Jump to content

Bir erkek ve bir kadının asansörde başbaşa olmasına ateistler ne der?


Recommended Posts

bu topic'i yeni okudum ve @Hasan Akçay 'da gram değişme olmamasını üzülerek gözlemledim. yapılan yorumlara bakınca, foruma yeni manyakların katıldığını da görmekten ayrıca rahatsızlık duydum. rahatsızlık duydum dediysem, doğadaki manyakların varlığı nasıl olağansa, burda da bir miktar manyak olması olağan karşılanmalı. ayrıca ben de bir başkası için manyak konumundayım. benim manyak gördüklerimin de beni manyak gördükleri gerçeği.. yine de yazılanlara bakınca şaşırıyor insan.. bu başlığın en başından @Türk Ateist'e gelinceye kadar, neden insanlar bunu sormamış diye aklımdan geçiriyordum ki Türk Ateist benim doğal olarak aklımdan geçirdiğim cümleleri kurmuş. geçmişte bir iki tartışmada sinir harbine girmişliğimiz olsa da, iyi ki Türk Ateist hâlâ bu forumda yazıyor dedim. aslında benim şimdi yazacaklarım da onun tekrarı olacaktır: 

 

1. hasan bey, anlattığın olayla aktardığın ayetler arasındaki ilişki, @EK'nin sinekten yağ çıkarırcasına işte kuran'da geçiyor sinekle ilgili son buluşlar, işte bakın kuran'da karıncalar konuşuyor demesinden bile daha uzaktır. kadınlarla ilgili kuran'dan örnekler vermek ancak islam toplumlarında kadının bugünkü durumunu izah etmeye yarar! öyle ayetlerin ekini kökünü zorlayarak da asırlarca süregelen ahlaksızlıkları örtemezsiniz. komik olansa, bunları, ahlaksızlıklara bir çözüm olarak sunuyor olmanız. yazık, çok yazık!

 

2. anlattığınız olayda kadını köşeye sıkıştırmaya çalışan pislik bir heriften söz ediyorsunuz. bu adam eğer kafaya koymuşsa ve o kadın da kendini korumak için tedbir almazsa ya da bir müddet sonra kendini salıverirse, zaten asansöre de gerek yok, birlikte bir mobilyayı parçalamaya da! aslolan niyettir! siz bir şeye niyet ederseniz, kapıyı çalmaya filan gerek yok! mesele öyle kapı, asansör meselesi değildir! @anibal'ın da vurguladığı şey bu. bir kadını sözde korumak için "asansörde erkekle yalnız bırakmayalım"ın arkasında kadını eve hapseden bir anlayış vardır. yahut erkekleri potansiyel tacizci görme eğilimi.

 

3. anlattığınız olaydaki pislik herif dinsiz midir? diyelim ki dinsiz. dünyadaki tacizleri tecavüzleri yapanlar dinsizler midir? bir insanı pislik yapan şey, dindar ya da dinsiz oluşu değildir. ama din adı altında, kadının yerleştirildiği cendereye razı gelmek ve bunu savunmak, en ilkel en aşağılık bakış açısıdı

 

sonuç olarak verdiğiniz örnek, her bakımdan sorunludur. bir kadınla bir erkeğin asansörde baş başa olmasına ateistler ne der, sorunuza ateistlerin cevabı bellidir. Sorun sizin nasıl baktığınızdır! çağdaş yaşamın getirdiği sorunlara ancak çağdaş yorumlarla çözüm bulabilirsiniz. asansör ya da benzeri ortamlar, değişen dünyada kaçınılmaz olarak karşımıza çıkmaya devam edecektir. önemli olan medeni dünyada sizin kendinizi nasıl konumlandırdığınızdır. örneğin ben asansöre ikinci kişi olarak bindiğimde, kabindeki kadının bir stres altına girdiğini/gireceğini hissettiğimde geri adım atarım. bırakırım, kadıncağız strese girmeden asansörle çıksın. ancak bu benim takdirimle ilgilidir. kimse böyle davranmak zorunda değildir.

 

ben de, bir inanır olarak sizin taksi ile ilgili düşüncelerinizi merak ediyorum.

örneğin, eşinizin ya da kızınızın tek başına taksiye binmesine nasıl bakarsınız?

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 152
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

3 hours ago, Türk Ateist said:

Biz şimdi karşılıklı böyle bir şeyler yazıp duruyoruz

ama ben hala sizin bu asansör meselesindeki kadın ve adamın ilişkisinin, baktığınız ayetle bir ilişkisi olmadığını düşünüyorum.

Burada kadın adamın hizmetçisi, kölesi vb değil. Belli bir miktar ücretle çalışan, işini yapıp evine dönen özgür bir birey.

 

 

Adam ve kadın

asansörde

sanki yatak odasında idiler:

başbaşa, kucak kucağa.  

Zinaya varmayan cinsel ilişki.

 

Kadın 

orada

o durumda bulunmak zorunda bırakıldı;

bunu gördüm. 

 

Nûr 58 

bu zorbalığı yasaklıyor, "izin a-lı-na-cak! diyor,

yatak odasına izinsiz gi-ril-me-ye-cek!

 

Müminler, eğer içten iman etimişlerse, Allah'ın bu hükmüne uyarlar;

mümin olmayanlar ise başka türlü yola getirilirler.

 

Yani

"eğitim şart, eğitim..."

ama asıl şart olan şey ekonomik özgür.

Devlet eğer varsa... bunun için var.

 

tarihinde Hasan Akçay tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
6 hours ago, Türk Ateist said:

 

Kadın zaten arkadaşınsa, ailece samimi sayılabilecek bir ilişki varsa hiç sorun yok elbette. Ama eşinin arkadaşı, pek öyle arkadaşlığın falan yoksa selam vermemek, o selam önceliğini kadına terketmek en doğrusu.

 

Soru şu, rolleri değiştir. Eğer  eşinin arkadaşı olan bir erkek olunca selam veriyorsan, kadın olunca da aynısını yapmalısın. Selam diyoruz, iyi niyet, insani bir olgudan bahsediyoruz. 

 

Quote

Bunu açıklamak bir zor olabilir ama deneyeceğim.

Kadının kafası çoğu zaman erkek gibi çalışmaz, bu konuda hemfikiriz sanırım. Kadın, anlık durumlara göre davranış geliştirir çok zaman. Siz, medeniyet ve iyi niyet öyle gerektirdiği için selam verirsiniz, ama kadın o anda sizi tanıdığını belli etmek istemeyebilir. Bir erkekle selamlaşmak bulunduğu çevre içinde kendisi için o an sakıncalı olabilir. Bir şekilde rahatsız olabilir. Veya ruhu o anda karışıktır, rahatsız olur...

 

Zaten kadının o pozisyonda kalması, toplum içindeki o cinsiyeti bakışın bir sonucu. İnsanlar, kadın olduğu için ona selam vermiyor, görmezden geliyor vs. vs. Eh, o zaman haliyle kadının kafasında "bayram değil seyran değil, eniştem..." sorusu oluşacak, bu da elbette kadını irrite edecektir. Bu bahsettiğin duurm çok çdoğru, ama bir sebep değil, bir sonuç. Kadınların izolasyonu süreciyle gelişen bir tepkiden ibaret. Bir erkekle selamlaştığı çevrenin yarattığı bir mahalle baskısından ibaret bir sonuç aynı zamanda. İşte bu baskının kırılması gerekiyor. 

 

Bu hal, farkedilmiyor ama, kadını yürüyne bir vajina haline getiriyor. Sonra da, vay niye tecavüz oldu, niye dayak, neden şiddet, neden cinayet diyerek boş boş bahane üretiyoruz. 

 

 

Quote

Çokça karşılaştığım, dinlediğim, bildiğim için söylüyorum. Ailemdeki erkekleri özellikle tembihlemişliğim vardır mesela, hepsi de çok medeni adamlar olduğu halde. Hatta şu sıra başka insanların sevimli bebek ve çocuklarına sevgiyle bakmayın, gülümsemeyin sakın da diyorum.

 

Bu zaten bambaşka bir sorun. Toplumun ne kadar sapıklaştığının bir göstergesi. Bunun çözümü belli.

 

 

Quote

Kadının erkekten farklı olmadığını önce kadının kendisi anlamalı. Bunu sağlamak için en önce istediği alanı tanımalı, rahatlamasını sağlamalı. Kadınlar uzunca bir süredir kendisine selam veren, hele de gülümseyen erkeğin, kendisine direkt asıldığını düşünecek kadar rahatsız. Bunun tek bir nedeni yok elbette ama, kısa vadede yapacak bir şey de yok.

Erkekler yakın olmadıkları, arkadaşları sayılmayan kadınlara daha mesafeli olmalı, mümkünse görmezden gelmeli. İki tarafı da uzun vadede eğitebilir bir durum bu. Kadınların, erkeklerden öcü gibi kaçmasına gerek olmadığını, arkadaşının kocasının ona asılmadan da selam verebileceğini, erkeklerin her önüne gelene asılıp kesilen organizmalar olmadığını ve kadın olmasının her zaman seks istemek için yeter gerekçe sayılmayacağını da öğrenmesi lazım. En azından eleyebilme şansı olduğunu, bu şansın/inisiyatifin kendisinde olduğunu bilme rahatlığına erişmesi lazım. Nice erkekler tacizcilikle suçlanmaktan korkuyor medeni kadınlar tarafından, bir bilsen...

