Jump to content

iSLAMI GERCEKTEN TANIYORMUYUZ?OKUYUN BAKALIM


Recommended Posts

iste böyleee,

                      Evet,islamin burada yazilan gerceklerini binde bir kisinin bile bildigini sanmiyorum.en yükseklerde oturanlarinda bunlardan cogununda  habari olmadigi kesin.

Okuyunda ögrenin bilmediginiz dininizi.

BASLAYIN:

20/12/2013

Arap yarim adasinda cok az tarim yapilacak arazi vardir..

Bu nedenle verimli araziler cok degerliydi…

Hurma bolgenin baslica besin ve gelir kaynagiydi..

Muhammed öldugunde bolgenin en kiymetli arazisi olan FEDEK HURMALIKLARIni kizi fatima’ya miras birakmisti…

-

Bu olay islam dunyasinin ilk kirilma noktasidir..

-

Ebu-Bekir

“Peygamberin mirasçısı olmaz, Müslümanların hepsi O’nun mirasçılarıdır.” diyerek Fedek hurmalığını Fatima’nın elinden alip beyt’ül mâl’e kayıt ettirmiştir.

-

Daha sonra Halife Osman zamanında bu hurmalık hizmetlerinin karşılığı olarak (!) Mervan’a verilmiştir…Kisacasi muhammedin hirsizladigi arazi ondan da hirsizlanmistir…

Mervan kim derseniz onuda siz arastirin..

inanilmaz biri,

sasiracaksiniz..MERVAN BIN HAKEM..

Butun islam devletlerinin baskanlari hirsizdir…

Zira calmak sunnettendir..

Allah kabul etsin

figure_ver1.gif istavrit tarafından yazıldı


OSMANLI IMPARATORLUGUNDA GAYRIMUSLIMLER

07/01/2013

Hem islamci,

hem osmanlici olana sasarim..

neden sasirdigimi da anlatmaya calisayim..
Topkapi sarayinin icinde kilise vardir.

.AYA..iRiNi kilisesi,bu kilesede kimler ibadet ediyordu diye merak ediyor insan…

Fatih istanbulu almasindan sonra burayi camiye cevirmedi…

-

Bunun altinda gayrimuslumlere olan hosgoru yatmiyor…

annesine,

kayinvalidesini,

kayinbiraderine,

diger butun gayrimuslum eslerinin ailelerine olan hogoru yatiyor…

-

Nede olmazsa kendiside(fatih) bir hiristiyan.. 
Osmanli hep gelin almamisti saraya,

Bazende gelin vermisti…

bu yabanci damatlardan biri zaganos efendi..

kendisi Rum..2.murat’in kizini alarak saraya damat oluyor…

-

Bir baska esinden olan kizini sultan Fatihe vererek kayinpeder oluyor…

bu uyanik Rum bir kizinida osmanli veziri Mahmud pasaya vererek osmanliya vezir olmayi basariyor..

zaganos gibi osmanlinin butun

kayinpederleri,

kayinvalideleri,

kayinbirader

ve baldizlari hiristiyandi

-

..kisacasi topkapi sarayinin icinde yasayan buyuk cogunlukla hiristiyandi…

Bu kilisede tabiki onlar ibadet ediyordu..

Sarayi yaptiran sultan FATiH hiristiyanlarin ibadetini dusunuyordu da, muslumanlarin ibadetini dusunmuyormuydu

Sarayin icine hic cami yaptirmadi..

diyeceksiniz ki sarayin icine ---agalar camii ----diye bir cami var…

Haklisiniz,

fakat o bina camii olarak yapilmamis..sarayin mustemilati..daha sonra muslumanlara ayip olmasin diye o bina camiye cevriliyor..acin google’da resimlerine bakin, hic camiye benzetebilecekmisiniz…minaresi bile yok….cami mimarisine hic uymuyor..

-

Basbakan aklina estikce chp ve inonu tarafindan bir kac caminin kapatildigi sikca dillendirilir..
Bu agalar camii (hunkar camii) de kapatiliyor….

kapatildigi donemlerde ne chp var, ne inonu..

Bu camiyi islamcilarin cok sevdigi lakabini da ulu sultan olarak taktiklari 2.abdulhamid kapattiriyor..

-

islamin bayraktari osmanlidan bir kesit…

 


YARATILIŞ HİKAYESİ. AKILLI TASARIM!

09/12/2009

acaba yoktan var olmayı açıklayabiliyor mu insan oğlu? demiş arkadaş..

hayır açıklayamıyor…

-
açıklayamamasının bir nedeni de sen ve senin gibi düşünen tanrıların KUL’ları..
adı uzerinde KUL…

-
Düşunmeyen, sorgulamayan, yargılamayan..
KUL’un haddine midir yoktan var olmayı açıklamak..

ilk sorgulamaya başladığında, seni dünyaya leyleklerin getirdiğini söylemişlerdi…

henuz sorgulama bilincinde değildin..

bu olaya kutsallık katmadılar..

gökten gelen koç hikayesi mantığı ile devam etselerdi, sen hala leylek tarafından dünyaya geldiğini düşünebilirdin…

önce leylek masalını dinledin, sonrada çamuru.

adına akıllı tasarım dediler..

-

masala göre sen bir testi’sin arkadaşım..

evet,evet..bildiğimiz su testisi..

saksıda olabilirsin..
genel olarak size çanak çömlekte denilebilir…
çünki bundan önceki hayatında çamurdun…hammadden KURU BALÇIK!!!
Bak allahın seni nasıl tarif ediyor.

-

And (allaha yemin ederimki)olsun biz insanı kuru bir çamurdan suretlenmîş balçıktan yarattık” (Hicr 26).

ol deyip oldurma yetisi olmasına rağmen, (can sıkıntısından olmalı, hikmetinde sual etmeyelim), yerden çamur alıp yoğuran, sonrada şekil vererek seni doğuran bir tanrının eserisin sen …haaa hata yapmayalım..kuru balçıktan biblo haline dönüşüm safhasıydı bu.

-

Biblodan insan haline dönüş hikayen de var..çok kısa..kısacık
sadece sana üflüyor…ama nasıl üflemek o..
bir üflüyor pir üflüyor.

-
“Sonra onu düzeltip tamamladı,

içine ruhundan üfürdü,

sizin İçin kulaklar,

gözler,

gönüller yarattı” (Secde 9)

-
Bir heykeltras kadar becerisi yok,

kulak göz falan yapamıyor ama nefesi kuvvetli..

kulağını ve gözünü bile üfürerek yaratıyor..

-

Sorunuz neydi?
Simdi hatırladım…

acaba yoktan var olmayı açıklayabiliyor mu insan oğlu?

demiştiniz

siz yoktan var olmadınız ki arkadaşım..

çamurdan yaratıldınız..
burada tartışmamız gereken siz değil, çamurunuz!!!

Bilim henüz laboratuvar ortamında ispat edemedi, sen masallarla ispat ettin.
sana göre bu mudur?…budur..

Bu üfürülen masallara inanan milyarlarca insan olduğu için bilim, senin nasıl varolduğunu açıklamakta zorluk çekiyor..

Bilim adamları zamanının bir kısmı da tanrıların bu hikayelerine inanan kulları ile mücadele etmekle geçiyor…

Yaratılış hikayelerine senin gibi inan ortaçağ hıristiyanları; gök ile yer ayrılığını reddeden ve evrenin sonsuzluğu tezini benimseyen Brunoyu diri diri yakarak bilimsel çalışmalara set çektiler…

-
Bruno’dan otuz yıl sonra da dünya dönüyor diyen Galileo’yu ölüme mahkum ettiler..

Dünyanın en saygın üniversitelerinden biri olan Oxford’un Biyoloji profesörü Richard Dawkins’in kitaplarını,sitesini ve çalışmalarını yasakladı mahkemelerin -------Harun Yahya abin-----_- istedi diye.

-

kısacası, senin çanak çömlek olmadığını ispat etmek kolay olmuyor !!!

saygılar

 


İSLAM’DA ÖRTÜNME VE AHZAP SURESİ 59. AYET

18/11/2009

1.5 milyarlık İslam dünyası aynı kitabı okuyor, farklı anlamlar çıkarıyor…

Bu anlamsızlığı da “mezhep” adı altında kutsuyor..

Aynı kitabı okuyup birbirlerini öldürmeleri de  muhammedin ölümünden günümüze kadar geleneksel olarak devam ediyor…

-

Kuran’da ki Allah,muhammede gönderdiğini iddia ettiği kitabında, 18 ayette “Apaçık”, 13 ayette ise “detaylı” diyerek kendini paralıyor..

müslümanlar anlamamakta direniyor.

1.5 milyarlık müslüman nüfusun tamamının anlama özürlü olabileceğini düşünmek olası değil…

Allahın bütün alimleriniz toplansa bir kelimesini yazamazsınız dediği 6236 ayette kendini ifade edemediği daha akla uygun.. (tabi ki burada kendisini ifade edemeyen muhammed’tir)

Türkiyede toplumsal ve siyasal olarak ciddi bir kamplaşma yaşanıyor.Bu durum ülkemizi gelecekte parçalayıp,

hatta iç savaşa sürükleyecek kadar ciddidir..

Bunun temelinde yatan nedenlerden birisi de islamın en tehlikeli sembol’ü başörtüsü veya türbandir.

-

.Bir avrupa ülkesinde gezerken kimin katolik, kimin protestan, kimin musevi olduğunu anlayamazsınız…

Bu ayrışmaya neden olacak  sembolleri yoktur.

Oysa bir müslümanı dünyanın her yerinde tanıyabilirsiniz..

Kadını lahana gibi sarılıp sarmalanmış, erkeği sakallı, en moderni badem bıyıklı…

aynı müslümanların  hangi ülkeye ait olduğunu da   anlayabilirsiniz..

-

Arap peçe takar, iranlı kara bir başörtüsü, Afganistanlısı kıyafetin hapishane şeklinde olanı burka…

.yurdum müslümanı armutu çağrıştıran kafasına ismi armani’den devşirilen allı güllü Armine türban… Müslüman ülkemizin deniz kıyıları da  farklı değidir..

normal mayolusu, bikinilisi, günlük kıyafetleri ile gireni, haşeması ve burkinisi…

hepsi allah birdir,muhammed onun peygamberidir der, kendilerini müslüman olarak tanımlarlar..

hepside kıyafetlerinden dolayı birbirlerini eleştirir..

-

cüppeli hoca ahmet efendi hazretleri bile malta’da üstsüzlerin oldugu plajda denize girmesini “islama göre yanlış yoktu,

takvada hata yaptım”diyerek izah etmiş ve sizde bu masalı kuzu sessizliğinde dinlemiştiniz…

öyle olmasaydı hoca efendi yüzme havuzlu villasında saz çalmaya devam edebilirmiydi?

kusuru kızında değil, kadı’da görüyoruz..

aşağıdaki resimde cenneti bu dünyada yaşayan hoca efendiyi,

malta plajlarında huşu içinde hurileri pardon üstsüzleri rontgenlerken görebilirsiniz…

 

cuppeli-karisi-ile-denizde1.jpeg?w=450Kadınlar göğüslerini saklarken hoca efendi sarkmış gögüslerini neden saklama gereği duymuyor..

-

Size sapıkça gelsede bazı kadınlar erkek memesinden veya kıllı erkek vucudundan tahrik olabilirler…(delikli boncuk görese tahrik olan erkeğin sapıklıklarına girmek istemiyorum..

konuyu dağıtırız) Bu durumda hoca efendi ağda veya epilasyon yaptırıp bikininin üstünü giymeliydi!

Bir süpermarket dini olan kuranda,

ayetler birbirleri ile çelişirler…

Hatta aynı ayet içinde bile çelişkiler görülür..

Neden herkes islamı farklı anlar ve yaşar.?

“Bir kelimesi değişmez” denilen ayetlerin  anlamları nasıl değişebilir?

-

Aynı kitabı okuyup bu örtünme çeşitliliğin sebebini merak ederiz..

-

Ben ederimde müslümanların etmediği kesin.

İslam beyin kıvrımlarını zedelemiştir,

düşünme yetilerinin kaybolmasına neden olmuştur..

 

Aşagıda düşünme yetisini kaybetmiş  altı erotik, üstü takva olan müslüman bir kadınımız..

 

tesetturlu-erotizm.jpg?w=263&h=605

 

Yerli malı müslümanların “en doğru islam türkiye’de yaşanır” gibi bir savları vardır…Peki kuranı kendi dilinde okuyup uygulayan arap yanlış mı yapmaktadır.?

Bakmayın siz bizimkilerin komiklik yaptıklarına,

haşema ,

burkini veya günlük giysiler ile denize girip Bo Derek gibi olacaklar sonrada gidip  afgan ve suudi kadınına “şekerim vallahi biz en doğru islamı yaşıyoruz,

haşema ve burkini ile denize giriyoruz” diyecekler…

üstelik  dış örtülerinizi almadan sokağa bile çıkmayın diyen ayete nazire yaparcasına..

 

modern-ve-testturlu-deniz.jpg?w=400&h=24

 

islam kadının güzelliklerini gizlemeye çalışırken, yurdum müslümanları islami moda haftaları ve defileleri düzenlemeye devam etsinler..

Onlar da bizimkilerin yaşadığı islam ile dalga geçsinler…

Bir iranlının, bir suudi arabistanlının veya bir afganlılının “biz yanlış islamı yaşıyoruz,

en dogru islam türkiyede yaşanıyor,afferim türklere” dediğini mi düşünüyorsunuz..?.

Tabi ki değil..

Herkes bir yol tutturmuş olmayan şol cennetlere doğru kürek çekmekte…

 

musluman-kadin-kiyafetleri.png?w=424&h=5

 

En doğru islam nerede yaşanıyor sorusu görecelidir.

Her ülkeye,

her müslümana,

her mezhebe,

her tarikate göre farklılıklar göstermektedirler.

-

Müslümanlar arasında en temel konularda bile derin bir görüş ayrılığı vardır.

Görüş ayrılığı yaşamadıkları tek payda cennet ve nimetleridir..

gelecekte biraz daha bilinçlenecek olan müsluman kadın “size huri var da bize niye yok” derse sus payı olarak 3-5 nuri sözü verileceği kesindir..hafif yumuşaklıktan zarar gelmez…

-

en-guzel-resimmm.jpg?w=450&h=600

 

İslamın en doğru nerede yaşandığını söylemem zor olmasına karşın örtünmenin en dogru Afganistanda uygulandığını söyleyebilirim.

Burka islama göre en doğru örtüdür.

üst resimdeki bayanı alt resimdeki bayanların ülkesine gönderin bakalım, müslüman kardeşimiz mi gelmisş diyecekler, yoksa recm mi edecekler..

-

iki ülkede ve her iki resimdekilerde müslüman..

 

burka-afganistan.jpg?w=450&h=250

 

Kuran’da, Rahman suresi 55.sırada olup 78 ayetten oluşmaktadır.Bu ayetlerden 31 tanesi aynı nakarattan ibarettir.

“İmdi Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?

Allah yarattığı kulunun anlamayacağını düşünüp 31 kere tekrar etme gereği duymuş olmalı.

-

Bu basit cümleyi 31 kez tekrar eden allah islamın en önemli konularının başında gelen örtünme konusunda aynı hassasiyeti göstermeyip bir tek ayette bile örtünmeyi net bir şekilde ortaya koymamıştır.

-

Mükemmel olduğu iddia edilen kuran örtünmenin şeklini yeterli şekilde izah edemediği için günümüzde yaşanan kaos ortaya çıkmıştır.

örtünmenin konu edildiği 3 ayet var

ve bunları aşağıda inceliyeceğiz.

-

Bu ayetlere bir göz atalım.

Nûr Suresi, ayet 31:

“Mümin kadınlara söyle:

Gözlerini korusunlar,

namus ve iffetlerini esirgesinler.

Görünen kısımları disda birakilmak  üzere ziynetlerini teşhir etmesinler.

Başörtülerini yakalarının üstüne örtsünler.

Kocaları,

babaları,

kocalarının babaları,

kendi oğulları,

erkek kardeşleri,

erkek kardeşlerinin oğulları,

kız kardeşlerinin oğulları,

kendi kadınları ellerinin altında bulunan, erkeklerden kadına ihtiyacı kalmamış hizmetçiler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına ziynetlerini göstermesinler.

Gizlemekte olduklan ziynetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar.”

Nur suresi 31 Örtünme konusunda ki en belirgin ayetir..

muslumanlar bu ayeti referans kabul eder.

Oysa ayette nasıl ve nerelerin örtüleceği çok belirgin değidir.

böyle olsa idi bütün müslumanlar tek tip örtünüyor olurlardı.

Baş örtüsü takmayan kadında,

türban takanda,yemeni bağlayanda,

peçe veya burkaya girenide müsluman..

herkes kendine göre yorumluyor ayeti.. (esasında ayetleri kadınlar yorumla(ya)mıyor..böyle bir şansları yok..

