Jump to content

YAŞAMIN BAŞLANGIÇ NEDENLERİ


Recommended Posts

YAŞAMIN BAŞLANGIÇ NEDENLERİ

Dünyada yaşamın nasıl başladığını kesin olarak bilmiyoruz. Yine de bazı gözlemlerden ve doğalarını bildiğimiz fizik yasalarından yararlanarak yaşam için bir kaç başlangıç senaryosu oluşturabiliriz. O başlangıçların hemen hepsinde az çok bir doğruluk payı olabilir. Yine de gerçeklerin onların dışında olması ve yaşamın başka nedenlerden dolayı başlaması çok daha muhtemeldir.

Yaşam büyük bir rastlantı sonucu yalnız dünyada mı ortaya çıkmıştır, yoksa evrende oldukça yaygın olan bir fenomen midir?

Yaşamın başlangıcını yeterince bilmediğimizden, bu soruları doğru olarak yanıtlamak mümkün değildir. Yaşamın ortaya çıkmasında rastlantıların rolünü reddetmeye olanak yoktur. Rastlantıların doğasını bilirsek, soruyu belki de bir tür yanıtlayabiliriz.

Rastlantıların dünyada yaşamın ortaya çıkışındaki rolü nedir? Ne tür rastlantılar, nasıl olmuş da yaşamın ortaya çıkmasına neden olmuşlardır? Onların evrendeki sıklık oranı nedir?

Ancak, rastlantıların doğasını incelemeden önce yanıtlanması gereken önemli bir soru vardır. Soru şudur:

Evrenin yaşamın ortaya çıkması ile ilgili en önemli nitelikleri nelerdir?

Evrende yaşam, termodinamik yasalara uyarak ortaya çıkmıştır. Başka bir deyişle yaşam, termodinamik yasalardan yararlanan fiziko-kimyasal bir fenomendir.

Bu yasaların yaşamın başlangıcına olan katkısı nelerdir? Termodinamik yasalardan yararlanmak ne demektir?

Termodinamik yasalar enerji ve maddeye hükmederler. Evrende enerji ve madde birbirlerine dönüşebilirler ama, ne yeni enerji ortaya çıkabilir, ne de mevcut enerji kullanılarak yok edilebilir. Ancak başka bir şekle çevrilebilir. Bu çevrilme sırasında ortama ısı enerjisi kaçar ve rastgelelik artar. Evrende vuku bulan ve bulacak olan rastlantısal bütün fiziko-kimyasal süreçler bu ilkeye boyun eğerler. Her türlü rastlantısal süreç bu fizik yasalarına uymakla yükümlüdür.

Bir enerji türü başka tür enerjiye dönüşürken hemen her seferinde bu dönüşüm tek değildir. Yani bir enerji aynı değerde başka bir enerjiye dönüşemez. Mutlaka ısı şeklinde ikinci bir enerji ortaya çıkacak ve enerji verimi düşecektir. Devri daim makinesinin yapılamamasının nedeni budur.

Bu soruna başka bir açıdan bakarak da yaklaşabiliriz. Enerji yok olmamakta ve başka bir enerji ve ısı şekline dönüşürken, bu olay doğada bilgi şeklinde kaydedilmekte ve birikmektedir. Bu birikimi zaman da katalize etmektedir. Yani birikimin doğasına zaman da katılmaktadır. Bu enerji devinimi süreklidir. Elementler arasında vuku bulan sürekli ve rastgele fiziko-kimyasal süreçler kimyasal maddelerden oluşan bilgiler şeklinde birikmektedirler. Bu durum evrende son derece yaygın olan bir fenomendir. Ortaya çıkan herhangi bir kimyasal madde bize nasıl bir fiziksel ve kimyasal süreç sonucu ortaya çıktığının gizemini ifşa etmektedir. Kimyasal maddeler ayrıca birbirleri ile tepkileşmekte ve daha da karmaşık moleküllerin ortaya çıkmasına neden olmaktadırlar. Canlı organizmanın ortaya çıkmasından çok önce, organik moleküller sentez edilmişlerdir. Galaksilerin hemen hepsinde organik maddelerin oldukça bol olarak bulunduğu spektroskopik araştırmalar sonucu kanıtlanmıştır. Organik moleküllerin ortaya çıkmasının nedeni rastgele vuku bulan fiziko-kimyasal süreçlerdir. Ve onların aslında bilgi birikimi olduğu düşünülebilir.

DNA da organik bir moleküldür. Hücre için bu organik molekül, varlığını sürdürmede kullanacağı bir tür bilgi kaynağıdır. Yani bilgi DNA molekülüne birikmiştir. Hücre içinde o bilgiyi derleyecek çeşitli sistemler gelişmiştir. Ayrıca yeni bilgiler DNA’da birikmektedir. Hücre çoğalırken bu yeni bilgiler, eskileri ile birlikte yeni nesillere geçmektedir.

