Jump to content

KURANDA MUCiZE YOKTUR,ARAP SAiRLERiN SiiRLERi KURANDA COKTUR


Recommended Posts

iste böyleee,

                      KURANDA  MUCiZE  yoktur.

Arap sairlerin siirlerinden AYATLARSA  coktur.

Bakalim MUCiZELERE.

KUR’AN’DA MUCİZE YOKTUR

Posted on 28/10/2009 by pante
mucizeyok EVRENİN GENİŞLEMESİ

Zariyat-47, Evrenin Genişlediğini Yazmaz!

-

Önce konuyla ilgili olarak Kitab-ı Mukaddes’ten bir örnek vereyim:

Yeşeya 51:13
Sizi yaratan, gökleri geren, Dünyanın temellerini atan RAB`bi Nasıl olur da unutursunuz? Sizi yok etmeye hazırlanan zalimin öfkesinden Neden gün boyu yılıp duruyorsunuz? Hani nerede zalimin gazabı?

-

Buradaki “geren” sözcüğünün anlamı çekerek genişletmektir.
Aslında ayetin doğru çevirisi germekte olandır. Yani ayet şöylede çevrilebilir:

Sizi yaratan, gökleri germekte, genişletmekte olan, dünyanın temellerini atan Rabbi nasıl olur da unutursunuz? (…)

-

Benzer ayet de Yeşeya 40:22’dir:

Gökkubbenin üstünde oturan RAB`dir, Yeryüzünde yaşayanlarsa çekirge gibidir. Gökleri perde gibi geren, Oturmak için çadır gibi kuran O`dur.

-

Buradan yola çıkarak Kur’an’dan 1400 yıl önce, günümüzden 2800 yıl önce evrenin genişletildiği mucizesini Eski Ahid’de görmekteyiz.

Demek ki istendiği takdirde “geren” sözcüğü “genişletmekte olan” a çevrilebilir, asıl mucizenin Tevrat’ta olduğu söylenebilirmiş. Ve bir mucizeden söz etmek gerekiyorsa taklidine değil, aslına bakmak gerekir.

-

Kur’an’dan en az 1000 sene önce yazılmış çünkü. Ama doğrusu, Tevrat’ta da kastedilmiş olanın evrenin genişlemesi değil, daha önce yerle gök bitişikken göğün ayrılması, gerilip yükseltilmesidir ve bu bilim dışı bir iddiadır.

-

Şimdi gelelim Zariyat-47’ye..

“Musiun” sözcüğünün Kur’an’da başka bir örneği yoktur.
Dolayısıyla kıyas imkanı da yoktur.
Tahminle hareket edilir.
“Vus’a” yani geniş anlamına gelen sözcüğün “vasiun”‘a yani kuşatan, kapsayan, genişlik veren halinin çoğulu olarak tahmin edilir.
Ne demektir vasiun’un çoğulu?
Genişleten değil de genişletenler mi?

-
Allah’ın mütevaziliği yani..
Bazı ayetlerde “Biz” der ya mütevaziliğinden.

Musiun’un Vasiun’un çoğulu olduğunun kanıtı yoktur.
Arapça’da ise Allah’ın sıfatlarından biri olarak rızk veren anlamında kullanılır.
Yine Arapça’da kötülük yapan anlamına da geldiği söylenir.

Bu tahmini kabul edelim. Hiçbir kanıtı olmamasına rağmen farzedelim ki musiun kelimesi vasiun’un çoğulu olsun.

-

Musiun kelimesinden önce gelen le takısı “daha çok”, “çok fazla”, “daha fazlasına da” “daha da” anlamlarına gelir.

Musiun fiili if’al babındandır.
Genişleten, genişletmekte olan, genişletici anlamına gelmesi için istifal babından olması gerekirdi.
İf’al babından olduğu için “Biz daha fazlasına da kurabilirdik” “İstesek daha büyüğünü, daha genişini de yapardık” anlamı oluşturacak şekilde “Biz çok vus’a malikiz” , “Biz herşeye kaadiriz”, “Daha büyüğüne de gücümüz yeter” şeklinde meallendirilmiş.

Tabi mucizeciler, kelimelerden, sayılardan medet umanlar ve bilim yeni bir şey ortaya attığında hemen “Kur’an’da bunu nereye uydurabiliriz” çabasında olanlar ayeti çarpıtıp “genişletmekteyiz” haline getirmişler.

