Jump to content

Kur'an Tevrat'ın bir kopyası olamaz ( UPDATED )


Recommended Posts

Kur'an'ın Tevrat ve İncil'den kopyalama olup ve onların bilgisini aşamamış olduğu iddiası birçok misyoner ve ateist tarafından dillendiriliyor. Bu iddianın doğruluğunu araştırmaya 2-3 sene önce başlamıştım. O zamanlarda da birtakım bilgiler edinmiştim ancak bu tarz konularda yazmak haddim değil diye düşünüp hiç girişmedim ancak fikirlerimi kesin olarak doğruladıktan sonra bu yazıyı yazmaya karar verdim. Bu yazıda spesifik olarak birkaç delil sunduktan sonra Kur'an'ın diğer kitaplarla olan ilişkisiyle ilgili fikrimi belirtip yazıyı tamamlayacağım. 

 

Kur'an'ın daha başta Âdem-Havva kıssasında Tevrat'tan ayrıldığı herkesin malûmudur. Tevrat'a göre Havva, Âdem'i kışkırtmış ve günaha sürüklemiştir. Ancak Kur'an'da Havva'nın Âdem'i yoldan çıkartmasıyla ilgili bir anlatı görmüyoruz(Kur'an'da havva ismi de hiç geçmez). Dahası Kur'an İblis'in secde etmeyişi ve meleklerin yaratılacak olan halifeye karşı gelişiyle ilgili anlatılarıyla Tevrat'ı ve İncil'i bilgi olarak aşmaktadır(Bakara sûresi 30-40). Bu konu çoğu kişi tarafından bilindiğinden bu konuya girmeyeceğim.

Tevrat'ta bulamadığımız bir diğer konu da A'râf denilen cennet ile cehennem arasında olduğu düşünülen yerin ne yahudilikte ve hristiyanlıkta bulunmayışıdır. Ancak bunlardan ziyade ben kıssalardaki farklara göz atmak istiyorum.

***

Spesifik ve kesin delil olarak gördüğüm Musa kıssası ile başlayacağım. İddiam şu ki Musa döneminde yaşayan Firavun'un kendisini tanrı olarak tanıtması Kur'an'a özgü bir bilgidir. Tevrat'ı okurken dikkatimi çeken en önemli nokta Firavun'un hiçbir yerde ''ben tanrıyım'' dememesi oldu. Kur'an'da Şuarâ sûresinde bu konu şöyle geçiyor :

﴾29﴿

 Firavun, "Benden başkasını tanrı edinirsen, yemin ederim ki seni zindanlarda süründürürüm!" dedi.

 

sadece bu ayette değil 2-3 ayette daha firavunun kendini tanrı ilan ettiğini görebilirsiniz.

 

Mevcût tarihi bilgilerimiz gösteriyor ki firavunlar kendilerini tanrı olarak görüyorlardı.

 

Böylesine önemli bir bilginin Tevrat'ta geçmediğini bilen F. S. Coplestone isimli bir rahip/felsefe tarihçisi  Kur'an'dan tam 4 yüzyıl sonra yazılmış olan bir midraş metninde Firavun'un tanrı olarak tanımlandığına gönderme yapmıştır. Ancak Dediğim gibi bu metin Kur'an'dan çok daha sonra yazılmıştır. Bu bilgiyi kaynakçada vereceğim siteden elde ettim ve yorumumun doğru olduğuna kesin kanâat getirdim.

Tevrat'ta bulunmayan bir bilgiyi Hz Muhammed tarihi bilgilere uygun bir şekilde nasıl terkip etmiş olabilir?

Dahası Tevrat'ta Mısır Panteonuna gönderme yapılmazken Kur'an Firavun ve Firavun'un tanrılarından bahseder.

