Jump to content

AVRUPAYI TiTRETEN, 500,000 KiSiLiK ORDUSU OLAN TÜRK


Recommended Posts

iste böyleee,

                      TÜRK deye bir ULUS  yokmus.KÖR  gözlüler tabiki göremezler.

Buyurunda  GÖRÜN:

 

www.turkcutoplumcu.tk/2014/11/buyuk-turk-hakani-hun-hukumdari-attila.html

bÜyÜk tÜrk hakani, hun hÜkÜmdari attİla (atİlla) Mete Han’ın 19. kuşaktan torunu, Hun Devleti'nin kurucularından Muncuk'un oğludur. Attila’nın doğum tarihi, yeri, gençlik yılları ve yetişmesi hakkında yeterli malumat bulunmamaktadır

                   Avrupayii titreten,dize getiren TÜRK.

Dedeniz

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
7 dakika önce, tolonbey yazdı:

iste böyleee,

                      TÜRK deye bir ULUS  yokmus.KÖR  gözlüler tabiki göremezler.

Buyurunda  GÖRÜN:

 

www.turkcutoplumcu.tk/2014/11/buyuk-turk-hakani-hun-hukumdari-attila.html

bÜyÜk tÜrk hakani, hun hÜkÜmdari attİla (atİlla) Mete Han’ın 19. kuşaktan torunu, Hun Devleti'nin kurucularından Muncuk'un oğludur. Attila’nın doğum tarihi, yeri, gençlik yılları ve yetişmesi hakkında yeterli malumat bulunmamaktadır

                   Avrupayii titreten,dize getiren TÜRK.

Dedeniz

 

 

Kendisi Türk olabilir ama torunları olan Macarlar Türkçe konuşmuyor.

Boş bir böbürlenme.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 2 weeks later...

iste böyleee,

                      

Türk Keneşi Macaristan'da ofis açacak

Macaristan'da, Türk Konseyi tanıtım ofisinin kurulmasına ilişkin mutabakat zaptının taslağına son halinin verildiği bildirildi.

Tolonbey:Bizimkiler ancak uyaniyorlar,Ne icipde sarhos olduysalar.
Dedeniz

Anadolu Ajansı 05.08.2019 - 16:58 İlişkili Haberler

Türk dünyasının stratejik çatı kuruluşu: Türk Keneşi

 

Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi (Türk Keneşi-Türk Konseyi) Üye Ülkelerinin Dışişleri Bakan Yardımcıları, İstanbul'da bir araya geldi.

Türk Keneşi Genel Sekreteri Bağdat Amreyev'in başkanlığındaki toplantıya, Dışişleri Bakan Yardımcısı Yavuz Selim Kıran, Azerbaycan Dışişleri Bakan Yardımcısı Ramiz Hasanov, Kazakistan Dışişleri Bakanı Birinci Yardımcısı Muhtar Tleuberdi, Kırgızistan Dışişleri Bakanlığı Devlet Sekreteri Aybek Omokeev ile konseyin gözlemci ülkesi Macaristan Dışişleri ve Dış Ticaret Bakan Yardımcısı Tamas Menczer katıldı.

Taraflar, Konseyin Azerbaycan'ın başkenti Bakü'de yapılacak 7'nci zirvesinin hazırlıkları ile Nahçıvan Anlaşması'nın 10'uncu yıl dönümüne ilişkin görüş alışverişinde bulundu.

"TASLAĞA SON HALİNİ VERDİK"

Toplantıda konuşan Amreyev, "Toplantıda, Macaristan'da Türk Konseyi tanıtım ofisinin kurulmasına ilişkin mutabakat zaptının taslağına son halini verdik. Ekimde Bakü'de düzenlenecek 7. Türk Konseyi Zirvesi çerçevesindeki etkinlik ve programlara ilişkin de detaylı bilgilere erişildi. Buna ek, Kazakistan'ın teklif ettiği Türk iş birliği örgütlerinin yapısal reformlarını da ele aldık" ifadelerini kullandı.

BAKANLARIN ONAYINA SUNULACAK

Avrupa'da temsilcilik ofisi açılması sürecine de değinen Amreyev, henüz üye olmayan Türkmenistan ve Özbekistan'la düzenlenecek "müstakbel ortak faaliyetlere" de değindi.

Macaristan'da ofis açılması yönünde son hali verilen mutabakat zaptı, gelecek günlerde Dışişleri Bakanlarının onayına sunulacak.

Link to post
Sitelerde Paylaş

iste böyleee,

                                 Türkce konusmuyorlar ama TÜRKLÜKLERINE dönüyorlar.Oda uzak olmayacak.

Macaristan Hakkında Sizi ŞAŞIRTACAK Gerçekler …

09.10.2019 · Avrupa Birliği'nin, Suriye'nin kuzeyine yapılan Barış Pınarı Harekatı öncesinde Türkiye’yi uyarmak için hazırladığı bildiri Macaristan tarafından veto edildi. Peki bütün Avrupa ...

 

Dedeniz

Link to post
Sitelerde Paylaş

iste böyleee,

                      Macarlar biz TÜRKLERLE ayni KÖKTENDiRLER.Macaristanin ASIL  adi HUNGARYADIR.Yani macaristani kuranlar HUN  TÜRKLERiDiR.Bu nedenle ülkelerine HUNGARYA adini vermislerdir.

Macaristan'da tarihsel kimlik bilmecesi: Türklerle akraba mıyız?

Tarık Demirkan Budapeşte
KurultayTelif hakkıKURULTAJ.HU

Macaristan'da yapılan bir gen araştırması, neredeyse iki yüz yıldır gündemde olan"Macar kimlik" tartışmasını yeniden alevlendirdi.

Bu araştırma, bundan bin yıl önce, kavimler göçünün bir parçası olarak Orta Avrupa'ya gelen ve bu topraklara yerleşen ilk Macar boylarının genetik olarak kimlere daha çok benzediğini ortaya çıkarmaya yönelikti.

Bugün elbette Macar insanları genetik olarak Orta Avrupalı. Yani Macarların genomu çevre halkların,

Çeklerin,

Slavların,

Ukraynalıların,

Avusturyalıların genlerine çok benziyor.

Bin yıldır bu topraklarda yaşamış olmanın, komşu halklarla karışmanın bir sonucu olarak, artık genetik anlamda Asya ile bir ilişkisi yok Macarların.

Peki, ama acaba bin yıl önce durum neydi?

Bunlar da ilginizi çekebilir

 

Göçebe bir halk olan Macarlar bugünkü topraklarına yerleştiklerinde acaba genetik olarak nasıldılar? Daha çok kime benziyorlardı?

İşte bu sorunun yanıtı Macar boylarının Orta Avrupa'ya geldiği yıllarda bu kavmi yöneten ve daha sonra da ülkenin ilk kralı olan Arpad hanedanından III. Bela'nın kemik örneklerinden alınan DNA'larda arandı.

Ve bu araştırmanın sonucu o dönem Macarların genlerinin Asya kökenli olduğunu ortaya koyuyordu.

Aynı araştırma bin yıl önce bu topraklara yerleşen ilk Macar boylarından bir grup insanın yeni bulunan mezarlarındaki kalıntılar üzerinde de yapıldı.

Sonuç aynıydı: İlk Macarlar Asya kökenliydi ve hatta genleri yüzde 25-30 oranında Asya Türklerinin genleriyle benzeşiyordu.

Bu araştırmalara gösterilen ilgi yüzyıllardır devam eden tartışmanın Macarlar açısından hala çok güncel olduğunu ortaya koyuyor.

Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynak, iki yıl önce gittiği Macaristan'ın Zigetvar kentinde Macar - Türk Dostluk Parkı'nı ziyaret etmişti. Parkta Zigetvar savaşında ölen düşman liderler Kanuni Sultan Süleyman ve Nikola Šubić Zrinski'nin dev büstleri bulunuyorTelif hakkıGETTY IMAGES Image captionBaşbakan Yardımcısı Veysi Kaynak, iki yıl önce gittiği Macaristan'ın Zigetvar kentinde Macar - Türk Dostluk Parkı'nı ziyaret etmişti. Parkta Zigetvar savaşında ölen düşman liderler Kanuni Sultan Süleyman ve Miklós Zrinyi'nin dev büstleri bulunuyor

Macarlar Türklerle akraba mı?

Macar tarihçileri Macar kavminin hangi bölgeden geldiğinin bilinmediğini söylüyorlar. Çünkü o dönemlerden tarihsel kayıtlarda Macarlara ait bilgi yok.

Bir halkın kökenini aramada yardım edebilecek bir diğer ipucu da o halkın lisanı.

Macarca hiçbir dille çok yakın akrabalık ilişkisi içinde değil.



Dil bilimcileri Türkçe ya da Fince ile ilişkisi olduğunu varsayıyorlar.

Hatta uzun tartışmaların ardından Türkçeden çok Finceye benzediği konusunda oluşan bir mutabakat da var.

Ancak bilim insanlarının bu öngörüsü kamuoyunu tatmin etmiyor.

Avrupa'da Hun azınlığın tanınması için imza topladılar

Macarcanın Türkçe ile bağlantısı olduğu, Macar halkının da Asya'nın Türk halklarıyla akrabalık içinde bulunduğu iddiası halk arasında inatla yaşamaya devam ediyor.

Zaten Macarların Türklere olan ilgi ve yakınlığı yeni bir olgu değil.

Ortada nesnel hiçbir kanıt olmamasına rağmen Macarların atalarının Hunlar olduğu, dolayısıyla Türklerle de akraba oldukları savı yüzyıllar öncesinden bugünlere kadar gelen bir iddia.

Hun ilişkisi halk arasında öylesine güçlü ki Macaristan'ın Avrupa Birliği'ne katıldığı ilk yıllarda kendilerini Hun olarak gören on binlerce Macar imza toplamış ve Hunları Avrupa Birliği'nde bir azınlık olarak kabul ettirmeye çalışmıştı.

Bu girişim Hunların bir dili ve kültürü olmadığı, dolayısıyla bugün artık kimsenin kendisine Hun diyemeyeceği gerekçesiyle reddedilmişti.

Macaristan'daki Kurultay etkinliğiTelif hakkıKURULTAJ.HU Image captionMacaristan'daki Kurultay etkinliği

Bizans 1000 yıl önce Macaristan'a neden "Türkiya" dedi?

Türklerle olan akrabalık iddialarına gelince: Bu iddianın kökenleri de çok eskiye uzanıyor. Ve bu konuda tarihsel kanıtlar da var.

Bunların arasında en somutu Bizans kökenli.

Macar Krallığı'nın ilan edildiği M.S. 1000 yılında Macar Kralına Bizans tarafından hediye edilen tacın üzerinde "Türkiya'nın Kralına" ibaresi var.

Bu taç Macar devletinin en önemli hazinelerinden biri olarak hala mevcut.

Ve tarihte ilk kez olmak üzere "Türkiya" adı da burada kullanılıyor.

"İşte bakın, Bizans bizi Türkler olarak görüyordu" diyor bu tezi savunanlar.

Karşı kamp ise, "Bizans Asya'dan gelen her göçebe halkı Türk olarak tanımlıyordu" diyor.

Bir tarih festivali: Kurultay

Tezler ve antitezler ne derse desin, sonuçta insanlar doğru olarak bildiklerini savunmaya devam ediyorlar.

Bunun en somut örneği de son birkaç yıldır Macaristan'da "Kurultay" adıyla gerçekleşen ve Türkiye'de de "Atalar günü" olarak tanınmaya başlayan bir tür tarihsel festival.

Turan halkları birliği havasında gerçekleşen ve tüm Asya Türk kökenli halklarının da ekiplerle kendisini temsil ettiği bu festival artık Macar ve Türk hükümetleri tarafından da resmen destekleniyor.

Tarihsel kostümler içinde bir şölen olarak gerçekleşen etkinlik artık binlerce seyirci de çekiyor.


Link to post
Sitelerde Paylaş

Tamam, macarlarla bizim dedelerimiz aynıymış.

 

Eee, ne olucak şimdi peki? Oturup ağlamamız mı gerekiyor?

 

Bilmem kaç bin yıl önce dünyayı titretmiş bir neslin, dünyanın ayakçılığını yapan bir nesle dönüşmüş olmasına ağlamayacaksak, neye ağlayacağız?

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
51 dakika önce, tolonbey yazdı:

Bir tarih festivali: Kurultay

Tezler ve antitezler ne derse desin, sonuçta insanlar doğru olarak bildiklerini savunmaya devam ediyorlar.

Bunun en somut örneği de son birkaç yıldır Macaristan'da "Kurultay" adıyla gerçekleşen ve Türkiye'de de "Atalar günü" olarak tanınmaya başlayan bir tür tarihsel festival.

Turan halkları birliği havasında gerçekleşen ve tüm Asya Türk kökenli halklarının da ekiplerle kendisini temsil ettiği bu festival artık Macar ve Türk hükümetleri tarafından da resmen destekleniyor.

Tarihsel kostümler içinde bir şölen olarak gerçekleşen etkinlik artık binlerce seyirci de çekiyor.

...


 

Oooof Tolonbey off!

 

Nerden hatırlattın Macaristan'daki Kurultay festivalini.

İki sefer gittim. Bu sene de gidecektim, corona belasın nedeniyle gitmekten vazgeçtim. Coronadan dolayı bu sene yapılmamasını bekliyordum ama Kurultay'ı hazırlayan salaklar bu sene dahi festivali yapacaklar. Sadece tarihini 1-2 hafta ileriye attılar.

 

Yazında belirttiğin, Kurultay'ın "son bir kaç yıldır" yapıldığı doğru değil. Festival 30-40 seneden beri yapılıyor.

 

Festival her 2 senede bir yapılıyor, parlementoda başlıyor, Ağustos'un bir Cuma'sından Pazar'ına dek 3 gün sürüyor. O günlerde Macarista en çok konuşulan konu sanırım Kurultay'dır.

 

Her ülkeden Türk kökenli gruplar geliyor. Kore'den gelen Türk kökenlilerle tanışınca şaşırmıştım. Tabi her ülke kendi yemeklerini, tatlılarını, içeceklerini, giysilerini, günlük kullanım eşyalarını, yaşam tarzını çadırlarında sergiler. Ve tabi bol bol müzik, dans, folklor gösterileri. Gırtlak müziğini ilk olarak orada sevdim. :)

 

Ortaçağ yaşamı, savaş gösterileri, atlarla, kılıç-kalkanla, ok-yaylarla, kırbaçlarla, yırtıcı kuşlarla vb. sanatsal gösteriler... Ustalar tarfından Orta Çağ usulü demircilik, silah yapımı, tahta-ağaç işlemesi, elbise-deri dikimi, semer-eyer yapımı, süs ve küçük sanatlar vb. gösterileri, öğretimi... Çocuklar için oldukça büyük, açık hava, macera alanı... 

Festival alanı epeyce büyük 3-5 km boyunda ve bir o kadar da eninde. Yaşam ve tarih üzerine konferanslar veriliyor. Büyük bir çadır tarihi müzedir. Orhun Yazıtları bire bir büyüklüğünde maketiyle sergilenir. Giriş bedava. Kendi çadırını getiriren, o alanda çadırda yaşabiliyor, yine bedava. Öğrenmek isteyene alıştırma yapmak için kılıç-kalkan, okculuk, ok atımı, kırbaç kullanımı, ata binme alanları...


Türkiye'de akademisyenlere yutdışı yasağı konulmuş olduğu günlerde özel izinle Kurultay'a gelmiş olan bir akademisyene epey kızmıştım. Adamının niyeti 30-40 seneden beri organize edilen bu güzel festivali Türkiye'ye çekmekti. Koz olarak da Türkiye'nin Festival için maddi yardımda bulunuyor olmasını göstermişti o soytarı. Yani hazıra konmaya çalışan asalak bir akademisyenle tartışmıştım.

 

Almanyada, Türklere yönelik parti kurma hazırlığında olan bir grup benimle fotoğraf çektiridi. Bu vesileyle de ne kadar çekici bir erkek olduğumu farkettim orada. :) Grubun içinde bulunan 7-8 türbanlı kadının hepsinin gözü bana kilitlenmişti. Daha doğrusu, o gün giymiş olduğum Ateizm Derneği tişörtüme odaklanmışlardı. :D

 

Sevgiler

..

DSC080388.png.07af7e7de5d96c00a6733be4a012dd44.pngDSC07979x.jpg.b388ac0b4c88256e2df1a0c340fbd86e.jpg

Link to post
Sitelerde Paylaş

iste böyleee,

                      .Oturup aglamamiza gerek yok.Baskalari bu yaniti verselerdi pek aldiris etmezdimdee senin gibi aydin birinin bu yaniti gercekten benii üzdü.

                      Türkiyede lokantaya girince 3 tane yabanci kisi masada oturur görünce sordum ingilizmisiniz.Ne dedi biliyormusun,neden bize sormadin Almanmisiniz deye.Yoksa Almanlar sizce ingilizler kadar degerli tasimiyormu?

Dedimki,Almanlar bizce ingilizlerden cok cok daha degerlidir.Ama iste sizi ingilize benzettigimden kusura bakmayin o yanlisi yaptim. 

                       Yaradilisda,ilk baglilik anaya babaya kardesleredir.Sonra dede ve neneye,hala,amca ,dayi teyzeyedir.

Ardindan yakin hisimlara,sonra milliyet sevgisini,vatandas sevgisi takip eder.Onun ardindan insan sevgisi gelir.Dersenki bu IRKCILIKTIR.Bende derimki senin TABIAT yasalarindan habarin yokmu?

Kagalarla ,kirlangiclarin birlikte uctugunu gördünmü?

Kaplanlarla aslanlar birlikte dolandigini gördünmü?Göremezsin bu bir tabiat yasasidir.

                     Neden  her yil her TÜRK ülkesinden macaristana TÜRKLÜK bayramini kutlamak icin toplaniyorlarda ingilterede yapilan ingiliz milli bayramlarini kutlamaya gitmiyorlar.Irk  sevgisi  yaradilisda insana verilmis bir TABIAT sevgisidir.

                     Avrupada her karsilastigim yunanlidan %95 si Türklere karsi büyük bir sevgi duydugunu hareketleriyle apacik göstermektedirler.

Arkadasim Yorgoya dedimki sizin Türklere olan bu sevginiz nerden kaynaklaniyor.

Dediki anadoloya gelen 40.000 askerden cogu geri dönmedi anadoluda kaldilar bizimle evlendiler.Daha önce gelen Türk göcleride cabasi.Biz Türklerle öyle karismisizki sizi cogu yunanlii kardes olarak görmekteyiz.

          Gerceekten Yunanistana her gidisimde gördügüm ilginin Türkiyede bu ilginin 10/1 ini göremiyoruz.Arkadasim Yorgo bir yunanli kadina buda tirabzonlu deyince bana gelip bir sarilmasi vardiki aynan gardaslarim gibi.Almanyada hastanede yatiyorum hergün bahcede ne zaman TÜRKLER bir araya gelse bu Yunanli kiz bizimle olurdu.Birgün nedenini sordum.Neden almanlarla birlikte hic oturmuyorsunda illada Biz TÜRKLERLE.Ne dese inanirsiniz.Sizi bizlerden birileri görüyürüz.Size karsi icimizdeki ilgiyi baska hicbir millete duyamiyoruz dedi.Bu sevgide kan karisimindan yakinliktan olusan bir sevgi.

                 Kibris savasi sürüyordu bizde bir gece Yunanistan üzerinden otomobille Türkiyeye dogru yol aliyorduk.Hanimin ödü kopuyordu.Aman benzin bitmesin deye.Nihayet benzin azaldi hanima dedimki bu önümüzdeki benzin istsyonunaa girmek zorundayiz.Hanim korkusundan adam bizi öldürmesinler.Hanim korkma bunlar böyle birileri degil.Nihayet benzin istasyonu geldi ama istayon 200 metre kadar icerdeydi.Hanim bu yüzdende cok korktu.Nihayet benzin istasyonuna girdik.Adam geldi siz anahtari bana verin,ben benzinini,suyunu doldururum.Siz masada oturup cocugun getirecek cayinizi icin dedi ayrildi.Cocuk cyi getirdi.arkasindan bizim Türk oldugumuzu duyan iki yunanli erkek gelip bize hosgeldiniz deyip samimi konusmaya basladilar.Halbuki kibrisda Türklerle rumlar birbirini öldürüyürlerdi.