Her şeyde olduğu gibi nasıl örtüneceklerinide erkekler belirliyor)

-

Dünya nüfusunun sadece % 20 si müslumandır..

Adem ile havva gibi dolaşan insan, ilkel kabilelerde bile neredeyse kalmamıştır.

Çıplak gezmeyi emreden veya öneren bir din, 

felsefe veya ideoloji de yoktur.

Kıyafet ve vucudun belirgin yerlerini örtemek, 

insanlığın ürettiği ortak bir değeridir.

-

Bu ayeti dilediği gibi yorumlayıp dilediği gibi örtünen müslüman kadınlar namuslu ve iffetli, hoşgörü dini islam’a göre örtünmeyenler ise namussuz ve iffetsizdir!!

-

Ayette “ ZİYNETLERİNİ TEŞHİR ETMESİNLER” diye geçiyor..

ziynet nedir? 

Sözlüklerde

değerli eşya,

süs eşyası,

takı olarak geçsede kuran’da ziynetten kastedilen kadın vucudunun bir kısmıdır..

bunu ben değil islam mollaları söylüyor..

o zamanlar ziynet sahibi olmak prestij nedeni olabilir.

kolundaki bilezigi belli etmek icin ayaklarini yere vurmak gerekmez,

elini, kolunu sallaması yeterliydi..

ayet de Elini kolunu sallama derdi..hikmetinden sual olunmaz emme, koskoca allah ziynetten korksaydı her şeyi yasakladığı gibi onuda yasaklardı…bunu düşünmemiş olamaz..Zinhar saçlarda teşhir edilmediğine göre ziynet katagorisine dahildir..

kadının kılı,

tüyü ziynet oluyorda erkeğin ki neden olmuyor..?

-

Neden erkekler suratlarındaki kıl kümesini sıvazlayarak hoyratça teşhir ediyorlar..?

GİZLEMEKTE OLDUKLARI ZİYNETLERİ ANLAŞILSIN DİYE AYAKLARINI YERE VURMASINLAR..

Burada açık konuşalım..ayaklar yere vurulduğunda sallanabilen kadın uzvu nedir? Bunu göğüsler ve belki birazda popo olarak izah edebiliriz…ayaklar yere vurulmazsa bu organlar yok mu sayılır? Atletizim müsabakalarında veya diğer kadın sporlarında statyuma giden erkek tahrik mi olmaktadır? Bayanların spor müsabakasını TV’den izleyen erkek Genelevden naklen yayın var diye mi düşünür.? Siz ayağını yere vurarak erkeğini baştan çıkarabilen bir kadın duydunuz mu?!!

 

Peki, Türkiye’deki tesettür anlayışı bunları gizlemeye yeter mi? 

Saçının tek telini göstermeyen müslüman kadınlarımızın çoğunluğu, ayaklarını yere vurmasada vucudunun bütün hatlarını sergilemezler mi? Aşağıda ki resimdekiler en bi müslüman kadınlarımızdır..ben göğüslerini ve vucut kıvrımlarını görüyorum..ya siz takva yaşayan müslümanlar?

 

gogusleri-belli-eden-muslumanlar.jpg?w=4

 

Müslüman olmayan dünya kadınları ayaklarını yere vurarak mı gezerler..? Ayağını yere vursalar o anda sallanan göğüs gören batılı erkekler erekte mi olurlar.?

Nasıl bir  komedi bu?

-

O zaman şöyle söyleyebiliriz… erkeğın kılı kadını tahrik etmiyor fakat kadının kılı erkeği tahrik ediyor.. erkegin vucudu kadını tahrik etmez, kadının eder!!Müslüman olmayan, yani kadının başının örtülmediği, çagdaş kıyafetlerle gezilen toplumlarda ise her an kadın saçı gören erkek  zeus vaziyetini alır!!!!

Bu anlayıştan yola çıkarak 10 yaşından sonra kız çocuklarının  vucutlarını ve saçlarını sarıp sarmalayıp, bütün erkekleri potansiyel sapık yerine koyuyorlar..müslüman erkekte kendisindeki potansiyelin keşfedilmesinden  gurur duyuyor..

 

kadını lahana moduna sokan erkek egemen islamın erkegi neden yarı çıplak gezer..

göz görür gönül çeker diyorsanız, kadının da nefsi duyguları oldugunu düşünüyorsanız erkeğide tesettüre sokup, türban taktırın…daha radikal bir önerim var,

kadınların sokağa çıkması tamamen yasaklayın!!!

ahanda size ziynetlerini sergileyen müslüman erkek..bu müslüman arkadaş cüppelinin yanında tesettürlü kalır..cüppeli gibi sarkmış memeleri göstermiyor..Kadınlar gözlerini sakınsınlarda.. olmaz ki, böylede tavaf edilmez ki?..

 

ortunmeyen-erkek.jpg?w=450

 

tecavüz coşkun’un bile kıl’dan tüy’den sebeplerle bir kadına icra-i sanat eylediğini duymadık.

Cinselliği saça kadar indirgeyen islam,barbi bebekten bile tahrik olabilen Cüppeli hoca’’lar yetiştiren kocaman bir bataklığa dönmüştür…

-

Aynı ayette GÖZLERİNİ KORUSUNLAR ibaresine dikkatinizi çekmek istiyorum.Biraz sonra tekrar bu konuya değineceğim..

Nûr Suresi, ayet 60:

“Bir nikâh ümidi beslemeyen, çocuktan kesilmiş kadınların ziynetlerini göstermeksizin, dış elbiselerini çıkarmalarında kendilerine bir vebal yoktur. Yine de iffetli olmaları kendileri için daha hayırlıdır.”

-

Ayet içinde geçen “ÇOCUKTAN KESİLMİŞ KADINLARIN”söylemi var, başı sonu belli değil..kadın kısır..henuz genc yaşında olmasına rağmen cocuğu olmuyor…veya kadın 40 yaşında cocuktan kesildi…Burada biyolojık bir durum söz konusu…hiç çocuğu olmayanda,40 yaşında çocuktan kesilende, 65 yaşında doğuranda var.. ülkemizde cocuktan kesildikten sonra dış örtümü kullanmayabilirim diyen yurdum kadını olmamıştır..

Benim anladığım dış örtü vucut hatlarını belli etmeyendir…özellikle genç nesil türbanlı müslümanlar vucut hatlarını alabildiğine sergileyecek kıyafetler giymekte,  ilerleyen yaşlarında ise daha çok kapanmaktadırlar..aşağı resimde ki genc bayan yaşlandığında yanında ki gibi olacaktır, muhtemel yanında ki gençliğinde onun gibiydi..

 

4723_88363989291_658219291_1732463_23074

 

Yukarıda ki  iki ayette  başların nasıl örtülmesi gerektiği net bir şekilde açıklamamaktadır.. çunki iffetli olmanın kriteri kurana göre  şekli belli olmasada örtünmektir…Örtünme çeşitliliğinin nedeni ise örtünde, nasıl örtünürsen örtündür..yeter ki iffetsiz olma!!!

Ahzâb Suresi, ayet 59:

“Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına örtülerini üzerlerine almalarını söyle. Onların TANINMAMASI ve inciltilmemesi için en elverişli olan budur.”

www.kuranmeali.com/ayetkarsilastirma.asp?sure=33&ayet=59 linkine tıkladığınızda  bütün mealcilerin kuran’ına ulaşabilirsiniz…Altı çizilecek cümle “TANINMAMASI“dır..

Burada kıvıracak bir argümana sahip değisiniz…Afganlı kadınlar kıvırmadan BURKA’nın içine girerek iffetlerini koruyorlar! (sıkıysa burka’nın içine girmesin)

Başına çorap veya maske geçirip bankaya dalan adamı “hidayete ermiş” olmakla  yorumlamıyorsanız bunun tanımmamak için bir önlem olduğunu anlayabilirsiniz.

Burka hariç hiçbir örtünme ve tesettür şekli TANINMAMAK için yeterli değilidir..

Peçe bile tanınmayı engelleyecek bir örtünme şekli değildir..Zira gözünüzün rengi, birinin kör oluşu, şehla oluşu,kaşlarınız,kirpikleriniz, derinizin rengi, alın çizgileriniz  tanınmaya yeterli olabilir…Tanınınca ne olur sorusuna girersek işin içinden çıkamayız…

-

Bütün erkeklerin müslüman olduğu bir ülkede tanınmak tehlikeli bir durum ise, burada mülüman erkekleri cezalandırmak gerekir, kadını değil..fatura her durumda kadına kesiliyor, sonrada islam kadına değer verir deniliyor.

 

Nur suresi 31 ayette GÖZLERİNİ KORUSUNLAR demiyormuydu…? sizce neden gözlük takıyor aşağıda ki bayan..veya neden burkaya giriyor afganlı…neden tamamen kara örtüler içinde suudi kadını!!!

 

gozluklu-musluman.jpg?w=250&h=250

 

Şimdi bu iki ayeti yorumladığımızda hem TANINMAMAK hemde GÖZLERİ KORUMAK için en doğru örtünme şeklinin BURKA olduğunu düşünmek, sanıyorum yanlış olmaz..

Hayır yanılıyorsun diyorsanız, yanılan ben değil asr-ı saadet dönemini yaşamak için canlarını veren Afgan halkıdır…Kutsal dediğiniz topraklarda yaşayıp islamı anlamayan suudi müslümanlardır.

Bindiğiniz dolmuş sizi cennete götürmez..Yarından tezi yok ya BURKA’larınızı sipariş ediniz, ya da o  dolmuştan ininiz..Müslümanım diyen hatun kısmına duyurulur..

-

(haaaa..müsluman erkeklerede duyurulur..kadınlarınızdan siz sorumlusunuz)

Bu dinsiz imansız vatandaşın da kıyağını  unutmayın..dua falanda istemez hani.!!!

Not: Bu yazımı bütün müslüman Türk kadınına ve islamda başörtüsü yoktur diyen Sayın Özdemir İnce’ye ithaf ediyorum..

“Apaçık” kelimesinin geçtiği ayetler;  43/2 – 12/1 – 2/99 – 22/16 – 27/1 – 36/69 – 58/5 – 10/15 -15/1 – 19/73 – 22/72 – 24/1 – 28/1-2

Ayrıntılı ve ayrı ayrı açıklandığını öne süren ayetler ; 7/32 – 6/97 – 12/111 – 6/154 – 6/119 – 13/2 – 30/28 – 70/52 – 10/37 – 6/126 – 24/34 – 24/46 – 11/1-2

KENDİ İÇİNDE ÇELİŞEN AYETLER

10/08/2009

“Din’de zorlama yoktur…” (K. Bakara sûresi, âyet 256)

“… Müsrikleri (Puta tapanlari) buldugunuz yerde öldürün…”; (K. Tevbe sûresi, âyet 5)

 

“Allah kimi dogru yola koymak isterse, onun kalbini Islâmiyet’e açar. Kimi de saptirmak isterse… kalbini dar ve sikintili kilar.

Allah inanmayanlari küfür batakliginda kilar…”(K. En’âm sûresi, âyet 125)

“Allah kimi hidâyete erdirirse, dogru yolu bulan odur. Kimi de sasirtirsa, iste asil ziyâna ugrayanlar onlardir…”(K. A’raf sûresi, âyet 178)

“Allah kimin kalbini Islâm’a açmissa, o Rabbinden bir nûr uzerinde degil midir? Allah’i anmak hususunda kalbleri katilasmis olanlara yaziklar olsun! Iste bunlar apaçik bir sapiklik içindedirler”(K. Zümer sûresi, âyet 22)

“Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardi. ama O, istedigini saptirir, istedigini dogru yola eristirir. Islediklerinizden, andolsun ki, sorumlu tutulacaksiniz…”(K. Nahl sûresi, âyet 93; ayrica bkz. Fâtir, 8; Müddessir 31, 42, vs…)

“Allah dileseydi bütün insanlari dogru yola sevkederdi…”(K. Râ’d sûresi, âyet 31)

“Kahrolasi insan! Ne inkârcidir!…”(K. Abese sûresi, âyet 17)

“… Puta tapanlardan yüz çevir. Allah isteseydi puta tapmazlardi…”(K. En’âm sûresi, âyet 106-107)

“Biz dileseydik herkese hidâyet veririrdik; fakat Cehennemi tamamen cin ve insanlarla dolduraracagima dâir Benden söz çikmistir…(K. Secde sûresi, âyet 13)

“Allah dileseydi, yeryüzünde bulunanlarin hepsi inanirdi… Allah’in izni olmadan hiç kimse inanamaz…”(K. Yûnus Sûresi, âyet 100).

“Yaptiklarinizdan dolayi mutlaka sorguya çekileceksiniz…”(K. Nahl sûresi, âyet 93)

“Basiniza gelen her hangi bir müsibet kendi ellerinizin yaptigi isler yüzündendir” (K. Sûrâ sûresi, âyet 30).

“(Ey Muhammed!)… Kendilerine bir iyilik dokunsa: -Bu Allahtan’dir- derler; baslarina bir kötülük gelince: -Bu sendendir- derler. (Onlara) -Hepsi Allah’tandir- de…”(K. Nisâ sûresi , âyet 78)

“Sana gelen iyilik Allah’tandir. Basina gelen kötülük ise nefsindendir…” (K. Nisâ sûresi, âyet 79).

“Basiniza gelen herhangi bir müsibet, kendi ellerinizle isledikleriniz yüzündendir…” (K. Sûrâ sûresi, âyet 30).

“Allah diledigini saptirir, diledigini de dogru yola eristirir…”(K. Fâtir sûresi, âyet ?

“Ayet’lerimizi yalanlayanlari… helâke götürecegiz…”(K. A’raf sûresi, âyet 182)

 

“Kitabini oku, bugün kendi hesabini kendin göreceksin. Kim yola gelirse, kendi lehine yola gemis ve kim saparsa kendi aleyhine sapmistir…” (K. Isrâ sûresi, âyet 13-15); “Kiyâmet günü, yaptiginiz seylerin karsiligi verilir…” (K. Yâ-Sîn sûresi, âyet 54).

“Andolsun, Biz cinler ve insanlardan bir çogunu Cehennem için yaratmisizdir…” (K. A’raf sûresi, âyet 179).

Kim iyi bir is yaparsa faydasi kendisinedir, ve kim kötülükte bulunursa zarari kendisinedir…” (K. Fussilat sûresi, âyet 46)

“Allah… diledigine azâb eder, diledigine merhamet eder…” (K. Ankebût sûresi, âyet 21).

“…Allah’in dogru yola eristirdigi kimse hak yoldadir. Kimi de saptirirsa artik ona dogru yola gösterecek bir rehber bulamazsin…”(K. Kehf sûresi, âyet 17)

“(Allah’i) Yalanlamis olanlarin o gün vay haline! Allah’a karsi gelmekten sakinmis olanlar, elbette (Cenne’te) gölgeliklerde ve pinar baslarindadirlar…”(K. Mürselât sûresi, âyet 40-41)

“Bilsin ki insan için kendi çalismasindan baska sey yoktur. Ve Çalismasi da ileride görülecektir. Sonra ona karsiligi tastamanm verilecektir …“ (K. Necm, 38-41);

“… Her kese islediklerinin karsiligi verilir. Kendilerine haksizlik yapilmaz…” (K. Ahkâf, 19);

“Allah rizik verirken kiminizi digerlerine üstün tutmustur”(K. Nahl, 71);

“Dünyâ hayatindaki geçimlerini aralarinda böldük ve bazilarini bazilarindan üstün kildik” (K. Zuhrûf, 32);

 


MİRAÇ KOMEDİSİ

10/08/2009

Tanrı, Müslümanlara Günde 50 Vakit Namaz Kılma Zorunluluğunu Yüklemek İstiyor, Fakat Muhammed Yerine Getirilmesi İmkansız Zorunluluğu, Musa’nın Uyarması Sayesinde Beş Vakit Namaz Şekline Dönüştürüyor (İsra Suresi, Ayet 1; Necm Suresi, Ayet 6)

-

Birçok yayınlarımızda değindiğimiz gibi Muhammed “Peygam­berliğini” ilan ettikten sonra on ya da on üç yıllık Mekke dönemi bo­yunca, kaç vakit namaz kılınacağı konusunda kesin bir şey söyleme­miştir.

Bundan dolayıdır ki, Müslümanlar gelişigüzel günde iki veya üç vakit namaz kılar olmuşlardır.

Beş vakit namaz usulünü Muham­med Mir’ac Olayı’ndan sonra yerleştirmiştir ki, söylendiğine göre hicretin üçüncü yılına rastlar. Böyle olduğuna göre Tanrı, her ne hik­metse bu tarihe gelinceye kadar, yani aşağı yukarı 15 ya da 16 yıl bo­yunca namaz konusunu doğru dürüst bir kurala bağlamamış, bunu Mir’ac Olayı’ndan sonra saptamış olmaktadır.

