Jump to content

Bilimsel yöntem naturalist değil,empiristtir.(Kırmızı asa'nın dezenformasyonlarına cevap)


Recommended Posts

Natüralizm değil, empirizm

Bilimin “[metodolojik] natüralizm çerçevesiyle sınırlı kaldığına” dair iddialar var, bilimin sadece doğal âleme dayalı açıklamaları değerlendirmeyi tercih eden ve olası doğaüstü olduğu iddia edilen fenomenler tarafından olası müdahaleleri yok sayan bir yöntem olduğu öne sürülür (ya da öyle yaygın kanı var) ve bu yok saymanın da [metodolojik] natüralizme tabi olmasından kaynaklandığı öne sürülür. Bu yazımızda bu ve benzeri asılsız yanılgılara değineceğiz bilim felsefesinden.

Metodolojik natüralizm bilimin nasıl yapıldığına dair gerçekliği asla yansıtmamış hayal ürünü bir kavramdır” der Şairane Natüralist konuşmacılığıyla bilinen Kozmolog Sean M. Carroll. “The Big Picture” adlı kitabında bu hakkında yazar, bilimsel yöntemin metodolojik natüralizm değil metodolojik empirizm olduğunu vurgular.

Amerika Birleşik Devletleri uzun süredir yaratılışçılık (biyolojik türler tanrı tarafından yaratıldığı görüşü) VS Darwin’in doğal seleksiyon teorisi öğretilmesi tartışmalarından bezdi. Akıllı tasarım adlı yaklaşım öne sürüldü yaratılışçılığın bilimsel versiyonu olarak, Akıllı tasarım iddiasının din olarak değil bilim olarak öğretilebilmesi amacıyla. Yaratılışçılık karşıtları bazen bu argümana metodolojik natüralizm ilkelerine başvurmakla yanıt verdi: onların görüşüne göre, Akıllı tasarım teorisindeki doğaüstü yaratıcıya olan atıf bu teoriyi anında bilimden diskalifiye etti. Bu  yanıt yaratılışçılara bir lütuf idi adeta.

Bu tür argümanlar batıda yıllar önce konuşuldu ve rafa kaldırıldı ise de Türkiye’de Youtube Kafile kanalının Kırmızı Asa serisi ile popülerlik kazandı. Bu yazımda yaratılışçıların da Kırmızı Asa serisinin de bilim hakkındaki dezenformasyonlarına yanıt vereceğim.

Bu  tür yanılgılar sadece yaratılışçılarda değil, hatta bilimle hobi olarak uğraşan insanlarda da var. Mesela Kamu yararına olmak üzere ulusa fen bilimleri, mühendislik ve tıp alanlarında danışman olarak tavsiyelerde bulunan, Amerikalı bir vakıf olan Ulusal Bilimler Akademisi (İngilizce: National Academy of Sciences) “evrim öğretiliyorsa akıllı tasarım da öğretilmeli” denen kampanyaya basın açıklamasında şöyle yanıt verdi:

Bilim doğal alemi doğal süreçler üzerinden açıklamakla sınırlı olduğundan dolayı, açıklamalarında doğaüstü nedenselliğe yer veremez. Benzer şekilde, bilim doğaüstü güçler hakkında ifadede bulunmaktan menedilmiştir çünkü onlar bilimin alanından (İngilizce: provenance) dışarıdadır

Aynı yanılgıya sahip bir diğer örnekse evrimagaci.org sitesidir. “Bilimin temel varsayımları” adlı makalelerinde şöyle demekteler:

Bilimin kalbinde yatan metodoloji, natüralizmdir.

Tuhaftır ki o makalesinde referans gösterdiği kaynaklarda natüralizm ibaresi bile bulunmaz ama evrimağacı gene de bu dezenformasyonu eklemiş yazısına.

Onların da yanıtına bakarsanız görünürde bilim doğal alem ile sınırlıdır. Bu ve benzeri söylemler yaratılışçıların “bilim natüralizme tabidir” gibi dezenformasyonlarına zemin hazırladı, yaratılışçıların elini güçlendirdi.

İddialara geçmeden önce bilim felsefesi literatüründen bilim nedir? Bilimsel yöntem nedir? Sınırları nedir? Neden öyledir? gibi sorulara yanıt verelim.

Bilimin özellikleri derken burada sözü edilen bilimin, arkasında aydınlanma (rönesans) felsefesinin motivasyonuyla ortaya konan ve daha çok J.S.Mill ve C.Lock, gibi empiristlerin, O.Comte ve daha sonraki dönemlerde de mantıksal pozitivistlerin formüle ettiği pozitivist bilim anlayışından söz edildiğini hatırlatalım. Yaratılışçıların saldırdığı ya da şu an yaptığımız bilim bu pozitivist bilimdir, bundan dışarı yorumsamacı, eleştirel, feminist ve postmodern bilim teorileri de vardır. Bugün egemen olan bilim pozitivist bilimdir. Yazıda aksi belirtilmediği sürece hep pozitivist bilim üzerinden söz ediyor olacağız.

Bilim olguları açıklamaya çalışan, bir yanıyla eylemsel (gözlem, deney, sayım, ölçme vb.), öbür yanıyla zihinsel (kavram, hipotez, indüktif ve dedüktif çıkarım) bir etkinliktir. Bilim olgudan kurama gider. Bilim olgular hakkında doğrulanabilir kuramlar geliştirir.

Bu tanımlara bağlı olarak bilimin şu özellikle sahip olduğu belirtilir:

·         Bilim olgusaldır.

·         Bilim mantıksaldır; Bilimsel ifadeler mantıksal bakımdan çıkarım kurallarına uygun ve çelişkisiz ifadeler olmalıdır.

·         Bilim objektiftir: Bilim öznel değerlendirmelere değil, nesnel sonuçlara ulaşmak ister.