                    Adam arabanin ihtiyaclarini görüp gelip maya oturdu.Ve dediki biraz sohbet edelimde sonra kalkar gidersiniz.3 yunanli bizimle güzel bir sohbet edip bizi ugurladilar.

Hanima dedimki gördünmü bana inanmiyordun.Gercekten ben bile Yunanlilarinin bu TÜRK sevgisine bir türkü AKIL erdiremiyorum.

                    Koskoca anadoluyu,istanbulu,Tirakyayi adamlarin ellerinden almisiz.Kibrisin bir bölümünüde almisiz.Bu kadar kavga ve savas etmisizde bu sevgiye benimde birtürlü aklim ermiyor.Demekki azda olsa kan bagi bu sevgiyi döküyor ortaya.

Buna inanamayacaklara deyecek birsey yoktur.

Dedeniz

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
1 saat önce, tolonbey yazdı:

Gercekten ben bile Yunanlilarinin bu TÜRK sevgisine bir türkü AKIL erdiremiyorum.

Koskoca anadoluyu,istanbulu,Tirakyayi adamlarin ellerinden almisiz.Kibrisin bir bölümünüde almisiz.Bu kadar kavga ve savas etmisizde bu sevgiye benimde birtürlü aklim ermiyor.

 

demek ki sen yunan olsaydın en büyük türk düşmanı olurdun tolon dede.

atatürk'ün doğduğu evi taşlayanlar arasında olurdun.

istanbul'u geri alma planları yapan, kıbrıs türk'ünü kıbrıs'tan atmak isteyen çetelere karışırdın.

şu türkleri geldikleri yere orta asya bozkırlarına sürelim derdin herhalde.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş

iste böyleee,

                     Möhterem GETA,aslinda dedigini yapmak

en dogrusu ama bir güc bunu yaptirmiyorsa ki mutlaka arada yaptirmayan bir bag vardir.Almanyada hastane bahcesinde bir italyan ikide alman kadinla masada oturuyoruz.Italyan kadin benim hanim gibi ufacik ki taniyor benim hanimi,Bir ara Italyan kadin dediki TÜRK kadinlariyla italyan kadinlari süzülmüs BALDIR.Alman kadinlar icin söyle dedi nedir bunlar birer koca deve deyince alman kadinlar kalkip gittiler.Burda italyan kadina etki yapan sey BOY benzerligi,renk ve görünüs benzerligi bile italyan kadinietkilemis.

                    Bir italyan doktor Türklerin ve italyanlarin GENLERi üstünde bir arastirma yapinca sunu görüyor.italyanlarda % 20 TÜRK geni oldugunu görüyor.

                     Bir tarihde almanlarla italyanlar Münihde mac yapacaklar,ben dedimki Almanlar kazanir,italyan dediki hayir bizim italyanlar kazanir maci.Bahse girdik.Kimin dedigi olursa bahsii kaybeden ona 5 sise bira alacak.Maci almanlar kazanir.Italyan aynen bana sunu der.Senin  bir sürü italyan arkadasin var ama bir tane alman arkadasin yok bildigim.italyanlarla Türkler birbirinin ayni varmi almanlarla bir benzerligimiz.Yani italyan arkadar bircok yönden

benzerligimiz varken sen niye alman takimini tuttun diye beni sorguya cekiyor.Bende söyle düsünüyorum.50 yildir bu ülkede calisiyorum,yasiyorum,yiyip ,iciyorum.Kendi ülkemde bile bukadar uzun yasantim olmadi.almanyayi ben ikinci vatan gördügümden kültürleri bize benzemesede o yönden alman takimini tuttum.italyani etkileyende benzerliklerimiz.Burda italyanda hakli bende hakliyim.

                  Isreil devletini araplar yikip ortadan kaldiriyor.Isreilliler köle ediliyor.Cogu ülkelerini terk edip dünyaya dagiliyorlar.Amaaaaa hicbir isreilli kafasindaki vatanini aklindan cikarmiyor,dillerini inatla,dinlerinide inatla sürdürülüyorlar.Birgün gelecek tekrar isreilli kuracagiz mutlaka ama mutlaka deye kendilerini inandiriyorlar.aradan 2500 yil geciyor,osmanli yikilinca batili ülkeleri yanlarina olarak onlarin yardimiyla kendi azim ve bilgileriyle araplarin zapteddigi ülkelerini araplardan önce degerinin üstünde para vererekarazileri satin aldilar,sonrada batililarinda yardimiyla 2500 yil sonra eski topraklarinda tekrar isreil devletini kurdular.Dünyada 14 milyon yahudi var bu kadar insan 37 bilim adami cikariyor.1,5 milyar müslümanda 2 bilim adami cikariyor.

                 Türk köylüsünün büyük deprem  üzüntülerinde dövündügünün aynisini italyada büyük depremde italyan halkindada gördüm,ayni bizimkiler gibi göyüslerini yukrukluyorlardi ,dizlerini dövüyor, sacini basini yoluyorlardi.Ayni oranda üzüntüde almanlarsa suskun kalirlar.Üzüntülerini disa vurmazlar.Bir trafik kazasinda TÜRKLER,italyanlar birbirlerine girer ,almanlarsa polise telefon eder polisi cagirir beklerler.

                 Italyada sokaklar cok sen ve sakraktir.Polisiye bir olay olunca polis geldiginde ne sokakta nede balkonlarda kimseyi göremez.Almanyada birisi yasa disi bir is yaparsa onu gören alman hemen durumu polise bildirir.

                Almanlarla italyanlarin hicbir benzer yanlari yoktur.Halbuki Almanlarin meshur FRANFURT ilini italyanlar diyorki biz kurduk bu sehri.o ilin esas adi FRANKFURT  degil oranin esas adi FRANKEFURTTEDiR derler.

                 Almanlarda hirsizlik yok gibi birseydir.Italyanlardaysa hirsizlik tavan yapmistir.Fabrikadaki dolabda kablolar vardi.Birgün baktimki kablolar yok.Sordum is arkadasim italvana nerde bu kablolar.Dediki eve götürdüm.Ulan dedim nasil sen fabrikanin kablosunu eve götürürsün deyince,dedikiiii oooooo ben bu almanyadan calip götürdügüm seylerle italyada iki isyeri actim demezmi.Bizde reisicumhur bile CALAR biz niye calmiyalim demisti,bunlar kadar resmen hirsizlik yapan baska birini avrupada görmedik,

                  Türkiyede gece benzin istasyonunda arabayi park edip icinde uyuduk.Sabahleyin kalktikki arabanin arka kapagi acik,birkac esyayi yürütmüsler.

                  Yunasistanda otelde kalacaz .otelciye dedimki arabanin ici,bagaji,üstü dolu,kapali bir garajin varmi,dediki garaja gerek yok su yolun kenarina park et.Birseyin kaybolursa ben ediyecem.Sabah kalkip baktigimizda arabaya eldeymemisti,

                    Cok yasayan , cok gezen , cok  gören cok bilirmis.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 2 months later...

İsraili kuracağız diyen karanlık siyonist güçlerdir Osmanlıyı yıkan. Fatihten sonra oğlu 2. Beyazıtla başlıyor ele geçirme ve yıkım projesi...Zaten ondan önce de her şey hazır. Sultanların karılarına bak, iyi bak... daha iyii baaak... Osmanlı sarayının Yahudileştiğini gö re cek sin. Tekrar baştan al tarihi, Osmanlıyı, Kemalinizi dahil...düşmanlık gibi gösterilen hakiki işbirliğini göreceksin 

Link to post
Sitelerde Paylaş

Macarların Türklüğü

Macaristan’da 2018 yılı seçimlerinde meclis sandalyelerinin % 22’sini elde eden Turancı  Jobbik (daha iyiye) Partisi lideri Gabor Vona anlatıyor: “Biz Türkiye ile yakınlaşmanın Avrupa’nın yararına olduğunu düşünüyoruz. Diğer partilerin Türk ve İslam karşıtı politikalarına katılmıyoruz. Türkiye bize yeni fırsatlar sunuyor… Türklerle Macarların kökeni birdir. Hunlar’dır. Biz Türkler’e karşı çıkarsak kendi kökenimize de karşı çıkıyor oluruz. Türkler bizim kardeşimiz… Yanlışa cesurca karşı gelen ve Allah’tan başka hiç kimseden korkmayan Attila’nın torunlarıyız… Biz Macarlar insanları soylarına göre ayırırız, dostluk başka kardeşlik başka. Türkler ister müslüman olsun ister Gagavuzlar gibi Hıristiyan, onlar bizim kardeşlerimiz… Avrupa’yla belki dinimiz bir olabilir ama kimliğimiz kanımız, soyumuz, geçmişimiz bir değil … Macaristan homojen bir topluma sahip bir ülkedir. En çok konulan erkek isimlerinden biri ise Attiladır. Attila, Avrupa Hun imparatorluğu hükümdarı. Batı Roma İmparatorluğunun çöküşüne sebep olan, bir devir açıp bir devir kapatan, Türklerin ve Macarların ortak başbuğudur… Eğer iktidara gelirsek Avrupa birliğinden çıkıp Turan birliğinin kurulması için elimizden geleni yapacağız.” 

Macarlar, Atilla’nın torunları

16-ekim-2012-tc3bcrkiye-macaristan-mac3a

16 Ekim 2012 Türkiye Macaristan maçında Macarların açtığı pankart

16 Ekim 2012’de Budapeşte’de oynanan Türkiye ile Macaristan milli takımları  arasındaki maçta ev sahibi Macarlar tribüne “Biz de Atilla’nın torunlarıyız” yazılı pankart astılar. Macaristan Jobbik Partisi’nin Genel Başkanı Gabor Vona pankarttaki mesaj hakkında şunları söyledi: “Karşılaşmanın büyük bahsine karşın, Macar taraftarların böylesine dostane bir jest yapmış olmalarını çok anlamlı buluyorum. Bu, günümüzün düşmanlık ve rekabet dolu dünyasında bilhassa anlamlı ve büyük bir olaydır. Minnettarım bunun için. Umarım bu mesaj mümkün olduğundan daha fazla Türk insanına ulaşır. Dilerim bu haber gider kulaklarına. Macaristan’da öyle bir güç var ki, bu ülkenin en büyük ikinci siyasi partisidir ve kendini Atilla’nın torunu sayan her milleti müttefiki olarak görmektedir. Türkleri de aynı şekilde.

Atilla adı Macaristan’da çok yaygındır

avrupa-hun-devleti.jpg?w=300&h=165

Avrupa Hun Devleti

395-453 arasında yaşayan Atilla, günümüz Macaristan’ın da içinde bulunduğu geniş bir coğrafyada hüküm süren Avrupa Hun İmparatorluğu’nun hükümdarıydı.  Yönetimleri altında, çeşitli Türk boyları da dahil olmak üzere kırkbeş kavim yaşıyordu. Bunların çoğu, şimdiki Avrupa milletlerinin dedeleridir. Hunlar, önce Doğu, sonra da Batı Gotlarla karşılaştı. Yerlerinden kopan bu kavimler, batıya doğru hızla akarak, Roma İmparatorluğu topraklarını, Kuzey Karadeniz’den İspanya’ya kadar her tarafı alt üst ettiler. Böylece, Avrupa’nın sosyal, kültürel, demografik, yapısını alt üst eden etnik manzarasını değiştiren ve bugünkü yapının temellerini oluşturan  tarihte Kavimler Göçü denilen olay meydana geldi.

 Attila’nın ölümünden sonra tahta çıkan oğulları dönemlerinde, Hun birliği parçalandı. Hun kavimlerinin büyük bir kısmı Doğu’ya yöneldi. Atilla’nın oğlu İrnek idaresindeki Hunlar, önce Güney Rusya düzlüklerinde görülen, sonra Balkanlarda ve Orta Avrupa’da birer devlet kuran Bulgarlarla Macarların oluşumunda büyük rol oynadılar.

Macaristan’a nereden gelmişler?

Macarların ilk etnogenetik hareketleri ise kısmen Altaylarda ve bugünkü Kazakistan ve Özbekistan’ın belli bölümlerinde geçmiştir. Bu sürece Tarım Havzası  (bugünkü Sincan Uygur Bölgesi) ve Pamir Bölgesi’ndeki eski halklar da etkide bulunmuştur. Macar kavimlerinin Orta Asya’dan Batı’ya göç ettikleri ve Aral-Hazar bölgesinde uzun zaman geçirdikleri tahmin edilmektedir. Bu zaman zarfında Avrupa’nın Doğusunda 370 – 469 arasında Avrupa Hunları, 562-852 arası Avarlar, 552’den sonra Hazarlara katılıncaya kadar Batı Göktürkler, 630’dan sonra Avarlara ve Hazarlara katılıncaya kadar Büyük Bulgar Hanlığı,  965’e kadar Hazarlar hüküm sürdüler. Macarlar 896 yılında yurt tutmadan önce bu kavimlerle yaşadılar. Hazarların son dönemlerinde Volga boylarında teşkilatlanan Macarlar, Arpad Hanedanlığını kurdular. Hazar yönetiminden ayrılan Bulgarlar ve Peçeneklerin saldırıları yüzünden  bugünkü Macaristan bölgesine yerleştiler. Ondan önce parçalanan Avarlardan bir grup da Doğu Macaristan’a dağılmıştı.

Macar tarihinin en önemli evrelerinden biri “Honfoglalás” yani  “Yurt Tutma” anlamına gelen 10. Yüzyılda Macarların Karpat Havzası’na göç etmesidir. Hükümdar Arpad, Karpat Havzası’na göçü sağlayan daha sonraki yüzyıllarda da hükmedecek olan Macar krallık hanedanının kurucu atasıdır.

Macar Bilimler Akademisi Sosyal Bilimler Araştırma Merkezi Genel Müdürü, Türk Tarih Kurumu fahri üyesi ünlü Macar Türkolog Pal Fodor anlatıyor: “Macarlar 895 yılında bugünkü yeri olan Orta Avrupa’daki topraklarını yurt edinmeden önce Orta Asya bozkırlarında Türklerle aynı topraklarda beraber yaşamışlar. Macarlar ve Türkler Orta Asya bozkırlarında Şaman dinine mensuplardı. Macarların göç ettikleri döneme baktığımız zaman Türklerle aynı dine ve adetlere sahip olduğumuzu görüyoruz. Türk ve Macar diline baktığımız zaman da bir çok ortak kelimenin varlığı dikkat çekiyor. Örneğin: Sakal, balta, arpa, tepsi, elma… Ayrıca Türklerin İslamiyeti, Macarların da Hıristiyanlığı kabul etmeden önce ortak isimler kullandıklarını biliyoruz”.

Macarlar’ın ataları olarak gördükleri Attila’nın kavmi Hunların, Türk kavmi olma ihtimali tezini savunan Macar Türkolog Gyula  Németh’e göre Hun İmparatorluğu’nun
yönetim kademelerinde konuşulan dil Türkçe’dir ve Attila adı Ata kelimesinden türemiştir. Attila’nın amcasının adının Oibarsios olduğu, günümüz telaffuzunun ve asıl isminin ise Aybars olması Németh’e göre olasıdır. Romalı tarihçi Priskos’un ve Jordanes’in kayıtlarından yola çıkan Németh, Attila’nın 3 oğlunun isimlerinin de Türk kökenli olduğunu savunmaktadır. Ayrıca Türkçe’den Macarca’ya birçok kelime geçmesi de bunu kanıtlamaktadır.

Macarlar’ın Türk kökenli olduğunu savunanların başında Macar Türkolojisi’nin babası sayılan Armin Vambery’nin başını çektiği grup gelir. Macarların Fin-Ugor kökenli olduklarını savunan grubun başı ise Josef Budenz’dir.

Macar Türkolog Laszlo Rasonyi, Türk-Macar ilişkisini şu cümle ile özetlemektedir: “Macarların babası Türkler, annesi Fin-Ugor’lardır.”

Macarların genetiği

mtdan-sibirya.jpg?w=300&h=233Günümüz Macarları genetik olarak Orta Avrupalı. Yani günümüz Macarların genomu çevre halkların, Çeklerin, Slavların, Ukraynalıların, Avusturyalıların genlerine çok benziyor. Bin yıldır bu topraklarda yaşamış olmanın, komşu halklarla karışmanın bir sonucu olarak, artık genetik anlamda Asya ile bir ilişkileri yok Macarların. Peki, ama acaba bin yıl önce durum neydi? Göçebe bir halk olan Macarlar bugünkü topraklarına yerleştiklerinde acaba genetik olarak nasıldılar? Daha çok kime benziyorlardı?

y-dna_r1a_avrupa.gif?w=300&h=218

R1a Haplogrubu _ Avrupa ve Anadolu dağılımı. Kaynak Eupedia

İşte bu sorunun yanıtı Macar boylarının Orta Avrupa’ya geldiği yıllarda bu kavmi yöneten ve daha sonra da ülkenin ilk kralı olan Arpad hanedanından III. Bela’nın (1172–1196) kemik örneklerinden alınan DNA’larda arandı. Şubat 2018’de Archaeological and Anthropological Sciences dergisinde yayınlanan  araştırmada Bela III’nın DNAsı R1a  çıktı. R1a  Güney Asya, Orta Doğu Avrupa ve Güney Sibirya’da geniş bir coğrafya içerisindeki erkeklerin % 10’undan fazlasının baba tarafına ait Y haplogrubu. Slav, Hint-İran, Güney Hindistan’da eskiden yaşamış kara derili, Türk ve Fin-Ogur dillilerde sıkça görülmekte. Araştırmanın sonucu o dönem Macarların genlerinin Asya kökenli olduğunu ortaya koydu.

haplogroup-r1a-z93-asia.png?w=300&h=196

R1a Haplogrubu _ Asya ve Anadolu dağılımı. Kaynak Eupedia

Aynı araştırma bin yıl önce bu topraklara yerleşen ilk Macar boylarından bir grup insanın yeni bulunan mezarlarındaki kalıntıları üzerinde de yapıldı. Sonuç aynıydı: İlk Macarlar Asya kökenliydi ve hatta genleri % 25-30 oranında Asya Türklerinin genleriyle benzeşiyordu.

András Zsolt Bíró adlı Macar antropolog ve beşeri biyolog, aynı zamanda Doğa Bilimleri Müzesi araştırmacısı 2006 yılında Kazakistan’da topladığı verilerin ve genetik (DNS) örneklerin analizi (Y kromozomu analizi) sonucunda Kazakistan sınırları içinde varlığını devam ettiren Madyar kavmi ve Karpat Havzası Macarları arasında sadece isim benzerliği olmadığını aynı zamanda genetik bağlarının da olduğunu kanıtlamıştır. Araştırma sonuçları dünyanın en önemli bilimsel dergilerinden biri olan  “American Journal of Pysical Anthropology” de 2009 yılında yayımlanmış olup özeti aşağıda veilmiştir:

Madyarları diğer 37 populasyonlarla karşılaştırmak için haplogrup sıklıkların baz alındığı genetik uzaklıklar kullanılmış ve göstermiştir ki, Madyarlar jeografik komşularından ziyade Macar popülasyonlarına çok yakındır.  Her ne kadar bu buluntu şansdan kaynaklanmış olabilecekse de dikkat çekicidir ve Madyarlar ile Macarların ataları arasında genetik bağlantı olabileceğini akla getirmektedir ve böylece modern Macarlar atalarının izini daha önce varsayılmış olan Doğu Ural bölgesi yerine  Orta Asya’da sürebilirler. (Bíró ve diğerleri., 2009: 305).

Siz Fin-Ugorsunuz

Habsburglar döneminde Macarlar üzerinde baskıcı tutum güçlü bir asimilasyon politikası izlenmiştir. Bu dönemde Macaristan’a Macarca bilmeyen memurlar atanmış, Macar asilzadelerinin yok edilmesine yönelik girişimler başlatılmış, Macarlara Avusturya ordularında kısıtlayıcı görevler verilmiş, Macar ordusunun komuta dili Almanca yapılmış, Macar sanayisinin gelişmemesi için her türlü yaptırım uygulanmış,  dillerini ve kültürlerini unutturmaya yönelik bir politika izlenmiştir. Macarlar çok uzun zaman milliyetlerinden uzak tutulmuşlardır.