-

Kur’an’da belirtildiği şekliyle Mir’ac Olayı denilen şey kısaca şudur:

Bir gece vakti Tann, “celal ve azametini” belli etmek ihtiyacını duyuyor ve bu maksatla Muhammed’i Mescidi Haram’dan alıp Mescidi Aksa’ya götürüyor. Böyle yaptığını da şöyle ifade ediyor:

“Bir gece, kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim di­ye (Muhammed) kulunu Mescidi Haram’dan, çevresini müba­rek kıldığımız Mescidi Aksa’ya götüren Allah noksan sıfatlar­dan münezzehtir. O gerçekten işitendir, görendir” (K. 17, İsra Suresi, ayet 1).

-

Dikkat edileceği gibi burada Allah, “eksik niteliklerden uzak” olduğunu (yani güçlülüğünü ve emsalsizliğini) anlatmakta olup, bu yönlerini kanıtlamak maksadıyla Muhammed’i Mekke’den (Mescidi Haram’dan) alarak Kudüs’e (yani Mescidi Aksa’ya) götürdü­ğünü ve ayetlerinden bir kısmını ona gösterdiğini bildirmekte! Mu­hammed’in söylemesine göre Tanrı bunu, özellikle inkarcılara karşı yüceliğini belirtmek için gerekli görmüştür. Belirtirken de asla “aciz” olmadığını, yalan yapmadığını anlatmış “kudret ve ihsanının azamet ve ulviyyetini i’lan etmiştir.”2

 

Yine kendi anlatmasına göre Muhammed, Mekke’den Kudüs’e kadar olan kısmı, cennetten getirilme “burak” adında (ve katırla eşek arası cinsten) bir hayvana binmiş olarak yapar. Kudüs’ten son­ra yedinci kat göğe dayalı bir merdivenle (ki Mir’ac diye bilinir) ye­dinci kat göke çıkmaya başlar. Yanında Cebrail vardır. Cebrail’le birlikte göklerin yedi katından geçerek yükselirken, her bir katta yerleşmiş bulunan eski peygamberlerle (örneğin Adem, Yahya, Yu­suf, İbrahim, Musa, Harun, İdris, İsa vb.) tanışıp konuşur. Daha sonra Cebrail’in kanadına binmiş olarak “Sidredü’lMünteha” de­nen yere kadar yükselir ki, burası meleğin gidebileceği son sınırdır. Bu noktadan sonra Muhammed, kendisine verilen uçan bir döşekle uçmaya başlar. Nihayet “ufkun en yüksek tarafında” ve aralarında “yayın iki ucu kadar veya daha az” bir mesafe kalınca Tanrı kendi­sine en büyük ayetlerden bir kısmını gösterir (K. 53 Necm Suresi, ayet 618). Bu ayetlerden biri namazla ilgilidir: Tanrı Müslüman ümmetine 50 vakit namaz emrettiğini bildirmiştir! Bu emir Mu­hammed’in pek hoşuna gider, çünkü o zamana gelinceye kadar Müslümanlar, farz olarak yatsı ve sabah namazları olmak üzere günde sadece iki namaz kılmaktaydılar. Ve işte şimdi Tanrı bunu yeterli saymayıp günde elli vakit namaz kılınmasını emretmiş bu­lunmaktadır. Muhammed büyük bir sevinçle haberi kendi ümmeti­ne iletmek için gökyüzünün katlarından inmeye başlar; tam Mu­sa’nın bulunduğu kata geldiğinde, Musa kendisine “Ne ile emrolundun?” diye sorar: Muhammed: “50 vakit namazla emrolundum” der. Musa bunu duyunca ” Elli vakit namaz çoktur, senin kavminin bu ka­dar çok namaza tahammülü yoktur. Geri dön ve Tanrı’dan bunu azaltmasını iste” der. Bu tavsiyeye uyarak Muhammed geri döner, katları tırmanır ve Tanrı’dan elli vakit namaz sayısında indirim yap­masını diler. Tanrı, onun isteğini kabul eder ve 10 vakit namaz in­dirimde bulunur ve günde 40 vakit namaz kılınmasını uygun bulur. Bu emri alınca Muhammed katları inmeye başlar ve Musa’nın yanı­na geldikte aynı itirazla karşılaşır. Musa kendisine: “Senin kavmin günde 40 vakit namaz kılacak takatte değildir; geri dön ve Tan­rı’dan daha azaltmasını iste” der.

-

Bu tavsiyeyi uygun bulan Mu­hammed tekrar katlan tırmanır ve Tanrı’dan indirim yapmasını is­ter. Tanrı namaz sayısından on vakit daha indirir ve günde 30 vakit namaza karar verir. Bu emri alınca Muhammed yine sevinir ve kat­lan inmeye başlar. Fakat Musa’nın yanına geldikte Musa kendisine: “Bu da çoktur, geri dön ve Tanrı’dan bunu azaltmasını iste” diye tavsiyede bulunur. Muhammed geri döner ve tekrar Tanrı’nın katma çıkarak günde 40 vakit namazın çok olduğunu ve bunu azaltmasını ister. Tanrı onun isteğini kabul ederek on vakit namaz daha indirim yaparak günde 20 vakit namaz kılınmasını bildirir. Muhammed bu emrin yerinde olduğunu düşünerek gök katlarını inerek tekrar Mu­sa’nın yanına gelir ve aldıği emri bildirir. Fakat Musa günde 20 va­kit namazın da çok olduğunu ve bunun azaltılması gerektiğini Muhammed’e bildirir. Böylece Muhammed, Tanrı’nın bulunduğu kat ile Musa’nın bulunduğu kat arasında ine çıka 50 vakit namazı niha­yet günde beş vakit namaz şekline dönüştürür ve sonra gelip bunu Musa’ya haber verir. Ne var ki, Musa bunu dahi fazla bulur ve Mu­hammed’e geri dönüp Tanrı’dan biraz daha indirim yaptırtmasını tavsiye eder. Fakat Muhammed:

“Artık daha fazla istekte bulunmaya utanırım, razıyım buna!”

diyerek beş vakit namaz ile yetinmenin gerekli olduğunu anlatır.3 Sonra ümmetinin yanına döner ve olayı anlatır: Tanrı’nın 50 vakit namaz emrettiğini ve fakat bunu 5 vakite indirttiğini, böylece onla­rın namaz yükünü hafiflettiğini müjdeler. Bu müjdeyi alan ümmeti­nin, muhtemelen kendisine minnettar kalacağını düşünür.

Şimdi yukarıda özet olarak belirttiğimiz hikayeyi şöyle bir göz­den geçirelim. Muhammed’in söylemesine göre Tanrı, “celal ve azametini” kanıtlamak, her şeyi en iyi bilen ve gören olduğunu an­latmak maksadıyla “sevgili elçisini” Mescid’i Haram’dan alıp Mes­cidi Aksa’ya ve oradan da gök katlarına yükseltip kendi katına ge­tiriyor. Ve sonra ona en önemli bir kısım ayetlerini gösteriyor ve bu arada Müslümanlara elli vakit namaz kılınmasını emrediyor. Mu­hammed de bunu sevinerek kabul ediyor. Ve fakat Musa’nın tavsi­yesi üzerine tekrar Tanrı’ya geri dönüyor ve günde 50 vakit namaz emrinden indirim yapmasını istiyor ve Tanrı, uzun bir pazarlaşma sonunda Musa’dan gelme tavsiyeye uyarak günde elli vakit namaz yerine, indire indire beş vakit namazda karar kılıyor!

-

Pek güzel ama, bir kere, her şeyi en iyi bilen bir Tanrı, günde el­li vakit namaz kılmanın mümkün olmadığını düşünemez miydi? Kullarına kolaylık sağlamakla övünürken, böylesine bir ibadet yü­kü nasıl yükleyebilmiştir? Her bir namaz en azından on beş ya da yirmi dakika sürmüş olsa, elli vakit namaz kılmak için, günde 8 ile 16 saate ihtiyaç var demektir. Günde 8 ile 16 saat namaz kılan bir insan, böylesine aşırı bir takat göstermek bir yana, fakat’ uyumak, çalışmak ve dinlenmek için gerekli vakti nasıl bulur? Haydi diye­lim ki Tanrı, birçok meşguliyeti arasında bunu hesap edemedi! İyi ama kendi kavminin yeteneklerini ve gücünü bilen Muhammed, günde elli vakit namaz kılmanın olanaksız bulunduğunu düşüne­mez miydi ki, Musa’nın tavsiyesi üzerine iş görmüştür?

-

Görülüyor ki, Muhammed sırf kendisini taraftarlarına beğendir­mek ve güya onların ibadet yükünü hafifletmiş gibi görünmek için hem kendisini ve hem de Tanrı’yı isabetli bir şekilde düşünemeyen, yani Müslümanların takat ve ihtiyacını hesap edemeyen ve ancak Musa’nın aklına uymak suretiyle isabetli bir karar verebilen kimse­ler durumunda göstermiş olmaktadır.

Turan Dursun.Kuran elestirisi.

 


AYETLERDEKİ ÇELİŞKİLER

10/08/2009

Serdar Kaangil

Kur’an Allah Kelamı mı?

Yayınlanma: 8 Nisan, 2009

Bildiğiniz gibi İslam’a göre Kur’an, İncil, Tevrat ve Zebur Allah tarafından gönderilmiştir. Bunlardan Kur’an dışındaki kitapların yazımı, geçmiş zaman anlatımı şeklindedir. Kur’an ise Allah’ın hitabı biçiminde yazılmıştır. Allah’ın sözlerinin, emir ve öğütlerinin Cebrail adlı melek vasıtasıyla ve vahiy yoluyla peygambere iletildiğine inanılır. O yüzden “Kur’an Allah kelamıdır” denir. Allah’a ait olmayan sözler ise “kul” veya “kâle” yani “de ki” veya “dedi ki” sözcükleriyle belirtilmiştir. Bundan dolayı birçok ayet “de ki” anlamına gelen “kul” kelimesiyle başlar. Örneğin: “De ki; ‘Ben içinizden hiçbir erkeğin babası değilim” cümlesinden anlarız ki “de ki” diyen Allah, “Ben içinizden hiçbir erkeğin babası değilim” dedirtilen peygamberdir. Ne var ki bunun gibi bazı ayetlerin Allah’a ait olmadığı açıkça belli iken “de ki” sözcüğünün kullanılmadığını görürüz. Bu tür ayetlerin bazı meallerinde “de ki”sözcüğü parantez içinde verilmiştir. Bazı mealciler ise sanki Arapçasında gerçekten yazılıymış gibi paranteze dahi gerek duymadan “de ki” sözcüğünü eklemişlerdir. Bu müdahaleler, ayetlerdeki eksikliği kamufle etme amaçlıdır. Şimdi bu hataları görelim:

Fatiha suresi Allah’a yapılan bir duadır. Dolayısıyla “deyin ki” kelimesiyle başlamalıydı. Kur’an’ın son iki suresi olan Nas ve Felak sureleri de duadır ve “de ki” ile başlar. Fatiha suresinin başında olmasa bile 5. ayetinde “kûlû” yani “Deyin ki” sözcüğü muhakkak kullanılmalıydı.

Fatiha/ 5-7. (Allahım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.

Görüldüğü gibi ayette Allah’a sesleniş, Allah’a yakarış vardır. Dolayısıyla ayette seslenen Allah değil, insandır. Ama “Deyin ki” sözcüğü olmadığından Allah kendisine dua etmiş gibidir. Hadi diyelim ki Fatiha Kur’an’ın açılış suresidir, bir önsöz gibidir, o nedenle “deyin ki” denmesine gerek duyulmamıştır. Peki ya diğer ayetlerdeki eksikler? Şimdi de aşağıdaki ayetlerde hitap edenin kim olduğunu görelim:

Hud-2. Allah’dan başkasına kulluk etmeyin. Ben size O’nun tarafından müjde vermek ve uyarmak için gönderilmiş gerçek bir peygamberim.

Zariyat-51. Allah ile beraber başka bir tanrı edinmeyin. Zira ben size O’nun tarafından gönderilmiş açık bir uyarıcıyım.

Bu ayetlerde anlaşılacağa üzere konuşan Muhammed hazretleridir. İnsanlara kendisinin peygamber olduğunu iddia etmektedir.

Şura-10. Hakkında ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyin hükmü Allah’a aittir. (De ki) İşte bu, Rabbim Allah’tır. Yalnız O’na tevekkül ettim ve ancak O’na yöneliyorum.

En’am-104. Rabbinizden size muhakkak ki deliller gelmiştir. Artık kim gözünü açar görürse kendi lehine, kim de hakkı görmeyip batılı seçerse kendi aleyhinedir. (De ki) “Ben sizin üzerinizde bekçi değilim.”

Bu iki ayette de konuşan Muhammed hazretleridir. Görüldüğü gibi “de ki” sözcükleri kullanılmadığından mealciler parantez içerisinde göstermek zorunda kalmışlardır.

Tevbe-30. Yahudiler, “Uzeyir Allah’ın oğlu” dediler, Hıristiyanlar da “Mesih Allah’ın oğlu”, dediler. Bu onların kendi ağızlarıyla uydurdukları sözlerdir. Daha önce inkara sapmış olanların sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin, nasıl da saptırıyorlar!

Bu ayette geçen “kâtelehumullâh” ın asıl anlamı “Allah onları öldürsün, katletsin” dir. Bunu Allah’tan isteyenin Allah olamayacağı açıktır.

Bu örneklerden şu sonuçlar çıkarılabilir:

1- Kur’an, Tanrı sözü değildir. Hz. Muhammed kurgulayıp yazmış, fakat birkaç ayette gaf yapmış ‘de ki’ ekini kullanmayı unutmuştur.

2- Kur’an, derlenip toplanırken hata yapılmış, bazı ayetler eksik yazılmıştır.

3- Kur’an’a Hz. Muhammed’den sonra Halife Osman ve Emeviler döneminde müdahale edilmiş, ayetler tahrif edilmiştir.

Tabi bunlara “Allah, anlaşılacağını düşünerek ‘de ki’ demeye gerek duymamış olabilir” veya “Allah bu tür eksiklerle insanları sınamış olabilir” türünden yanıtlar da verilebilir. Bu tür yanıtlar, eksikliği, hatayı tanrıya havale etmek olur ki buna katılmak mümkün değildir. 2 ve 3 şıkları ise Hicr-9 ayetinde belirtilen “Hiç şüphe yok ki, Kur’ân’ı biz indirdik, elbette onu yine biz koruyacağız.” ayetine ters düşer. Bu durumda 1 şıkkının doğru olduğu, Kur’an’ın Allah sözü değil, Hz. Muhammed’in kurgusu olduğu ortaya çıkar.

Şimdi de Kur’an’ın Allah hitabı olmadığına dair farklı bir örnek verelim:
Bu örnekle göreceğiz ki Muhammed hazretleri, kimi zaman Allah’ı, kimi zaman melekler adına Cebrail’i, kimi zaman da peygamberleri konuşturan bir kurguyla Kur’an’ı yazmıştır. Onları konuştururken Kur’an’da 300’e yakın “de ki” öneki kullanmıştır ki kendisinin yazdığı anlaşılmasın, Allah sözü olduğuna inanılsın. Ama bazı ayetlerin kurgusunda hata yapmış, “de ki” kullanmayı unutmuş ya da hatalı kullanmıştır veya kullanmayı becerememiştir.

En’am-114. Allah’tan başka bir hakem mi arayayım ki size, her muhtaç olduğunuz şeyi bildirip açıklayan kitabı, o indirmiştir? Kendilerine kitap verilenler de bilirler ki o, senin Rabbin tarafından gerçek olarak indirilmiş bir kitaptır; artık şüphe edenlerden olma.

Meryem-64. Biz, ancak Rabbının emri ile ineriz. Önümüzde, arkamızda ve bu ikisi arasındaki her şey, O’nundur. Ve Rabbın unutkan değildir.

Enam-114 ve Meryem-64. ayetten önceki ve sonraki ayetlere bakıldığında bu cümlelerin kime ait olduğuna dair bir belirteç yoktur.
Enam-114’te ”Size Allah’tan başka bir hakem mi arayayım” sözünden sonra “Senin Rabbin tarafından indirilmiş” sözü ile konuşturulanın melek Cebrail olduğu ve Muhammed hazretlerine hitap ettiği açıkça bellidir.
Meryem-64’te ise “Biz ancak rabbinin emriyle ineriz” sözü melekler ya da melekler adına konuşan Cebrail’e söyletiliyormuş gibi yazılmıştır. Ama Allah’ın kelamı dediği kitapta Muhammed hazretleri bunu belirtmeyi becerememiş ya da hata dikkatinden kaçmıştır.