﴾127﴿

 Firavun’un kavminden ileri gelenler dediler ki: "Seni ve tanrılarını bırakıp yeryüzünde bozgunculuk çıkarsınlar diye mi Mûsâ’yı ve kavmini serbest bırakacaksın?" Firavun, "Biz onların oğullarını sürekli öldürüp kızlarını sağ bırakacağız. Elbette biz onları ezecek üstünlükteyiz" dedi.

 

Görüldüğü üzere Kur'an Tevrat'tan çok önemli bir konuda ayrılmaktadır. Tevrat'ta göremediğimiz önemli ve tarihi doğruluğu bulunan bilgiler Kur'an'da mevcûttur.

***

Diğer daha önemli bir ayrım ise Kur'an'da Firavun'un şu sözü olmuştur. 

﴾38﴿

 Firavun, "Ey seçkinler! Sizin için benden başka tanrı tanımıyorum. Ey Hâmân! Haydi benim için tuğla fırınını yak, bana bir kule yap. Belki oradan Mûsâ’nın tanrısını görürüm; ama kesinlikle onun bir yalancı olduğunu düşünüyorum" dedi.

 

Buradaki önemli nokta Firavun'un ilginç bir şekilde Hamân'dan kule yapmasını istemesi ve o kuleyle tanrıyı görebileceğini düşünmesi. Açıkçası bu ayeti ilk okuduğumda Firavun'un bu isteği çok saçma gelmişti.

 

Burada çok önemli ve Kur'an'a özgü bir bilgi var. Bu ayeti gören bazı misyonerler - Tevrat'ta da bu bilgi olmayınca - bir anlam veremeyip bu kulenin konunun bağlamıyla hiçbir alakası olmayan '' babil kulesi'yle'' illişkilendirmişler. Hatta Hz muhammed'le alay ederek ''Muhammed bunu da karıştırdı'' demişler. Ancak daha sonra elde edilen antropolojik veriler gösterdi ki Antik Mısır'da tanrılara yüksek bir yapı vasıtasıyla ulaşma düşüncesi mevcûttu. Bu gerçekten çok önemli bir bilgi, 7. yüzyılda Mısır antropolojisiyle ilgili herhangi bir kitap yoktu. Hatta eski Mısır dilini okuyabilecek biri de yoktu. Hz muhammed böylesine derin bir bilgiyi nasıl öğrendi? Tevrat'ta da olmayan böyle bir bilgiyi nasıl elde etti?

 

Bu konuyla ilgili tespitimi en sonunda yabancı bir site olan https://www.islamic-awareness.org/ 'dan doğrulattım. Onlar da bu ayrımı fark etmişler ve bazı antropoloji kitaplarından da bu bilgiyi pekiştirmişler :

 

Eski uygarlıklarda -özellikle Mezopotamya ve Mısır'da- yüksek bir kule vasıtasıyla tanrılara ulaşma isteği görülmektedir. 

Bu konu mısır bilimcisi  Sir Flinders Petrie'nin ''Antik mısır'da dini hayat'' kitabında görülmektedir :

'' Tanrıların katına çıkma isteği göğe ''merdivenle'' çıkmak ile ifade ediliyordu.''

Sir. F. Petrie, Religious Lie In Ancient Egypt, 1924, Constable & Company Ltd.: London, pp. 208-209.

 

Diğer bir mısır bilimci I. E. S. Edwards da bu geleneğin sadece mısırda olmadığını yüksek yapılar vasıtasıyla tanrılara ulaşma isteğinin birçok mezopotamya uygarlığında görüldüğünü söylemiştir. Hz muhammed okuma yazma dahi bilmiyordu böyle bir bilgiyi nasıl öğrendi? 

 

I. E. S. Edwards, The Pyramids Of Egypt, 1985, Viking, p. 302.

 

***

Bundan ziyade Tevrat, Mısır krallarının unvanları konusunda bile karışıklık yapmaktadır. Hz İbrahim'den Hz Yusuf'a ondan da Hz Musa'ya kadar olan tüm Mısır krallarının unvanını '' firavun '' olarak belirtmiştir ki bu da çok büyük bir hatadır. 