Macarların eğitim sistemini kuranlar Avusturyalılardı. Okullarda hangi bilgiler verileceğine Avusturyalılar karar vermişti. Macarların bozkırdan Hunlardan geldiği hep gizlendi. 1626-1886 arasında  Osmanlılar Macarlara düşman olarak gösterildi. Bu çerçevede, 1526’daki Mohaç Savaşı ile ilgili çok sayıda araştırmalar yapıldı. Mohaç bir felaket olarak empoze edildi.

Ancak bütün bu süreçlerde bir hata yapıldı. Bir taraftan önyargılarla Macarları aşağılayanların, küçümseyenlerin,  diğer taraftan Macarlara “Siz Türk kökenli değilsiniz Fin-Ugor kökenlisiniz” empozesi Macarlarca kuşku ile karşılandı. Avrupalıların onlara Avrupanın köylüleri anlamında “Batının en doğuluları” demeleri Macarları doğu köken araştırmalarına yönlendirdi. Böylece Türkoloji – Türklük Bilimi araştırmaları hız kazandı.

Türkoloji

Osmanlı hâkimiyeti döneminden önce, Orta Asya bozkırlarında Macarlarla Türkler arasındaki yakın ilişki ağı, gerek Macar tarihi ve Macar dilinin kökeni, gerekse de Türk halk unsurlarının (Oğuzlar, Peçenekler, Kumanlar, Tatarlar) birbirleriyle olan etkileşimiyle yakından ilgilidir.

Macaristan’da Türklere karşı ilginin başlangıcı Osmanlı İmparatorluğu’nun Macaristan’ı büyük oranda ele geçirmesine dayanmaktadır. Böylece çok eski tarihlerde Macaristan’da Türkoloji çalışmaları başlamış oldu. Bu dönemde Türkçe dil kılavuzları hazırlanmış Macar dili ve Türk dili arasındaki benzerlikler ilk defa keşfedilmişti. XIX. yüzyılda Türk runik abidelerinin keşfi ve deşifre edilmesi ile ortaya çıkan bilimsel atmosfer, Macarların kendi köklerine doğru bir seyrüsefere çıkmaları ile sonuçlanmıştı.

Macaristan’da Türkoloji çalışmaları geleneksel olarak üç alanda yoğunlaşmıştır:
1) Avrasya bozkırlarında ve özellikle batı bölgelerindeki Orta Çağ Türk halklarının tarihi,
2) XIV-XVIII. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu tarihi,
3) Türk-Macar İlişkilerinin izleri Macar dilinde görüldüğünden Macaristan’da Türkoloji çalışmalarının temelini teşkil eden dil tarihi araştırmaları.

1846’da Budapeşte Üniversitesinde Doğu Dilleri Kürsüsü kurulmuştur.  Daha sonra Macarların Türkoloji alanındaki en büyük kurumlarından biri olan ve bu alanda yapılan çalışmaların merkezi haline gelen “Budapeşte Loránd Eötvös Üniversitesi Türkoloji Bölümü”  açılmıştır.

Bütün çalışmalarında ısrarla Türk-Macar  akrabalığının  savunuculuğunu  yapan Budapeşte Loránd Eötvös Üniversitesi Türkoloji Bölümünde Türk grameri üzerine çalışmaları olan János (Yanoş) Repiczky (1817-1855), Üniversitede ilk Türk dili profesörüydü. János Repiczky aynı zamanda Macar Bilimler Akademisi üyesi olup, 1848’den 1851’e kadar da akademide kütüphaneci olarak görev yapmıştır. İlerleyen yıllarda akademide Doğu araştırmaları ile ilgili olarak önemli bir görev üstlenmiş ve akademinin talimatı ile Macaristan tarihi hakkındaki Türk kaynaklarının sistemli olarak toplanmasını ve çevirilerini başlatmıştır. Böylece onun döneminde Türk kaynaklarının araştırılması ve incelenmesi hız kazanmıştır.

vanbery.jpg?w=217&h=300

Ármin Vámbéry

Repiczky’nin öğrencisi Türkoloji Profesörü Ármin Vámbéry‘nin Türkoloji alanında sayısız makalesi, 38 kitabı ve birçok broşürü bulunmaktadır. Vámbéry’nin Türk  ırkı  hakkındaki  çalışmalarının yanı sıra Macarlığın kökeni hakkında yazmış olduğu yazıları Macaristan’da Türkoloji sahasına karşı önemli bir ilginin oluşmasına katkı sağlamıştır.  Türkoloji alanındaki en önemli eseri “A Török Faj” (Türk ırkı) 1885’de “Das Türkenvolk” başlığı adı altında Almancaya çevrilmiştir. Osmanlıca ve özellikle Çağatayca üzerinde çalışan Vámbéry, “Abuşka” adlı sözlüğü 1862’de yayımlamış, ardından Muhakemetü’l-Lûgateyn’i de Macarcaya çevirmiştir. 1870 yılında Kutadgu Bilig’i yayınlaması ününün bir kat daha artmasını sağlamıştır.  Vámbéry, 1882’de etimolojik açıdan fevkalade bir eser olan “A Magyarok Eredete” (Macarların Menşei) adlı çalışmasını neşrettikten sonra,  Türk Kaptan-ı Deryası Seydi Ali Reis’in Afganistan ve Hindistan hakkında yazdığı seyahatnamesini (1553-1556) İngilizceye çevirmiş, Özbek şairi Muhammed Salih’in “Şeybaniname” adlı destanını “Die Scheibanide” adı ile 1885’te Almanca olarak neşrederek bu önemli çalışmayı bilim dünyasına sunmuştur. 1891 yılında ise “Altosmanische Sprachstudien” (Eski Osmanlı Dil Çalışmaları) adlı araştırma eseri ise bugün dahi önemini koruyan önemli bir çalışmadır.
Vámbéry’ye göre: Bizans, Arap, İran kaynakları, Macarları “Türk” diye adlandırdığından, etnik kökeninde Türklere has bir takım özellikler gözlemlendiğinden ve dil mukayesesi de bunu doğruladığından Macar halkı Türk’tür. Dili de Türk kökenlidir.”  Daha geniş bilgiler için LÜTFEN TIKLAYIN.

Armin Vambery’nin öğrencilerinden Josef Thúry’nin  lise yıllarında başlayan Türk diline merakı ve ilgisi üniversite yıllarında daha da artmıştır. Birçok tanınmış bilim adamının derslerine girmişse de en çok Vambery’nin etkisinde kalmış ve onun görüşlerini savunan yazılar yazmıştır. Doğu Türk dilleri ve edebiyatları, Osmanlı el yazmaları, Türk dili kalıntıları ve eski Macar tarihi ve dilinin Türklerle olan bağlantısı çalışmaları yapmıştır.

 

Josef Thury, Türkoloji çalışmalarını Çağatayca ve Osmanlıca üzerine yoğunlaştırmış, “Behçetü’l-Lügat, Seng-lâh, Abuşka” sözlükleri üzerinde uğraş vermiştir. Osmanlı Türkçesi üzerine de çalışmaları olan Josef Thury, “İskendernâme” ile ilgilenmiştir. 1903 yılında Macar Bilimler Akademisi tarafından haberleşme üyeliğine seçilmiştir. Ayrıca Osmanlı tarih kitaplarında Macarlar ile ilgili olan bölümler üzerine çalışmalar yapmıştır. 1889 senesinde hazırladığı Macarca -Türkçe sözlük basılmamıştır. 1906 senesinde Armin Vambery’nin emekliğe ayrılmasından sonra Budapeşte Üniversitesi tarafından Doğu Filolojisi Bölümü’ne atamış olmasına rağmen ölümü sonucunda atama gerçekleşmemiştir.

nemeth.jpg?w=205&h=300

Gyula Nemeth

1916’dan itibaren kürsünün yönetimine getirilen Türkolog Profesör Gyula Németh, yarım yüzyılı aşan araştırma ve çalışmalarıyla Macar Türkolojisi’nin ekolü haline gelmiştir. Çalışmalarında Türk dili tarihini, lehçeleri, Macarların eski çağlardaki Türk Kuman, Kıpçak, Peçenek kavimleriyle olan bağlantılarını araştırmıştır. Macar tarihinde çok önemli bir yere sahip olan “Yurt Kuran Macarların Teşekkülü” adlı eserinde Macar kabilelerindeki ve yurt kurma sırasındaki Türk unsurlarını ve bu unsurların etkilerini işlemiştir. Daha geniş bilgiler için LÜTFEN TIKLAYIN.

Macar Bilimler Akademisi

Ekonomist Grof Szechenyi Istvan tarafından 1825’de kurulan ve “ulus dilinde yaşar” inancına bağlı kalan Macar Bilimler Akademisi de Türkoloji çalışmalarının temel merkezlerinden biri olmuştur. Akademi günümüzde dahi Avrupa’nın en bilinmiş ve önde gelen bilim kuruluşları arasında yer almaktadır. Akademinin dil bilimleri alanında çeşitli dergileri yayınlanmıştır. Bunlardan 1951 yılında yayınlamaya başlanan “Acta Orientalia Hungarica” adlı derginin yönetimi Türkolog Lajos Ligeti’ye verilmiştir. Lajos Ligeti, Macaristan’da Türkoloji’nin daha geniş kapsamlı Altayist ekolünü kuran ve Németh’in öğrencisi olan önemli bir Türkolog’dur. Ligeti, Budapeşte Üniversitesinde klasik filoloji öğrenimi görmüş daha sonra aynı  üniversitede Türkçe ve Moğolcaya karşı çok büyük bir ilgi duymaya başlamış, çalışmalarını bu alanda devam ettirmiş ve İç Asya’da yaşayan Türk ve Moğolların tarihi ile ilgili belgeler üzerinde çalışmalarını yoğunlaştırmıştır. 1928-1932 arasında Macar Bilimler Akademisinin desteğiyle Moğolistan’da bir araştırma gezisine katılmış, Moğol dili ve ağızları üzerinde incelemeler yapmıştır. Aynı araştırmada İç Asya’da yaşayan Moğolların ve Türklerin tarihi ile ilgili eski kaynaklar üzerinde de çalışmalar yürütmüştür. Lajos Ligeti ayrıca Macarca ile Türkçe arasındaki ilişkiler üzerinde de değerli çalışmalar yapmıştır. Macarca’da kullanılan eski Türkçe kalıntılarla ilgilenmekle kalmamış, Türkçe kökenli şahıs adlarını ele alarak bu konuda bilime yeni bilgiler sunmuştur. Bu derginin ardından yayınlanan “Acta Linguistica Hungarica” adlı dergi Gyula Németh tarafından yönetilmiş, dergide adından da anlaşılacağı gibi daha çok dil konusundaki araştırmalara yer verilmiştir.

Şark Cemiyeti

Macaristan’da “Şark Cemiyeti” Doğu üzerinde çalışma yapan araştırmacılarına her konuda destek sağlamıştır. I. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar faaliyetini devam ettiren cemiyetin yerine daha sonra Macar Türkologlar ve Doğu bilimcileri tarafından “Körősi Csoma-Társaság” (Körősi Csoma Derneği) kurulmuştur. Gyula Németh’in, bir süre başkanlığını yaptığı cemiyetin 1921-1941 arasında neşredilen “Körősi Csoma Archivum” dergisi dorudan doğruya Türkoloji yayın organı olarak çıkmış ve dünya Türkoloji’sinin en kaliteli yayın organı haline gelmiştir. Ayrıca bu derginin yazarları arasında Doğu bilimcileri de yer almıştır. Derginin en büyük özelliklerinden biri de Avrupa’da Türkoloji alanında yayınlanan ilk yayın organı olmasıdır.

Türklerle akrabalık

macar-kralc4b1na-1.jpg?w=300&h=213

Taç üzerindeki yazı: ΓΕΩΒΙΤΖΑS ΠΙΣΤΟS ΚΡΑΛΗS ΤΟΥΡΚΙΑS Türklerin ülkesinin sadık kralı 1. Geza’ya 

Bu iddianın kökenleri çok eskiye uzanıyor ve bu konuda tarihsel kanıtlar da var. Bunların arasında en somutu Bizans kökenli olanı. Macar Krallığı’nın ilan edildiği M.S. 1000 yılında Macar Kralı 1. Geza’ya Bizans tarafından hediye edilen tacın üzerinde: “ΓΕΩΒΙΤΖΑS ΠΙΣΤΟS ΚΡΑΛΗS ΤΟΥΡΚΙΑS (Türklerin ülkesinin sadık kralı 1. Geza’ya)  yazılı. Macaristan’ın Kutsal Tacı “Szent Korona” olarak adlandırılan ve Macaristan’da çok değerli ve Macar devletinin en önemli hazinelerinden biri olarak kabul edilen bu tacı 50 den fazla Kral giymiş. Tarihte ilk kez “Türkiya” adı  bu taçta görülüyor.  kullanılıyor. “İşte bakın, Bizans bizi Türkler olarak görüyordu” diyor Türk köken tezini savunanlar. O zamanlar Bizans’ta Macarlara “Torkiyas – Türkler” Doğu Ortodoks Kilisesine Torkiya Metropolitliği, başındakine de Torkiya Metropoliti denilmekteydi.

Macarların Türk soylu topluluklarla teması sonraki asırlarda da devam etmiştir.  X. ve XI. yüzyıllarda Karpat bölgesine Peçenek ve Oğuz göçleri olduğunu görmekteyiz.

1237 de başlayan Moğol istilası sırasında Deşt-i Kıpçak topraklarında yaşayan Kumanlardan yaklaşık 40.000 kişilik bir aile bugünkü Macaristan’a gitmiş, Macarların Kunlar dediği etnik grubu oluşturmuş ve Hıristiyan olmuşlardır. Günümüzde Macaristan’da Karsak civarında yaşayan 75.000 civarında bir Kıpçak Türk Hıristiyan grubu bulunmaktadır. Bu olay ilerleyen bölümlerde ayrıntılı olarak açıklanmıştır.

XIII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Macarlar arasında Attila İmparatorluğu’nun varisi olarak benimsenme ülküsü ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu düşünce yani Hunların ve Macarların ortak bir kökene sahip oldukları düşüncesi Batılı kronik yazarlarının eserlerinde yer almıştır. Hun-Macar kavmiyet fikri XIX. yüzyıl sonlarına kadar Macar soyluları arasında da büyük oranda kabul görmüştür.

Macarca ve Türkçe

Macar’ca ve Türkçe ortak dil ailesinden. Kelimeler farklı olabilir ama dil sistemleri benziyor. Örneğin, her iki dilde de yardımcı sözcük kategorisi var. Bu yardımcı sözcükler:
a. yapım ekleri yetersiz kaldığında sözcük yapımında,
b. zaman veya kip ekleri gibi,
c. aspekt olayını ifade etmek için,
d. her iki dilde de yeterlik bildirmek için kullanılırlar.

Macarcadaki “van” yardımcı fiilinin geçmiş zaman çekimi ile Türkçedeki “imek” fiilinin geçmiş zaman çekimi karşılaştırıldığında benzerliklerin olduğu görülmektedir.

TRT’de yayınlanan Macaristan’daki Kumanlarla ilgili Belgeselde dil benzerliklerini şöyle ifade ediliyor: “Mesela Macaristan’da ‘cebimde çok küçük elma var’ deseniz sizi herkes anlayabilir. Macarcası da şöyle: ‘Jembemben çok kiçi alma van’. Bir Macar’a gecekondu nasıl söylenir diye sordum, ‘kiç  kapu’ dedi. Yani ‘küçük kapı’ ”

Günümüzde Macaristan’da 1000 kadar Türkçe sözcük kullanılıyor. Türkçe derken Osmanlı öncesi Türkçesi, eski Kıpçak ve Çuvaş Türkçeleri ile beraber birçok Türk lehçelerini de dikkate almak gerekiyor. Belgesel danışmanlarından Kuman Türkolog İmre Baskı‘nın dil benzerlikleriyle ilgili verdiği bazı örnekler ise şöyle:

“Çok ilginç ki yemekler ile sözler daha çok sözde kaldı. Yemek kültürü Bosnalılardan çok etkilenmiş, kahve, şerbet vardı, fincan, sarma, halen de kullanılıyor. Cep, elbise, pabuç, aba var. Çavuş, çubuk, divan, hapishane, dükkandan geliyor. İmbik, kayısı, kasap, kefen, fırça, kırbaç, mahmur, pide, sancak, barbunya, tarhana, tencere, sabun v.s”

Macarcada, Macar kavim adlarının etimolojisine yönelik zengin literatür incelendiğinde, bu adların çoğunun Türkçe olarak açıklandığı görülür. Kavim adları üzerine tümüyle yeni bir sistem kurmuş olan günümüz Macar Türkolojisinin önde gelen isimlerindenSzeged Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi dekanı ve Altayistik Bölümü başkanı Árpad Berta’ya göre Magyar adı da dahil olmak üzere bütün Macar kavim adları Türkçedir. 

Bazı Türkçe – Macarca kelimeler

akbora – akbura
akkuş – akos
alacalı- alacs [alaç] (Kumanca: alaç – alacalı)
alper, alpar (soyad, erkek adı) – alpar
alt sektör – alagaz
ana – anya
arkan (soyad, erkek adı) – árkány (Kumanca: at koşulmakta kullanılan ilmikli ip)
arpat (soyad, erkek ad) – arpad
arslan – arszlan
ata – atya
bahadır – bahatur, bayatur
balaban – balaban (çakırdoğan)
balta – balta
Barak – Barak (Kuman boy adı)
batur (cesur) – bator (Tatar lehçesi)
baykuş – bagoly
ben – en
benim – enyem
beter – beter (kötü anlamında)
bi ber – bors (eski Türkçe: borç)
biç (yersiz olarak çıkıp budanması gereken filiz. Azeri – bic) – becs [beç]
biş (çiş) (Türk lehçesi) – bis
boğa – bika
bol – bo
Borçoglu – Borcsoglu (Kuman boy adı)
boza – boza (bir tür bira)
buğday – buza
buzağı – borjú [boryū]
cep – zseb [ceb]
cebimde – zsembemben [cembemben]
cici – cici (baştankara anlamında)
çadır – satoralma
çal – csal [çal] (hile anlamında)
çarp – csap [çap], csapas [çapas]
çevir – csavar [çavar]
çok – sok
dalga – dagály
damga – támga (Başkurt, Tatar, Özbek, Kırgız, Uygur lehçesi)
darı – dara (kırma (buğday, mısır); ebebulguru. Kıpçak dili: tara)
daz (anlamı dazlak) – tar (Kazak Türkmen, Özbek, Uygur: taz. Azeri: dazlak)
de (ama,fakat) – de
dede – ded
deve – teve (Kıpçak dili: teve)
dür – tür
düve – üno
elma – alma (Türkiye’nini bazı yöreleri dahil Türk dünyasının tamamına yakınının lehçesi)
er – úr
erboğa – erbuga
erdem – erdem
eşmek – es, çapas
gök (mavi) – kek (Eski Çuvaşça:kıvak)
halk – hala
ikiz – iker
kalpak – kalpag
kapak – kupak
kapı – kapu
kaplan – kaplany
kaplumbağa – teknosbeka (tekno – tekne)
karaboğa – karabuka
Karakaşlı – Karakas [karakaş] (soyadı) (Kumanca kara kaş -kara kaşlı)
Karsak – Karcag [kartsag] (bozkır tilkisi -yer adı) (Kumanca karsak – bozkır tilkisi)
kayısı – kajszi [kaysi]
keçi – kecke (Tatar lehçesinde: kece)
kendir – kender
kesek (parça toprak) – keszi (Eski Macarca: keseγ – kavim adı)
kılıç – kard
kırbaç – korbacs [korbaç]
kısa – kurta
kız+mak – kis+ál
kim – ki
kimin – kié
koç – kos
Konguroğlu – Konguroglu (Kuman boy adı)
kök – gyök
köpek – kopó
köpek – kuçu
köşek (deve yavrusu) – kölyök [köyök] (çocuk; hayvan yavrusu) (Eski Çuvaşça: *kölek)
Kuman – Kun
kurbağa – baka (Tatar: baka, Kazak, Kırgız, Özbek: kurbaka)
kurultay – kurultaj [kurultay]
küçük – kicsi [kiçi] (Türkmen kiçi. Azeri, Özbek, Uygur: içik)
o – o
omuz – tamasz
öküz – ökör
öl – öl (Macarca’da öldürmek anlamında)
pabuç – papucs [papuç]
pamuk – pamut
pide – pide
pis – piszkos
porsuk – borz
sabun – sabun
saç – szor
sakal – szakal
sarı – sarga
sayı – szam
sek – szök
sevgi – semmi
sırt ardı – gyarmat (Eski Macarca: gyarmatu [kavim adı], Eski Bulgar Türkleri: jarımatı, jarımardı [geride bulunan anlamında])
süpür – söpör
süpürge – seprü
sür – suruség (firça)
süz – szür
tanık – tanú
tanıt – tanít (öğretmek anlamında)
tarak – taraj
tarkan (soyad, erkek adı, ayrıcalıklı, saygın kişi) – tárján (Kumanca: ikinci kral, demirci kral anlamında)
tavuk – tyuk (Azeri lehçesi: toyuk, Türkmen-Anadolu lehçesi: tovuk)
teke – teke
tekeli – tekes
tekerlek – kerek (Macarca ve Moğolcada “teker” dönmek anlamına geliyor)
töre – törvén
tuğrul (çakırdoğan – yırtıcı bir kuş)- turul
tümen – tömény
uçurum – szirt (Kıpçak dili: sırt)
uzun – hosszu
var – van
yanak – jeneğ (Eski Macarca: kavim adı)
yapağı – gyapjú
yas – gyasz
yel – szel (Çuvaşça śil)
yemiş – gyümölcs
yer – ter
yılan – illancs [ilanç] (Anadolu, Azeri, Özbek: ilan)
yoğur – gyur
yurt – jurta
yüzük, yüksük – gyürü (Eski Çuvaşça: cürüg)

Macaristan Türk Konseyine katıldı

tc3bcrk-konseyi-11.jpg?w=640&h=521

Macaristan’ın da katıldığı Türk konseyi

2018’de Kırgızistan’ın Çolpan Ata kentinde gerçekleştirilen Türk Devletlerinin devlet başkanları düzeyinde katıldığı “Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi“, “Türk Konseyi” ya da “Türk Keneşi” olarak adlandırılan 6. Türk zirvesine Macaristan da Başbakan düzeyinde ilk kez katıldı.