Genişletmekteyiz, genişleticiyiz anlamında olması için;
“ve nahnu lehu mustevziun” denmesi gerekirdi.

Demek ki;

1- Kur’an’dan 1400 sene önce Eski Ahid’de göğün gerildiği, genişletildiği yazıyormuş zaten.
2- Musiun kelimesinin vasiun’un çoğulu olduğuna dair hiçbir kanıt yokmuş. Kur’an’da başka musiun’da yokmuş. Dolayısıyla geniş kökünden türediği bir tahminden ibaretmiş.
3- Tahminin doğru olduğunu varsaysak dahi fiil if’al babından olduğu için genişleten, genişletmekte olan anlamına gelmezmiş. “Genişlik sahibi” , kudretli” ,
“Daha genişine de kaadir” anlamına gelirmiş.

Gelelim 48. ayetle bağlantısına:

47- Ves semae beneynaha bi eydiv ve inna le musiun
48- Vel erda feraşnaha fe nı’mel mahidun

Göğü ellerimizle biz kurduk, daha fazlasına da kaadiriz.
Yeri de biz yayıp-döşedik, ne kadar becerikliyiz.

-

Bu iki ayet birbiriyle bağlantılıdır. Birçok yer-gök ayetinde olduğu gibi.
Birbirinden kopuk ele alındığı takdirde yanlış meale sebep olur.

48. ayeti “Biz ne güzel döşeriz” “Biz ne güzel döşeyiciyiz” ya da “Biz ne güzel düzenleyiciyiz” şeklinde de çevirebilirsiniz ama Türkçesine en uygun olanı yukardaki gibidir.

-

47. ayetten göğün genişletilmeye devam edildiği anlamını çıkarıyorlarsa eğer, 48’den de yerin döşetilmeye devam edildiği anlamını çıkarman lazım.

Aslında bu iki ayette bir mucize yok.

Tersine çelişki var. Ayetin dünyayı uzayda bir gök cismi olarak algılamadığı, uçsuz bucaksız dümdüz bir yer ve üzerinde de gök olarak algıladığı belli oluyor. Dünya-yer ile ile ilgili diğer ayetlere bakıldığında da bu görülecektir.

-

Yeri gökle eşdeğer ölçülerde gören bir Kur’an vardır karşımızda.

Yaratılışları dahi aynı sürede gerçekleşmiştir.

2 günde yer yaratılmış,

2 günde gök.

Hatta 2 günde yerin yayılıp-döşenmesine harcanmıştır.

Yani evrenin 2 misli zamanı dünyanın yaratılması almıştır.

-

“Ol” demek varken!

Bunun hiç akılla, mantıkla ilgisi var mıdır? Milyarlarca galaksiyi, Katrilyonlarca güneşi, ketrilyonlarca gezegeni 2 günde yaratacaksın ama basit bir gezegeni de 2 günde yaratacaksın. Yani okyanusu 2 günde yaratacaksın, bir çakıl tanesini de 2 günde yaratacaksın.
Tabi Kur’an, dünyayı okyanusta bir çakıl tanesi olarak görmediği için, dünyayı da gök kadar geniş, büyük gördüğü için her ikisini de aynı zamanda yaratmış oluyor.

Zariyat-47’den evrenin genişlemesi ile ilgili zorlama mucize çıkarmakla uğraşmak yerine, Fussilet 10-12’deki çelişkileri halletmeye çalışsınlar. Mucize mealcileri kelimelerle oynayıp, tahrif etmeye alıştı nasıl olsa, önce göze batan bilime ters ayetleri düzeltmeye çalışsınlar da düzenbazlıktaki ustalıklarını görelim. Ama kolay değil..

Ayette geçen “bieydin” kelimesini kudretimizle diye çevirip el’in mecazi anlamda kullanıldığını el diyerek kudret denmek istendiğini yazarlar. Yanlış.

Kur’an’ın hiçbir yerinde Allah’ın elinin, yüzünün, gözünün mecazi olduğu söylenmemiştir. Allah’ın eli de, yüzü de, gözleri de, ayakları da, baldırları da vardır.

Tevrat’ta insanın Allah’ın suretinde yaratıldığını yazar.
Kur’an’da Tevrat’ı tasdikler, bunu reddetmez.
Allah’ın uzuvlarından, duygu ve düşüncelerinden bahseder ki hepsi insan biçimlidir.