·         Bilim eleştireldir: Ortaya atılan her kuram yeni olgular karşısında değiştirilebilir; Her bilimsel kuram yerini başka bir kurama bırakabilir.

·         Bilim genelleyicidir:Olguları tek tek gözlemlemekle yetinmez, olgular arasında genel bazı ilişkiler bulmaya çalışır.

·         Bilim seçidir: Bilim her türlü olguya değil, önemli olgulara yönelir.

Bu özelliklerin yanı sıra, bilimin bazı inançlara dayandığı da ifade edilir:

·         Bilim realisttir: Dış dünya özneden bağımsız ve gerçektir (bu inancın gerekçelendirmesi olarak bilgi felsefecileri insanın kendisi farkında olmadan bilincine kavuştuğu ilk anda yaptığı varsayım olduğunu söyler).

·         Bilim rasyonalisttir: Bu dünya anlaşılabilir, akla uygun bir dünyadır ve olguların akıl yoluyla kavranmaya elverişli belirli bir düzeni vardır.

·         Bilim nedenselcidir: Her şeyin bir nedeni vardır; doğadaki tüm olgular arasında neden-sonuç ilişkisi bulunur.

Bilim nicelcidir (kantitatif): Varolan herşey ölçülebilir.

Şekil 1Kaynak: 1) Doğan Özlem - Bilim felsefesi (ders notları) 2) Cemal YIldırım - Bilim Felsefesi

 

Bilimsel yöntemin yapısı şöyledir:

 

       
   
 
 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bilimsel yöntem şöyle ilerler:

1.       Gözlem ve deney yoluyla olgular toplayıp bunları kaydetme.

2.       Toplanan olguları sınıflandırma, çözümleme ve öbür olgularla karşılaştırıp yorumlama.

3.       Bu işlemi görmüş olgularla indüksiyon yoluyla genellemelere ulaşma

4.       Elde edilen genellemeleri, yeni gözlem ve deneylerle denetleme, yani doğrulama ya da yanlışlama.

Bilim bazı ilkelere bağlı olarak yapılır. Pozitivizmin belirlediği söz konusu ilkeleri aşağıdaki gibi gösterebiliriz:

·         Nedensellik (illiyet) ilkesi: Her olayın bir sebebi vardır.

·         Belirlilik (determinizm) ilkesi: Aynı şartlar altında tekrarlanan her deney aynı sonucu verir. (İstisna: Atom altı bölgeler söz konusu olduğunda, bu belirlilik ilkesi yerini Heisenberg’in Belirsizlik ilkesine bırakmaktadır)

·         Ölçülebilirlik ilkesi: Her olayı karakterize eden ve ancak ölçümle tespit edilebilen fiziksel büyüklükler vardır.

·         Tutarlılık (mantıksallık) ilkesi: Doğa bilimlerinin sonuçları kendi içlerinde çelişkili olamaz.

·         Sınanabilirlik ilkesi: Bilimsel teorilerin geçerli olup olmadıklarını denetlemeye imkan veren bir yol olmalıdır.

Modern bilim paradigması 3 temel ideolojik öncüle dayanır:

1.       [Varsayılan ]Gerçek dünyadaki her şey bilinebilirdir.

2.       Söz konusu olgusal genellemeler zaman ve mekana bağlı olmadan uygulanabilen evrensel yasalar biçiminde ifade edilebilir.

3.       Nesnel dünyayı bilebilmenin tek yolu bilimdir.

Bilimin olguları açıklama etkinliği olduğunu belirttik. Bilimde olgulara yönelik ilk zihinsel işlem betimlemelerdir. Betimleme nedir? Betimleme, olguları saptama, sınıflandırma,adlandırma ve kaydetme etkinliğidir. Bunun için bilim, gözlem, deney, ölçme, sayım vb. gibi işlemlere başvurur.

Bilimsel yöntemin kapsamı ve sınırı nedir? Bu hakkında 2 yaklaşım vardır:

1.       Epistemolojik yaklaşım

2.       Tarihsel-kültürel yaklaşım.

Epistemolojik yaklaşıma göre, bilim bize duyu verileriyle açık (empirik) olan olgular hakkında zihinsel (rasyonel) bazı işlemler aracılığıyla ve yine olgulara dönerek denetlenebilir bilgiler sağlayan en sağın bilme etkinliğidir ve bu niteliğiyle de bazılarına göre tek sağlam bilgi edinme yoludur.

Tarihsel-kültürel yaklaşıma göre ise bilimevreni anlamaya yönelik tek insan etkinliği değildir. Onlara göre örneğin sanat da kendine özgü evreni anlama etkinliği olduğu söylenebilir. Üstelik insanlar, doğal etkenlerden farklı olan ve tarihsel-kültürel etkenler diyebileceğimiz etkenlerin rol oynadığı bir toplumsal yaşam içindedirler ve bizzat bu toplumsal yaşamın da bilinmeye gereksinimi vardır. Ama  bu gereksinimi, bilimi sadece doğal olgu ve etkenlere yönelik bir çaba saydığımız sürece karşılayamayız. Bu durumda bilimi ve bilimsel yöntemi, ya doğal olgu ve etkenlerle sınırlayıp sadece “doğa bilimi” ve “doğabilimsel” yöntemden söz edeceğiz; ya da tek bir bilimsel yöntemolmadığını, konularının (objelerinin) farklılığına göre farklı bilimlerden ve farklı bilimsel yöntemlerden söz etmemiz gerektiğini kabul edeceğiz.

Bu yaklaşımlarla ilgili olarak, bilimsel yöntemin kapsam ve sınırları konusunda geçen yüzyıldan beri sürdürülegelen tartışmalarda savunulan belli başlı görüşlere değinelim:

1.       Fizikalizm: Bilimsel yöntem ancak doğaya uygulanabilir: bilimin konusu yalnız fiziksel dünyadır ve tarihsel-kültürel yöntemle ele alınmaya pek az elverişlidir.