 

Gelişmiş toplumlarda böyle sorunlar zaten pek yok. Türkiye'nin de büyük şehirlerinde, en azından bu şehirlere ait çoğu ortamda yok. 

 

Mevzu gözden kaçıyor. Erkek, avcıdır, gözüyle seçer. Yani, görmesi, kafidir. Görmesi gerekir. Bir erkek, bir kadına sadece görünüşü yüzünden aşık falan da olabilir. 

 

İşte önce bilmek, anlamak gereken husus bu. Eğer, sen, bu insani konularda, erkek ile kadını ayırırsan, erkeğin kadını görüşü de, giderek değişmeye başlar. Erkek onu bir arkadaş, bir insan, bir birey gibi değil, o avcılık güdüsüyle, av olarak görmeye başlar. Şu resme bakalım.

 

image.jpeg.be73d76d891f7912da83ccda977b8264.jpeg

 

 

Bir kadın olarak, sana bu resim bir şeyler ifade ediyor olabilir. Ama mevzu, bu kıyafetin, bir erkekte neden muazzam iç yakıcı bir etkisi olduğu. Aynı kız, aynı elbise ile, çorapsız görsek, bu etkileşime girmiş olmayız. Bu baya üzerinde çalışılmış bir konu. Ve çıkarılan sonuç şu. Bu, "ağa düşmüş, yakalanmış, kaçamayacak bir av" güdümüzün (biz erkeklerde) tetiklenmiş olması. Bu da bizi olduğumuzdan daha cesur, daha böyle "ölmüşü alıverelim" kafasına götürüyor. Tamamen içgüdüsel bir mevzu, ama bu böyle. Balık tutmak için en iyi yem, yaralı balık taklidi yapan yemdir. Ki avcı balık kolay av diyerek, düşünmeden atlasın, işte aynı bugün gibi.

 

Biz, kadını insani olarak erkekten uzaklaştırdıkça, bu durum daha ileri gidecektir. Ve kadınlar, artık asansöre binemez olacaktır, zira, "kapalı yer, kaçacak yeri olmayan bir kadın.." kafası erkekte ortaya çıkacaktır. Ve bu içgüdüsel halleri, engellemen pek olası değil. Bunu sürdürdükçe de, bu olay evde tek başınaya kadar gider. Yani, bırak sokağa çıkmayı, dışarı bile çıkmayan bir kadının evde tek başıa olduğunu bilmek dahi, erkekteki o git avla dürtüsünü harekete geçirir. Ve çok zamanda, bu dürtünün peşinden gider erkek, olaylar kriminalleşir. 

 

Yok artık falan gibi gelebilir. Ama Halimenin samanlıkta basılması olayı bu halin bir sonucudur. Bilinenin aksine, halime samanlıkta iş üstünde basılmamıştır. Samanlıkta yalnız olan halimeyi güren erkeklerin toplanıp halimeyi "bastırması" vakasıdır. 

 

Bu belki abartı gibi gelebilir. Ama birinci elden dinlediğim, gözlemlediğim çok şey olmuştur. Yörüklerin çadırlarında, kız yalnız kalmış çadırda diye gidip tecavüz edenleri bilirim. Kız evde yalnız, anası babası şehir dışına gitmiş diye, evin etrafında fıldır fıldır dolanan tipleri de bilirim.

 

Çözümü, erkeğin kadını işte öyle av olarak görmemesidir. Bunun da yolu, kadın ile erkeğin birlikte yaşaması, izole olmamasıdır. Birlikte derken, asansör, selamlaşma, toplu taşıma vs. vs. 

 

Hasan Akçay gibi gelişmemiş ilkel organizmaların, içgüdülerine daha bağımlı oldukları bilinen bir şey. Onun içindeki güdü bunu diyor, asansör, kadına kaçacak yer yok, kolay av olur. Onun kafası bu. Ama bende erkeğim, hatta bekarım falan, ama nedense, hiç asansöre bindiği için kolay av olan bir kadına denk gelemedim. Hoş, hiç birine de öyle bakmadım, görmedim zaten, çünkü o bir insandır, orası da insanların bindiği bir tür taşıttan ibaretti.

 

Bazı aptalca koruyucu olduğunu sandığımız önlemler, maalesef, uzun vadede, sorunun çok çok daha kangren olmasına sebep olur. Vebadan bizi tanrı koruyacak diyerek kiliseleri doldurup, alayı da veba olan insanların tarihi gibi. Güya kadını koruyacam diye, asansörden, selam sabahtan falan uzak tuttukça, kadınların bir insandan, bir ayaklı vajinaya dönmesi kaçınılmaz olarak gerçekleşecektir. 

 

tarihinde anibal tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Adam asansörü moloz ve tahtalarla daraltmış,

içerde biri erkek biri kadın başbaşa iki kişi var

ve bunlar, yer darlığı yüzünden,  kucak kacağalar.

Bu haliyle yatak odasıdır asansör. 

 

Bu bir olup bittidir,

felsefe kaldırmaz. 

 

Gerçeği görmek 

ve o "yatak odası"nda o erkekle başbaşa kalmayı 

reddetme hakkını o kadına tanımak gerekir. 

 

Nasıl yerine getirilebilir o hak?

Link to post
Sitelerde Paylaş
2 dakika önce, Hasan Akçay yazdı:

Adam asansörü moloz ve tahtalarla daraltmış,

içerde biri erkek biri kadın başbaşa iki kişi var

ve bunlar, yer darlığı yüzünden,  kucak kacağalar.

Bu haliyle yatak odasıdır asansör. 

Bu bir olup bittidir,

felsefe kaldırmaz. 

Gerçeği görmek 

ve o "yatak odası"nda o erkekle başbaşa kalmayı 

reddetme hakkını o kadına tanımak gerekir. 

Nasıl yerine getirilebilir o hak?

 

İkisi de yetişkin insanlar ise...

...sana ne?!

Ne yapacaksın, çıkar ağzındaki baklayı...

...falakaya mı yatıracaksın?!

tarihinde kavak tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
6 dakika önce, Hasan Akçay yazdı:

Adam asansörü moloz ve tahtalarla daraltmış,

içerde biri erkek biri kadın başbaşa iki kişi var

ve bunlar, yer darlığı yüzünden,  kucak kacağalar.

Bu haliyle yatak odasıdır asansör. 

 

Bu bir olup bittidir,

felsefe kaldırmaz. 

 

Gerçeği görmek 

ve o "yatak odası"nda o erkekle başbaşa kalmayı 

reddetme hakkını o kadına tanımak gerekir. 

 

Nasıl yerine getirilebilir o hak?

 

Mevzu değişti yalnız. Olay, asansöre bile binmek istemeyen, onu hafif yollu sıkıştıran bir adamdan başka bir şeye evrildi.

 

İş bu halde ise, bunu konuşmak bizi yalnızca dedikoducu komşu yapar, başka da bir şey yapmaz Hasan Bey.

Kimse bir kadını böyle bir şey yapmaya zorlayamaz. Defalarca vurguladığım gibi o kadın gayet özgür bir kadın, onun parasızlığından ve belki sosyal statüsünden yararlanmaya kalkan bir erkeği gayet rahat püskürtebilir. Bu hiç zor değil emin olun. Kadınları bu kadar zavallı, çaresiz, iki kuruş için asansörde birilerinin kucağında dolaşmayı kabul edecek kadar aciz sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz. Bu bir tercih işidir, göze alma işidir, belki de fantezi işidir. Hiç bilemezsiniz, o yüzden dedikodu yapıp kadın üstünde İslam güzellemesi yapmak yalnız size zarar verir. Buradan kimseye ekmek çıkmaz, iki yetişkin ve ne yaptığını gayet iyi bilen insan var.

 

Ben bu tip ilişkileri ne düşünürüm ne de değerlendiririm. Zerre kadar ilgilenmem, yargılamam. Bu ilişkilerin dinamiklerini iyi bildiğim için ilginç de gelmez zaten.

Bundan sonrası için yorum yapmaya lüzum yok.

Link to post
Sitelerde Paylaş
8 dakika önce, mirasyedi yazdı:

Bunu söyleyecek. :)

 

 

Dolaylı olarak bunu yapıyor zaten...:D

Şaka bir yana, Hasan Efendi yerinde görmüş ve hiç beğenmemesine rağmen sesini de çıkartmamış...

Sonra gelmiş buraya dünden beri dedikodusunu yapıyor. İnsan utanır, bre!

Aklınca dinsiz imansızları tufalara getirecek, ahlaksız olduğumuzu vurgulayacak ve bu arada daha 1. saniyeden itibaren de İslam güzellemesi yapacak.

Ramazan´da açlık beynine vurmuş galiba!:D

 

 

 

 

tarihinde kavak tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
1 saat önce, anibal yazdı:

 

Soru şu, rolleri değiştir. Eğer  eşinin arkadaşı olan bir erkek olunca selam veriyorsan, kadın olunca da aynısını yapmalısın. Selam diyoruz, iyi niyet, insani bir olgudan bahsediyoruz. 

