Jump to content

İSLAM VE EHEMMİYETSİZLİK


Recommended Posts

Önce ehemmiyetsizlikten neyi kastettiğimi açıklayım. “Ehemmiyersizlik” nedir?  

Hayati önemi olmayan her hangi bir şey için ehemmiyetsizdir denir. Küçük şeyler için... Önemsiz kelimeleri, tümce ve ifadeleri günlük yaşamımızda yüzlerce, binlerce kere kullanırız. Tek başlarına önemleri yoktur o ifadelerin. Çoğu kere onlar ana temaya serpiştirilmiş, kısa, anlamsız, önemsiz cümle ve kelimeler, bağlar, ekler ve nidalardır. Tek başlarına bir anlamı yoktur onların. Anlatılmak istenen ana temaya çeşni katarlar ve onu daha kolay sunulur, anlaşılır bir şekle sokarlar. Tek başlarına önemleri olmamakla beraber, bir bütünün içinde önemlidirler, bu ehemmiyetsiz kelime ve cümleler. Veya davranışlar! Küçük jestler, mimikler, gülümsemeler, el ve kol hareketleri, kaş çatmaları, alın buruşturmaları, yüz asmaları.... Tek başlarına önemleri yoktur onların.   Buna rağmen günlük yaşamımızı renklendirirler, ilişkilerimizi daha canlı, daha etkileyici, daha anlamlı ve dramatik yaparlar.

Onlara insan yaşamının her kesiminde rastlarız. Şarkılarda, türkülerde, şiirlerde, romanlarda, müzikte, iş yerlerinde, çarşıda, pazarda, camide, okulda, her yerde......... Yaşamımızın önemli bir kısmı önemsiz ve ehemmiyetsizdir. Aslında bizler önemsizliğin yaygın olduğu bir dünyada yaşamaktayız.

Bu ilginç durum ehemmiyetsizliğin önemine işaret etmektedir. Yaşamımıza hükmeden diğer her şey gibi önemsizlik de önemli olmalıdır ve önemlidir de....

Ama bir şartla!

Ehemmiyetsizlikler yalnız ana temanın bir parçası oldukları süre önemlidirler. Tek başlarına önemleri yoktur. Aslında ehemmiyetsiz kelime ve cümleler bazı akıl hastalıklarının oldukca tipik gösterisidirler. Akıl hastaları günlük yaşantılarını süsleyen önemsiz ve ehemmiyetsiz konulara büyük önem verirler ve onları ana temadan ayırmada güçlük çekerler. Ehemmiyetsizliklere verilen ehemmiyet tek başına önemli bir akıl hastalığı işaretidir.

Ancak ehemmiyetsizliğe her önem veren mutlaka akıl hastası demek değildir. Çoğu kere onlar için cahil ve eğitimsiz terimleri daha uygundur. Bu iletimde işte bu tür ehemmiyetsizliğe önem verenlere değinmek istiyorum.

Ehemmiyetsizlik İslam’da sıklıkla gözlemlenen bir durumdur.

Bazı İslam alimleri ve dinlerine düşkün Müslüman’lar günümüzde ve geçmişte, bazı ehemmiyetsiz olgulara, gözlemlere, kavramlara ve davranışlara gereğinden fazla önem vermişler ve vermeye de devam etmektedirler.

Her ne kadar bu konuda çok sayıda örnek vermek mümkünse de ben bir iki örnek vermekle yetineceğim. 

Bazı Müslüman’ların indinde bal yemek harammış... Nedeni ise, arıların o balı yaparken, çiçek sahiplerinden izin almamış olmaları imiş......

Bu çok ince ve ahlaksal bir düşünce midir?

Bu bir saçmalıktır. Aptallıktır. Yobazlıktır. Bağnazlıktır.

