haci 0 Oluşturuldu: Ağustos 23, 2020 Raporla Share Oluşturuldu: Ağustos 23, 2020 Ateizm basit bir red midir? Yalniz bir Tanri’nin, yaraticinin varligini inkar midir? Ateizmin bir inkar oldugu kuskusuzdur. Ama yalniz o mudur? Tanri’nin varligini kabul etmemesi disinda baska ne gibi nitelikler icermektedir, ateizm.. Ateizm, teizm gibi bir saplanti ve tek yonlu bir inanclar sistemi degildir. Cok boyutludur. Bu boyutlarin ilki atesit dusunceye olan gereksinimdir.. Ateizm gereklidir. Cunku insanlik teizm tarafindan tehdit edilmektedir. Gunumuzde insanligin gelecegi bazi varsayimlar ve fantaziler uzerine insa edilemez. Dinler araciligi ile insanliga empoze edilen Tanri inanci son derece karmasik bir somuru duzeninin ilk halkasidir. Dinler olmasaydi bu masum ve zararsiz bir inanc olarak kabul edilebilirdi. Ama dinler Tanri kavramina kapitalize olup, onu kurumlastirarak, insanligin gelecegine sahip cikmaktadirlar. Buna izin verilemez. Ateizm gereklidir. Ateizmin bu boyutu teizme bir alternatif degil, antagonizma olusturur. Onu notralize, hatta yok etmeye calisir. Teizmin ve dinlerin tehlikesine deginilir. Bu konuda sayisiz ornek oldugu vurgulanir. Bu boyutta insanlarin inancini kirmak mumkun degildir. Hatta onlar daha da pekisir.. Ateizmi zorla empoze etmeye, ya da teizmi zorla ortadan kaldirmaya tesebbus etmek basarili olmamistir. Teizme saldirarak onu yok edemeyecegini anlayan ateizm kavgalarini diger bir boyuta goturmek ve mucadelelerine orada devam etmek zorunda kalmistir. Bu ikinci boyut, bilgidir. Ateizm bilimi kullanarak, teizmin ortaya cikis nedeni olan yaratilis kavramina saldirir. Bunda henuz kesin bir zafer elde edilememistir. Yoktan var olusu quantum fizigi kolaylikla aciklayabilmektedir. Ancak bu fizik turunu simdilik dindarlara aciklamada basarili olunamamaktadir. Binlerce yillik tabulari yikmak kolay degildir. Ateistler kavgalarina ucuncu boyutta devam ederler. Bu boyutta dinlerle ilgili kusurlara ve inanclarin temelini olusturan akil almaz sacmaliklara yer verilir. Isa’nin Tanri’nin oglu olmasindan, cin, melek ve seytanin varligina kadar butun inanclarin temeli sorgulanir. Kur’anin ayetlerindeki tutarsizliklara, cagdisiliklara, yalan ve yanlislara, kusur ve eksikliklere isaret edilir... Bu boyutta da buyuk bir direncle karsilasilir. Inanirlarin Kur’ani kendilerine gore yorumladiklari gozlemlenir. Onlari ikna etmeye olanak yoktur. Ateizm teizmin insanlarla ilgili kusur, mantik hatasi veya bir tur defo oldugu uzerinde kuramlar gelistirir. Teizmin insan maneviyatina sonradan yerlesen parazitik egilimler oldugu vurgulanir. Bu dorduncu boyutu destekleyen cok sayida delil mevcuttur. Ateizm dinsel inanclarin ve teizmin moral ve etik temelini sorgular. Felsefelerini sapkin bulur. Ahlak ogretilerini elestirir. Kendi ustun felsefesini kurar ama, nedense teistleri ikna edemez. Tanri’nin yoktan var olmasinin kendi disinda bir guce gereksinim gosterdigini, bunun da Tanri kavrami ile bagdasmadigini, dolayisiyla Tanri’nin olmadigini aciklamak, insan mantigi ile mukemmel bir sekilde ortusur ama, yine de inanirlar tarafindan yeterli bulunmaz. Teistlerin nasil bir mantik guttugunu anlamak mumkun degildir. Ateistlerin usu bu bagnazlik, gerilik, tutuculuk, yobazlik, mantiksizlik, hatta ahlak eksikligi, ice kapanis ve inatci bir ulasilmazlik karsisinda dus kirikligi icinde isyan eder. Evet, evet..... Ateizm usun batila isyani olmalidir.. Baska ne olabilir? Haci... Link to post Sitelerde Paylaş