Macaristan Başbakanı Viktor Orban’ın konseyde yaptığı konuşma:  “Sizinle işbirliği yapma fırsatımız olduğu için büyük onur duyuyorum. Sizlerin de bildiği gibi biz Macaristan’da yaşıyoruz. Biz Macarlar Macarca konuşuyoruz. Macar dili kendine özgü, eşsiz Türk diline akraba bir dildir. Biz sizlerin arasında batı ülkeleri arasında yaşayan bir ülkeyiz. Hıristiyan dinini aldık, Hıristiyan Türk eliyiz fakat Kıpçak-Türk ilkeleri üzerinde dik duruyoruz. Bizler Atilla’nın torunları olarak yaşamaktan gurur duyuyoruz. Bizim özümüz Türk kökenlidir ve bu saygı ile anılır. Ve bildiğiniz üzere ülkemde her yıl Türk ülkelerinin katılımıyla gerçekleşen Turan Kurultayı vardır. Türk yurtlarından gelen delegasyonlar, birlikte samimi bir şekilde kurultayı gerçekleştirmektedirler. Bu Kurultaya Türkiye, Kazakistan, Türkmenistan Cumhurbaşkanları da katıldı. Eskiden Avrupalılar sık sık aşağılamak için bize “Batının en doğuluları” derlerdi. Daha önce bizi bu şekilde kırmaya çalıştılar. Ancak bu tür örgütlenmeler ve Türk dili konuşan ülkelerin gelişmesi sayesinde bunun şimdiden övgü olduğuna inanıyoruz.

Macaristan’daki diğer Türk kökenliler

Yurt kuran Macarlara IX-X. ve XI. yüzyılda Peçenekler; XII. ve XIII. yüzyılda ise Kumanlar katılmışlar ve onlara birlikte Macarların etnik ve dil özelliği de Türkçe unsurlarla daha fazla karşı karşıya kalmıştır.

Deşt-i Kıpçak topraklarında yaşayan Kumanlar,  büyük bir güçle Doğu Avrupa’yı ele geçirmek için harekete geçen Moğollar’a karşı Ruslarla birleşik ordu kurdular ancak 1223’te yenilgiye uğradılar. Sonrasında Moğollar, zaferlerinin sağladığı olanaklardan yararlanamayarak iç siyasi nedenler yüzünden Orta Asya’ya geri döndüler. Ancak Kumanlar Cengiz’in büyük oğlu Cuçi’nin egemenliği altına aldı Volga’dan doğuya doğru uzanan bölgeyi kaybetmiş oldular. Kıpçak bozkırlarının büyük bir bölümü üzerindeki egemenlikleri yine de on yıldan fazla sürdü. Daha sonraki Moğol saldırısı 1237’de gerçekleşti. Moğollar bir dizi Rus şehrini işgal ettiler ve sonra Kıpçak bozkırını ele geçirmek için ilerlediler. 1238’de Kumanlar, Moğollara karşı yeni bir yenilgiye uğradılar. Yaklaşık 40.000 çadırlık bir Kuman kafilesi Macar kaynaklarının  “Kötöny – Köteń” adıyla andıkları Kuman hakanı komutasında Karpat havzasına geldiler ve Macar Kralı IV. Béla’dan Macaristan’a sığınma istediler. Köten’in hareketi tümüyle mantıklı, başka seçeneği bulunmayan bir davranıştı. IV. Béla yaklaşan Moğol tehlikesine karşı güçbirliğini düşünerek ülkenin sınırına giderek büyük bir törenle Kumanları karşıladı. Bu karşılaşma anı Karcag (Karsak) şehrinde 2001 yılında yapılan Büyük Kuman Milenyum Anıtı’nda ölümsüzleşmiştir.

IV. Béla, Kumanları dağınık bir biçimde yerleştirdi. Kuman prenslik ailesini Peşt bölgesine, saraya yakın bir yere, diğerlerini ise ülkenin ortalarına fakat birbirlerine
yakın olmayan yerlere yerleştirdi. Macarların Kunlar dediği göçebe Kumanlar yerleşik yaşama uyum sağlamada ve yerel halkla büyük sorunlar yaşadılar. 1241’de  kalabalık bir Macar grup Kumanlara karşı ayaklandılar. Bunun üzerine Kumanlar ülkeden ayrıldılar ve Balkanlarda, Aşağı Tuna bölgesine yerleştiler. Moğol istilası ile karşılaşan IV. Béla  Kumanları geri çağırdı ve Tuna-Tisza “Tisa” ırmakları arasında, Kőrös “Kȫröş”, Maros “Maroş” ve Temes “Temeş” nehirleri boyunca yerleştirdi. IV. Béla 1246’da Kumanlarla yeni bir anlaşma yaptı ve çağın adetlerine uygun olarak bu anlaşmayı evlilik bağı ile perçinledi. Oğlu tahtın varisi IV. Istvan’ı, Kuman prensinin kızı Erzsébet’le (Erjêbet) evlendirdi.

Kumanlar özel bölgelerinde özgür göçebe yaşamlarını sürdürdüler, eski alışkanlıklarını, giyim biçimlerini korudular. Ayrıca keçe çadırlarında da yaşayabildiler.

Kumanların bazı boylarının Hıristiyanlığı kabul etmeleri Macar  rahipleri sayesinde gerçekleşmiştir. Daha sonra Macar Kralı’nın teşvikiyle Kuman Piskoposluğu kurulmuş ve Macar Kralı’nın unvanları arasına Rex Cumaniae (Kumanistan Kralı) unvanı da eklenmiştir.

Kumanlar yazı dilleri olmadığı için, yüz yıl gibi kısa bir süre içinde asimile oldular, dilleri de yok olup gitti. Yine de günümüzde Kuman olduklarını ve atalarının nereden geldiklerini çok iyi bilen  Macaristan’da Karsak civarında yaşayan 75.000 civarında bir Kuman Türk Hıristiyan grubu bulunmaktadır.

Macaristan’a yerleşen yedi Kuman kabilesinden biri Olaş boyuydu. 1936 yılında derleme yapmak amacıyla Macar müzik adamı Bela Bartok Toros’larda Ulaş soyundan gelen Yörük köylerini gezmiş, pek çok köyde dinlediği türkülerin bir kısmının Macar Halk Türküleriyle şaşırtıcı ölçüde benzediğini farketmiştir.

Diğer bilgiler ayrı bir yazımızda açıklanmıştır OKUMAK İÇİN LÜTFEN TIKLAYIN.

Sekeller, Attila’nın ölümünden sonra  Karpat havzasında Csigle denen yere yerleşen 895’te Macarlar gelene kadar orada varlıklarını devam ettiren Hunların doğrudan torunlarıdır. Çoğunluğu günümüzde Romanya sınırları içerisinde kalan Sekelistan’da bir kısmı da Macaristan’da yaşamaktadırlar. Daha geniş bilgiler ayrı bir yazımızda açıklanmıştır OKUMAK İÇİN LÜTFEN TIKLAYIN.

Macarların Turancılığı

Avrupa’da yeni güç dengeleri kurulurken, Avusturya-Macaristan monarşisi güç kaybetmeye başlamışken Panslavizm ve Pangermenizm’in arasında sıkışıp kalan Macar milliyetçileri, Macar ulusal bağımsızlığının kazanımı için yeni müttefik arayışlarına girmiştir. Macar siyasetçilerinin bir kısmının yüzünü Doğu’ya dönmesi ve Batı’ya olan güvensizlik sonucu rotayı Doğu’ya çeviren bir ideolojinin oluşumunda en büyük etkenlerden olmuştur. Turancılık kavramı ise bu kimlik arayışlarının sonucunda doğmuş ve oradan dünyaya yayılmıştır.

Slav ve Germen halklarının arasında sıkışan Macarlar, içinde bulundukları ülkenin yalnızlaşması ve uluslaşma sürecinin de etkisiyle geldikleri Turan bölgesinin, Türk asıllı halklarıyla yakınlaşma arayışı içine girmişlerdir. Macarları Turan’a sürükleyen yol, Slav ve Germenlerin, Macarları siyasi ve kültürel anlamda hakimiyet altına alma çabaları olmuştur. Doğu Avrupa’da Panslavizm ve Pangermenizm çekişmesi hız kazanırken Macarlar, yok olmamak için Turancılık ideolojisini bir kurtarıcı olarak görmüşlerdir.

Macar Turancılığına göre Ural-Altay, Fin-Ugor ve Uzak Asya halkları Turan halklar ailesini oluşturmaktadır. Buna sebep olarak ise Macarlarla sıkı tarihsel ilişkide bulunan Asya bozkır halkları başta olmak üzere birçok halk dahil edilmeye başlanmıştır. Macarlara göre Turan’ı; Finler, Estonyalılar, Slavlaşmamış Bulgarlar, Türkler, Tatarlar, Türkmenler, Kırgızlar, Özbekler oluşturmaktadır. Bu halkların birliği Macarlara göre daraltılmış Turan’dır. Turan’ın genişletilmesi durumunda bu listeye; Japonlar, Koreliler, Moğollar, Çinliler, Siyamlılar, Tibetliler de dahil edilecektir. Yüzyıl başlarında ülke olarak bakıldığında ise; Turan ülkeleri arasında; Macaristan, Finlandiya, belli bir ölçüde Bulgaristan, Türkiye, Japonya, Çin, Tibet, Nepal ve Siyam bulunmaktaydı.

Macaristan’da Turan hareketinin yaratılmasında ve Turan hareketinin siyasi bir hareket olarak ortaya çıkmasında belirleyici isim Pal Teleki’dir. Pal Teleki, 1918 yılında yayınlanan makalesinde düşüncelerini şöyle dile getirir: “Tarihsel geleneklerimiz nedeniyle biz hareketimize Turan adını verdik. Bu ne oranda haklıdır? İran-Turan ayırımı dil ve ırk farklılıklarından kaynaklanmamaktadır. Turan, Orta Asya’nın göçebe halkları için kullanılan ortak bir tanımlamadır. Turan coğrafi bir kavramdır, ama sadece toprak coğrafyası anlamında değil, etnografya coğrafyası anlamında da.

Turan hareketini dil ve ırk temelinden, coğrafya ve kültür temeline çeken bu düşüncenin iki temel nedeni bulunmaktadır: Birinci neden; dünya siyasetindeki var olan düzendir. I. Dünya Savaşı’ndan mağlup ayrılan Macaristan, topraklarının 2/3’ünü, nüfusunun ise 1/3’ünü başka ülkelere bırakmak zorunda kalmıştır. Bu sebepten dolayı yenilgiden çıkış arama yollarına girilmiş, 1918’lerde siyasette solun ağırlığı artmıştır. Sağ ideolojiler ise merkeze doğru kaymaya başlamıştır. Bu yıllarda ise Macar Turancıları radikal siyasetlerini yeniden düzene sokacaklardır. İkinci ve daha etkili olan neden ise; Macaristan’da Turancılığı hem düşünsel hem de siyasal bir hareket olarak geliştiren kadronun yetkin, uzmanlık alanlarında dünyada ses getirecek çalışmalara sahip olan bilim adamlarından oluşmuş olmasıdır. Genel olarak bu bilim adamlarının hedefi Turan halklarının geniş birlikteliğini bilimsel yollardan tanıtmak olmuştur. Bu uğurda Orta Asya’ya birçok araştırmacı gönderilmiştir.

Turan Derneği

Sonunda 1910 yılında Macar Turancıları, Turan Derneği adı ile bir örgütlenmeye gitmişlerdir. 30 Aralık 1910 tarihinde Bela Erödi’nin başkanlığında Kurucu Genel Kurul seçilmiş, derneğin onursal başkanlığına tanınmış Türkolog Armin Vambery getirilmiştir. Yönetim kurulu, Macar bilim dünyasının sayılı isimlerinden seçilmiştir. Dernek, siyasal gayeler güden bir kuruluş olmamakla birlikte -bu şekilde yansıtılmıştır- bilimsel bir dernek şeklinde yapılanmıştır.

Derneğin Macaristan’a biçtiği rol Turan halklarının en batıdaki üyesi olarak gördüğü Macaristan’a Turan halklarının önderliği olmuştur. Derneğin kuruluşunu duyuran bir broşürde ise Turan Derneğinin amaçları yazmaktadır: “Turan Derneğinin amacı; Asya ve bizle akraba Avrupa halklarının bilim, sanat ve ekonomilerini incelemek, onları yurt içinde ve yurt dışında tanıtmak, geliştirmeye yardımcı olmaktır. Yine, bu kardeş halkların çıkarlarını Macaristan’la bütünleştirmeye çalışmak da amaçlarımız arasındadır. Derneğimiz çıkarcı değildir. Siyaset, din ve mezhep sorunlarının ve kişisel problemlerin faaliyet alanımıza girmesine kesinlikle izin verilmeyecektir. Öncelikle bilimsel olan çalışmalarımızda, ticari ilişkilere asla yer yoktur. Derneğimiz amaçlarını Turan kökenli olmayan halklarla işbirliği ve diyalog içinde gerçekleştirmeye özen gösterecektir.

turan.jpg?w=207&h=300

Turan Dergisi

Turan dergisi

Derneğin bir diğer amacı da çalışmalarını duyuracak yayın organı gereksinimiydi. Bu nedenle 1913 yılından 1921’e kadar kesintiye uğrayarak, 1944 yılına kadar ise sürekli çıkacak olan Turan dergisinin, iki aylık yayınlanması düşünülmüştür. Derginin içeriği birkaç dilde makaleler içermekte ve bilimsel makaleler güçlü bir kadro tarafından yayınlanmaktaydı. Macarca, Türkçe, Almanca ve Fransızca makalelerin yer aldığı Turan dergisinin 1913’de çıkardığı sayı üç ile sınırlı kalabildi. Bir müddet ara verilmesine rağmen, İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarına kadar dergi yayınlanmaya devam etmiştir. Yabancı bilim adamları tarafından dergiye olan ilginin arttırılması hedeflenirken, Macar Turancı fikirlerini uluslararası platformlara çıkarmak gayeler arasında en belirginiydi. Ayrıca Turan kavramına coğrafi, dilsel ve etnik anlamlandırmaların yüklenmiş olması, bunun sonucunda yayını yapılan yazıların incelenmesi sonucunda Turan dergisinin yapısı da ortaya çıkmaktadır.

Yüzünü Doğu’ya dön, Turan’ı bulacaksın

Macarların tarihsel serüvenine bakıldığında oradan oraya göç ettikleri ve çeşitli halklarla etkileşime geçerek akraba olduklarını görürüz. Bu birliktelik ve akrabalık ilerleyen zamanlarda Macarların, Dünya Savaşını kaybetmesi neticesiyle buhrandan kurtulmak için Turan’a yönelmesine sebep olmuştur. “Yüzünü Doğu’ya dön, Turan’ı bulacaksın.” anlayışı içinde bir coğrafi birliktelik gayesi güden birçok kurum ve kuruluşlar kurarak Türklük bilimini aydınlatmaya çalışmış Macar milliyetçi aydınları, kökenleri ve akrabalıkları münasebetiyle Turan’ı araştırma amacı gütmüşlerdir. Bu hedefler doğrultusunda dergiler yayınlamışlar, Turan kavramını bir coğrafi terim olarak gündeme getirerek bu alanda ilerleme kaydetmişlerdir.

Macarların, yönünü Turan’a çevirmesindeki ana etkenlerin başında siyasi sebepler gelmiş ve Orta Avrupa’da sıkışıp kalmamak için hareket ederek Türk halklarının dillerini incelemişlerdir. Macar Bilimler Akademisi ve Turan Cemiyeti fikirlerini uluslararası platformlara taşımışlardır. Nitekim köken meselesi ve kimlik arayışları, Macar milliyetçi aydınlarını Türk diline, coğrafyasına ve tarihine yöneltmiştir.

Baskıların devam ettiği Komünist dönemde Turan kelimesinin kullanılması yasaklamıştı. 1989’da komünist dönemin sona ermesiyle Turancılığa ilgi başladı ve artmakta.

Hun-Türk Turan Kurultayı

2.jpg?w=300&h=200Kurultay sözcüğü Altay dillerinde, Türk dillerinin büyük kısmında soy ya da kavim toplantısı anlamına gelir. Bu sözcük kavim sisteminde ve bu sisteme dayalı birliklerde yaşayan bozkır atlı göçebe kültürlerinin hemen hepsinde vardı. Atlı göçebe olan Macar kavimlerinin de  böyle toplantılar yaptılarından Bizans ve Arap kaynakları bahseder.

Macaristan’da Bács-Kiskun Bölgesindeki Bugac şehir sınırında,  2 yılda bir Hun-Türk Turan kurultayı düzenleniyor. Szeged Üniversitesi’nin Halk Bilimi ve Kültürel antropoloji Bölümü’nden mezun, Altayistik Bölümünde Yüksek Lisans  yapan, 2012 yılında Hacettepe Üniversitesi’nde konuk öğretim üyesi olarak bulunan Macar Türkolog Atilla Mateffy anlatıyor: “Macarlar Türkleri kardeş olarak görüyor. Avusturyalılar bize sürekli ‘Osmanlılar düşmanınız’ dedi.  Fakat Türkiye bizim için kardeş ülkedir. Ülkemizde Turan kurultayları yapılıyor ve gençler arasında Turancılık hızla yayılıyor.”