2.       Bilimcilik (Sciencism) Bilimin ele ale alamayacağı konu yoktur.İster doğal ister tarihsel-kültürel, her konu bilimce ele alınabilir.

3.       Tarihselcilik: Bu görüş Fizikalizm ve bilimcilik ayırt edilmesi gerektiğini, kültürel-tarihsel konular fizikalist yaklaşımla incelenmemesi gerektiğini, fizikalist konuların da kültürel yaklaşımla incelenmemesi gerektiğini savunur. Çünkü, tarihsel yaşamda bizim eylemlerimize yön veren şeyler, nitelik bakımından doğal olgulardan farklı olan ve değer, inanç, ilke, estetik beğeni türünden şeylerdir, bunlar doğal değil, tinsel olgulardır.

Diğer alternatif bilim anlayışlarını az önce saydık, egemenliğini sürdürmekte olan bilim anlayışı pozitivist bilimdir ve pozitivist bilim’in sınırı ve kapsamı Epistemolojik yaklaşım içindedir. Bu görüşler her ne kadar ezici oranda yaygın ise de aslında bugün de bu önemli noktalarda bir uzlaşma sağlanmış değildir. Bu konularda sözü edilebilecek bir uzlaşım varsa o da ister doğal olgular olsun ister tinsel olgular olsun bilimsel yöntemin hepsinde de doğrulanabilir hipotezler ortaya atmak olduğu söylenebilir.

Bilimsel yöntemin uygulama alanını belirlemede elimizde kesin kural ya da ölçüt yoktur. Genel olarak denebilir ki, bir yöntemin etkin bir şekilde uygulanabildiği problem kümesi o yöntemin kapsamını, uygulanamadığı alan problem kümesi ise sınırını belirler. Bilimsel yöntemin kapsamını olgulsal içeriği olan problemler, sınırını ise olgusal içerikten yoksun problemler oluşturur. Olgusal içeriği olmayan problem, gözlem veya deney yoluyla çözümü reddedilemeyen problemdir. Tüm metafizik problemler bu alana girer. Örneğin tanrının var olup olmadığı, evrenin yapısında gerçek nesnenin ruh mu yoksa madde mi olduğu, gözlenebilir olguların birer görüntüden ibaret olduğu, asıl gerçekliğin bu görüntüler gerisinde yattığı gibi sorunlar metafiziksel nitelikte olup bilimin inceleme konusu dışında kalırlar.

Bilimsellik ölçütü olgusal yoldan doğrulanabilirliktir. Bilimsel yöntem ancak çözüm getirebileceği alanları kapsar. Çözüm, bir sorunu sorun olmaktan çıkaran yanıttır. Bir çözümü bilimsel sayabilmemiz için şu niteliklerde olmalıdır:

1.       Çözüm mantıksal olmalıdır: Mantıksal düşünme kurallarına aykırı olmamalıdır. Birini öbürlerinden çıkarabileceğimiz bir önermeler dizisi (hipotez veya teori) olarak bir mantıksal yapıya sahip olmalıdır.

2.        Çözüm doğal ilgilerle ilgili olmalıdır (tarihsel kültürel kavrayışta tinsel olgularla ilgili olmalıdır).

3.       İlk 2 koşulu yerine getiren hipotez veya teori empirik araçlarla doğrulanması gerekir.

Doğrulanabilirlik ya da doğrulama bir öneriyi bilimsel yapan ana koşuldur. Popüler kültürde Karl Popper’ın yanlışlanabilirliğinin bir şeyi bilimsel yapan kriter olduğu yaygındır, yanlışlanabilirlik bir önerinin bilimsel olamayacağını göstermek için önerilmiştir. “Yanlışlanabilir, öyleyse bilimsel” gibi bir şey söz konusu değildir,en fazla “yanlışlanamaz öyleyse bilimsel olamaz” denilebilir, ki bunun da bilimde istisnaları vardır. Yanlışlanabilirlikteki gibi doğrulanabilirliğin de uygulanamadığı durumlar vardır. Henry Margenau gibi bilim felsefecileri Popper'ın yanlışlanabilirliğinin yine de olgulara dayanılarak yapılan ters yönlü bir doğrulama olduğunu öne sürer.

Bilimin felsefi çizgisi şu akımlardan oluşur:

·         Empirizm

·         Duyumculuk

·         Rasyonalizm

·         Pozitivizm.

Modern bilim anlayışının temel çizgisini oluşturanlar olarak Bacon, Descartes, Newton ve Galileo görülür. Bu akımların tümünün Avrupa merkezli olması ve Avrupanın jeo-kültürünü yansıtması dolayısıyla Modern bilimin Avrupalı aklın evren tasavvuru olduğu da söylenir.

Yazı zaten fazla uzadı, bilimsel yöntemin ilerleyişi hakkında bazı hususlara yazı devamında iddialara yanıt verirken değineceğim. Buraya kadarki hususlar hakkında daha geniş bilgi almak isterseniz kaynakça bölümünden 1,2 ve 3 numaralı kaynaklara bakabilirsiniz. Bu bilgiler o kaynaklardan derlenmiş özettir. Şimdi iddialara geçelim:

DEZENFORMASYON 1: “BİLİM NATÜRALİZME TABİDİR!”

Bilim natüralizme değil empirizme tabidir, Bilimin yapısını, kaplam ve sınırını okuduk az önce, bilim empirik olgularla çalışır, empirik önermeler ve empirik genellemlerle ilerler, natüralizmle değil. Bilimin temel varsayımları, ilkeleri, paradigmaları, özellikleri, sınırı, kapsamı nelerine bakarsanız bakın asla “natüralizme tabi olmak” veya “natüralizmle çelişmemek” gibi bir talebe rastlamazsınız. Bilim felsefesinde natüralizm ibaresine rastlama ihtimaliniz olabileceği tek bölüm “modern bilime olan eleştiriler” bölümüdür (ki bu eleştiriler de yaratılışçıların “bilim natüralist/materyalist” dediği iddialardır genelde).

