Jump to content

Karşı cinse güvenememek


Recommended Posts

On 27.10.2020 at 10:06, Latte yazdı:

 


Sevgili Türk Ateist, şu alıntıladığım iki yoruma istinaden, erkekleri çok eşliliğe ve tek eşliliğe yatkın olarak kategorize etmek sanırım mümkün. 
 

Kadınlar malum tek eşliliğe eğilimli, doğal seçilim burada da işleyecek mi merak ediyorum açıkçası; yani kadınların tercihleri doğrultusunda -tek eşli erkekleri seçmeleri, onlarla yola devam etmeleri halinde- ileride erkeklerin tek eşli yaşamı benimsemesi, çok eşliliğe sebep olan genlerin elenmesiyle mümkün olabilir belki. ilkel kabilelerin, primatların yaşam tarzları gibi spesifik örneklerle dallandırıp budaklandırmaya gerek yok sanırım. 

 

Teknik olarak bakınca, yani evrimin işleyişine bakınca söylediğin elbette mümkün. Tek eşliliğin ürememizde, sonraki neslimizi garantiye almamızda çok büyük avantaj sağladığı ve tek eşliliğe yöneldiğimiz kesin. Ancak bunun genel olarak genetik koca yazılması ve artık öyle aktarılması herhalde yüz binlerce yıl alır, eğer bu yol hala avantaj olarak devam ederse.

Şimdilik avantajlı. Bana sorarsan, kurduğumuz medeniyet erkek için başka yol bırakmıyor gibi.

Aslında bu dinlerdeki seksi kötüleme, kadınları ille de nikah altına alma, yoksulları köleleri bile evlendirmeyi tavsiye etme gibi eğilimler bütün erkeklerin üreyebilmesini sağlama amacı güder. Koyu Katolik Hristiyanlık, seksi yalnız yalnızca çocuk yapmak için kullanın der mesela.

Çok eşliliğin geçerli olduğu toplumda güçlü erkekler birçok kadını birden dölleyebilecek, hatta kendisi direkt bunu seçecektir. Toplumdaki silik, güçsüz, yoksul erkeklerin üreme şansı ciddi biçimde düşecektir ve toplumda belki kaos oluşacaktır. Bunlar aynı zamanda sosyal-eşitlikçi baskılardır aslında, her çağın kendi anlayışına göre esner veya daralır. 

Ama hani şimdilik tam olarak tek eşliyiz diyemeyiz, bu aldatma sorunları da bundan dolayı ortaya çıkıyor.

 

Kadın erkeği, erkek kadını tanımıyor, bunlar birbirini besleyemiyor ve aldatıp duruyor işte.

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 120
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Bir saat önce, anibal yazdı:

 

Senin verdiğin bir örnek var, balayına giden çiftin erkeğinin oracıkta kızı aldatması.

 

İşte, gördüğün gibi erkeğin seçme olayı bu. Kızın gideri varsa, götürülebiliyorsa, götürür. Erkeğin biyolojisi buna programlı. Ama kadının ki böyle değil. Siyah beyaz olay yok, hep derim. Kadın, biraz farklı bir şekilde, tek erkek ve ona bağlı kalmaya programlı. 

 

Ama bu program gene yanlış anlaşılır. Yani, kadın seçti, tamam dedi, oldu bitti, ondan sonra öyle bağlanıp kalmaz. Kadını bağlayan erkekteki bir şeylerdir. Erkeğin o şeyleri canlı tutması gerekir. 

 

Şimdi olaya önce şöyle bakalım. O balayına giden kız, oğlanı aldatır mıydı? İşte bu sorunun cevabı mevzunun kilit taşı. 

 

O kız, o erkeği çok çok daha kolayca ve usturuplu aldatabilir, oğlana da hovardasının çocuğunu büyüttürebilirdi. Ama bu olay, kadının, erkekteki gibi bir "çok eşli" doğasının olmasından kaynaklanmaz. Bu noktayı anlamak biraz zor. 

 

Kadın, seks (üreme) en başta olmak üzere, bir takım ihtiyaçları olan bir canlı. Ama sermayesi sınırlı. Şöyle bakın, bir kadın ömrü boyunca taş çatlasın 40 çocuk yapabilir. Pratikte bu 5-10 ile sınırlanır. Ama erkek, binlerce çocuğa sahip olabilir, az sağlığına dikkat etmesi ve iyi beslenmesi kafidir. 

 

Şimdi son cümleye dikkat, iyi üreyen bir erkek, iyi beslenen erkektir. Aç adamın kuşu pek kalkmaz. İşte o yüzden kadınlar erkekleri beslemeye programlıdır. Fakat, şu var, bu besleme işi falan ciddi zaman kaybıdır. 

 

İşte bu noktayı anlamak lazım. Eğer, bu zahmeti çekmek, o zaman kaybını yaşamak istemiyorsa kadın, işi kolaya getirir. Unutmayın, kadının üreme dürtüsü çok kuvvetli. Yani, gider, balayında başkasına çocuğu koydurtur kendine. 

 

İyi de, bu kadınlar aldatır demek mi? Öncelikle olay, yukarda söylediğimizden biraz daha karışık. Kadın, neden erkeği beslemeyi zahmet ve zaman kaybı görsün? Evet, olay sadece buna indirgenecek basitlikte değil. Ama uzatmamak için bu noktadan gidelim. Öncelikle kadın üremek istiyor, delicesine, ki bunun içgüdüsel karşılığı yatmaktır. Ama bunun için sağlam erkek bulması lazım. Ve o erkeği de beslemeli falan ki o erkek vazifesini düzgünce yapsın. 

 

Ama ya sağlamını bulamazsa? Kızın ömür gidiyor, gençlik gidiyor, doğurganlık gidiyor. Kaybedecek zaman yok. Şöyle bakınca, ne bileyim, ezik olup kolay idare edilecek olanı, kaslı olup iyi koyar denecek olanı, serserinin teki olup kıza askıntı olmayacak olanı falan kullanır, içindeki üreme güdüsünü ki bu güdünün aksedişi seks yap şeklindedir, tatmin eder. 

 

Bundan çıkacak sonuç, kadın kendince sağlam erkeği bulamamış, seçememişse, çok zaman oturup beklemez, işini görecek birini bulur. Genelde kızlar, o durumda aptalca evlenmeye falan gider. Zira bu süreçler içgüdüseldir, kız bu süreci düşünerek ilerletmez. Seksini meşru kılmak için evlilik, sevgilicilik falan oynamaya çıkar, kendi başını çok zaman yakar. 

 

Tabi bu halde o kadar basit değil. Kadınların o erkeği besle güdüsü, aslen erkeği "iş gören erkek" yap güdüsü olarak aksediyor hayata. Bu yüzden kadınlar, erkeği "adam" etme potansiyelini taşıyorlar. Bunu da cidden yaparlar hem, emin olun. Hani, teşbih sadece ama, oturun Lucifer izleyin. Bir kadının koskoca şeytanı nasıl adam ettiğini görün. 

 

İşte, bu erkeği adam etme güdüsü de, kızın ben bu hıyardan kendime bir adam yaparım kafasına girip, başını yakmasına katkıda bulunuyor. 

 

Ama, kadın doğru erkeği seçmişse, yani erkek onun için sağlam olan erkekse, işte o zaman kadın tek eşli moda döner. Yani, başkası aklında bile geçmez.

 

Fakat kötü haber şu ki, mutlak sağlam erkek, sürü lideridir. Velakin devrimizde ne sürü var, ne öyle mutlak sürü lideri. Yani, teknik olarak hiç bir erkek, ideal sağlam erkek değil. 