 

Bugünkü tarihi bilgiyle biliyoruz ki Hz yusuf zamanındaki Kralın unvanı Firavun değildi. Bu bilgiyi İncil ansiklopedisi de doğruluyor ve Hz Yusuf zamanındaki Krala Tevrat'ta firavun denmesini anakronizm (kronoloji/tarih hatası) olarak değerlendiriyor :

 

Encyclopedia Of The Bible says concerning the name "Pharaoh":

 

Pharaoh. Ruler over Egypt also known as "the King of Upper and Lower Egypt." He lived in a palace known as the "great house," which was symbol of his authority. The Egyptian word for the palace was applied to the kings of the New Kingdom (c. 1550-1070 BC).... The use of the title pharaoh in Genesis may be anachronistic in that Moses in covering the events of the patriarchs in relation to Egypt used the commonly accepted term "pharaoh" even though the title was not in use at the time of the patriarchs (cf. Gn 12:15-20; 37:36).[6

 

Çeviri : '' Tevrat'ın yaratılış kitabındaki ''firavun'' unvanı kullanımı anakronizm olabilir'' 

Siz de çevirebilirsiniz diye uzatmıyorum.

* Yusuf kıssası Tevrat'ın yaratılış kitabında anlatılır.

 

Kur'an Hz yusuf döneminde yaşayan Mısır kralına ''Melik'' yani Kral demektedir. 

 

Yusuf suresi 72. ayette geçen melik unvanı :

﴾72﴿

 "Kralın su kabını arıyoruz; onu getirene bir deve yükü (bahşiş) var" diye cevap verdiler. (İçlerinden biri) "Ben bu söze kefilim" dedi.

 

Burada şunu sormak gerekiyor ; Hz Muhammed Tevrat'tan kopyalama yaptıysa neden Hz Yusuf dönemindeki Krala Firavun demiyor? 

 

 

***

Şimdi de Kur'an'ın direkt olarak müdahalede bulunduğu Hz Süleyman'ın kâfir olup olmadığı konusunu inceleyelim. Kur'an Bakara sûresinin 102. ayetinde Hz süleyman'ın iftiraya uğradığını belirtiyor. Bu iftiranın kaynağı ise Tevrat. 

 

Tevrat'ın 1. krallar/11. bölümünde ve devamında Hz süleyman'ın kâfir olduğundan bahsediliyor. 

Gerçi Tevrat diye adlandırmam doğru değil Tevrat Kitab-ı Mukaddes'in ilk 5 kitabına verilen isimdir yani Krallar-1 kitabı Tevrat'ın içinde yer almaz ancak yahudilere göre ilk 5 kitaptan sonraki kitaplar da kutsaldır. Kur'an belki de bu tarz kitaplar için şöyle diyor :

 

﴾79﴿

 Elleriyle kitap yazıp sonra onu az bir bedel karşılığında satmak için, "Bu Allah’ın katındandır" diyenlere yazıklar olsun! Elleriyle yazdıkları yüzünden vay haline onların! Ve yapıp ettikleri yüzünden vay haline onların!

 

Gelelim iftira kısmına.

 

3 Süleyman’ın kral kızlarından yedi yüz karısı ve üç yüz cariyesi vardı. Karıları onu yolundan saptırdılar. 4 Süleyman yaşlandıkça, karıları onu başka ilahların ardınca yürümek üzere saptırdılar. Böylece Süleyman bütün yüreğini Tanrısı RAB’be adayan babası Davut gibi yaşamadı. 5 Saydalılar’ın tanrıçası Aştoret’e ve Ammonlular’ın iğrenç ilahı Molek’e taptı. 6 Böylece RAB’bin gözünde kötü olanı yaptı, RAB’bin yolunda yürüyen babası Davut gibi tam anlamıyla RAB’bi izlemedi. 7 Yeruşalim’in doğusundaki tepede Moavlılar’ın iğrenç ilahı Kemoş’a ve Ammonlular’ın iğrenç ilahı Molek’e tapmak için bir yer yaptırdı. 8 İlahlarına buhur yakıp kurban kesen bütün yabancı karıları için de aynı şeyleri yaptı.