Zina İslam’daki en büyük suçtur. Cezası recmdir. Her ne kadar recm cezası Kur’an’da yoksa da, Müslüman ülkelerinde uygulanan bir cezadır. Bir kadının kocasını aldatması kocası için önemli olabilir ama, İslam ve Müslüman bir toplum için ehemmiyetsiz bir durumdur. Ama İslam bu ehemmiyetsizliğe büyük ehemmiyet verir. Zinanın ne kadar önemli ve kötü bir şuç olduğu her fırsatta hatırlatılır ve kadınlar recmle tehdit edilir. Sanki zina bu öneme haiz olmasaydı, bütün Müslüman kadınlar bu günahı işleyeceklerdi gibisine bir hava estirilir.

Oysa biliyoruz ki zina Batı’da bir suç değildir. Yüzlerce yıldır değildir hem de. Sadece bir kontratın ihlali ve boşanma nedenidir. AB giriş hazırlıkları içinde olan Müslüman ülkemizde de zina bir suç olmaktan çıkmıştır. Ama bu bazı Müslüman erkekleri rahatsız etmektedir. Zinanın son derece önemli bir ahlak kuralı olduğunda israr eden Müslüman’lar delil olarak aile kurumunun İslam’daki önemini gösterirler. Oysa İslam aile kurumuna gerektiği önemi veren bir din bile değildir. İslam’ın gözünde erkek-kadın birliği, erkek tarafından başlatılan, onun tarafından idame ettirilen ve gerektiğinde yalnız onun tarafından sonlandırılan, sıradan bir kurumdur. Erkek eve istediği kadar kadın getirebilir. Bu zina olarak kabul edilmez ve hiç bir zaman büyük önemi ve ehemmiyeti olan bir konu olarak kabul edilmez. Oysa kadının ailesi dışında bir erkeği sevmesi en büyük suç ve günahdır.

Bir kadının erkeğine ihanet etmesi neden diğer Müslümanları rahatsız etmektedir? Bunun mantıklı bir açıklamasını yapabilir misiniz? Müslüman bir erkeğin karısı tarafından aldatılarak üzücü, onur kırıcı, zayıf ve aciz bir duruma düşürülmesi neden diğer Müslüman erkekler tarafından paylaşılmaktadır? Kadınlar ise neden kendilerine yönelik ihanetleri hazmetmeye, kabul etmeye zorlanmaktadırlar?

İslam yedi yaşındaki kız çocuklarının örtünmesini emreden bir dindir. Kız çocuklarına hicap o yaşlardan başlanarak öğretilmektedir. Yedi yaşındaki bir kız çocuğunun örtünmesindeki gerekçe budur. Başka bir gerekçe olabilir mi? Bence başka bir gerekçe daha vardır. İslam 7 yaşındaki kız çocuklarını birer seks objesi olarak gören ve kabul eden bir dindir. Bu son derece ehemmiyetsiz ilkeye büyük ehemmiyet vererek, kız çocuklarının ve kadınların her yaşta birer seks objesi olduklarını erkeklere hatırlatır, Islam. İslam kadınları bir seks objesi olarak görür. Yedi yaşındaki kız çocuklarını örtmek ehemmiyetli midir? İyi bir ahlak örneği midir?

İslam’ın değer yargılarını yakından inceleyecek olursak, bu dinin bunlara benzer sayısız ehemmiyetsizliklerle bezendiğini gözlemleriz. Sürekli olarak Allah’ın adını anmak, eşiği her zaman sağ ayakla geçmek, sağ elle genitallere dokunmamak ve tahrat almamak, çiftleşirken ve boşalırken dua etmek, abdestli iken kadınlara ve köpeklere dokunamamak, gayri müslimlerle iş ve arkadaşlık yapmamak ve diğerleri…

İslam ayrıntılarda kaybolmuş, çağdaş ahlaksal değerlerden yoksun ilkel bir dindir. Nelerin gerçekten önemli olduğunun kesinliği yoktur.   Ehemmiyetsizlik önem kazandığı gibi, bu önemsizliğe önem veren onunla iftihar bile etmektedir.