 

 

Zaten kadının o pozisyonda kalması, toplum içindeki o cinsiyeti bakışın bir sonucu. İnsanlar, kadın olduğu için ona selam vermiyor, görmezden geliyor vs. vs. Eh, o zaman haliyle kadının kafasında "bayram değil seyran değil, eniştem..." sorusu oluşacak, bu da elbette kadını irrite edecektir. Bu bahsettiğin duurm çok çdoğru, ama bir sebep değil, bir sonuç. Kadınların izolasyonu süreciyle gelişen bir tepkiden ibaret. Bir erkekle selamlaştığı çevrenin yarattığı bir mahalle baskısından ibaret bir sonuç aynı zamanda. İşte bu baskının kırılması gerekiyor. 

 

Bu hal, farkedilmiyor ama, kadını yürüyne bir vajina haline getiriyor. Sonra da, vay niye tecavüz oldu, niye dayak, neden şiddet, neden cinayet diyerek boş boş bahane üretiyoruz. 

 

 

 

Bu zaten bambaşka bir sorun. Toplumun ne kadar sapıklaştığının bir göstergesi. Bunun çözümü belli.

 

 

 

Mevzu gözden kaçıyor. Erkek, avcıdır, gözüyle seçer. Yani, görmesi, kafidir. Görmesi gerekir. Bir erkek, bir kadına sadece görünüşü yüzünden aşık falan da olabilir. 

 

İşte önce bilmek, anlamak gereken husus bu. Eğer, sen, bu insani konularda, erkek ile kadını ayırırsan, erkeğin kadını görüşü de, giderek değişmeye başlar. Erkek onu bir arkadaş, bir insan, bir birey gibi değil, o avcılık güdüsüyle, av olarak görmeye başlar. Şu resme bakalım.

 

image.jpeg.be73d76d891f7912da83ccda977b8264.jpeg

 

 

Bir kadın olarak, sana bu resim bir şeyler ifade ediyor olabilir. Ama mevzu, bu kıyafetin, bir erkekte neden muazzam iç yakıcı bir etkisi olduğu. Aynı kız, aynı elbise ile, çorapsız görsek, bu etkileşime girmiş olmayız. Bu baya üzerinde çalışılmış bir konu. Ve çıkarılan sonuç şu. Bu, "ağa düşmüş, yakalanmış, kaçamayacak bir av" güdümüzün (biz erkeklerde) tetiklenmiş olması. Bu da bizi olduğumuzdan daha cesur, daha böyle "ölmüşü alıverelim" kafasına götürüyor. Tamamen içgüdüsel bir mevzu, ama bu böyle. Balık tutmak için en iyi yem, yaralı balık taklidi yapan yemdir. Ki avcı balık kolay av diyerek, düşünmeden atlasın, işte aynı bugün gibi.

 

Biz, kadını insani olarak erkekten uzaklaştırdıkça, bu durum daha ileri gidecektir. Ve kadınlar, artık asansöre binemez olacaktır, zira, "kapalı yer, kaçacak yeri olmayan bir kadın.." kafası erkekte ortaya çıkacaktır. Ve bu içgüdüsel halleri, engellemen pek olası değil. Bunu sürdürdükçe de, bu olay evde tek başınaya kadar gider. Yani, bırak sokağa çıkmayı, dışarı bile çıkmayan bir kadının evde tek başıa olduğunu bilmek dahi, erkekteki o git avla dürtüsünü harekete geçirir. Ve çok zamanda, bu dürtünün peşinden gider erkek, olaylar kriminalleşir. 

 

Yok artık falan gibi gelebilir. Ama Halimenin samanlıkta basılması olayı bu halin bir sonucudur. Bilinenin aksine, halime samanlıkta iş üstünde basılmamıştır. Samanlıkta yalnız olan halimeyi güren erkeklerin toplanıp halimeyi "bastırması" vakasıdır. 

 

Bu belki abartı gibi gelebilir. Ama birinci elden dinlediğim, gözlemlediğim çok şey olmuştur. Yörüklerin çadırlarında, kız yalnız kalmış çadırda diye gidip tecavüz edenleri bilirim. Kız evde yalnız, anası babası şehir dışına gitmiş diye, evin etrafında fıldır fıldır dolanan tipleri de bilirim.

 

Çözümü, erkeğin kadını işte öyle av olarak görmemesidir. Bunun da yolu, kadın ile erkeğin birlikte yaşaması, izole olmamasıdır. Birlikte derken, asansör, selamlaşma, toplu taşıma vs. vs. 

 

Hasan Akçay gibi gelişmemiş ilkel organizmaların, içgüdülerine daha bağımlı oldukları bilinen bir şey. Onun içindeki güdü bunu diyor, asansör, kadına kaçacak yer yok, kolay av olur. Onun kafası bu. Ama bende erkeğim, hatta bekarım falan, ama nedense, hiç asansöre bindiği için kolay av olan bir kadına denk gelemedim. Hoş, hiç birine de öyle bakmadım, görmedim zaten, çünkü o bir insandır, orası da insanların bindiği bir tür taşıttan ibaretti.

 

Bazı aptalca koruyucu olduğunu sandığımız önlemler, maalesef, uzun vadede, sorunun çok çok daha kangren olmasına sebep olur. Vebadan bizi tanrı koruyacak diyerek kiliseleri doldurup, alayı da veba olan insanların tarihi gibi. Güya kadını koruyacam diye, asansörden, selam sabahtan falan uzak tuttukça, kadınların bir insandan, bir ayaklı vajinaya dönmesi kaçınılmaz olarak gerçekleşecektir. 

 

 

Anlatmaya çalıştığın şeyi çok net anladım, derdin benim de derdim elbette ama toplum da bu... Bu ve benzeri toplumlarda, kadını toplum içinde rahatlatacak, ona kadın olduğunu hissettirecek, hakettiği alanı ona teslim edecek, onu özgürleştirecek cin erkek değil yalnız. Bütün bunları elde edebilecek cins yine kadın. Kadının kendisi.

Erkek bu işleri eline yüzüne bulaştırıyor ne yazık ki. İronik olarak, kadın haklarından, kadın özgürlüğünden çokça bahseden erkekler kadın dünyasında pek de matah görülmez, ciddiye alınmaz. Konu bu değil ama aklıma gelmişken sıkıştırayım dedim.

 

Kadın, erkekten korkmadan, çekinmeden asansöre binerse, otobüste minibüste yanına rahatça oturursa, içinden geldiğince hatta gülümseyerek selam verirse gelir medeniyet. Ama bunları ona sağlayacak olan erkek değil. Kendisi. Kadın bir şeylerin farkına varıp varlığına sahip çıkarsa topluma veya sosyal yaşama sağlam biçimde karışır. Ama bu olana kadar erkek gerçekten de onu rahat bırakmalı ve hassasiyetlerini kabul etmeli. 

 

Kadınlar erkeğin ne tür bir erkek olduğunu çoğu zaman anlıyor aslında. Erkeğin görerek uyarılan bir hayvan olduğunu ve genel erkek algısıyla seksi bulduğu bir hale tanıklık edince üç beş saniyede o kadınla fantezi kurduğunu belki bilgi olarak bilmez. Hatta bilmemesi belki daha iyi, çünkü o zaman kendini av gibi hissedip daha da tedirgin olabilir. Malum, kişiselleştirmesi, her şeyin kendisiyle ilgili olduğunu düşünmesi çok kolay.

Demek istediğim, kadın erkeğin zarar vermeye yatkın mı yoksa gayet düzgün mü olduğunu bir şekilde hisseder. O yüzden diyorum ki selam verme, asansöre binmek isteme istememe gibi konularda inisiyatifi ona bırakmak en doğrusu.

Şimdilik malzeme bu anibal. Şimdilik diyorum ama kadını rahatlatıp özgür hissetmesinin önünü açan yöntemin bu olduğunu da düşünüyorum. 

 

Yoksa erkekten kaçan, erkeğin yanına oturmayan, onunla asansöre binmekten sakınan, selam vermeyen hatta erkeğin selamını almayan yobazlardan bahsetmiyorum burada. Bu kadın tipinin erkeğinden de. 

 

Kadına, elbette bir erkek arkadaşa bakıldığı gibi bakılmalı, onun cinsiyeti iletişimi belirleyici ve yönlendirici faktör olmamalı. Ancak bazı incelik isteyen durumları da iyi ayırmalı diyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş
6 hours ago, Türk Ateist said:

 

Mevzu değişti yalnız. Olay, asansöre bile binmek istemeyen, onu hafif yollu sıkıştıran bir adamdan başka bir şeye evrildi.

 

İş bu halde ise, bunu konuşmak bizi yalnızca dedikoducu komşu yapar, başka da bir şey yapmaz Hasan Bey.