DreiMalAli 0 Ağustos 23, 2020 gönderildi Raporla Share Ağustos 23, 2020 gönderildi 29 dakika önce, haci yazdı: ... Teistlerin nasil bir mantik guttugunu anlamak mumkun degildir. ... Teistlerin mantığı psikolojik olabilir mi? Mesela 3-5 yaşındaki çocukların sık kullandığı "Babam öyle diyo" temeline dayanan mantık süstemi. Teistlerin konuları da, yazıları da, argümanları da, nihayetinde "Babam öğle diyo" ile başlıyor ve "Babam öğle diyo" bitiyor. Teistlerdeki "baba" Tanrıdır, Kurandır, peygamberdir, hadislerdir, din alimi diye bildikleri tarihi/hayali kişiliklerdir -ki onlar da "Babam öğle diyo" ile ezberlenmiş/ezberletilmiş kişiliklerdir-, günümüzde "alim" sıfatıyla piyasada dolaşan otoritelerdir (hocalar, imamlar, üfürkcüler, cemaat liderleri, tekke ileri gelenleri, Diyanet yetkilileri). "Baba"nın çizdiği çerçevenin dışına çıkmak testi her zaman terletir, huzursuz eder, endişelendirir, korkutur, ayaklarının altındaki zeminin kaybolduğunu, bir boşluğa düştüğünü hissettirir. Boşluğun nedeni, kendisine ait fikir ve düşüncenin olmamasıdır. Bilinçli ama genellikle bilinçsizce bunun farkına varmaya başladığında, çıldıracak, delirecek hale dahi gelebilir. Sevgiler Link to post Sitelerde Paylaş
haci 0 Ağustos 23, 2020 gönderildi Yazar Raporla Share Ağustos 23, 2020 gönderildi 32 dakika önce, DreiMalAli yazdı: Teistlerin mantığı psikolojik olabilir mi? Mesela 3-5 yaşındaki çocukların sık kullandığı "Babam öyle diyo" temeline dayanan mantık süstemi. Teistlerin konuları da, yazıları da, argümanları da, nihayetinde "Babam öğle diyo" ile başlıyor ve "Babam öğle diyo" bitiyor. Teistlerdeki "baba" Tanrıdır, Kurandır, peygamberdir, hadislerdir, din alimi diye bildikleri tarihi/hayali kişiliklerdir -ki onlar da "Babam öğle diyo" ile ezberlenmiş/ezberletilmiş kişiliklerdir-, günümüzde "alim" sıfatıyla piyasada dolaşan otoritelerdir (hocalar, imamlar, üfürkcüler, cemaat liderleri, tekke ileri gelenleri, Diyanet yetkilileri). "Baba"nın çizdiği çerçevenin dışına çıkmak testi her zaman terletir, huzursuz eder, endişelendirir, korkutur, ayaklarının altındaki zeminin kaybolduğunu, bir boşluğa düştüğünü hissettirir. Boşluğun nedeni, kendisine ait fikir ve düşüncenin olmamasıdır. Bilinçli ama genellikle bilinçsizce bunun farkına varmaya başladığında, çıldıracak, delirecek hale dahi gelebilir. Sevgiler Evet. Haklısın sevgili DMA. Din inancının temeli kesinlikle psikolojik. Bu inancın bilimsel temele dayanan bir mantığı yok ama. Hiç bir şekilde açıklanamaz yani. Link to post Sitelerde Paylaş
deadanddark 0 Ağustos 23, 2020 gönderildi Raporla Share Ağustos 23, 2020 gönderildi Ateist olduktan sonra domuz eti tüketmeye cesaret edemeyen müslüman ülke ve ailede yetismis insanlar var. Zinciri cikariyorlar boyunlarindan ama bir yük olarak omuzlarinda asili kalabiliyor. Link to post Sitelerde Paylaş
haci 0 Ağustos 23, 2020 gönderildi Yazar Raporla Share Ağustos 23, 2020 gönderildi 3 saat önce, DreiMalAli yazdı: Teistlerin mantığı psikolojik olabilir mi? Mesela 3-5 yaşındaki çocukların sık kullandığı "Babam öyle diyo" temeline dayanan mantık süstemi. Teistlerin konuları da, yazıları da, argümanları da, nihayetinde "Babam öğle diyo" ile başlıyor ve "Babam öğle diyo" bitiyor. Teistlerdeki "baba" Tanrıdır, Kurandır, peygamberdir, hadislerdir, din alimi diye bildikleri tarihi/hayali kişiliklerdir -ki onlar da "Babam öğle diyo" ile ezberlenmiş/ezberletilmiş kişiliklerdir-, günümüzde "alim" sıfatıyla piyasada dolaşan otoritelerdir (hocalar, imamlar, üfürkcüler, cemaat liderleri, tekke ileri gelenleri, Diyanet yetkilileri). "Baba"nın çizdiği çerçevenin dışına çıkmak testi her zaman terletir, huzursuz eder, endişelendirir, korkutur, ayaklarının altındaki zeminin kaybolduğunu, bir boşluğa düştüğünü hissettirir. Boşluğun nedeni, kendisine ait fikir ve düşüncenin olmamasıdır. Bilinçli ama genellikle bilinçsizce bunun farkına varmaya başladığında, çıldıracak, delirecek hale dahi gelebilir. Sevgiler DİNLERİN SOSYO-BİYOLOJİK KÖKENİ Harvard Üniversitesinin ünlü biyoloğu Edward O. Wilson dinlerin ortaya çıkış nedenini ilginç bir kuramla açıklıyor; Din hemen her kültüre imzasını atmış olan sosyal bir etkinliktir. Antropologlar hemen her ilkel kabilenin kendi kökenleri hakkında bazı mitlere sahip olduklarını bilirler. Ayrıca bu kabileler kendileri ile diğerleri arasındaki farklara çok büyük önem verirler. Bu inançların çoğu rasyonel olmadıkları gibi, hemen hepsi fantazilerle bezenmiş doğa