Jump to content

Allah'ın ,kulların yapacaklarını önceden bilmesi ,kulların iradesini iptal eder mi?


Recommended Posts

Bir mühendis bir  yol projesi çizer 
bura da yolun uzunluğu başlangıcı bitişi nerelerden geçeceği virajları kavşakları vs bellidir
yol bittikten sonra kullanıma geçer
projeyi çizen mühendis yolu yapan olarak neresi düz neresi yokuş neresi iniş viraj vs yolun tamamının bilgisine vakıf ve bilir
o yoldan ilk kez arabası ile giden sürücü ise ilk başta yol hakkında bilgisi yok
yolun yarısına kadar geldiğinde bulunduğu nokta şimdiki zaman, geride bıraktığı yol geçmiş,ve malum yani biliniyor,henüz gidemediği yol kısmı ise meçhul ve gelecektir  bilinmiyor yarı yarıya bilgilendi yolu bittirdiğinde de mühendis gibi yolun tamamına vakıf olur
gerçi mühendis uzmanlık bilgisi ile daha derin bilgiye sahip yolun kuvvetli zayıf tarafları vs de bilir
sürücünün daha çok yüzeysel bir bilgi olur
**
tabii burda mühendis e beşer olduğu için yolu çizmeden oda bilmiyordu tam olarak uyan bir örnek değil ancak bir şeyi önceden yapan biri nin sonrakiden daha bilgili olması

misal heyelan olsa yolun bir kısmı göçse mühendis nereden bilecek veya bir kaya kopup yolu kapatsa nereden bilecek yada biri gelip yola patlayıcı koydu bilemez

yani yolun her an her haline vakıf değil ancak 24 saat canlı kamera ile kesintisiz gözünü kırpmadan izleyecek kaya geldiğinde durduracak bir kudreti olacak sel geldiğinde engelleyecek çukur kazılmak istendiğinde hemen bertaraf edilecek bu mümkün değil onun bilgisi kuru ölü donuk bir bilgi ilk yapılışa ait ve orda öylece dondu durdu canlı güncel bilgi değildir


ilahi iradenin bilgisi daha kainat var olmadan da vardı ve tamdı kamildi
varlık ortaya çıktıktan sonrada değişmedi artmadı azalmadı  aynen yol mühendis bilgisi gibi yoldan önce yapımdan önce bilgi gerekli elzemdir tabii irade kuvvet fiil hikmet hüküm hepsi ilime eşlik etmekte
ilahi irade ezeli yani öncesi yok kadim ve ebedi dir sonrası da yok yani sınırı yok sonsuz
sonsuz başı sonu olmayan bir yol gibi düşünülebilir
ancak insan bu yolun belli noktasından başlayıp belli noktasında sonlandırıyor ömrü sınırlı 
aynen sonsuz sayı doğrusunda kullandığı sayıların sınırlı olması gibi dolayısı ile acaba bu sayılar nereye kadar gider sonra bitermi diye bir yargıya varamaz mantıken sonunun olmadığı görülmektedir
dolayısı ile  sınırlı bilgi ile sınırsız hakkında yorum yapmak imkansızdır
**
Kur'an da Allahın bilgisinin sınırsız geniş ve kuşatan muhit olduğu verilir
asıl niyetlerini içinde kalbinde aklında gizleyip, ağzı ile dili ile başka şeyler söyleyenleri Allah haber verir onlar  kalbinde  olmayanı dili ile söylüyorlar  onların içlerinde sakladıkları kin nefret,ağzı ile gözleri  mimikleri bedenleri ile ifade ettiğinden daha büyüktür denir
hem açık hem gizli olanı, hem ağız ve dil ile söylenen hem d kalbe sudurda akılda gizli tutulanı bilir demekte veya gecede gündüzde yerde gökte karada denizin dibinde göğün derinliklerinde ne varsa bilir
veya kalbleri kilitlidi örtülüdür gözleri perdelidir kulaklarında ağırlık vardır denir uyarsan da uyarmasanda birdir denir bu kadar derin ve detaylı bilgi insan da yoktur
o yüzden iman şöyle tarif edilir: kalbi ile tasdik,dili ile ikrar
yani tasdik doğrulama inanma yeri kalbtir dil değildir
zira kalbi ile tasdiklemediği hatta tekzip ettiğini,dili ile ikrar edebilir işte münafıklar böyle
kalben inanmaz zahiren dili ile iman ettim der bu sahih iman değildir
ancka kalbi ile iman etse dili ile etmedim dese tabii belli şartları var yine imanı sahihdir
işte ammar bin yasir  öldürme korkusu ile dili ile inkar eder ancak kalbi sonuna kadar iman eder
hatta mahvoldum deyip hz peygambere gelir ne olacak benim durumum imanıma halel geldi mi diye sorduğunda hz peygamber dilin inkar ederken kalbin ne diyordu dediğinde ammar:kalbim iman ediyordu dediğinde seni yine zorlarlarsa aynısını diyebilirsin demiştir
hz peygamber savaşta  iman ettim demesine rağmen ,korkudan iman etti  gibi göründü samimi değil diye öldürülen bir kişi hakkında: kalbini yarıpta mı baktınız der
en makbulu ise kalbi ile dilin bir olması kalbi iman ediyorsa dil de ona uymalı iman etmiyorsa dilde ona uymalıdır
zaten hem açık hem gizli hem dil hem kalbte olanı bilmeyen irade nasıl hakiki iman eden ile etmeyeni ayırabilir dolayısı ile ikisinede hakim olmalı ilmi ile kuşatmalıdır hem gece hem gündüz görmeyen hem gece uykuya dalan nasıl olup bitenleri bilebilir o yüzden Allah için onu ne uyku nede bir anlık uyuklama tutar o daim ayaktadır  hayydır kayyumdur diridir işitir bilir görür haberdardır
burda insanın kalb akıl niyet okuyamayacağı açıktır
insan zahire bakar ağzından ne çıktı ise onu esas alır bu yüzden aldatma yalana kanma meydana gelir
**
bir beşer anne dahi evladından önce olduğu için onun doğumu bebekliği çocukluğu gibi bilgilere vakıf
çocuk onun aktardıkları ile bilgilenir sonra gelen önce olana bağlıdır
sonraya kalan ise önceden gideni kapsar  ezeli ebedi bir ilim ise hepsini kapsar


 


 

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 77
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Hristiyan askerler, kurmaca bir evrende islama göre yetiştirilmiş olsalardı, islam için, müslüman askerler ise hristiyanlığa göre yetiştirilselerdi, hristiyanlık için savaşabileceklerdi. Bugün müslüman kardeşim, islam hak yoldur geyiği yapanlar, hazarlar içinde dünyaya getirilseler, osmanın islam ordusuna, sasaniler içinde dünyaya getirilseler, ömerin islam ordusuna karşı savaşabileceklerdi. Ki kuranda da nuh, sen bunları kendi durumuna bırakırsan kafir kimseler yetiştirirler diyor. Eğer böyle bir durum söz konusuysa zaten, bu varlıkların bireysel olarak sınanması gibisinden bir durum söz konusu bile olamaz. Bu varlıkların yapısı buna izin vermez. Düşün yani. Kuşaktan kuşağa aktarılan islama göre yetiştirilen ve o şekilde ölen biri cennete gidecek. Ama hristiyanlığa göre yetiştirilen biri, hinduizme göre yetiştirilen biri cehenneme gidecek. O yüzden islamın sınavı tam anlamıyla bir saçmalıktır.

Şu kadar müslüman var diyorlar. Bunların hemen hemen hepsi kuşağa aktarılan islama göre yetiştirildikleri için müslümanlar. Benim değerim, benim dinim diyor ama benim dinim dediği islam seçim bile değil. Ve düşünün yani. Yüzyıllar önce biri, birileri bir şeyleri değeri, savunulması gereken şeyler olarak belirliyor. Kuşakların zihinleri buna göre yapılandırılıyor. 1500 yıl sonra, bu yetiştirilenlerden biri diyor ki, kabe, hacerül esved, kuran benim değerimdir. 