Yeri 2 günde, göğü 2 günde yaratan Allah, isterse bir eline yeri, bir eline göğü alabilir. Bu dahi gökle yerin aynı ölçülerde görüldüğünün kanıtıdır.

Zümer-67. Allah’ı gereği gibi bilemediler. Halbuki kıyamet günü yer, tamamen O’nun avucu içindedir, gökler de sağ elinde dürülmüştür. O, onların ortak koştuklarından uzak ve yücedir.

Allah’ın sağ eliyle bürüp dürdüğü gökler, sol elinin avucunda ise dünya. Tasvir müthiş!
Bu arada cennet-cehennem de dürülüyor tabi.
“Evreni bürüp dürmeye ne gerek var, sadece dünyada kıyamet olup yaşamı sona erdirse ya!” diyebilirsiniz.
Ama dünyadan başka bir mekan düşünülmemiş ki!
herşey dünya için. Güneş, ay ve kandiller (yıldızlar)
Milyarlarca Galaksiyi, güneşin bir yıldız olduğunu, evrende güneş gibi 70 sextilyon yıldız olduğunu nereden bilsin Muhammed Hazretleri?

Son olarak ne İslam’ın, ne Kur’an’ın ne de Muhammed’in hiçbir mucizeye sahip olmadığını bizzat Kur’an ayetiyle kanıtlayalım:

İsra-59. Bizi, mucizeler göstermekten alıkoyan, daha öncekilerin onları yalanlamış olmasından başka bir şey değildir.

İKİ DENİZİN BİRBİRİNE KAVUŞMASI
En büyük mucize evren ve yaşamdır.
Peygamber mucizeleri ise sadece rivayettir.
Kur’an’da bir mucize olmadığı ise çoğu İslam alimince dahi açıklanmıştır. Kur’an’ın kendisinin bir mucize olduğuna inanılır. İçeriği içinde mucize iddiasında bulunulmaz. Mucizeci İslam propagandacıları ise her ayeti çarpıtarak mucize kaşifliğine soyunur ve çarpıtılmış, tahrif edilmiş ayet yorumlarını mucize olarak sunarlar. Bunun en bariz örneği 7 kat gök tabiriyle atmosferin 7 tabakasının anlatıldığı mucizesi iddiasıdır. Halbuki Kur’an, en yakın göğün yıldızlarla donatıldığını yazar. Bunu bile bile bu iddialarını sürdürürler.

Rahman suresi 19-22 ayetleri ile Furkan suresi 53. ayetinde geçen iki denizin birbirine salındığı-karıştırıldığı ama aralarında bir engel, bir sınır çizgisi olduğu ifadelerinde de kesinlikle mucize yoktur.

-
Bu ayetler tamamen mecazidir.

Eğer bu ayetleri mecazi anlamıyla alınmayıp, okunulan anlamıyla alınması halinde mucize değil çelişki ortaya çıkar.

-
Çünkü ayetlerde biri tatlı, biri tuzlu olan iki derya ifadesiyle bir nehirle bir denizin birleşmesi kastedilmektedir. Örneğin Nil nehrinin Akdeniz’e dökülmesi gibi. Nil’de bir deniz gibidir.

-

Furkan-53. Birinin suyu tatlı ve susuzluğu giderici, diğerininki tuzlu ve acı iki denizi salıveren ve aralarına bir engel, aşılmaz bir sınır koyan O’dur.

Rahman-19-22. İki denizi birbirine kavuşmak üzere salıvermiştir.
Aralarında bir engel vardır, birbirine geçip karışmazlar.
İkisinden de inci ve mercan çıkar.

Ayetlerde tatlı suyu olan denizle, hararetlerin giderildiği yazılıdır. Tuzlu suyu olan denizin ise acı olduğu. Ama her ikisinde de inci ve mercanların olduğu.
İnci ve mercanlar tuzlu su ürünleridir. Eğer ayetler bu anlamıyla alındığında tatlı suda da inci ve mercan olması bir çelişkidir. Hadi tatlı suda inci yetiştirildiğini çıkalım ama mercan kesinlikle tatlı suda yetişmez.
Öte yandan ayetlerin 2-3 türde mecazi açıklamaları mevcuttur. Bunlar gök denizi ile arz denizi şeklindeki açıklamalar, maddi alemle ruhani alem, iman sahipleri ile iman etmeyenler şeklindeki açıklamalardır.
İmanlılar denizi ile imansızlar denizi birbirine salınmış ve karıştırılmıştır. İmanlılar denizi tatlıdır. O, yüreklerinize serinlik verir.
İmansızlar denizi ise acıdır. Onda zulüm ve adaletsizlik vardır. Birbiri içinde yaşarlar ama aralarında görünmez bir sınır, bir engel vardır, onları birbirinden farklı kılan.
Her ikisi içinde de inci ve mercan vardır. Yani imansızlar içinde de, imanlılar içinde de çok büyük değerler, cevherler bulunur.