 

Ancak erkekler olarak elimizde kullanabileceğimiz bir şeyler var: Kadının o zaman kaybından kurtulma güdüsü, erkeği adam etme güdüsünü falan istismar etmek. Kadın, mutlak sürü liderini hiç göremediği için, ötekileri düşünecek (güdüsel olarak). Eğer siz kadına, ben sana olurum intibası verirseniz, o kadın erkek olarak sizi tercih etmiş olacaktır. Ama ötesini getirmeniz lazım, kadın idare etsin olarak sizi seçti, onu bir nevi istismar edip, kendinizle uğraştırmanız lazım. Sizi beslemeli falan filan. Bu arada, iyi erkek olmalısınız, bu yatakta iyi, anlayışlı falan filan gibi şeyler. Ki, kadın sizi daha adam etmek için güdülensin. Ve o halde, kadın başka bir erkeğe falan bakmaz, aklına gelmez. Zira üreme güdüleri de tatmin olmuş, erkekle uğraşma güdüleri de yoluna girmiş haldedir. 

 

Kadın tarafından konu böyle olur. Peki erkek tarafından? 

 

Erkek, her daim çok eşli, bu kaçınılmaz maalesef. Aşık olması dahi bunu pek değiştirmez. Fakat, kadın, işte o "erkeği daha çok adam etme" olayını bu noktada başarırsa, erkek sadece o kadını düşünür olur. Tabi mevzuyu özet geçiyoruz, erkek doğasına ters şekilde tek eşli olmuş olur.

 

Şimdi şu balayındaki çifte bakalım. Onları anlamak vs. için, şunu gene hatırlamak gerekiyor: Kadınlar sürü liderini ideal erkek olarak görürler. Yani, mutlak seçilecek erkek sürü lideridir. Şimdi, zurnanın zırt dediği yere geldik. Bir sürü var, onun bir lideri erkek ve voila: bir sürü dolusu kadın. Şimdi, bu otomatikman, sürü lideri erkeğin elinin altında tonla kadın olacağı demek, bu da o kadınların rekabete girmesi gerekmesi demek. Kadınlar bunu iki şekilde sağlar. Birisi daah güzel olup, seçilmeyi garantilemeye çalışarak. Elbiseler, makyaj, kırıtırak yürümeler falan filan. Seçilmeden sonrasını ise, erkeği etkileyerek, iyi hissettirerek yaparlar. Bu da erkekte bir tür bağımlılık oluşturur, o kadını ister sadece oluverir. 

 

Yani, kadınlar erkeklerin buglarını bularak ya da cinsel seleksiyonla erkekte bug üretip, onu kullanırlar. Bunu iki şekilde yaparlar. Birisi, erkeği güzelce beslemektir. Boş laf değildir: erkeğin kalbine giden yol midesinden geçer. Aynı zamanda erkeğin kılığını kıyafetini düzeltirler falan. Bu davranış erkeğin toplumdaki itibarını artırır, erkeği daha iyi hissettirir.

 

İkinci durum ise, azıcık bel altı konuşmayı gerektiriyor. İkinci yol, kadının yatakta erkeğe tanrı gibi hissettirmesi gibi bir şeydir. Kadın orgazmdan orgazma koşarken, erkeği de tetikler, onun kanını iliğini kurutana kadar, kendini becermesini sağlar. Orgazm olurken inler, erkek zevk alır, kendini güçlü hisseder. Kadın orgazm olurken gözleri kayar, bembeyaz olur, titrer. Erkeğin vurduğu av, aynı bu sonucu gösterir, gözleri kayar, titrer yani can çekişir. Basitçe kadın bu davranışla erkeğin avcı güdüsünü tatmin eder, bu da ona seks hormonlarının yanında daha çok hormon salgılatır. Bilhassa orgazm olurken kadının daha güzelleşmesi, erkeği onu daha çok arzulamaya götürür, memeler dikleşir, gözler, yanaklar falan güzelleşir. Sonuçta kadın, erkeği seks yoluyla çok ciddi bağlar. Zaten erkeği beslemiş, onu güçlendirmiş, sabaha kadar onu kullanır, yorar, zevk sunar, hem işini gördürür, hemde onu iyice kendine bağlar. Sabah kalkınca, erkekten o kadar şey almış olmasına rağmen "verdim" der gerçi, o başka mesele.

 

İşte o balayındaki çiftin olayı bu. Eğer kız, oteldeki açık büfeye gitmektense, kendi eliyle kocasını beslemiş olsaydı, kocasıyla balayını orgazmdan orgazma koşarak geçirmiş olsaydı, kimsenin aldatmak gibi bir hali de emin olun olmazdı. Adamın aklı, düşürülecek kız var mı deği, akşam olsa da, gene öyle bir sabah etsekte kalırdı. 

 

Kısaca, çok uzaydan bakışla kız erkek mevzusunun özetini böyle çıkarabiliriz. Aldtamda olay her iki tarafın üzerindedir. Erkek adam olacak, kızı özellikle yatakta ama hayatta da tatmin edecek. Kadın da erkeği büyütecek, güçlü hissettirecek, başarılı hissettirecek, besleyecek vs. vs. Böylece erkeği istismar edip çok eşli hakkını gasp ederek kendine bağlayacak. Velakin, birilerinin hakkı gasp edilmiş olsada, birileri sanki sömürülüyor gibi olsa da, her iki taraf mesut ve bahtiyar olacak. Olay böyle bir şey işte. 

 

 

 

Bu konuda yıllardır çokça yazdın ama bence en açıklamalı ve doğru olanı bu. Kadını da erkeği de değerlendirmişsin, özetin özeti olsa da gerçekten çok önemli ipuçları var. 

Eline sağlık.

 

Netice de kadın ve erkek birbirini, özellikleri üzerinden istismar ede ede gidecek. Bu istismar senin de değindiğin gibi negatif anlam içermiyor tabii. Bunlar bu hassas/zayıf gibi görünen noktaları doğru değerlendirince, yani birbirilerine, derinde ihtiyaç duydukları şeyleri verince karşılıklı mutlu oluyorlar. 

Tatmin ve mutlu olan, kendini erkeğiyle güvende hisseden kadın yoksa ortada, mutlu bir ilişki ve aile de olmuyor. Hatta görüldüğü gibi kadın da kolayca aldatıveriyor ve onun aldatması erkeğinkinden daha yıkıcı olabiliyor. Başkasından hamile kalıp kocasına büyüttürüyor mesela... 

 

Bir saat önce, anibal yazdı:

 

Genetiğin bize anlattığı şey, tarihte aldatmanın hep aynı sürüp geldiği. 

 

 

Aynen öyle. Veya ne yazık ki öyle.

Link to post
Sitelerde Paylaş
1 saat önce, anibal yazdı:

Böylece erkeği istismar edip çok eşli hakkını gasp ederek kendine bağlayacak. Velakin, birilerinin hakkı gasp edilmiş olsada, birileri sanki sömürülüyor gibi olsa da, her iki taraf mesut ve bahtiyar olacak.

 

@Türk Ateist

"Bu konuda yıllardır çokça yazdın ama bence en açıklamalı ve doğru olanı bu. Kadını da erkeği de değerlendirmişsin, özetin özeti olsa da gerçekten çok önemli ipuçları var. 

Eline sağlık."

 

 

Yanıldığınız bir nokta var, orada haktan bahsedilmiş, bahsedilen hak sanki bir tanrı yapısı gibi sonuca bağlanmış.

Oysa hak dediğimiz şey evrim koşullarına bağlı olarak kendi şeklini, kendi değerini oluşturur.

Dün hak olan bugün haksızlık olarak karşımıza çıkabilir, bugün hak olanın yarın hak olarak devam edeceğinin de garantisi yok.

Orada hak olarak ifade edilen şey bir hak değil, sadece sürecin bir işleyiş biçimidir, her zaman evrilir, şekli değişir ama mutlak hak olarak kalmaz. Eğer sürecin işleyiş biçimini hak olarak görürsek tayyibin diktatörlüğü de karşımıza hak olarak çıkar. Oysa biz biliyoruz ki, tayyip diktatörlüğü bir ihtiyaç sonucu değil, yüz yıllık yürütülen bir sürüleştirme projesinin sonucudur.

Olaya bu örnek ile baktığımızda ve evrim koşullarını hesaba kattığımızda günümüze kadar süregelen cins ilişkisini elbette değerlendirebilir ve belirli bir kategoriye oturtabiliriz ancak bunu mutlak hak olarak belirleyemeyiz, aksi halde dincilerden bir farkımız kalmaz.