Kimse bir kadını böyle bir şey yapmaya zorlayamaz. Defalarca vurguladığım gibi o kadın gayet özgür bir kadın, onun parasızlığından ve belki sosyal statüsünden yararlanmaya kalkan bir erkeği gayet rahat püskürtebilir. Bu hiç zor değil emin olun. Kadınları bu kadar zavallı, çaresiz, iki kuruş için asansörde birilerinin kucağında dolaşmayı kabul edecek kadar aciz sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz. Bu bir tercih işidir, göze alma işidir, belki de fantezi işidir. Hiç bilemezsiniz, o yüzden dedikodu yapıp kadın üstünde İslam güzellemesi yapmak yalnız size zarar verir. Buradan kimseye ekmek çıkmaz, iki yetişkin ve ne yaptığını gayet iyi bilen insan var.

 

Ben bu tip ilişkileri ne düşünürüm ne de değerlendiririm. Zerre kadar ilgilenmem, yargılamam. Bu ilişkilerin dinamiklerini iyi bildiğim için ilginç de gelmez zaten.

Bundan sonrası için yorum yapmaya lüzum yok.

 

 

Evrilme?

 

Kadın 40 yaşında,

dul;

bir ailenin evinde temizlikçi olarak çalışıp ekmek parasını kazanmaya başlamadan önce aç kalmış,

bu işi kaybederse yine aç kalacak. Bunun ölümüne endişesi içinde. 

 

Evrilme yok.

 

Kadının patronu olan adam emekli hakim,

55 yaşlarında, evli;

kadına yakın olmaktan haz alıyor, en başından itibaren.

 

Burda da evrilme yok. 

 

AMA asansörün içindeki "başbaşa durumu"nu,

cinsel tacize teşneliği vurgulamak için, abarttım.

Sizden ayrıldığım yer burası gibi.

Siz o teşneliği doğal bulduğunuz için akışına bırakmaktan yanasınız.

 

Yani bana göre

kadının, örneğin, ekonomik ögürlüğü olmazsa olmaz;

devlet bunu sağlıyorsa devlettir.

 

Siz ise

kadının beşeren özgür olduğunu vurgulayıp

kadına güvenilsin diyorsunuz;

kadın püskürtür, kendisi halleder.

 

Görüş alıp verdiğiniz için teşekkür ederim.

tarihinde Hasan Akçay tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Şimdilik kaydıyla size söylemediğim şeyler oldu;

bilmiyorum önemser misiniz:

 

Kadın, "mahalle"ye nisbetle,

erkeklere yaklaşmada,

erkeklerin ona yaklaşmasında

fazla rahat. (Belki dul olduğu için?)

 

Örneğin

kendisine yaklaşan bir erkeğin evli mi olduğunu bile sormadan öğrenmeden onunla evlenmeye karar vermiş;

adamın evli olduğunu öğrendiğinde duyduğu düş kırıklığını biliyorum.

Adam evliyim demese, okşayıp öpüşerek haz almayı sürdürebildiğince sürdürseydi?

 

Adam çok eşliliği dinen caiz görüyor (4:3);

kıydırırsın imam nikahını, bir eş daha alırsın...

ve çok varlıklı; hoşlandığı bir kadına

örneğin bir apartman dairesi satın alıverip nikah yapabilir, kadın bunu isterse.

Yuvalar yıkılır.

 

tarihinde Hasan Akçay tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

iste böyleee,

                     S.Hasan, Genelde müslümanlarin AKLI FiKRi etegindedir.Öyle bir toplumun üretecegi dinde haliyle kendi gibi olur.Dinlerin 3 asagi 4 yukari birbirinin  cok benzeri olusunun nedeni 4 dininde ayni bölgedden cikmasindandir.Bu bölge insanininsa akli hep etegindedir.Bununda nedeni bol günesdir sicaktir.

                    Kuzey Avrupayla orta dogu insanini bir tutamayiz.Soguk iklimlerdeki insanlarla en sicak iklimlerdeki insanlar bir olamazlar.Siicak iklimlerdeki insanlarda daha cocuk yasda cinsel arzulari uyanirkan soguk iklimlerdeki insanlarda cinsel arzular cok daha gec uyanir.Haliyle bunda kültürlerinde cok etkiside vardir.

                     Arap kabileler peygamber cikarmada birbirleriyle yarisirlardi.Din bir nevi politikadir.Becerisii olan kazaniyor olmayansa kavbediyor.Muhammed peygamberligini ilan ettigi siralarda Yemendede YEMAME adinaki biri peygamberligini ilan ediyor.hatta Allahdan aldigi ayatlarinida gösteriyor.Muhammedinde peygamberligini ilan ettigini duyunca Muhammede birmektup gönderiyor gel bu isi beraber yürütelim deye.Ama Muhammed Yemamenin teklifini siddetle red edip sen sahtesin bense gercek peygamberim ddiyor ve halkida inandirip isi ilerletiyor.

                    Dikkat ederseniz peygamberlerin nerdeyse tümü orta dogu kökenlidir-Ne amerikadan ne Afrikadan ne Aavrupadan nede Avustralyadan peygamber cikmamistir.Hatta peygamberlerin bir cogu yakin akrabadirlar.Nerdeyse tüm ayetler ortadoguludur.Zaten kurandaki pekcok ayat islamdan 30 yil önce yasamis bir sairin siirlerinden alinmistir.Bir cogu yüzde yüz siirlerin ayni olmasi yaninda  bazi siirlerde ufak tefek degisiklikler yapilarak ayat olarak alinmistir. Muhammed ve Muhammedin hocalari.Hemide bu siirlerden alinan ayatler kuranda en önemli ayatlardir.Muhammet söyle demistir.O iman etmedi ama siirleri iman etmistir.

                  Sayin Hasan efendi,belki sen beni tanimazsin ama ben seni bircok forumdan taniyorum.Seninle cok tartismalarimizda olmustur.Hattaa peygamberin cok evliligi üstünde tartisirken sen inat edip durmustun peygamber tek evlidir deye.Bilmem hatirliyormusun? :-)))Kuranda bir ayat var söyle :Peygamberler Allahi baldirindan taniyacaklardir.Allah burda insana benzetildi.

                 Kuranda ayatin biride söyle diyor:AKLINI  KULLANMAYANIN basina pislik yagdiririm.Ötedede bir islami kuraldada söyle diyor-----DiN  AKIL  iSi degildir,NAKIL isidir.Yani din ALLAHIN degil FELLAHIINDIR demeye getiriliyor.Pekiiiii din bütün yasami organize ettigine göre dindede akil kullanilmadigina göre TANRI AKLI kafamiza süs olsun deyemi koydu Tabiki hayir.

                  Ibrahim,Musa Muhhammet ayri ayri ayetlerde diyorlarki ilk peygamber benim. 3 ü birden ilk müüslüman nasil oluyorlar.Müslümanlikk cikali 1400 yildir.Ilk büyük din YAHUDILIKDi.Onu taip etti hiristiyanlik ,ondan sonrada müslümanlik cikti.Nasil olurda kuranda bu ücü ayri ayri ilk müslüman benim diyebilirler.

                Bunlar bizim Mehemmet efendinin vede onun 5 tane hocasinin o cagdaki düsünceleridir.

                Tanri ayatinda kuranda diyorki BEN  SiZE SAH  DAMARINIZDAN  YAKINIM.Yani Allah demek istiyorki ben sizin icinizdeyim.

                 Buna ragmen Muhammet arsa gidiyor Allahla konusmaya.Yahu kardesim Allah diyorki ben senin icindeyim,icindekiyle konusacagina ne isin var arsda senin.Hemide islami bir kural var,Allaha yer gösteremezsin surdadir burdadir diye cünkü ALLLAH heryerdedir ayni zamanda.Birde bakmisin muhammet arsda namaz pazarligi yapiyor güye Allahla.

                 Demekki o zamanin insani bunlari anlayacagi durumu olmadigindan bunuda Muhammed bildiginden bilerek veya bilemiyerek bu TEZATLARI dine koymuslardir.Buna kalkipda bunlar Allahin sözleridir dersek TANRI TANIMAZ olur cikariz.Bu muazzam evrenleri vareden güc böyle BASiT hatalarr yapmaz.Hic hata yapmaz.

                 Ayatin birindede söyle diyor kuran.Bu kitap mekke ve cevresine inmistir.Din adamlari diyorki avustralyada Amerikada Mekke sehrinin cevresidir.Bu koca bir yalandir.Mekkenin cevresi ondan sonra gelen sehrin hududunda biter.Ama müslümana herhalde yalan söylemek serbeski cekinmeden mekkenin cevresinin icine aliyor tüm dünyayi.AC bak lugata ne yaziyor cevre icin lugat.ANKARA ve cevresi sözünden ne anlasilirsa Mekkenin cevresindende o anlasilr.Ama gelde sen LAF anlat bu müslümanlara.Adamlar CEVREYi bütün dünya olarak kabul etmemizi istiyorlar.YOK okadar yagma.

                Bundan dolayi ilahiyatci profesör YASAR  NURi  ÖZTÜRK söyle diyor.Dünyanin ileri gelen din adamlari toplanmali kuranda cikarilmasi gerekenler cikarilmali,HATALAR temizlenmeli bu yapilmazsa islamin ömrü pek uzun olmaz demistir.

-

Hüseyin ATAY ve ihsan  ELiACIK hocalarinda   bu konularda bircok uyarilari vardir.