-

Ayetlerin Cebelitarıkla, Akdeniz ve Atlas okyanusuyla kesinlikle ilgisi yoktur.

Öyle olsa birisi çok tuzlu, diğeri daha az tuzlu iki deniz denilirdi.

Halbuki birinin içilmesinden, harareti söndürmesinden bahsediliyor.

Bu durumda iki deniz değil, bir nehir ile bir denizin birbirine karışması ele alınmalıdır.

-

Bu yapıldığında ise inci ve mercan çelişki oluşturur.
Kaptan Cousto’nun bu ayetler sayesinde Müslüman olduğu ise büyük bir yalandır.

Hristiyan olarak yaşamış, Hristiyan töreni ile gömülmüştür.

-

Ayrıca tatlı su ile tuzlu suyun birbirine karışmaması ilk kez Kur’an’da belirtilen bir bilgi değildir. Muhammed’den yaklaşık 500 yıl önce yaşamış Gaius Plinius Secundus bu konuya yazdığı “Naturalis Historia” adlı eserde yer vermiştir.

-

DEMİRİN İNDİRİLMESİ
-
Mucizeciler, demirin dünyada oluşan bir element değil, göktaşlarıyla uzaydan dünyaya transfer edilen bir maden olduğunu iddia ederler. Hadid suresindeki “demirin indirilmesi”ni bu konuda mucize olarak nitelerler.
Bilimsel olarak ne kadar izah edilirse edilsin amaç “müslümana müslümanlık propagandası” olduğundan iddialarından vazgeçmezler.
-
Şimdi bu konudaki şarlatanlığı kanıtlayalım:

Hadid/ 25. Lekad erselna rusulena bilbeyyinati ve enzelna me’ahumulkitabe velmiyzane liyekumennasu bilkıstı ve enzelnelhadiyde fiyhi be’sun şediydun ve menafi’u linnasi ve liya’lemallahu men yensuruhu ve rusulehu bilğaybi innallahe kaviyyun ‘aziyzun.

Andolsun biz peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların adaleti yerine getirmeleri için beraberlerinde kitabı ve mizanı indirdik.

Biz demiri de indirdik ki onda büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır.

Bu, Allah’ın, dinine ve peygamberlerine gayba inanarak yardım edenleri belirlemesi içindir.

Şüphesiz Allah kuvvetlidir, daima üstündür.

-

“Enzelna” nın indirmek olduğu, “verdik” ya da “yarattık” değil de “indirdik” ibaresinin mucize olduğu, çünkü demirin dünya dışı bir oluşum olduğu iddia edilir.

Aşağıdaki ayette de enzelna yani “indirdik” der.

-

Araf/ 26. Ya benı ademe kad enzelna aleyküm libasey yüvarı sev’atiküm ve rışev ve libasüt takva zalike hayr zalike min ayatillahi leallehüm yezzekkerun

Ama burada indirilen giysidir.

“Ey Âdem’in evlatları! Bakın size edep yerlerinizi örteceğiniz giysi, süsleneceğiniz elbise indirdik. Fakat unutmayın ki en güzel elbise, takvâ elbisesidir.İşte bunlar Allah’ın âyetlerindendir. Olur ki insanlar düşünür de ders alırlar”.

Bu da giysi mucizesi herhalde!
Ayetin sonunda “ders alırlar” diyorsa da bunlar ders almaz, sıkılmadan hala mucize diye tutturup giderler.

-.

SAYISAL MUCİZE İDDİALARI

-

Kur’an’da “gün” sözcüğünün 365 kez, “günler” sözcüğünün 30 kez, ay sözcüğünün ise 12 kez geçtiği iddia edilerek bunun büyük bir mucize olduğu söylenir.

-

Varsayalım ki bu iddia doğrudur,

bu mucize olabilir mi?

Bunun mucize olabilmesi için Kur’an’ın yazıldığı dönemde bu takvim bilgisine sahip olunmaması gerekir.

