Jump to content

Kuranda bilimsel bilgi olamazsa bu nedir?


Recommended Posts

“Göğü biz çok sağlam bir şekilde bina ettik. Şüphesiz onu genişleten biziz.”

mealindeki Zariyat suresinin 47. ayetinden evrenin genişlemesinin işaretini çıkarmışlardır.

Ayette geçen “Mûsiûn” kelimesi tam tamına “genişletenler” anlamına gelir. Bir çok ayette olduğu gibi, burada da Allah azametini göstermek için  kendisini birinci çoğul şahıs zamiri olan “Biz” kullandığı için buna uygun olarak da “mûsiun”(genişletenler) kelimesini de çoğul olarak kullanmıştır. Bu ayet, evrenin genişlemekte olduğunu ve bunu yapanın da Allah olduğunu açıkça vurgulamaktadır.

Âyetin açık delâletinden, kâinatın bir balon gibi şişip devamlı genişlediği anlaşılıyor. Ancak Kur'an ayetlerinin birden çok manaya işareti olabilir. Bu nedenle tefsirlerde “Şüphesiz ki biz hep genişleticileriz.” âyetini değişik şekilde yorumlamışlar ve beş kadar farklı tefsîrde bulunmuşlardır. Şöyle ki:

1. Bizim kudretimiz çok geniştir, her şeye yeter.
2. Yarattıklarımıza rızkı genişletmiş bulunuyoruz.
3. Yağmur yağdırmak suretiyle yeryüzünde geniş imkânlar meydana getiriyoruz.
4. Zenginlerinize geniş imkânlar vermiş bulunuyoruz.
5. Halkımıza karşı geniş lütuf ve ihsan sahibiyiz. (bk. Şevkânî, V, 105;  Elmalılı, VI, 4542-4543)

Ne var ki, fezada sayısını henüz kesin olarak bilemediğimiz yıldızlar ve onların oluşturduğu sistemler, galeksiler en küçük bir yanlışlığa meydan vermeyecek plânda yaratılıp her biri için ayrı bir yörünge ve değişik bir hareket takdir edilmiştir. Başıboş hiçbir yıldız veya sistem söz konusu değildir. Başta Einstein olmak üzere, son asrın fizikçileriyle astronomları bu muhteşem kâinatın bir bütün halinde devamlı genişlediğini söylüyorlar. Kuvvetli bir ihtimalle, eğer bunun doğruluğu isbat edilirse, Kur'an'daki ilgili beyânın bu manaya delâlet ettiğini söyleyebiliriz.

Sonuç olarak "Şüphesiz biz genişletmekteyiz" cümlesi, kainatın genişlemesi noktasından iki yoruma uygun olmaktadır:

a. İstersek daha da genişletiriz anlamına gelmektedir. Biz vüs'at yani genişlik ve kudret sahibiyiz; semâdaki bu ihtişamı sağlamakla kudretimizden bir şey eksildiği sanılmamalıdır, dilersek daha da genişletiriz. Bakara sûresinin 255 ve Kaf sûresinin 38. âyetlerindeki içerik ve üslûp bu mânayı çağrıştırmaktadır.

b. "Hâlâ evreni genişletmekteyiz" anlamına gelmektedir: Bu yorum daha çok, uzay cisimlerinin birbirinden uzaklaştığı ve aralarındaki mesafenin gitgide arttığı yönündeki bilimsel tespitten hareketle ortaya konan "Genişleme teorisi" ışığında yapılmıştır. (bk. Celal Kırca, Kur'ân-ı Kerîm'de Fen Bilimleri, İstanbul, 1984, s. 62-63; eski dönemlerin âlimlerinden bu yorumu destekleyen bazı açıklamalar için bk. Celâl Yeniçeri, Uzay Âyetleri Tefsiri, s. 110-115)

Gök, kelimesinin Kur'an'daki kullanımları dikkate alınarak genişletilen şey, bu ve benzeri bağlamlarda "evren"(Esed, III, 1070-1071) "dünyanın dışındaki bütün kâinat"(Celal Kırca, a.g.e., s. 62) anlamlarında yorumlanabilmektedir. (bk. Razi, XXVIII, 225-226; göklerin ve yerin yaratılması hakkında bk. Bakara 2/22, 29; Kur’an Yolu: V/80-82.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Biz semayı bir kuvvetle bina ettik. Biz onu genişletmekteyiz.

 

Eskilerin neden "genişlemek" kelimesini kullandığını anlamak için başka ayetlere bakalım.

 

Nûn. Kaleme ve onunla yazdıklarına yemin olsun ki ey Muhammed, rabbinin nimeti sayesinde deli değilsin. Kalem Suresi 1-2

 