Daha iyi anlamak için kısa tanımlar yapalım:

·         Natüralizm (doğalcılık): Varlığın doğadan ibaret olduğu görüşüdür, doğaüstü/doğadışı olduğu öne sürülen her türlü varlıkları reddeder. Ontolojik görüştür.

·         Empirizm: Bilginin ana kaynağı tecrübe olduğunu, tecrübe olmadan bilgi edinilemeyeceğini söyleyen epistemolojik (bilgikuramsal) görüştür.

Tanrı, metafizik, ruh gibi düşüncelere bilimde yer verilmemesini yaratılışçılar “bilim natüralist olduğu için böyle” diye lanseder, halbu ki bilimsel yöntemin yapısında gördüğümüz gibi onlar empirik olarak doğrulanamadığı veya sınanamadığı için bilim yer vermez. Yaratılışçılar burada natüralizme değil empirizme itiraz etmesi gerekir çünkü gözlemlenebilirlik talebi natüralizm değil empirizmdir. Natüralizmde sadece gözlemlenebilir varlıklar vardır gibi bir şey yoktur.

Şöyle soru gelebilir akla: “Bilimsel yöntemin kaplam ve sınırını belirleyen Epistemolojik yaklaşımda bilimi doğa ile sınırladık, bu natüralizm değil midir?” Cevap: Hayır, epistemolojik yaklaşımda egemenliğini sürdürmekte olan pozitivist bilimin doğa ile sınırlı olması empirik algılarımızın doğa ile sınırlı olmasından dolayıdır, ontolojik görüş olan natüralizmle alakası yok. Doğa dışında bir alem var varsayalım, bilim empirik kaldığı sürece veya o alemi empirik algılayamadığımız sürece o alem bilimsel yöntemin kaplam ve sınırı dışındadır.

Yani, yaratılışçılar aslında empirizmle natüralizmi karıştırmaktalar, sadece yaratılışçılar değil bilim felsefesini bilmeyen çoğu kişi bu yanılgıya sahiptir.

Yazının başında belirtilen doğaüstü olduğu iddia edilen varlıklardan doğaya olası doğaüstü müdahalaleri bilimin kale almaması empirizmdendir, o tür iddialar empirik değildir. Empirik bilgiler his organımızla algılanan algılardır, his organlarımızın hissettikleri ise doğadır.

“Bilim empirik olmak zorunda mı? Neden empiriktir?” gibi konular bilgi felsefesinin konusudur, yazıda bilimin mevcut durumda ne idüğüne değineceğiz sadece çünkü dezenformasyonlar bilimin mevcut durumu hakkında, “neden öyle olması gerekir?” gibi konulara değinmeyeceğiz.

Dezenformasyon 2: “Doğa olaylarının bir birine etki ettiği natüralizm inancıdır!”

Ya da “pozitivist bilimdeki nedensellik anlayışı natüralizm inancıdır” diye de ifade edilebilir bu iddia.

Bu iddiayla alakalı bir diğer husus da “her şeyin doğal nedeni vardır” ilkesinin  natüralizm olduğu iddiasıdır. Her şey için doğal/materyal/maddesel neden aranma sebebi materyalizm veya natüralizmle alakalı değildir, varlığını bildiğimiz tek alem doğadır, empirik usulle de varlığını bildiğimiz tek alem doğadır ve dolayısıyla neden varsaydığımızda varlığını bildiğimiz yerden ararız nedeni. İnsan algısının neden diye betimlediği konseptin kendisi zaten doğaya dayalıdır.

Natüralizm olduğu iddia edilen bu nedensellik algımızın ya da doğa olayları arasındaki nedensel ilişki olduğunu söylemenin, hiçbir dini veya ontolojik inançla alakası yoktur, bu tıpkı bilimin ilk varsayımı gibidir: insan bilincine kavuşmasıyla insan beyni etrafındaki gerçekliği (doğayı) gerçek varsayar farkında olmadan ve o varsayım üzerine hareket eder. Aynı şekilde, etrafında olup biten her şeyi bilincine kavuştuğu, farkındalığa kavuştuğu ilk andan başlayıp nedensel olarak algılar, “sütte ağzı yanan yogurtu üfler” deyimini düşünün: sütte ağzı yanan bir çocuk, henüz bir inanca veya felsefi dünya görüşe sahip değil iken, ağzını yakanın süt olduğu şeklinde algılar ve betimler, bu algı ve betimleme üzerine hareket eder insan beyni.

Ayrıca, doğa olayları veya objeler arasında nedensel ilişki olduğu görüşünün natüralizmle alakası olmadığını şöyle de anlayabilirsiniz: Çoğu teist ekolü bunları ikincil neden (secondary causes) diye betimler (yazının devamında bazı örnekler göreceksiniz) ve Tanrı’nın maddesel/fiziksel tezahürü (manifestation) der. Tanrının varlığına dair en çok öne sürülen Kozmolojik argümanın temelini atan Aristo (aynı zamanda nedenselliği de literatüre katan kişi) doğa olayları arasında nedensel bağ kurar ve ilk neden (unmoved mover – harekete geçirilmemiş harekete geçirici) argümanını oluşturur, ilk neden (unmoved mover) olarak da Tanrıyı gösterir. Yani, tanrıya inanan düşünürler için de bu “natüralizm inancı” denilen husus da aynı şekilde nedenseldir. Teist Newton’un eylemsizlik yasası da buna bir örnek teşkil eder, doğa içi nedenselliği ve determinizmi baz alır Newton’un eylemsizlik yasası.