İslam’ın ehemmiyetsiz değer yargılarına önem vermesi aslının bağnaz ve cahil bir toplumdan kaynak aldığının en kesin delilidir. Gerçekten 600’lü yıllarda Orta doğu ve Arabistan’da yaşayan toplumlar, özellikle Arap’lar ve Yahudi’ler, bu basit ve ilkel niteliklere sahiptirler. Bugün için ehemmiyetleri olmayan sayısız değerler o zamanın ahlaksal değer yargılarını, hatta temel yaşam felsefesini oluşturmaktadır. İnsanlık orta çağın karanlığından çoktan çıkmıştır. Ama ne yazık ki eski ehemmiyetsiz gelenekler, İslam’da varlıklarını sürdürmeye devam ederek, günümüze kadar ulaşmayı başarmışlardır.

Günümüzde ehemmiyetsizliğe ehemmiyet veren her eğilim sapkın olarak kabul edilmelidir. Onlara günlük yaşamımızda kullandığımız bazı kelimeler, jestler ve hareketlerden fazla ehemmiyet vermemeliyiz. Onların bütün ehemmiyeti, ehemmiyetsiz olduklarının bilinmesinde saklıdır. Ahlakla ilgili ehemmiyetsiz bir kavrama gereğinden fazla ehemmiyet verilmesi aslında, iyi ahlakın değil, kötü ahlakın habercisidir.

Ehemmiyetsizlik İslam’ı sarmıştır ve bir kanser gibi kemirmektedir.

İslam’da reform aslına dönmekle ve diğer tedbirlerle başarılamaz. Çünkü aslı ilkeldir.

İslam önce içindeki bu ahlaksız, değersiz ve önemsiz ehemmiyetsizlikten kurtulmalıdır.

 

 

 

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş

Segili Hacı,

islam’ın aynen akıl hastalarında olduğu gibi önemsiz ayrıntılar ile obsesif şekilde kafayı bozduğu çok doğru bir tespit.

 

Aynı sözleri 99 defa veya daha fazla sayıda zikir adı altında sürekli tekrarlamak, günde 5 defa aynı ritüeli yerine getirmek, vb. gibi islamda ne tanrı adına ne de dine mensup kişiye faydası olmayan çok fazla şizofrenik, obsesif öğe mevcut.

 

Böylesine yoğun ritüel bombardımanı yapılmasının amacı ne olabilir?

Bireye aklını mümkün olduğunca az kullanmasını sağlatıp ne denirse itaat eden köle haline çevirmek midir?

 

Bilindiği üzere islam dininin mensupları aynı zamanda tanrının köleleridir (kul) bunla kalmaz tanrı adına konuşan peygamber ve ondan sonra gelen, tanrının yer yüzündeki gölgesi/otoritesi ve tanrı adına adalet dağıtan yöneticilere (ulul-emr) dolaylı yoldan kulluk yapılması istenir. Kanımca islam’ın inanırlarını bunca ritüele boğması, aklı, sorgulamayı ortadan kaldırıp insanları tanrı adına konuşan emir’in kolayca kullanıp harcayabileceği beyinsiz zombileri haline getirmektir.

Bu amaç altında islam, en mahrem anlarınızda, yatak odasında, tuvalette bile yakanızı bırakmaz.

 

Misal, islam'ın en önce gelen alimlerinden imam gazali'nin islami usullere göre tuvalet yönergeleri şunlardır;

 

Alıntı

 

helaya girerken sol ayakla, çıkarken sağ ayakla başlamalıdır.

 

üzerine allahu tealanın ismi yazılı hiçbir şeyi açıkta bırakmamalıdır.

 

başı açık helaya girmemelidir.

 

helaya girerken şu duayı okumalıdır "maddi ve manevi pisliklerden ve şeytandan allaha sığınırım".

 

çıkarken de "yarayışlı maddeleri alıkoyup yaramayanları benden uzaklaştırmak lütfunu bahşeden allah’a hamd ederim".

 

temizlenme işine gelince, üç kerpiç parçasını yahut düzeltilmiş üç taşı büyük abdestten önce alır. kaza-yı hacet (sıçmak) bitince sol eliyle alır ve necaset (kirli) olmayan yerden başlayıp necaset olan yere sürer ve orada dondurur ve necaseti bulaştırmadan kaldırır. böylece üç taşı kullanır.

