Jump to content

Diyanet'ten şiddet gören kadınlara tavsiyeler


Recommended Posts

https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/siddet-goren-kadina-diyanetten-tavsiye-tepki-verme-sabret-uzaklas-5644351/

Kadına şiddetle mücadeleye destek olması amacıyla Diyanet'e bağlı olarak kurulan aile ve dini rehberlik büroları tarafından şiddet gören kadınlara verilen tavsiyeler maalesef amacından çok uzak. Şiddeti kabullenmeyi, hatayı kendinde aramayı ve meseleleri aile içinde çözmeyi tavsiye eden bürolar, resmi kurumlara başvurmayı ise en son yapışacak iş olarak telkin ediyor. Kadın hakları savunucularına göre gelen tavsiyeler kimi zaman kadın hakları için veriler mücadeleyi zorlaştırıyor.

 

Diyanet İşleri Başkanlığı son dönemde kadına şiddetle mücadele konusunda da faaliyetlerde bulunuyor. 2011’de kadına yönelik şiddetle mücadelede toplumun bilinçlendirilmesine yönelik Aile Bakanlığı ile imzalanan protokolden beri, benzer işbirlikleri yıllar içinde arttı. Diyanet, aile içi soruları çözme amacıyla kurduğu aile ve dinî rehberlik bürolarında şiddete uğrayan kadınlara tavsiyelerde bulunuyor. Ancak Diyanet’ten gelen yanıtlar, kadın hakları savunucularına göre kadın hakları için verilen mücadeleyi zorlaştırıyor.

Deutsche Welle Türkçe servisinden Burcu Karakaş dini rehberlik bürosundan verilen tavsiyelerin neler olduğunu araştırıp haberleştirdi. Şiddet gören bir kadın olarak aranan ve tavsiyeleri istene Konya Müftülüğü’ne bağlı aile ve dini rehberlik bürosu 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun kapsamında kurulan Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi’ne (ŞÖNİM) yönlendirme girişiminde bulunuyor, ancak merkezin isminden emin değil. Telefondaki vaize “ŞÖNİM herhalde, yanlış olmasın, kadını anında şeyapma merkezi… Tam açılımını bilmiyorum ama” yanıtını veriyor.

Vaizeye, şiddet nedeniyle boşanmayı düşündüğünü ileterek tavsiye isteyen kadına dinî bilgiler ışığında sabretmenin önemini anlatılıyor ve şu tavisiye veriliyor: “Dayanılmaz hale geldiyse büyüklerinizle istişare edin. Allahüteâlâ Nisa suresinde buyurur ki; kadın ve erkeğin birer büyükle sıkıntıyı gidermeye çalışsınlar. Gençler kestirip atabiliyor. Biz diyoruz ki aile büyükleriyle sıkıntıyı aşmaya çalışın.”

“VURURSA SUÇLAYICI KONUŞMA, ORADAN UZAKLAŞ

Bir sonraki telefon, Çorum Müftülüğü’ne. Bu kez kocasının sözlü hakaretlerine maruz kalan ve “Elini kaldırdı, daha vurmadı ama endişe ediyorum” diyen bir kadına vaize bize şu yanıtı veriyor: “Uygun dille sebebini sorun. Çok büyük bir sorun değil bu, konuşarak çözebilirsiniz. Akşam mesela sevdiği şeyleri yaptınız, çayın yanında sakince konuşun.”

‘Şiddet gördüğümde ne yapmam gerekir’ diye soran kadına ise “Vurursa tepki vermeyin, oradan uzaklaşın. Odanıza çekilin. ‘Nasıl istiyorsan öyle yapayım’ diye olayı örtmeye çalışın, ama uygun zamanda açın. Suçlayıcı dille konuşmayın. ‘Nasıl istiyorsun, bilemedim. Bilsem öyle yapardım’ gibi konuşun” deniliyor.

‘Peki, polisi aramak gerekir mi?’ diye sorulduğunda ise telefondaki kişi “Yok, bu tür şeyleri çözersiniz inşallah. Allah’a emanet olun…” yanıtını veriyor.