 

Ancak kuran bu iddiaya şöyle yanıt veriyor :

﴾102﴿

 Onlar, Süleyman’ın hükümranlığı hakkında şeytanların uydurup söylediklerine uydular. Gerçek şu ki Süleyman kâfir olmadı, fakat şeytanlar kâfir oldular;

 

Kur'an tevrattan direkt kopyalama olsaydı hz Süleyman'ı Sâd sûresinin 40. ayetinde şöyle niteler miydi?

 

﴾40﴿

 Kuşkusuz onun katımızda yüksek bir yakınlık derecesi ve güzel bir geleceği vardır.

 

Kuşkusuz Hz muhammed Tevrat'ı kopya edecek olsaydı Hz Süleyman'dan sapkın bir kral olarak bahsetmesi gerekecekti. Ancak böyle bir şey yapmak yerine bilgiyi tashih ediyor ve Tevrat'taki bilgiye karşı çıkıyor.

 

 

***

 

Firavunla ilgili diğer bir konu da Firavun'un cesedinin kurtarılmasıyla ilgili, Tevrat'ta firavun'un bedeninin kurtarılmasıyla ilgili herhangi bir bilgi yokken Kur'an Yunus suresi 92. ayette Firavun'un bedeninin kurtarılıp gelecek nesillere bir ayet olacağından bahsediyor. Bu konuyla ilgili bilgiye de internetten rahatlıkla ulaşabilirsiniz. Bunun bir Kur'an mucizesi olduğu da bence çok net.

 

92﴿

 İşte bugün senin cesedini kurtaracağız ki, senden sonra gelenler için bir ibret olsun! İnsanların pek çoğu gösterdiğimiz delillerin bilincinde değildirler.

Hz Muhammed zamanında Firavun'un bedeninin kurtulmasıyla ilgili herhangi bir bilgi yoktu yani firavunların cesetlerinin mumyalanması yahut boğulduktan sonra bedeninin kurtarıldığına dair herhangi bir bilgi de Tevrat'ta yoktu. Ayrıca ayetin ikinci kısmında geçen :

 

İnsanların pek çoğu gösterdiğimiz delillerin bilincinde değildirler. 

ifadesi de dikkat çekici.

 

 

***

Bir diğer konu da İsrailoğullarının Buzağıyı tanrı edinmesiyle ilgili. Kur'an şöyle diyor

51﴿

 Mûsâ’ya kırk gece için söz vermiştik. Sonra siz, haksızlık ederek buzağıyı (tanrı) edindiniz.

 

Bu konudaki problemse Hz Musa kavminin arasında değilken buzağıyı kimin yaptığı konusudur, Bu konuyla ilgili detaylı bilgiyi Tâ-hâ sûresinde bulabilirsiniz. Tevrat'a göre (çıkış kitabı 32. bölüm) Buzağıyı Hz Harun yapmıştır buzağıyı yapmakla kalmamış ona bir de sunak yapmıştır:

 

 

32  Bu arada halk uzun süre geçtiği halde Musa’nın dağdan inmediğini görünce,+ Harun’un yanına toplandı; “Kalk, bize önümüzden gidecek bir ilah yap,+ çünkü Musa’ya, bizi Mısır diyarından çıkaran adama+ ne olduğunu bilmiyoruz” dediler.  Bunun üzerine Harun onlara “Karılarınızın, oğullarınızın ve kızlarınızın kulaklarındaki altın küpeleri+ çıkarıp bana getirin” dedi.  Ve kulaklarındaki altın küpeleri çıkarıp Harun’a getirdiler.  Harun altınları onlardan aldı; oymacı aletiyle şekil verip+ dökme bir buzağı heykeli yaptı.+ Ve halk “Ey İsrail, seni Mısır diyarından çıkaran Tanrın bu!”+ demeye başladı. Harun bunu görünce onun önünde bir sunak yapmaya girişti.