üstü yaklaşımlardır. Çoğu kere bu kabilelerin geçmişte yaşamış ve kabileyi bir araya getirmiş olan bir lideri vardır. Bu lider olağanüstü yetenekler ve ilahi bilgilerle donanmıştır. Bu liderin öğretileri sorgulanamaz. Reddedilemez. Olduğu gibi kabul edilmelidir. Wilson'a göre bu ilkel kabilelerin bu şekilde davranmasının evrimsel bazı avantajları vardır. İlk insanlar ve ilk insan toplumları bu davranışı sergileyerek varlıklarını koruyabilmişler ve nesillerini sürdürebilmişlerdir. Bu şekilde davranmak ve inanmak bu insanlara evrimsel bir avantaj sağlamıştır. Bu avantaja sahip olmayanlar seçilmemişler ve yok olmuşlardır. Aslında bazı hayvanlar da liderleri izlerler. Sürüdeki düzenden lider sorumludur. Dominan bir erkek hayvan sürüye hakimdir. Diğerleri sorgusuz sualsiz onun emirlerini yerine getirirler. Buna örnek olarak balinaları ve yunusları gösterebiliriz. Herhangi bir nedenden dolayı yönünü yitiren lideri izleyen sürü karaya vurarak topluca ölmektedir. Bir milyon yıl kadar önce insanların öncüleri olan hominidlerde, beyin hızla büyümeye başlamıştır. Giderek bilinçlenen ve akıllanan bu yaratıklar önce küçük topluluklar şeklinde bir araya gelmişler, zamanla bir liderin etrafında toplanarak, daha geniş toplumlar oluşturmuşlardır. Bu arada lider kavramı gelişmiş ve liderin emirleri yasalaşmaya başlamıştır. Yalnız burada ilginç bir çelişki vardır. İnsanlar giderek daha akıllı olmaktadırlar. Bu entellektüalite toplumun mevcut düzenine ve liderine meydan okumayı gerektirmektedir. Bazı entel bireyler lidere karşı geleceklerdir... Bu kaçınılmazdır.. Hayvan sürülerinde, örneğin kurtlar ve aslanlarda lidere meydan okunur ve onun yeri alınır.. İnsan toplumunda buna teşebbüs toplumda bir kaos ve düzensizlik yaratacak ve toplum dağılma tehlikesi ile karşı karşıya kalacaktır. Ya da akıllı bireyler toplumdan uzaklaşacak ve toplum çözülerek dağılacaktır. Evrim bu soruna ilginç bir çözüm bulmuştur... Wilson'a göre bu maymunumsu ilk insanlara olan doğal baskılar, onların liderlerine çok daha sıkı bir şekilde bağlanmalarını sağlayacak bazı inançların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Daha doğrusu kendi liderlerinin rasyonel olan veya olmayan her türlü kararını ve emirlerini izleyen insansı toplumlar varlıklarını sürdürmüşler ve bu davranış ilerde insanlar için bir norm olmuştur.. Kabile üyeleri liderlerini ve onun her türlü emirlerini ciddi şekilde sorgulamadan kabul etmeye ve izlemeye başlamışlardır. İnsan öncülerinin kazandığı bu nitelikler, ortaya çıkan yeni bazı genlerin ürünü olmalıdırlar. İlk hominidlerin sahip olduğu bu nitelikler, onların hem çeşitli aletler dizayn ederek ilerlemelerini, hem de rasyonal olmayan ama, kabilenin geleceği için çok daha önemli olan bazı dinsel geleneklerin, mit ve efsanelerin sorgulanmadan oldukları gibi kabul edilmelerini sağlamıştır.. Kabilenin bütünlüğünü korumak için bazı mit ve fantastik efsanelere gereksinim vardır. İnsanlar arasındaki ilişkiler bu efsaneler aracılığı ile aksamadan sürdürülebilir. Ne kadar sapık ve saçma olurlarsa olsunlar, bazı mitler ve efsaneler, dinler ve inançlar insanları bir arada tutmaktadırlar. İslam'a inananların bir ümmet oluşturmasının nedeni budur. Bütün saçmalıklarına, insan akıl ve mantığına aykırı olmalarına rağmen İslam ve diğer dinler, hala varlıklarını sürdürmektedirler. Bu ilginç durum açıkca insan olarak yalnız ne kadar zayıf ve nahif olduğumuzu değil, aynı zamanda muhtemelen zayıflığımızın genlerimize işlenmiş olduğunu da telkin etmektedir. Dinlere ve Tanrı'ya inanmak ihtiyacı doğanın insan türüne olan baskısının sonucu olabilir. Bundan bir milyon yıl kadar önce ortaya çıkan bu durumun kısa zamanda düzelmesi belki de mümkün değildir. Wilson'un bu görüşü ayrıca ateizmle ilgili bazı gerçekleri de açıklayabilmektedir. İnsanların küçük bir azınlığı dinlere inanmamaktadır. Bunun nedeni doğada mevcut çeşitliliktir. Her canlıda bu çeşitlilik vardır. Ateizm de bu genetik çeşitliliği