Jump to content

Prof. Liepmann'ın Atatürk hayranlığı(Celal Şengör'ün anısı)


Recommended Posts

CalTech'e geldiğimden beri sürprizler birbirini kovalıyor. İnsan bu durumda tüm dünya bilim adamlarının aslında ne kadar küçük bir topluluk oluşturduğunu anlıyor. Burada bana yardımcı olan jeoloji ve gezegen bilimleri bölümü sekreteri Bayan Marcia Hudson, Pasadena'ya varışımdan kısa bir süre sonra, CalTech'de gençliğini Türkiye'de geçirmiş meşhur bir Alman uçak mühendisliği profesörünün olduğunu, beni bir gün onunla tanıştıracağını söyledi. "Adı?" diye sordum. "Hans W. Liepmann." "Bu," dedim, "meşhur jinekolog Wilhelm Liepmann'ın oğlu olmasın?" "Evet o!" diye heyecanla cevap verdi Marcia. "Tanıyor musun?" Tabii ki Hans Liepmann'ı tanımıyordum, ama baba Liepmann'ın 1939'da öldüğünü, Türk öğrencilerinin omuzlarında taşınan naşının Feriköy'e gömüldüğünü bildiğimi söyledim. Adını 1936'da İstanbul Üniversitesi'nde İkinci Zaman'ın bir deniz sürüngeni olan ihtiyozorlarda doğum olayı hakkında verdiği konferanstan hatırlıyordum. İhtiyozorlar hakkında konferans veren bu kişinin meşhur bir jinekolog olduğunu da aile dostumuz Prof. Dr. Orhan Esen'den öğrenmiştim. Uzun lafın kısası, bugün(23 Mayıs) Prof. Liepmann beni odamda ziyarete geldi. 87 yaşında, fakat dinç, çakı gibi bir ihtiyar. İlk hoşbeşten sonra bana Türkiye'deki gençlik günlerinden anılar nakletti. "Türkiye'nin benim gönlümde özel bir yeri vardır." dedi. "Hele Mustafa Kemal Paşa'nın!" Yanında İsmet Paşa'nın İnönü ailesindeki bir doğuma yardımı nedeniyle babasına çektiği bir teşekkür telgrafını getirmişti.

Atatürk ise Liepmann'da bir tutku. "Aptal Hitler" diyordu. "Atatürk'ten ders alsaydı bugün Avrupa nasıl bir cennetti, düşünebiliyor musun? Ama Atatürk'ün dehasını yakalamak kolay mı? Onun gibisi yoktu." Naklettiği anılarından onu en çok heyecanlandıran, gözleri yaşararak anlattığı meşhur diş hekimliği hocası Kantorowicz'in Türkiye'ye çağırılması hikayesiydi:

"Schwarz başkanlığında bir komisyon kurulmuştu" diye başladı, "Avrupa'dan İstanbul Üniversitesi'nin ihtiyaç duyduğu hocaları bulup çağırmak için. Diş hekimliği için bir hoca lazımdı. Atatürk, olabilecek en iyilerin çağrılmasında ısrarlıydı. Komisyon Kantorowicz'de karar kıldı. Fakat Naziler Kantorowicz'i sosyal demokrat milletvekili olduğu için konsantrasyon kampına atmışlardı.

Komisyon bu durumu göz önüne alarak Kantorowicz'den bir sonraki en iyiyi çağırmaya kalkıştı. Atatürk buna dehşetli kızdı.

Derhal Türk Dışişlerine emir verildi ve Prof. Kantorowicz Almanya'dan resmen istendi. Fakat aradan haftalar, hatta galiba aylar geçmesine rağmen Almanya'dan cevap gelmiyordu. Komisyon ümitsizliğe düşmüştü. Gene en iyi ikinciyi çağıralım lafları edilmeye başlandı. Bunu duyan Atatürk, Türk Dışişleri'nden cevap gelmemesinin Türkiye Cumhuriyetine karşı yapılan kasıtlı bir hareket olup olmadığının sert bir dille sorulması emrini verdi. Naziler Kantorowicz'i 24 saatte konsantrasyon kampından çıkarıp Türkiye'ye yolladılar!

Prof. Liepmann daha sonra İran Şahı Rıza Pehlevi'nin Türkiye ziyareti esnasında Kantorowicz'in Dolmabahçe Sarayı'nda kendisine takma bir diş takımı yaptığını anlattı. "Şahın bulabileceği en iyi dişçi o zaman Türkiye'de, Atatürk'ün himayesindeydi" dedi, göz yaşlarını silerken.

"Matematikte çatallanma kavramını bilir misiniz Herr Şengör? Hani kaosta geçer?" diye sordu heyecanla bir ara. İşte Gelibolu benim yaşamımda öyle bir çatallanma yaratmıştır. Gelibolu Mustafa Kemal'i, o da modern Türkiye'yi yarattı. Onun modern Türkiye'si de bizlerin hayatını kurtardı. Prof. Liepmann ile uzun ve tatlı bir sohbet yaptık. Soyadı kanununun çıkışını, metrik sistemin kabulünü, nasıl polisin gelip bir günde üniversiteden eski Fahrenheit termometrelerini topladığını anlattı. "Amerikalılar o işi hala beceremediler!" diye gülüyordu.

Büyük bir hassasiyet ve nezaket göstererek Türkiye'nin bugünkü halini sormadı. Yalnız babasının mezarını yakında ziyaret ettiğini, İstanbul'un eski güzelliğini bulamadığını üzüntüyle nakletti. Ama her sözünde döne döne Türkiye'ye ve Mustafa Kemal'e olan sevgisini vurguladı. "Der war wirklich unglaublich!" (O gerçekten inanılmazdı!) diyordu durmadan. Atatürk hayranı 87 yaşındaki delikanlı yanımdan ayrılırken Türkiye'ye Atatürk'ün kazandırdığı ve ondan sonra akılsız ve görgüsüz yöneticiler elinde kaybettiğimiz haysiyetin iadesinin en önemli görevimiz olduğunu düşündüm. Onun yolu da herkesin görevini en iyi şekilde yapmasıdır.

Mustafa Kemal'in yaptığı gibi: Amacı şöhretin üstünde tutarak, oyunu ödülden çok severek!

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...