 

 Kur'an'a göre ise buzağıyı Samîrî isimli biri yapmıştır.

 

﴾83﴿

 (Allah buyurdu ki:) "Seni halkından aceleyle ayrılmaya sevkeden neydi ey Mûsâ!"


﴾84﴿

 Şöyle cevap verdi: "Onlar da benim izimdeler; benden hoşnut olasın diye sana gelmekte acele ettim ey rabbim."


 

﴾85﴿

 Allah, "Fakat" dedi, "Biz senden sonra kavmini sınadık ve Sâmirî onları yoldan çıkardı."

 

Kur'an aynı zamanda Hz Harun'un da suçsuzluğunu da ortaya koymuştur :

 

﴾90﴿

 Gerçek şu ki daha önce Hârûn onlara, "Ey kavmim! Siz bununla sınanmaktasınız; kuşkusuz sizin rabbiniz o rahmândır. O halde bana uyun ve emrime itaat edin" demişti.


﴾91﴿

 Şöyle cevap verdiler: "Mûsâ yanımıza dönünceye kadar ona tapmaktan asla vazgeçmeyeceğiz."

 

 

Kur'an yine burada Tevrat'ı düzeltmek durumunda kalmıştır.

 

***

 

Tevrat'ta bulunmayan önemli bir bilgi de Hz ibrahîm'in kavminin gök cisimlerine tapınmasıyla ilgili. Arkeolojik verilere göre Hz İbrahîm'in yaşadığı bölge olan Harran/Şanlıurfa bölgesinde gök cisimleri kültü çok popülerdi. Kur'an'da Hz İbrahîm kavminin taptığı gök cisimlerini şöyle sorguluyor :

 

﴾76﴿

 Gecenin karanlığı onu kaplayınca bir yıldız gördü. "Rabbim budur" dedi. Yıldız batınca da "Batanları sevmem" dedi.


﴾77﴿

 Ayı doğarken görünce, "Rabbim budur" dedi. O da batınca, "Rabbim bana doğru yolu göstermezse elbette yolunu şaşırmış kimselerden olurum" dedi.


﴾78﴿

 Güneşi doğarken görünce, "Rabbim budur; zira bu daha büyük" dedi. O da batınca dedi ki: "Ey kavmim! ben, sizin (Allah’a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım."

 

 

''Ey kavmim ben, sizin Allah'a ortak koştuğunuz şeylerden uzağım''

 

Kürşat Demirci'nin makalesinden Harran ve gök cisimleri kültü hakkında bilgi alabilirsiniz :

 

https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/109427

 

 

 

***

 

Bundan ziyade Talmûd'da yer alan bazı ifadelere de Kur'an karşı çıkıp o bilgileri yalanlamaktadır. Bunlardan biri de şu ayete konu olmuştur :

 

﴾80﴿

 “Sayılı birkaç gün dışında bize ateş dokunmayacak” dediler. De ki: “(Bu hususta) Allah’tan söz mü aldınız; –öyleyse Allah sözünden dönmeyecektir– yoksa Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?

 

Bu konuya aşağıda bıraktığım linkten ulaşabilirsiniz.