simgeliyor olabilir. Doğa hala insan yaşamına bu şekilde bir baskı uygulamakta mıdır? Eskiden toplumun genel eğilimlerine karşı gelen bireylerin yaşama şansı yoktu. Din toplumu bir arada tutan en önemli ortak payda idi. Her ne kadar bu durum İslam ülkelerinde hala sürmekte ise de, endüstrileşmiş ve teknolojide ilerlemiş toplumlarda din bazında bireylere olan baskılar giderek önemlerini yitirmeye başlamışlardır. Çağdaş toplumlar artık varlıklarını sürdürmek için bazı akıl dışı ve mantıksız mit ve efsanelere gereksinim duymamaktadırlar. Öyle ise artık ateizmin yerleşip, gelişmemesi için bir baskı da yok demektir. Hatta diyebiliriz ki teizmin yok olması için bir baskı ortaya çıkmaya başlamış olabilir. İnsan aklı ve entellektüalitesi teizme karşı gelme yolunda bazı ilerlemeler kaydetmiştir. Zamanla ateist sayısı daha da artacağa benzemektedir. Öteden beri var olan ama, günümüze dek başarılı olamayan ateizm, toplumların yeniden ve çağdaş bir şekilde örgütlenmesinden sonra hız kazanmaya başlamıştır. Wilson'un kuramları Richard Lewonthin ve Jay Gould tarafından reddedilmiş ve görüşleri eleştirilmiştir. Bu otörler Wilson'un sosyobiyoloji konusundaki görüşlerine itiraz etmişlerdir. Yine de Wilson'un kuramlarını tutan çok sayıda aydın ve bilim adamı vardır. Lewonthin'in de bazı kuramlarını reddetmeye olanak yoktur.. Özellikle triple helix kitabı müthiş bir entellektüalitenin ürünüdür. Jay Gould da parlak bir bilim adamı idi ama, din konusundaki görüşleri herkes tarafından paylaşılmamaktadır. Lewonthin genlerin çevre ile etkileşmelerinin önemine inanan bir bilim adamıdır. Wilson ise canlıdan çok genin önemine değinir. Canlı doğar. Canlı ölür. Gen kalır.. Wilson'un din konusundaki görüşleri çok ilginçtir. Dini, diğer sosyal etkinlikler gibi, insanın doğal ve kaçınılmaz bir niteliği olarak kabul eder.. Wilson entemolog dur. Karınca gibi, sosyal böceklere özelleşmiştir. Temel olarak zoolog olduğundan ve insanlar da bir hayvan türü olduklarından, insanlar hakkında da ahkam kesebilir.. Sosyobiyoloji Wilson'un oluşturduğu bir bilim dalıdır. Tartışmalıdır.. Bu dünyada hiç bir bilim adamı Wilson kadar bu konuda otorite sahibi değildir. Karıncaları ve sosyal insektleri çok iyi bilen birisidir. İnsan bir hayvan olduğu için hayvanların uyduğu yasalara uymakla yükümlüdür. İnsan böcek değildir diye kestirip atamayız. Çünkü insan diğer hayvanlarda ve sosyal böceklerde mevcut davranışların bir kısmını taklit eden bir canlı türüdür. Böceklerin sosyal strüktürü genlerle bir nesilden diğerine geçer ve bu geçiş evrime uğrar. İçine doğduğu gruptan kopan karınca veya diğer sosyal böcek yaşayamaz. Varlığını tek başına sürdüremez. Bunun nedeni doğal baskıdır. Sosyal böcekler bir liderin önderliğinde, çeşitli sınıflardan oluşmuş bir toplum oluştururlar. Bireylerin bu toplum içindeki yerini genleri ile ilgili nitelikler saptar.. İnsan da sosyal bir hayvandır. Hemen her insansal etkinlik genlerin kendilerini belirtmeleri şeklinde tecelli eder. Genlerin allel denen çeşitleri vardır. Aynı gen farklı şekillerde kendini belirtir. Örneğin göz rengi geni bir insanda yeşil ise, diğerinde kahve veya mavidir. Aynı gen farklı bir ürüne sahiptir. Davranışlar da genlerin ürünü olarak ortaya çıkarlar. Tabii her türlü insansal davranış son derece karmaşıktır ve çok sayıda değişgeni vardır ama, davranışlar hep aynı beyin yöresinin eseridirler. Bu da genetik olarak saptanır. İnsanlarda sosyal yaşamla ilgili beyin yöreleri vardır. Wilson'un bu ilginç kuramını reddedenler akılları ile değil, daha çok hisleri ile hareket etmektedirler. Şu gerçeği göz ardı edemeyiz: İnsanların büyük çoğunluğu ne kadar saçma ve olağan üstü olurlarsa olsun, dinlerle ilgili mit ve efsanelere inanırlar. En azından onları yeterince sorgulamazlar.. Wilson işte bu ilginç gözleme bir açıklama getirmek istemektedir. Haklı veya haksız. Doğru veya yanlış.. Ortaya bir kuram atmıştır... Ortada yapılan bir gözlem vardır.. Onu hislerle değil, akılla