiyonlarıyla insanları şirke batırmayı sürdüren Ruhçuluk, elbette her dönemde olduğu gibi peygamberimizin döneminde de putperestler üzerinde etkiliydi. Ve dolayısıyla o zamanın çok tanrıcıları, Müslümanlara karşı aynı şiddeti ve yöntemi sürdürmekteydiler. Tıpkı daha önceki peygamberlerin dönemlerinde de olduğu gibi...


                            Texe Marrs'ın Codex Magica isimli kitabından bazı resimler      

 
ccodex_69_small.jpg
 
 
ccodex_70_small.jpg
 
 
 
ccodex_97.jpg
 
Ve tekrar belirtelim; böyle eskiden beri Müslümanların el ve ayaklarını çaprazlama kesen ve bu eylemlerini sürdüren paganlara/putperestlere karşı kısas olarak , yani onlara yaptıklarının aynısının uygulanması bir seçenek, bir savunma stratejisi  olarak sunulmuş Maide Suresinde. Peygamberleri ve takipçilerini ülkelerinden çıkarınları aynı şekilde ülkeden sürmek, onlara saldıranlara aynı şekilde karşılık vermek, kısaca "göze göz, dişe diş" izninden bahsedilmiş. Ve dediğim gibi, kitabı bütünlük içinde okuyunca görmekteyiz ki bu, Müslümanlara verilen savunma savaşı izni, eğer saldıranlar  müminlere bu yaptıklarından vazgeçip  barışa yanaşırlarsa bitiyor. 

Başka bir deyişle burada bahsedilen çaprazlama olayının hırsızlıkla veya o kişinin inanıp inanmamasıyla hiçbir ilgisi yoktur. Sadece fiziksel olarak saldıranlara karşı savunma savaşı ve kısas isteniyor o dönemde hepsi bu. Yoksa herkes dilediği şeye inanmakta veya inanmamakta ve bu doğrultuda yaşamını yönlendirmede özgürdür. Kimseye inancından dolayı tokat dahi atılamaz Kuran'a göre.

Selam ve sevgiler
Link to post
Sitelerde Paylaş
8 hours ago, Emre Karaköse said:

 

Çünkü dünyada  bu bilgi pek bilinmiyordu.

 

Örneğin Mısır Firavunlarının çaprazlama merakı daha yeni yeni günışığına çıkartılıyor ama, Kuran'da , sadece Kuran'da bu bilgi vardı:

 

http://emre1974tr.blogspot.com/2011/07/msr-firavunlarnn-caprazlama-merak.html

 

http://emre1974tr.blogspot.com/2012/12/maide-33te-istenen-nefsi-mudafa-ve.html

 

Sanırım sen, muhammed dediğin bedevi gelmeden önce, insanlar mucuku vucuku diyerek daldan dala atlayıp duran maymunlar falandı sanıyorsun, ha?

 

Kaz kafalı amsatan, muhammedin yaşadığı yerde kaç yahudi vardı? Hangi yahudi firavun ve maceralarını bilmez? 

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kendisi islam misyonerinin bayrak sallayanı olup da ateistleri din misyonerliği ile suçlaması emre efendi nin ne derece şuursuz ve kaale alınmayacak bir tip olduğunun açık göstergesi.

tarihinde Ebu Kafir tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...