İslama göre yetiştirilmiş birinin, islama gelen bir eleştiriye olumsuz bir tepki vermesinin, benim değerime nasıl saygısızlık edersin demesi, bu yetiştirilme, bu yapılandırılma nedeniyle. Ama bu kişi özgür iradeli bireylerin din seçimi konusunda sınandığını söylüyor. Birde kendi durumuna bakmadan, başka dine göre yetiştirilmiş bir kişiye, sen aklını kullanmıyorsun, atalarının yolundan gidiyorsun, akılsızsın diyor. Peki senin durumun ne ? İslamı sen mi seçtin? Nasıl seçtin? Geceler boyu kuran mı okudun? Kuranda yazanlar mantıklı mı geldi ? Kuranda da yanlış, saçmalık, tutarsızlık olmadığı sonucuna mı ulaştın? Yedi katlı göğün üstünde oturan allahı, melekleri, cinleri, şeytanları, cenneti, cehennemi mi gerçekledin? Tabi islam akıl, mantık yoluyla seçilebilir bir şey midir? Aklını, mantığını kullanarak allahı, melekleri, cinleri, şeytanları, cenneti, cehennemi, fil ordusunu taşlayan ebabil kuşlarını, denizin yarılmasını nasıl gerçekledin mesela? Bunları gerçekleyemediğin, ortada da inkar edilen bir gerçek olmadığı halde, birde bunları gerçek olarak kabul etmeyenlere inkarcı, kafir diyip, yalan söylüyorsun. İslama iman, inkara, kafirliğe, yalancılığa, tutarsızlığa neden olur. Yanlışı, saçmalığı savunmak durumunda bırakır. Düşün yani. Biri yedi katlı göğün üstünde oturan bir allah vardır öğretisine göre yetiştiriliyor. Ama bu allah gerçeklenmiş bir şey değil ve bu yetiştirilmiş kişi birde gelmiş diyor ki, bu allahı gerçek olarak kabul etmeyen de kafirdir, inkarcıdır. Demek ki islam paketinde bir mantıksızlık, bir yanlışlık, bir sorun var.

 

Örnek olarak yine diyor, ben kibirlenmeye karşıyım. Ama adlarından biri el-kebir olan, kibirli allaha tapınıyor. Yaptığın çocuğa, var ettiğin o muhtaç bedene, bana borçlusun, hakkımı ödeyemezsin, bana şükür et diyorsun ya, işte bu da kibirdir. Muhtaç edip, gereksinim gidermek durumunda bırakıp, şükür ve övgü bekleyen, rabbinizin hangi nimetini yalanlıyorsunuz diyen allah da bu zihin yapısının bir ürünüdür işte. Sanki yokken, yeme, içme sıkıntım, bir yoksunluğum vardı. Lokman 14 de allah ile birlikte, anne, babaya da şükür isteniyor ya. Demek ki bu kibir allah da tecelli ediyor. O yüzden kibir karşıtıyım diyip, islamı savunmak, allaha tapınmak tutarsızlıktır. Yalan söylemeye karşıyım diyip, islamı savunmak tutarsızlıktır. Ama işte yaratıcı kavramını putlaştıran zihin yapısının bir ürünü olan islama göre, yaratıcıyı eleştirmek, ona karşı çıkmak kibirdir. Bak. Yarattın, bunca acıya ve trajediye neden oldun, sen merhametsizsin, zalimsin demek kibirdir. Ama el- kebirin yalaka ve yancılığını yapmak, onu eleştiri dışında tutmak övülesidir, üstünlüktür. Kibirlenmeye karşı olmaktır.

tarihinde Buzul tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Yağmurun yağması için koşulları oluşması gerekiyorsa, yağmurun yağması koşullara bağlıysa, müslüman neden yağmur duası etmektedir? Eğer böyle bir durum varsa, dua etmesen de, o yağmur koşullar oluşursa yağacaktır. Peki öyleyse neden dua ediyorsun? Allahtan fantastik bir yardım mı bekliyorsun? Ol diyecek de, gökte yağmur bulutları mı oluşturacak örneğin? Yine rabbim sağlık ver diyorsun. Ne yapacak örneğin, yok ol diyecek de, hasta eden virüsleri mi yok edecek? Yok. Doktor var, tedavi var, aşı var, ilaç var, bedeni koruyan antikorlar var diyorsan, bunlar koşullarla ilgili bir durum. İlaç içip sağlık bulman mı yani, allahın sana sağlık vermesi? Koşullar gereği yağan yağmur mu, allahın ettiğin yağmur duasını gerçekleştirmesi? Ama işte, rabbim ol der, yağmur bulutları da oluşturur. Yok ol der, virüsleri de yok eder diyorsan. Sen böyle bir yardım bekliyorsun demektir ve bu da mantıklı, akla yatkın bir durum değil mi?

tarihinde Buzul tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
2 saat önce, nogodbutAllah yazdı:

ilahi iradenin bilgisi daha kainat var olmadan da vardı ve tamdı kamildi

 

Eğer böyle olsaydı, kimin erkek kimin dişi olacağını önceden bildiği için, erkeklere meme koymazdı. 

 

2 saat önce, nogodbutAllah yazdı:

Bir mühendis bir  yol projesi çizer 
bura da yolun uzunluğu başlangıcı bitişi nerelerden geçeceği virajları kavşakları vs bellidir
yol bittikten sonra kullanıma geçer
projeyi çizen mühendis yolu yapan olarak neresi düz neresi yokuş neresi iniş viraj vs yolun tamamının bilgisine vakıf ve bilir
o yoldan ilk kez arabası ile giden sürücü ise ilk başta yol hakkında bilgisi yok
yolun yarısına kadar geldiğinde bulunduğu nokta şimdiki zaman, geride bıraktığı yol geçmiş,ve malum yani biliniyor,henüz gidemediği yol kısmı ise meçhul ve gelecektir  bilinmiyor yarı yarıya bilgilendi yolu bittirdiğinde de mühendis gibi yolun tamamına vakıf olur
gerçi mühendis uzmanlık bilgisi ile daha derin bilgiye sahip yolun kuvvetli zayıf tarafları vs de bilir
sürücünün daha çok yüzeysel bir bilgi olur

 

1. Senaryo: Mühendis yolu yaptı. Benim o yoldan geçeceğimi biliyor. İlerdeki virajda yavaşlayacağımı da biliyor, düzlüğe gelince hızlanacağımı da biliyor. Ama ben o yola girmezsem, gideceğim yere uçakla gitmeye karar verirsem mühendis yanılmış olur. Demek ki mühendis geleceği göremiyor derim. Anladın?

 

2. Senaryo: Mühendis yolu yaptı ve "Dursun bu yoldan geçecek, virajda yavaşlayacak ve düzlükte hızlanacak" dedi. Benim gideceğim yere uçakla gitme şansım olamaz. Mühendis herşeyi bildiği için, geleceği bildiği için benim onun bildiklerini yaşamam lazım. Anladın?

Link to post
Sitelerde Paylaş

ilahi bir kader yoktur, tabii bir kader vardır...

ilahi bir güç yoktur, tabii güçler vardır...

 

tabii kader, yapabileceklerimin sınırıyla ilgilidir.

örneğin benim usain bolt'u geçememem tabii kaderimdir.

çölde yağmur yağmaması, kutupta kızgın kum olmaması gibi.

geleceği kimse bilemez çünkü gelecek diye bir şey yoktur.

boş bir kaseti dolduruyoruz, nasıl dolduracağımız bilinemez,

kasetin ne zaman biteceği bilinemez...

skoru belli bir maç oynamıyoruz...

ilahi bir güç var diyorsan, elbette bütün maçların skorunu bilir

fakat kuran'da sayısız tutarsız ifadelere yer veren,

bir dediği bir değini tutmayan, önce söylediğinden sonra vazgeçen tanrının

benim hayatımla ilgili en ufak bir bilgisi olamaz!

zaten kuran'da konuşan tanrı değil, muhammed ve arkadaşlarıdır.