İlahiyatçı Isaac Newton’un mekanik dünya görüşünde dünya kocaman bir makinaya benzetilir. Müslüman konuşmacı Hamza Tzortis’in bu konudaki konuşmasına da bakabilirsiniz youtube’dan, o da aynı şekilde fiziksel nedenlerin ve etkileşimlerin Tanrı’nın fiziksel tezahürü olduğunu ve bunun natüralizm olmadığını söyler.

Bilgi felsefesinden nedensellik konusunda daha fazla bilgi almak isterseniz Vehbi Hacikadiroğlu’nun “Bilgi felsefesi” adlı kitabından başlayabilirsiniz okumaya. Nedensellik inanç mıdır? Etrafımızdaki gerçekliği inanç diye baz alırsanız nedenselliğin de inanç olduğunu söyleyebiliriz, etrafımızdaki gerçekliği inanç değil objektifen gerçek baz alırsak “X, Y’nin nedenidir” yargısı X ve Y arasında gözlenen olgusal bir ilişkiyi betimlemektir.

Geçen yüzyılın mantıksal empiristlerinden Hans Reichanbach’ın şöyle söylemi vardır:

Elektrik akımının manyetik ibreyi saptırdığını söylemek, her ne zaman bir elektrik akımı varsa, bir manyetik ibre sapması da daima vardır, anlamına gelir. “Daima” kelimesi cümle içinde yer alması nedensel ilişkiyi rastlantıya bağlı ilişki türünden ayırmak içindir. …

Görünürde Reichanbach da Hume’ın sürekli birliktelik görüşünü tekrarlıyor gibi. Peki, nedensellik deyince sadece istisnasız bir tekrarın söz konusu olduğu kolayca söylenebilir mi? “Gece ile gündüzün birbirini izlemesi istisnasız tekrarın mükemmel örneğidir ama gecenin gündüze veya gündüzün geceye neden olduğunu söylemek güçtür” der Felsefe  Profesörü Cemal Yıldırım, nitekim felsefede de bilimde de bu söylenmez. Gece ve gündüz de sürekli birliktedir, zamansal komşudur, ardışıktır, korelasyondadır ama hiç gördünüz mü onları neden-sonuç olarak lanse edildiğini? Ya da insan bilinci ilk andan itibaren neden gece ile gündüzü de nedensel olarak algılamaz?

Bu tür çıkmazlar için “Bilim inanç mıdır?” adlı yazı yazacağım, orada nedensellik hakkında da yazacağım, buradaki amaç nedenselliğin natüralizm olmadığını göstermek o yüzden zaten uzamış bu bölümü burada noktalıyorum.

DEZENFORMASYON 3:Bilim önce gelen sonra gelenin nedenidir diyor, korelasyonları nedensellik diye anlatıyor

Kırmızı Asa serisi 3.bölümündeki bir skeçte izleyebilirsiniz bu iddiayı, Kırmızı Asa serisinin diğer bölümlerinde de var bu durum. Bir önceki iddiaya verdiğimiz yanıt bu dezenformasyon için de geçerli büyük ölçüde ama biraz daha geniş cevap verelim.

Nedenselliğin ardışıklıkla veya Hume’ın dediği gibi sürekli birliktelikle ibaret olmadığını şu soruyla anlayabilirsiniz:

Bilim korelasyona bakarak nedensel ilişki iddia ediyor olsaydı binlerce yıllık tarihinin bir sayfasında “Horozun [özel şekilde] ötmesi güneşin doğmasına neden olur!” gibi, “Gece gündüze [veya gündüz geceye] neden olur” gibi nedensel betimeleler görmemiz gerekirdi.

Bu konudaki daha detaylı çözüm önerileri de önümüzdeki yazıda olur.

KA 3.bölümündeki projeksiyon skeci için de geçerlidir burada dediklerimiz.

Dezenformasyon 4: “Natüralizmde bu yazıyı okuyamazsınız!”

Anlam nedir? Bilgi felsefesinde anlam, kabaca şöyle tanımlanır: konuşanın bir şey bildirmesi, dinleyiciye aktarmak istediği düşünce ve dinleyicinin de beyan edilen o düşünceyi öğrenmesini sağlayan “güç”.

Metin okumak zaten empirik algılarla yapılan bir şey:

·         Yazılmış harfleri/metinleri görmek dediğimiz usul ile algılarız, görmek empirik bir usuldür.

·          Harflerin hangi sesleri temsil ettiği bize diğer bir empirik algı yöntemi olan işitsel yöntemle aktarılır: Kreşte veya ilkokulda söğretmeniniz harfleri yazarak o harflerin ne tür sesi temsil/sembolize ettiğini ses ile aktarmıştır size.

·         Siz de o aktarımı bir empirik algı olan işitsel yolla hafızanıza kaydetmişsinizdir.

Dolayısıyla okumak tamamen empirik bir şeydir. Burada natüralizmle de çelişen bir şey yoktur. Görmek, işitmek, metin (kağıda dökülmüş mürekkep) ve kağıt hepsi doğal varlıklardır, bunlar doğaüstü olduğu iddia edilen bir şey değil ki “natüralizmde yazıyı okuyamazsınız” diyebilelim.

Dezneformasyon 5: “Bilim natüralizmin 3 boyutuna hapsolmuştur!”

Bu iddia “evrikaaaa” der gibi birkaç yerde tekrarlanır KA serisinde.

Bu dezenformasyonda 4 sorun vardır:

1.       Bilimin özellikleri, ilkeleri, yapısı veya inançları vb. hangisine bakarsanız bakın üç (veya herhangi bir sayıda) boyut sınırlaması yoktur.

2.       Bilimde boyut sınırlaması var olsaydı bile (ki yok) bunun natüralizmle alakası yoktur, natüralizmde “doğa 3 (veya her hangi bir sayıda) boyutla sınırlıdır” gibi veya “tüm varlık 3 (veya her hangi bir sayıda) boyutla sınırlıdır” gibi bir şey yoktur.