177106_hunturk_11.jpg?w=300&h=1651980’de Romanya’nın Erdel bölgesinde doğan, Tamaş Macaristan’ın Szeged Üniversitesi’nden mezun, Hacettepe Üniversitesinin 3 yıllık Türkoloji Bölümünde doktora yapmış olan Tamaş Csernyei anlatıyor: “Macaristan’da Turancılık fikri çok tarihi bir geçmişi sahip. Avrupa ülkelerinde Pan-Slavizm, Pan-Latinizm, Pan-Germenizm akımları ortaya çıktı. Macarlar, Avrupa’nın ortasında yok olmamak için kendi gelenek ve göreneklerine sahip çıktı. Macar dilini korumak için büyük çaba gösterdiler. Bunda Turancılık fikri de etkili oldu. Turancılık Türkiye ile Macaristan’ı birbirine yakınlaştıracaktır. İlk Turan Kurultayı 2007 yılında Aral Gölü’nün kuzeyindeki Torgay bölgesinde yaşayan Macar soyununun üyeleri arasında yapıldı. Hem Kazakistan’da hem de Özbekistan’da Macarlar yaşıyor. Daha sonra yani 1 yıl sonra 2008 yılında Macaristan’da Bugac Bozkır’ında yapıldı. Daha sonra 2 yıl yapılmaya devam ediyor. Turan kurultaylarında eski gelenekler canlandırılıyor. Eski Macar ve Hun Türk kavimlerini birbirlerine yakınlaştırmak amacıyla 2007’den bu yana düzenlenen Turan Kurultayı’nde renkli görünteler yaşanıyor Okçuluk, ata binme gibi eski Turan gelenekleri Orta Asya ülkelerinden Kazak, Özbek, Türkmen, Moğol, Oset, Başkırt, Tatar halklarının yanı sıra Azerbaycan ve Türkiye’den katılım oluyor.  Layoş Kaşşai’nin okçuluk okulu var. Orada okçuluk yapılıyor. Turan ülkelerinden gelen sanatçılar sahne alıyor. Türkiye’den son yılda katılımlar arttı. Kırgızistan’dan, Başkurdistan geliyor. Almanya ve Avusturya’da yaşayan Türkler geliyor. Yakutistan’dan gelenler bile oldu. Turan Kurultayı’na çok geniş coğrafyadan katılım oldu. Türkiye’den de uçak ve otobüslerle gelenler oldu.Daha önce bir duvarın karşısındaydık. Ama yavaş yavaş bu duvarlar yıkılmaya başladı. 2010 yılındaki Kurultaya Macaristan hükümeti çok ciddi kaynak ayırdı. Kurultaya giriş ücreti yok. Herkes ücretsiz gelebilir. Gerçekten destek alırsak çok iyi olur. Ama sembolik destek bazen paradan daha önemli. Komünist dönemde yani 1947-1989 yılları arasında Turan kelimesini kimse söyleyemedi. Bu durum yavaş yavaş değişiyor. Gençler arasında çok fazla Turancı var.  Yaşlılar arasında daha az Turancı var.

Kurultayı düzenleyen antropolog Andras Zsolt Biro anlatıyor

Ben Macaristan Turan Vakfı Başkanıyım, yani bir “Turan” gönüllüsüyüm. Fakat “Turan”, siyasi bir hedeftir bilimsel alt yapısı yoktur. Böyle uluslar arası bir organizasyonu bilimsel temellere oturtmak zorundayız. Turan sembolik bir kavram. Turan’ın coğrafi sınırlarını tam olarak belirlemek imkansız. Orta Asya’dan İran’ın kuzeyindeki bölgeye kadar yerleşmiş bir göçmen kültürüdür. Bugün Turan denildiğinde bizler ya da sizler için bir anlam ifade edebilir. Ama Moğolistan´a gittiğinizde bu kelimenin bir anlamı yoktur. Bizlerin ne demek istediğini anlamazlar. Fakat tarihte Hun-Türk gerçeği vardır ve bu gerçeği dünyanın en ücra köşesinde yaşayanlar dahi bilir.

Bizim düzenlediğimiz kurultayın bilimsel bir altyapısı olmak zorunda. Bizlere bugün kimse siz hayal peşinde koşuyorsunuz diyemez. Bizler gelenek savaşçılarıyız. Macar milleti kültürünü tanımak istiyor. Örneğin bu coğrafyada sabit kalmış bir at kültürü var. Macarlar doğudan geldiği için doğuya her zaman mistik ve özel bir bakışa sahip. ‘Eski yurdumuz’ diye bakılıyor ve Macarlar o yurdu bilmek istiyor. Dolayısıyla, Turan’a her zaman bir merak var.

Macarların kökleri Orta Asya’dan başlıyor. Ural Dağlarının güneyinden gelip Kuzey Kafkasya’dan geçip Orta Avrupa’daki Karpat havzasına varmışız. Günümüz antropoloji ve arkeolojisi, Macarların kökleri ve nereden geldiğini böyle anlatıyor. Hatta, Macarlar Avrupa’da köklerini en iyi bilen millet. Köklerimizden gurur duyuyoruz. Unutmadık ki, doğudan gelmişiz. Ben kesinlikle kendimi Orta Asyalı hissediyorum. Macarlar hiçbir zaman Avrupalı olmamıştır, geleneklerine ve kültürüne bağlı bir millettir. Biz Asya kökenli Avrupalılarız. Macarlar Avrupalılığı medeniyet açısından benimsemişlerdir. Daha iyi yaşam, daha iyi eğitim…  Irki olarak Orta Asyalı olduğumuzu bilimsel olarak ta kanıtladık. Avrupa’da sadece iki millet var ‘Biz Asyalıyız’ diyen. Macaristan ve Türkiye. Avrupa Birliği içinde Macarlar, her zaman özel bir durumu var. Biz hem mental ve zihniyet olarak hem de kültürel olarak farklıyız.

Köklerimizde en eski Macar hanedanı Hunlar ve Atilla var. Göçmen kültüründe kavimlerin ismi sürekli değişir ve yeni isimler ortaya çıkar. Aynı milletin bir sürü ismi olabilir. İlk olarak Hunlar varmış. Bugünkü Macaristan bölgesine gelmişler. Atilla burada doğmuş ve dünya imparatorluğunu buradan yönetiyor. Sonra Asya’da kalan Hun kavimleri, Türk olarak ortaya çıkıyor. Macarlarla Türkler arasında akrabalık var, dedelerimiz akraba. Ama bu coğrafyada önce Hunlar vardı…Hunlar ana gövdedir, Macarlar Hunların içinde yer alan asil bir zümredir. Orta Asya´da birçok “Magyar” isimli yerleşim yerleri mevcut. Burada yaptığımız bilimsel çalışmalar neticesinde bizlere en yakın DNA sonuçları bu kabilelerde yaşayan halklardan çıktı. Kırgızlar, Kazaklar, Özbekler… Onlar da bizlere Macar derler.

Karpat havzasına gelen yedi boy var ve en büyüklerinden biri simgesi Kurt olan Türk boyu. Macarlar her zaman kurda saygı duymuş, hâlâ efsaneleri mevcuttur.

Avrupa içinde Türkler lehine bir sempati sadece Macaristan’da var. Çünkü Türk dünyasıyla en çok kültürel ortak mirasa Macarlar sahip.  Burada köklerimize ve Türklere karşı bir sempati varsa da Türk medyasına ulaşamıyorlar ve bilgi sahibi olamadıkları için etki altında kalıyorlar. Okuyabildikleri iki şey var: Rus ve İsrail propagandası. Macaristan’da da bir sürü web sayfası açtılar. Onlar için Türkleri ve Macarları ayırmak çok önemli. Çünkü Türk dünyasının Orta Asya’dan Orta Avrupa ve Balkanlara kadar ulaşmasını istemiyorlar. Slavlar arasında Macarlar bir ada gibi görünüyor. AB ile de anlaşmazlıklarımız var çünkü Macarlar kendi kültürlerini korumak istiyor, AB buna sıcak bakmıyor. Macaristan’da ve Avrupa’da Türkiye’nin kültürü, tarihi ve rolünü sergileyebilen medyaya ihtiyacı var. Bu medyanın, Orta Asya’daki ortak köklerimize vurgu yapması, Macarları Türkiye’nin yanına çekecektir.

Macarlar, bugünkü Türkiye’den daha çok Orta Asyalı, daha Hun bir millet. Macarca ve Türkçe arasında binlerce ortak kelime var. Genetik araştırmalara göre, Türkler ve Macarların yüzde 20’si benzerlik gösteriyor. Macarlar ve Türkler, birbirlerine her zaman saygı göstermiş çünkü her iki millet savaşçı millet. Türkiye’de pek çok Atilla isminin olduğunu görüyoruz. Bu bakışa göre, Macaristan’dan Türkiye’ye gitmişler. 1920’li yıllarda çok sayıda siyasi sözleşme de imzalanmış ama Komünizm sonrası Türk-Macar ilişkileri kesilmiş. Şimdi yeniden bir araya gelmeliyiz. İlginç olan bir şey daha var: Türkler her zaman ‘Biz nasıl akraba olabiliriz’ diye soruyor. Ama genetik araştırmalara göre biz Macarların kanında Türkiye’deki Türkler’den daha fazla Asyalı var. Macarlar, Türklere göre üç kat Asyalı.

Biz Hun bilinci taşıyan milletlerden temsilcilerle tanışıyoruz. Sadece Türk dili konuşan değil, 27 ülkeden topluluklarla iletişim halindeyiz. Türk milletlerine ortak köklerini göstermek istiyoruz. Dedelerimizden, akrabalığımızdan gurur duyabiliriz çünkü onlar büyük kahramanlardı. Her millet, böyle bir geçmişle gurur duyar. Orta Asya’da pek çok küçük millet zor durumda ve biz onlara ‘Yalnız değilsiniz’ diyoruz.

Kurultayla ilgili ayrı bir yazımızda açıklanan diğer bilgileri  OKUMAK İÇİN LÜTFEN TIKLAYIN.

Son söz

Biz Türkler, Macarlarla kardeşiz. Ne yazık ki, biz i’la-yi kelimetullah diye İslam aleminin, siz de ruhullah diye Hıristiyanlığın yüzyıllarca öncülüğünü yaparak, boş yere birbirimizin yok olmasına çalıştık. Böyle bir şaşkınlığa düşeceğimize, iki kardeş millet el ele verseydik, insanlığa ne büyük hizmet ederdik.” Atatürk 1932 (Macar bilgini Prof. Zayti Ferenç’e hitaben).
Bunları 86 yıl önce Atatürk demiş ve 
Atatürk’ün önayak olmasıyla Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde, Hungaroloji Anabilim Dalı olarak 1935 yılında kurulmuştur. Biz hala neyi bekliyoruz? Anlamak mümkün değil.

Alıntı

              Okuyunda aslınızı ögrenin.

Yalnız MACARLAR degil Avrupada Finlandiyada yarıyarıya Türktür.

İsviçrede Finlandıyalı bir hıristiyan Türk kadının otelinde çalıştıztım.

Gelecek yazımda kadının TÜRKLERE gösterdigi ilgiyi size anlatacam.

DİNİNİ atmış ama milliyetini ATMAYIP ona guvvatla sahip çıkmıştır.

Kadın örnek olsun bizdeki milliyetsızlere.

Mademaki TÜRK degilsin söylesene NESİN.Eeeeeee milliyetini bile söyleyemeyene vallaaa madalya takmak gerek:-)))

Link to post
Sitelerde Paylaş
Bir saat önce, tolonbey yazdı:

Macarların Türklüğü

Macaristan’da 2018 yılı seçimlerinde meclis sandalyelerinin % 22’sini elde eden Turancı  Jobbik (daha iyiye) Partisi lideri Gabor Vona anlatıyor: “Biz Türkiye ile yakınlaşmanın Avrupa’nın yararına olduğunu düşünüyoruz. Diğer partilerin Türk ve İslam karşıtı politikalarına katılmıyoruz. Türkiye bize yeni fırsatlar sunuyor… Türklerle Macarların kökeni birdir. Hunlar’dır. Biz Türkler’e karşı çıkarsak kendi kökenimize de karşı çıkıyor oluruz. Türkler bizim kardeşimiz… Yanlışa cesurca karşı gelen ve Allah’tan başka hiç kimseden korkmayan Attila’nın torunlarıyız… Biz Macarlar insanları soylarına göre ayırırız, dostluk başka kardeşlik başka. Türkler ister müslüman olsun ister Gagavuzlar gibi Hıristiyan, onlar bizim kardeşlerimiz… Avrupa’yla belki dinimiz bir olabilir ama kimliğimiz kanımız, soyumuz, geçmişimiz bir değil … Macaristan homojen bir topluma sahip bir ülkedir. En çok konulan erkek isimlerinden biri ise Attiladır. Attila, Avrupa Hun imparatorluğu hükümdarı. Batı Roma İmparatorluğunun çöküşüne sebep olan, bir devir açıp bir devir kapatan, Türklerin ve Macarların ortak başbuğudur… Eğer iktidara gelirsek Avrupa birliğinden çıkıp Turan birliğinin kurulması için elimizden geleni yapacağız.” 

Macarlar, Atilla’nın torunları

16-ekim-2012-tc3bcrkiye-macaristan-mac3a

16 Ekim 2012 Türkiye Macaristan maçında Macarların açtığı pankart

16 Ekim 2012’de Budapeşte’de oynanan Türkiye ile Macaristan milli takımları  arasındaki maçta ev sahibi Macarlar tribüne “Biz de Atilla’nın torunlarıyız” yazılı pankart astılar. Macaristan Jobbik Partisi’nin Genel Başkanı Gabor Vona pankarttaki mesaj hakkında şunları söyledi: “Karşılaşmanın büyük bahsine karşın, Macar taraftarların böylesine dostane bir jest yapmış olmalarını çok anlamlı buluyorum. Bu, günümüzün düşmanlık ve rekabet dolu dünyasında bilhassa anlamlı ve büyük bir olaydır. Minnettarım bunun için. Umarım bu mesaj mümkün olduğundan daha fazla Türk insanına ulaşır. Dilerim bu haber gider kulaklarına. Macaristan’da öyle bir güç var ki, bu ülkenin en büyük ikinci siyasi partisidir ve kendini Atilla’nın torunu sayan her milleti müttefiki olarak görmektedir. Türkleri de aynı şekilde.

Atilla adı Macaristan’da çok yaygındır

avrupa-hun-devleti.jpg?w=300&h=165

Avrupa Hun Devleti

395-453 arasında yaşayan Atilla, günümüz Macaristan’ın da içinde bulunduğu geniş bir coğrafyada hüküm süren Avrupa Hun İmparatorluğu’nun hükümdarıydı.  Yönetimleri altında, çeşitli Türk boyları da dahil olmak üzere kırkbeş kavim yaşıyordu. Bunların çoğu, şimdiki Avrupa milletlerinin dedeleridir. Hunlar, önce Doğu, sonra da Batı Gotlarla karşılaştı. Yerlerinden kopan bu kavimler, batıya doğru hızla akarak, Roma İmparatorluğu topraklarını, Kuzey Karadeniz’den İspanya’ya kadar her tarafı alt üst ettiler. Böylece, Avrupa’nın sosyal, kültürel, demografik, yapısını alt üst eden etnik manzarasını değiştiren ve bugünkü yapının temellerini oluşturan  tarihte Kavimler Göçü denilen olay meydana geldi.

 Attila’nın ölümünden sonra tahta çıkan oğulları dönemlerinde, Hun birliği parçalandı. Hun kavimlerinin büyük bir kısmı Doğu’ya yöneldi. Atilla’nın oğlu İrnek idaresindeki Hunlar, önce Güney Rusya düzlüklerinde görülen, sonra Balkanlarda ve Orta Avrupa’da birer devlet kuran Bulgarlarla Macarların oluşumunda büyük rol oynadılar.

Macaristan’a nereden gelmişler?

Macarların ilk etnogenetik hareketleri ise kısmen Altaylarda ve bugünkü Kazakistan ve Özbekistan’ın belli bölümlerinde geçmiştir. Bu sürece Tarım Havzası  (bugünkü Sincan Uygur Bölgesi) ve Pamir Bölgesi’ndeki eski halklar da etkide bulunmuştur. Macar kavimlerinin Orta Asya’dan Batı’ya göç ettikleri ve Aral-Hazar bölgesinde uzun zaman geçirdikleri tahmin edilmektedir. Bu zaman zarfında Avrupa’nın Doğusunda 370 – 469 arasında Avrupa Hunları, 562-852 arası Avarlar, 552’den sonra Hazarlara katılıncaya kadar Batı Göktürkler, 630’dan sonra Avarlara ve Hazarlara katılıncaya kadar Büyük Bulgar Hanlığı,  965’e kadar Hazarlar hüküm sürdüler. Macarlar 896 yılında yurt tutmadan önce bu kavimlerle yaşadılar. Hazarların son dönemlerinde Volga boylarında teşkilatlanan Macarlar, Arpad Hanedanlığını kurdular. Hazar yönetiminden ayrılan Bulgarlar ve Peçeneklerin saldırıları yüzünden  bugünkü Macaristan bölgesine yerleştiler. Ondan önce parçalanan Avarlardan bir grup da Doğu Macaristan’a dağılmıştı.

Macar tarihinin en önemli evrelerinden biri “Honfoglalás” yani  “Yurt Tutma” anlamına gelen 10. Yüzyılda Macarların Karpat Havzası’na göç etmesidir. Hükümdar Arpad, Karpat Havzası’na göçü sağlayan daha sonraki yüzyıllarda da hükmedecek olan Macar krallık hanedanının kurucu atasıdır.

Macar Bilimler Akademisi Sosyal Bilimler Araştırma Merkezi Genel Müdürü, Türk Tarih Kurumu fahri üyesi ünlü Macar Türkolog Pal Fodor anlatıyor: “Macarlar 895 yılında bugünkü yeri olan Orta Avrupa’daki topraklarını yurt edinmeden önce Orta Asya bozkırlarında Türklerle aynı topraklarda beraber yaşamışlar. Macarlar ve Türkler Orta Asya bozkırlarında Şaman dinine mensuplardı. Macarların göç ettikleri döneme baktığımız zaman Türklerle aynı dine ve adetlere sahip olduğumuzu görüyoruz. Türk ve Macar diline baktığımız zaman da bir çok ortak kelimenin varlığı dikkat çekiyor. Örneğin: Sakal, balta, arpa, tepsi, elma… Ayrıca Türklerin İslamiyeti, Macarların da Hıristiyanlığı kabul etmeden önce ortak isimler kullandıklarını biliyoruz”.

Macarlar’ın ataları olarak gördükleri Attila’nın kavmi Hunların, Türk kavmi olma ihtimali tezini savunan Macar Türkolog Gyula  Németh’e göre Hun İmparatorluğu’nun
yönetim kademelerinde konuşulan dil Türkçe’dir ve Attila adı Ata kelimesinden türemiştir. Attila’nın amcasının adının Oibarsios olduğu, günümüz telaffuzunun ve asıl isminin ise Aybars olması Németh’e göre olasıdır. Romalı tarihçi Priskos’un ve Jordanes’in kayıtlarından yola çıkan Németh, Attila’nın 3 oğlunun isimlerinin de Türk kökenli olduğunu savunmaktadır. Ayrıca Türkçe’den Macarca’ya birçok kelime geçmesi de bunu kanıtlamaktadır.

Macarlar’ın Türk kökenli olduğunu savunanların başında Macar Türkolojisi’nin babası sayılan Armin Vambery’nin başını çektiği grup gelir. Macarların Fin-Ugor kökenli olduklarını savunan grubun başı ise Josef Budenz’dir.

Macar Türkolog Laszlo Rasonyi, Türk-Macar ilişkisini şu cümle ile özetlemektedir: “Macarların babası Türkler, annesi Fin-Ugor’lardır.”

Macarların genetiği

mtdan-sibirya.jpg?w=300&h=233Günümüz Macarları genetik olarak Orta Avrupalı. Yani günümüz Macarların genomu çevre halkların, Çeklerin, Slavların, Ukraynalıların, Avusturyalıların genlerine çok benziyor. Bin yıldır bu topraklarda yaşamış olmanın, komşu halklarla karışmanın bir sonucu olarak, artık genetik anlamda Asya ile bir ilişkileri yok Macarların. Peki, ama acaba bin yıl önce durum neydi? Göçebe bir halk olan Macarlar bugünkü topraklarına yerleştiklerinde acaba genetik olarak nasıldılar? Daha çok kime benziyorlardı?

y-dna_r1a_avrupa.gif?w=300&h=218

R1a Haplogrubu _ Avrupa ve Anadolu dağılımı. Kaynak Eupedia

İşte bu sorunun yanıtı Macar boylarının Orta Avrupa’ya geldiği yıllarda bu kavmi yöneten ve daha sonra da ülkenin ilk kralı olan Arpad hanedanından III. Bela’nın (1172–1196) kemik örneklerinden alınan DNA’larda arandı. Şubat 2018’de Archaeological and Anthropological Sciences dergisinde yayınlanan  araştırmada Bela III’nın DNAsı R1a  çıktı. R1a  Güney Asya, Orta Doğu Avrupa ve Güney Sibirya’da geniş bir coğrafya içerisindeki erkeklerin % 10’undan fazlasının baba tarafına ait Y haplogrubu. Slav, Hint-İran, Güney Hindistan’da eskiden yaşamış kara derili, Türk ve Fin-Ogur dillilerde sıkça görülmekte. Araştırmanın sonucu o dönem Macarların genlerinin Asya kökenli olduğunu ortaya koydu.

haplogroup-r1a-z93-asia.png?w=300&h=196

R1a Haplogrubu _ Asya ve Anadolu dağılımı. Kaynak Eupedia

Aynı araştırma bin yıl önce bu topraklara yerleşen ilk Macar boylarından bir grup insanın yeni bulunan mezarlarındaki kalıntıları üzerinde de yapıldı. Sonuç aynıydı: İlk Macarlar Asya kökenliydi ve hatta genleri % 25-30 oranında Asya Türklerinin genleriyle benzeşiyordu.