çözmek zorunluğu vardır. İnsanı böcek düzeyine indiren bir görüşü kimse kabul etmek istemeyebilir. Ama insan toplumu ile karınca toplumu arasındaki farklar nitel olmaktan çok niceldir.. Önce bunu kabul etmemiz gerekmektedir. Aynı biyolojik ilkeler ve diğer yasalar hem böceklerin yaşamını etkiliyor olabilir, hem de insanların.. Böcekler de birbirlerine arzu duymakta, çiftleşmekte ve yavrularını yetiştirmektedirler. Sosyal olanlarından insanların ders bile alması gerekmektedir. Büyük bir şefkat ve itina ile yumurtalara ve larvalarına bakarlar. Onları besleyip temizlerler ve büyütürler. Her birinin toplum içinde belli bir yeri ve görevi var. İnsan yaşamı birçok hususlarda sosyal böcek yaşamından farksızdır. Wilson diyor ki çok çok önceleri, daha insan insan değilken ve evrimleşme sürecinin başlarında iken, onu sosyal bir hayvan olmaya zorlayan bazı genler kazanmıştır.. Bu ilkel insan-hayvan ancak bu genler sayesinde bir toplum oluşturabilmiştir.. Çünkü hayvanların davranışları onların genlerinin eseridir. Rastgele değildir. İnsanlar bir araya gelmenin daha yararlı olacağını bildikleri için bir araya gelmemişlerdir. Bir araya gelmemeleri ellerinde değildir. Bu genlerinde yazılıdır. Buna mecburdurlar. Ama her kuyruksuz maymun-ki insan da onlardan biridir, sosyal değildir. Orangutanlar soliter yaşayan hayvanlardır. Gorillerin haremi vardır. Şempanzeler daha çok dişi etrafında bir aile oluştururlar. Demek ki doğa insanın da dahil olduğu bu hayvan grubuna farklı şekillerde baskılar yapabillmektedir. Davranışların beyinde anatomik bir alt yapısı vardır. Dolayısıyla davranışlar kolay kolay değişemezler. İnsan beyninde maneviyat ile ilgili merkezler vardır. O merkezler din için spesifik değildir. Dinler oralara yerleşen sosyal parazitlerdir. Wilson'a göre o merkezlere her türlü saçmalık yüklenebilir ve kisi onları sorgulamaz... İnsanlarda bu beyin merkezi olmasaydı, ilk hominidler orangutan gibi bir yaşam sürdürmeye zorlanacaklardı.. Bu da insanın ilerde teknoloji geliştirmesini önleyecekti. Çünkü uygarlık toplumun ürünüdür. Bireylerin değil. İnsan sosyal olmasaydı, uygarlık ve teknoloji geliştiremezdi. Bu bağlamda dinler insanların sosyal olma uğruna ödemek zorunda kaldıkları bir fiyat olarak kabul edilebilir. İlkel kabilelerde ruhban sınıfın lider sınıfından ayrı olması bir şey ifade etmez. Önemli olan kabile ile ilgili mit ve efsanalerin çok önce başlatılmış olmasıdır. Bu sınıflar o mitlerin devamından sorumludurlar. İnsanlarda inanma ihtiyacı vardır. Bu da sosyal olmanın bir gereksinimidir. Sosyal olmak ise genlere yazılmış bir takdirattır.. Değiştirilemez.. Link to post Sitelerde Paylaş
bilgivehis 0 Ağustos 24, 2020 gönderildi Raporla Share Ağustos 24, 2020 gönderildi 15 saat önce, haci yazdı: Ateizmin bir inkar oldugu kuskusuzdur İnkar demek var olanı ret etmek, ateist ise yok der, burayı yanlış yazmışsın, herhalde düzeltirsiniz. Link to post Sitelerde Paylaş
haci 0 Ağustos 24, 2020 gönderildi Yazar Raporla Share Ağustos 24, 2020 gönderildi 3 saat önce, bilgivehis yazdı: İnkar demek var olanı ret etmek, ateist ise yok der, burayı yanlış yazmışsın, herhalde düzeltirsiniz. Uyarı için teşekkürler. Bir dereceye kadar haklısın ama, karşıt bakış açısından var olduğu söyleneni reddetmek de inkardır. Ben o kadar ince eleyip sık dokumuyorum. Link to post Sitelerde Paylaş
ck789 0 Ağustos 24, 2020 gönderildi Raporla Share Ağustos 24, 2020 gönderildi ateizmin varlığını teizm tehtide bağlamak ateizmin temelsiz, tepkisel bir duruşa indirger. böyle bir söylem ateizmi belli argümanlar üzerine kurulu bir düşünce değil, tepkisel bir politik duruş olarak tanımlamış olur. varsayımlar ve fantaziler üzerine kurulmamış düşünce de ateizmin de tekelinde değildir. bilimsel çalışma yapmak için ateist olmak ön koşul değildir. dinlerin kurumsal yapıları ayrı bir konu dinlerin kendileri ayrı bir konudur. merkezi bir kurumu reddedip dini reddetmeyenler de vardır. en bariz örnek protestanlık. kurumsallaşmaya