3.       Bilimsel araştırmanın temelini oluşturan Epistemolojik görüş olan empirizmde bile “bilgi 3 boyut içinden aranmalıdır, dışına çıkılmamalıdır” gibi bir ilke, kaide, kural, gelenek vesaire yoktur.

4.       Bilimsel araştırmada empirik verileri işlediğimiz rasyonel yöntemde de aynı şekilde 3 veya herhangi bir sayıda boyut sınırlaması yoktur.

Bilim ne 3 boyuta hapsolmuştur ne de natüralizmde 3 boyut gibi bir sınırlama vardır. 5 kelimelik bir cümle, o bir cümlelik iddia içinde 2 dezenformasyonu birden barındırmakta.

Dezenformasyon 6: “Bilim kağıda 3.boyuttan yazı yazıldığına ihtimal ver[e]mez!”

4 ve 5 numaralı dezenformasyonlara verdiğimiz cevap bu dezenformasyonu da giderecektir. Kağıda yazı [dışarıdan birisi tarafından] yazıldığı empirik bir bilgidir, bilim empirik bilgiye niye yer ver[e]mesin?

Kırmızı Asa serisinin 2.bölümünde bir skeçte görmekteyiz bu dezenformasyonu. Kağıda bakan bir şahıs yanına 2.bir şahıs gelir ve kağıda yazının 3.boyuttan yazılmış olabileceğini söyler, buna karşın diğer şahıs kağıt dışından hiçbir şeyi kabul etmeyeceklerini, kabul etmeleri durumunda bilimsel olmayacağını söyleyerek yanıt verir. KA sunucusu da sorar “yazıya 3 boyut dışından yazılmıştır demiyorum daha ama öyle tahmin etmemde ne sorun var? Kuranın iddiası dışarıdan olduğu yönündeyse ateizmin iddiası kağıt içinden olduğu yönündeyse …” diye konuşmaya devam eder.

Böyle sonuca nasıl vardılar hayret etmekteyim zira kağıda yazının kağıt dışında 3.boyuttan [biri tarafından] yazıldığı empirik bilgiya/algıya dayanır, kağıda yazı yazıldığını izlemişizdir (muhtemelen hatta orada konuşan kişinin kendisi de yazmıştır kağıda yazı), empirik bilgiye/algıya bilimde yer veril[e]meyeceğini nasıl düşündüler merak ederim. Bilim zaten empirik algılarımızı rasyonel usulle işlemektir.

Ayrıca, bu tür “skeç” oynamakla her hangi bir şeyi komik göstermek mümkündür. Mesela aynı şeyi Kırmızı Asa serisinin yöntemine uygulayalım.

Üniversite binasını incelemekteyim. Ben Kırmızı Asacı birisiyim. Bana natüralist (veya isterseniz empirik olsun) biri yaklaşıp “bu binayı 3 boyut içinden biri yapmıştır” diyor ben de 3 boyut içinden hiçbir şey kabul edemeyeceğimi, nedeni mutlaka 3 boyut dışından aramak zorunda olduğumu, 3 boyut içinden bir ihtimali kabul edersem Kırmızı Asa yaklaşımına zıt olduğunu söylemekteyim.

KA serisinde “sen orada 2 boyut dışından bir şey kabul etmem dersen yanılırsın, zihnini kapattın” gibi havalı söylemler geçmekte – bina incelemeli skecim devamına aynı şekilde “sen 3 boyut içinden hiçbir açıklamayı kabul etmem, 3 boyut içi benim için tabudur dersen yanılırsın, zihnini kapatmış olursun, tutsak olursun, hakikatı en baştan dışladın” gibi havalı cümleler ekleyebilirim. “Ne sorun var” söylemine karşılık da “binayı 3 boyut içinden birisi yapmıştır demiyorum henüz, binayı 3 boyut içinden biri yaptığını tahmin etmemde ne sorun var? Eğer kuranın iddiası üniversite binasının 3 boyut içinde biri tarafından değil, 3 boyut dışında olan biri tarafından yapıldığı ise ve ateizmin iddiası o binanın 3 boyut içinden biri tarafından yapıldığı ise…” Muhtemelen “ama kuranın öyle bir iddiası yok” diyorlardır şimdiden, tebrikler ateizmin de kağıda yazı kağıt içinden yazıldı gibi bir iddiası yok.

bÖYLE süslü püslü laf cambazlıklarını oynamak hiç de zor değil. “Kırmızı asa yaklaşımı bir binanın 3 boyut içinden biri tarafından inşa edilmiş olabileceğine ihtimal ver[e]mez” diye söylemek de zor değil aynı skeçle.

KA 3.bölümündeki projeksiyon skeci için de geçerlidir burada dediklerimiz.

Dezenformasyon 7: “Natüralistler bilime natüralizmi kamufle etti!”

KA 2.bölümde şöyle denir: “Eğer siz bu kutsal bilimsellik kavramına kendi felsefenizi kamufle edebilirseniz, ki bu şu anda natüralizme denk geliyor, artık sizin görüşünüz sorgulanamaz olacaktır.”

Konuşmacı burada natüralistlerin kendi görüşlerini bilime kamufle ettiklerini söylemekte. Kısa cevap: Bilimsel yöntemi teistler (tanrıya ve dine inanan insanlar) şekillendirdi. Bu dezenformasyon da boş ve asılsız iddiadır.

Zaten bu KA serisindeki bu konudaki ilk husus olmasına rağmen en sona bırakma sebebim daha önceki hususlar aracılığıyla bilimin natüralizmle alakası olmadığını göstermekti. Şimdi uzun cevaba geçelim.

Pozitivist bilimi şekillendiren ya da bilimsel devrimde pozitivist bilimin temelini atan hemen hemen her düşünür tanrıya inanan insanlardır. Bilimsel yöntemin empirist olduğunu gördük, bilime emprizmi hakim kılan düşünürler de gene teistlerdi.