Sen bu gerceklere ne deyon Hasan emmi?Düzelte bilecegin sence yanlisimiz varsa düzelt.Biraz uzun oldu kusura bakma.iyi sabahlar.

Tolonbeg dedeniz                                                                        

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
1 hour ago, tolonbey said:

                  Sayin Hasan efendi,belki sen beni tanimazsin ama ben seni bircok forumdan taniyorum. Seninle cok tartismalarimiz da olmustur. Hattaa peygamberin cok evliligi üstünde tartisirken sen inat edip durmustun peygamber tek evlidir deye. Bilmem hatirliyormusun?          

 

 

 

Hatırlıyorum kardeşim. Bu iddianızı o kadar çok öne sürdünüz ki bir keresinde

artık yeter dedim; Muhammed nebinin tek evli olduğunu nerde söylemişsem alıntıla onu buraya, ispat et.

Hâlâ bekliyorum. Deli miyim ben Kuran'da onun "ezvâc"ından söz edilip dururken resul tek evliydi diyeyim!

EZVÂC: 2'den çok eş demek.

 

Peygamberler "Allah'ı baldırından tanıyacak" diyen ayet var

iddianız agelince, 

şurda cevap verdim:

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş

Adam çok eşliliği dinen caiz görüyor (4:3).

 

Adam yani emekli hakim.

Çok eşliliği caiz gören o. Dinen son derece duyarlı biri;

bir adamın, asansör gibi kapalı bir yerde  

kendisine nâmahrem bir kadınla baş başa kalmasının

haram olduğuna da imanı tam. 

 

Asansörde kucak kucağa bulunmak zorunda kaldıktan sonra 

temizlikçi hanımefendiyi adamın eşi getirip götürmeye başladı.

Hakim bey bunu onayladı. 

 

tarihinde Hasan Akçay tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
10 saat önce, Hasan Akçay yazdı:

 

 

Evrilme?

 

Kadın 40 yaşında,

dul;

bir ailenin evinde temizlikçi olarak çalışıp ekmek parasını kazanmaya başlamadan önce aç kalmış,

bu işi kaybederse yine aç kalacak. Bunun ölümüne endişesi içinde. 

 

Evrilme yok.

 

Kadının patronu olan adam emekli hakim,

55 yaşlarında, evli;

kadına yakın olmaktan haz alıyor, en başından itibaren.

 

Burda da evrilme yok. 

 

AMA asansörün içindeki "başbaşa durumu"nu,

cinsel tacize teşneliği vurgulamak için, abarttım.

Sizden ayrıldığım yer burası gibi.

Siz o teşneliği doğal bulduğunuz için akışına bırakmaktan yanasınız.

 

Yani bana göre

kadının, örneğin, ekonomik ögürlüğü olmazsa olmaz;

devlet bunu sağlıyorsa devlettir.

 

Siz ise

kadının beşeren özgür olduğunu vurgulayıp

kadına güvenilsin diyorsunuz;

kadın püskürtür, kendisi halleder.

 

Görüş alıp verdiğiniz için teşekkür ederim.

 

Evet, evrilme. Ben yanlış anlamış veya eksik okumuşum demek ki. Konu benim için evrildi. Kadın, adam tarafından sağda solda, asansörde vb sıkıştırılıyor ve bunu hiç istemiyor gibi anlamıştım. Şimdi aralarında bir ilişki var gibi. 

 

Diyorum ki bu noktadan sonrasını konuşmak, değerlendirmek abes. Dedikodu artık bu.

Bizi ilgilendiren hiç ama hiçbir şey yok ortada. Kadın, nedeni ekonomik çaresizlik olsa bile rıza göstermiş ise, gerisi bizi bağlamaz. Devletin görevi kadını ekonomik olarak rahatlatmak mıdır veya ona iş bulmak mıdır, ayrı konu. Ama şunu iyi biliyorum, resmen çoluk çocuğuyla fiziken aç kalmış kadınlar -özellikle bu karantina döneminde çokça gördük- gidip birileriyle yatmıyor, bir adamın tacizlerine boyun eğip onunla birlikte olmuyor. 

Dediğim gibi, bu bir tercih. Dünyanın her yerinde, her sosyal sınıfta böyle bu. Kimi çocuklarının karnını doyurmak kimi de lüks içinde yaşamak için bir şeyler göz yumuyor. İşte bu noktada söylenecek bir şey yok, bu bir tercihtir. Ne yargılarım ne de düşünürüm...

Bence siz de öyle yapmalısınız.

Link to post
Sitelerde Paylaş
10 saat önce, Hasan Akçay yazdı:

Şimdilik kaydıyla size söylemediğim şeyler oldu;

bilmiyorum önemser misiniz:

 

Kadın, "mahalle"ye nisbetle,

erkeklere yaklaşmada,

erkeklerin ona yaklaşmasında

fazla rahat. (Belki dul olduğu için?)

 

Örneğin

kendisine yaklaşan bir erkeğin evli mi olduğunu bile sormadan öğrenmeden onunla evlenmeye karar vermiş;

adamın evli olduğunu öğrendiğinde duyduğu düş kırıklığını biliyorum.

Adam evliyim demese, okşayıp öpüşerek haz almayı sürdürebildiğince sürdürseydi?

 

Adam çok eşliliği dinen caiz görüyor (4:3);

kıydırırsın imam nikahını, bir eş daha alırsın...

ve çok varlıklı; hoşlandığı bir kadına

örneğin bir apartman dairesi satın alıverip nikah yapabilir, kadın bunu isterse.

Yuvalar yıkılır.

 

 

Hasan Bey, Türkiye bu imam nikahlı kuma hikayelerini iyi bilir, tanır. Adamın ilk eşi ya çaresizlikten ya da çıkarına ters düştüğünden kabul eder, ama çevresine hep yakınır durur. Yani bunlar çokça bilinen ve rastlanan ilişki türleri. Ahlaksızlık mı? Dibine kadar öyle... 
Ama yaşanıyor. Din de onları rahatlattığı için ayetler sığınıyor, peygamberi örnek veriyor, sünnete hadise bakıyor ve kendini savunuyor bunlar.

Hepsi bu.

 

Bizler bu ilişki türlerine zaten karşıyız. Eğer anlamaya çalıştığınız şey buysa tabii...

Link to post
Sitelerde Paylaş
38 minutes ago, Türk Ateist said:

 

Evet, evrilme. Ben yanlış anlamış veya eksik okumuşum demek ki. Konu benim için evrildi. Kadın, adam tarafından sağda solda, asansörde vb sıkıştırılıyor ve bunu hiç istemiyor gibi anlamıştım. Şimdi aralarında bir ilişki var gibi. 

 

Diyorum ki bu noktadan sonrasını konuşmak, değerlendirmek abes. Dedikodu artık bu.

Bizi ilgilendiren hiç ama hiçbir şey yok ortada. Kadın, nedeni ekonomik çaresizlik olsa bile rıza göstermiş ise, gerisi bizi bağlamaz. Devletin görevi kadını ekonomik olarak rahatlatmak mıdır veya ona iş bulmak mıdır, ayrı konu. Ama şunu iyi biliyorum, resmen çoluk çocuğuyla fiziken aç kalmış kadınlar -özellikle bu karantina döneminde çokça gördük- gidip birileriyle yatmıyor, bir adamın tacizlerine boyun eğip onunla birlikte olmuyor. 

Dediğim gibi, bu bir tercih. Dünyanın her yerinde, her sosyal sınıfta böyle bu. Kimi çocuklarının karnını doyurmak kimi de lüks içinde yaşamak için bir şeyler göz yumuyor. İşte bu noktada söylenecek bir şey yok, bu bir tercihtir. Ne yargılarım ne de düşünürüm...

Bence siz de öyle yapmalısınız.

 

Bizim burnumuzu sokmamızı gerektiren bir şey elbette yok. Ama bu, konuyu olgusal olarak değerlendiremeyiz anlamına da gelmiyor elbette. 

 

Öncelikle, "Popülasyon dinamiği 101" dersini anlamak lazım. Bir popülasyon bir gen havuzudur, birey başına gen sayısının birey sayısına çarpımının bir fonksiyonu olarak gen içerir. Yani, her bireyde 1000 gen varsa, popülasyonda 1000 birey varsa, bu ortamda mesela, 300.000 yeğane, yani benzersiz gen olacaktır. Her bir gene bakarsak, kimisi, 10 kişide bir, kimisi 3 kişide bir, kimisi ise 1000 kişide bir görülür, buna da genlerin görülme sıklığı, teknik tabiriyle, gen frekansı denir. 

 

Örnek verirsek, ama örnek bu doğrudan gerçeği göstermez, mavi güz geni, 100 birey, kahverengi göz beni 60 birey, iki gözü farklı olma geni 3 birey gibi bir dağılım oluşur. 

 

İşte evrim denen şey, bu gen frekansının, genlerin görülme sıklığının değişmesidir. Ama bu bizi daha önemli bir noktaya götürür: Bir popülasyondaki tüm bireyler aynı değildir, genetik ve fenotip olarak, her birey farklı olacaktır. Bu tam olarak isabetli bir çıkarım değil. Ama şöyle geniş alalım. Genler tek başına bireyi belirlemez, buna çevrede etkiler. Gen sayısı ile, çevrenin yaptığı etkilerin belli bir kombinasyonu, belli bir fenotipi ortaya çıkarır. Yani, birisinin nasıl olacağını, genleri ve çevresel faktörler birlikte belirler. Eğer bu faktörler fazla ise, bireylerin farklılıkları da o oranda fazla olacak, herhangi iki birey arasındaki farkta, çok daha yüksek olacaktır.