Link to post
Sitelerde Paylaş
14 minutes ago, bilgivehis said:

 

@Türk Ateist

"Bu konuda yıllardır çokça yazdın ama bence en açıklamalı ve doğru olanı bu. Kadını da erkeği de değerlendirmişsin, özetin özeti olsa da gerçekten çok önemli ipuçları var. 

Eline sağlık."

 

 

Yanıldığınız bir nokta var, orada haktan bahsedilmiş, bahsedilen hak sanki bir tanrı yapısı gibi sonuca bağlanmış.

Oysa hak dediğimiz şey evrim koşullarına bağlı olarak kendi şeklini, kendi değerini oluşturur.

Dün hak olan bugün haksızlık olarak karşımıza çıkabilir, bugün hak olanın yarın hak olarak devam edeceğinin de garantisi yok.

Orada hak olarak ifade edilen şey bir hak değil, sadece sürecin bir işleyiş biçimidir, her zaman evrilir, şekli değişir ama mutlak hak olarak kalmaz. Eğer sürecin işleyiş biçimini hak olarak görürsek tayyibin diktatörlüğü de karşımıza hak olarak çıkar. Oysa biz biliyoruz ki, tayyip diktatörlüğü bir ihtiyaç sonucu değil, yüz yıllık yürütülen bir sürüleştirme projesinin sonucudur.

Olaya bu örnek ile baktığımızda ve evrim koşullarını hesaba kattığımızda günümüze kadar süregelen cins ilişkisini elbette değerlendirebilir ve belirli bir kategoriye oturtabiliriz ancak bunu mutlak hak olarak belirleyemeyiz, aksi halde dincilerden bir farkımız kalmaz.

 

Pek öyle olmaz, en azından olmamış.

 

Hak vs. zaten sanal, insan algısına dair kavramlar, bunu somut eksende tartışmak abesle iştigal.

 

Bu noktaya ancak şöyle yaklaşabilirsin, hak, verilmiş olan bir şey. Yani, biz o hakkı, ötekine vermişiz, o yüzden o buna hak sahibi. 

 

İşte biyolojide olaylar böyle gelişiyor. Genetiğimize, karşı tarafa o hakkı vermek olayı nakşediliyor. 

 

Ha, bizde, güya, kendimizce, amanda o hakkı vermem, etmem, şey miyim ben falan diye salak laflar edip, kenimizi kandırıyoruz ki, senin dediğin şey bu.

 

Tayyibin diktatörlüğü de bu açıdan bakınca bize hak zaten. Size kalırsa, amanda hayın ameriga onu başımıza getirmiştir mutlaka. Ama, onu tutup başımıza getiren aslen biz değil miyiz? Adam en son gene milletin yarısının oyunu almadı mı? Ve sen hiç duymadın mı:

 

image.jpeg.02fa87f96c55e07032f32722c972a8bc.jpeg

 

 

BU mutlak bir hak, çünkü o hakkı biz veriyoruz. Erkeğin çok eşliliği bir hak, zira onu kadınlar veriyor. Kadının boynuzu takması bir hak, zira o hakkı gene biz veriyoruz. Kadının seçici olması da bir hak, o yüzden iki güzel kız görünce yürüyüşümüz değişiyor.

 

Senin anlamadığın bu. Siyasette bu böyle. Birisi sana bir şey yapıyorsa, ona o hakkı sen verdiğin için yapıyor. Hep dersiniz ya, amanda hayın ameriga... İşte o amerikada ona o hakkı bir şekilde verdiğiniz için o işleri yapıyor. 

 

Hoş, doğada hak bazen alınır. Yani karşıdakinin vermesi kadük durumdur, asıl mesele, hak sahibinin hakkı almış olmasıdır. Bu da basittir: Güç hak doğurur, sağlar. Yani güçlü olanın "hakkı" vardır. Beğenmeyebiliriz, ama bu böyle. Ha, beğenmediğimiz için, mesela Lozan gibi anlaşmalar yapıyoruz, zorla hak almaktansa, zorla karşıyı razı edip ondan hakkı "alıyoruz" falan.

 

Bu karışık bir mevzu. Fakat, asıl mevzu şu. 4.5 milyar yıllık evrimimizin bizi getirdiği bu noktayı inkar, nesli ancak zarara götürür. Bunu bilmek gerekiyor öncelikle. Evrim mükemmel olanı tercih etmez, sadece en uyumlu olanı öne çıkarır. Bugünkü halimizde bu. Bu gerçekler de, 10-15 bin nesilden önce değişmez, bunun bilincinde olarak bu ilişkilere yaklaşmak gerekiyor. Üreme en temel biyoloijk özelliğimiz, bunu şu şapşal akıl melekemizle falan düzenlemeye çıkmak, yeldeğirmenlerine savaş açmak başka bir şey olmaz. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
2 saat önce, anibal yazdı:

Pek öyle olmaz, en azından olmamış.

 

Her ne kadar böyle gelmiş böyle gitmez desen de yorumunun geneline baktığımızda senin bakış açına göre "böyle gelmiş böyle gider" sonucu çıkar.

Uyumdan bahsediyorsun, uyum üzerinde gücün etkisinden de bahsediyorsun, buraya kadar güzel ama uyumu belirleyenin salt güç olduğunu belirtmen kendinle dahi çelişkiye düştüğünün farkında değilsindir. Zira uyum üzerindeki güç sadece sizin bahsettiğiniz güç değildir, güç gibi görünmeyen her şey potansiyel güç olduğunu gözden kaçırmışsınız.

Kadının erkek üzerindeki bağlayıcı etkisinden bahsetmiştin, binlerce yıldır itilen-kakılan kadının demek bir gücü varmış. Hem bu gücü söyleyen sizsiniz hem bu gücü küçümseyen ve diğer söylediklerinizle çelişen farklı bir gücü asli güç göstermişsiniz ve bunu da toplumlar hak ettiği gibi yönetilir yanlışıyla örneklendirmişsiniz.

Bu yanlışa örnek verelim, bugünkü yönetim toplum için bir hak ise bugünküne zıt olan Atatürk dönemindeki yönetim için ne demeliyiz, sizin bakış açınıza göre Atatürk dönemi "reklam arası" çıkıyor. Ne diyorsunuz, Atatürk dönemi sizin bahsettiğiniz gücün arasından kayıvermiş bir kaçamak mıydı, sizin asli gücünüz karşısında bir balondan mı ibaretti?.

Toplum hak ettiği gibi yönetilmesi için önce bilinçli toplum gerekir, toplumun bütün bilinç yollarını tıkayıp onları sürü yaptıktan sonra toplum hak ettiği gibi yönetilir demek bir yanıltmacadan ibarettir. Aynısını dinciler de yapıyor, daha çocuk doğar doğmaz din ile aşılanıyor, sana göre bu çocuk hak etmiştir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
2 hours ago, bilgivehis said:

 

Her ne kadar böyle gelmiş böyle gitmez desen de yorumunun geneline baktığımızda senin bakış açına göre "böyle gelmiş böyle gider" sonucu çıkar.

Uyumdan bahsediyorsun, uyum üzerinde gücün etkisinden de bahsediyorsun, buraya kadar güzel ama uyumu belirleyenin salt güç olduğunu belirtmen kendinle dahi çelişkiye düştüğünün farkında değilsindir. Zira uyum üzerindeki güç sadece sizin bahsettiğiniz güç değildir, güç gibi görünmeyen her şey potansiyel güç olduğunu gözden kaçırmışsınız.

Kadının erkek üzerindeki bağlayıcı etkisinden bahsetmiştin, binlerce yıldır itilen-kakılan kadının demek bir gücü varmış. Hem bu gücü söyleyen sizsiniz hem bu gücü küçümseyen ve diğer söylediklerinizle çelişen farklı bir gücü asli güç göstermişsiniz ve bunu da toplumlar hak ettiği gibi yönetilir yanlışıyla örneklendirmişsiniz.