 

eğer temizlenmezse iki taş daha kullanır. böylece kullanılan taş sayısının tek olmasına dikkat eder. sonra düz bir taşı sag eline alır, zekerini (erkeklik organını) sol eliyle tutar, o taş üzerine üç defa sürer, yahut duvara üç ayrı yere sürer. sol eli hareket eder sağ eli değil. fakat en iyisi taştan sonra su ile de yıkanmaktır. suyu kullanmak istediği zaman sağ eliyle su döker sol eliyle temizlenir. hiç necaset kalmadığını anlayıncaya kadar devam eder. bunun gibi küçük abdestten sonra temizlenirken, elini üç defa zekerin altına koyup sallar ve üç adım yürür, üç defa öksürür. bundan daha fazla kendine eziyet vermemelidir. yoksa şüpheye vesveseye düşer.

 

 

Son söz:

Din yaygın görülen bir tür akıl hastalığıdır! (Sigmund Freud)

Link to post
Sitelerde Paylaş
16 saat önce, haci yazdı:

İslam’da reform aslına dönmekle ve diğer tedbirlerle başarılamaz. Çünkü aslı ilkeldir.

 

 

İslam önce içindeki bu ahlaksız, değersiz ve önemsiz ehemmiyetsizlikten kurtulmalıdır.

bu ifadeler kendi içinde çelişik gibi

hem aslı ilkel ve reform ile düzelmez

hemde islamdan kendi içindeki değersiz şeylerden kurtulması temenni ediliyor

ben anlamadım 

islam dışından başka bir el mi uzanıp islamı kurtaracak

yoksa islam kendi içinde bu kurtulmayı yapacak cevhere sahip midir

daha açıklayıcı olursa elbet yorum yapmayı düşünüyorum

 

**

diğer açıklamalar klasik ontolojik ateizmin tezleridir onlara bir şey diyecek değilim.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Bir saat önce, nogodbutAllah yazdı:

bu ifadeler kendi içinde çelişik gibi

hem aslı ilkel ve reform ile düzelmez

hemde islamdan kendi içindeki değersiz şeylerden kurtulması temenni ediliyor

ben anlamadım 

islam dışından başka bir el mi uzanıp islamı kurtaracak

yoksa islam kendi içinde bu kurtulmayı yapacak cevhere sahip midir

daha açıklayıcı olursa elbet yorum yapmayı düşünüyorum

 

**

diğer açıklamalar klasik ontolojik ateizmin tezleridir onlara bir şey diyecek değilim.

 

hacı'nın onca yazdığı şeyden son iki satırındaki çelişki dikkatini çekti demek!

bu çelişkiyi fark etmen, aslında istediğinde bütün çelişkileri görebilme potansiyeline sahip olduğun ümidini oluşturdu bende.

ancak bunu başarabilmen, ön yargılarından sıyrılıp asıl klasik tezlerin artık geçerliliği kalmamış islam tezleri olduğunu görmene bağlı.

ezberindeki klasik tezlerden kurtulman için şu sorulara cevap vermen gerekir:

kadının islam'daki yeri nedir?

erkeğe tanınan geniş hakların kadına hoş görülmemesinin açıklaması nedir?

kadın neden evde tutulması gereken, saçına kadar saklanması örtülmesi gereken varlıktır?

hacı'nın ehemmiyetsiz dediği bir dolu düzenleme yapılırken kuran'da kadın ve çocuk haklarıyla ilgili hangi ileri düzenlemeler vardır?

kız çocuklarının diri diri gömülmesini önlemekle övünen islam, kadınların hem de çocuk yaşlarda cariye yapılmasına neden ses çıkarmamıştır.

kadının şahitliği neden iki erkeğe denk görülmüştür vs vs.

bu "klasik tezlere" akılcı cevaplar verebilirsen, belki ateistlerin kafasındaki klasik tezleri de sarsabilirsin.