 

https://www.youtube.com/watch?v=WnO09ptQWhI

 

***

Kur'an'ın diğer kitaptaları ilke olarak doğrulaması ve onlar üzerinde ''muheymin'' olmasıysa daha önemli bir tefsir konusudur. Bu konuda Muhammed Abduh'un ''Tefsir'ül Menâr''ına bakabilirsiniz. Bu konuyu Muhammed Esed tefsirinde buluyoruz : 

 

64 - Muheymin ortacı, heymene, "[bir şeyi] gözetledi" veya "[onu] kontrol etti" rubâ‘î fiilinden türetilmiştir ve burada Kur'an'ı geçmiş kitaplarda neyin gerçek neyin gerçek dışı olduğuna karar vermenin belirleyici ölçüsü olarak tanımlamak için kullanılmıştır (bkz. Menâr VI, 410 vd.).

*Maide suresinin 48. ayetinin tefsiridir.

 

Müheymin sıfatının bir diğer anlamı da ''koruyucu'' olmasıdır buna göre Kur'an'ın tevrat ve incil üzerinde müheymin olması kendi bünyesinde düzeltilmiş hallerini koruyup duyurması olabilir. Bu arada bir sonraki yazımda incilde ve kurandaki benzer ayetleri göstermeye çalışacağım. Kur'an neredeyse tevrat ve incildeki tüm önemli konuları bünyesinde toplamıştır yani Kur'an onları hem ilkesel olarak doğrular hem de düzeltilmiş hallerini müheymin sıfatı gereği koruyarak bünyesine alır.

 

Kur'an Tevrat'ı hiçbir şekilde olduğu gibi kopya etmemiştir. Yukarıdaki bilgiler buna delildir. Elbette Kur'an içinde eski kitaplarda da olan bilgiler vardır Kur'an bunu kendisi kabul etmektedir. Şuarâ sûresi 196-197 :

 

﴾196﴿

 O Kur’an, şüphesiz öncekilerin kitaplarında da vardır.


﴾197﴿

 İsrâiloğulları bilginlerinin bunu bilmesi onlar için bir delil değil midir?

 

Bir diğer ayet grubundaysa yine aynı konuya değinilir, Mâide 15-16 :

 

﴾15﴿

 Ey Ehl-i kitap! Resulümüz kitapta bulunup da gizlemekte olduğunuz birçok şeyi size açıklamak üzere geldi; birçoğunu da açığa vurmuyor. Şüphe yok ki size Allah’tan bir ışık, apaçık bir kitap geldi.


﴾16﴿

 Allah, kendisinin izniyle rızâsını arayanları o kitapla kurtuluş yollarına erdirir, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır, onları dosdoğru bir yola iletir.

***

Kopya konusunun aslında baştan temeli bozuktur. Hz peygamber okuma yazma bilmiyordu. Bu konuyu da ''Ümmi'' konusu üzerinden tartışmak doğru değildir çünkü bir konuda daha açık bir delil varken daha karmaşığına başvurmak doğru olmaz. Ankebût sûresi 48. ayet bu konuda çok açık :

 

﴾48﴿

 Sen bundan önce ne bir kitap okuyabiliyor ne de onu kendi elinle yazabiliyordun; öyle olsaydı gerçeği çürütmeye çalışanlar kuşkuya düşerlerdi.

 

bundan sonraki ayetlerde de bu konunun mucizesine atıf vardır.

 

﴾50﴿

 Onlar hâlâ, "Rabbinden ona bazı mûcizeler indirilmeli değil miydi?" diyorlar. De ki: "Mûcizeler yalnız Allah’ın katındadır; ben sadece bir uyarıcıyım."


﴾51﴿

 Kendilerine okunan bu kitabı sana göndermiş olmamız onlara yetmiyor mu? Elbette inanan bir topluluk için onda rahmet ve ibret vardır.

 

Kur'an'a göre Hz peygamberin okuma yazma bilmeyip bu Kur'an'ı okuması bir mucizedir.

 

Kur'an ayetleri insanlar içinde okunuyordu eğer peygamber okuma yazma bilseydi elbette insanlar ona itiraz edeceklerdi.

 

*Kur'an aramice ''koryan''dan alıntıdır ve esasen okuma/okuma parçası anlamına gelmektedir.