 

Örneğin, incir çekirgeğinde yaşayan bir sinek türü vardır. Düşün, incir çekirdeği yahu, onun içinde yaşıyor. Ama asıl mevzu, o sineklere musallat olan bir bit türü vardır. Ve bu bitlerin tamamı aynı genetik ve fenotip özellikler gösterirler, hiç çekinik genleri yoktur. Bu bitlerin tüm dünyası, üstlerinde yaşadıkları sinekten ibarettir. Bu kadar az parametre olunca, elbette tüm bireyleri aynı bitler olması kaçınılmazdır. 

 

Anlık olarak, bu gen havuzunda bulunanların gen frekansını belirleyen şeye de, doğal seleksiyon denir. 

 

Ama insan gibi bir tür için, bireyin ne olacağını etkileyen o kadar çok şey ve o kadar çok birey vardır ki, havuza bakarsak, herşeyi tamamen grilerden oluştuğunu görürüz. 

 

Sonuçta, o kadınların o davranışları da, bu kurallara uyar. Böyle yada öyle yapmak bir tercih değil, işte o genetik ve çevre etkilerinin zorunlu kıldığı bir sonuçtan ibaret olacaktır. Ekonomik çaresizlik vs. vs. gibi şeylerin hepsini popülasyonun birer genetik özelliği gibi düşünebilirsin. 

 

Şimdi, bu uzun denebilecek kafa ütüleme mevzusundan sonra diyebileceğimiz şey şudur. Toplum, bir gen havuzu, bir popülasyondur. Genelde kapalı bir sistemi ifade eder. Ve toplumsal sorunlar, mevzular falan, bireysel düşünerek anlaşılamaz, düzeltilemez. Burada gidip o kadına veya şu kadına bakmak, bizi yanıltır. Burada, mevcut davranışları anlamak için gereken en önemli unsur, mevcut gen dağılımını belirleyen şey olan doğal seleksiyondur. Yani, gidip şu veya bu kadın üzerinden ne birey olarak, ne de toplumsal olarak bir sonuca ulaşılabilir. O modelleri yargılamaktan önce yapılacak olan şey, tüm popülasyona etkiyen dinamikleri göz önüne almaktır. Burada, şu kadın parayı seçmiş falan demeden önce, ona etkiyen faktörleri anlamak gerekir. Bu gibi hususlar, birey bazında düşünülmelelidir, ki, yapılan en büyük yanlış da budur. Bunun sonuçları da, toplumda beğenmediğimiz özelliklerin artışı, yani yozlaşma ile belirir. Yozlaşma, yobazlaşma değildir, yobazlaşma, yozlaşmanın bir sonucudur. 

 

11 hours ago, Hasan Akçay said:

Şimdilik kaydıyla size söylemediğim şeyler oldu;

bilmiyorum önemser misiniz:

 

Kadın, "mahalle"ye nisbetle,

erkeklere yaklaşmada,

erkeklerin ona yaklaşmasında

fazla rahat. (Belki dul olduğu için?)

 

Örneğin

kendisine yaklaşan bir erkeğin evli mi olduğunu bile sormadan öğrenmeden onunla evlenmeye karar vermiş;

adamın evli olduğunu öğrendiğinde duyduğu düş kırıklığını biliyorum.

Adam evliyim demese, okşayıp öpüşerek haz almayı sürdürebildiğince sürdürseydi?

 

Adam çok eşliliği dinen caiz görüyor (4:3);

kıydırırsın imam nikahını, bir eş daha alırsın...

ve çok varlıklı; hoşlandığı bir kadına

örneğin bir apartman dairesi satın alıverip nikah yapabilir, kadın bunu isterse.

Yuvalar yıkılır.

 

 

 

İşte yukardaki, sapık bedevinin sapık müridi hasan efendi mesela. Ne diyor, apartman dairesi satın alıverip, nikah yapabilir... Biraz daha terceme edip türkçeye çevirelim, "apartman dairesi alıp, sikebilir..." Aynen dediği bu işte. Nassı yani diyecek, üslup falan diyecek olan, bir arapça sözlük bulup, nikah ne demek, bakabilir. 

 

Ha, tercemeden bir adım öte gidip, tefsir edersek, ne zamandır dediğimiz şey işte, islamın amsatanlık dini olması. Burada da, am fiyatı olarak bir apartman dairesi tespit edilmiş..

 

Neyse, bunu geçelim şimdi, zaten bildiğimiz şeyler bunlar. Ama bu noktadan bir örnek görmek gayet mümkün. 

 

Neymiş, kadın, mahalleye nispetle, fazla rahatmış. Belki, mahalle fazla gergin olduğu için rahat, bu neden sorgulanmaz? Acaba mahallede olmasın asıl sorun, kadın ve o adam yerine? 

 

İşte buna, mahalle baskısı deniyor. Amanda şunu giymiş, aman şurada gülmüş falan falan denerek, insanlar üzerinde basbaya bir baskı oluşturuluyor. Ve bu da özellikle din denerek kutsallaştırılıp, aklanıyor. Tıpkı işte, bu sapık mürti hasan efendinin de izah ettiği gibi. Adam, açıkca, amsatanlığı dinle aklıyor, kutsuyor. Daha ne olabilirdi ki?

 

Ama popülasyon dinamiği dersini geçenler, "ekosistem mekanizmaları 201" dersini alırlar. Bu mekanizmalar genelde evrimsel süreçleri açıklar. Bunlardan biride, yatay seyreden evimsel akışın, dönemsel integralinin sabit olmaya yakınsanacağıdır. Karışık bir konudur, ama basitçe özet, örnek verelim. Eğer siz, doğal seleksiyon üzerinde, gen havuzuna baskı yapan bir etmen oluşturursanız, canlıların buna tepkisi, ters yönde ve aynı ölçüde dik bir yükseliş olacaktır. Bir örnek verelim. Ortalama iklime sahip bir yer düşünün. Birden sulak bir yere dönmeye başlasın, ama denizin yükselmesi, ama yağışlar vs. nedeniyle su seviyesinin artması, yaşam alanlarının sulak hale gelmesi gibi. İşte bu, yatay seyri bozan karaya adapte olmuş hayvanların üzerinde bir çöküş baskısı demektir. Bu canlıların tepkisi ise, yatay seyir değilde, normalden, yani o yataydan aynı şekilde yukarı fırlayan sert bir tepki olarak gerçekleşir. Yani, bir bakarsın, orada yaşayan etobur hayvanlar, denize dönmüş, su canlısı olmuş, fok balığı, yunus, balina falan gibi. Yada bakarsın ki, güzel güzel sürünen hayvanlar, kanat çıkarıp kuş olmuşlar. 

 

Velakin burada, bir takım güzelim hayvanlar paçayı kurtarmış demek değil, bir takım türlerin yok olup tarih sahnesinden silineceği gerçeğini görmek gerekir. Yani, senin bugün bildiğin isnanlığa dair değerler vs. aynı şekilde yok olup gidecektir. 

 

İşte bu tür, normalin dışındaki oluşumların ardındaki temel etmenlerin başında, o tür baskılar gelir. Bu mahalle baskısı da, işte aynı sonucu verecektir. PopDin101 dersinden hatırladığımız grilerin içindeki uç noktalar, birden sivrilmeye başlar. Bunlar insan türü için, sürü güdülerinin zayıf kalıp, bireyselliğe doğru kaçtığı noktalarda toplanır. Ve bakarsın ki, süratle toplum yozlaşmaya başlamış. Ahlaksızlık almış başını gitmiş, kadınlara tecavüz, cariye etme, yağma, çocukları istisamr, bir şekilde kölelik falan gibi hususlar, o toplumda sivrilmiş.

 

Bu toplumu anlamanın en iyi yollarından biri, semptomlara bakmaktır. Demiştik ya, yozlaşma başlar. Yobazlaşma da, yozlaşmanın bir sonucudur. Hah, işte, baktığın zaman, yobazlık artmışsa, o toplumda bu gibi bir normali bozan baskının ve bu normalden uzaklaşan bireylerin yükselişini görürsün. 

 

Bu tarih boyunca, çeşitli yerlerde, çeşitli şekillerde sık sık görülmüştür. Avrupadaki nüfus baskısı, katarları soykırıma uğratıp alayını yakan, işkenceyle öldüren engizisyondan, malum hitler ve nazilerine gelene kadar pek çok sivrilmenin örneğini gösterir. 