Zümer-10. De ki: ‘Ey iman eden kullarım, Rabbinizden sakının. Bu dünyada iyilik edenler için bir iyilik vardır. Allah’ın arz’ı geniştir. Ancak sabredenlere ecirleri hesapsızca ödenir.’ (de ki fazla)

Bakara-97. De ki: “Her kim Cebrail’e düşman ise, bilsin ki o, Allah’ın izni ile Kur’an’ı; önceki kitapları doğrulayıcı, mü’minler için de bir hidayet rehberi ve müjde verici olarak senin kalbine indirmiştir.” (de ki fazla)

Zümer-10 ve Bakara-97 ayetlerinde dikkat edilirse “de ki” sözcüğüne gerek yoktur ama kullanılmıştır. Zümer-10’da “de ki” sözcüğü olduğunda Muhammed hazretlerinin Müslümanlara “kullarım” diye seslendiği anlaşılmaktadır. Halbuki “de ki” olmasaydı hitap eden Allah olacak ve bir anormallik görünmeyecekti.

Bu gaflara karşı, verilen yanıtlardan biri “Kur’an’da kimi ayetlerin Cebrail’in sözü olduğu” hatta “Kur’an’ın Allah’ın, Cebrail’in ve peygamberin ortak ürünü” olduğudur. Bakara-97 ayeti bu iddiaları çürütür. Ayetten Cebrail’in, Kur’an’ı peygamberin kalbine indirdiğini, dolayısıyla 23 sene boyunca zırt pırt 50.000 yıllık yolu katetmediğini, olaylara-durumlara göre sırası geldiğinde peygamberin ayetleri kalbinden (beyninden) ortaya döktüğünü anlıyoruz.

Bakara-97 ayetinde “de ki” öneki kullanıldığında ayet şöyle olmalıydı:

De ki: “Her kim Cebrail’e düşman ise, bilsin ki o, Allah’ın izni ile Kur’an’ı; önceki kitapları doğrulayıcı, mü’minler için de bir hidayet rehberi ve müjde verici olarak benim kalbime indirmiştir.

Ama Kur’an’da “senin kalbine indirmiştir” yazılarak hata yapılmıştır.

Muhammed hazretleri, Tevrat ve İncil’in 3. şahıs ağzıyla yazılmasına nispeten çok daha inandırıcı bir kurgu ile Kur’an’ı yazmış ama yaptığı bu gaflarla açık vermiştir.

Örneğin Zuhruf-11‘te;
“O, suyu gökten bir ölçüye göre indirir. Biz onunla ölü memleketi diriltiriz” ayetini ele alalım:
Burada “O” Allah ise, “Biz” kimdir?
”Biz”, melekler adına konuşan Cebrail’den başkası olamaz. Ama görüldüğü gibi meleğin konuştuğuna dair bir belirteç yoktur.

Muhammed hazretleri, Kur’an’ı “Allah kelamıdır” diye yazmıştır. Allah’ı konuşturma sanatı ile düzenlemeye çalışmıştır. Fakat özellikle “Biz” diyen ayetlerde ya “Allah ve ekibi” olarak konuşulmaktadır ya da melekler olarak.
Süleyman Ateş’in bu konuda görüşü “Kur’an Allah vahyi, melek sözüdür” şeklindedir.
Ama görüyoruz ki Allah da konuşuyor, Cebrail de, Muhammed de..
Kur’an’da sıkça kullanılan “kale” sözcüğü “dedi ki” anlamındadır. Şimdi “dedi ki” sözcüğünün kullanıldığı bir ayetteki hatayı görelim.

Enbiya-112. Kâle rabbıhkum bil hakk ve rabbuner rahmânul musteânu alâ mâ tasıfûn.
Dedi ki; “Rabbim hak ile hükmet. Sizin nitelendirmelerinize karşı sığınılacak olan rabbimiz rahmandır.

Cümle kurumunun yanlış olduğu açıkça görülmektedir. Edip Yüksel, bu ayetin yanlış yazıldığını, “kale” değil, “kul” olması gerektiğini söyler ve o şekilde çevirir. Muhammed Esed ise hem “kale” değil “kul” muş gibi çevirir, hem de 2. cümlede tekrar parantez içinde “de ki” kullanır. Sebebi, ayette Hz. Muhammed’in hem Allah’a hem de inanmayanlara seslenmiş olmasıdır. Böyle bir cümle yapısında “kale” yerine “kul” da kullanılsa cümle bozuk kalır. Bu ayette de cümle kurumunun çok zor olması nedeniyle becerilemediğini görüyoruz.

Sonuç:

Birisi çıkıp “Allah’tan bana mektup geldi” demiş olsa önce ona deli gözüyle bakmak ve kesinlikle inanmamak en doğru davranıştır. Fakat ısrarlı davranıyorsa ve insanların bir kısmı ona inanıyorsa “Acaba” diyerek doğru söyleyip söylemediği incelenebilir. Bilhassa tanrıya inanan insanlarda böyle bir eğilim doğaldır. Doğal olmayan, içinde yazılanların bir kısmı doğru diye inanılmasıdır. Ya da mektubu irdeleyip sorgulamadan mektup sahibinin kişiliğine güvenerek veya çevresinde duyduklarından etkilenerek inanmaktır. Mektup incelendiğinde içeriğindeki tek bir ‘insana mahsus’ hata dahi, mektubun tanrıdan gelmediğinin kanıtıdır. Çünkü madem ki inanılan tanrı mükemmel ve her şeyi bilen bir varlıktır, öyleyse tanrı hata yapmaz. Hele çok sayıda cümle hatası, gramer hatası varsa mektubun tanrıdan olduğunu iddia etmek normal karşılanamaz. Bu tavır zayıflıktır. Zaaflarına, çevresine, çıkarlarına mahkum kalmaktır. Kutsal olduğu, tanrıdan geldiği iddia edilen kitaplar için de bu geçerlidir. Farklı dinlerin, farklı kitapların, farklı kutsalların dünya halklarına olumsuz etkisi ortadadır. Kutsal savaşlar, dünya barışını engellemekte, insanlığı yaralamaktadır. Bu büyük, aşılmaz engelin temelinde ise mektup örneğindeki o küçük zaaf vardır. Barışın tesisi ise tüm bireylerde bu küçük zaafların tedavisiyle mümkündür. Kadim dinlerin haricinde zamanımızda da çeşitli ülkelerde ortaya çıkan meczuplar, bu tür zaafları olan kişileri aldatabilmekte, peşlerinden sürükleyebilmektedir. Sonuç ise ya toplu intihar ya da soyulmak, sömürülmek olmaktadır.

 

Çelişkiler-2 Hükümsüz Ayetler

Yayınlanma: 12 Mys, 2009

 

HÜKÜMSÜZ AYETLER

Bir iktidar düşünelim;
Bir dediği diğerini tutmayan, dün söylediğini bugün değiştiren, yarın ne diyeceği belirsiz olan, uygulamaya aldığı birçok projeyi yarıda bırakıp farklı uygulamalara geçen…
Böyle bir iktidara güven duyulabilir mi? Tutarlı, istikrarlı olduğu söylenebilir mi?
Aldığı kararların, çıkardığı kanunların her çağda geçerli olabileceği düşünülebilir mi?
Savaş ve ekonomik kriz gibi olağanüstü durumlar haricinde elbette bu tutarsızlıkları normal karşılanamaz.
Peki ya Allah’ın gönderdiği öne sürülen ayetlerdeki hüküm değişiklikleri?
İktidarlar, neticede insanlardan oluşuyor ve hata yapabilirler ama tanrıya hata yakıştırmak mümkün müdür?
Önceki kitaplarda yazılanlarla çelişen ayetlere itiraz edilmesi üzerine, şu ayetle itirazcılara yanıt verilir:

Bakara/ 106. Herhangi bir ayetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya unutturursak, onun yerine daha hayırlısını veya onun benzerini getiririz. Allah’ın her şeye kadir olduğunu bilmez misin?

Kur’an, ayetlerin değiştirilebileceğini söylüyor. Peki değiştirilmiş midir?
Hem de bol miktarda. Aşağıdaki ayet bunu doğruluyor zaten;

Nahl/ 101. Biz bir âyeti değiştirip yerine başka bir âyet getirdiğimiz zaman Allah ne indirdiğini pek iyi bilmiş iken kâfirler Peygambere: “Sen, ancak bir iftiracısın” dediler. Hayır öyle değil; onların çoğu bilmezler.

Ayetler değiştirilmiş ki Muhammed hazretlerine itiraz ediyor ve “Bunları sen uyduruyorsun” diyorlar.
Kur’an gökten zembille inmiş değil. Bir seferde yazılmış bir kitap da değil. Muhammed hazretlerinin peygamberliğini ilan etmesinden ölümüne kadar olan 23 yıl boyunca gelişen olaylara göre yazılmış ve duruma göre kimi ayetleri daha sonra değiştirilmiş bir kitap. Şimdi hükümleri kaldırılan ayetlere birkaç örnek verelim:

 

1- Bir Müslüman kaç kafire bedeldir?

Enfal-65. Ey Peygamber! Mü’minleri savaşa teşvik et. Sizden yirmi sabırlı kişi olsa, iki yüz kişiye üstün gelir. Sizden yüz kişi de kâfirlerden bin kişiye üstün gelir; çünkü onlar anlayıştan yoksun bir güruhtur.

Bu ayeti okuduğunuzda geçerli olduğunu düşünmeyin. Çünkü değişmiştir. Bu ayeti hükümsüz kılan ayet:

Enfal-66. Şimdi ise Allah sizde bir zaaf bulunduğunu bildiği için, yükünüzü hafifletti. Bu durumda, sizden sabreden yüz kişi olursa, iki yüz kişiye üstün gelir. Sizden bin kişi de Allah’ın izniyle iki bin kişiyi mağlûp eder. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.

2- Soru sormanın bedeli sadaka takdimi olursa:

Mücadele-12. Ey iman edenler! Peygamber ile gizli bir şey konuşacağınız zaman özel görüşme sadakası takdim ediniz. Bu sizin için daha hayırlı ve temizdir. Şayet bir şey bulamazsanız, artık Allah bağışlayan ve merhamet edendir.

Ayetteki sadaka şartından dolayı kimse soru sormaya gitmeyince, aşağıdaki ayetle bu şart kaldırılmıştır:

Mücadele-13. Özel konuşmadan önce sadaka vermekten korktunuz da mı bunu yapmadınız? Yine de Allah sizi bağışladı. Siz de namazı dosdoğru kılmaya bakın, zekâtı verin, Allah’a ve Resulüne itaat edin. Zira Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.

 

3- İslam’ın amentüsü doğru mu?

Nisa-78. Kendilerine bir iyilik dokunsa “Bu Allah’tan” derler; başlarına bir kötülük gelince de “Bu senden” derler. “Hepsi Allah’tandır” de. Bu adamlara ne oluyor ki bir türlü laf anlamıyorlar!

Ayette iyiliğin de kötülüğün de Allah’tan olduğu söyleniyorsa da yanılmayın, çünkü değiştirilmiştir:

Nisa/ 79. Sana gelen her iyilik Allah’tandır, sana ne kötülük dokunursa kendindendir.

 

4- Peki Müslüman olmayıp, tek tanrıya ve ölümden sonra yaşama inananların durumu ne olacak dersiniz?

Bakara-62. Şüphe yok ki, iman edenler, Yahudiler, Hristiyanlar ve Sabîler, bunlardan her kim Allah’a ve ahiret gününe gerçekten iman eder ve salih amel işlerse elbette Rableri katında bunların ecirleri vardır, bunlara bir korku yoktur, bunlar mahzun da olacak değillerdir.

Bu ayete bakarak başka dinden olsa bile iyi insanların cennete gideceğini düşündüyseniz yanılıyorsunuz:

Ali İmran-85. Kim İslam’dan başka bir din ararsa bilsin ki; (o din) ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette kaybedenlerden olacaktır.

 

5- Kur’an’a göre miras paylaşımında vasiyetin geçerli olduğunu söyleyebilir miyiz?

Bakara-180. Sizden birisine ölüm yaklaştığında, eğer ardında mal bırakacaksa, vasiyet etmek farz kılındı. Bu vasiyetin anne ve baba ile akrabaya uygun şekilde yapılması gerekir. Bu, takvâ sahipleri üzerine bir borçtur.

Bu ayete göre vasiyetin farz olduğunu ve bir Müslüman öldüğünde bıraktığı vasiyetin geçerli olduğunu düşünüyorsanız aldanırsınız. Ne vasiyet ederseniz edin hükmü yoktur. Miras paylaşımı aşağıdaki ayetlere göre yapılır:

Nisa/ 11-12. Allah size evlatlarınızın miras taksimini şöyle emrediyor: Çocuklarınızda, erkeğe iki kadın payı kadar, eğer hepsi kadın olmak üzere ikiden de fazla iseler, bunlara mirasın üçte ikisi ve eğer bir tek kadın ise o zaman ona malın yarısı vardır…. (diye devam ediyor)

Bazı hadislere göre ise mirasın 1/3’ü vasiyet kapsamına alınabilir. Yani, hadisler de ayetleri neshetmektedir.

 

6- Sizce ilk Müslüman kimdir?

Enam-163. O’nun hiçbir ortağı yoktur; böyle emrolundum ve ben müslümanların ilkiyim.”

Yukarıdaki ayet, Muhammed hazretlerinin ilk müslüman olduğunu belirtir ama hükümsüzdür.

Araf-143. “Sen sübhansın”, “tevbe ettim, sana döndüm ve ben müminlerin ilkiyim,” dedi.

Yukarıdaki ayet de Musa‘nın ilk müslüman olduğunu belirten ayettir ve o da hükümsüzdür.

Her iki ayeti de hükümsüz kılan ayet:

Ali İmran- 67. İbrahim, ne Yahudi, ne de Hristiyandı. Fakat o, Allah’ı bir tanıyan dosdoğru bir müslümandı, müşriklerden de değildi.

İbrahim, Muhammed’den de, Musa’dan da önce yaşadığına göre müslümanlığı onlardan öncedir. Adem, İdris, Nuh gibi İbrahim’den önce yaşamış olan peygamberlerin Müslümanlık sırasının ise hesaba katılmadığını görüyoruz.

 

7- Ganimetler kimin?

Enfal-1. Sana, ganimetlere dair soru sorarlar, de ki: Ganimetler Allah’ın ve Peygamberindir. İnanıyorsanız Allah’tan sakının, aranızdaki münasebetleri düzeltin, Allah’a ve Peygamberine itaat edin.

Ama Araplar savaş ganimetinin tadını almışlardır bir kere. Özellikle Bedeviler ganimet olmadan savaşmaya yanaşmazlar. İslam peygamberini bu konuda sıkıştırırlar ve sonuca da ulaşırlar:

Enfal-41. Eğer Allah’a ve hakkı batıldan ayıran o günde, iki topluluğun karşılaştığı günde kulumuza indirdiğimize inanıyorsanız, bilin ki, ele geçirdiğiniz ganimetin beşte biri Allah’ın, Peygamber’in ve yakınlarının, yetimlerin, düşkünlerin ve yolcularındır. Allah her şeye Kadir’dir.

 

8- Cennetin genişliği ne kadar?

Ali İmran-133. Rabbinizin bağışına ve genişliği göklerle yer arası kadar olan, Allah’tan gereği gibi korkanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun!

Cennetin genişliğini “göklerle yer kadar” şeklinde ifade eden bu ve benzeri ayetleri düzelten ayet:

Hadid-21. Rabbinizden bir mağfirete; Allah’a ve peygamberine inananlar için hazırlanmış olup, genişliği gökle yer kadar olan cennete koşuşun.

Demek ki cennetin genişliği göklerden yere kadar değil, gökten yere kadarmış.
“Gökle yer arası”nın ne demek olduğu ise ayrı bir makale konusu.

 

9- Dünya mı önce yaratıldı yoksa evren mi?

Bakara-29. O ki, yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yarattı . Sonra göğe yöneldi, onları yedi gök olarak düzenledi. O, her şeyi bilir.

Ama “Nasıl olur da evrenden önce dünya yaratılmış olabilir?” demeyin. Bu ayetin artık hükmü kalmamış, düzeltilmiştir. Yerine geçen ayet:

Naziat/ 27-30. Sizi yaratmak mı daha zor, göğü mü? Allah onu bina etti. Tavanını yükseltti, onu bir düzene koydu. Gecesini kararttı, gündüzünü çıkardı. Bundan sonra da yeryüzünü döşedi.

 

10- Allah’tan başka şefaatçi olacak mı?

Kur’an’ın birçok ayetinde “Allah’tan başka şefaatçi olmadığı” ifadesine rastlayabilirsiniz. Örneğin;
Enam-51. Kendileri için Allah’tan başka ne bir dost, ne de bir şefaatçi bulunmaksızın, Rab’lerinin huzurunda toplanmaktan korkanları, Allah’a karşı gelmekten sakınsınlar diye, onunla (Kur’an ile) uyar.

Ama bu ayetler sizi yanıltmasın. Allah’tan başka şefaatçi vardır. Doğrusu aşağıdaki ayettir:

Meryem-87. Rahman olan Allah’ın nezdinde söz ve izin alanlardan başkası şefaat edemez.