Bu yanlışa örnek verelim, bugünkü yönetim toplum için bir hak ise bugünküne zıt olan Atatürk dönemindeki yönetim için ne demeliyiz, sizin bakış açınıza göre Atatürk dönemi "reklam arası" çıkıyor. Ne diyorsunuz, Atatürk dönemi sizin bahsettiğiniz gücün arasından kayıvermiş bir kaçamak mıydı, sizin asli gücünüz karşısında bir balondan mı ibaretti?.

Toplum hak ettiği gibi yönetilmesi için önce bilinçli toplum gerekir, toplumun bütün bilinç yollarını tıkayıp onları sürü yaptıktan sonra toplum hak ettiği gibi yönetilir demek bir yanıltmacadan ibarettir. Aynısını dinciler de yapıyor, daha çocuk doğar doğmaz din ile aşılanıyor, sana göre bu çocuk hak etmiştir.

 

Başka türlüsü gitmez. Bunu bir türlü anlamadın gitti, kaç senedir. Sen insansın, bilnicin, ruhun falan filan yok, bir biyolojik makineden ibaretsin ve o makine nasıl işlemeye programlı ise genlerinde, öyle işleyecektir. 

 

Binlerce yıldır itilen kakılan kadının gücü elbette var. Senin pek anlamadığın taraf, senin o itilip kakılma dediğin şeyin kadının o doğasında olanlar yüzünden yaşandığı. O doğayı istismar eden insanların ortaya çıkışı ve o doğayı reddetmelerinin sonucu olduğunu anlamış değilsin. Milattan az önce başlayan, şehirleşmenin getirdiği refah ortamında azan erkeklerin, kadınları ve doğalarını istismar etmesini, sanki kadın doğası böyle imişmiş gibi sayıklıyorsun.

 

Bu öyle çıkmıyor işte. Senin anlayışının kıt olduğu bir kez daha ortaya çıkıyor sadece. 

 

Uyumu belirleyen salt güç falan değil, önce okuduğunu anlamasını öğren.

 

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
22 saat önce, bilgivehis yazdı:

 

@Türk Ateist

"Bu konuda yıllardır çokça yazdın ama bence en açıklamalı ve doğru olanı bu. Kadını da erkeği de değerlendirmişsin, özetin özeti olsa da gerçekten çok önemli ipuçları var. 

Eline sağlık."

 

 

Yanıldığınız bir nokta var, orada haktan bahsedilmiş, bahsedilen hak sanki bir tanrı yapısı gibi sonuca bağlanmış.

Oysa hak dediğimiz şey evrim koşullarına bağlı olarak kendi şeklini, kendi değerini oluşturur.

Dün hak olan bugün haksızlık olarak karşımıza çıkabilir, bugün hak olanın yarın hak olarak devam edeceğinin de garantisi yok.

Orada hak olarak ifade edilen şey bir hak değil, sadece sürecin bir işleyiş biçimidir, her zaman evrilir, şekli değişir ama mutlak hak olarak kalmaz. Eğer sürecin işleyiş biçimini hak olarak görürsek tayyibin diktatörlüğü de karşımıza hak olarak çıkar. Oysa biz biliyoruz ki, tayyip diktatörlüğü bir ihtiyaç sonucu değil, yüz yıllık yürütülen bir sürüleştirme projesinin sonucudur.

Olaya bu örnek ile baktığımızda ve evrim koşullarını hesaba kattığımızda günümüze kadar süregelen cins ilişkisini elbette değerlendirebilir ve belirli bir kategoriye oturtabiliriz ancak bunu mutlak hak olarak belirleyemeyiz, aksi halde dincilerden bir farkımız kalmaz.

 

Biz sosyal ya da ahlaki bir durumdan söz etmiyoruz; ki yukarıda bir yerde de söylediğim gibi bu kavram/olgular bile biyolojik temellere dayanarak ortaya çıkarlar. 

 

Üremek, bizim var olmamızın ve varlığı devam ettirme güdümüzün yegane nedeni. Yarattığımız yaşamda istisnasız her şey buna hizmet ediyor, etmeyeni değilse bile zarar vereni bir şekilde eliyoruz.

 

Kadın erkek ilişkisine bakınca gördüğümüz şey temel dinamiklerin değişmediği. Bu iki cins birlikte evrilmiş, evrilmeye de devam ediyor. Seksüel seçilim dediğimiz şey işte. Ne kadar evrilirsek evrilelim, kadının da erkeğin de temel ihtiyaçları aynı. Kadının erkeği manipüle etmede kullandığı araçlar çağa göre değişir, erkeğin doğayı. Bütün değişiklik aslen bunlardan ibaret. İki türün de temel biyolojik özellikleri, aynı anda onları tatmin etme hakkı doğuruyor. 

Yani kadın, güçsüz, sümsük, güvenilmez bir erkekle bir şekilde birlikte olmuşsa, temel içgüdülerinden gelen "sağlıklı gen bul" sesini dinlemek hakkını kullanabiliyor. Biz buna aldatmak, adamı kandırıp başkasından döllenmiş yavruyu kocaya büyütmek ahlaksızlığı diyoruz sonra.

 

Aldatmak dünyanın en pis, en lüzumsuz işlerinden biri. Bu kadar büyük kazıklar atmaya, hayatı karmaşık hale getirmeye lüzum yok, ayrılmak veya boşanmak diye bir çözüm var.

Ancak bu herkes için her zaman mümkün olmuyor, bunun da ne kadar keskin bir gerçek olduğunu biliyoruz. Öyle evlilikler, öyle beraberlikler görüyoruz ki, bazen erkek için bazen de kadın için "Aldatılmayı resmen haketmiş, hatta iyi olmuş" dediğimiz durumlarla bile karşılaşıyoruz. Bilimsel, evrimsel nedenleri de bilince insan anlayabiliyor da.

Bu konuda hayatı boyu hep net olmuş ve daima kurtulacak bir yol bulunduğuna inanmış biri olarak söylüyorum bunları.

Link to post
Sitelerde Paylaş
19 saat önce, bilgivehis yazdı:

 

Her ne kadar böyle gelmiş böyle gitmez desen de yorumunun geneline baktığımızda senin bakış açına göre "böyle gelmiş böyle gider" sonucu çıkar.

Uyumdan bahsediyorsun, uyum üzerinde gücün etkisinden de bahsediyorsun, buraya kadar güzel ama uyumu belirleyenin salt güç olduğunu belirtmen kendinle dahi çelişkiye düştüğünün farkında değilsindir. Zira uyum üzerindeki güç sadece sizin bahsettiğiniz güç değildir, güç gibi görünmeyen her şey potansiyel güç olduğunu gözden kaçırmışsınız.

Kadının erkek üzerindeki bağlayıcı etkisinden bahsetmiştin, binlerce yıldır itilen-kakılan kadının demek bir gücü varmış. Hem bu gücü söyleyen sizsiniz hem bu gücü küçümseyen ve diğer söylediklerinizle çelişen farklı bir gücü asli güç göstermişsiniz ve bunu da toplumlar hak ettiği gibi yönetilir yanlışıyla örneklendirmişsiniz.

Bu yanlışa örnek verelim, bugünkü yönetim toplum için bir hak ise bugünküne zıt olan Atatürk dönemindeki yönetim için ne demeliyiz, sizin bakış açınıza göre Atatürk dönemi "reklam arası" çıkıyor. Ne diyorsunuz, Atatürk dönemi sizin bahsettiğiniz gücün arasından kayıvermiş bir kaçamak mıydı, sizin asli gücünüz karşısında bir balondan mı ibaretti?.

Toplum hak ettiği gibi yönetilmesi için önce bilinçli toplum gerekir, toplumun bütün bilinç yollarını tıkayıp onları sürü yaptıktan sonra toplum hak ettiği gibi yönetilir demek bir yanıltmacadan ibarettir. Aynısını dinciler de yapıyor, daha çocuk doğar doğmaz din ile aşılanıyor, sana göre bu çocuk hak etmiştir.

 

Burada ne demek istediğini pek anlamadım, o yüzden yazmış olmak için yazmak istemiyorum bilgivehis. Valla anlamadım.