 

kuran, kendi döneminin pragmatik çıkarımlarından başka bir şey içermez.

modern insanın yeni bir peygambere inanma ihtimali sıfırdır.

hatta o dönemde bile muhammed'in peygamberliği kabul görmemiş,

ancak diğer bir başlıkta anlattığım gibi, verdiği siyasi mücadeleyi kazanarak

peygamberliğini zorla kabul ettirmiştir.

yani konu teolojik değil; pragmatik, siyasi, gündelik yaşamla ilgilidir.

münafıklık da bu durumda müslümanlar arasında kaçınılmaz olmuştur.

örneğin bugünkü iktidar dese ki; herkes zoddirik dinine inanacak,

zoddirik dinine inanmayanları idam edeceğim...

bu durumda herkes zoddirik dinine inanmış görünecektir.

elbette inanmaya meyilli olanlar bu dini çocuklarına da öğretecektir.

bir zaman sonra zoddirik dini kendine bir taban da bulabilecektir.

bu karizma işi, insanları etkileme işi, kendinde özel bir güç bulunduğunu başkalarına kabul ettirme işidir.

tıpkı fetö'nün yaptığı gibi. daha düne kadar fetö'nün özel güçleri olan bir allah dostu olduğu düşünülüyordu.

oysa siyasi mücadele (güç kavgası) kaybedildi ve bütün karizma yerle bir oldu.

eğer fetö, 10 yıl önce ölseydi, iktidar partisiyle bir kavgaya girişmeseydi,

bugün ders kitaplarında örnek insan, dahası özel güçleri olduğuna inanılan bir insan olarak yeni nesillere öğretilecekti.

kerametleri konuşulmaya devam edilecek, dünyanın dört bir yanında açtığı okullarda,

onun bu vasıfları körpecik dünya çocuklarına da aşılanmaya devam edecekti!

 

Link to post
Sitelerde Paylaş

zaman üstü demek  zamandan alakasız demek değil tam tersi zamandan etkilenmeyen ancak zamanı etkileyen demektir
gözler onu idrak etmez ,o gözleri idrak eder
 ışık esasen görünmez,ancak gözlerin görmesini sağlar ta derinliklerine iner
karada yürüyen araç  karanın çukur düz tümsek dağlık viraj bölgelerinden etkilenir
ancak karanın üstünde uçan uçak bu  engebelerden etkilenmez  direkt düz gider o yüzden mesafeler kısalır kısa sürede varılır
atmosferin dışına çıkan uzay gemisi de sürtünmeden etkilenmez zaten enerjisinin çoğunu atmosferden çıkmak için harcar ve uçak gibi atmosferdeki oksijeni kullanamadığı için kendi oksijenini hazır yanında taşır malum uzayda oksijen yok
roketin  uçak gibi kanatları da yok zira havada kalmak için değil atmosferi sürtünmesiz delip geçmek içindir 
araba,uçak,roket üçlemesinde birinden diğerine geçtikçe paradigma değişiyor dolayısı ile  her şey değişiyor
aynen boşlukta sürtünmesiz ortamda hareket verilen şey nasıl sonsuz hareket ederse
atmosferde dünyada çekimde sürtünmeden dolayı  sürekli enerji harcar aynı şeydir
zaman üstü demek  atmosfer üstü demek gibi bir şeydir  paradigma değişiyor
dünyadaki zaman algısı ile uzaydaki de farklıdır
uzay istasyonundaki bir astronota soruluyor:uzayda zaman nasıl geçiyor?
https://tr.euronews.com/2019/12/20/uzay-gunlukleri-uzayda-zaman-algisi-24-saatte-16-gun-dogumu-goren-astronotlar-anlatiyor

cevabı:
""Ekibimizle birlikte 4 aydır buradayız ve sanki dün gelmiş gibi hissediyoruz."
**
bazı ayetlerde 100 sene ölü kalan veya mağarada 309 sene kalan veya dirilme esnasında dirilenlere ne kadar kaldınız sorulduğunda cevapları " 1 gün veya daha az"
23:113" «Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık. İşte sayanlara sor» derler."
2:259 "Allah onu öldürüp yüzyıl ölü bıraktı, sonra diriltti ve ona sordu: “Ne kadar (ölü) kaldın?” O, “Bir gün veya bir günden daha az kaldım” diye cevap verdi. Allah, şöyle dedi: “Hayır, yüz sene kaldın. Böyle iken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış."

berzah alemi kabir alemi dünya aleminden farklıdır zaman kavramı aynı değildir
uykuda bile 8 saat kalırız uyanırız anlık yatıp kalkmışız gibi, idrak edemiyoruz zamanı bir zaman kayması veya zaman genişleme daralması olmuş gibi
ölümden  sonra diriltilenler ,100 sene ölü kalıp diriltilmiş olan,309  sene mağarada uykuya dalmış olanların hepsinin cevabı aynı süreler farklı olsa da :" bir gün veya daha az bir zaman"
Allah yeri de göğü de zamanı da uzayı da boşluğu da dünyayı da  geceyi gündüzü ölümü uykuyu hayatı hepsini yaratan olarak hepsinin üstündedir ve hepsini kapsar ve hiç birinden etkilenmez.


 

Link to post
Sitelerde Paylaş

bu uzay üstü, zaman üstü tanrın bir kadının neresini örtüp örtmeyeceğiyle mi ilgileniyor?

benim tuvalette hangi elimi kullanacağımı, su yoksa kıçımı hangi taşa sileceğimle mi ilgileniyor?

ağustosta hava kararıncaya dek oruç adı altında susuzluktan çatlamamla mı ilgileniyor?

körpecik kızların bilmem kaç yaşında adamlara peşkeş çekilmesiyle mi ilgileniyor?

bir tane ayet var mı, eşşek kadar adamlarsınız, körpecik kız çocuklarıyla evlenmeyin diyen!

tam tersi, bu yamyamlara deniyor ki, bana itaat ederseniz, daha iyilerini cennette de vereceğim!

göğüsleri yeni tomurcuklanan kızları ödül olarak sunan tanrın mı zaman üstü?!!

koca evreni, böyle ahlaksız biri yaratmış olabilir mi?!

Link to post
Sitelerde Paylaş
4 saat önce, nogodbutAllah yazdı:

Ekibimizle birlikte 4 aydır buradayız ve sanki dün gelmiş gibi hissediyoruz."

 

İşte bu da benim söylediğime güzel bir örnek. Her ne kadar hissedilen farklı da olsa, gerçekte geçen zaman farklıdır ve gerçekteki zaman da budur. Yani bugün Şubat ayında isek, 4 ay sonra ulaşılacak ay biliniyordur. Bilindiği için de bu değişmez, değiştirilemez. Uyusan da, yatsan da, kalksan da, çalışsan da, 4 ay sonra ulaşacağın ay bilindiğinden dolayı bunu değiştiremezsin. Bilinen şey, değişmez. Değişirse de bilinememiştir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 4 months later...

Şüpheci teizm öyle bir şey demiyor. Tanrının bilmesine kısıt koymuyor. Tam tersi kendi bilgisinin kısıtlı olduğunu bu yüzden insanın  kötü nitelendirmesinin sübjektif olduğunu zira resmin tamamını göremediği için eksik tanımlama yaptığını belki kötü diye gördüğü şeyin aslında kötü olmadığını belki daha büyük bir kötülüğü engelleyen bir şey olduğunu veya daha büyük bir iyiliğe sebep verdiğini söylüyor.


https://en.wikipedia.org/wiki/Skeptical_theism


Misal: Kangren veya kanser olmuş bir uzvu kesip almak daha büyük kötülüğü engellemek içindir.