 

SONUÇ:

Kur’an, incelendiğinde görülecektir ki bu verdiğimiz örneklere benzer nitelikte çok sayıda ayet vardır. Bilhassa Mekke dönemi ayetleri ile Medine dönemi ayetlerinde bu fark bariz olarak görülür. Bu çelişki ve tutarsızlıkların nedenini Tanrı’ya-Allah’a bağlamak mümkün değildir. Kur’an’daki çelişkilerin nedenlerini Tanrı’da değil, Kur’an’ı hazırlayanlarda, Muhammed hazretlerinin düşünce ve davranışlarında, mantığında ve değişen yaşam koşullarında aramak gerekir. 23 yıl boyunca devam eden Kur’an yazımında, her insanın 15-20 sene önceki farklı ortam ve olayda ne yazdığını hatırlaması mümkün değildir. Daha önce yazdıklarını kontrol etmesi de mümkün olmayabilir. Ya da daha önce böyle yazmış olsa bile gelişmeler, olaylar o yazdığını değiştirmek zorunda bırakabilir. Ayetleri incelerken, yazılma sebepleri ve yaşanan olaylar ile birlikte incelenirse görülecektir ki; bir kısım çelişkiler onun günlük siyasetinin gereksinimlerini kendi içinde bulunduğu koşullara uydurmaya çalışmasından, bir kısım çelişkiler güçsüz durumdan güçlü duruma geçmiş olmasından, bir kısım çelişkiler unutkanlığından, bir kısım çelişkiler uğradığı başarısızlıkların sorumluluğundan kurtulma çabasından, bir kısım çelişkiler bilgi eksikliği veya yanlışlığından, bir kısım çelişkiler de başka kaynaklardan duyup öğrendiklerini birbirine karıştırmasından ya da kendince değiştirerek aktarmış olmasından doğmuştur.

Kur’an’daki bu tutarsızlıklar mezheplere de yansımış, ayetleri kendilerine göre yorumlamış, hükümlerde değişiklik yapmaya kadar ileri gitmişlerdir. Örneğin; Kur’an’da zinanın cezası 100 sopa iken, Şiiler zinanın cezasının recm olduğunu, Kur’an kitap haline getirilmeden önce, recm ile ilgili ayeti bir keçinin yediğini öne sürerler. Bu yüzden Nur-2 zina ayetini uygulamak yerine, recm hadisleriyle hükmeder ve zina yapanı taşlayarak öldürürler.
Bir başka konuda ise tersi bir tutum içindedirler. Sünniler, Kur’an’da Mut’a nikahını ifade eden ayetin hadisle hükümsüz kılındığını ileri sürerler. Şiiler ise ayetin geçerli olduğuna inanarak mut’a nikahını caiz görürler.

Nisa-24. (Savaşta tutsak olarak) ellerinize geçen câriyeler dışında, evli kadınlarla evlenmeniz de harâmdır. Bunlar size Allâh’ın yazdığı yasaklardır. Bunlardan ötesini, iffetli yaşamak, zinâ etmemek şartıyle mallarınızla istemeniz, size helâl kılındı. O halde onlardan yararlanmanıza karşılık, kesilen ücretlerini bir hak olarak onlara verin. Hakkın kesiminden sonra karşılıklı anlaşmanızda üzerinize bir günâh yoktur. Allâh bilendir, hüküm ve hikmet sâhibidir.

Bu ayette anlatılan geçici evlilik türü, hadislerde Mut’a nikahı olarak geçer. 1 saatlik de olabilir, 1 günlük ya da daha fazlası da. Bir avuç hurma karşılığında birkaç gün bir kadınla beraber olunduğuna dair hadisler vardır. Bu ayeti hükümsüz kılan bir başka ayet yoktur. Ama ayetin hadisle hükmünün kaldırıldığı öne sürülür. Öyle ki “Mut’a nikahı leş, kan ve domuz eti yemek kadar haramdır.” denilerek Kur’an ayetine atıfta bulunulur. Yani, Allah’ın gönderdiğine inanılan ayet, kul sözüyle hükümsüz bırakılır.

Bazı ayetler aradan yıllar geçtikten sonra değiştirilmişken, bazı ayetlerin aynı yıl içinde, ya da bir olayın hemen ardından birkaç gün zarfında değiştirildiği görülür. Örneğin Enfal-65 ayeti, Uhud Savaşından önce yazılmış olup, savaşta bozguna uğranılması üzerine, yerine Enfal-66 ayeti gönderilmiştir. Değiştirilme nedeni olarak da müslümanların zaafı gösterilmiştir. Çünkü Uhud Savaşında müslüman okçular Kureyşli kadınların hilesine kanmış, savaşmayı bırakarak eteklerini kaldırıp tepeye doğru kaçışan kadınları ganimet olarak kapma hevesine kapılmışlardı. Bu hile ile Kureyşliler savaşı kendi lehlerine çevirmiş ve kazanmışlardı. Bu ayetlerde Allah, geleceği bilmeyen, insanlardaki zaafı göremeyen bir tanrı konumuna düşürülmüştür.

Ama öyle ayet de vardır ki hükmü kaldırılmasa da, yazıldıktan hemen sonra değişikliğe uğramıştır. Abese suresinde peygamberin yüzünü ekşittiği gözleri görmeyen âmâ ile ilgili bir ayet daha var. Nisa-95 ayetinin “mazereti olanlar müstesna” kısmı bu âmâ sebebiyle ilave olunmuştur. Bakın nasıl:

Peygamber evinde birkaç kişi ile otururken vahiy gelir. Nisa-95′ dir gelen ayet ve savaşa gitmeyen, savaştan kaçanlar hakkındadır.
”Mü’minlerden,oturanlar ile, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler eşit değildir.”
diye başlayan ayeti vahiy katibine yazdırır.
O sırada âmâ Abdullah Ümmü Mektüm gelir ve ayeti duyunca; ” Benim de gözlerim görseydi ben de savaşa katılırdım ya resulallah, benim gibi mazereti olanların durumu ne olacak?” diye sorar. Bunun üzerine Muhammed hazretleri vahiy katibine “Ayete bunu da ilave et” der: “Mazereti olanlar müstesna”

(Buhârî, Cihâd: 27; Müslim, İmara: 17)

 
Çelişkiler-3 / Hangisi Doğru?

Yayınlanma: 31 Mys, 2009

 

Darı mı zakkum mu?

Kelime-i tevhid olarak adlandırılan “Lailaheillallah”ın “Allah’dan başka ilah yoktur.” anlamına geldiğini biliyorsunuz. Ayetteki “İlla” sözcüğü kesinlik ifadesidir. “İlla”dediği takdirde başka bir ilah düşünülebilir mi? Kesinlikle düşünülemez. Birisi çıkıp ta “Allah demiş ama, Zeus da olabilir Allah ile birlikte” diyemez.

Arapça’da La, Lem, leyse sözcükleri kesin olumsuzluk belirtirler. Örneğin;

Hud-16. Ulâikellezîne leyse lehum fil âhıreti illen nâr ve habita mâ sanaû fîhâ ve bâtılun mâ kânû ya’melûn

Fakat onlar öyle kimselerdir ki, ahirette kendilerine ateşten başka bir şey yoktur.

“La ilahe illa allah” ne kadar kesin ise;

“Leyse lehum taâmun illâ min darî” da o kadar kesindir. (Gasiye-6)

(Cehennemde) Darı dikeninden başka yiyecekleri yoktur.

Yoktur ilah Allah’dan başka.
Yoktur yiyecekleri darıdan başka.

Vardır diyemez kimse.
Diyorsa Allah’dan başka da ilah olabilir.

Gasiye-6’da kesin bir şekilde “Lailaheillallah” der gibi, “(cehennemde) darıdan başka yiyecek yoktur” der ama;
Duhan suresinde öyle demez.

Duhan/ 43-46. Doğrusu günahkarların yiyeceği zakkum ağacıdır; karınlarda suyun kaynaması gibi kaynayan, erimiş maden gibidir.

Meal tahrifatçılarının elinde olsa zakkumun darıyla aynı olduğunu söyleyeceklerdir. Bunu yapabilmek için çok araştıran da olmuştur muhakkak. Ama zakkum, darıdan farklı bir bitkidir.
Peki, cehennem yiyeceği olarak hangisi doğrudur?
İkisi de doğruysa, ikisi de cehennem yiyeceği ise neden Gasiye-6’da “Allah’tan başka ilah yoktur” der gibi “Darıdan başka yiyecekleri yoktur” denmiştir? Halbuki “Darı ve zakkumdan başka yiyecekleri yoktur.” denmesi gerekmez miydi? Ya da madem ki sadece darı denildi, başka ayette zakkum denilmemeliydi. Sanki “sadece darı” denildiği unutulmuş gibidir. Zaten Bakara-106’da bir ayet unutturulduğunda yerine yenisinin getirildiği yazılmıştır. Yani, Kur’an’ın yazarına göre bir ayetin unutulması da Allah’tandır.

Deve Eti Tevrat’ta haram, Kur’an’da helal:

Tevrat’ta deve eti yemek yasaklanmıştır.

Levililer/ 11-4. Ancak geviş getiren ve çatal tırnaklı olan hayvanlardan etini yememeniz gerekenler şunlardır: Deve geviş getirir, ama çatal tırnaklı değildir. Sizin için kirli sayılır.

Ama Kur’an, bu yasağı müslümanlara kaldırır ve tırnaklı hayvanların sadece Yahudilere haram kılındığını yazar.

Enam-146. Yahudilere tırnaklı hayvanların hepsini haram kıldık. Sığır ve koyunların ise, sırtlarında veya bağırsaklarında bulunanlar, ya da kemiklerine karışanlar dışındaki içyağlarını onlara haram kıldık. İşte böyle, azgınlıkları sebebiyle onları cezalandırdık. Biz elbette doğru söyleyenleriz.

Tanrı sadece bir millete (kızdığı için) yiyecek yasağı koyup diğer milletlere serbest bırakır mı?
Şimdi düşünelim. Allah’tan geldiğine inanılan bir kitapta:
“Türklere yumurta yemeyi yasakladık” gibi bir ayet olur mu?
Herkese serbest olup ta Türklere yasak olması mümkün mü?
Anlaşılan odur ki deve etinden vazgeçmeyeceği bilinen Kureyşliler nedeniyle, Tevrat’taki deve eti yasağına karşı böyle bir gerekçe sunulmuştur.
Çünkü Yahudiler İbrahim’in, Yakup’un ve diğerlerinin deve eti yemediğini, haram kılındığını, kutsal kitaplarında böyle yazdığını söyleyerek deve etini helal kılan Muhammed hazretlerine “Sen İbrahim’in tevhid dinini getirdiğini söylüyorsun ama o senin gibi deve eti yemezdi, çünkü haramdı.” diye itiraz etmişlerdi. Bu itiraza aşağıdaki ayetle yanıt verilmişti:

Ali İmran-93. Tevrat indirilmeden önce, İsrail’in (Yakub’un) kendisine haram kıldığı dışında, yiyeceklerin hepsi İsrailoğullarına helal idi. De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi Tevrat’ı getirip okuyun.

Tevrat getirilip okunduğunda sadece Levililer’de değil, Yasa’nın Tekrarı’nda da deve eti yasağı geçtiği görülür:

14-7. Ancak geviş getiren, çatal ve yarık tırnaklı hayvanlardan etini yememeniz gerekenler şunlardır: Deve, tavşan, kaya tavşanı. Bunlar geviş getirir, ama çatal tırnaklı değildir. Sizin için kirli sayılırlar.

Bu durumda hangisi doğrudur? Tevrat’mı yoksa Kur’an mı?

 

Yahudi mi, Musevi mi?

Enam-146.“Yahudilere tırnaklı hayvanların hepsini haram kıldık.” ayetinde bir başka önemli nokta da bir kavim adının, bir din mensubu adı olarak kullanılmasıdır. Halbuki o dönemde bile hem Yahudi hem de Hristiyan olanlar çok. Madem ki “Hristiyan” yani “İsacı” diyor, “Musevi” yani “Musacı” da denebilirdi. Bu genelleme yanlıştır. Etnik köken ile, mensup olunan din ismi aynı tutulmuştur. Müslümanlara nasıl Araplar denemezse Musevilere’de Yahudiler denilmemesi gerekir.

Günümüzde de Yahudi olanlar içinde ateist, dinsiz, Hristiyan, Müslüman, Budist vardır. Tevrat’ta yazılanlar bu Yahudileri bağlamaz. Deve eti de yerler, domuz eti de. Hele Marks ve Einstein gibi Yahudilerin dini önemsemediklerini bilmeyen yoktur.
Ayrıca Musevilik Yahudilere has bir din olsa da, tarihte Yahudilerin dışında da Museviliği seçenlerin örnekleri vardır ki bunlardan en önemlisi Hazar Türkleridir. Etnik kökenleri Türktür ama dinleri Museviliktir. Dolayısıyla bunlara Kur’an’daki gibi Yahudi denmesi yanlış olur.

 

Günah Çıkartma mı?

Tevbe-102. ( Münafık Araplardan) Diğer bir kısmı ise, günahlarını itiraf ettiler. Bunlar salih amelle kötü ameli birbirine karıştırmışlardır. Umulur ki Allah tövbelerini kabul eder. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
103. Onların mallarından sadaka al; bununla onları (günahlardan) temizlersin, onları arıtıp yüceltirsin. Ve onlar için dua et. Çünkü senin duan onlar için sükûnettir (onları yatıştırır). Allah işitendir, bilendir.
104. Bilmezler mi ki, Allah’tır kullarından o tövbeyi kabul eden, o sadakaları alan. Ve Allâh, tevbeyi çok kabul eden, çok esirgeyendir.

Günahlarını itiraf edip tevbe edenlerden, günahlarından arınması için sadaka alınmasının, Hristiyanlıktaki günah çıkartmaktan ne farkı var?
Hacca gitmekle dahi günahların affedildiğinin söylendiği İslam’ı göz önüne aldığımızda;
Bu durumda hangisi doğru?
Sadece Hristiyanlıkta günah çıkartma olduğu mu? Yoksa;
Hristiyanlıkta da, İslam’da da günah çıkartma olduğu mu?

 

İblis melek mi, cin mi?

Bakara-34. Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs, ebâ vestekbere ve kâne minel kâfirîn.

Hani biz meleklere: Âdem’e secde edin, demiştik. İblis hariç hepsi secde ettiler. O direndi, kibirlendi ve kâfirlerden oldu.

Ayeti ilk kez duyan birisinin, İblis’in meleklerden biri olduğunu düşünmesi gayet doğaldır.
Ama aşağıdaki ayette İblis’in cinlerden olduğu yazılıdır.

Kehf-50. Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs, kâne minel cinni fe feseka an emri rabbih, e fe tettehızûnehu ve zurriyyetehû evliyâe min dûnî ve hum lekum aduvv, bi’se liz zâlimîne bedelâ.

Hani biz meleklere: Âdem’e secde edin, demiştik; İblis hariç olmak üzere, onlar hemen secde ettiler. İblis cinlerdendi; Rabbinin emrinden dışarı çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da onu ve onun soyunu mu dost ediniyorsunuz? Oysa onlar sizin düşmanınızdır. Zalimler için bu ne fena bir değişmedir!

Kur’an’da “Kane” sözcüğü “.idi, oldu” anlamında kullanılır. Bakara-34’de “ kane minel kafin” ifadesi “kafirlerden oldu” diye çevrilirken, Kehf-50’de “kane minel cinni” ifadesi “cinlerdendi” diye çevrilir.
Halbuki “cinlerden oldu” şeklinde çevrilmiş olsaydı; İblis’in daha önce melek olduğu ama Allah’ın emrine karşı gelince meleklikten düşürülüp cinlere katıldığı anlamı çıkacaktı. Nitekim Hristiyanlıkta şeytanların düşmüş melekler olduğuna ve İblis’in de bunların en büyüğü olduğuna inanılır.

Bu durumda hangisi doğrudur? Kur’an’a göre, İblis melek miydi, cin miydi?

 

Meleklerden peygamber olur mu?

Muhammed’e inanmayanlar ” Elçi olarak bize bir melek gelmesi gerekmez miydi” derler. Buna ayetle şu yanıt verilir:

İsra-95. De ki: “Eğer yeryüzünde, (insanlar yerine), yerleşip dolaşan melekler olsaydı, elbette onlara gökten bir melek peygamber indirirdik.”

Mantıklı. Dünyada insanlar yaşadığına göre melekten peygamber olmaz.
Meğer öyle değilmiş. İsra-95’de melekten peygamber olamayacağı söylenirken bakın aşağıdaki ayette ne diyor:

Hac-75. Allah, meleklerden ve insanlardan peygamberler seçmiştir; şüphe yok ki Allah, duyar, görür.

Bir ayette melekten peygamber olmadığı, diğer ayette ise olduğu anlaşılıyor. Hangisi doğru acaba?

 

Allah’ın velisi var mı yok mu?