Link to post
Sitelerde Paylaş
1 saat önce, Türk Ateist yazdı:

 

Burada ne demek istediğini pek anlamadım, o yüzden yazmış olmak için yazmak istemiyorum bilgivehis. Valla anlamadım.

 

Bu valla kelimen beni illa güldürüyor:)

 

Şimdi arkadaşımız şu iki görüşü savunduğunu söylüyor, birinci görüşü "Toplumlar hak ettiği gibi yönetilir" ikinci görüşü kendi belirlediği gücün mutlak güç olduğunu savunuyor, bunu da "Toplumlar üzerindeki güç" olarak belirliyor.

Ben ise her ikisinin yanlış olduğunu ve aynı zamanda kendi yazdıklarıyla dahi çeliştiğini söylüyorum.

Çelişkili tarafı şudur, hem toplumlar üzerindeki gücün asli güç olduğunu söylüyor hem kadının erkek üzerindeki gücünden bahsediyor. Yani ortada kadının erkek üzerindeki gücü gibi ciddi bir güç olduğunu söyleyen kendisi (ki bunu ben de onaylıyorum) ama diğer taraftan kadının gücünden bahsetmemiş gibi toplum üzerindeki gücü esas güç olarak göstermiş.

Bu çelişkiye ben de şu cevabı veriyorum, her şey potansiyel güçtür, işte Atatürk'ün zaferi ortada.

Toplumlar hak ettiği gibi yönetilir savunması ise koskoca bir aldatmaca. Hem toplumu din ile uyutacaksın, toplumun irade gücünü elinden alacaksın sonra da tayyip gibilerin sürüsü olunca işte öyle hak ettiler diyeceksin. Bir çocuk bile daha doğduğunda din ile afyonlanıyor, afyonlu çevre ortamında yetişiyor, bu çocuğun kötü yönetimi hak ettiğini söylemek gerçeği yansıtmıyor. Hani çocuğu bilinçlendirirsin, kendi karakterini kazanır ama buna rağmen kötü yönetimi tercih eder o zaman hak etti dersin ama ülke gerçekleri böyle değil.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 29.10.2020 at 19:22, bilgivehis yazdı:

 

Bu valla kelimen beni illa güldürüyor:)

 

Şimdi arkadaşımız şu iki görüşü savunduğunu söylüyor, birinci görüşü "Toplumlar hak ettiği gibi yönetilir" ikinci görüşü kendi belirlediği gücün mutlak güç olduğunu savunuyor, bunu da "Toplumlar üzerindeki güç" olarak belirliyor.

Ben ise her ikisinin yanlış olduğunu ve aynı zamanda kendi yazdıklarıyla dahi çeliştiğini söylüyorum.

Çelişkili tarafı şudur, hem toplumlar üzerindeki gücün asli güç olduğunu söylüyor hem kadının erkek üzerindeki gücünden bahsediyor. Yani ortada kadının erkek üzerindeki gücü gibi ciddi bir güç olduğunu söyleyen kendisi (ki bunu ben de onaylıyorum) ama diğer taraftan kadının gücünden bahsetmemiş gibi toplum üzerindeki gücü esas güç olarak göstermiş.

Bu çelişkiye ben de şu cevabı veriyorum, her şey potansiyel güçtür, işte Atatürk'ün zaferi ortada.

Toplumlar hak ettiği gibi yönetilir savunması ise koskoca bir aldatmaca. Hem toplumu din ile uyutacaksın, toplumun irade gücünü elinden alacaksın sonra da tayyip gibilerin sürüsü olunca işte öyle hak ettiler diyeceksin. Bir çocuk bile daha doğduğunda din ile afyonlanıyor, afyonlu çevre ortamında yetişiyor, bu çocuğun kötü yönetimi hak ettiğini söylemek gerçeği yansıtmıyor. Hani çocuğu bilinçlendirirsin, kendi karakterini kazanır ama buna rağmen kötü yönetimi tercih eder o zaman hak etti dersin ama ülke gerçekleri böyle değil.

 

 

Anladım biraz...

Ben de toplumların hak ettiği gibi yönetildiğini düşünüyorum. Potansiyel güç falan pek bir şey ifade etmez, onu ortaya çıkarıp kullanmadıktan sonra önemi kalmaz. Hani bizim oğlan çok zeki ama çalışmıyor demek gibi bir şey bu.

 

Kadınların toplumları değiştirme hatta dönüştürme gücü vardır. Bir toplumu ele geçirmek istiyorsanız kadınlarını ele geçireceksiniz. Bu çok net.

Şimdi kadın bunca güce sahip bir tür iken, İslam alemini nereye koyacağız? O kadar kadın toplaşıp bir karar alsa diyelim, İslam pisliğini bir gecede atar üstünden. Bunu yapamıyor, yapmıyor. Tek nedeni, erkeğin kadının doğasını istismar etmesi değil, ancak başlangıçta öyle olduğu açık. Dinin ortaya çıktığı dönemde kadınların örtünmesinin en önemli nedeni, çok kadınca, çok basit dinamiktir mesela.

O çağda çölde ancak zengin kadınlar kumaş alabiliyor ve kum ve güneşten kendilerini örtünerek koruyabiliyor. Kumaş çok pahalı bir şey, ticaret zor, gelse bile alabilmek ancak zengine nasip oluyor. Zengin kadın kumdan da güneşten de korunduğu için eli yüzü daha bir pak-beyaz vs.

O çağda kafasını yüzünü, vücudunu örtebilmek lüks bir şey, ancak üst sınıfın sahip olabildiği bir ayrıcalık. İslam'la birlikte bütün kadınlar bu anlamda eşitleniyor ve fakir bedevi kadın da artık kendini güneşten ve pislikten koruyabiliyor.

Çok kadınca, çok masum bir istek ama nelere yol açtığı aşikar... Korkunç bir istismarlar dizisi başlıyor bildiğin gibi.

 

Üstünden 1500 yıl geçti, ancak o rezil dini kurallar güçlü biçimde devam etti. Çok yavaş da olsa değişim başladı aslında.

Ama hala korkunç, ve bu kadınlar, az önce söylediğimiz gibi doğalarından gelen müthiş bir güce sahipler. İsterlerse çıkarıp atarlar üstlerinden. Ama yapmıyorlar. Çünkü diğer yandan bu sefil dediğimiz dini sistem onlara konforlu bir alan da yarattı. Bir dolu hakları gaspedildi, ama aynı anda çalışmadan, uğraşmadan yaşayıp üreyebildiler. Düşünmelerine, sorumluluk almalarına ihtiyaç olmadı. Bunlar da gerçekler.

 

Seninle geçmişte de benzer bir konuda tartışmıştık, hatırlıyorum. Beyni yıkanan, manipüle edilen bir toplumun irade kullanamayacağını, onun verdiği oyun gerçek oy olamayacağını düşünüyordun. Sanıyorum hala öyle düşünüyorsun.

Ben de demiştim ki bu da açıkça irade kullanmaktır, tercihtir. İradenin, ancak ilerici ve modern motifler taşıdığında geçerli olduğunu düşünmek büyük yanılgı. Türk toplumun önemli bir kısmı AKP'ye oy veriyorsa eğer, iradesini açıkça bile isteye bu yönde kullanıyor demektir. Geri kalansa mücadelede başarısız olmuştur, bu da hazin gerçeğimizdir. Dolayısıyla evet, tam olarak hakettiğimiz gibi yönetiliyoruz. Atatürk'ün liderliğinde toplaşıp modern cumhuriyeti kuran, arı gibi çalışıp kendine yeten ve ihracat yapan toplum da onu hakediyordu. Şu anda aynı halk değil bu halk. Önemli bir bölümü ahlaksız, günlük yaşayan, kısa vadeli çıkarını kollayan insanlardan oluşuyor. Ben Türk toplumunun sorununun cehaletten önce ahlak olduğunu düşünüyorum. 

 

Yoksa genel olarak bakarsak hiçbir toplum, hiçbir insan kötü yönetilmeyi, sefaleti, yoksulluğu, cahil kalmayı haketmez. Günahım kadar sevmediğim, iğrendiğim Arap toplumu için de bu böyle Türk için de. 