András Zsolt Bíró adlı Macar antropolog ve beşeri biyolog, aynı zamanda Doğa Bilimleri Müzesi araştırmacısı 2006 yılında Kazakistan’da topladığı verilerin ve genetik (DNS) örneklerin analizi (Y kromozomu analizi) sonucunda Kazakistan sınırları içinde varlığını devam ettiren Madyar kavmi ve Karpat Havzası Macarları arasında sadece isim benzerliği olmadığını aynı zamanda genetik bağlarının da olduğunu kanıtlamıştır. Araştırma sonuçları dünyanın en önemli bilimsel dergilerinden biri olan  “American Journal of Pysical Anthropology” de 2009 yılında yayımlanmış olup özeti aşağıda veilmiştir:

Madyarları diğer 37 populasyonlarla karşılaştırmak için haplogrup sıklıkların baz alındığı genetik uzaklıklar kullanılmış ve göstermiştir ki, Madyarlar jeografik komşularından ziyade Macar popülasyonlarına çok yakındır.  Her ne kadar bu buluntu şansdan kaynaklanmış olabilecekse de dikkat çekicidir ve Madyarlar ile Macarların ataları arasında genetik bağlantı olabileceğini akla getirmektedir ve böylece modern Macarlar atalarının izini daha önce varsayılmış olan Doğu Ural bölgesi yerine  Orta Asya’da sürebilirler. (Bíró ve diğerleri., 2009: 305).

Siz Fin-Ugorsunuz

Habsburglar döneminde Macarlar üzerinde baskıcı tutum güçlü bir asimilasyon politikası izlenmiştir. Bu dönemde Macaristan’a Macarca bilmeyen memurlar atanmış, Macar asilzadelerinin yok edilmesine yönelik girişimler başlatılmış, Macarlara Avusturya ordularında kısıtlayıcı görevler verilmiş, Macar ordusunun komuta dili Almanca yapılmış, Macar sanayisinin gelişmemesi için her türlü yaptırım uygulanmış,  dillerini ve kültürlerini unutturmaya yönelik bir politika izlenmiştir. Macarlar çok uzun zaman milliyetlerinden uzak tutulmuşlardır.

Macarların eğitim sistemini kuranlar Avusturyalılardı. Okullarda hangi bilgiler verileceğine Avusturyalılar karar vermişti. Macarların bozkırdan Hunlardan geldiği hep gizlendi. 1626-1886 arasında  Osmanlılar Macarlara düşman olarak gösterildi. Bu çerçevede, 1526’daki Mohaç Savaşı ile ilgili çok sayıda araştırmalar yapıldı. Mohaç bir felaket olarak empoze edildi.

Ancak bütün bu süreçlerde bir hata yapıldı. Bir taraftan önyargılarla Macarları aşağılayanların, küçümseyenlerin,  diğer taraftan Macarlara “Siz Türk kökenli değilsiniz Fin-Ugor kökenlisiniz” empozesi Macarlarca kuşku ile karşılandı. Avrupalıların onlara Avrupanın köylüleri anlamında “Batının en doğuluları” demeleri Macarları doğu köken araştırmalarına yönlendirdi. Böylece Türkoloji – Türklük Bilimi araştırmaları hız kazandı.

Türkoloji

Osmanlı hâkimiyeti döneminden önce, Orta Asya bozkırlarında Macarlarla Türkler arasındaki yakın ilişki ağı, gerek Macar tarihi ve Macar dilinin kökeni, gerekse de Türk halk unsurlarının (Oğuzlar, Peçenekler, Kumanlar, Tatarlar) birbirleriyle olan etkileşimiyle yakından ilgilidir.

Macaristan’da Türklere karşı ilginin başlangıcı Osmanlı İmparatorluğu’nun Macaristan’ı büyük oranda ele geçirmesine dayanmaktadır. Böylece çok eski tarihlerde Macaristan’da Türkoloji çalışmaları başlamış oldu. Bu dönemde Türkçe dil kılavuzları hazırlanmış Macar dili ve Türk dili arasındaki benzerlikler ilk defa keşfedilmişti. XIX. yüzyılda Türk runik abidelerinin keşfi ve deşifre edilmesi ile ortaya çıkan bilimsel atmosfer, Macarların kendi köklerine doğru bir seyrüsefere çıkmaları ile sonuçlanmıştı.

Macaristan’da Türkoloji çalışmaları geleneksel olarak üç alanda yoğunlaşmıştır:
1) Avrasya bozkırlarında ve özellikle batı bölgelerindeki Orta Çağ Türk halklarının tarihi,
2) XIV-XVIII. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu tarihi,
3) Türk-Macar İlişkilerinin izleri Macar dilinde görüldüğünden Macaristan’da Türkoloji çalışmalarının temelini teşkil eden dil tarihi araştırmaları.

1846’da Budapeşte Üniversitesinde Doğu Dilleri Kürsüsü kurulmuştur.  Daha sonra Macarların Türkoloji alanındaki en büyük kurumlarından biri olan ve bu alanda yapılan çalışmaların merkezi haline gelen “Budapeşte Loránd Eötvös Üniversitesi Türkoloji Bölümü”  açılmıştır.

Bütün çalışmalarında ısrarla Türk-Macar  akrabalığının  savunuculuğunu  yapan Budapeşte Loránd Eötvös Üniversitesi Türkoloji Bölümünde Türk grameri üzerine çalışmaları olan János (Yanoş) Repiczky (1817-1855), Üniversitede ilk Türk dili profesörüydü. János Repiczky aynı zamanda Macar Bilimler Akademisi üyesi olup, 1848’den 1851’e kadar da akademide kütüphaneci olarak görev yapmıştır. İlerleyen yıllarda akademide Doğu araştırmaları ile ilgili olarak önemli bir görev üstlenmiş ve akademinin talimatı ile Macaristan tarihi hakkındaki Türk kaynaklarının sistemli olarak toplanmasını ve çevirilerini başlatmıştır. Böylece onun döneminde Türk kaynaklarının araştırılması ve incelenmesi hız kazanmıştır.

vanbery.jpg?w=217&h=300

Ármin Vámbéry

Repiczky’nin öğrencisi Türkoloji Profesörü Ármin Vámbéry‘nin Türkoloji alanında sayısız makalesi, 38 kitabı ve birçok broşürü bulunmaktadır. Vámbéry’nin Türk  ırkı  hakkındaki  çalışmalarının yanı sıra Macarlığın kökeni hakkında yazmış olduğu yazıları Macaristan’da Türkoloji sahasına karşı önemli bir ilginin oluşmasına katkı sağlamıştır.  Türkoloji alanındaki en önemli eseri “A Török Faj” (Türk ırkı) 1885’de “Das Türkenvolk” başlığı adı altında Almancaya çevrilmiştir. Osmanlıca ve özellikle Çağatayca üzerinde çalışan Vámbéry, “Abuşka” adlı sözlüğü 1862’de yayımlamış, ardından Muhakemetü’l-Lûgateyn’i de Macarcaya çevirmiştir. 1870 yılında Kutadgu Bilig’i yayınlaması ününün bir kat daha artmasını sağlamıştır.  Vámbéry, 1882’de etimolojik açıdan fevkalade bir eser olan “A Magyarok Eredete” (Macarların Menşei) adlı çalışmasını neşrettikten sonra,  Türk Kaptan-ı Deryası Seydi Ali Reis’in Afganistan ve Hindistan hakkında yazdığı seyahatnamesini (1553-1556) İngilizceye çevirmiş, Özbek şairi Muhammed Salih’in “Şeybaniname” adlı destanını “Die Scheibanide” adı ile 1885’te Almanca olarak neşrederek bu önemli çalışmayı bilim dünyasına sunmuştur. 1891 yılında ise “Altosmanische Sprachstudien” (Eski Osmanlı Dil Çalışmaları) adlı araştırma eseri ise bugün dahi önemini koruyan önemli bir çalışmadır.
Vámbéry’ye göre: Bizans, Arap, İran kaynakları, Macarları “Türk” diye adlandırdığından, etnik kökeninde Türklere has bir takım özellikler gözlemlendiğinden ve dil mukayesesi de bunu doğruladığından Macar halkı Türk’tür. Dili de Türk kökenlidir.”  Daha geniş bilgiler için LÜTFEN TIKLAYIN.

Armin Vambery’nin öğrencilerinden Josef Thúry’nin  lise yıllarında başlayan Türk diline merakı ve ilgisi üniversite yıllarında daha da artmıştır. Birçok tanınmış bilim adamının derslerine girmişse de en çok Vambery’nin etkisinde kalmış ve onun görüşlerini savunan yazılar yazmıştır. Doğu Türk dilleri ve edebiyatları, Osmanlı el yazmaları, Türk dili kalıntıları ve eski Macar tarihi ve dilinin Türklerle olan bağlantısı çalışmaları yapmıştır.

 

Josef Thury, Türkoloji çalışmalarını Çağatayca ve Osmanlıca üzerine yoğunlaştırmış, “Behçetü’l-Lügat, Seng-lâh, Abuşka” sözlükleri üzerinde uğraş vermiştir. Osmanlı Türkçesi üzerine de çalışmaları olan Josef Thury, “İskendernâme” ile ilgilenmiştir. 1903 yılında Macar Bilimler Akademisi tarafından haberleşme üyeliğine seçilmiştir. Ayrıca Osmanlı tarih kitaplarında Macarlar ile ilgili olan bölümler üzerine çalışmalar yapmıştır. 1889 senesinde hazırladığı Macarca -Türkçe sözlük basılmamıştır. 1906 senesinde Armin Vambery’nin emekliğe ayrılmasından sonra Budapeşte Üniversitesi tarafından Doğu Filolojisi Bölümü’ne atamış olmasına rağmen ölümü sonucunda atama gerçekleşmemiştir.

nemeth.jpg?w=205&h=300

Gyula Nemeth

1916’dan itibaren kürsünün yönetimine getirilen Türkolog Profesör Gyula Németh, yarım yüzyılı aşan araştırma ve çalışmalarıyla Macar Türkolojisi’nin ekolü haline gelmiştir. Çalışmalarında Türk dili tarihini, lehçeleri, Macarların eski çağlardaki Türk Kuman, Kıpçak, Peçenek kavimleriyle olan bağlantılarını araştırmıştır. Macar tarihinde çok önemli bir yere sahip olan “Yurt Kuran Macarların Teşekkülü” adlı eserinde Macar kabilelerindeki ve yurt kurma sırasındaki Türk unsurlarını ve bu unsurların etkilerini işlemiştir. Daha geniş bilgiler için LÜTFEN TIKLAYIN.

Macar Bilimler Akademisi

Ekonomist Grof Szechenyi Istvan tarafından 1825’de kurulan ve “ulus dilinde yaşar” inancına bağlı kalan Macar Bilimler Akademisi de Türkoloji çalışmalarının temel merkezlerinden biri olmuştur. Akademi günümüzde dahi Avrupa’nın en bilinmiş ve önde gelen bilim kuruluşları arasında yer almaktadır. Akademinin dil bilimleri alanında çeşitli dergileri yayınlanmıştır. Bunlardan 1951 yılında yayınlamaya başlanan “Acta Orientalia Hungarica” adlı derginin yönetimi Türkolog Lajos Ligeti’ye verilmiştir. Lajos Ligeti, Macaristan’da Türkoloji’nin daha geniş kapsamlı Altayist ekolünü kuran ve Németh’in öğrencisi olan önemli bir Türkolog’dur. Ligeti, Budapeşte Üniversitesinde klasik filoloji öğrenimi görmüş daha sonra aynı  üniversitede Türkçe ve Moğolcaya karşı çok büyük bir ilgi duymaya başlamış, çalışmalarını bu alanda devam ettirmiş ve İç Asya’da yaşayan Türk ve Moğolların tarihi ile ilgili belgeler üzerinde çalışmalarını yoğunlaştırmıştır. 1928-1932 arasında Macar Bilimler Akademisinin desteğiyle Moğolistan’da bir araştırma gezisine katılmış, Moğol dili ve ağızları üzerinde incelemeler yapmıştır. Aynı araştırmada İç Asya’da yaşayan Moğolların ve Türklerin tarihi ile ilgili eski kaynaklar üzerinde de çalışmalar yürütmüştür. Lajos Ligeti ayrıca Macarca ile Türkçe arasındaki ilişkiler üzerinde de değerli çalışmalar yapmıştır. Macarca’da kullanılan eski Türkçe kalıntılarla ilgilenmekle kalmamış, Türkçe kökenli şahıs adlarını ele alarak bu konuda bilime yeni bilgiler sunmuştur. Bu derginin ardından yayınlanan “Acta Linguistica Hungarica” adlı dergi Gyula Németh tarafından yönetilmiş, dergide adından da anlaşılacağı gibi daha çok dil konusundaki araştırmalara yer verilmiştir.

Şark Cemiyeti

Macaristan’da “Şark Cemiyeti” Doğu üzerinde çalışma yapan araştırmacılarına her konuda destek sağlamıştır. I. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar faaliyetini devam ettiren cemiyetin yerine daha sonra Macar Türkologlar ve Doğu bilimcileri tarafından “Körősi Csoma-Társaság” (Körősi Csoma Derneği) kurulmuştur. Gyula Németh’in, bir süre başkanlığını yaptığı cemiyetin 1921-1941 arasında neşredilen “Körősi Csoma Archivum” dergisi dorudan doğruya Türkoloji yayın organı olarak çıkmış ve dünya Türkoloji’sinin en kaliteli yayın organı haline gelmiştir. Ayrıca bu derginin yazarları arasında Doğu bilimcileri de yer almıştır. Derginin en büyük özelliklerinden biri de Avrupa’da Türkoloji alanında yayınlanan ilk yayın organı olmasıdır.

Türklerle akrabalık

macar-kralc4b1na-1.jpg?w=300&h=213

Taç üzerindeki yazı: ΓΕΩΒΙΤΖΑS ΠΙΣΤΟS ΚΡΑΛΗS ΤΟΥΡΚΙΑS Türklerin ülkesinin sadık kralı 1. Geza’ya 

Bu iddianın kökenleri çok eskiye uzanıyor ve bu konuda tarihsel kanıtlar da var. Bunların arasında en somutu Bizans kökenli olanı. Macar Krallığı’nın ilan edildiği M.S. 1000 yılında Macar Kralı 1. Geza’ya Bizans tarafından hediye edilen tacın üzerinde: “ΓΕΩΒΙΤΖΑS ΠΙΣΤΟS ΚΡΑΛΗS ΤΟΥΡΚΙΑS (Türklerin ülkesinin sadık kralı 1. Geza’ya)  yazılı. Macaristan’ın Kutsal Tacı “Szent Korona” olarak adlandırılan ve Macaristan’da çok değerli ve Macar devletinin en önemli hazinelerinden biri olarak kabul edilen bu tacı 50 den fazla Kral giymiş. Tarihte ilk kez “Türkiya” adı  bu taçta görülüyor.  kullanılıyor. “İşte bakın, Bizans bizi Türkler olarak görüyordu” diyor Türk köken tezini savunanlar. O zamanlar Bizans’ta Macarlara “Torkiyas – Türkler” Doğu Ortodoks Kilisesine Torkiya Metropolitliği, başındakine de Torkiya Metropoliti denilmekteydi.

Macarların Türk soylu topluluklarla teması sonraki asırlarda da devam etmiştir.  X. ve XI. yüzyıllarda Karpat bölgesine Peçenek ve Oğuz göçleri olduğunu görmekteyiz.

1237 de başlayan Moğol istilası sırasında Deşt-i Kıpçak topraklarında yaşayan Kumanlardan yaklaşık 40.000 kişilik bir aile bugünkü Macaristan’a gitmiş, Macarların Kunlar dediği etnik grubu oluşturmuş ve Hıristiyan olmuşlardır. Günümüzde Macaristan’da Karsak civarında yaşayan 75.000 civarında bir Kıpçak Türk Hıristiyan grubu bulunmaktadır. Bu olay ilerleyen bölümlerde ayrıntılı olarak açıklanmıştır.

XIII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Macarlar arasında Attila İmparatorluğu’nun varisi olarak benimsenme ülküsü ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu düşünce yani Hunların ve Macarların ortak bir kökene sahip oldukları düşüncesi Batılı kronik yazarlarının eserlerinde yer almıştır. Hun-Macar kavmiyet fikri XIX. yüzyıl sonlarına kadar Macar soyluları arasında da büyük oranda kabul görmüştür.

Macarca ve Türkçe

Macar’ca ve Türkçe ortak dil ailesinden. Kelimeler farklı olabilir ama dil sistemleri benziyor. Örneğin, her iki dilde de yardımcı sözcük kategorisi var. Bu yardımcı sözcükler:
a. yapım ekleri yetersiz kaldığında sözcük yapımında,
b. zaman veya kip ekleri gibi,
c. aspekt olayını ifade etmek için,
d. her iki dilde de yeterlik bildirmek için kullanılırlar.

Macarcadaki “van” yardımcı fiilinin geçmiş zaman çekimi ile Türkçedeki “imek” fiilinin geçmiş zaman çekimi karşılaştırıldığında benzerliklerin olduğu görülmektedir.

TRT’de yayınlanan Macaristan’daki Kumanlarla ilgili Belgeselde dil benzerliklerini şöyle ifade ediliyor: “Mesela Macaristan’da ‘cebimde çok küçük elma var’ deseniz sizi herkes anlayabilir. Macarcası da şöyle: ‘Jembemben çok kiçi alma van’. Bir Macar’a gecekondu nasıl söylenir diye sordum, ‘kiç  kapu’ dedi. Yani ‘küçük kapı’ ”

Günümüzde Macaristan’da 1000 kadar Türkçe sözcük kullanılıyor. Türkçe derken Osmanlı öncesi Türkçesi, eski Kıpçak ve Çuvaş Türkçeleri ile beraber birçok Türk lehçelerini de dikkate almak gerekiyor. Belgesel danışmanlarından Kuman Türkolog İmre Baskı‘nın dil benzerlikleriyle ilgili verdiği bazı örnekler ise şöyle:

“Çok ilginç ki yemekler ile sözler daha çok sözde kaldı. Yemek kültürü Bosnalılardan çok etkilenmiş, kahve, şerbet vardı, fincan, sarma, halen de kullanılıyor. Cep, elbise, pabuç, aba var. Çavuş, çubuk, divan, hapishane, dükkandan geliyor. İmbik, kayısı, kasap, kefen, fırça, kırbaç, mahmur, pide, sancak, barbunya, tarhana, tencere, sabun v.s”

Macarcada, Macar kavim adlarının etimolojisine yönelik zengin literatür incelendiğinde, bu adların çoğunun Türkçe olarak açıklandığı görülür. Kavim adları üzerine tümüyle yeni bir sistem kurmuş olan günümüz Macar Türkolojisinin önde gelen isimlerindenSzeged Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi dekanı ve Altayistik Bölümü başkanı Árpad Berta’ya göre Magyar adı da dahil olmak üzere bütün Macar kavim adları Türkçedir. 