 

hacı'nın çelişkisine gelince;

hacı elbette yazdığı cümlelerin tutarsızlıklarını ölçebilecek bilgi ve anlayışa sahiptir.

gerekli cevabı da verecektir.

ancak hacı'nın umudu islam'da değil, müslüman toplumlarda bu ahlaksız anlayışın değiştirilmesi gereğine vurgu yapmasıdır.

yani ikinci cümlesinde "islam" derken islam toplumlarını kastetmektedir.

edebiyatta buna "mecaz-ı mürsel" sanatı denir.

dil ve edebiyata meraklı olduğun için bunu da görebilmeliydin.

 

ilgilisine not:

mecaz-ı mürsel (ad aktarması) : sobayı yak derken, sobayı değil içindekini kastedersin. odun, kömür vs...

 

tarihinde Geta tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

"Bazı Müslüman’ların indinde bal yemek harammış... Nedeni ise, arıların o balı yaparken, çiçek sahiplerinden izin almamış olmaları imiş...... Bu çok ince ve ahlaksal bir düşünce midir?"
***
bu islam tarihinde olan bir durum değildir azınlık bir kısım kendi yorumlarını yapabilir
islam tarihinde baldan öşür yani zekat alınmalı mı fikri tartışılmış bazı zayıf hadislere dayandırılmış
şafii ve maliki zekata tabii değil demişler hanefi ve hanbeli öşür alınabilir demişlerdir
zira öşür toprak mahsullerinden alınan zekatın adıdır
balda bir nevi hammaddesi çiçek özü olduğu için çiçeklerde toprak ürünü olduğu için zekat alınabilir demişlerdir.
esasen ticari amaçlı ekilen çiçeklere konan arılar dan ve baldan belkide alınabilir
ancak alınan polen ve çiçek özü o bitkinin değerini yapısını bozmuyor düşürmüyor ki ondan pek ala hakk idda edilsin bu zor bir durumdur
bir ineğin komşunun bahçesine tarlasına girip otlanması ve süt vermesi neticesinde o sütün helal olma durumuda tartışılabilir. nitekim bazı kimseler inekleri komşunun tarlasından geçerken tarladan çayırdan otlanmasın diye ineklerin ağızlarını bağlamışlar bu takvadır bireyseldir umuma ve islamın genel ahkamına mal edilmez.
esasen en doğal bal yaban balıdır arılar dağlık erişilmez kayalarda petek örerler yabani el değmemiş organik çiçeklerden öz toplarlar bu ballar şifadır işte bakın anzer yaylası gibi insan eli değmemiş ilaçlanmamış o temiz doğal dağ yayla çiçeklerinin balı şifadır
yine torosların el değmemiş yayla balları meşhurdur

insan eli değdiği vakit  hayvanı bozuyor.işte umum av hayvan etleri o yüzden şifadır zira yemle beslenen veya üretilen sığır tavuk benzeri etler sağlıklı değildir

***
islamın kaynağı Kur'an dır
oda iki şeyde şifa var der: 1: balda şifa var 2. Kur'an şifadır der
adeta Kur'an manevi baldır
bal maddileşmiş Kur'an dır
Kur'an da bakıldığı vakit umum peygamberlerin bahçesinden umum ümmet  ve kavimlerin tarlasından polen öz toplar bal yapar
hz ibrahimden hz yusuftan hz isadan hz nuhtan hz musa dan ve diğer umum din ve kavimlerden hepsinden polen öz derlemiş ve onlar Kur'an kovanında islam balına dönmüş
ve hz peygamber gibi bir hatemül enbiya balı insanlığa sunmuş
**
hz peygamber balı çok severdi bal şerbetini içerdi
bir gün hz peygamber bir eşinde fazla kalmış sebebi sorulunca orda bel şerbeti ikram edildiğini duymuş olan hz aişe şaka ile  diğer bazı hanımları ile anlaşarak:
"  Hz. Peygamber’e ağzının koktuğunu, içtiği bal şerbetindeki megāfir denilen fena kokulu bir ağaç zamkının buna meydan verebileceğini söylemişler, o da bir daha bal şerbeti içmemeye yemin etmişti. Bunun üzerine âyet-i kerîme nâzil olarak Allah’ın helâl kıldığı bir şeyi kendine haram etmemesi hatırlatılmıştı (bk. et-Tahrîm 66/1)."
olay bu kadar açık ve net iken bireysel marjinal kimler olduğu belli olmayan örnekler ile
kitab ve sünnete açık bir konu ile islamı eleştirmek ne insafa ne izana ne adalete sığar.