Yani o kol kesilmezse kanser veya kangren tüm bedene yayılır mutlak ölüm meydana gelir.
Oysa tek kol veya bacak olmadan  bir yaşam, kollu ve bacak sahibi bir ölüden daima daha iyidir.
Veya doğum sancısı pek istenilen bir şey değil ancak bebek doğumu hayırlı bir iş gibi.


Bu fikir zaten İslam'a  mutabıktır.


Hızır kısasında zaten ilim ve hikmet verilmiş zat gemiyi deliyor veya duvarı ücretsiz inşa ediyor  ve çocuk öldürme var.
Zahiren Musa itiraz ediyor sonra nedenlerini söyleyince hak veriyor.


Bir çok ayette insanın cehaletine vurgu var. Bu yüzden bir ayette şer bildiğiniz hayır, hayır bildiğiniz şer olabilir demekte:
2:216: "Savaş, hoşunuza gitmediği hâlde, size farz kılındı. Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz."

 

İnsanın bilgisi adım adım artar. Bu yüzden bu gün doğru dediği yarın yanlış çıkabilir.

Aslında bir ayette karganın ölüyü gömmesi insanın ondan bunu öğrenmesi izleyerek görerek öğrenmenin esasıdır.

İnsan görerek yaparak tecrübeli olandan öğrenerek  ilmini artırır.

 

Bu arada şuursuz atom sizin  Arapça bilginiz var mı? Hiç Kur'an ı okudunuz mu?

Sanki böyle dindar bir ortamdan geliyor gibisiniz?

Şayet öyle ise dindar bir çevrede sıfırdan deist olmak biraz zor gibi.

Zira çoğu deistler bildiğim kadarı ile Teist iken deist oluyorlar. Tabi tersi de mümkün.

 


 

Link to post
Sitelerde Paylaş
7 dakika önce, deadanddark yazdı:

Gösterime girecek bir filmin her karesini , her repligini bildigini farzet. Bakin bir saniyesine ait karelerce fotografa sahip bir filmin bütün fotograflarini tek bir karede görebildiginizi düsünün. O filmi gidip bir de sinemada izlemek!!

Tanri olmak cok cekilmez dayanilmaz birseydir eminim.

Dostum, bazı filmler vardır ki insan hep izlemek ister. Bunlar bir nevi zamansızdır.

Diğer yandan bu sözde tanrının işi kolay değil, çünkü eli mahkum ha bire aynı filmi izlemeye.:D

 

Dipnot: Seni tekrar gördüğüme sevindim.:)

Link to post
Sitelerde Paylaş
1 saat önce, kavak yazdı:

Dostum, bazı filmler vardır ki insan hep izlemek ister. Bunlar bir nevi zamansızdır.

Diğer yandan bu sözde tanrının işi kolay değil, çünkü eli mahkum ha bire aynı filmi izlemeye.:D

 

Dipnot: Seni tekrar gördüğüme sevindim.:)

 

Jason Bourne serisi favorimdir, tekrar tekrar izlerim.

Bunlarin tanrisina dönersek tam bir issiz olup cikariz. Kendisi habire kitap peygamber yollamis durmus. Seni sectim pikachu demis.

Neyin mücadelesine soyunmussa artik koskaca tanri, utanmasi da yok.

Almis eline kücük bir cubuk karinca yuvasini eseliyor.

 

Beni gördügüne sevinmene de cok sevindim bu arada. Bende seni gördügüm zaman seviniyorum.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
4 saat önce, nogodbutAllah yazdı:

Misal: Kangren veya kanser olmuş bir uzvu kesip almak daha büyük kötülüğü engellemek içindir.

Allah bazında milletin iradesini tartışmak sıktı. Nietzsche hocası hakkında flüt çalıyor diyerek onun yeterince kendi öğretisine uygun yaşayıp yaşamadığını sorgulamıştıya aynısı kendisine müslamanım diyen insanlar için de geçerli. Allah müslümanın yapacağı fiili biliyorsa müslümanlar iradelerini ne yönde kullandıklarını sorgulayarak yaşayabilirler. Hayatınızı Allahın müslümanlar hakkında bildiği hayra uydurmazsanız cehennemde cayır cayır yanarsınız. Daha önce yazdığım gibi felsefi yaklaşmadım konuya özgün yaratıcı bir şey katılmadıkça bunlar tartışılmış konular ondan ahlakı konuya girdirdim. İslamın kangren olmuş uzuvları olduğu için gerçek islam denilen fenomen gizemini korumakta, günümüzde kimin ne olduğunu dinine göre tasnif etmek tanımadan mümkün değil. Değil Allah şeytan fenomeni bile insanın iradesini iptal edebilir. Bu şeytan metaforunu günümüz dünyasına uyguladığımız takdirde determinist unsurlar insan iradesine karışıyor. İslamda şeytanı yaptığın işe ortak etme denerek tam olarak bu determinizme dikkat çekilir. Allahın geleceği bilmesi sadece ilim sıfatında tartışıldığı için din müdafasından öte gitmiyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş
5 saat önce, nogodbutAllah yazdı:

Şüpheci teizm öyle bir şey demiyor. Tanrının bilmesine kısıt koymuyor. Tam tersi kendi bilgisinin kısıtlı olduğunu bu yüzden insanın  kötü nitelendirmesinin sübjektif olduğunu zira resmin tamamını göremediği için eksik tanımlama yaptığını belki kötü diye gördüğü şeyin aslında kötü olmadığını belki daha büyük bir kötülüğü engelleyen bir şey olduğunu veya daha büyük bir iyiliğe sebep verdiğini söylüyor.


https://en.wikipedia.org/wiki/Skeptical_theism


Misal: Kangren veya kanser olmuş bir uzvu kesip almak daha büyük kötülüğü engellemek içindir.


Yani o kol kesilmezse kanser veya kangren tüm bedene yayılır mutlak ölüm meydana gelir.
Oysa tek kol veya bacak olmadan  bir yaşam, kollu ve bacak sahibi bir ölüden daima daha iyidir.
Veya doğum sancısı pek istenilen bir şey değil ancak bebek doğumu hayırlı bir iş gibi.


Bu fikir zaten İslam'a  mutabıktır.


Hızır kısasında zaten ilim ve hikmet verilmiş zat gemiyi deliyor veya duvarı ücretsiz inşa ediyor  ve çocuk öldürme var.
Zahiren Musa itiraz ediyor sonra nedenlerini söyleyince hak veriyor.


Bir çok ayette insanın cehaletine vurgu var. Bu yüzden bir ayette şer bildiğiniz hayır, hayır bildiğiniz şer olabilir demekte:
2:216: "Savaş, hoşunuza gitmediği hâlde, size farz kılındı. Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz."

 

İnsanın bilgisi adım adım artar. Bu yüzden bu gün doğru dediği yarın yanlış çıkabilir.

Aslında bir ayette karganın ölüyü gömmesi insanın ondan bunu öğrenmesi izleyerek görerek öğrenmenin esasıdır.

İnsan görerek yaparak tecrübeli olandan öğrenerek  ilmini artırır.

 

Bu arada şuursuz atom sizin  Arapça bilginiz var mı? Hiç Kur'an ı okudunuz mu?

Sanki böyle dindar bir ortamdan geliyor gibisiniz?

Şayet öyle ise dindar bir çevrede sıfırdan deist olmak biraz zor gibi.

Zira çoğu deistler bildiğim kadarı ile Teist iken deist oluyorlar. Tabi tersi de mümkün.