Denildi ki: Nûn kavlinden murâd, yedi kat yeri taşıyan büyük ok­yanusun su dalgaları üzerinde yaşayan büyük bir balıktır. Nitekim bu konuda Ebu Ca'fer İbn Cerîr Taberî şöyle der: Bize İbn Beşşâr... İbn Abbâs'tan nakletti ki; o, şöyle demiş: Allah Teâlâ'nın ilk yarattığı, şey, kalemdir. Kaleme; yaz, dedi. O; ne yazayım? deyince, Allah Teâlâ; ka­deri yaz, dedi. O günden kıyamet gününe kadar olacak şeyler kader uya­rınca cereyan etti. Sonra Nûn'u yarattı. Su buharı yükseldi de ondan gökyüzü parçalandı ve Nûn'un sırtına yeryüzünü yaydı. Nûn sarsılın­ca, yeryüzü yayıldı ve oynadı. Allah Teâlâ dağlarla onu sabit kıldı. Bu sebeple o, yeryüzüne karsı övünür. İbn Ebu Hatim de Ahmed İbn Sinan kanalıyla A'meş'ten bu rivayeti nakleder. Aynı şekilde Şu'be de... A'meş kanalıyla İbn Abbâs'tan bunu nakleder. Şu'be'nin rivayetinde ayrıca şu ilâve yer alır: Sonra İbn Abbâs »Nûn. Kaleme ve onunla yazılanlara andolsım ki,» âyetini okudu. Şüreyk de bu rivayeti A'meş kanalıyla İbn Abbâs'tan nakleder. Ma'mer de yine İbn Abbâs'tan bu rivayeti naklet­tikten sonra îbn Abbâs: «Nûn. Kaleme ve onunla yazılanlara andolsun ki,» âyetini okumuş. Sonra İbn Cerîr Taberî der ki: Bize Abd İbn Hu-meyd... İbn Abbâs'ın şöyle dediğini bildirdi: Rabbım Azze ve Celle'nin ilk yarattığı şey, kalemdir. Sonra ona; yaz, dedi. O da kıyamet kopun-caya kadar olacak her şeyi yazdı. Sonra suyun üzerinde Nûn'u halketti. Sonra onun üzerine yeryüzünü yaydı. Taberânî de bu rivayeti merfû' olarak nakleder ve der ki: Bize Ebu Hadîd... İbn Abbâs'tan naklet­ti ki, Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuş: Allah'ın ilk yarattığı şey; ka­lem ve balıktır. Kaleme; yaz, dedi. O; ne yazayım? dedi. Allah Azze ve Celle kıyamet gününe kadar olacak her şeyi yaz, dedi. Sonra Rasûlul­lah (s.a.), Nûn, Kaleme ve onunla yazılanlara andolsun ki,» âyetini okudu. Nûn balıktır. Kalem ise bilinen kalemdir. Bu konuda bir başka hadîsi de îbn Asâkîr... Ebu Hüreyre'den nakleder. O; Rasûlullah (s.a.)m şöyle buyurduğunu duydum, demiştir: Allah'ın yarattığı ilk şey, kalem­dir. Sonra Nûn'u yaratmıştır. Nûn divittir. Sonra ona; yaz, dedi. O; ne yazayım? deyince, ecel veya eser veya rızık veya amelden olan veya olacak her şeyi yaz, dedi. Ve kıyamet gününe kadar olacakları yazdı. İşte Allah Teâlâ'nın: «Nûn. Kaleme ve onunla yazılanlara andolsun ki,» kavlinin mânâsı budur. .Sonra kalemin üstünü damgaladı ve o, kı­yamet gününe kadar bir daha bir şey söylemedi. Sonra aklı yarattı ve; izzetim hakkı için sevdiğim kişilerde seni mükemmel kılarım kızdığım kişilerden de seni eksiltirim, dedi.

İbn Ebu Necîh der ki: İbrâhîm İbn Ebu Bekr, ona Mücâhid'in şöy­le dediğini haber vermiş: Nûn, yedi kat yerin altında bulunan balıktır. Beğâvî ve tefsîrcüerden bir topluluğun zikrettiğine göre, bu balığın sırtında bir kaya varmış. Kayanın ağırlığı gökle yeryüzünün ağırlığındaymış. O balığın sırtında bir öküz varmış ve onun kırk bin boynuzu var­mış. Yedi kat yer ve onun üzerinde bulunanlarla bunların arasında yer alanlar bunun sırtında imiş Allah en iyisini bilendir.

 


O, yeryüzünde olanların hepsini sizin için yaratan, sonra göğe yönelip onları yedi gök hâlinde düzenleyendir. O, her şeyi hakkıyla bilendir. Bakara 29

 

İbn Kesir yukardaki ayet hakında diyor:
"Bu Âyet-i Kerîme de gös­teriyor ki Allah Teâlâ önce yeryüzünü yaratmaya başlamış, sonra yedi göğü halketmiştir. Bina yapanların durumu da böyledir. Önce alt ta­rafı yapmaya başlar, sonra üst kısmı yaparlar. Bundan sonra zikrede­ceğimiz gibi müfessirler de bu hususu tasrîh etmişlerdir..."

 

 

Biz semayı bir kuvvetle bina ettik. Biz onu genişletmekteyiz.

 

 

Kuran ne diyor bir daha bakalım:

 

Görmediniz mi, Allah yedi göğü tabaka tabaka nasıl yaratmıştır? Nuh 15

 

O, yedi göğü tabaka tabaka yaratandır. Rahmân’ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Bir kere daha bak! Hiçbir çatlak görüyor musun? Mülk 3

 

 


Sonuç: Kurana göre 7 gök/sema vardır ve Allah bunları tabaka tabaka, aşağıdan yukarıya, bir bina gibi yaratmıştır. Sema(lar) tabakalar yaratıldıkca "genişlemektedir".
Bir kubbe gibidir, çatlak felan yoktur.
Ve 
Bizim bildiğimiz evrenle uzaktan yakından ilgisi de yoktur!!!

İyi günler

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...