Link to post
Sitelerde Paylaş
3 saat önce, nogodbutAllah yazdı:

bu ifadeler kendi içinde çelişik gibi

hem aslı ilkel ve reform ile düzelmez

hemde islamdan kendi içindeki değersiz şeylerden kurtulması temenni ediliyor

ben anlamadım 

islam dışından başka bir el mi uzanıp islamı kurtaracak

yoksa islam kendi içinde bu kurtulmayı yapacak cevhere sahip midir

daha açıklayıcı olursa elbet yorum yapmayı düşünüyorum

 

**

diğer açıklamalar klasik ontolojik ateizmin tezleridir onlara bir şey diyecek değilim.

  

Yani size göre ben, hem İslam'da reform yapılamayacağını iddia ediyorum, hem reform yaplmasını tavsiye ederek bir çelişkiye düşüyorum.

Her sapkınlıkta reform yapmak mümkün. Hristiyanlıkta bu reform başarılmıştır. Başaran Martin Luther'dir.

Bu reform içerden yapılmalıdır. Dışardan yapılacak bir müdahale ile İslam'da reform mümkün değildir.

Büyük kuvvetler ancak kendi içlerinden kaynak alacak bir reformla değiştirilebilirler.

İslam'da reform yapılmış mıdır?

Yapılmışır. Hanefi, şafi, maliki ve hanbeli mezhepleri İslam'da reformu simgelerler.

 

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş

elbette reforme edildiği zaman bu şeyin adı islam olmayacaktır.

yani adı yine islam olarak kalacaktır da asıl islam olmayacaktır.

ki zaten hacı'nın örneklediği ve günümüzde yaşanan islam da asıl islam değildir.

asıl islam'ın ne olduğunu biliyoruz.

7. yüzyıla özgü gelenek ve anlayışlardır.

hiçbir insan fıtratı, 1400 yıl önceki alışkanlıkları aynıyla benimseyemez.

bu yüzden iki kadının değil tek bir kadının şahitliği yeterlidir.

bu yüzden bugün erkekler aleni bir harem kuramıyorlar.

ya da kurdukları haremi, islam ilkeleriyle meşrulaştıramıyorlar.

 

bu arada t.erdoğan'ın "islam reforme edilmeli" sözünü de hatırlatalım.

bunu, ayasofya'yı açan bir insan söyledi.

k.kılıçdaroğlu söyleseydi linç ederlerdi.

Link to post
Sitelerde Paylaş

reform şeklen değişiklik yani öz sabit zahir dış değişir
hrstiyanlığı islamla kıyaslamak abestir. reformun motivasyonu günah çıkarma kilisenin mutlak otoritesi ve bunun halk üzerinde maddi manevi baskıya dönüşmesi
islamda ise ruhbanlık yoktur 
hz peygamber dahi kızına seni ben kurtaramam güvence veremem kendi ameline bak demesi zaten başta ruhbanlığı keser atar ve ayetlerde mealen "kullarım sana beni sorarlarsa bilsinler ki şahdamarından daha yakınım dua edenin duasına icabet ederim" demesi zaten ruhbanlığı kaldırır direk lutherin  ruhbablığı redd edip hakiki ferdi iman ile insan cennete gidebilir veya günahı affedilebilir  mantığına götürür.
ruhbanlar dine girmeye aforoz edip dinden çıkarmaya günah çıkarmaya kadar değişik mutlak kuvvete sahiplerdir zaten reform hareketleri buna karşıdır
islamın kendisi zaten reformdur esasen devrimdir 
adeta islam zaten tahrif olmuş hristiyanlığın ve yahudiliğin reforme revolue edilmiş son halidir
lutherin islami fikirlerden de reform yönünde etkilendiği söylenir