407 DİNİ BÜRO AKTİF

Diyanet İşleri Başkanlığı da kurumun kadına şiddetle mücadele konusundaki rolü hakkında bilgi edinme çerçevesinde yapılan başvuruya, Diyanet’in kadına yönelik şiddetin çözümüne katkı sağlanmasında aktif rol üstlendiğini belirterek “Ailenin kurulması, korunması ve güçlendirilmesine yönelik 81 il müftülüğü ve 326 ilçe müftülüğü bünyesinde aile ve dinî rehberlik bürosu hizmet vermektedir” yanıtını verdi.

Yani Türkiye genelinde kadınların sorunlarını çözmeye yönelik Diyanet’e bağlı 407 birim bulunuyor. Bu bürolarda görev alan kişilerin kim olduğu sorusuna ise “Dini yüksekokul mezunu Vaiz, Din Hizmetleri Uzmanı, Kur’an Kursu Öğreticisi ve İmam-Hatip unvanlarında görev yapan personel çalışmaktadır. Kadına yönelik şiddetin önlenmesi projelerinde gerekli alan eğtimlerinin uzman personel tarafından verildiği vaiz gibi unvanlarda görev yapan personel tercih edilmektedir” bilgisi verildi.

SIĞINMA EVLERİNDE DE DİYANET GÖREVLİLERİ VAR

Diyanet kadrosunda çalışan vaizelerin görevlendirildiği tek yer aile ve dini rehberlik büroları değil. Diyanet görevlileri kadın sığınma evlerinde de çalışıyor. Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı gönüllüsü Gülsun Kanat Dinç, dini değerleri benimseyen çok sayıda insanın yaşadığı Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanlığı'nın da kadına şiddetle mücadelede rol alması gerektiğini, ancak izlenen yöntemlerin eşitlikçi olmadığını düşünüyor.

Kanat Dinç, “İmamların da şiddet karşıtı bilgileri paylaşması gerekir çünkü insanlar destek almaya gidiyor. Ancak maalesef Diyanet kadroları kadınları, idare etmeleri gereken, şiddet konusunda sorumluluğu kadına atfeden bir yaklaşımla yönlendiriyor” diyor.

Türkiye’de resmi verilere göre 145 kadın sığınma evi bulunuyor. Kanat Dinç’e göre aile ve dinî rehberlik bürolarına ayrılan bütçe, sığınaklara ve sosyal hizmetlere ayrılabilir. Kanat Dinç sözlerini “Sığınağa vaize alınıyor. Vaize ya da psikoloğa ihtiyaç varsa karşılanmalı ama dışarıdan karşılanabilir. Sığınağın içinde psikolog olması gerekmediği gibi vaizeye de yok. Sosyal çalışmacılara ihtiyaç var” şeklinde sürdürüyor.

“İSLAMİ HAYATIMIZI YOLUNA KOYARSAK DÜZELİR”

Aranan yerlerden biri de Niğde Müftülüğü. Aile ve dini rehberlik bürosunda o esnada kadın görevli olmadığı için telefon bir erkek görevliye aktarılıyor. Vaiz arayan kadının, şiddet görme nedenini sorguluyor: “Şiddet göstermesinin sebebi ne? Erkeğin eşinden beklediği nedir? Akşam geldiğinde güler yüz, yemeğinin hazırlanması… Elinden geleni yapmana rağmen yaranamıyorsan farklı şeyler olabilir. Başka ilişkisi olabilir mi?”

Telefondaki görevliye, “Bazen saçımdan çekiyor. Korkuyorum. Polis çağırsam mı?” diye sorulması üzerine görevli, polise başvurmadan önce iyi düşünülmesi gerektiğini söylüyor ve şöyle devam ediyor: “Dayanamayacak duruma geldiyse müracaat edebilirsiniz ama genellikle erkeğe üç beş ay evden uzaklaştırma veriyorlar. Onun için önce polise müracaat etmeden çözmenin yoluna başvuracağız. Siz acaba ters mi davranıyorsunuz?”

Görevli, bu sözlerin ardından kocanın inanç açısından nasıl biri olduğunu anlamaya çalışıyor. “Siz namaz kılıyor musunuz? Ya eşiniz” diye sorduktan sonra, “Beş vakit namaz kılmaya gayret edelim. Kur’an-ı Kerim okuyalım. İslami hayatımızı yoluna koymaya gayret etsek inşallah düzelir” diye sözlerini sonlandırıyor.