-

Halbuki bu dönemden----- 7 yüzyıl önce------ Jülien takvimi biliniyordu.

M.Ö. 45 yılında İmparator  Sezar mevsimlere uygun düşen iyi bir takvimi İskenderiyeli gök bilimci “Sosigenes” e hazırlattı.

-

Sosigenes, ay takvimini bırakarak yerine 365.25 gün uzunluğundaki güneş yılını temel aldı.

Hazırladığı takvimde yıl 365 gün ve 12 aydı.

-

Bu takvim bilindiğine göre,

bir kitapta 365 gün ve 12 ay sözcüğüne yer verilmesi pek de zor olmasa gerek.

Üstelik bol miktarda cümle tekrarlarının olduğu bir kitapta bu iş çok daha basittir.

Ama Kameri takvimin kullanıldığı bir toplumda böyle bir sayısal oyunun neden  miladi takvim üzerinden yapıldığını sormak gerekir.

Fakat ortada böyle bir durum yoktur. 

İddia edildiği gibi -------gün sözcüğü 365 kez değil ---------çok daha fazla geçer.

-

Kur’an’da gün sözcüğünün karşılığı “yevm”, günler “eyyam” ve ay ise “şehr” olarak geçer.

Böyle bir sayısal oyuna girişenin   yevm sözcüğüne 365 kez, eyyam sözcüğüne 30 kez, şehr sözcüğüne ise tam 12 kez yer vermesi gerekirdi.

Gelgelelim yevm sözcüğü 448 kez,

eyyam sözcüğü 27 kez

ve şehr sözcüğü ise 14 kez geçmektedir.

-

448 adeti 365’e,

27 adeti 30’a

ve 14 adeti 12’ye denk düşürmek için kolları sıvayanlar şu mantıkla hareket ederler:

Yevm sözcüğünün ek içermeyen yalın hallerini aldıkları gerekçesiyle hareket ederler.

Ama aynı ayette bugün anlamına gelen “felyevme” sözcüğünü alırken, yine bugün anlamına gelen “yevmihim” sözcüğünü almazlar. (Bkz. Araf-51)

-

Benzer şekilde “o gün” anlamındaki “yevmeizin” ve gününüz anlamındaki yevmiküm, yavmahum gibi sözcükler de alınmayarak 365 tutturulmaya çalışılır.

-

Bir başka tezat ise Bakara 259. Ayette gün kelimesi 2 kez geçer.

Biri birgün anlamındaki “yevmen”, diğeri “günün bir kısmı anlamındaki “badayevm”

İkisi de listeye alınıyor.

-

Halbuki bu mantıkla tam günler alınmalıydı.

Eğer 1 sözcük fazlalığı olsaydı; bu mantıkla “günün bir kısmı” anlamındaki sözcük tam gün değil diyerek çıkarılırdı herhalde.

-

30 günü tutturabilmek için ise “2 gün” anlamındaki “yevmeyni” sözcükleri çoğul kabul edilir.

Halbuki Arapça’da 2’den sonraki sayılar çoğul kabul edilir. 

Ayrıca 27 +3’deki 27’nin kameri aya tekabül eden gün sayısı olduğu iddia edilerek farklı bir mucizeye işaret edilmek istenir ki bu da yanlıştır.

-

Ay takviminde yıl 354 gündür ve bir ay 29-30 güne tekabül eder.

-

12 ay konusunda ise tekil sözcüklerin alındığı mantığıyla “iki ay” anlamındaki “şehreyni” ve “3 ay” anlamındaki “eşhur” sözcükleri listeye alınmaz.

Buna karşın Kadir suresinde geçen “bin ay” sözcüğünün, Tevbe suresi 36. ayetindeki “12 ay”ın ve Ahkaf suresi 15. ayetindeki “30 ay”ın tekil kabul edilerek listeye alınması büyük bir tutarsızlıktır.

-

Muhammed’in bir mucize gösteremediğini İsra-59 ayeti ile ortaya koymuştuk.

-

Mucize ısrarları devam edince bu defa mucize verilmeyeceği şöyle ifade edilir:

Enam-35. Eğer onların yüz çevirmesi sana ağır geldi ise, yapabilirsen yerin içine inebileceğin bir tünel ya da göğe çıkabileceğin bir merdiven ara ki onlara bir mucize getiresin! Allah dileseydi, elbette onları hidayet üzerinde toplayıp birleştirirdi, o halde sakın cahillerden olma!

 

Serdar Kaangi

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...