Gel gör ki gerçekler böyle değil, özellikle de bu çağda kabaca da olsa doğru ve yanlışı, iyi ve kötüyü, zararlı ve yararlıyı ayırt etmek çok da zor değil. Sen sanıyor musun ki oy verenleri Tayyip'in ve saz arkadaşlarının ne olduğunu bilmiyor, olan bitenden haberi yok?

Çocukları akın akın tecavüze uğrayan, dinci sapık hocalar tarafından karı koca badelenenler yine kendileri. Hiç sesleri çıkmıyor, şikayet etmiyorlar. Şu korkunç ekonomik kriz en çok onları vuruyor, ama devletten aldıkları ayda iki bin Lira yardım vs parası için kendini satıyor. 

Hakediyoruz. 

Benim kişi olarak vicdanım rahat. Küçücük bir hayatım var, o hayat içinde inandığım değerler için mücadele ettim, çok uğraştım. Olmadı. Oturur izlerim bu saatten sonra, yalnız kendi aileme, çocuğuma bakarım. Daha da yapacak bir şey yok artık.

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 29.10.2020 at 19:22, bilgivehis said:

 

Bu valla kelimen beni illa güldürüyor:)

 

Şimdi arkadaşımız şu iki görüşü savunduğunu söylüyor, birinci görüşü "Toplumlar hak ettiği gibi yönetilir" ikinci görüşü kendi belirlediği gücün mutlak güç olduğunu savunuyor, bunu da "Toplumlar üzerindeki güç" olarak belirliyor.

Ben ise her ikisinin yanlış olduğunu ve aynı zamanda kendi yazdıklarıyla dahi çeliştiğini söylüyorum.

Çelişkili tarafı şudur, hem toplumlar üzerindeki gücün asli güç olduğunu söylüyor hem kadının erkek üzerindeki gücünden bahsediyor. Yani ortada kadının erkek üzerindeki gücü gibi ciddi bir güç olduğunu söyleyen kendisi (ki bunu ben de onaylıyorum) ama diğer taraftan kadının gücünden bahsetmemiş gibi toplum üzerindeki gücü esas güç olarak göstermiş.

Bu çelişkiye ben de şu cevabı veriyorum, her şey potansiyel güçtür, işte Atatürk'ün zaferi ortada.

Toplumlar hak ettiği gibi yönetilir savunması ise koskoca bir aldatmaca. Hem toplumu din ile uyutacaksın, toplumun irade gücünü elinden alacaksın sonra da tayyip gibilerin sürüsü olunca işte öyle hak ettiler diyeceksin. Bir çocuk bile daha doğduğunda din ile afyonlanıyor, afyonlu çevre ortamında yetişiyor, bu çocuğun kötü yönetimi hak ettiğini söylemek gerçeği yansıtmıyor. Hani çocuğu bilinçlendirirsin, kendi karakterini kazanır ama buna rağmen kötü yönetimi tercih eder o zaman hak etti dersin ama ülke gerçekleri böyle değil.

 

 

Hala boş tantana üzerinesin. Uyumasın o toplumda bir zahmet din ile. Sen yada falanca neden uyumuyor? 

 

Eh, toplum uyumuş, yan gelip yatıp uyumak işine gelmiş, ama öyle boktan yönetilmeyi haketmiyor mu oluyor? 

 

Bak bakalım Fransa'ya, ABD'ye falan. Bizde olanlara göre ufacık şeyler için nasıl sokaklara dökülüp kıyamet koparıyor millet. Böyle uyuyan toplum, böyle yönetilmeyecekte ne olacak?

 

Toplum üzerinde mutlak güç falan yoktur. Sovyetlerde olduğu gibi, böyle bir güç inşa etmeye çıkanlarda, altında kalıp ezilmişlerdir. Toplumu yöneten güç, her zaman, buna dikkat et, her zaman toplumun kendisi olmuştur.

 

Şimdi sen genen boş boş zırlarsın. Ya krallar neci falan diye. Git bak neymiş, gör kendin diyecemde, görmekten acz içinde olacaksın. Ama genede git bak, sana ödev olsun.

Link to post
Sitelerde Paylaş
19 saat önce, Türk Ateist yazdı:

Hakediyoruz. 

 

Bugünkü yönetimi istemiyorsun, ben de istemiyorum, bizim gibi milyonlar da istemiyor, o halde sen-ben ve milyonlar hak etmiş mi oluyor?

İsteyen sürüler var diye istemeyen bu ülkenin yarısı hak etmiş mi oluyor?

Bu ülkede bu yönetime karşı mücadele edenlere halkın sahip çıkmadığını düşünürsek, bu toplum böyle yönetilmeyi hak ettiğini var sayabiliriz ama Atatürk bu halkın ne boktan olduğunu bildiği halde işgali hak ediyor demedi. Biz de Atatürk gibi düşünmeliyiz, bu halkın dönek, sakala göre tarak vurduğunu bildiğimiz halde bu yönetimi istemeyen diğer yarısının bir değer olduğunu, bir güç olduğunu hesaba katmalıyız, her şeye rağmen onları yok sayamayız. En azından kendi değerimize önem vermeliyiz, sürü içindeyiz diye boyun bükmemeliyiz. Hani mücadele edemiyorsak bile kendimize saygımız olmalı, böyle yönetilmeyi hak ediyoruz safsatasına aldanmamalıyız. İşte Atatürk her şeyden önce kadınlara bunu öğretti ama sen hak ediyoruz diyerek kendi değerinle bile çelişiyorsun maalesef. Neymiş potansiyel güç uyuyorsa güç değilmiş yanlışına kapılıyorsun. Oysa potansiyel güç adı üstünde, her an en büyük güç olmayacağını kimse garanti edemez. Örneğin bir hiç sayılan ve potansiyel güç olan kadınların Cumhuriyet ile birlikte potansiyel güç olmaktan çıkarak esas güç konumuna gelmesi gibi.

Aydın birinin böyle yönetilmeyi hak ettiğini düşünmesi ve bana göre teslim olması gerçekten üzücü bir durum. 

Bu mesajı beni güldüren senin kelimenle bitireyim. He Valla haketmiyoruz kardeşim.

Link to post
Sitelerde Paylaş
5 hours ago, bilgivehis said:

 

Bugünkü yönetimi istemiyorsun, ben de istemiyorum, bizim gibi milyonlar da istemiyor, o halde sen-ben ve milyonlar hak etmiş mi oluyor?

 

Evet. Ya embesilliğimizden, ya gayretsizliğimizden ya da ne bileyim güçsüzlüğümüzden, haketmiş oluyoruz. Bir sebepten bunu hakediyoruz ve aynen de öyle oluyor. 

 

 

5 hours ago, bilgivehis said:

İsteyen sürüler var diye istemeyen bu ülkenin yarısı hak etmiş mi oluyor?

 

Elbette hak etmiş oluyor. Bunu anlamıyorsun bir türlü. Anladığın gün, en azından bir şeyler değişecek. Buralarda böyle mızıldanmakla, zaten bunu hakettiğinin farkında bile olmuyorsun.

 

5 hours ago, bilgivehis said:

Bu ülkede bu yönetime karşı mücadele edenlere halkın sahip çıkmadığını düşünürsek, bu toplum böyle yönetilmeyi hak ettiğini var sayabiliriz ama Atatürk bu halkın ne boktan olduğunu bildiği halde işgali hak ediyor demedi. Biz de Atatürk gibi düşünmeliyiz, bu halkın dönek, sakala göre tarak vurduğunu bildiğimiz halde bu yönetimi istemeyen diğer yarısının bir değer olduğunu, bir güç olduğunu hesaba katmalıyız, her şeye rağmen onları yok sayamayız.

 

Onların değer olmasının zerre miskal ehemmiyeti yok. Bunu anlamaktan da acizsin. Gökten taş düşer, x milyar yıllık evrimin mükemmel sonucu demez, ne kadar dinozor varsa alayını yok eder, hak edip etmediklerine bakmadan. Doğa böyle bir şey, işte önce bunu anlaman gerekiyor.