 


 

Tamam iste benim demek istediğim tanri risk alıyor bu görüşe göre. Tanrının planı kesin olarak gercekleşmek zorunda değil bu düşünceye göre. Velevki dediğiniz gibi tanrının bilgisi şimdiye dair olsun. Bu gelecek hakkında kesin bilgiye haiz olmadığını ortaya koyar. Fakat tanrı çok güçlü tahminlerde bulunabilir. Mesela kuranda rumların 3-9 arasında galip gelecek demesi kesin bilgiden değil şimdinin bilgisinden hareketle güçlü tahmime örnektir. Bu tutmaya da bilirdi çünkü tanrı risk alır. Hatta şöyle de sorabilirsiniz tanrının risk almaya kudreti yeter mi? Evet yeter.

tarihinde akılsızşuursuzatom tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
5 saat önce, nogodbutAllah yazdı:

Şüpheci teizm öyle bir şey demiyor. Tanrının bilmesine kısıt koymuyor. Tam tersi kendi bilgisinin kısıtlı olduğunu bu yüzden insanın  kötü nitelendirmesinin sübjektif olduğunu zira resmin tamamını göremediği için eksik tanımlama yaptığını belki kötü diye gördüğü şeyin aslında kötü olmadığını belki daha büyük bir kötülüğü engelleyen bir şey olduğunu veya daha büyük bir iyiliğe sebep verdiğini söylüyor.


https://en.wikipedia.org/wiki/Skeptical_theism


Misal: Kangren veya kanser olmuş bir uzvu kesip almak daha büyük kötülüğü engellemek içindir.


Yani o kol kesilmezse kanser veya kangren tüm bedene yayılır mutlak ölüm meydana gelir.
Oysa tek kol veya bacak olmadan  bir yaşam, kollu ve bacak sahibi bir ölüden daima daha iyidir.
Veya doğum sancısı pek istenilen bir şey değil ancak bebek doğumu hayırlı bir iş gibi.


Bu fikir zaten İslam'a  mutabıktır.


Hızır kısasında zaten ilim ve hikmet verilmiş zat gemiyi deliyor veya duvarı ücretsiz inşa ediyor  ve çocuk öldürme var.
Zahiren Musa itiraz ediyor sonra nedenlerini söyleyince hak veriyor.


Bir çok ayette insanın cehaletine vurgu var. Bu yüzden bir ayette şer bildiğiniz hayır, hayır bildiğiniz şer olabilir demekte:
2:216: "Savaş, hoşunuza gitmediği hâlde, size farz kılındı. Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz."

 

İnsanın bilgisi adım adım artar. Bu yüzden bu gün doğru dediği yarın yanlış çıkabilir.

Aslında bir ayette karganın ölüyü gömmesi insanın ondan bunu öğrenmesi izleyerek görerek öğrenmenin esasıdır.

İnsan görerek yaparak tecrübeli olandan öğrenerek  ilmini artırır.

 

Bu arada şuursuz atom sizin  Arapça bilginiz var mı? Hiç Kur'an ı okudunuz mu?

Sanki böyle dindar bir ortamdan geliyor gibisiniz?

Şayet öyle ise dindar bir çevrede sıfırdan deist olmak biraz zor gibi.

Zira çoğu deistler bildiğim kadarı ile Teist iken deist oluyorlar. Tabi tersi de mümkün.

 


 

Kardeşim sürekli benim inancımı sorgulayıp durma ben ateizme yakın agnostigim bu kadar basit. Yani pratikte ateistte diyebilirsin bana sorun yok. Prensipte agnostik tutumun daha sağlıklı olduğunu düşünüyorum hepsi bu. Eger bir tanrı varsa diye dusunursem bile en fazla agnostik deist olarak nitelendiririm kendimi.

Link to post
Sitelerde Paylaş
5 saat önce, nogodbutAllah yazdı:

Şüpheci teizm öyle bir şey demiyor. Tanrının bilmesine kısıt koymuyor. Tam tersi kendi bilgisinin kısıtlı olduğunu bu yüzden insanın  kötü nitelendirmesinin sübjektif olduğunu zira resmin tamamını göremediği için eksik tanımlama yaptığını belki kötü diye gördüğü şeyin aslında kötü olmadığını belki daha büyük bir kötülüğü engelleyen bir şey olduğunu veya daha büyük bir iyiliğe sebep verdiğini söylüyor.


https://en.wikipedia.org/wiki/Skeptical_theism


Misal: Kangren veya kanser olmuş bir uzvu kesip almak daha büyük kötülüğü engellemek içindir.


Yani o kol kesilmezse kanser veya kangren tüm bedene yayılır mutlak ölüm meydana gelir.
Oysa tek kol veya bacak olmadan  bir yaşam, kollu ve bacak sahibi bir ölüden daima daha iyidir.
Veya doğum sancısı pek istenilen bir şey değil ancak bebek doğumu hayırlı bir iş gibi.


Bu fikir zaten İslam'a  mutabıktır.


Hızır kısasında zaten ilim ve hikmet verilmiş zat gemiyi deliyor veya duvarı ücretsiz inşa ediyor  ve çocuk öldürme var.
Zahiren Musa itiraz ediyor sonra nedenlerini söyleyince hak veriyor.


Bir çok ayette insanın cehaletine vurgu var. Bu yüzden bir ayette şer bildiğiniz hayır, hayır bildiğiniz şer olabilir demekte:
2:216: "Savaş, hoşunuza gitmediği hâlde, size farz kılındı. Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz."

 

İnsanın bilgisi adım adım artar. Bu yüzden bu gün doğru dediği yarın yanlış çıkabilir.

Aslında bir ayette karganın ölüyü gömmesi insanın ondan bunu öğrenmesi izleyerek görerek öğrenmenin esasıdır.

İnsan görerek yaparak tecrübeli olandan öğrenerek  ilmini artırır.

 

Bu arada şuursuz atom sizin  Arapça bilginiz var mı? Hiç Kur'an ı okudunuz mu?

Sanki böyle dindar bir ortamdan geliyor gibisiniz?

Şayet öyle ise dindar bir çevrede sıfırdan deist olmak biraz zor gibi.

Zira çoğu deistler bildiğim kadarı ile Teist iken deist oluyorlar. Tabi tersi de mümkün.

 


 

Ek olarak tanrının bilgisi kesin ve net ise amaçları olması konusunda biraz absürt sonuçlar oluşuyor. Amaç edinemiyor çünkü kesin biliyor süreci ve sonucu. Yani devreye iradeyi kullandıracak bir amaç bile koyamaz hale gelen bir robotik canlı oluyor. Çünkü kendi bilgisinden başkasını yapamıyor ve özgür bir seçim şansı kalmıyor. Bazıları bunu çözmek için; tanrının bilgisi kararını değil, o andaki kararı bilgisini oluşturur minvalinde cevap veriyor olsa da hala gariplik var gibi geliyor nedense bana.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Allah'ın sıfatlarının sonsuz olması nedeni ile sınırlı olarak insanda var olan sıfatlar ile kıyası doğru değildir.
Dört işlem sınırlı sayılar üzerinde olur. Sonsuz  üzerinde bu geçerli olmaz.


Zira kavram olarak sonsuz , sayılar ile aynı cins ve sınıfta değildir. Elma ile armut kıyası bile daha mümkün zira ikisi de meyve.


Bir şey sonsuz ise sayı değildir. Sayılabilir ise sonsuz değildir. Yani bunlar ortak noktası olmayan kesişmeyen şeyler. Ancak sonsuz daima sınırlı sayıları içerir ve kapsar.


Özellik bakımından sayıların bile kesişmeyen nitelikleri var: Misal çift ve tek sayılar kümeleri kesişmezler ortak noktaları yoktur. Ancak ikisi de evrensel sayı kümesi içinde yer alırlar.


Ortak noktası  var demek  bir sayının aynı anda hem tek hem çift olması gibi mantık ve akıl ile kabili telif olmayan neticeler doğurur.


Allah yaratan insan ise yaratılandır. Bu ontolojik olarak insanı zorunlu olarak zaten Allaha bağımlı kılar.


Yaratan ve yaratılan sonsuz ile sayı gibi iki farklı kavram. Kesişmeyen ancak biri diğerini kuşatır.


Ancak insanın kendi sınıfındaki iradesinin özgür olması Allah'ın mutlak iradesi ile kesişmiyor ki engel olsun.
Yani Allah'ın mutlak iradesi insan iradesini de kuşatan sınırsız bir irade. Bir şeyi içine almak onu kuşatmak  lokalde özelliklerin yok olmasını gerektirmez: O yüzden külli ve cüzi irade tanımı var.