 

***

 

Buna ek olarak, müşrikler de aslında Hz Muhammed'in bu bilgilere sahip olamayacağının farkındaydı ve Nahl Sûresi 103. ayete göre şöyle diyorlardı :

 

﴾103﴿

 Hiç kuşkusuz, "Kesin olarak bunları ona bir insan öğretiyor" dediklerini biliyoruz. Oysa ona öğretiyor dedikleri kişinin dili yabancıdır, bunun dili ise açık seçik Arapça’dır.

 

***

 

Peygamber zamanında Araplar arasında okuma yazma oranı çok düşüktü ; bir bilgiye göre peygamberin ashabından okuma yazma bilenlerin sayısı 10'du. 

 

Dilbilimci Sevan Nişanyan'a göre de Kur'an (mushafı) inene kadar Arapça herhangi bir kitap yazılmamıştı. Bu durum bize tuhaf gelmemeli, Türkçe kitap örneklerini de 7. yüzyılda görmüyoruz.

 

Araplar arasında şiir ne kadar ileri olsa da onlar Kur'an inene kadar herhangi bir kitap yazmamışlardı. Yine Sevan Nişanyan'a ve İslam Ansiklopedisi'ne göre 10. yüzyıla kadar Tevrat'ın Arapça çevirisi mevcût değildi.

 https://kuranadairkonularr.blogspot.com/2020/09/kurann-tevrat-ve-incili-bilgi-olarak.html

 

***

 

﴾88﴿

 De ki: "Yemin ederim, bu Kur’an’ın bir benzerini ortaya koymak için ins ve cin bir araya gelip birbirine destek olsa dahi onun benzerini ortaya koyamazlar."

 

 

 

 

 

Kaynakça :

 

 

https://www.islamic-awareness.org/

 

https://islamansiklopedisi.org.tr/tevrat

 

 

 

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 2 months later...

Kuran, uyanık bir bedevinin, önceden duyduğu Tevrat masallarını yarım yamalak hatırladığı şekliyle yeniden söylemesinden başka bir şey değildir. Kuran Tevrat'ın kötü bir kopyasıdır, bunun böyle olmadığı üzerine çalışma yapmak beyhude bir uğraştır.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 1 month later...

Tarih boyunca dilden dile anlatılan bilgiler, o günün şartlarına göre güncellenir

Ör: Said Nursi, Kuran-ı Kerim'i güncelleyip Risale-i Nur yazmıştır

Ör: Nihat Hatipoğlu, Kuran-ı Kerim'i ve hadisleri güncelleyip ekranda anlatır

Ör: İncil, Tevrat'ı güncelleyerek Adem'i saptıranın YILAN değil de ŞEYTAN olduğunu bildirir

Bu şekilde : Kuran-ı Kerim de Tevrat'ı güncellemektedir

 

atf01.jpg.0e78e15f0c170c2d4f3ff95d9958293c.jpg

 

Senin tezin doğru olsaydı Edip Yüksel, Kuran-ı Kerim'in değişmiş olduğunu ve gerçek peygamberin kendisi olduğunu iddia etme hakkına sahip olacaktı

 

"Tevrat'ın arapça versiyonu 10.YY'da yazılmıştır. Dolayısıyla Hz.Muhammed, Tevrat'ı bilmediği halde bu bilgilere ulaşmıştır" iddiası oldukça bilgisizce bir iddiadır. Hatta Kuran-ı Kerim bile(6/91) bu iddiayı reddeder. Buna cevap olarak bir kitap yazılabilir (ya da mevcutlar okunabilir-Ör:Arif Tekin).  ama cevabı Varaka ibn Nevfel'i tanımlayan Diyanet'e(TDV) bırakalım :

 

atf02.jpg.507a0c6d95b8e3dcda2dd99a4e20fb4c.jpg

 

 

tarihinde saygsayg tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...