karşı olmak da ateistlerin hem fikir olduğu bir konu değil. kurumsallaşmanın zıttı ateizm değil anarşizmdir. ateizm ile anarşizm arasında da bir korelasyon bulunmuyor. ateist çoğunluğun iktidarında bu yönde bir dayatma da söz konusu olabilir. örnek sovyet rusya. quantum fiziği yoktan var oluşu açıklamaz. fizik zaten felsefi anlamda bir yokluk veya hiçlik kavramıyla ilgilenemz. fiziğin böyle felsefi bir sorumluluğu da yoktur. bilimi politize etmeye çalışmak felsefi sorumluluk yüklemek bilimsel düşüncenin bilgisiz kişiselce marjinal olarak değerlendirilmesine, bilimsel düşünce kosununda bilgisiz kişiselin bilimsel düşünceden uzaklaşmasına sebep olur. fizik bardağın yere düşüşünü nasıl açıklıyorsa enerji/madde dönüşümünü de öyle açıklar. işin içine varlık/yokluk/hiçlik vs. katmaz. neyi ölçüp neyi biçiyorsa, teorik olarak neyi temellendiriyorsa onu açıklar. Teizm, deizm, agnostisizm gibi akımları formel bilimler ya da doğa bilimleri ile incelemek mümkün değildir. Bu nedenle "parazitik eğilim" gibi kavramlar "delil" niteliğinde ele alınamaz. Bunlara en fazla sosyal bilimlerdeki ateist "yorum" diyebiliriz. akademik anlamda da böyle tabirlerin kabul gördüğü bir çalışma yoktur çünkü bu kavram "parazitik eğilim" bilimsel bir tabir, teşhis değildir. Dinlerin ahlak anlayışı elbette eleştirilebilir. Bunun tanrı kavramıyla doğrudan bir ilgisi yoktur. Ateistlerin de ortaya mutlak doğru bir ahlak koyabilmesi mümkün değildir. Çünkü ahlak bilimin değil felsefenin konusudur ve görecelidir. Bağnazlık, gericilik, tutuculuk, yobazlik, mantıksızlık, ahlak eksikliginin karşısında olmak için de ateist olmaya gerek yoktur. Akıl ve vicdan sahibi olan bu kavramlara değer veren her insan bunların karşısındadır. Bu değerler de ateizm tekelinde değildir. Tanrı, inanç, ahlak dinlerin tekelinde değildir. Akıl, vicdan, bilim de ateistlerin tekelinde değildir. Link to post Sitelerde Paylaş
nogodbutAllah 0 Ağustos 28, 2020 gönderildi Raporla Share Ağustos 28, 2020 gönderildi inkar redd arefe irfan ilim cehl küfür mühlid münkir mürted irfan bilim farkı inkar kelimesi Kur'an-ı Kerim de daha çok var olanı redd etmek değil bilmeme tanımama anlamındadır.esasen münkir mechul manasında da kullanılmıştır inkar tersi arefe arif mechul tersi malumdur biri cehalet ile oluşur biri ilim ile inkar da bilmeme tanımama ile oluşur. misal belkisin tahtı hz süleymana getirildiğinde : tahtı tanınmaz hale getirin değiştirin bakalım belkis tahtını tanıyacak mı? dediğinde nekkiru kelimesini kullanır tanınmaz hale getirin nekir inkarın köküdür ve ilginçtir tahtını tanıyacakmı derken arefe kullanmaz hidayet edecekmi yani değişmiş tahtın doğrusunu anlayacak mı der ve belkis geldiğinde şüphe içindedir sanki ona benzer demektedir.sanki temel sağlam yakini bir bilgi değil şüphe ve zann ifade eder. yine hz ibrahim gelen misafirler yemek yemeyince içinde bir korku duyar zira gelenler melektir ve yemek yemezler ancak insan suretindedir işte burda onları anlayamaz tanıyamaz zira sureten insan ancak sireten melektir ki bunu zahiren anlamak imkansızdır burdada nkr inkar kökü kullanılır inkarın karşıtı marifettir marifet bilmenin daha üst mertebesidir bilme ilmin kökü olan aleme dir alim muallim malum da aynı kökten türemiş. bilmek biliminde köküdür bilmek daha yüzeyseldir bir nevi zahiri maddi görüneni bilmedir marife veya irfan tanımadır tanıma daha üst düzey hem madden hem manen bilmedir hem ruhen hem bedenen bilmedir bir kişi zahiren görürsün güzeldir ancak arkadaşlık yaparsın uzun süre birlikte kalırsın sonra tanırsın ruhen tanırsın şayet ruhen fena bedenen güzel ise fıtrat icabı soğur kaçarsın bir kişinin nereli olduğunu veya ismini bilirsin yani alame bu yüzeysel bilgidir ancak nasıl biri dürüstmü yalancı mı hilekar mı ahlaklı mı bunlar bilinmez ancak tanırsın oda zaman ve çaba ister daha derini bilmeyi gerektiri ki buda arafe dir tanımadır o yüzden bilim hep kalıba takılır bir dünya teori geliştirir sonra