Bu iddianın da dezenformasyon olduğunu ortaya koymak için bilimsel yönteme dönmemiz gerekir ve oradaki bazı özelliklerin tarihine bakmamız gerekir.

Yaratılışçılardan şöyle soru gelebilir: “ne farkeder? İsmini yanlış biliyor muşuz? Natüralistler tanrıya giden yolu kapatmak için bilime empirizmi dayatmıştır?!” Bunun için de bilim tarihine bakmamız gerekecek.

Bilim felsefesi ve tarihinde  modern bilimin en çok Galileo, Bacon, Descartes, Newton, Kepler ve Leibniz tarafından etkilendiği kabul edilir. Bilim felsefecisi, 20.yüzyılın mantıksal empiristlerinden Hans Reichenbach empirizm hakkında şöyle der “Bilimsel felsefenin doğuşu” adlı kitabında:

“Empirizm Bacon’da peygamberini, Locke’da alkışlanan liderini, Hume’de ise eleştirmecisini bulmuştur.”

Bacon kendisi tanrıya inanan bir insandı, Bacon bilimsel bir çalışma yapmamakla birlikte, hem Aristo’nun bilim anlayışı hem de çağının bilim metodolojisi konusunda yeni ve etkili görüşler ileri sürmüştür. John Locke da tanrıya inanan bir düşünürdü, bir natüralist değildi.

Bilimsel olarak bilinebilir olan ölçülebilir olandır” görüşü ise Galileo’dan kaynaklanmaktadır, bir natüralistten değil.

Descartes için nesneyi nesne kılan özellikler, ölçme yoluyla yani nicel bir dil ile o nesne hakkında ortaya  konulabilecek bilgilerdir. Ona göre ikincil özellikler, yani renk, ses, vb. gibi nitel özellikler insana bağlıdır, dolayısıyla nesnenin asli yönünü temsil etmezler. Bilimin nicelselciliği (ölçme) de bir teistten gelmektedir, bir natüralistten değil.

Descartes’e göre Tanrı yaratılışa sadece başlangıçta hareket vermekle kalmamış, hareketlerin maddenin bir kısmından diğerine, doğanın 3 yasası ve çarpmanın 7 kuralı uyarınca aktarılmasını sağlayarak dünyadaki hareket miktarını korumaktadır. Bacon indüksiyonu bilime kazandırmakla bilinir, Descartes de dedüksiyonu bilime kazandırmakla bilinir. Newton ise Descartes’in dedüftliğine karşıt hipotetik-dedüktif yöntemi ileri sürmüştür.

Pozitivist bilimin yönteminin şekillenmesinde etkili olan, önde gelen diğer düşünürlerden olan Newton’un etkisine bakalım. Bilimsel yöntemde kullanılan dedüktif yöntem Newton sayesinde önem kazanmıştır. Newton Principia adlı eserini yazarken karşılaştığı güçlükleri aşmak için diferansiyel hesabı bulmuştur ve bununla sadece yepyeni bir evren tablosu çizmekle kalmamış, felsefede ve bilimde önemli bir yeri olan yeni bir yöntem (hipotetik-dedüktif) oluşturmuş, yeni felsefi ve bilimsel problemlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Newton’un da natüralist olmadığını söylememize gerek yoktur herhalde. Newton’un bilimsel çalışmaları mekanist bir dünya görüşünü de temellendirmiştir. Süreci etkilemiş bir diğer düşünür Leibniz’in de tanrıya inanan birisi olduğunu anlatmaya gerek yoktur.

Bu süreç hakkında daha fazla bilgiyi kaynakça bölümündeki kaynaklardan alabilirsiniz, her ne kadar yüzeysel özet geçsem de yazı gittikçe uzamakta.

Dezenformasyon 8: “Bilimsel yöntem dogmadır, dokunulmazdır,değiştirilemezdir!”

Bilimsel yöntemin sınırlarında bir uzlaşım olmadığını, farklı bilim kavrayışlarının olduğunu, bilimsel yaklaşımlarda da bir uzlaşı olmadığını, hatta tarihsel-kültürel konuları da bilimsel zemine oturtulma girişimleri olduğundan bahsettik yazıda. Bu kadar tartışmanın olduğu bir şeye nasıl dogma denilebildi hayret doğrusu. Bilimsel yöntem her zaman tartışılmıştır da eleştirilmiştir de, bu hala da devam etmekte. Bilimdeki her şey değişime açıktır, bilimsel yöntemin kendisi de dahil.

Gene de ekleyelim ki scienticismgibi “bilimsel olmayan her şey anlamsızdır” diyen, dogma diye nitelendirilebilecek ekoller de vardır ama bu bilimin bir parçası değildir. Modern bilim paradigmasının ideolojik temellerinden 3.sü (nesnel dünyayı anlamanın tek yolu bilimdir) de dogma diye eleştirilir.

Dezenformasyon 9: “Gözlemleyemediğin şey bilim değildir!”

Karadelikler, karanlık enerji, karanlık madde gibi birçok şey hem gözlemlenemiyor hem de bilimdir. Bu iddianın da boş olduğunu görebilirsiniz böylece.  Onlar gözlemlenemediği için adlarına “kara/karanlık” denir.

Modern bilimin metafiziğe yer vermemesini de natüralistlere bağlayanlar var, bu da bir dezenformasyondur çünkü metafiziğin bilimden ayrı olması gerektiğini, bilime dahil edilemeyeceğini, metafiziğin kanıta dayalı bir şey olmadığını öne süren, bilinen, ilk düşünür Gazzali’dir.Tehafitül-felasife eserinde Gazzali İbni Sinayı ve Farabi’yi “metafiziği bilim diye anlatmakla” eleştirir. Modern bilimde ise bu ayrımı yapan Tanrı varlığına dair objektif ahlak argümanının temelini atan Immanuel Kant’tır. Modern bilimi şekillendirenler arasından metafiziğe en sert tutum verenin Bacon olduğu söylenir, Bacon’a göre metafizik insan zekasını körleştiren kısır bir uğraştır. Bacon da tanrıya inanan bir insandı.