Misal sayılar kümesi tek ve çift sayları da içine alan kapsayıcı bir küme: Ancak bu küme tek ve çift olarak sayıların  ayrılmasına ve kesişmemesine mani değildir. Kapsamak  kapsadığı şeyin özniteliğini sergilemesine engel değil.

İnsan iradesi lokal olarak bağımsızdır. Bu bağımsızlık özelliğini kaybetmez. Evrensel olarak kuşatıcı irade tarafından kuşatılmış olmak onu engellemez.


İlk insan Adem cennette yaratıldı sadece tek ağaca yaklaşma denildi. Diğer tüm şeyler serbest.
Şayet ilahi irade insan iradesini engellese o kadar ağaç içinde insan bir tek yasak ağaca gitmezdi.


Bu gerektiğinde insan iradesinin ilahi iradeyi dinlemediğini gösterir.


Allah'ın ilmi iradesi kudreti insanın kini daima kuşatır. Ancak bu lokalde onu engellemez.
İlk İslam anlayışında özgür irade gibi şeyler tartışılmamış. Zira Kur'an açıktır. Dileyen inanır dileyen inanmaz. Hak ve batıl açıkça ayrılmıştır.


Ancak Emevîler döneminde Cebriyeciler yani insanın iradesi yok insan adeta robot gibi diyen düşünceler özellikle desteklenmiştir. Zira Emeviler yaptıkları aykırı şeylerin kendilerine mal edilmesini istemiyor.


Kaderiyeciler yani cebriyeler ile tam ters olanlar insan kendi kaderini kendisi çizer diyenleri ise Emeviler cezalandırmıştır. Zira bu durumun itaat ı kaldırıp isyana teşvik edeceğini kuralsızlık ve anarşizme sürükleyeceği söylenmiş.


Esasen mutezile de bu fikri savunmuştur. Kader ve kaza düşüncesinin şekillenmesi biraz siyasi ve mezhebi dayatmanın sonucudur.


İlim irade kudret ilişkileri kelamcılar ve mezheplerince tartışılmıştır.
Oldukça çok tartışılmış ve karışık bir konudur.


Fıtri olarak kendi hayatımızda baktığımızda: bir fiilin yapılmasına gücümüz yettiği halde yani kudretimiz olduğu halde istemediğimiz için o şeyi yapmayız. İstemeyi burada irade akıl gibi şeylerin karışımı olarak alıyorum. Misal: Sigara içmeyen birine diğer arkadaşı sigara ikram etse isterse içebilme gücü var ama içmek istemediği için içmez. Yani fiil meydana gelmez.


Diğer yandan kişinin iradesi arzusu çok baskın olsa yani sigara tiryakisi biri olsa kendi sigara alacak parası yoksa bile yani bir nevi kudreti yoksa bile tanımadığı kişiden bile sigara isteyebilir veya almak için para isteye bilir.
İlmi burada irade ve kudret arasında nasıl ilişkilendirebiliriz?


Misal sigara içmeyen kişinin bu iradesi sigaranın zararlarını bilmeden kaynaklansa  burada ilim  irade ve fiilden önce gelmiş olur ve irade ve fiili kudreti etkilemiş ve önce gelmiş olur.


Ancak sigaranın zararlarını bildiği halde içmekten alıkoyamayan birinin fiilide buradan adeta ilmi es geçmiş adeta arzusu şehveti hazzı veya bağımlılığı ilmine galip gelmiş ve ilmin irade ve fiile etkisi adeta ortadan kalkmıştır.


İlim iradeden önce mi gelir sonra mı? İrade fiil ilişkisi ilim ile irade aynı mı değil mi gibi bir çok şey tartışılmış.
İlim irade ile aynı şey olsa bir şey bilindiğinde olması aynı demektir.
Yani Allah kişinin inanıp inanmadığını ilmi ile biliyor. Bu aynı zamanda irade olsa Allah'ın bilmesi ile insanın iradesi ortadan kalkar mecburen yazıldığı için inanır veya inanmazdı.


Ancak ince bir nokta olarak ilim ile irade ilişkilide olsa aynı değildir.


Ancak her şey ezeli ilim ile yazılmış belirlenmiş silinmez, İnsanda bu yazılanı zorunlu olarak uyar ve uygular mantığı Kur'an dan çıkmaz.


Bazıları irade fiildir der mutezile gibi. Yani irade ettiği vakit hemen olur Ancak irade fiilden öncedir.
Ancak Maturidi irade fiilinden ne önce ne sonradır fiil ile beraberdir.


Allah'ın kendi eylemleri ile insana yönelik olanları ayıranlarda var.
Kendi eylemleri zati yani ol der oluverir. Allah'ın insanı yaratması rızık vermesi ölüm dirilme gibi ise hadis kabul ediliyor. Yani sonradan meydana gelen eylemler. Bunları araz olarak kabul edip bunların Allaha eksiklik veremeyeceği zatından ayrıldığı için söylenir.

 

Kur'an'a baktığımızda , ister inanın ister inanmayın diye top insana atılmış.


Günah işledi ise tövbe ile bu affediliyor yani siliniyor. İnanmayan biri sonradan inanıyor. İnan biri sonradan inanmamayı seçiyor.


Hatta bazı yerlerde günah işleyip sonra tövbe edip iyi amel işleyenlerin günahları sevaba dönüştürülür diye bir ifade var. Bu oldukça dinamik bir süreç


Ancak bazı yerlerde kalp mühürlemesi de geçer. İster uyar ikaz et istersen etme inanmazlar gibi sabit noktalarda var.
Fakat bu umumi değildir. Zira bu dinamik süreç içinde hem inanmaya kilitlenmiş hem de inanmamaya kilitlenmiş insan grupları daha hususi gibi duruyor. Yani bunlar uçta olan konumları sabitlenmiş azınlık.
Yani melek ile şeytan gibi nerede ise konumları sabitlenmiş.
Ancak umumi insanların bu iki uca doğru salınıp gitme süreci dinamiktir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
2 saat önce, nogodbutAllah yazdı:

Allah'ın sıfatlarının sonsuz olması nedeni ile sınırlı olarak insanda var olan sıfatlar ile kıyası doğru değildir.
Dört işlem sınırlı sayılar üzerinde olur. Sonsuz  üzerinde bu geçerli olmaz.


Zira kavram olarak sonsuz , sayılar ile aynı cins ve sınıfta değildir. Elma ile armut kıyası bile daha mümkün zira ikisi de meyve.


Bir şey sonsuz ise sayı değildir. Sayılabilir ise sonsuz değildir. Yani bunlar ortak noktası olmayan kesişmeyen şeyler. Ancak sonsuz daima sınırlı sayıları içerir ve kapsar.


Özellik bakımından sayıların bile kesişmeyen nitelikleri var: Misal çift ve tek sayılar kümeleri kesişmezler ortak noktaları yoktur. Ancak ikisi de evrensel sayı kümesi içinde yer alırlar.


Ortak noktası  var demek  bir sayının aynı anda hem tek hem çift olması gibi mantık ve akıl ile kabili telif olmayan neticeler doğurur.


Allah yaratan insan ise yaratılandır. Bu ontolojik olarak insanı zorunlu olarak zaten Allaha bağımlı kılar.


Yaratan ve yaratılan sonsuz ile sayı gibi iki farklı kavram. Kesişmeyen ancak biri diğerini kuşatır.


Ancak insanın kendi sınıfındaki iradesinin özgür olması Allah'ın mutlak iradesi ile kesişmiyor ki engel olsun.
Yani Allah'ın mutlak iradesi insan iradesini de kuşatan sınırsız bir irade. Bir şeyi içine almak onu kuşatmak  lokalde özelliklerin yok olmasını gerektirmez: O yüzden külli ve cüzi irade tanımı var.