 

Bugün giderek artarak yerleşen bu baskının varacağı husus burasıdır. Yok kadına selam verme, yok asansöre binme, yok apartman dairesi, yok fazla rahat falan falan baskısı. Bunlar, toplumu normalden uzaklaştırıp, yozlaştıracak olan etmenlerdir. Elimden geldiğince kısa yazmaya, olabildiğine özet geçmeye çalıştım, atlanan husus çok. Ama şundan emin olabilirsin ki, burda tarif edilen sebep, süreç ve sonuçlar, ilgili biyoloji derslerinde falan öğretilen dinamiklerin gösterdiğinden farklı şeyler değildir. Ve bu gidişin, aman kadına selam verme  kafasıyla acak bu yozlaşmaya körükle gitmiş olursunuz. Yapmanız gereken, kişiler üzerindeki baskıyı kaldırmaktır. Bakın, ABD'de adamların derdinin marsa gitmek olmasının sebebi budur. Baskı olmayınca, insanlar aya gitmeye bakar. 

 

Ekleyelim, dipnot babında. Evrimsel süreç baskıları, evrimsel kurtuluş reçeteleri ile karşılanır, karşılanmalıdır. Diyelim, çok böyük bir baskıya uğradık, uzaylılar bizi istila etti. Ne yapmamız lazım? Aslında tüm olaya, hayatta kalmakla ilgilidir. Hayatta kalmak ise, öncelikle üreme fonksiyonun yükselişi ile belirlenir. Yani, bu gibi baskı ortamlarıda korunması gereken ilk öncelik, üremedir. İşte, böyle durumlarda, hemen kadınların üzerine çullanılması, onların birer seks makinesi ve çoğalma aracına indirgenmesi bu yüzdendir. Aynı şekilde, eğer uzaylılar dünyayı istila ederse, ilk yapmamız gereken, kadınları muhafaza edip, süratle ürememizdir. Ve tarihe bak. Hitler... Kadınları birer ari ırk üretme makinesinden ibaret görüyordu. 

 

İşte bu temel kaygılar, baskılar, bu sebeple, kabağın önce kadınların başına patlamasına sebep olur. Maalesef, bu, doğal seleksiyonun bizie nesiller boyunca öğrettiği, içgüdüsel bir eylemdir. Kalan pek çok körelmiş özelliğimiz gibi, bu özellikte bize güncel hayatta ziyan vermektedir. Kadınlara olduğu kadar, erkeklere de. Fakat, iyi haber şudur ki, bu baskıları biz artık kendi kendimize, aptalca şekillerde yapıyoruz. Baskıyı var eden sadece kendimiziz. Tek yapmamız gereken, bu aptal kafadan kurtulmak.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 18.05.2020 at 13:38, Türk Ateist yazdı:

 

Velhasıl, özel bir yakınlığımızın olmadığı her kadına mesafeli olmak, inisiyatifi kadına bırakmak zorundayız. Asansöre binerken kadına "Buyrun, siz de binin" demek bile gereksizdir, kadın binmek isteyip istemediğini kendisi bilir ve ona göre pozisyon alır zaten.

Ben şahsen, erkeklerin, apartmandan tanıdığı karısının arkadaşına bile sokakta selam vermemesi taraftarıyımdır. Kadın selam verirse versin erkek. Çok ciddiyim. 

 

 

Ben insanlarla konuşuyorum, ortak bir alanda, tanımadıklarımla hem de. Şu cümleye "hem de" yazmak bile o kadar ezikçe ki, sırf konunun şu anki halinden dolayı yazıyorum. O kadar sıradan bir olgu ne hallere düşmüş.

 

Erkekleri öcü gibi gösteren feministler ötede bağırsınlar. Neyi, nerede, nasıl söyleyeceğini az çok kestirdiğinde karşında da seni anlayabilecek kapasitede bir insan varsa, sonuç pek şaşırtmıyor. Neticede iki insan anlaşmış oluyorlar.

 

Küçük çocuklara gülümseme konusunda yoruma gerek yok, çocuk güldürmeye heves bırakmadılar, sana çocuğu sikecekmişsin gibi bakan sapık orospu çocukları türediler. Bence hepsinin sebebi cinsiyetlerin ayrı yaşaması, birbirlerinden uzaklaştırılması.

 

Şu anda çoktan sekele uğramış akıllara ne yapılabilir, belki de af çıkarılır ya da çoktan çıkarılmıştır, oysa ırzına geçilen küçük çocuklar olmuştur.

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 18.05.2020 at 15:55, Hasan Akçay yazdı:

Adam ve kadın

asansörde

sanki yatak odasında idiler:

başbaşa, kucak kucağa.  

Zinaya varmayan cinsel ilişki.

 

 

Zinaya varmayan cinsel iliski!  Bu nedir?

Yalniz birseyi unutuyorsun. Bu insanlarin bir zaman sonra tövbe edip tanriya siginmalari ihtimali var. Sen neden acelecisin? Tanrinin dikkatini nasil onlarin üzerine cekebilecegimizi bilmiyorum.

tarihinde deadanddark tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
4 saat önce, anibal yazdı:

 

Bizim burnumuzu sokmamızı gerektiren bir şey elbette yok. Ama bu, konuyu olgusal olarak değerlendiremeyiz anlamına da gelmiyor elbette. 

 

Öncelikle, "Popülasyon dinamiği 101" dersini anlamak lazım. Bir popülasyon bir gen havuzudur, birey başına gen sayısının birey sayısına çarpımının bir fonksiyonu olarak gen içerir. Yani, her bireyde 1000 gen varsa, popülasyonda 1000 birey varsa, bu ortamda mesela, 300.000 yeğane, yani benzersiz gen olacaktır. Her bir gene bakarsak, kimisi, 10 kişide bir, kimisi 3 kişide bir, kimisi ise 1000 kişide bir görülür, buna da genlerin görülme sıklığı, teknik tabiriyle, gen frekansı denir. 

 

Örnek verirsek, ama örnek bu doğrudan gerçeği göstermez, mavi güz geni, 100 birey, kahverengi göz beni 60 birey, iki gözü farklı olma geni 3 birey gibi bir dağılım oluşur. 

 

İşte evrim denen şey, bu gen frekansının, genlerin görülme sıklığının değişmesidir. Ama bu bizi daha önemli bir noktaya götürür: Bir popülasyondaki tüm bireyler aynı değildir, genetik ve fenotip olarak, her birey farklı olacaktır. Bu tam olarak isabetli bir çıkarım değil. Ama şöyle geniş alalım. Genler tek başına bireyi belirlemez, buna çevrede etkiler. Gen sayısı ile, çevrenin yaptığı etkilerin belli bir kombinasyonu, belli bir fenotipi ortaya çıkarır. Yani, birisinin nasıl olacağını, genleri ve çevresel faktörler birlikte belirler. Eğer bu faktörler fazla ise, bireylerin farklılıkları da o oranda fazla olacak, herhangi iki birey arasındaki farkta, çok daha yüksek olacaktır.

 

Örneğin, incir çekirgeğinde yaşayan bir sinek türü vardır. Düşün, incir çekirdeği yahu, onun içinde yaşıyor. Ama asıl mevzu, o sineklere musallat olan bir bit türü vardır. Ve bu bitlerin tamamı aynı genetik ve fenotip özellikler gösterirler, hiç çekinik genleri yoktur. Bu bitlerin tüm dünyası, üstlerinde yaşadıkları sinekten ibarettir. Bu kadar az parametre olunca, elbette tüm bireyleri aynı bitler olması kaçınılmazdır. 

 

Anlık olarak, bu gen havuzunda bulunanların gen frekansını belirleyen şeye de, doğal seleksiyon denir. 

 

Ama insan gibi bir tür için, bireyin ne olacağını etkileyen o kadar çok şey ve o kadar çok birey vardır ki, havuza bakarsak, herşeyi tamamen grilerden oluştuğunu görürüz. 

 

Sonuçta, o kadınların o davranışları da, bu kurallara uyar. Böyle yada öyle yapmak bir tercih değil, işte o genetik ve çevre etkilerinin zorunlu kıldığı bir sonuçtan ibaret olacaktır. Ekonomik çaresizlik vs. vs. gibi şeylerin hepsini popülasyonun birer genetik özelliği gibi düşünebilirsin. 

 

Şimdi, bu uzun denebilecek kafa ütüleme mevzusundan sonra diyebileceğimiz şey şudur. Toplum, bir gen havuzu, bir popülasyondur. Genelde kapalı bir sistemi ifade eder. Ve toplumsal sorunlar, mevzular falan, bireysel düşünerek anlaşılamaz, düzeltilemez. Burada gidip o kadına veya şu kadına bakmak, bizi yanıltır. Burada, mevcut davranışları anlamak için gereken en önemli unsur, mevcut gen dağılımını belirleyen şey olan doğal seleksiyondur. Yani, gidip şu veya bu kadın üzerinden ne birey olarak, ne de toplumsal olarak bir sonuca ulaşılabilir. O modelleri yargılamaktan önce yapılacak olan şey, tüm popülasyona etkiyen dinamikleri göz önüne almaktır. Burada, şu kadın parayı seçmiş falan demeden önce, ona etkiyen faktörleri anlamak gerekir. Bu gibi hususlar, birey bazında düşünülmelelidir, ki, yapılan en büyük yanlış da budur. Bunun sonuçları da, toplumda beğenmediğimiz özelliklerin artışı, yani yozlaşma ile belirir. Yozlaşma, yobazlaşma değildir, yobazlaşma, yozlaşmanın bir sonucudur. 