İsra-111. Ve de ki: “Hamd, allah’adır. O çocuk edinmemiştir, yönetimde ortağı yoktur ve zilletten ötürü bir velisi de yoktur.” O’nu tekbir ile yücelt.

Ayette açık olarak Allah’ın bir velisi yani dostu, yardımcısı olmadığı belirtiliyor.
Peki gerçekten öyle mi? Bir de aşağıdaki ayete bakalım:

Yunus-62. İyi bilin ki; Allah velilerine ne korku vardır, ne de onlar mahzun olurlar!

Bu durumda hangisi doğrudur dersiniz? Allah’ın velisi var mı, yok mu?

 

Allah yardıma muhtaç mıdır?

İhlas-2. Allah eksiksiz, sameddir. (Bütün varlıklar O’na muhtaç, fakat O, hiç bir şeye muhtaç değildir.)

Ayette geçen “samed” sözcüğünün çevirisi doğruysa eğer, “Melekler bir ihtiyaç sebebiyle yaratılmış değiller midir? Allah’a yardımcı olmazlar mı?” sorusu da yerinde olur. Ama aşağıdaki ayet bu soruya da gerek bırakmamaktadır:

Muhammed-7. Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz.

Sadece melekler değil, insanlar da Allah’a yardım edebilirmiş.

Öyleyse hangisi doğru? Yardıma ihtiyacı olduğu mu, olmadığı mı?

 

Peygamberler arasında üstünlük farkı var mı, yok mu?

Bakara-253. İşte peygamberler! Biz, onların bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. İçlerinden, Allah’ın konuştukları vardır. Bir kısmının da derecelerini yükseltmiştir.

Ayet çok açık. Peygamberlerin bir kısmı diğerlerine üstün kılınmış. Bir de şu ayete bakalım:

Bakara-285. Peygamber, Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de (iman ettiler). Her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler. “Peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız. İşittik, itaat ettik. Ey Rabbimiz, affına sığındık! Dönüş sanadır” dediler.

İlk ayette ayrım var ama sonrakinde “ayrım yapmayız” deniyor. Hangisi doğru?
Yoksa Allah “Ben ayrım yaptım ama siz yapmayın.” mı demek istemiş?

 

Kur’an, Mekke ve çevresi için mi, tüm dünya için mi?
Aşağıdaki ayet, Kur’an’ın Mekke ve çevresindekiler için indirildiğini yazar.

Enam- 92. İşte bu (Kur’an), Ümmü’l-kurâ (Mekke) ve çevresindekileri uyarman için sana indirdiğimiz ve kendinden öncekileri doğrulayıcı mübarek bir kitaptır. Âhirete inananlar buna da inanırlar ve onlar namazlarını hakkıyla kılmaya devam ederler.

Halbuki İslam’da Kur’an’ın tüm insanlığa gönderildiğine inanılır. Şu ayet de öyle der:

Kalem-52. Halbuki o (Kur’an), alemler için zikirden (öğütten) başka bir şey değildir.

 

Dinde zorlama var mı, yok mu?

Mekke döneminde, putperestlerin egemenliği altında iken “dinde zorlama olamaz” denir. (Bakara-256)
Kafirun suresinde de “Sizin dininiz size, benim dinim bana” denilir.
Bu ayetler din özgürlüğü, inanç hoşgörüsü olarak yorumlanır. Bir başka ayet:

Gasiye-22. Onların üzerinde zorlayıcı değilsin.
Ama Medine döneminde, putperest egemenliğinden kurtulunca emirler de değişir:

Bakara-193. (Yeryüzünde) Fitne kalmayıncaya ve din (yalnız) Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse, artık zulüm yapanlardan başkasına karşı düşmanlık yoktur.

Nisa-84. Artık Allah yolunda savaş! Sen ancak kendinden sorumlusun! Mü’minleri de savaşa teşvik et. Umulur ki Allah inkâr edenlerin gücünü kırar. Allah’ın gücü daha üstündür, cezası daha şiddetlidir.

Tevbe-29. Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah’ın ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak din İslâm’ı din edinmeyen kimselerle, küçülerek (boyun eğerek) kendi elleriyle cizyeyi verinceye kadar savaşın.

Son ayette görüldüğü gibi kendisine inanmayanlarla boyun eğene ve cizye verecek kadar alçalana kadar savaşılması emrediliyor.
Bu durumda hangisi doğru? Dinde zorlama olmadığı mı, yoksa yeryüzünde İslam egemen olana kadar zorlanması, savaşılması gerektiği mi?

 

SONUÇ:

 

Apaçık olduğu yazılan Kur’an’da aynı konuya değinen birçok ayette insanları çelişkiye düşürecek, birbirinden farklı mesajlar vardır. Hangisinin doğru olduğuna İslam alimleri dahi karar verememiş, kendi aralarında ihtilafa düşmüştür. O nedenle, İslamcı yazarların, ilahiyatçıların, meal ve tefsircilerin farklı yorum ve iddialarla çekiştiklerine tanık oluruz.
Bu günümüze özel bir durum da değildir, ta başından itibaren ayetlerin yorumlanmasında ayrılıklara düşüldüğü görülür. Bu ayrılıklar birçok İslam aliminin kafir olarak nitelenmesine ve öldürülmesine kadar varmıştır ki bunun en iyi örneği Hanefi mezhebinin kurucusu İmam-ı azam Ebu Hanife’dir.
Allah’tan geldiği öne sürülen diğer kitaplarla arasında varolan muazzam çelişkiler, diğer kitapların tahrif edildiği iddiasıyla bertaraf edilmeye çalışılır. Fakat kendi içindeki çelişki ve tutarsızlıklara böyle bir iddiada bulunulamayacağından; ya çelişkiler kabul edilmez ya da çelişki gibi görülen ifadelerin böyle görülmesinin çeşitli sebepleri olduğu iddia edilir. Öne sürülen sebeplerin başında ayetleri herkesin anlayamayacağı, inanmayanlara ayetlerin farklı görüleceği, ayetleri anlamada dil yetersizliği olduğu ve eski Kureyş dilinin bilinmesi gerektiği gelir.
Diğer taraftan da ayetlerin evrensel olduğu ve her çağda geçerli olduğuna inanılır. Bir yandan Allah’ın gönderdiği öne sürülen kitabın anlaşılmasındaki yetersizliklerden, zorluklardan söz edilirken, diğer yandan hükümlerinin evrensel olduğunu iddia etmek de bir çelişki değil midir?

Gönderilme amacı insanları doğru yola çağırmak ve öğüt vermek olarak yazılan kitapta, insanların bir kısmının bu kitabı anlamaması için kalplerinin mühürlendiğini yazması ne derece tanrısaldır?

İsra-46. Kur’an’ı anlamamaları için kalpleri üzerine perdeler, kulaklarına da ağırlık koyarız. (…)

Bu ve benzeri ayetlerde görülmektedir ki Allah, herkesin Kur’an’ı okuduğunda anlamasını istememektedir. Neden?

Sebep, Muhammed hazretlerinin kendisine inanmayanların inanmama sebebinin, kendi inandırıcılığındaki eksiklikten değil, onların inanmasını engelleyen Allah’tan kaynaklandığını öne sürmesi olabilir mi?

Örneğin, müslüman olmayanlar arasında birçok değerli, saygın, iyi insan vardır. Ama Muhammed hazretlerinin peygamberliğini kabul etmemektedirler. Yani, saflar karışıktır. Bir tarafta iyiler, diğer tarafta kötüler şeklinde net değildir. Ebu Talib gibi tüm toplumdan hürmet gören saygın bir insan karşı taraftadır ve üstelik bu insan kendisini büyüten, koruyan en sevdiği amcası, Hz.Ali’nin babasıdır.
Bir peygamber, nasıl olur da haklılığını kanıtlayamaz, en yakınındaki insanı ikna edemez? Bu nasıl izah edilebilir? Bunun izahı ancak Allah’ın dilediğine hidayet verdiği iddiasıyla yapılabilmiştir. İnanmasını istemediğinin kalbini mühürlediği şeklinde açıklanmıştır.
Ele aldığımız çelişkilerin çoğu, Muhammed’in peygamberlik iddiası sırasında kendisine inanmalarını söylediği kitleler tarafından da görülüyor, biliniyordu.
Muhammed daha egemen değilken, Kur’an’ı yazmaya devam ederken, düşünce ve inançlarını ifade etme özgürlüğünü henüz kaybetmemiş olanlar, ayetlerdeki hata ve çelişkileri gördükçe Muhammed’e itiraz edip, bunların Allah’tan olamayacağını, ayetleri kendisinin uydurduğunu söylüyorlardı.
Çelişki ve hataların mantıklı bir izahı yerine Muhammed’den gelen yanıt şöyleydi:

“Uydurdumsa ben uydurdum, bu suçsa eğer benim suçum. Size ne? Siz kendi suçlarınıza bakın.”
Bu yanıtının da Allah’tan geldiğini söylüyordu:

Hud-35. Onu (Kur’an’ı) uydurduğunu mu söylüyorlar? De ki: Onu uydurduysam eğer benim suçum, ben sizin suçlarınızdan uzağım.

Muhammed hazretleri bu konuda haklı mı acaba? “O, uydurduysa da Putperestlerin, Yahudilerin, Hristiyanların önceki uydurduklarının üzerine ilave etti. Asıl uyduranlar öncekiler olduğundan öncekilerin suçları daha fazla.” diye düşünülebilir. Hangisi doğru dersiniz?

 
 
Çelişkiler-4 Bilimdışı Ayetler

Yayınlanma: 10 Temmuz, 2009

 

Kur’an’daki en önemli çelişki ve yanlışlar, bilimdışı ayetlerdir. 14 yüzyıl önce yazılmış bir kitapta bu tür hataların olması gayet doğaldır. Ancak bir kitabın Allah tarafından gönderildiği iddia edildiğinde, içindeki bilimsel çelişkiler normal karşılanamaz. Böyle bir iddiaya karşın bilimsel konularda tüm yazılanların doğru olması gerekir. Aşağıda örneklerini sunacağımız ayetler, o dönemin toplumlarında yeterince bilinmediği için tepki görmeyen, ancak günümüz bilim dünyasında kabul edilemeyecek derecede akıldışı, bilimdışı iddialar içermektedir.

 

A- Canlıların ve organların özelliklerinin bilinmemesinden doğan çelişkiler:

1- Spermin testislerde üretildiğinin bilinmemesi:

Tıp biliminde dişi üreme hücresi olan “oocyte” nin yumurtalıkta, erkek üreme hücresi olan “sperm”in ise testiste üretildiği bilinmektedir. Ancak Tarık suresinde şöyle yazar:

Tarık/ 5-8. İnsan neyden yaratıldığına bir baksın. Bel kemiği ile kaburgalar arasından gelip atılan bir sudan yaratıldı. Şüphesiz (Allah), onu yeniden döndürmeye kudretlidir.

Bilime ters olan bu ayetin ikna edici bir izahı yoktur. Kimi İslamcılar, bel kemiği ile kaburgalar arasından çıkanın sperm değil, insan olduğunu iddia eder. Kimi İslamcılar, bu ayeti testislerin başlangıçta yukarıda olmasıyla izah etmeye çalışır. Kimileri ise sperm ve oocyte ile kemik iliği arasında bağlantı kurmaya çabalar. Ama hiçbiri ayetin bilime uygunluğunu ortaya koyamamıştır.

 

2- Kalbin beyin fonksiyonlarına sahip bilinmesi:

Kur’an’da insan beyninden hiç söz edilmemiştir, çünkü bilinmez. Halbuki beyin, insanı insan yapan organdır. Beyin bilinmediği için duygular, düşünceler kalbin fonksiyonları olarak belirtilmiştir.
Örneğin Bakara suresi 97. ayetinde; Cebrail’in Kur’an’ı peygamberin kalbine indirdiği yazılmıştır. Bilim ise, bilgilerin ve hafızanın beyinde saklandığı kanıtlamıştır.
Yine Bakara suresi 260. ayetinde İbrahim’in kalbinin tatmin olması için Allah’tan ölüleri nasıl dirilttiğini göstermesini istediği yazılıdır. Halbuki tatmin olan, ikna olan kalp değil, beyindir.
Birçok ayette de kalbin mühürlenmesinden söz edilir.

Şura-24. Yoksa onlar, senin hakkında: “Allah’a karşı yalan uydurdu” mu diyorlar? Eğer Allah dilerse senin de kalbini mühürler. (…)

Tegabun-11. Allah’ın izni olmaksızın hiçbir musibet başa gelmez. Kim Allah’a inanırsa, Allah onun kalbine hidayet verir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.

Hidayet verilecek olsa, verileceği organ kalp değil, beyin olmalıdır. İslamcılar bunu, bugün de sevginin, merhametin kalple ifade edilmesiyle açıklar. Tersine bu ifade şekli, dini inançlardan kaynaklanarak oluşmuştur. Bazı İslamcılar ise kalbin de beyinsel fonksiyonlara sahip olduğunu iddia eder. Bu iddianın hiçbir bilimsel yanı yoktur. Kalp, sadece kan pompalayan bir organdır ve beyin işlevlerinin hiçbirine sahip değildir. Bu yanlış, müteşabihlikle de izah edilemez. Kalple ilgili birkaç ayetin müteşabihliği olsa da, Kur’an’ın tamamında ve onlarca ayette bu şekilde geçmesi, böyle bilindiğinin göstergesidir.

 

3- Her canlının çift yaratıldığı:

Zariyat-49. Düşünüp ibret alasınız diye her şeyden (erkekli dişili) iki eş yarattık.

Her canlı çift değildir. Bakteriler, tüm canlılardan kat kat fazla sayıda ve etkinliğe sahip varlıklardır. Eşleri olmayıp bölünerek çoğalırlar. Ama görülüyor ki Kur’an’ın yazarı, ya bakterileri, virüsleri bilmiyor ya da onları canlıdan saymıyor.

 

4- İnsanlar için 8 çift hayvan yaratıldığı:

Zümer-6. Sizi bir tek nefisten yaratmış, sonra ondan eşini var etmiştir; sizin için hayvanlardan sekiz çift meydana getirmiştir. (…)

İnsanların faydalandığı hayvan sayısı sekizden çok daha fazladır. Bazı İslamcılar, ayetin çiftlik hayvanlarını kastettiğini öne sürerse de 8 çift hayvan yine çok azdır. Enam suresinde bu 8 çift hayvanın hangileri olduğu da belirtilir:

Enam-143. Sekiz çift yarattı: Bir çift koyun, bir çift keçi. (…)
Enam-144. Deveden bir çift sığırdan da. (…)

İnsanlar bu sayılan hayvanların dışında at, eşek, tavuk, ördek, hindi, tavşan, balık, lama, kanguru, geyik, fil ve daha birçok hayvandan yararlanırken sadece 4 çeşit hayvan sayılması ve 8 çift olarak ifade edilmesi ilginçtir.

 

5- Tatlı suda inci ve mercan yetiştiği:

Rahman suresi 19-22 ayetleri ile Furkan suresi 53. ayetinde geçen iki denizin birbirine salındığı-karıştırıldığı ama aralarında bir engel olduğunu yazan ayetlerde denizlerden birinin suyunun içilebilen tatlı su olduğu, diğerinin acı ve tuzlu su olduğu yazılıdır. Rahman-22’de her ikisinde de inci ve mercan yetiştirildiğini yazar. Halbuki tatlı suda inci ve mercan yetişmez. Suni olarak inci yetiştirilse bile mercan hiç yetişmez. Bu ayetlerin müteşabih olduğu söylenebilir. Ancak mucize uydurmacıları, ayetteki mercan ve inciyi görmezden gelip, iki denizin karışmamasını mucize diye sunmaya çabalarlar.

 

6- Ortadoğu dışında yetişenlerden hiç bahsedilmemesi:

Kur’an’da adı geçen bütün bitki, hayvan ve diğer doğa varlıkları Ortadoğu’ya özgüdür. Diğer bölgelere ait olan canlı-cansız varlıklardan söz edilmez. Örneğin çölden bahsedilir ama gölden, ormandan bahsedilmez. Kar, buz, dolu, sis gibi bölgede görülmeyen doğa olayları Kur’an’da geçmez. Portakal, mandalina, karpuz, kavun, ceviz, fındık, patates gibi bölge dışı bitkisel ürünlerden, kanguru, lama, pelikan, fok gibi bölge dışı hayvanlardan bahsedilmez.

 

B- Dünyanın ve Evrenin bilinmemesinden doğan çelişkiler:

1- Güneşin kara bir balçığa batması:

Eski toplumlar, dünyanın da güneş, ay ve yıldızlar gibi bir gök cismi olduğunu bilmezlerdi.
Yere göre güneşin hareket ettiğini sanır, doğuda bir yerden doğup batıda bir yerde battığını düşünürlerdi. Bazı filozoflar, asıl dönenin güneş değil dünya olduğunu keşfetmiş olsalar da, insanların çoğu bu bilgiden habersizdi. Kur’an’da anlatılan Zülkarneyn hikayesinde de güneşin dünyada bir çamur gözesine battığı yazılır.