pat diye o yanlışlanır bambaşka ve tersine bir paradigma ortaya çıkar derken bu böyle sürer gider derine inmek irfan iledir bilim denizin yüzeyine dalgalanmasına bakar irfan denize dalar denizin dibinde inci mercan maden bulur rengareng canlıları izler görür işte manken güzel kızlarımız ağızları kapalı iken heykel gibi güzeller ancak bir konuşurlar saçmalamaya başlarlar soğursun ürkersin zira konuşma biraz akıl biraz ruh biraz kişilik biraz bilgi seviyesi yani ruhani görünmeyen manevi yönünüde ortaya serer hz yusufun kardeşleri kıtlık yıllarında mısıra yiyecek almaya gittiklerinde hz yusuf onları tanımıştı ayette arafe kullanır ancak kardeşleri onu tanımıyorlardı inkar yani nekire içinde idiler zira kuyuya atıp öldü kayboldu gitti sandılar ama yusuf karşılarına mısırın adeta maliye bakanı tarım bakanı olarak karşılarına çıkmıştı. esasen inkar bir çeşit küfürdür ancak kafir olan kefere eder yani gizler eskiden araplar çiftçilere kafir derlermiş zira çiftçi tohumu ekim ile toprağın altına koyar yani gizler görünmez kılar ancak o tohum başak olup toprağın dışına çıkar yani marife olur kefere etmek örtmek fayda vermez er yada geç hakikat güneş gibi ortaya çıkar. insan da ölüdüğünde tohum gibi toprağın altına girer ancak zamanı geldiğinde marife olur zahir olur dirilir. ateizmin adeta belkisin tahtının değişmesi ile tahtını tanıyamaması gibi perde hükmündeki maddeyi tanrı sanması illüzyonu olduğunu düşünüyorum zira Allaha ait ne kadar sıfat var ise maddeye verilmiş esasen arapçada ateist için mülhid kullanılır münkir münafık kafir kazzib farklı farklıdır ancak Kur'an da direk mülhid kelimesi geçmez yulhidune diye fiil hali geçer misal: 41:40:"اِنَّ الَّذ۪ينَ يُلْحِدُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا لَا يَخْفَوْنَ عَلَيْنَاۜ اَفَمَنْ يُلْقٰى فِي النَّارِ خَيْرٌ اَمْ مَنْ يَأْت۪ٓي اٰمِنًا يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اِعْمَلُوا مَا شِئْتُمْۙ اِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ" meali:"Ayetlerimiz konusunda çarpıtma yapanlar, Bize gizli kalmazlar. Öyleyse ateşin içine bırakılan mı daha hayırlıdır yoksa kıyamet günü güvenle gelen mi? Siz dilediğinizi yapın. Çünkü O yaptıklarınızı gerçekten görendir." burda mülhid kökü olan lahade çarpıtan tahrif eden tanınmaz hale getiren veya cehaleti bilgisizliği ile o yola sapan demektir.bir nevi belkisin tahtını değişim ve çarpıtmadan dolayı tanımaması şüpheye düşmesi gibidir. kezebe ve kefere de kezebe kefereden daha şiddetli ve küfre götüren bir amildir zira kizb yani yalan söylemek için doğruyu bilmen gerekir ancak tahrif tahvilde cehalette için içine girebilir kefere de örtmek için örtüleni bilmek gerekir mülhid sanki kezzab gibidir redd inkar ikiside arapçadır redd geri dönmek demektir return turn back gibi manası vardır mürted kökü redd olup dinden dönen demektir esasen islam her doğanın müslüman fıtratı üzerine yaratıldığı için islama dönenleri convert demez revert der yani aslına döndü mürted ise tam tersi asıldan batıla sapıyor dönüyor demektir. bu yüzden esasen inkar da redd de kafir de ateiste uyabilmekte iken mülhid ve münkir daha çok uymaktadır zira tahrif tevil veya cehalleten kaynaklanan bir sapmadır islami literatürde. adeta perde önünde koşan konuşan karagöz kuklasını asıl ve esas sanıp perde gersinde asıl konuşan ve hareket ettireni görmeme problemidir şayet madde perdesini yırtsallar maddenin asıl manasını ruhunu görecekler *** düzenli intizamlı nizamlı varlık bizi otomatikmen ilim hikmet kudret basiret sahibi bir yaratıcıya kesinkes götürür çünkü intizamlı hikmetli varlık kendisinden çok sahibini hükmedenini gösterir bu fıtridir kainatta umum gökyüzü yer yüzü ve diğer yaratılanların hepsinin hikmetli nizamlı yaratılması bunu mecbur kılar asıl bunu redd ilme akıla münafidir misal: bir pazar günü caddede nizamlı intizamlı aynı üniforma içinde aynı anda aynı ayaklarını kaldırıp aynı anda indiren aynı marş ve sloganları söyleyen askerlerdeki nizam ile