 

 

 

İşte yukardaki, sapık bedevinin sapık müridi hasan efendi mesela. Ne diyor, apartman dairesi satın alıverip, nikah yapabilir... Biraz daha terceme edip türkçeye çevirelim, "apartman dairesi alıp, sikebilir..." Aynen dediği bu işte. Nassı yani diyecek, üslup falan diyecek olan, bir arapça sözlük bulup, nikah ne demek, bakabilir. 

 

Ha, tercemeden bir adım öte gidip, tefsir edersek, ne zamandır dediğimiz şey işte, islamın amsatanlık dini olması. Burada da, am fiyatı olarak bir apartman dairesi tespit edilmiş..

 

Neyse, bunu geçelim şimdi, zaten bildiğimiz şeyler bunlar. Ama bu noktadan bir örnek görmek gayet mümkün. 

 

Neymiş, kadın, mahalleye nispetle, fazla rahatmış. Belki, mahalle fazla gergin olduğu için rahat, bu neden sorgulanmaz? Acaba mahallede olmasın asıl sorun, kadın ve o adam yerine? 

 

İşte buna, mahalle baskısı deniyor. Amanda şunu giymiş, aman şurada gülmüş falan falan denerek, insanlar üzerinde basbaya bir baskı oluşturuluyor. Ve bu da özellikle din denerek kutsallaştırılıp, aklanıyor. Tıpkı işte, bu sapık mürti hasan efendinin de izah ettiği gibi. Adam, açıkca, amsatanlığı dinle aklıyor, kutsuyor. Daha ne olabilirdi ki?

 

Ama popülasyon dinamiği dersini geçenler, "ekosistem mekanizmaları 201" dersini alırlar. Bu mekanizmalar genelde evrimsel süreçleri açıklar. Bunlardan biride, yatay seyreden evimsel akışın, dönemsel integralinin sabit olmaya yakınsanacağıdır. Karışık bir konudur, ama basitçe özet, örnek verelim. Eğer siz, doğal seleksiyon üzerinde, gen havuzuna baskı yapan bir etmen oluşturursanız, canlıların buna tepkisi, ters yönde ve aynı ölçüde dik bir yükseliş olacaktır. Bir örnek verelim. Ortalama iklime sahip bir yer düşünün. Birden sulak bir yere dönmeye başlasın, ama denizin yükselmesi, ama yağışlar vs. nedeniyle su seviyesinin artması, yaşam alanlarının sulak hale gelmesi gibi. İşte bu, yatay seyri bozan karaya adapte olmuş hayvanların üzerinde bir çöküş baskısı demektir. Bu canlıların tepkisi ise, yatay seyir değilde, normalden, yani o yataydan aynı şekilde yukarı fırlayan sert bir tepki olarak gerçekleşir. Yani, bir bakarsın, orada yaşayan etobur hayvanlar, denize dönmüş, su canlısı olmuş, fok balığı, yunus, balina falan gibi. Yada bakarsın ki, güzel güzel sürünen hayvanlar, kanat çıkarıp kuş olmuşlar. 

 

Velakin burada, bir takım güzelim hayvanlar paçayı kurtarmış demek değil, bir takım türlerin yok olup tarih sahnesinden silineceği gerçeğini görmek gerekir. Yani, senin bugün bildiğin isnanlığa dair değerler vs. aynı şekilde yok olup gidecektir. 

 

İşte bu tür, normalin dışındaki oluşumların ardındaki temel etmenlerin başında, o tür baskılar gelir. Bu mahalle baskısı da, işte aynı sonucu verecektir. PopDin101 dersinden hatırladığımız grilerin içindeki uç noktalar, birden sivrilmeye başlar. Bunlar insan türü için, sürü güdülerinin zayıf kalıp, bireyselliğe doğru kaçtığı noktalarda toplanır. Ve bakarsın ki, süratle toplum yozlaşmaya başlamış. Ahlaksızlık almış başını gitmiş, kadınlara tecavüz, cariye etme, yağma, çocukları istisamr, bir şekilde kölelik falan gibi hususlar, o toplumda sivrilmiş.

 

Bu toplumu anlamanın en iyi yollarından biri, semptomlara bakmaktır. Demiştik ya, yozlaşma başlar. Yobazlaşma da, yozlaşmanın bir sonucudur. Hah, işte, baktığın zaman, yobazlık artmışsa, o toplumda bu gibi bir normali bozan baskının ve bu normalden uzaklaşan bireylerin yükselişini görürsün. 

 

Bu tarih boyunca, çeşitli yerlerde, çeşitli şekillerde sık sık görülmüştür. Avrupadaki nüfus baskısı, katarları soykırıma uğratıp alayını yakan, işkenceyle öldüren engizisyondan, malum hitler ve nazilerine gelene kadar pek çok sivrilmenin örneğini gösterir. 

 

Bugün giderek artarak yerleşen bu baskının varacağı husus burasıdır. Yok kadına selam verme, yok asansöre binme, yok apartman dairesi, yok fazla rahat falan falan baskısı. Bunlar, toplumu normalden uzaklaştırıp, yozlaştıracak olan etmenlerdir. Elimden geldiğince kısa yazmaya, olabildiğine özet geçmeye çalıştım, atlanan husus çok. Ama şundan emin olabilirsin ki, burda tarif edilen sebep, süreç ve sonuçlar, ilgili biyoloji derslerinde falan öğretilen dinamiklerin gösterdiğinden farklı şeyler değildir. Ve bu gidişin, aman kadına selam verme  kafasıyla acak bu yozlaşmaya körükle gitmiş olursunuz. Yapmanız gereken, kişiler üzerindeki baskıyı kaldırmaktır. Bakın, ABD'de adamların derdinin marsa gitmek olmasının sebebi budur. Baskı olmayınca, insanlar aya gitmeye bakar. 

 

Ekleyelim, dipnot babında. Evrimsel süreç baskıları, evrimsel kurtuluş reçeteleri ile karşılanır, karşılanmalıdır. Diyelim, çok böyük bir baskıya uğradık, uzaylılar bizi istila etti. Ne yapmamız lazım? Aslında tüm olaya, hayatta kalmakla ilgilidir. Hayatta kalmak ise, öncelikle üreme fonksiyonun yükselişi ile belirlenir. Yani, bu gibi baskı ortamlarıda korunması gereken ilk öncelik, üremedir. İşte, böyle durumlarda, hemen kadınların üzerine çullanılması, onların birer seks makinesi ve çoğalma aracına indirgenmesi bu yüzdendir. Aynı şekilde, eğer uzaylılar dünyayı istila ederse, ilk yapmamız gereken, kadınları muhafaza edip, süratle ürememizdir. Ve tarihe bak. Hitler... Kadınları birer ari ırk üretme makinesinden ibaret görüyordu. 

 

İşte bu temel kaygılar, baskılar, bu sebeple, kabağın önce kadınların başına patlamasına sebep olur. Maalesef, bu, doğal seleksiyonun bizie nesiller boyunca öğrettiği, içgüdüsel bir eylemdir. Kalan pek çok körelmiş özelliğimiz gibi, bu özellikte bize güncel hayatta ziyan vermektedir. Kadınlara olduğu kadar, erkeklere de. Fakat, iyi haber şudur ki, bu baskıları biz artık kendi kendimize, aptalca şekillerde yapıyoruz. Baskıyı var eden sadece kendimiziz. Tek yapmamız gereken, bu aptal kafadan kurtulmak.

 

 

Anibal, seni dikkatle okudum, çok da yararlandım, sağol açıklamalar için. Değerli bilgiler.

 

Ancak ben bunlardan bahsetmiyorum. Yani benim bakış açım, bu açıklamaları yapmana neden olan dayanaklarla uyumlu değil.

 

Ben çok basit bir nezaket kuralından bahsediyorum. Pek çok nezaket kuralından habersiz olan toplumun, bundan da haberi yok. Kadın seçicidir, kadın isterse olur, inisiyatif kadındadır deriz hep. Benim bahsini ettiğimin durum tam da budur, ötesi değil.

Merdivenden çıkarken önce kadın çıkmalı, erkek kadının düşmesi veya sendelemesi ihtimaline karşılık arkasından çıkmalıdır ki onu tutabilsin mesela... Oysa bizim toplumda erkekler, kadının arkasından çıkarsam poposuna bakıyorum zannederler deyip önce kendileri çıkarlar. Aslına bakarsan çok da haksız sayılmazlar, çünkü toplum sapıtık. Kadını da erkeği de...

 

Yoksa aman da kadınlardan uzak durun, selam bile vermeyin, asansöre binmeyin demiyorum ama tuhaf bir şekilde öyle diyormuşum gibi bir algı oluştu.

Yobazlar hiçbir şey için izin istemez, kadına sormazlar zaten. Gider ve el koyarlar. İşte ona bir daire alınca sahibi olabileceğine inanır, canı çekerse zorlar, hatta gidip tecavüz eder.

 

Kadını rahat bırakmak, sosyal ilişkilerde dahi inisiyatifi ona terketmek bence en doğrusu. Buna selam vermek de dahil.

Burada arkadaşlarımızdan bahsetmediğim açık...

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...