Bazı Türkçe – Macarca kelimeler

akbora – akbura
akkuş – akos
alacalı- alacs [alaç] (Kumanca: alaç – alacalı)
alper, alpar (soyad, erkek adı) – alpar
alt sektör – alagaz
ana – anya
arkan (soyad, erkek adı) – árkány (Kumanca: at koşulmakta kullanılan ilmikli ip)
arpat (soyad, erkek ad) – arpad
arslan – arszlan
ata – atya
bahadır – bahatur, bayatur
balaban – balaban (çakırdoğan)
balta – balta
Barak – Barak (Kuman boy adı)
batur (cesur) – bator (Tatar lehçesi)
baykuş – bagoly
ben – en
benim – enyem
beter – beter (kötü anlamında)
bi ber – bors (eski Türkçe: borç)
biç (yersiz olarak çıkıp budanması gereken filiz. Azeri – bic) – becs [beç]
biş (çiş) (Türk lehçesi) – bis
boğa – bika
bol – bo
Borçoglu – Borcsoglu (Kuman boy adı)
boza – boza (bir tür bira)
buğday – buza
buzağı – borjú [boryū]
cep – zseb [ceb]
cebimde – zsembemben [cembemben]
cici – cici (baştankara anlamında)
çadır – satoralma
çal – csal [çal] (hile anlamında)
çarp – csap [çap], csapas [çapas]
çevir – csavar [çavar]
çok – sok
dalga – dagály
damga – támga (Başkurt, Tatar, Özbek, Kırgız, Uygur lehçesi)
darı – dara (kırma (buğday, mısır); ebebulguru. Kıpçak dili: tara)
daz (anlamı dazlak) – tar (Kazak Türkmen, Özbek, Uygur: taz. Azeri: dazlak)
de (ama,fakat) – de
dede – ded
deve – teve (Kıpçak dili: teve)
dür – tür
düve – üno
elma – alma (Türkiye’nini bazı yöreleri dahil Türk dünyasının tamamına yakınının lehçesi)
er – úr
erboğa – erbuga
erdem – erdem
eşmek – es, çapas
gök (mavi) – kek (Eski Çuvaşça:kıvak)
halk – hala
ikiz – iker
kalpak – kalpag
kapak – kupak
kapı – kapu
kaplan – kaplany
kaplumbağa – teknosbeka (tekno – tekne)
karaboğa – karabuka
Karakaşlı – Karakas [karakaş] (soyadı) (Kumanca kara kaş -kara kaşlı)
Karsak – Karcag [kartsag] (bozkır tilkisi -yer adı) (Kumanca karsak – bozkır tilkisi)
kayısı – kajszi [kaysi]
keçi – kecke (Tatar lehçesinde: kece)
kendir – kender
kesek (parça toprak) – keszi (Eski Macarca: keseγ – kavim adı)
kılıç – kard
kırbaç – korbacs [korbaç]
kısa – kurta
kız+mak – kis+ál
kim – ki
kimin – kié
koç – kos
Konguroğlu – Konguroglu (Kuman boy adı)
kök – gyök
köpek – kopó
köpek – kuçu
köşek (deve yavrusu) – kölyök [köyök] (çocuk; hayvan yavrusu) (Eski Çuvaşça: *kölek)
Kuman – Kun
kurbağa – baka (Tatar: baka, Kazak, Kırgız, Özbek: kurbaka)
kurultay – kurultaj [kurultay]
küçük – kicsi [kiçi] (Türkmen kiçi. Azeri, Özbek, Uygur: içik)
o – o
omuz – tamasz
öküz – ökör
öl – öl (Macarca’da öldürmek anlamında)
pabuç – papucs [papuç]
pamuk – pamut
pide – pide
pis – piszkos
porsuk – borz
sabun – sabun
saç – szor
sakal – szakal
sarı – sarga
sayı – szam
sek – szök
sevgi – semmi
sırt ardı – gyarmat (Eski Macarca: gyarmatu [kavim adı], Eski Bulgar Türkleri: jarımatı, jarımardı [geride bulunan anlamında])
süpür – söpör
süpürge – seprü
sür – suruség (firça)
süz – szür
tanık – tanú
tanıt – tanít (öğretmek anlamında)
tarak – taraj
tarkan (soyad, erkek adı, ayrıcalıklı, saygın kişi) – tárján (Kumanca: ikinci kral, demirci kral anlamında)
tavuk – tyuk (Azeri lehçesi: toyuk, Türkmen-Anadolu lehçesi: tovuk)
teke – teke
tekeli – tekes
tekerlek – kerek (Macarca ve Moğolcada “teker” dönmek anlamına geliyor)
töre – törvén
tuğrul (çakırdoğan – yırtıcı bir kuş)- turul
tümen – tömény
uçurum – szirt (Kıpçak dili: sırt)
uzun – hosszu
var – van
yanak – jeneğ (Eski Macarca: kavim adı)
yapağı – gyapjú
yas – gyasz
yel – szel (Çuvaşça śil)
yemiş – gyümölcs
yer – ter
yılan – illancs [ilanç] (Anadolu, Azeri, Özbek: ilan)
yoğur – gyur
yurt – jurta
yüzük, yüksük – gyürü (Eski Çuvaşça: cürüg)

Macaristan Türk Konseyine katıldı

tc3bcrk-konseyi-11.jpg?w=640&h=521

Macaristan’ın da katıldığı Türk konseyi

2018’de Kırgızistan’ın Çolpan Ata kentinde gerçekleştirilen Türk Devletlerinin devlet başkanları düzeyinde katıldığı “Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi“, “Türk Konseyi” ya da “Türk Keneşi” olarak adlandırılan 6. Türk zirvesine Macaristan da Başbakan düzeyinde ilk kez katıldı.

Macaristan Başbakanı Viktor Orban’ın konseyde yaptığı konuşma:  “Sizinle işbirliği yapma fırsatımız olduğu için büyük onur duyuyorum. Sizlerin de bildiği gibi biz Macaristan’da yaşıyoruz. Biz Macarlar Macarca konuşuyoruz. Macar dili kendine özgü, eşsiz Türk diline akraba bir dildir. Biz sizlerin arasında batı ülkeleri arasında yaşayan bir ülkeyiz. Hıristiyan dinini aldık, Hıristiyan Türk eliyiz fakat Kıpçak-Türk ilkeleri üzerinde dik duruyoruz. Bizler Atilla’nın torunları olarak yaşamaktan gurur duyuyoruz. Bizim özümüz Türk kökenlidir ve bu saygı ile anılır. Ve bildiğiniz üzere ülkemde her yıl Türk ülkelerinin katılımıyla gerçekleşen Turan Kurultayı vardır. Türk yurtlarından gelen delegasyonlar, birlikte samimi bir şekilde kurultayı gerçekleştirmektedirler. Bu Kurultaya Türkiye, Kazakistan, Türkmenistan Cumhurbaşkanları da katıldı. Eskiden Avrupalılar sık sık aşağılamak için bize “Batının en doğuluları” derlerdi. Daha önce bizi bu şekilde kırmaya çalıştılar. Ancak bu tür örgütlenmeler ve Türk dili konuşan ülkelerin gelişmesi sayesinde bunun şimdiden övgü olduğuna inanıyoruz.

Macaristan’daki diğer Türk kökenliler

Yurt kuran Macarlara IX-X. ve XI. yüzyılda Peçenekler; XII. ve XIII. yüzyılda ise Kumanlar katılmışlar ve onlara birlikte Macarların etnik ve dil özelliği de Türkçe unsurlarla daha fazla karşı karşıya kalmıştır.

Deşt-i Kıpçak topraklarında yaşayan Kumanlar,  büyük bir güçle Doğu Avrupa’yı ele geçirmek için harekete geçen Moğollar’a karşı Ruslarla birleşik ordu kurdular ancak 1223’te yenilgiye uğradılar. Sonrasında Moğollar, zaferlerinin sağladığı olanaklardan yararlanamayarak iç siyasi nedenler yüzünden Orta Asya’ya geri döndüler. Ancak Kumanlar Cengiz’in büyük oğlu Cuçi’nin egemenliği altına aldı Volga’dan doğuya doğru uzanan bölgeyi kaybetmiş oldular. Kıpçak bozkırlarının büyük bir bölümü üzerindeki egemenlikleri yine de on yıldan fazla sürdü. Daha sonraki Moğol saldırısı 1237’de gerçekleşti. Moğollar bir dizi Rus şehrini işgal ettiler ve sonra Kıpçak bozkırını ele geçirmek için ilerlediler. 1238’de Kumanlar, Moğollara karşı yeni bir yenilgiye uğradılar. Yaklaşık 40.000 çadırlık bir Kuman kafilesi Macar kaynaklarının  “Kötöny – Köteń” adıyla andıkları Kuman hakanı komutasında Karpat havzasına geldiler ve Macar Kralı IV. Béla’dan Macaristan’a sığınma istediler. Köten’in hareketi tümüyle mantıklı, başka seçeneği bulunmayan bir davranıştı. IV. Béla yaklaşan Moğol tehlikesine karşı güçbirliğini düşünerek ülkenin sınırına giderek büyük bir törenle Kumanları karşıladı. Bu karşılaşma anı Karcag (Karsak) şehrinde 2001 yılında yapılan Büyük Kuman Milenyum Anıtı’nda ölümsüzleşmiştir.

IV. Béla, Kumanları dağınık bir biçimde yerleştirdi. Kuman prenslik ailesini Peşt bölgesine, saraya yakın bir yere, diğerlerini ise ülkenin ortalarına fakat birbirlerine
yakın olmayan yerlere yerleştirdi. Macarların Kunlar dediği göçebe Kumanlar yerleşik yaşama uyum sağlamada ve yerel halkla büyük sorunlar yaşadılar. 1241’de  kalabalık bir Macar grup Kumanlara karşı ayaklandılar. Bunun üzerine Kumanlar ülkeden ayrıldılar ve Balkanlarda, Aşağı Tuna bölgesine yerleştiler. Moğol istilası ile karşılaşan IV. Béla  Kumanları geri çağırdı ve Tuna-Tisza “Tisa” ırmakları arasında, Kőrös “Kȫröş”, Maros “Maroş” ve Temes “Temeş” nehirleri boyunca yerleştirdi. IV. Béla 1246’da Kumanlarla yeni bir anlaşma yaptı ve çağın adetlerine uygun olarak bu anlaşmayı evlilik bağı ile perçinledi. Oğlu tahtın varisi IV. Istvan’ı, Kuman prensinin kızı Erzsébet’le (Erjêbet) evlendirdi.

Kumanlar özel bölgelerinde özgür göçebe yaşamlarını sürdürdüler, eski alışkanlıklarını, giyim biçimlerini korudular. Ayrıca keçe çadırlarında da yaşayabildiler.

Kumanların bazı boylarının Hıristiyanlığı kabul etmeleri Macar  rahipleri sayesinde gerçekleşmiştir. Daha sonra Macar Kralı’nın teşvikiyle Kuman Piskoposluğu kurulmuş ve Macar Kralı’nın unvanları arasına Rex Cumaniae (Kumanistan Kralı) unvanı da eklenmiştir.

Kumanlar yazı dilleri olmadığı için, yüz yıl gibi kısa bir süre içinde asimile oldular, dilleri de yok olup gitti. Yine de günümüzde Kuman olduklarını ve atalarının nereden geldiklerini çok iyi bilen  Macaristan’da Karsak civarında yaşayan 75.000 civarında bir Kuman Türk Hıristiyan grubu bulunmaktadır.

Macaristan’a yerleşen yedi Kuman kabilesinden biri Olaş boyuydu. 1936 yılında derleme yapmak amacıyla Macar müzik adamı Bela Bartok Toros’larda Ulaş soyundan gelen Yörük köylerini gezmiş, pek çok köyde dinlediği türkülerin bir kısmının Macar Halk Türküleriyle şaşırtıcı ölçüde benzediğini farketmiştir.

Diğer bilgiler ayrı bir yazımızda açıklanmıştır OKUMAK İÇİN LÜTFEN TIKLAYIN.

Sekeller, Attila’nın ölümünden sonra  Karpat havzasında Csigle denen yere yerleşen 895’te Macarlar gelene kadar orada varlıklarını devam ettiren Hunların doğrudan torunlarıdır. Çoğunluğu günümüzde Romanya sınırları içerisinde kalan Sekelistan’da bir kısmı da Macaristan’da yaşamaktadırlar. Daha geniş bilgiler ayrı bir yazımızda açıklanmıştır OKUMAK İÇİN LÜTFEN TIKLAYIN.

Macarların Turancılığı

Avrupa’da yeni güç dengeleri kurulurken, Avusturya-Macaristan monarşisi güç kaybetmeye başlamışken Panslavizm ve Pangermenizm’in arasında sıkışıp kalan Macar milliyetçileri, Macar ulusal bağımsızlığının kazanımı için yeni müttefik arayışlarına girmiştir. Macar siyasetçilerinin bir kısmının yüzünü Doğu’ya dönmesi ve Batı’ya olan güvensizlik sonucu rotayı Doğu’ya çeviren bir ideolojinin oluşumunda en büyük etkenlerden olmuştur. Turancılık kavramı ise bu kimlik arayışlarının sonucunda doğmuş ve oradan dünyaya yayılmıştır.

Slav ve Germen halklarının arasında sıkışan Macarlar, içinde bulundukları ülkenin yalnızlaşması ve uluslaşma sürecinin de etkisiyle geldikleri Turan bölgesinin, Türk asıllı halklarıyla yakınlaşma arayışı içine girmişlerdir. Macarları Turan’a sürükleyen yol, Slav ve Germenlerin, Macarları siyasi ve kültürel anlamda hakimiyet altına alma çabaları olmuştur. Doğu Avrupa’da Panslavizm ve Pangermenizm çekişmesi hız kazanırken Macarlar, yok olmamak için Turancılık ideolojisini bir kurtarıcı olarak görmüşlerdir.

Macar Turancılığına göre Ural-Altay, Fin-Ugor ve Uzak Asya halkları Turan halklar ailesini oluşturmaktadır. Buna sebep olarak ise Macarlarla sıkı tarihsel ilişkide bulunan Asya bozkır halkları başta olmak üzere birçok halk dahil edilmeye başlanmıştır. Macarlara göre Turan’ı; Finler, Estonyalılar, Slavlaşmamış Bulgarlar, Türkler, Tatarlar, Türkmenler, Kırgızlar, Özbekler oluşturmaktadır. Bu halkların birliği Macarlara göre daraltılmış Turan’dır. Turan’ın genişletilmesi durumunda bu listeye; Japonlar, Koreliler, Moğollar, Çinliler, Siyamlılar, Tibetliler de dahil edilecektir. Yüzyıl başlarında ülke olarak bakıldığında ise; Turan ülkeleri arasında; Macaristan, Finlandiya, belli bir ölçüde Bulgaristan, Türkiye, Japonya, Çin, Tibet, Nepal ve Siyam bulunmaktaydı.

Macaristan’da Turan hareketinin yaratılmasında ve Turan hareketinin siyasi bir hareket olarak ortaya çıkmasında belirleyici isim Pal Teleki’dir. Pal Teleki, 1918 yılında yayınlanan makalesinde düşüncelerini şöyle dile getirir: “Tarihsel geleneklerimiz nedeniyle biz hareketimize Turan adını verdik. Bu ne oranda haklıdır? İran-Turan ayırımı dil ve ırk farklılıklarından kaynaklanmamaktadır. Turan, Orta Asya’nın göçebe halkları için kullanılan ortak bir tanımlamadır. Turan coğrafi bir kavramdır, ama sadece toprak coğrafyası anlamında değil, etnografya coğrafyası anlamında da.

Turan hareketini dil ve ırk temelinden, coğrafya ve kültür temeline çeken bu düşüncenin iki temel nedeni bulunmaktadır: Birinci neden; dünya siyasetindeki var olan düzendir. I. Dünya Savaşı’ndan mağlup ayrılan Macaristan, topraklarının 2/3’ünü, nüfusunun ise 1/3’ünü başka ülkelere bırakmak zorunda kalmıştır. Bu sebepten dolayı yenilgiden çıkış arama yollarına girilmiş, 1918’lerde siyasette solun ağırlığı artmıştır. Sağ ideolojiler ise merkeze doğru kaymaya başlamıştır. Bu yıllarda ise Macar Turancıları radikal siyasetlerini yeniden düzene sokacaklardır. İkinci ve daha etkili olan neden ise; Macaristan’da Turancılığı hem düşünsel hem de siyasal bir hareket olarak geliştiren kadronun yetkin, uzmanlık alanlarında dünyada ses getirecek çalışmalara sahip olan bilim adamlarından oluşmuş olmasıdır. Genel olarak bu bilim adamlarının hedefi Turan halklarının geniş birlikteliğini bilimsel yollardan tanıtmak olmuştur. Bu uğurda Orta Asya’ya birçok araştırmacı gönderilmiştir.

Turan Derneği

Sonunda 1910 yılında Macar Turancıları, Turan Derneği adı ile bir örgütlenmeye gitmişlerdir. 30 Aralık 1910 tarihinde Bela Erödi’nin başkanlığında Kurucu Genel Kurul seçilmiş, derneğin onursal başkanlığına tanınmış Türkolog Armin Vambery getirilmiştir. Yönetim kurulu, Macar bilim dünyasının sayılı isimlerinden seçilmiştir. Dernek, siyasal gayeler güden bir kuruluş olmamakla birlikte -bu şekilde yansıtılmıştır- bilimsel bir dernek şeklinde yapılanmıştır.

Derneğin Macaristan’a biçtiği rol Turan halklarının en batıdaki üyesi olarak gördüğü Macaristan’a Turan halklarının önderliği olmuştur. Derneğin kuruluşunu duyuran bir broşürde ise Turan Derneğinin amaçları yazmaktadır: “Turan Derneğinin amacı; Asya ve bizle akraba Avrupa halklarının bilim, sanat ve ekonomilerini incelemek, onları yurt içinde ve yurt dışında tanıtmak, geliştirmeye yardımcı olmaktır. Yine, bu kardeş halkların çıkarlarını Macaristan’la bütünleştirmeye çalışmak da amaçlarımız arasındadır. Derneğimiz çıkarcı değildir. Siyaset, din ve mezhep sorunlarının ve kişisel problemlerin faaliyet alanımıza girmesine kesinlikle izin verilmeyecektir. Öncelikle bilimsel olan çalışmalarımızda, ticari ilişkilere asla yer yoktur. Derneğimiz amaçlarını Turan kökenli olmayan halklarla işbirliği ve diyalog içinde gerçekleştirmeye özen gösterecektir.

turan.jpg?w=207&h=300

Turan Dergisi

Turan dergisi

Derneğin bir diğer amacı da çalışmalarını duyuracak yayın organı gereksinimiydi. Bu nedenle 1913 yılından 1921’e kadar kesintiye uğrayarak, 1944 yılına kadar ise sürekli çıkacak olan Turan dergisinin, iki aylık yayınlanması düşünülmüştür. Derginin içeriği birkaç dilde makaleler içermekte ve bilimsel makaleler güçlü bir kadro tarafından yayınlanmaktaydı. Macarca, Türkçe, Almanca ve Fransızca makalelerin yer aldığı Turan dergisinin 1913’de çıkardığı sayı üç ile sınırlı kalabildi. Bir müddet ara verilmesine rağmen, İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarına kadar dergi yayınlanmaya devam etmiştir. Yabancı bilim adamları tarafından dergiye olan ilginin arttırılması hedeflenirken, Macar Turancı fikirlerini uluslararası platformlara çıkarmak gayeler arasında en belirginiydi. Ayrıca Turan kavramına coğrafi, dilsel ve etnik anlamlandırmaların yüklenmiş olması, bunun sonucunda yayını yapılan yazıların incelenmesi sonucunda Turan dergisinin yapısı da ortaya çıkmaktadır.

Yüzünü Doğu’ya dön, Turan’ı bulacaksın

Macarların tarihsel serüvenine bakıldığında oradan oraya göç ettikleri ve çeşitli halklarla etkileşime geçerek akraba olduklarını görürüz. Bu birliktelik ve akrabalık ilerleyen zamanlarda Macarların, Dünya Savaşını kaybetmesi neticesiyle buhrandan kurtulmak için Turan’a yönelmesine sebep olmuştur. “Yüzünü Doğu’ya dön, Turan’ı bulacaksın.” anlayışı içinde bir coğrafi birliktelik gayesi güden birçok kurum ve kuruluşlar kurarak Türklük bilimini aydınlatmaya çalışmış Macar milliyetçi aydınları, kökenleri ve akrabalıkları münasebetiyle Turan’ı araştırma amacı gütmüşlerdir. Bu hedefler doğrultusunda dergiler yayınlamışlar, Turan kavramını bir coğrafi terim olarak gündeme getirerek bu alanda ilerleme kaydetmişlerdir.