Misal sayılar kümesi tek ve çift sayları da içine alan kapsayıcı bir küme: Ancak bu küme tek ve çift olarak sayıların  ayrılmasına ve kesişmemesine mani değildir. Kapsamak  kapsadığı şeyin özniteliğini sergilemesine engel değil.

İnsan iradesi lokal olarak bağımsızdır. Bu bağımsızlık özelliğini kaybetmez. Evrensel olarak kuşatıcı irade tarafından kuşatılmış olmak onu engellemez.


İlk insan Adem cennette yaratıldı sadece tek ağaca yaklaşma denildi. Diğer tüm şeyler serbest.
Şayet ilahi irade insan iradesini engellese o kadar ağaç içinde insan bir tek yasak ağaca gitmezdi.


Bu gerektiğinde insan iradesinin ilahi iradeyi dinlemediğini gösterir.


Allah'ın ilmi iradesi kudreti insanın kini daima kuşatır. Ancak bu lokalde onu engellemez.
İlk İslam anlayışında özgür irade gibi şeyler tartışılmamış. Zira Kur'an açıktır. Dileyen inanır dileyen inanmaz. Hak ve batıl açıkça ayrılmıştır.


Ancak Emevîler döneminde Cebriyeciler yani insanın iradesi yok insan adeta robot gibi diyen düşünceler özellikle desteklenmiştir. Zira Emeviler yaptıkları aykırı şeylerin kendilerine mal edilmesini istemiyor.


Kaderiyeciler yani cebriyeler ile tam ters olanlar insan kendi kaderini kendisi çizer diyenleri ise Emeviler cezalandırmıştır. Zira bu durumun itaat ı kaldırıp isyana teşvik edeceğini kuralsızlık ve anarşizme sürükleyeceği söylenmiş.


Esasen mutezile de bu fikri savunmuştur. Kader ve kaza düşüncesinin şekillenmesi biraz siyasi ve mezhebi dayatmanın sonucudur.


İlim irade kudret ilişkileri kelamcılar ve mezheplerince tartışılmıştır.
Oldukça çok tartışılmış ve karışık bir konudur.


Fıtri olarak kendi hayatımızda baktığımızda: bir fiilin yapılmasına gücümüz yettiği halde yani kudretimiz olduğu halde istemediğimiz için o şeyi yapmayız. İstemeyi burada irade akıl gibi şeylerin karışımı olarak alıyorum. Misal: Sigara içmeyen birine diğer arkadaşı sigara ikram etse isterse içebilme gücü var ama içmek istemediği için içmez. Yani fiil meydana gelmez.


Diğer yandan kişinin iradesi arzusu çok baskın olsa yani sigara tiryakisi biri olsa kendi sigara alacak parası yoksa bile yani bir nevi kudreti yoksa bile tanımadığı kişiden bile sigara isteyebilir veya almak için para isteye bilir.
İlmi burada irade ve kudret arasında nasıl ilişkilendirebiliriz?


Misal sigara içmeyen kişinin bu iradesi sigaranın zararlarını bilmeden kaynaklansa  burada ilim  irade ve fiilden önce gelmiş olur ve irade ve fiili kudreti etkilemiş ve önce gelmiş olur.


Ancak sigaranın zararlarını bildiği halde içmekten alıkoyamayan birinin fiilide buradan adeta ilmi es geçmiş adeta arzusu şehveti hazzı veya bağımlılığı ilmine galip gelmiş ve ilmin irade ve fiile etkisi adeta ortadan kalkmıştır.


İlim iradeden önce mi gelir sonra mı? İrade fiil ilişkisi ilim ile irade aynı mı değil mi gibi bir çok şey tartışılmış.
İlim irade ile aynı şey olsa bir şey bilindiğinde olması aynı demektir.
Yani Allah kişinin inanıp inanmadığını ilmi ile biliyor. Bu aynı zamanda irade olsa Allah'ın bilmesi ile insanın iradesi ortadan kalkar mecburen yazıldığı için inanır veya inanmazdı.


Ancak ince bir nokta olarak ilim ile irade ilişkilide olsa aynı değildir.


Ancak her şey ezeli ilim ile yazılmış belirlenmiş silinmez, İnsanda bu yazılanı zorunlu olarak uyar ve uygular mantığı Kur'an dan çıkmaz.


Bazıları irade fiildir der mutezile gibi. Yani irade ettiği vakit hemen olur Ancak irade fiilden öncedir.
Ancak Maturidi irade fiilinden ne önce ne sonradır fiil ile beraberdir.


Allah'ın kendi eylemleri ile insana yönelik olanları ayıranlarda var.
Kendi eylemleri zati yani ol der oluverir. Allah'ın insanı yaratması rızık vermesi ölüm dirilme gibi ise hadis kabul ediliyor. Yani sonradan meydana gelen eylemler. Bunları araz olarak kabul edip bunların Allaha eksiklik veremeyeceği zatından ayrıldığı için söylenir.

 

Kur'an'a baktığımızda , ister inanın ister inanmayın diye top insana atılmış.


Günah işledi ise tövbe ile bu affediliyor yani siliniyor. İnanmayan biri sonradan inanıyor. İnan biri sonradan inanmamayı seçiyor.


Hatta bazı yerlerde günah işleyip sonra tövbe edip iyi amel işleyenlerin günahları sevaba dönüştürülür diye bir ifade var. Bu oldukça dinamik bir süreç


Ancak bazı yerlerde kalp mühürlemesi de geçer. İster uyar ikaz et istersen etme inanmazlar gibi sabit noktalarda var.
Fakat bu umumi değildir. Zira bu dinamik süreç içinde hem inanmaya kilitlenmiş hem de inanmamaya kilitlenmiş insan grupları daha hususi gibi duruyor. Yani bunlar uçta olan konumları sabitlenmiş azınlık.
Yani melek ile şeytan gibi nerede ise konumları sabitlenmiş.
Ancak umumi insanların bu iki uca doğru salınıp gitme süreci dinamiktir.

Olm sen kısa yazmayı bilmez misin hemen uzun hikayeyi yazıyorsun. Böyle daha mı etkili olduğunu düşünüyorsun? Her şeyi saçma sapan sıralayıp cevap vermekte ne oluyor böyle? Allah her şeyi biliyorsa ezelde. Ciddi anlamda amaç bile edinemez diyorum. Amaç edindiği şeyin nasıl olacağını kendisi zaten biliyor. Amaç dendiğinde ulaşılmak istenen bir durumu temsil ettiğine göre Allah ulaşmak isteyemez klasik  görüşe göre. Bu anlamda amaç taşıyamaz. En fazla amacı kendi ilmini bize göstermek veya kendine göstermek gibi bir sonuca varırız ama bu da oldukça absürddür. Allah amaçlı bir varlık olamaz. Amaçsız eylemlerde kişi tanrıda oldukça saçma görünür. Sen düşün ki bir iş yapacaksın sonucunu kesin ama kesin biliyorsun hatta her safhasını zerresini vs. O halde soru şu; senin amaç edinmen nasil mümkün olacak? Bak kullarına göstermek için işte sanatını icra etmek için denilemez burada.. çünkü bizzat kendisinden bahsediyoruz burada. Kesin olarak bildiğin bir şey için bir amacının olması oldukça sığ ve çocukça bir yaklaşım gibi geliyor bana.

tarihinde akılsızşuursuzatom tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
4 saat önce, nogodbutAllah yazdı:

Allah'ın sıfatlarının sonsuz olması nedeni ile sınırlı olarak insanda var olan sıfatlar ile kıyası doğru değildir.
Dört işlem sınırlı sayılar üzerinde olur. Sonsuz  üzerinde bu geçerli olmaz.


Zira kavram olarak sonsuz , sayılar ile aynı cins ve sınıfta değildir. Elma ile armut kıyası bile daha mümkün zira ikisi de meyve.


Bir şey sonsuz ise sayı değildir. Sayılabilir ise sonsuz değildir. Yani bunlar ortak noktası olmayan kesişmeyen şeyler. Ancak sonsuz daima sınırlı sayıları içerir ve kapsar.