Toparlamamız gerekirse, bilim metafiziğe yer vermiyor diye bir itirazınız varsa bu itirazınızın adresi natüralistler değil teistlerdir.

Dezenformasyon 10: “Objektiflik konusu

Bu dezenformasyona cevap vermeden önce ufak bir hatırlatma yapalım ki gene natüralistlere iftira atmaya kalkmasınlar: Burada vereceğim yanıt tanrıya inanan filozof Descartes’ın eserlerine dayalı olacaktır.

Kırmızı Asa serisinde geçen bir diğer iddia da şuna benzerdir: “Bilim objektif değildir, objektif olan gözlemdir. doğa olaylarını neden saymak tanrı inancından farksızdır. Eğitimde bunun inanç olduğu belirtilmelidir.”

Nedensellik diye betimlenen algıya inanç diye itiraz eden birisi gözlemin de objektifliğinden söz edemez Rene Descartes’in dediği gibi: İnsan kendi düşünmesi hariç hiçbir şeyin objektif olduğunu bilemez, her şey zihninizin oyunu olabilir. Yani, böyle eleştiriye kalkan birisi eğitim, anlatmak, ders, öğretim,öğretmen, okul, müfredat vs hepsinin varlığına itiraz etmesi gerekir, anlatım biçimlerine değil. Çifte standarttır bu itirazları.

DOĞA YASALARI HAKKINDA:

Modern bilime şu anki doğa yasaları kavramını  tanıtan ve kazandıran da tanrı varlığı hakkında argümanlar geliştiren bir teist idi: Rene Descartes. Modern doğa yasaları fikri Descartes felsefesinin bir yan ürünüdür, çünkü doğa yasalarını doğaya ilişkin bilgilerin esası olarak ele alan ilk kişidir kendisi.

Doğa yasalarının zaman ve mekan ayırmaksızın aynı olduğu görüşü natüralizm kökenli denilebilir, “bilimde natüralizm” denilebilecek tek husus da budur.

Doğa yasaları diye betimlenmemiş olsa da antik düşünürlerde de tıpkı doğa yasaları anlayışımız gibi anlayış hakim idi: Doğanın, kendisini tekrar eden örüntü/desen (İngilizce: pattern) hareketlerin tekrarı  ile ilerlediği ve öngörülebilir ve determinist olduğu görüşü vardı antik filozoflarda da. Bu varsayımı ortaya atan, bilinen, ilk kişi materyalist – natüralist Miletli Thales’dir. Miletli Thales doğayı doğayla açıklayabilmek için bu yönteme başvurmuştur. Döneminin teizm anlayışına (şu anda Yunan mitolojisi dediğimiz teizm) karşı natüralist bakış açısı ile ortaya atmıştır bunu, yani doğa yasalarının zaman ve mekan ayırmaksızın işlediği iddiasını dönemin teistlerinin “tanrıyı kızdırırsak su olmaz tarım yetişmez, tatmin edersek tanrı su gönderir felaket yollamaz” gibi anlayışına zıt olarak ortaya atmış ve iddiaya girmiştir. Doğa yasalarının zaman ve mekan ayırt etmeksizin aynı olduğu varsayımı natüralizmden gelmedir. “Natüralizm istemiyoruz natüralizmden arınmak istiyoruz  diye ortada dolaşanlar doğa yasalarının zaman ve mekan ayırmaksızın aynı olduğunu inkar ve ret etmelidir, çünkü bu natüralizmdir, natüralizmden gelmedir ve natüralizm kaynaklıdır, teizmde ise her şey tanrının keyfi kararına kalmıştır.

 “Doğa yasaları iş yapar mı?” veya “Teknoloji bilimsel yöntemi aklar mı?” gibi hususlar bilimin nasıl olduğu ile alakalı değil, o bilimi doğru anlamak hakkındadır. O yüzden bu yazıda o hususlara değinmiyoruz. Yaratılışçılar bu yazıdaki cevaplarımı karşılıklı değerlendirmek isterseler konuşmak isterim.

KAYNAKÇA:

Kuyuya atılmış bu taşı çıkartırken yararlandıklarım:

1.       Profesör Doğan Özlem. Bilim felsefesi (ders notları). İnkilap yayınevi, İstanbul, 2003. ISBN: 975-10-2015-8

2.       Profesör Cemal Yıldırım. Bilim Felsefesi 13.baskı. İstanbul, Remzi kitabevi. Mart 2010. ISBN: 978-975-14-0294-3

3.       Doç. Dr. Hasan Tutar. Bilim ve Sözde Bilim. Ankara, Seçkin yayıncılık A.Ş. Nisan 2014. ISBN: 978-975-02-2843-8

4.       Profesör Hans Reichenbach. Bilimsel felsefenin doğuşu. İstanbul, Remzi Kitabevi, 2.basım. 1993. ISBN: 975-14-0385-5.

5.       Vehbi Hacikadiroğlu. Bilgi felsefesi. İstanbul l, Metis yayınları. Aralık 1985.

6.       Prof. Dr. Şafak Ural. Bilim Tarihi. İstanbul, Çantay kitabevi, Ocak 2000. ISBN: 975-7206-32-6

7.       David Wootton. Bilimin icadı Bilim devriminin yeni bir tarihi. İstanbul, Yapı Kredi Yayınları Ocak 2019. ISBN: 978-975-08-4380-8

8.       Fred I. Dretske. Perception, knowledge , and belief: selected  essasys.

9.       Paul Q.Hirst. Durkheim, Bernard and Epistemology.

 

 

 

Bilim ve natüralizm.docx

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...