Diyanet İşleri Başkanlığı Aile ve Dinî Rehberlik Daire Başkanı Sedide Akbulut, şiddetle mücadelede dinî referanslarla eğitim planladıklarını belirterek “Şiddetle Kur’an’ın ilkeleriyle baş edebiliriz” demişti. Diyanet’in 2018 faaliyet raporunda da aile ve dinî rehberlik bürolarının sayısı artırılması gerektiği önerisi yer alıyor. Aynı raporda Diyanet İşleri Başkanlığı'nın geçen sene “Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi” konulu 3 bin kitap bastığı görülüyor. Öte yandan, kadına yönelik şiddetin önlenmesi ve din görevlilerinin katkısının sağlanması amacıyla 476 personele hizmet içi eğitim semineri düzenlendiği de yer alıyor.

“DİYANET’TEN ÜÇ TERİM: EMANET, İTAAT VE FITRAT”

Türkiye’nin taraf olduğu, toplumsal cinsiyet temelli şiddeti ortadan kaldırmayı amaçlayan İstanbul Sözleşmesi ise kadına şiddetin önlenmesinde açısından hayati önem taşıyor. Ancak sözleşmenin feshedilmesi gerektiğini savunan bazı muhafazakâr çevreler nedeniyle kamuoyunda tartışmalar yaşanıyor. Kadın hakları alanında çalışan avukat Funda Ekin’e göre, kadına şiddetle mücadele karnesi zayıf olan Türkiye’de Diyanet’in verdiği mesajlar mücadeleyi zorlaştırmaktan öteye gitmiyor.

Ekin, “Diyanet’in verdiği mesajlarda kadın için kullanılan terimler, ‘emanet’, ‘itaat’ ve ‘fıtrat’. Hutbe veriliyor, eşitlik denilmiyor. Eşitlik anlayışı olmadığında iş, tokatı, hakareti önemsiz görmeye dönüyor. Bütünlüklü mücadele şart” diyor.

Şiddet mağduru kadınların kolluk kuvvetlerine başvurdukları zaman ya koruma tedbiri alınmadığını ya da kararların uygulanmadığına dikkat çeken Ekin, “2014’te imzalanan İstanbul Sözleşmesi’ne göre hiçbir şey yapılmadı, en basitinden halen bir tane tecavüz kriz merkezi yok. 2014’ten beri sığınaklar açılıyor mu? Hayır” diye sözlerini sürdürüyor. (DW Türkçe Burcu Karakaş)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Şahsen, sayısız kadın cinayeti haberini inceledikten sonra Türkiye'deki kadın cinayetlerinin en büyük sebebinin hukuki sistem olduğu kanaatindeyim. Kadını yetersizmiş gibi addeden mehir, nafaka gibi İslam'dan gelme kavramların laik Türkiye Cumhuriyeti yasalarından kaldırılması gereklidir. Cinayetlerin çoğu maddi kaygılarla işlenmekte, erkekler İslam'dan kalma mehir ve nafaka gibi kavramların hukuki yükümlülüğü ile maddi anlamda şiddetle ezilirken, kadınlar da kadını maddi anlamda erkeğe muhtaç varsayan yasalar tarafından toplumda evcil hayvanmışçasına ikincil vatandaş konumuna koyulmakta.

 

Durum düzeltilmesi gerekirken 01.01.2002 tarihinden sonra yeni medeni kanunla gelen Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi yasalarıyla daha da vahşileştirilmiştir. Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi feminizme büyük bir darbedir. 01.01.2002 tarihinden önce kadının evlilik ve boşanma durumunda mallar konusunda kadının bireyselliğini kabul eden Mal Ayrılığı Rejimi vardı. Kadın evlilik sürecinde edindiği bütün malların ve emlakların tek ve geçerli sahibiyken 01.01.2002 tarihinde gelen Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi ile kadının evlilik sürecinde edindiği malların yarısının sahibi erkek olarak addedildi. Beyimiz kahvede batak oynarken kadın çalışıyor ve kazandığının yarısı, bir ev alabildiyse o evin yarısı külhan beyimizin oluyor.

tarihinde okuyan tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...