Özellik bakımından sayıların bile kesişmeyen nitelikleri var: Misal çift ve tek sayılar kümeleri kesişmezler ortak noktaları yoktur. Ancak ikisi de evrensel sayı kümesi içinde yer alırlar.


Ortak noktası  var demek  bir sayının aynı anda hem tek hem çift olması gibi mantık ve akıl ile kabili telif olmayan neticeler doğurur.


Allah yaratan insan ise yaratılandır. Bu ontolojik olarak insanı zorunlu olarak zaten Allaha bağımlı kılar.


Yaratan ve yaratılan sonsuz ile sayı gibi iki farklı kavram. Kesişmeyen ancak biri diğerini kuşatır.


Ancak insanın kendi sınıfındaki iradesinin özgür olması Allah'ın mutlak iradesi ile kesişmiyor ki engel olsun.
Yani Allah'ın mutlak iradesi insan iradesini de kuşatan sınırsız bir irade. Bir şeyi içine almak onu kuşatmak  lokalde özelliklerin yok olmasını gerektirmez: O yüzden külli ve cüzi irade tanımı var.


Misal sayılar kümesi tek ve çift sayları da içine alan kapsayıcı bir küme: Ancak bu küme tek ve çift olarak sayıların  ayrılmasına ve kesişmemesine mani değildir. Kapsamak  kapsadığı şeyin özniteliğini sergilemesine engel değil.

İnsan iradesi lokal olarak bağımsızdır. Bu bağımsızlık özelliğini kaybetmez. Evrensel olarak kuşatıcı irade tarafından kuşatılmış olmak onu engellemez.


İlk insan Adem cennette yaratıldı sadece tek ağaca yaklaşma denildi. Diğer tüm şeyler serbest.
Şayet ilahi irade insan iradesini engellese o kadar ağaç içinde insan bir tek yasak ağaca gitmezdi.


Bu gerektiğinde insan iradesinin ilahi iradeyi dinlemediğini gösterir.


Allah'ın ilmi iradesi kudreti insanın kini daima kuşatır. Ancak bu lokalde onu engellemez.
İlk İslam anlayışında özgür irade gibi şeyler tartışılmamış. Zira Kur'an açıktır. Dileyen inanır dileyen inanmaz. Hak ve batıl açıkça ayrılmıştır.


Ancak Emevîler döneminde Cebriyeciler yani insanın iradesi yok insan adeta robot gibi diyen düşünceler özellikle desteklenmiştir. Zira Emeviler yaptıkları aykırı şeylerin kendilerine mal edilmesini istemiyor.


Kaderiyeciler yani cebriyeler ile tam ters olanlar insan kendi kaderini kendisi çizer diyenleri ise Emeviler cezalandırmıştır. Zira bu durumun itaat ı kaldırıp isyana teşvik edeceğini kuralsızlık ve anarşizme sürükleyeceği söylenmiş.


Esasen mutezile de bu fikri savunmuştur. Kader ve kaza düşüncesinin şekillenmesi biraz siyasi ve mezhebi dayatmanın sonucudur.


İlim irade kudret ilişkileri kelamcılar ve mezheplerince tartışılmıştır.
Oldukça çok tartışılmış ve karışık bir konudur.


Fıtri olarak kendi hayatımızda baktığımızda: bir fiilin yapılmasına gücümüz yettiği halde yani kudretimiz olduğu halde istemediğimiz için o şeyi yapmayız. İstemeyi burada irade akıl gibi şeylerin karışımı olarak alıyorum. Misal: Sigara içmeyen birine diğer arkadaşı sigara ikram etse isterse içebilme gücü var ama içmek istemediği için içmez. Yani fiil meydana gelmez.


Diğer yandan kişinin iradesi arzusu çok baskın olsa yani sigara tiryakisi biri olsa kendi sigara alacak parası yoksa bile yani bir nevi kudreti yoksa bile tanımadığı kişiden bile sigara isteyebilir veya almak için para isteye bilir.
İlmi burada irade ve kudret arasında nasıl ilişkilendirebiliriz?


Misal sigara içmeyen kişinin bu iradesi sigaranın zararlarını bilmeden kaynaklansa  burada ilim  irade ve fiilden önce gelmiş olur ve irade ve fiili kudreti etkilemiş ve önce gelmiş olur.


Ancak sigaranın zararlarını bildiği halde içmekten alıkoyamayan birinin fiilide buradan adeta ilmi es geçmiş adeta arzusu şehveti hazzı veya bağımlılığı ilmine galip gelmiş ve ilmin irade ve fiile etkisi adeta ortadan kalkmıştır.


İlim iradeden önce mi gelir sonra mı? İrade fiil ilişkisi ilim ile irade aynı mı değil mi gibi bir çok şey tartışılmış.
İlim irade ile aynı şey olsa bir şey bilindiğinde olması aynı demektir.
Yani Allah kişinin inanıp inanmadığını ilmi ile biliyor. Bu aynı zamanda irade olsa Allah'ın bilmesi ile insanın iradesi ortadan kalkar mecburen yazıldığı için inanır veya inanmazdı.


Ancak ince bir nokta olarak ilim ile irade ilişkilide olsa aynı değildir.


Ancak her şey ezeli ilim ile yazılmış belirlenmiş silinmez, İnsanda bu yazılanı zorunlu olarak uyar ve uygular mantığı Kur'an dan çıkmaz.


Bazıları irade fiildir der mutezile gibi. Yani irade ettiği vakit hemen olur Ancak irade fiilden öncedir.
Ancak Maturidi irade fiilinden ne önce ne sonradır fiil ile beraberdir.


Allah'ın kendi eylemleri ile insana yönelik olanları ayıranlarda var.
Kendi eylemleri zati yani ol der oluverir. Allah'ın insanı yaratması rızık vermesi ölüm dirilme gibi ise hadis kabul ediliyor. Yani sonradan meydana gelen eylemler. Bunları araz olarak kabul edip bunların Allaha eksiklik veremeyeceği zatından ayrıldığı için söylenir.

 

Kur'an'a baktığımızda , ister inanın ister inanmayın diye top insana atılmış.


Günah işledi ise tövbe ile bu affediliyor yani siliniyor. İnanmayan biri sonradan inanıyor. İnan biri sonradan inanmamayı seçiyor.


Hatta bazı yerlerde günah işleyip sonra tövbe edip iyi amel işleyenlerin günahları sevaba dönüştürülür diye bir ifade var. Bu oldukça dinamik bir süreç


Ancak bazı yerlerde kalp mühürlemesi de geçer. İster uyar ikaz et istersen etme inanmazlar gibi sabit noktalarda var.
Fakat bu umumi değildir. Zira bu dinamik süreç içinde hem inanmaya kilitlenmiş hem de inanmamaya kilitlenmiş insan grupları daha hususi gibi duruyor. Yani bunlar uçta olan konumları sabitlenmiş azınlık.
Yani melek ile şeytan gibi nerede ise konumları sabitlenmiş.
Ancak umumi insanların bu iki uca doğru salınıp gitme süreci dinamiktir.

 

bu yazının, diğer yazılarında olduğu gibi neresini düzelteyim şaşıyorum.

külli irade, cüzi irade... yok o kavram, yok bu kavram...

sen hinduizmde ne kadar kavram var biliyor musun?

peki bu kadar kavram, hinduizmi bir çöp olmaktan kurtarır mı?

forumda bir hindu olsaydı ve uzun uzun cevaplar yazsaydı bu onu haklı çıkarır mıydı?

kader ve kaza düşüncesinin şekillenmesi biraz siyasi/mezhebi dayatmanın sonucudur diyorsun.

dinin kendisi zaten siyasi bir dayatmanın sonucudur.

topu emevilere atınca elini yıkamış mı oluyorsun?

mevzu karışık deyip kader saçmalığını uyduruk kavramlarla açıklamaya çalışıyorsun!

kader kavramının kendisi uyduruk zaten!

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...