kaldırımda her türlü renkte değişik giyisiler giymiş sağa sola yalpalayarak hatta birbiri ile çarpışan kalabalık sivillerin yürümesi ile bu nizamlı askerler kıyas edilse katiyen askerdeki bu nizam ve intizamlı yürüyüş kati şekilde bunun bir komutan emri ile ve askeri kanunlar ile olduğunu bilir anlar fehmeder adeta bir manga asker gibi güneşin etrafında marş marş aynı yönde ve kendi yörüngesinde dönen gezegenlerin atomdaki elektronların hareketleri yıldızlar galaksilerdeki nizami hareketler insan bedeninin dünya güneş ay besinler hava su vb ile mutabakatı hepsi hikmet ilim ile dizayn edilmiştir ** bu arada psikoloji yani insanın ruhani yönü fıtraten insan olmanın ve insanı insan yapan bedenin üstünde bedene de hükmeden bir özdür bir cevherdir ve ayrılmaz parçasıdır psikolojik deyip her şeyi bedene indirgemek ve manayı redd etmek ışığı kabul edip güneşi redd etmek gibidir asıl olan öz olan bizzat kaynak güneşin kendisidir Link to post Sitelerde Paylaş
Kaz 0 Ağustos 31, 2020 gönderildi Raporla Share Ağustos 31, 2020 gönderildi Bizim batıl olarak gördüğümüz her türlü dini uygulamalar ve öğretiler teistler için güç ve ilham verici unsurlardır, beyinleri binbir hurafeyle dolu bu insanlar ateistlere önce sorun merkezli yaklaşmakta haliyle ateizmi anlayamamaktadırlar müslümanlar devamlı ibadetinde kuranında ve beş vakit namazında insanlar olduklarından ve pratikte ateist bir şekilde bir gün dahi geçirmediklerinden sadece teorik olarak ateizmi bilmeleri yeterli olmuyor güvenli konfor alanlarında yaşamanın çekiciliğinden ayrılamıyorlar böylelikle güvende kalıyorlar, sistemde insanları bu yönde kalıplaştırmaya devam ediyor bu böyle devam ederse dinden çıkmak veya en baştan dinsiz olmak ateistler için problemli bir durum olmaya devam edecek çünkü aynı dinden insanların homojen ortamlarına maruz kalıyoruz ve şeriatları doğal dışlayıcı görevini üstleniyor ya bizdensin ya değilsin anlayışı baskın geliyor dolayısıyla ateizm toplumsal bir başkaldırışa da işaret eder onların çok hoşgörülü toplumlarında bizim psikolojik olarak rahat olmamız zor tebüğe katılmayan sahabilere bakın, düşünsenize islami bir toplumda islami amaçlarla bir savaş çıksa biz de o toplumda olduğumuz için o amaçlar uğruna savaşmak zorunda mıyız? laiklik öne sürülerek bu yapılabilir ama böyle bir toplumda böyle bir laiklik olmayadursun, çoğunluk müslümansa belki de şeriat gelmeli dersek bu daha tehlikeli yine aynı toplumda ateistler asimile olsun diye ateistlerle kız alış verişinde bile bulunulmamakta bununla beraber müslüman erkeklere helal sınırları geniş olduğundan müslüman yapar evleniriz modundalar sonuçta aydın bir neslin yetişmesi dirençle karşılaşıyor. Link to post Sitelerde Paylaş
Smile Buddha 0 Ağustos 31, 2020 gönderildi Raporla Share Ağustos 31, 2020 gönderildi olguculuk, -ğu 1. isim, felsefe Araştırmalarını olgulara, deneylere, gerçeklere dayayan, fizikötesi açıklamaları kuramsal olarak olanaksız ve yararsız gören Auguste Comte'un açtığı felsefe çığırı, pozitivizm. 2. isim, edebiyat Bu çığırın gerçekçilik akımını doğuran edebî eserlerde uygulanmış biçimi. maddecilik, -ği 1. isim, mecaz Para, mal vb.ne çok önem verme. 2. isim, mecaz, felsefe Dünyada, yalnızca maddenin varlığını kabul eden, Tanrı, ruh vb. manevi kavramları ret ve inkâr eden felsefi görüş, özdekçilik, materyalizm, materyalistlik. doğalcılık, -ğı 1. isim Gerçeğin doğaya uygun biçimde yansıtılmasını amaçlayan sanat akımı, natüralizm. 2. isim, felsefe Gerçeğin yalnız doğa ile açıklanması, natüralizm. tanrıtanımazlık, -ğı isim, felsefe Tanrı'nın varlığını inkâr eden öğreti, ateizm. inkâr etmek yaptığı bir işi, söylediği sözü veya tanık olduğu bir şeyi yapmadığını, bilmediğini, görmediğini söylemek, yaptığını saklamak, yadsımak: "Yine insanlar fenalar elinde esir olacak, çalışmanın faziletini, birçok adamlar inkâr edecek." - Ömer Seyfettin Türkçe sözlük inkar etmenin anlamını biliyor mu? Link to post Sitelerde Paylaş
Recommended Posts