Macarların, yönünü Turan’a çevirmesindeki ana etkenlerin başında siyasi sebepler gelmiş ve Orta Avrupa’da sıkışıp kalmamak için hareket ederek Türk halklarının dillerini incelemişlerdir. Macar Bilimler Akademisi ve Turan Cemiyeti fikirlerini uluslararası platformlara taşımışlardır. Nitekim köken meselesi ve kimlik arayışları, Macar milliyetçi aydınlarını Türk diline, coğrafyasına ve tarihine yöneltmiştir.

Baskıların devam ettiği Komünist dönemde Turan kelimesinin kullanılması yasaklamıştı. 1989’da komünist dönemin sona ermesiyle Turancılığa ilgi başladı ve artmakta.

Hun-Türk Turan Kurultayı

2.jpg?w=300&h=200Kurultay sözcüğü Altay dillerinde, Türk dillerinin büyük kısmında soy ya da kavim toplantısı anlamına gelir. Bu sözcük kavim sisteminde ve bu sisteme dayalı birliklerde yaşayan bozkır atlı göçebe kültürlerinin hemen hepsinde vardı. Atlı göçebe olan Macar kavimlerinin de  böyle toplantılar yaptılarından Bizans ve Arap kaynakları bahseder.

Macaristan’da Bács-Kiskun Bölgesindeki Bugac şehir sınırında,  2 yılda bir Hun-Türk Turan kurultayı düzenleniyor. Szeged Üniversitesi’nin Halk Bilimi ve Kültürel antropoloji Bölümü’nden mezun, Altayistik Bölümünde Yüksek Lisans  yapan, 2012 yılında Hacettepe Üniversitesi’nde konuk öğretim üyesi olarak bulunan Macar Türkolog Atilla Mateffy anlatıyor: “Macarlar Türkleri kardeş olarak görüyor. Avusturyalılar bize sürekli ‘Osmanlılar düşmanınız’ dedi.  Fakat Türkiye bizim için kardeş ülkedir. Ülkemizde Turan kurultayları yapılıyor ve gençler arasında Turancılık hızla yayılıyor.”

177106_hunturk_11.jpg?w=300&h=1651980’de Romanya’nın Erdel bölgesinde doğan, Tamaş Macaristan’ın Szeged Üniversitesi’nden mezun, Hacettepe Üniversitesinin 3 yıllık Türkoloji Bölümünde doktora yapmış olan Tamaş Csernyei anlatıyor: “Macaristan’da Turancılık fikri çok tarihi bir geçmişi sahip. Avrupa ülkelerinde Pan-Slavizm, Pan-Latinizm, Pan-Germenizm akımları ortaya çıktı. Macarlar, Avrupa’nın ortasında yok olmamak için kendi gelenek ve göreneklerine sahip çıktı. Macar dilini korumak için büyük çaba gösterdiler. Bunda Turancılık fikri de etkili oldu. Turancılık Türkiye ile Macaristan’ı birbirine yakınlaştıracaktır. İlk Turan Kurultayı 2007 yılında Aral Gölü’nün kuzeyindeki Torgay bölgesinde yaşayan Macar soyununun üyeleri arasında yapıldı. Hem Kazakistan’da hem de Özbekistan’da Macarlar yaşıyor. Daha sonra yani 1 yıl sonra 2008 yılında Macaristan’da Bugac Bozkır’ında yapıldı. Daha sonra 2 yıl yapılmaya devam ediyor. Turan kurultaylarında eski gelenekler canlandırılıyor. Eski Macar ve Hun Türk kavimlerini birbirlerine yakınlaştırmak amacıyla 2007’den bu yana düzenlenen Turan Kurultayı’nde renkli görünteler yaşanıyor Okçuluk, ata binme gibi eski Turan gelenekleri Orta Asya ülkelerinden Kazak, Özbek, Türkmen, Moğol, Oset, Başkırt, Tatar halklarının yanı sıra Azerbaycan ve Türkiye’den katılım oluyor.  Layoş Kaşşai’nin okçuluk okulu var. Orada okçuluk yapılıyor. Turan ülkelerinden gelen sanatçılar sahne alıyor. Türkiye’den son yılda katılımlar arttı. Kırgızistan’dan, Başkurdistan geliyor. Almanya ve Avusturya’da yaşayan Türkler geliyor. Yakutistan’dan gelenler bile oldu. Turan Kurultayı’na çok geniş coğrafyadan katılım oldu. Türkiye’den de uçak ve otobüslerle gelenler oldu.Daha önce bir duvarın karşısındaydık. Ama yavaş yavaş bu duvarlar yıkılmaya başladı. 2010 yılındaki Kurultaya Macaristan hükümeti çok ciddi kaynak ayırdı. Kurultaya giriş ücreti yok. Herkes ücretsiz gelebilir. Gerçekten destek alırsak çok iyi olur. Ama sembolik destek bazen paradan daha önemli. Komünist dönemde yani 1947-1989 yılları arasında Turan kelimesini kimse söyleyemedi. Bu durum yavaş yavaş değişiyor. Gençler arasında çok fazla Turancı var.  Yaşlılar arasında daha az Turancı var.

Kurultayı düzenleyen antropolog Andras Zsolt Biro anlatıyor

Ben Macaristan Turan Vakfı Başkanıyım, yani bir “Turan” gönüllüsüyüm. Fakat “Turan”, siyasi bir hedeftir bilimsel alt yapısı yoktur. Böyle uluslar arası bir organizasyonu bilimsel temellere oturtmak zorundayız. Turan sembolik bir kavram. Turan’ın coğrafi sınırlarını tam olarak belirlemek imkansız. Orta Asya’dan İran’ın kuzeyindeki bölgeye kadar yerleşmiş bir göçmen kültürüdür. Bugün Turan denildiğinde bizler ya da sizler için bir anlam ifade edebilir. Ama Moğolistan´a gittiğinizde bu kelimenin bir anlamı yoktur. Bizlerin ne demek istediğini anlamazlar. Fakat tarihte Hun-Türk gerçeği vardır ve bu gerçeği dünyanın en ücra köşesinde yaşayanlar dahi bilir.

Bizim düzenlediğimiz kurultayın bilimsel bir altyapısı olmak zorunda. Bizlere bugün kimse siz hayal peşinde koşuyorsunuz diyemez. Bizler gelenek savaşçılarıyız. Macar milleti kültürünü tanımak istiyor. Örneğin bu coğrafyada sabit kalmış bir at kültürü var. Macarlar doğudan geldiği için doğuya her zaman mistik ve özel bir bakışa sahip. ‘Eski yurdumuz’ diye bakılıyor ve Macarlar o yurdu bilmek istiyor. Dolayısıyla, Turan’a her zaman bir merak var.

Macarların kökleri Orta Asya’dan başlıyor. Ural Dağlarının güneyinden gelip Kuzey Kafkasya’dan geçip Orta Avrupa’daki Karpat havzasına varmışız. Günümüz antropoloji ve arkeolojisi, Macarların kökleri ve nereden geldiğini böyle anlatıyor. Hatta, Macarlar Avrupa’da köklerini en iyi bilen millet. Köklerimizden gurur duyuyoruz. Unutmadık ki, doğudan gelmişiz. Ben kesinlikle kendimi Orta Asyalı hissediyorum. Macarlar hiçbir zaman Avrupalı olmamıştır, geleneklerine ve kültürüne bağlı bir millettir. Biz Asya kökenli Avrupalılarız. Macarlar Avrupalılığı medeniyet açısından benimsemişlerdir. Daha iyi yaşam, daha iyi eğitim…  Irki olarak Orta Asyalı olduğumuzu bilimsel olarak ta kanıtladık. Avrupa’da sadece iki millet var ‘Biz Asyalıyız’ diyen. Macaristan ve Türkiye. Avrupa Birliği içinde Macarlar, her zaman özel bir durumu var. Biz hem mental ve zihniyet olarak hem de kültürel olarak farklıyız.

Köklerimizde en eski Macar hanedanı Hunlar ve Atilla var. Göçmen kültüründe kavimlerin ismi sürekli değişir ve yeni isimler ortaya çıkar. Aynı milletin bir sürü ismi olabilir. İlk olarak Hunlar varmış. Bugünkü Macaristan bölgesine gelmişler. Atilla burada doğmuş ve dünya imparatorluğunu buradan yönetiyor. Sonra Asya’da kalan Hun kavimleri, Türk olarak ortaya çıkıyor. Macarlarla Türkler arasında akrabalık var, dedelerimiz akraba. Ama bu coğrafyada önce Hunlar vardı…Hunlar ana gövdedir, Macarlar Hunların içinde yer alan asil bir zümredir. Orta Asya´da birçok “Magyar” isimli yerleşim yerleri mevcut. Burada yaptığımız bilimsel çalışmalar neticesinde bizlere en yakın DNA sonuçları bu kabilelerde yaşayan halklardan çıktı. Kırgızlar, Kazaklar, Özbekler… Onlar da bizlere Macar derler.

Karpat havzasına gelen yedi boy var ve en büyüklerinden biri simgesi Kurt olan Türk boyu. Macarlar her zaman kurda saygı duymuş, hâlâ efsaneleri mevcuttur.

Avrupa içinde Türkler lehine bir sempati sadece Macaristan’da var. Çünkü Türk dünyasıyla en çok kültürel ortak mirasa Macarlar sahip.  Burada köklerimize ve Türklere karşı bir sempati varsa da Türk medyasına ulaşamıyorlar ve bilgi sahibi olamadıkları için etki altında kalıyorlar. Okuyabildikleri iki şey var: Rus ve İsrail propagandası. Macaristan’da da bir sürü web sayfası açtılar. Onlar için Türkleri ve Macarları ayırmak çok önemli. Çünkü Türk dünyasının Orta Asya’dan Orta Avrupa ve Balkanlara kadar ulaşmasını istemiyorlar. Slavlar arasında Macarlar bir ada gibi görünüyor. AB ile de anlaşmazlıklarımız var çünkü Macarlar kendi kültürlerini korumak istiyor, AB buna sıcak bakmıyor. Macaristan’da ve Avrupa’da Türkiye’nin kültürü, tarihi ve rolünü sergileyebilen medyaya ihtiyacı var. Bu medyanın, Orta Asya’daki ortak köklerimize vurgu yapması, Macarları Türkiye’nin yanına çekecektir.

Macarlar, bugünkü Türkiye’den daha çok Orta Asyalı, daha Hun bir millet. Macarca ve Türkçe arasında binlerce ortak kelime var. Genetik araştırmalara göre, Türkler ve Macarların yüzde 20’si benzerlik gösteriyor. Macarlar ve Türkler, birbirlerine her zaman saygı göstermiş çünkü her iki millet savaşçı millet. Türkiye’de pek çok Atilla isminin olduğunu görüyoruz. Bu bakışa göre, Macaristan’dan Türkiye’ye gitmişler. 1920’li yıllarda çok sayıda siyasi sözleşme de imzalanmış ama Komünizm sonrası Türk-Macar ilişkileri kesilmiş. Şimdi yeniden bir araya gelmeliyiz. İlginç olan bir şey daha var: Türkler her zaman ‘Biz nasıl akraba olabiliriz’ diye soruyor. Ama genetik araştırmalara göre biz Macarların kanında Türkiye’deki Türkler’den daha fazla Asyalı var. Macarlar, Türklere göre üç kat Asyalı.

Biz Hun bilinci taşıyan milletlerden temsilcilerle tanışıyoruz. Sadece Türk dili konuşan değil, 27 ülkeden topluluklarla iletişim halindeyiz. Türk milletlerine ortak köklerini göstermek istiyoruz. Dedelerimizden, akrabalığımızdan gurur duyabiliriz çünkü onlar büyük kahramanlardı. Her millet, böyle bir geçmişle gurur duyar. Orta Asya’da pek çok küçük millet zor durumda ve biz onlara ‘Yalnız değilsiniz’ diyoruz.

Kurultayla ilgili ayrı bir yazımızda açıklanan diğer bilgileri  OKUMAK İÇİN LÜTFEN TIKLAYIN.

Son söz

Biz Türkler, Macarlarla kardeşiz. Ne yazık ki, biz i’la-yi kelimetullah diye İslam aleminin, siz de ruhullah diye Hıristiyanlığın yüzyıllarca öncülüğünü yaparak, boş yere birbirimizin yok olmasına çalıştık. Böyle bir şaşkınlığa düşeceğimize, iki kardeş millet el ele verseydik, insanlığa ne büyük hizmet ederdik.” Atatürk 1932 (Macar bilgini Prof. Zayti Ferenç’e hitaben).
Bunları 86 yıl önce Atatürk demiş ve 
Atatürk’ün önayak olmasıyla Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde, Hungaroloji Anabilim Dalı olarak 1935 yılında kurulmuştur. Biz hala neyi bekliyoruz? Anlamak mümkün değil.

Alıntı

              Okuyunda aslınızı ögrenin.

Yalnız MACARLAR degil Avrupada Finlandiyada yarıyarıya Türktür.

İsviçrede Finlandıyalı bir hıristiyan Türk kadının otelinde çalıştıztım.

Gelecek yazımda kadının TÜRKLERE gösterdigi ilgiyi size anlatacam.

DİNİNİ atmış ama milliyetini ATMAYIP ona guvvatla sahip çıkmıştır.

Kadın örnek olsun bizdeki milliyetsızlere.

Mademaki TÜRK degilsin söylesene NESİN.Eeeeeee milliyetini bile söyleyemeyene vallaaa madalya takmak gerek:-)))

Orta asyadan her gelen Türk değildir.Dil birliği yok.

Dil birliği olsaydı bugün birleşmiş milletlerde arapça gibi yer alırdı.

Dil akrabalığı öyle belirlenmiyor.

Sayma sayıları el ayak gibi organ isimleri aynı  değilse dil akrabalığı yoktur.

Uygur biri konuşsa anlıyorum.Macar biri konuşsa tek bir kelime bile anlamıyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş

İşte böyleee,

                      Sen neyi anlamışsınkı bunu anlayasın.Yunan anlamısda sen içimizde yaşadığın halda anlayamamışsın.Zatan anlamak isteseydiniz bir BALTAYA  SAP  olabilirdiniz.Olamadıgınıza göre gerçektende anlayamıyorsunuz.

                      İslam öncesi dünyanın enbüyük imparatorluklarını kuranları başında TÜRKLER gelir.Mısır sarayına hızmatcı olarak giren KÖLE Tolonbeyinoğlu sarayda öyle hızla yükselirki Mısırda TOLON devletini kurar.Dünyada sanırım başka bir örnegi yoktur..Osmanlı imparatorluğunu kuranda bir TÜRK AŞİRETİDİR.AŞİRETTEN imparatorluk kurmak her GÖTÜN karı degildir.KAFA ister KAFA.

Bu kafadan dolayıdaa ATİLLA birr ucu KOREDE öte ucu avrupanın en batısına uzanan dünyanın en büyük imparatorluğunu kurmuştur.Hala kalkıpda deyebiliyorsunuz.TÜRK deye bir millet yoktur.Kıskançlık sizde ohala sizi ohala getirmişki GERÇEKLERİ görmenizide engelliyor.Eeeeeeeeee böyleleri kafalı millerlerdee yanaşma olarak yaşamak zorunda kalırlar.Yüzyıllar degil binlerce yıllarda geçsede degişen birşey olmaz..Tarih bunu apacık göstermektedir.

                   Meşhur arap seyyah TÜRKİSTANDA semerkantda bir TÜRK çadırına konuk olur.Orda Türkle vede karısıyla sohbete dalarlar.Bir ara TÜRK kadın kıçını kaşır.Arap seyyah basını geri çevirir görmesin deye.Türk sorar,neden başını geri çevirdin?Seyyah derki GÖRMEYEYİM deye.TÜRK derki benim garı kolunu kaşısaydı gene başını çevirirmiydin.Arap SEYYAH derki çevirmezdım.Türk derki peki ikisinin arasında fark ne?Arap derki bizde çok ayıptır birisinin yanında kıçını kaşımak.TÜRK derki peki sana bir soru.KAHİREDE tahminen kaçtane orospu vardır.SEYYAH biraz düşünür ve derki 2000-2500 kadar vardır.Türk derki şuan SEMERKANTTA bilinen tek OROSPU yoktur.Olmasıda mümkün degildir.

                  Bunları anlatanda ülkesine döndügünde arap seyyah.Biraz dünyayı gezin,biraz okuyun ama ŞENER ŞEN gibi ÜFLEMEYİN.Japonlar neden dünyayı hep gezer dolaşırlar?Dünya halklarını tanısınlar,öğrenilmesi gerekenleri ögrensinler deye.Japonlar dünya milletlerin en üstünde bir millettir.Herşeyde birinci kalitededirler.Nedenini ögrenene çok faydası olur.

Ya ALLAH

Bismillahlah

ALLAHU EKBERLE olmuyor bu işler.Bakın 530 milyon ortadoğu müslümanının AĞZINI,BURNUNU  kırıyor 8 milyonluk isreil.Hani 1 müslüman 20 kafire bedeldi.Öyle diyor kuranda.

                 Japonlar şeytanlık düşünmeyip gerçekler üstüne azimle araştırma yapan ülkelerin en üstündedir.Bir büyük felekette ekmek kuyruğuna giren hiçbir Japon iki ekmek almaz başkalarınada kalsın deye.Yarın,öbürgün ekmek bulamaya cağını tahmin etse bile.Kalite herşeyde çok önemlidir.

Koşularda birinci gelen genelde bir kişi olur.

K-A-L-İ-T-E

1960larda sarıkamıışda Silahlı kuvvetlerin düzenledigi  kayak yarışlarında TÜRKİYE çapında subaylar arasında ikinci geneldeyse 7 inci geldiydim.Neden birinci gelemedim,tabiki kaliteden dolayı.Kaliteyide yükseltmek kişinin,kişilerin milletlerin beynini,gücünü çalıştırmakla olur.

               

Dedeniz

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • nulla-sıfır
  • egy-bir
  • kettő-iki
  • három-üç
  • négy-dört
  • öt-beş
  • hat-altı
  • hét-yedi
  • nyolc-sekiz
  • kilenc-dokuz
  • elülső-on
  • tizenegy-onbir
  • tizenkét-oniki

macarca sayıların türkçe,azerice,kazakça,uygurca,kırgızca,türkmence ,gagavuzca ile hiçbir alakası yok. (Sıfır dışında)

https://tr.wiktionary.org/wiki/Kategori:Gagavuzca_sayı_adları

 

Herkesi Türk kabul etmek boş  bir böbürlenmedir.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş

İşte böyleee,

                       UCUZ  MALIN vardır bir İLLETİ.PAHALI MALINDA vardır bir HEKMETİ.

Sen bunları iyi bilmelisin.Hintli BUDİST general bana 100,000 hintli esker vereceginize 10,000 Türk eskeri verin,çokdaha memnun olurum demiştir.

Senin Budistleri iyi tanımış olman gerekirdi.

Biz herkesi TÜRK  kabul etmiyoruz.

Ben türküm deyenleri TÜRK olarak kabul ediyoruz.

MACARLAR  SAPLARINA  kadar TÜRKTÜRLER.

Hırıstıyan aleminin bası papaya bile ROMADA ATİLLA ETEK öptürdü.

Açın tarihide biraz tarih okuyun.

Yarım yabalak yazı yazıp durmayın.

Müslüman TÜRKLERİN yazdığı TARiHİ degil ÖTEKİ TÜRKLERİN yazdığı tarıhleri okuyun.Müslüman TÜRKLERİN tarihlerinin doğruluguna kimse inanmamakttadır.

Ülkücü ileri gelenlerden biri şöyle demiştir.

DĞRUYU  YAZMAYAN  TARİH  UTANSIN.Benim bu ülkücüye yanıtım şöyle olmuştur.TARİH  NİYE  UTANSINKİ,TARIHA  YALANLARI YAZDIRAN ve  YAZANLAR  UTANSIN.

İstersen görmek bu YALANLARI,getirip asarım ATEİST KAFEYE.

Zaten onları birkaç dafa asmıştım ateistforma.

Mutlaka bunları okumuşundur..

Dedeniz

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...