islamda ictihad vardır  mezhepler fıkhi ameli ictihadlardır yani lafız orjinal olup ortada yorumu ictihad imamına göre değişebilir şaffi de kadın eli değdiği vakit abdest gider  hanefide gitmez
ancak itikadi yani islamın değişmez muhkem ahkamında zaten reform olmaz diğer ictihatler bu sabit naslar üzerinde değişebilir
bu şuna benzer: muhkem esaslar kök gövde gibi sabit ve kalındır ancak dallar yapraklar uzayıp ayrlıp çoğalabilir ve rüzgarda sallana bilir yani bir yönü ana gövdeye bağlı olup ondan ayrılmazken diğer ucu serbest olup uzayıp dalgalanabilir
işte islam zaten kendi içinde bu hareket ve değişikliğe imkan verdiği için doğmatik değildir ve katolik ortodoks gibi kalıpları donmuş değildir
islam da ıslah söz konusudur ve tecdid olabilir ıslah ise reform değil bozulan tarafları tamirdir aslına döndürmektir.
tarikatler bir nevi katolik bir yapıya sahip buda yozlaştığı bozulduğu içindir ıslah edilip hurafeler giderilse aslına döner
hristiyanlıkta mezhepler ayrı din gibidir  yani farklı ayrı tür ağaçlar gibi o yüzden tevhid etmek birleşmek zordur
islamda ise aynı kök ve gövde üzerinde farklı dallar gibidir mezhepler
ayrışmalar daha çok siyasidir dini değidir bakınız şia ve sunni mezhepler 
veya halife kimin hakkı filan bunlar siyasi beşeri ayrışmalardır
daha çokta emevilerin dini siyasileştirmesi ve etnik arap kavmiyetçiliğinden doğan yanlış uygulamalar ile diğer mezhepler doğdu.
**
islamda tarihselciler bir nevi reformist olan tabaka onlarada tarih boyunca kimse itibar etmemiş
bakınız fazlu rahman mevdudi abduh vb bunlar dahi muhkem de değişiklik değil yorumda tefsirde veya tevilde değişikliği savunur yani bir nevi ıslahcıdır reformcu değil ancak yer yer reforma kayan noktalarda vardır
*
esasen meraklı olanlara molla sadra felsefesini tavsiye ederim
zira klasik islami düşüncede cevher durağan ve sabittir hareket arazda meydana gelir
sadra esasen cevherinde hareket halinde olduğunu savunur
fazlurahmanın her şeyi değiştirme reforme isteği biraz da bu felsefeden gelir
sadra zihindeki varlık  ile dışardaki varlığı ayırır dışardaki varlığa hakikat der zihindekine mahiyet der
esasen zihindeki mahiyet yani varlığın bir nevi resmi tasavvuru ile dışardaki hakiki varlık ters orantılıdır der.dışardaki varlık ne kadar uzak ise zihinde o kadar yakındır
zihinde ne kadar uzak ise hariçte o kadar yakındır İlahi varlığı ise saf ve katışıksız varlık olarak ele alır
o sadece dışarda var olan gerçek hakikattir ve saf varlık olduğu için zihinde belirmez der
gerçekten değişik ve sürükleyici bir felsefesi vardır
huzuri ilim ile tahsili ilim diye bilgiyi ayrır
misal bir hasta hastalığı bizzat yaşadığı için bu huzuri gerçek bilgidir der
doktor ise hastadan aldığı bilgi ile hastalık hakkında malumat sahibi olur ancak hastanın yaşadığı ağrıyı yaşamadığı için onun bilgisi tecrubi değildir yüzeyseldir hastanın ise gerçek bilgidir
bu yüzden tasavvuftaki seyrü sülük ve olayları bizzat yaşama tecrübe etmek ile hakikat daha net anlaşılır demektedir


 

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...