Kehf-86. Nihayet güneşin battığı yere vardığı zaman, güneşi, kara bir balçıkta batıyor buldu. (…)

Ayetten; dünyayı göğün altında uçsuz bucaksız bir yer olarak gören ve göz yanılmasından dolayı güneşin dünyanın batısında bir çamur gözesine battığını sanan bir yanlış bilgiye sahip olunduğu anlaşılmaktadır. Bu ayet, İslamcılar tarafından güneşin sanki okyanusta batıyormuş gibi görünmesi olarak açıklanmaya çalışılır. Öyle olsa, ayette “sanki” sözcüğü olurdu ama yoktur ve bazı mealciler bu kelimeyi parantez içinde ayete ekler.

 

2- Dünyanın tüm evrenden daha uzun zamanda ve daha önce yaratılması:

Evrende milyarlarca galaksi olduğu ve her galaksinin milyarlarca güneş sistemine sahip olduğu ve dolayısıyla dünyamız gibi sayısız gezegenin olduğu artık biliniyor. Bu bilgilerden yoksun olan eski toplumların yaratılış mitlerinde ise sadece yer-gök geçiyor. Altta uçsuz bucaksız bir yer ve üstte gök kubbe. Füssilet suresinde de yer ve göğün yaratılışı bu bakış açısıyla anlatılıyor.

9. De ki: “Siz gerçekten yeri iki günde yaratanı inkar edip duracak mısınız? Birde O’na eşler mi koşuyorsunuz? O, bütün alemlerin Rabbidir.

10. O, dört gün içinde, yeryüzünde yükselen sabit dağlar yarattı, orada bolluk ve bereket meydana getirdi ve orada rızık arayanların ihtiyaçlarına uygun olarak rızıklar takdir etti.

11. Sonra göğe doğruldu da o bir duman iken ona ve yere: “İkiniz de ister istemez gelin!” dedi. İkisi de: “isteye isteye geldik.” dediler.

12. Böylece onları iki günde yedi gök olmak üzere yerine koydu ve her gökte (bulunan meleklere) işlerine ait emrini vahyetti. Dünya gökyüzünü kandillerle donattık ve koruduk, işte bu, hep o çok güçlü ve herşeyi bilenin takdiridir.

Ayetlerde dünyanın dört günde ama 7 göğün yani evrenin iki günde yaratıldığı öne sürülüyor. Evrenle kıyaslandığında; okyanusta bir çakıl tanesi gibi olan dünyanın yaratılışının hem evrenden önce, hem de evrenin iki misli zamanda yaratıldığı iddiası bilimsel olabilir mi?

 

3- Yıldızların şeytanlar için atış tanesi olduğu:

Mülk-5. Andolsun ki biz, (dünyaya) en yakın olan göğü kandillerle donattık. Bunları şeytanlara atış taneleri yaptık ve onlara alevli ateş azabını hazırladık.

Kandille kastedilen yıldız. Ama sanki yıldızın ne olduğu bilinmiyor. Boyutları çok küçük sanılıyor. Güneş ile yıldızlar farklı düşünülüyor. Koca yıldız, belki de dünyanın 30-40 misli büyüklüğünde, ama ayette şeytanlara atış tanesi olarak yapıldığını söylüyor.

 

4- Göğün yere düşmemesi için tutulduğu:

Hacc-65. Görmedin mi ki, Allah bütün yerdekileri sizin hizmetinize sundu. Ve emriyle denizde seyredip giden gemileri de. Göğü de izni olmaksızın yere düşmekten o tutuyor. Gerçekten Allah insanlara çok şefkatli, çok merhametlidir.

Göğün tutulmadığı takdirde dünya üzerine düşeceğini hangi bilim adamı söyleyebilir?
Milyarlarca galaksi, katrilyonlarca yıldız ve gezegenlerin dünyaya düşebileceği düşünülebilir mi? Ama dünya gökte bir cisim değil de, gök dünyanın üstünde sanılırsa; göktekilerin yere düşeceği zannına kapılınılabilir ki Kur’an’ın yazarı da bu yanılgıya düşmüştür.

 

5- Cennetin genişliği göklerle yer kadar mı?

Ali İmran-133. Rabbinizden olan mağfiret ve eni göklerle yer kadar olan cennete (kavuşmak için) yarışın; o, muttakiler için hazırlanmıştır.

Yer’den kastedilen dünya gezegeni olduğuna göre; dünya da, uzayda diğer gök cisimlerinden biri olduğuna göre; “gök ile yer kadar” demek saçma bir ifadedir. Bu da, önceki örneklerde olduğu gibi göğün dünya üzerinde bir kubbe olarak algılanmasından kaynaklanmaktadır.

 

6- Ayın bir nur, bir ışık kaynağı olduğu:

Yunus-5. O’dur ki Güneş’i bir ışık yaptı. Ay’ı da bir nûr kılıp, ona birtakım konaklar tayin etti ki yılların sayısını ve vakitlerin hesabını bilesiniz.

Ay’ın bir nur olmadığı sadece geceleri güneşten aldığı ışığı yansıttığı biliniyor. Ama gündüz ay’ı göremeyen ve gece aydınlık verdiğini görenler onu nur sanıyor.

C- Matematiğin bilinmemesinden doğan çelişkiler:

Kur’an’da Nisa suresi 11 ve 12. ayetlerinde miras paylaşımına dair verilen oranlara göre hesap yapıldığında matematik hatası olduğu görülür. Oranlar hatalıdır ve hesap tutmaz.
Oran hatalarını giderebilmek için avliye ve reddiye yöntemine başvurulur.
İlköğretim seviyesindeki bir oran hesabında hata yapılmış olması, Kur’an’ın insan ürünü olduğunun en önemli kanıtıdır. Aşağıdaki linklerden daha detaylı açıklama görülebilir:

http://pante.blogcu.com/seriatte-mir…ku_530989.html

http://www.turandursun.com/forumlar/…ead.php?t=1464

D- Doğaüstü inançlardan doğan çelişkiler:

Kur’an’da bilimsel yasalara ters, doğaüstü, insanüstü mucize iddialarına bolca rastlanır.
1- İlk insanın çamurdan yaratılması,
2- Ayın yarılması,
3- Bedir savaşında melek ordusunun Müslümanlara destek olması,
4- Kayalıktan deve çıkarılarak Salih peygambere mucize verilmesi,
5- Firavuna karşı Musa’ya verilen mucizeler, suların kan olması, tüm ilk doğan erkek çocukların ölümü, kurbağa, çekirge istilası ve Kızıldeniz’in yarılması,
6- Meryem’in cinsel ilişkiye girmeden İsa’yı doğurması,
7- İsa’nın bebekken konuşması, ölüleri diriltmesi,
8- Fil vakasında kuşların attıkları taşlarla orduyu helak etmesi,
9- Süleyman’ın kuşlara, cinlere hükmetmesi, ayakta öldüğünde asasını kurt yiyip de düşene kadar öldüğünün anlaşılmaması,
10- Nuh tufanında tüm hayvanlardan birer çiftin gemiye toplanması gibi.

 

Sonuç:

Evrensel olduğu öne sürülen bir kitapta yer alan tek bir bilimsel hata dahi, o kitabın evrensel olamayacağının kanıtıdır. Kaldı ki Kur’an’da onlarca bilimdışı ayet mevcuttur. 1400 yıl öncesine ait bir kitapta yazılmış olanların, her çağda ve her yerde geçerli olduğuna inanmak yanlış olduğu kadar tehlikelidir de aynı zamanda. Böyle bir inanç, o kitabın çağdışı hükümlerini egemen kılmak ister. Böyle bir inanç, bu kitabı tüm kitaplardan üstün görür ve bilimi, bilimsel teorileri geri plana atar. Çağdaş yönetimler, uygar yasalar yerine 14 yüzyıl öncesine ait ilkel kanunları uygulatmak ister.

Nitekim Islâm’ın ortaya çıktığı tarihten günümüze gelinceye kadar, hiçbir ülkede ve hiçbir dönemde demokratik doğrultuda bir gelişme görülmemiştir. Kur’ân’a dayalı olarak ne laik ve demokratik bir sosyal düzen kurma, ne de toplumsal kalkınma mümkündür. Çünkü Kur’ân, teokratik sistemler dışına çıkılmasına ve akılcılığa olanak tanımadığı gibi, ekonomik olarak da gelişmeye yönelik girişimlere fırsat vermez. Günümüz dünyasında İslam ülkelerinin durumu bunun kanıtıdır. Gelişmiş, kalkınmış ülkeler içinde tek bir İslam ülkesi yoktur. Üstelik tümü, demokratik yönetimlerden yoksundur. Hala kadına oy hakkı verilmeyen, kadının çalışmasına, araba kullanmasına izin verilmeyen ülkeler mevcuttur. Dünyada köleliğin bile en son Suudi Arabistan’da kaldırılmış olması da bir tesadüf değildir.

Bilimin dinden nasıl kötü etkilendiğine dair bir örnekle yazımızı noktalayalım:
Aşağıdaki fetva, Suudi Arabistanlı meşhur Şeyh Abdul Aziz Bin Baz’a ait.
Tarih: 1975
Kaynak: “Dünya’nın Sakin Güneş’in Hareketli Olduğuna ve Gezegenlere Çıkmanın İmkansızlığına Dair Akli ve Hissi Deliller”adlı kitabı

Fetva:

Kim dünyanın yuvarlak olduğunu iddia ederse küfür ve delalete düşmüş olur. Çünkü bu iddia hem Allah’ın, hem Kuran’ın, hem Peygamber’in reddidir. Bunu iddia eden kişi tövbeye davet edilir. Ederse ne ala! Aksi takdirde kafir ve dinden dönmüş bir kişi olarak öldürülür ve malı da Müslümanlar’ın hazinesine katılır.

Eğer ileri sürdükleri gibi Dünya dönüyor olsaydı ülkeler, dağlar, ağaçlar, nehirler, denizler bir kararda kalmazdı. İnsanlar batıdaki ülkelerin doğuya, doğudaki ülkelerin batıya kaydığını görürlerdi. Kıble’nin yeri değişir, insanlar kıbleyi tayin edemezlerdi. Velhasıl bu iddia sayması uzun sürecek birçok nedenden dolayı batıldır.”

 

*Bu değerli çalışmaları için Sayın Serdar Kaangil’e (Pante) teşekkür ederim..diğer yazılarını pante.blogcu.com veya wwww.turandursun.com sitesinden takip edebilirsiniz.

 

 

tarihinde Türk Ateist tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Sayın muhterem bu nedir. Bütün google kopyala yapıştır yapmışsın. Bir konuda fikriniz,bilginiz varsa kısaca belirtmeniz halinde daha okunaklı ve anlaşılır olur. Bu yazıyı eminim ki kimse okumak istemeyecektir. 

Hadi kopyaladın yapıştırdın bari boşlukları linkleri falan kırpsaydın.

Link to post
Sitelerde Paylaş

iste böyleee,

                      Bilgi bilgidir.

Ha ben yazmisim hada yazanin yazisini yapistirmisim.

Ne fark eder?

Haaaaaaa gercekleri okumak sana zor geliyorsa okumayabilirsin.

Ama biz alismisiz sahtakarlarin kiclarini yalamaya,onlar hakkinda gerceklere tahammülümüz yoktur.

                 Bursanin bir kazasinda müsaadesiz acilan tekke 3 yil sonra habar alinir ve polisce basilir.Seyh kizi oturtmus kucagina kiz kucaginda ziplayip duruyor.Kipirdamayin öyle durun der.Polis sorar niye bu kizi sikiyorsun?

Adam derki sikilmek istediginden sikiyorum.

Ben sikmesem gidip baskasina siktirecek.

Hatta bana KARI  KOCA bile birlikte sikilmeye gelenler var deyince polisin agzi acik kalir.

Gelelim yazinin arasindaki bosluga.Onun sucu bende deyil.Düzeltmeye calistim ama olmadi.Bu durumu forum yetkililerinede yazdim.Fark edip göremediler sanirim.

 

         Atatürk tekkelerin tümünü bu yüzden kapatmistti.

Suclumu Atatürk.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
3 saat önce, tolonbey yazdı:

iste böyleee,

                      Bilgi bilgidir.

Ha ben yazmisim hada yazanin yazisini yapistirmisim.

Ne fark eder?

Haaaaaaa gercekleri okumak sana zor geliyorsa okumayabilirsin.

Ama biz alismisiz sahtakarlarin kiclarini yalamaya,onlar hakkinda gerceklere tahammülümüz yoktur.

                 Bursanin bir kazasinda müsaadesiz acilan tekke 3 yil sonra habar alinir ve polisce basilir.Seyh kizi oturtmus kucagina kiz kucaginda ziplayip duruyor.Kipirdamayin öyle durun der.Polis sorar niye bu kizi sikiyorsun?

Adam derki sikilmek istediginden sikiyorum.

Ben sikmesem gidip baskasina siktirecek.

Hatta bana KARI  KOCA bile birlikte sikilmeye gelenler var deyince polisin agzi acik kalir.

Gelelim yazinin arasindaki bosluga.Onun sucu bende deyil.Düzeltmeye calistim ama olmadi.Bu durumu forum yetkililerinede yazdim.Fark edip göremediler sanirim.

 

         Atatürk tekkelerin tümünü bu yüzden kapatmistti.

Suclumu Atatürk.

 

Zaten okumadım şöyle bir göz attım. Belki okumak isteyenler olabilir diye yazmıştım. Neyse sen nasıl biliyorsa öyle yazmaya devam et. 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş

iste böyleee,

                      INANCA kimsenin laf söylemeye Hakki yoktur.KiSi ister TASA  inansin istersede KUSA.Kisinin INANCI  Allahla Kulun arasinda olan birseydir.Hickimse kisiye senin inancin BOKTAN ama benim inancim HAKTAN diyemez ,dememesi gerekir.Tabiki kiside bu kurala uymasi gerekir.Peki bu kurala uyulmayipda TASA veya KUSA inanan kalkar derseki benim INANCIM  HAK.Bizim disimizdakiler B...…..K.Ne olur biliyormusunuz?Ayni seyi karsi tarafda söyler derken KAVGA  baslarki buna DiN kavgasi denir.Kavga zamanlar SAVASA  dönüsür.Savaslarin cogu DiNLER yüzünden cikmistir.Avrupada KATOLiKLERLE ,PROTESTANLARIN arasindaki savas 35 yil araliksiz sürmüstür.

                   Yalniz PARISTE 3 gecede 70,000 protestanin basi kesilerek öldürülmüstür.Hep bunlara YOBAZLAR neden olmuslardir.Buna dayanamayan avrupa halki ronesans hareketini baslatmislar veeeeeeeeeeee din adamlarinin elinden bu gücü alip onlara söyle denmisti,kafanizi deyil Politika yapmak KiLiSENiN penceresinden dahi cikarip disari bakmiyacaksiniz.Aksi takdirde halki birbirine düsürmeden dolayiömrünüzü hapislerde gecirirsiniz.Bu cikarilan yasalarla Din adamlarinin halki birbirine düsürülmesi engellendi.

                   Italyada bilmem ne dagindaki MANASTIRDA kis tatilinde olan PAPA italyan kiralina habar salar,su sucu islemisin affin icin yalinayak  karda dagda olan falan manastirda gelip beni ziyaret Edip benden özür diliycen,yoksaaaaaaaaaa ANANI bellerim gibisinden habar salar veeee kiral kis günü yalinayak dagdaki papayi ziyaret Edip özür diler.

                  Bir zamanlar avrupanin kirallari papazlardi amaaaaa avrupa halkihadlerini bildirip bu gücü ellerinden aldida avrupa rahat etti,iSSLAM dünyasinda din halapolitikada  kullaniliyor veeeeeeee dinciler birbirlerini ciy ciy yiyorlar.Bu kavga Islam ülkeleri arasinda oldugu gibi daha cok ic savas cikarilip müslüman ülkelerin en az yarisi suanda yerle bir edilmistir.Afganistan,Irak,Suriye,Libya, Yemen ve dahalari.

                   KAVGANIN nedenine bakalim.Bir örnek veriyim.Allah kuranda diyorki Namaz kilmayana öte dünyada niye kilmadin deye soracam.Hanifi hocada diyorki Namaz kilmayanii yakalayin,DÖVÜN,hapsedin,kilacam deye söz verirse saliverin.Safii hocada koydugu kuralda diyorki Namaz vakti gecene Kadar namazini kilmayani TEMiZLEYiN.Bu safii kurali hala kitaplada yazilabiliyor.Yasacilarda yapmalari gerekeni neden yapmiyorlar dersiniz

                 Müslüman ülkelerde avrupalilar gibi dini kullanmaktan vaz gecmelilerdirler.Mezhepleri birbirine TU KAKA demekten vaz gecirecek yasalar var sanirim ama yasayi kullananyok galiba.YANiiiii kimse kimseye benim dinim,benim mezhebim hak seninkiler b...….k diyememeli.Bunlar kitaplardan temizlenmelidir.Aksi takdirde bizide Iraka,Suriyeye,Libyaya cevirmek isteyenler bu ülkelerdekilerden daha cokturda ATATÜRKÜN koydugu yasalar bunlara simdilik engel olabiliyor .