 

Atatürk zamanında, millet demiş, amanda yunan bizi yönetemez, olayı çözmüş. Ama bugün demiyor, böyle iyi diyor, böyle gidiyor. 

 

5 hours ago, bilgivehis said:

En azından kendi değerimize önem vermeliyiz, sürü içindeyiz diye boyun bükmemeliyiz. Hani mücadele edemiyorsak bile kendimize saygımız olmalı, böyle yönetilmeyi hak ediyoruz safsatasına aldanmamalıyız. İşte Atatürk her şeyden önce kadınlara bunu öğretti ama sen hak ediyoruz diyerek kendi değerinle bile çelişiyorsun maalesef. Neymiş potansiyel güç uyuyorsa güç değilmiş yanlışına kapılıyorsun. Oysa potansiyel güç adı üstünde, her an en büyük güç olmayacağını kimse garanti edemez. Örneğin bir hiç sayılan ve potansiyel güç olan kadınların Cumhuriyet ile birlikte potansiyel güç olmaktan çıkarak esas güç konumuna gelmesi gibi.

Aydın birinin böyle yönetilmeyi hak ettiğini düşünmesi ve bana göre teslim olması gerçekten üzücü bir durum. 

Bu mesajı beni güldüren senin kelimenle bitireyim. He Valla haketmiyoruz kardeşim.

 

Kendine saygının falan kimsenin, en azından hayatın umrunda olduğunu mu sanıyorsun? Aydın biri olmak falan da aynı terane. Demek yeterince mücadele etmemiş, yeterince uğraşmamış vs. vs. haketmiş böyle yönetilmeyi.

 

Bütün olay bu. Oradan öyle "amanda haketmedik biz bunları" diye ağlamanın kimseye faydası yok. Eğer haketmediğini düşünüyorsan, gidecek, mücadeleni nasıl ediliyorsa edip hakettiğin yönetimi bulacaksın, hepsi bu. Atatürk oturduğu yerden kazanmadı o itibarı. Adam çıkıp gitmese, Samsun'dan olaya başlamasa, mecliste baya baya yırtınarak, cehpede baya baya sürünerek savaşını vermese, kimse gelip gel sen yönet bizi der miydi? Oturduğu yerden ülkeyi kurtarabilir miydi?

 

Valla hakettin böyle yönetilmeyi, beğenmiyor olman bu gerçeği değiştirmiyor. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 30.10.2020 at 22:22, Türk Ateist said:

 

Anladım biraz...

Ben de toplumların hak ettiği gibi yönetildiğini düşünüyorum. Potansiyel güç falan pek bir şey ifade etmez, onu ortaya çıkarıp kullanmadıktan sonra önemi kalmaz. Hani bizim oğlan çok zeki ama çalışmıyor demek gibi bir şey bu.

 

Kadınların toplumları değiştirme hatta dönüştürme gücü vardır. Bir toplumu ele geçirmek istiyorsanız kadınlarını ele geçireceksiniz. Bu çok net.

Şimdi kadın bunca güce sahip bir tür iken, İslam alemini nereye koyacağız? O kadar kadın toplaşıp bir karar alsa diyelim, İslam pisliğini bir gecede atar üstünden. Bunu yapamıyor, yapmıyor. Tek nedeni, erkeğin kadının doğasını istismar etmesi değil, ancak başlangıçta öyle olduğu açık. Dinin ortaya çıktığı dönemde kadınların örtünmesinin en önemli nedeni, çok kadınca, çok basit dinamiktir mesela.

O çağda çölde ancak zengin kadınlar kumaş alabiliyor ve kum ve güneşten kendilerini örtünerek koruyabiliyor. Kumaş çok pahalı bir şey, ticaret zor, gelse bile alabilmek ancak zengine nasip oluyor. Zengin kadın kumdan da güneşten de korunduğu için eli yüzü daha bir pak-beyaz vs.

O çağda kafasını yüzünü, vücudunu örtebilmek lüks bir şey, ancak üst sınıfın sahip olabildiği bir ayrıcalık. İslam'la birlikte bütün kadınlar bu anlamda eşitleniyor ve fakir bedevi kadın da artık kendini güneşten ve pislikten koruyabiliyor.

Çok kadınca, çok masum bir istek ama nelere yol açtığı aşikar... Korkunç bir istismarlar dizisi başlıyor bildiğin gibi.

 

Üstünden 1500 yıl geçti, ancak o rezil dini kurallar güçlü biçimde devam etti. Çok yavaş da olsa değişim başladı aslında.

Ama hala korkunç, ve bu kadınlar, az önce söylediğimiz gibi doğalarından gelen müthiş bir güce sahipler. İsterlerse çıkarıp atarlar üstlerinden. Ama yapmıyorlar. Çünkü diğer yandan bu sefil dediğimiz dini sistem onlara konforlu bir alan da yarattı. Bir dolu hakları gaspedildi, ama aynı anda çalışmadan, uğraşmadan yaşayıp üreyebildiler. Düşünmelerine, sorumluluk almalarına ihtiyaç olmadı. Bunlar da gerçekler.

 

Seninle geçmişte de benzer bir konuda tartışmıştık, hatırlıyorum. Beyni yıkanan, manipüle edilen bir toplumun irade kullanamayacağını, onun verdiği oyun gerçek oy olamayacağını düşünüyordun. Sanıyorum hala öyle düşünüyorsun.

Ben de demiştim ki bu da açıkça irade kullanmaktır, tercihtir. İradenin, ancak ilerici ve modern motifler taşıdığında geçerli olduğunu düşünmek büyük yanılgı. Türk toplumun önemli bir kısmı AKP'ye oy veriyorsa eğer, iradesini açıkça bile isteye bu yönde kullanıyor demektir. Geri kalansa mücadelede başarısız olmuştur, bu da hazin gerçeğimizdir. Dolayısıyla evet, tam olarak hakettiğimiz gibi yönetiliyoruz. Atatürk'ün liderliğinde toplaşıp modern cumhuriyeti kuran, arı gibi çalışıp kendine yeten ve ihracat yapan toplum da onu hakediyordu. Şu anda aynı halk değil bu halk. Önemli bir bölümü ahlaksız, günlük yaşayan, kısa vadeli çıkarını kollayan insanlardan oluşuyor. Ben Türk toplumunun sorununun cehaletten önce ahlak olduğunu düşünüyorum. 

 

Yoksa genel olarak bakarsak hiçbir toplum, hiçbir insan kötü yönetilmeyi, sefaleti, yoksulluğu, cahil kalmayı haketmez. Günahım kadar sevmediğim, iğrendiğim Arap toplumu için de bu böyle Türk için de. 

Gel gör ki gerçekler böyle değil, özellikle de bu çağda kabaca da olsa doğru ve yanlışı, iyi ve kötüyü, zararlı ve yararlıyı ayırt etmek çok da zor değil. Sen sanıyor musun ki oy verenleri Tayyip'in ve saz arkadaşlarının ne olduğunu bilmiyor, olan bitenden haberi yok?

Çocukları akın akın tecavüze uğrayan, dinci sapık hocalar tarafından karı koca badelenenler yine kendileri. Hiç sesleri çıkmıyor, şikayet etmiyorlar. Şu korkunç ekonomik kriz en çok onları vuruyor, ama devletten aldıkları ayda iki bin Lira yardım vs parası için kendini satıyor. 

Hakediyoruz. 

Benim kişi olarak vicdanım rahat. Küçücük bir hayatım var, o hayat içinde inandığım değerler için mücadele ettim, çok uğraştım. Olmadı. Oturur izlerim bu saatten sonra, yalnız kendi aileme, çocuğuma bakarım. Daha da yapacak bir şey yok artık.

 

 

Genel olarak, altına imza atabileceğim bir yazı. Fakat, mevzunun şöyle bir gelişimi var ki, bunu anlamak faydalı olur.

 

Şehirleşme ile birlikte, insanın başına yeni bir dert açılır: Ev. Evin temizliği falan gibi meseleler. Ama bu tabi yüzeysel bir tanım. Asıl mesele, tarım toplumuna geçmiş olmaktır. Bu, insana fayda mı, zarar mı getirmiştir, cidden bir muammadır. 