                Avrupa halkiyla müslüman halk arasinda 500 yillik bir CAHALLIK farki var.

Bir MACAR gelip istanbuldabir matbaa kuruyor.

Bunu duyan istanbuldaki Islam dünyasinin önderi ULEMA  SEYHULiSLAM cilgina Döner yanina aldigi yüzlerce kisiyle gidip matbaayi yerle bir eder.ULAN  DEYYUS gavurun telefonunu kullaniyorsun.herseyini aliyorsunda matbaasimi batiyor sana.PADUSAAHU MUAZZAMDANDA ne ses var nede soluk.

                Dini bütün coh dua bilen birii bahcasina bir ip gerip ici duvali havayla dolu olan bir cok naylon torbayi ipe asmis.torbalarin üstünede yazmis.

Bu torba dis agrisina,

bu torba GUS agrisina,

bu torba bas asgrisina,

bu torba mayasila,

bu torba vereme,

bu torba GUS galdirir,

bu torba kansere,

bu torba uykusuzlara dermandir deye ipe bir sürü ici hava dolu Naylon torba asmis satiyor Adam.Alicilarda siraya dizilmis bekliyorlar.

                   Eeeeeeeeeeeeeeeeeee,matbaayi bir ülkenin en akillisi,en dinlisi yikar yiktirirsa o ülke  bitecek demektir vede bittide osmanli.Simdide  TC yi yikma hazirligindalar.Ne diyelim,iNLEYEN  ÖLÜR,ARAYAN  BELASINI BULUR demis atalarimiz

Link to post
Sitelerde Paylaş

iste böyleee,

                     Sen Allahla yatakta sevistigini acikca söyleyenlere inandigina göre,sen usunu kan……….ona atmis karilarini arrkadaslarina verenlere RAM olmussunuz.Utanmadanda bu koskoca fORUMDA dindar oldugunuzu ve Allahi tanidiginizi iddia ediyorsunuz.Mevlana 15 yasindaki cariyesini vede KARISINI becersin deye Semse veriyorda sizde bunlara büüyük sevgiyle baglanmisda bizi suclayabiliyorsunuz.Ki bunlarin yedigi B...….klari biz yazmiyorruz kendi kitaplarinda yazmislar bunlari.Okadar cahalsinizki beni bu yazdiklarimdan SUCLUYORSUNUZ.Allahla yattim deyenlerikorumak icin hertarafinizi yirtiyorsunuz.yanlis yoldasiniz.Bu tip insanlara GAVUR demek bile GAVURA büyük hakaret sayilir.ALLAHA bundan büyük HAKARET,KüFÜR olamaz.

                 Bunu müslümanlar ögrense bu ALLAHA enbüyük hakareti yapan bu iki ATESPEREST dinsizin adlarini bile agizlarina amazlar ,en azindan.Ama bunlardan habarimiz olmadigi icin bu iki atesperest ahlaksizin KICINI  YALAMAKTAN  dilimiz ZARA dönmüstür.TTanri milletimizi bu KÜFÜRCÜ ATESPERESTLERRDEN KORUSUN.Ama nedense korumuyor.Tabiki diyorkii ben size US (akil) verdim,onu kullanin bu ATESPERSTLERiN kicini yalamayi birakin.

                  Bunu en azili gaavura anlatsak addamlar bunlari DÜSMAN görürler.Ama dedigim gibi biz kiclarini yaliyoruz.Cünkü okuma özürlüyüz. adamlara nerdeyse peygamber deyecez.Kendileri kendilerini peggamberin üstünde nerdeyse Allahla esit görecekler.Bu konudaki yazilari okuyun cildirirsiniz.Bunlari tanimmak icin bunlarin TÜM kitaplarini okuyunda görün ne mikropmus buunlar.

Mevlananin asik oldugu Semse Mevlana soruyor.Biraz önce geldigimde benim verdigim cariyeyi sikiyordun.Rahatsiz etmiyim deye kapiyi cekip ciktim.Az sonra beni cagirdin gördümkü sen yalnizsin.Nerde siktigin cariye?Alllahin Mevlanadaan sonra encok sevddigi Sems cevap verir.Senin gördügün altimdaki senin verrdigin cariye degildi,O ALLAHDI senin verdigin cariyenin seklinde.Allah beni pekcok SEVER her istedigimde istedigim disinin sekline girer gelir yatagima girer demistir.Ben söylemiyorum kendileri kitaplarinda yazmislar.Arayip bulun bu kitaplarida okuyunda ögrenin kim olduklarini.

Dedeniz Tolonbey

         

 
 
 
 
 
 
 
Link to post
Sitelerde Paylaş

isdte böyleee,

                       Mevlananin kitaplari.

1-Mesnevi

2-Divan-i Kebir

3-MMektubat

4-Fihi MMafih

5-Mecalis-i Seba

 

                    Semsin kitaplari.

1-Makalat

2-Katre-i Ask

3-Bab-i ASK

4-Askin 40 Kurali

5-Ask-i Ala

6-Ask-i Gizeem

7-Ask ve Dergah

8-Evvelimiz Ask

9-Ask-i Alem

10-Ab-i Ask

                   Evetttt,bunlarin kitaplarini okursaniz bu iki KELEGiN nasil bir varlik oldugunuu göreceksiniz.Biraz pahali olacak ama deger vallaaa.

Dedeniz

Link to post
Sitelerde Paylaş

iste böyleee,

                      Yahutta söyle yapin,sehir kütüphanasina gidin bu kitaplari tektek orda okuyun.O zaman para vermezsiniz.Sanirim hepisini alsaniz 500 tl kadar tutar.Birde bazi özel kitapcilar var bunlar imza karsiligi kitap veriyorlar.Alip eve götürüp kitabi okuyorsun.Bitirince geri götürüp veriyorsun.Bu kitaplar cokk önemli .Bunlari okumadan bu KORONA virüslerini taniyamazsiniz.

Hadi görem sizi.

Dedeniz

Link to post
Sitelerde Paylaş

ista böyleee,

                      Arkadas Kabara,birakalim ötekileri ,seni kurandaki su ayetlerin gercegi söylemedigini hic niye ilgilendiirmedi?

 


  •  

3- Her canlının çift yaratıldığı:

Zariyat-49. Düşünüp ibret alasınız diye her şeyden (erkekli dişili) iki eş yarattık.

Her canlı çift değildir. Bakteriler, tüm canlılardan kat kat fazla sayıda ve etkinliğe sahip varlıklardır. Eşleri olmayıp bölünerek çoğalırlar. Ama görülüyor ki Kur’an’ın yazarı, ya bakterileri, virüsleri bilmiyor ya da onları canlıdan saymıyor.

 

4- İnsanlar için 8 çift hayvan yaratıldığı:

Zümer-6. Sizi bir tek nefisten yaratmış, sonra ondan eşini var etmiştir; sizin için hayvanlardan sekiz çift meydana getirmiştir. (…)

-

İnsanların faydalandığı hayvan sayısı sekizden çok daha fazladır. Bazı İslamcılar, ayetin çiftlik hayvanlarını kastettiğini öne sürerse de 8 çift hayvan yine çok azdır. Enam suresinde bu 8 çift hayvanın hangileri olduğu da belirtilir:

-

Enam-143. Sekiz çift yarattı:

Bir çift koyun,

bir çift keçi. (…)
Enam-144. Deveden bir çift

sığırdan da. (…)

Eder 4 cift nerde 

Öteki 4 cift hangileri?

-

İnsanlar bu sayılan hayvanların dışında

at,

eşek,

tavuk,

ördek,

hindi,

tavşan,

balık,

lama,

kanguru,

geyik,

fil

ve daha birçok hayvandan yararlanırken sadece 4 çeşit hayvan sayılması ve 8 çift olarak ifade edilmesi ilginçtir.(burdanda anlasiliyorki bu yazilanlari  AALLAH degil FELLAH yazmistir.Seende FELLAHIN yazdiklarini Allahin saniyorsun.TANRININ böyle SACMALIKLARI yapmayacagini bilemiyorsun.Eger gercekten evrenlerin muazzam GÜCÜ TANRIYA inaniyorsan.Bu SACMALIKLARI ona yükleme.--------------------------------------------------------------------------------------------------------------Bak ALLAH ne diyor.Güye ALLAH demiski biz kurani cok kolay ve anlasilir sekilde yaptikki onu herkes anlasin.Simdi kurrani alimler bile anlamakta zorluk cektigine göre bu kitapin sahabi Allah degil Fellahdir.Kuran üstünde biraz calisanda sunu görüyür.Bu kitapdaki ayetler Allahin degil fellahindir.Önemli ayatlarin pek coguda islamdan 30 yil önce yasamis arap sairlerin siirlerinden alinmadir.Cünkü bu kurandaki ayetlerle arapp sairleri siirleri TIPATIP aynilar.IItirazi mümkün degildir.-----------------------------------------------------------------------------------insanin KELLESiNDEKi  US yani AKIL arastirici oldugundan FELLAH söyle bir KURAL uydurmus.----DiN  AKIL  isi degil -------NAKIL......isidir.yani Fellah USU dinden atiyorki dini kurcalayipda yanlislari ortaya cikarrmasin.-------------------------------------------------------------------Halbuki Alllah ayatin birinde söyle diyor.AKLINI  KULLANMAYANIN BASIMA  PiSLiK  YAGDIRIRIM.Coh büldük Islam alimlerininn bir cogu AKLI  dinden atiyorlar.Yani Allahdan cok büldüklerini söylüyürler.------------------------------------------------------------------------------------------------------------Simdi bu kitapda kime inanacazz ALLHAMI  FELLAHAMI?Bu duruma göre biz ALLAHA ,sizde FELLAHA inaniyonuz.Aman gel yolunuzu ALLAHA cevirin ,FELLAHIN yolu sizi GEHENNOMA götürür.Benden demesi.Sonra HÖRÜLERi  beklerken karsiniza isbandut gibi ZABANiLER cikarsa sasmayin:-)))

 

 

 

 

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 21.04.2020 at 19:45, tolonbey yazdı:

iste böyleee,

                      Yahutta söyle yapin,sehir kütüphanasina gidin bu kitaplari tektek orda okuyun.O zaman para vermezsiniz.Sanirim hepisini alsaniz 500 tl kadar tutar.Birde bazi özel kitapcilar var bunlar imza karsiligi kitap veriyorlar.Alip eve götürüp kitabi okuyorsun.Bitirince geri götürüp veriyorsun.Bu kitaplar cokk önemli .Bunlari okumadan bu KORONA virüslerini taniyamazsiniz.

Hadi görem sizi.

Dedeniz

sayın tolon dede

yaşınız itibari ile geçmişe dönük mazi olayları anlatırken film şeridi gibi gösteriyorsunuzz

ancak geleceğe müstakbele ait konularda sanki az teknoloji değişmiş sizin deyiminizle habarınız yok:)

kağnı devri bitti karasaban atıldı traktör biçer döver geldi sayın dede:)

artık 4 çekirdekli işlemci taşıyan komputer var:)

normal çitlenen kabak çekirdeği değil ha:)

core  tabir edilen çekirdek

yahu cep telefonları zaten normal bilgisayar seviyesine geldi hafızası işlemcisi gücü ile

artık kitaplar kütüphaneler online  cep teline millet kütüphane indiriyor sen halk kütüphanesinden bahsedersin

mevlanayı anlamak için farsça şarttır

 

bende iilk başta hiç tanımazdım işte dönen adamlar kafalarında uzun şeyler filan

şebi aruz törenlerinde ismi geçer mevlevi tabir edenler vardı

 

Kur'anın bazı ayetlerinin manalarını öğrenmek için araştırma yapıyordum

arapça ingilizce farsça türkçe ne kadar kaynak var ise tarıyordum

çok şey öğrendiğimi zannetim

 

bir gün mevlananın bir beyitine denk geldim

baktım ki benim ve diğerlerinin uzun uzun anlattığı kitaplara kütüphanelere sığmaz  o hakikatleri

mevlana bir tek beyitine satırına hemde kafiyeli hemde şiirsel tarzda hemde sanatlı olarak  adeta bir çekirdeğe ağacı sığdırmak

bir yumurtaya tavus kuşunu sığdırmak misali o kısacık beyte sığdırmış

hayran kaldım adeta şems gibi bağlandım üstad sensin dedim

o gün bu gün mevlana hocamızdır:)

güneşe taş atan kurşun sıkanlar var işte güneşe ne kadar dokunursa boş eleştirilerde mevlanaya o kadar dokunur.

 

 

**

aman korona var milleti kütüphaneye yönlendirme

netten indirip okusun hatta indirmeden online olarak

 

insan başına gelmeden bilmez

adım adım öğrenir

bankaya kartımı yenileme isteği gönderdim

bana sormadan klasik kartımı temassıza çevirmiş yenileyip göndermiş

 

biraz bozuldum ve hatta bu temassızın biraz güvenlik sorunu olur gibime geldi neticede telsiz temasız kablosuz her iletimde veri bir şekilde gider

yakalanma riski var

 

derken istek göndermeyi düşünüp  bunu iptal etmelerini klasik kart göndermelelerini düşünürken

korona başımıza geldi oturdu:)

en  iyi korumada izolasyon sosyal mesafe ve temasızlık tı:)

benim temasız kart kıymete bindi:)

baktım temassız işlemler patlamış

internet banka şube işlemleri fırlamış

 

aslında uzun süreli düşünemiyoruz

bir çok şeyi hemen anlık duygusal olarak reddediyoruz

biraz daha detaylı düşünürsek her şeyin aslını daha çabuk kavrarız

daha az eleştiririz daha çok hoşgörülü oluruz

daha çok farklı noktadan bakmayı öğrenir anormal denilenin normal görmeye başlarız kendi şartlarında

 

 

tarihinde nogodbutAllah tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Iste ambeleee,

                         Görüyorsunuz Fellahin Allahiida,kurranida,Nebiside,Kuluda nigadaaaaa dos, dos, dosdogru.Bu nedenledirki müslümanlar dikis ignesinden tutunda SiKiiS hapi wiyagraya varana kadar neye gerekleri varsa tümünü gavurlardan alirlar.Fellahin Allahi söz verdigi halda insanlarin RIZGINIDA vermiyor.Fellahlar gavurlardan yardim istiyor.Yillda 8 milyon insan acindan ölüyor dünyada.Ama FELLAHLAR vede FELLAHLASMISLAR hala araliksiz Allahlarindan yardim istemekte Allahda gavurlara bol bol müslümanlara gelince kimine hic kiminede eccik eccik veriyor.Bu yalvarma 1500 yildir bERDEVAM ama eskitas eski hamam degisen bisi yok .Ama Allaha yalvarmaya BERDEVAM.

Kimbu yahu?

Kim olabilir acaba?

                   Eger 1500 yil önce tüm dünya müslüman olmus olsaydi bugün dünyanin HALI AHVALI nice olurdu diyin bakemmmmm.

BBen deyem o zaman aydinlanma araci hala GAZ lambasi

Ulastirma araci hala AT,ESEK,KATIR.DEVE olurdu dimi?

Söyleyin bakalim Allah elektrik santrallarini kurarmiydi?

Otomobil Fabrikalarini yaparmiydi?

Ucak fabrikalarini acarmiydi?

Ne yapardi insanlik icin?

Hicbirsey yapmazdi.

Bunlari insanin yapmasi icin insanin kelleyi EKBERiNE US koymusku onu calistirip herseye sahapp olsun,amaaaaaaaa müslümanlar Allahin AKLINA degilde  FELLAHIN NAKLINA yapismislardir.Fellah NAKLINDA diyorki DiNDE  AKIL  degil NAKILllanilir.NAKILDA diyorki müslümanlara ALLAHIN herseye gücü yeter ne ihtiyacin varsa ondan isteyin.,onun gönlünü ibadetlerinle hos etmissen istedigin herseyi verir ,etmemissen nah alirsin.YALVARMAYA  berdevam. Ama nedense bazi gavurlara hazinelerin kapilarini acmis bu gavurlar istedigini bu hazineden aliyorlat.Sözde Allah müslümanlarin yanindaymis.

                 Müslümanlar kendilerini kandirmaya BERDEVAM.

Müslüman dünyasinin EN BÜYÜK 3 DiN ADAMINDAN biri olan GGAZALi diyorki,hersey kuranda var,bunun icin müslümanin fazla AKLA gerdi yoktur.Ben bu keriz GAZALiYE ÖRDEKALi adini kodum,hakli degilmiyim?

Dedeniz       

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...