 

Tarım toplumu ile, sürüler büyüdü, daha doğrusu, bir keç sürü bir arada yaşar hale geldi. Ama dahası işler de büyüdü. Evi temizlemek gibi şeyler yanında, ekmek, biçmek ve özellikle hayvan yetiştirmek, süt sağmak vs. vs. işleri çıktı. Ama bu sürülerin büyümesi ile buna birde, yemek pişirme olayı eklendi. Yani, aslında tarım toplumu insan üzerindeki iş yükünü artırmış oldu. Eskiden meyve sebze yerken, tahıl yemeye çıktık. Tahılı toplaman yetmiyor, öğütmen, pişirmen vs. bir sürü iş çıkıyor.

 

Ama tarım toplumu bize, sürekli ve yeterli besin sağladı, bizde işte aldık gittik, taaa aya kadar. Eğer tarım toplumunun ilk dönemlerine bakarsanız, kadınların bir tanrıça gibi görüldüğünü görmeniz zor olmaz. Zira, "insan yaratmaktadır" kadın, bildiğin yaratıcıdır. 

 

Şimdi, bu durum, herşeyden önce kalabalık sürüler getirdi. Artık, bir lider erkeğin tek başına o dişilere yetmesi imkansız hale geldi. Diğer yandan o iş yükü, kadınların eve hapsolmasına sebep oldu. Eminim kimse kadınlara evden çıkmayacaksınız demedi. O işleri yapmak ve evin görece çok daha güvenli ortamında barınmak için, kadınlar bunu kendileri seçti. Bence böyle, elimde somut bir kanıt yok, fakat bulgular, bunun böyle olduğuna emareler gösteriyor. 

 

Neyse, şimdi o evlerde doğan kızlara bakarsan, oyun rahatlığı ve görece çok iyi bir hayat olduğunu çıkarabilirsin. Bu da hayalperestliği zorlmıştır büyük ihtimalle. Yani gerçekleri yaşamamak. Tabi hayal perest kızda, bugünkü beyaz atlı prens hayalinin karşılığı neyse o devirde, onu arzulamıştır, zira sürü lideri o. Fakat, hayaller elbette gerçeklere uymayacak ve kız evlilik (daha doğrusu doğurma, cinsellik) döneminde feci hayal kırıklıklarıyla karşılacaktır. Ki bu, malum devrin bedevi toplumunda dahi görülebilir bir olgudur. 

 

Şimdi bu durumda kadınlar, erkekleri bir yük olarak görecek, kendini güvende hissedemeyecektir. İşte bu da, sağda solda bolca anlattığım, hengi erkekten ne alsam kardır diyen, seksten nefret eden (!?), hayalperest kadınlara yol açacaktır. Bu kadınlar, güvende olmak ister. Sert görünürler, suratlar falan asıktır, öyle gülmek eğlenmek falan bilmezler. Sonuçta, bunlar, bugün dahi iyice örtünmek isteyeceklerdir, çünkü erkeklerden saklanmak isterler. Gider rahibe olurlar, türban/pardesüye girerler falan falan. Yani, örtünme olayı, güneşten korunmaktan ziyade, kadının -güya- kendisini gizlemesi amacıyla alıp başını gitmiştir. Benzer davranışları, aynı tip kadınlarda bugünde görebiliyoruz. 

 

Ha, bu kadınlar ise, amanda seksi reddediyor ya... O iş öyle değil işte. Bunlar, erkek olarak, kendini koruyacak, kabuk niyetine, malum yengecin üstüne geçirdiği salyangoz kabuğu niyetine erkek ararlar. Dikkat edin, ararlar. Yani içgüdüsel bir şey olarak, baya baya ararlar. İlk tanışmada yedi ceddinizi soroar soruşturur falan. Ama gene dikkat, erkek değil, kabuktur aradıkları. Velakin, üreme işi için o kabul pek kullanışlı değildir, o yüzden de kaslı, boylu poslu birini bulunca, şip şak gen transferini sağlarlar.

 

Şimdi biz burada o kadınları topa tutmak için bunları yazmadık. Asıl mesele, o örtünmeye meraklı, kabuk arayan, erkeklerden nefret eden tiplerin, aldatmaya nasıl çok meyilli oldukları. İşte, büyük ihtimalle o deönemlerde bir şekilde böyle olan kadınlar, her şekilde erkeklerini, pardon kabuklarını aldattılar. Elbette bol bol da yakalandılar. Sonuçta, şartlarda müsait olunca, kadın eve "kapatıldı" bu kez. Ki, zaten o tip kadınlar için eve kapanmakta pek sıkıntı değil, sağlam bir diğer kabu nihayetinde. Ve sokağa çıkanları, örtünmeyenleri falan kınamaya başladılar,elbette. Zaten mendebur tiplerdir, içlerinde pek iyilik bulunmaz, dedikodusever olurlar. Sonuçta, olaylr o halden, bu hallere gelişip gelmiş sanki işte.

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 29.10.2020 at 19:22, bilgivehis yazdı:

Toplumlar hak ettiği gibi yönetilir savunması ise koskoca bir aldatmaca.

 

tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan sarmalına döndü bu iş!

halk mı atatürk'ü yaratmıştır, atatürk mü halkı?

her ikisi de.

ancak atatürk'ün birçok bakımdan istisnai bir örnek olduğunu da göz ardı etmeyelim.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
14 saat önce, anibal yazdı:

Evet. Ya embesilliğimizden, ya gayretsizliğimizden ya da ne bileyim güçsüzlüğümüzden, haketmiş oluyoruz. Bir sebepten bunu hakediyoruz ve aynen de öyle oluyor. 

 

Yani sizin bakışınıza göre tecavüze uğrayan kadınlar, çocuklar hak etmiş oluyor.

Yalnız değilsiniz, nasıl olsa görüşünüzü destekleyen dinler ve akp de aynı görüşte.

Link to post
Sitelerde Paylaş
1 hour ago, bilgivehis said:

 

Yani sizin bakışınıza göre tecavüze uğrayan kadınlar, çocuklar hak etmiş oluyor.

Yalnız değilsiniz, nasıl olsa görüşünüzü destekleyen dinler ve akp de aynı görüşte.

 

 

Sana bunu diyen var mı geri zekalı? Zırvalamayı bir kes artık.

 

Senin o salça beynin, öncelikle toplum ile bireyin başka şeyler olduğunu bir öğrenmeli. Bireylere olan bu gibi pislikler, toplumun hakettiği mevzunun yansıması, sonucudur. Toplumun boktan bir yönetimi hakediyor olması, bireylerin böyle pis işlere uğramasına elbette sebep verecektir. Fakat bu, bireyler bunu haketti demek değildir. Bunu anlamaktan aciz bir dangalaksın. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
2 saat önce, anibal yazdı:

 

 

Sana bunu diyen var mı geri zekalı? Zırvalamayı bir kes artık.

 

Senin o salça beynin, öncelikle toplum ile bireyin başka şeyler olduğunu bir öğrenmeli. Bireylere olan bu gibi pislikler, toplumun hakettiği mevzunun yansıması, sonucudur. Toplumun boktan bir yönetimi hakediyor olması, bireylerin böyle pis işlere uğramasına elbette sebep verecektir. Fakat bu, bireyler bunu haketti demek değildir. Bunu anlamaktan aciz bir dangalaksın. 

 

Anibal selâmlar, nasılsın?

Anibal orta uzun vade planlar yapan hanımlarla nasıl konuşmalıyız?

 

Tanışma şeklimiz nasıl olmalı, sohnet sırasında lafı sürekli ona getirip onu dolaylı olarak övmeli miyim?

 

Kendi uzun vade plânlarımdan mı bahsetmeliyim? 

 

Senin sayende,hayalci bi kızla beraber oldum ve sen olmasan bu mümkün olmazdı. 

 

Ama gerçekçi kadınlara nasıl yaklaşmalıyım? Teşekkür ederim 

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...