Başka bir deyişle canlılık temel olarak, bilgi birikiminden ve bilginin sistematik bir şekilde kullanılmasından başka bir şey değildir. DNA molekülü ve diğer organik moleküller, evrenin rastgele süreçlere bağlı olmasına rağmen, olağan ve belki de kaçınılmaz bir ürünüdür. Bu durumda yaşamın evrende oldukça sık olduğu iddiasına şaşmamak gerekmektedir.

Evrende enerji yok olmamakta ve sürekli olarak devinim göstermektedir. Bu devinimlerin birinde canlılık ortaya çıkmıştır. Bu devinim sürekli olduğu için evrende yaşamın yaygın olması olasalığı mantıklı bir çıkarsamdır.

Canlı bir yaratığın ortaya çıkması, bu devinimlerin yeni bir yön kazanmasına neden olmuştur. Yeni bir yön kazanan ve mevcut bilgilere göre yönlendirilen fiziko-kimyasal süreçler ise, rastgeleliğin azalmasından sorumludur. Başka bir deyişle canlının ortaya çıkması için gerekli olan rastgelelik, canlının varlığını sürdürmesi için denetlenmek ve kısıtlanmak zorundadır. Ancak rastgelelik hiç bir zaman tam olarak kısıtlanamamış ve canlıların deviniminin kesin ve tek bir yön alması mümkün olamamıştır. Bu durum evrimden sorumludur. Bu bulguların ışığında evrimi canlı varlıkların sürekli devinimi şeklinde tanımlayabiliriz.

Selamlar

HACI

Yorum:

QUOTE

Galaksilerin hemen hepsinde organik maddelerin oldukça bol olarak bulunduğu spektroskopik araştırmalar sonucu kanıtlanmıştır.

Yukardaki ilginç ve iddialı bir saptama. Bahsettiğin karbon atomu spektrumu mu?

Bu saptama evrenin kaotik oluşunu çürütür.Fizik yasaları evrenin heryerinde geçerlidir tezini destekler. galaksilerde canlı oluşumlarının olasılığını artırır. canlı oluşumunu dünya şartlarına bağlı olmaktan çıkarır. İnşallah yaşam da organik maddelerin yaygınlığı gibi yaygın olur.

Bizde bu koca evrende yalnız olmadığımıza seviniriz.

Drekinci.

Cevap:

Sevgili Drekinci

İlginç olabilir ama, iddialı olduğu söylenemez.

Bu saptama evrenin kaotik olduğunu çürütmez. Malum kaostan düzen doğmuştur ama, yine de düzenden sorumlu olan kaosdur. Evet. Karbon atomu spektrumu her zaman geçerlidir. Çünkü karbon atomsuz bir organik madde düşünülemez. Organik yaşamın yaygın olması mümkündür.

Ancak bizim sorunumuz organik yaşam değildir. İnteligent organik yaşamdır..

Çünkü inteligent olmayan organik yaşamı evrende saptama olanağımız yoktur..

Ne acı.

HACI

Yorum:

Maddeye tohum düşmüş bir kez. İntelligenti de kaçınılmaz olarak peşinden gelir.

Bu duruma göre intelligent varlıkların olasılığı da oldukça fazla olur.Sorun mesafelerin astronomik büyüklüğünde. Ne maddi olarak ne de EMR vasıtasıyla ilişki kurmaktaki zorluktur.

Bizim evrene içinde bulunduğumuz teknolojik düzey ile gönderdiğimiz sinyallerin ulaşma uzaklığı ne kadardır acaba? Bu sinyaller belirli bir mesafeden sonra sönümlenmeye veya deformasyona uğrayabilirler mi? Örneğin güneşimizin ışığının ulaşabildiği limit mesafe var mıdır? Biz hangi mesafelere kadar sinyal gönderebiliriz.Örneğin Huble teleskopu uzaya kaçtı kontrolümüzü kaybettik ama nereye giderse gitsin sinyal göndermeye devam ettikçe, hangi mesafelerden sonra sinyallerini saptamakta zorluk çekebiliriz. Soru ve sorunlar çok, zamanla daha da artacak.

Sevgiler.

Drekinci.

Cevap:

Sevgili Drekinci...

Haklısın.. Maddeye tohum düştüğünü veya maddenin döllendiğini düşünebiliriz. İntelligent yaşam ise kesin değil. Çünkü intelligent olmanın yanı sıra, teknoloji oluşturmak da gerekiyor. Dünyada yaşam bunun gerçekleşmesi için 4,5 milyar yıl bekledi.. Yine de bu teknoloji son yüzyıl için de, o da tesadüfen ortaya çıktı.

Yaşam karbon bazlı olmaya mecbur. Ama DNA yerine benzer veya tümüyle başka bir organik molekül bilgi birikimini sağlayabilir. Dünyada ilk canlının RNA yı kullandığını tahmin ediyoruz. Yaşam RNA dünyası denen bir dönemden geçti. Ondan önce de daha ilkel bir dönemden geçmiş olabilir. Amino asitlerin ve proteinlerin doğada, hatta evrende yaygın olduğu dikkate alınırsa, onlardan canlı yaratıkların oluşabileceğini kabul etmek zor olmamalı. Bütün bunların nedeni evrende her türlü fiziksel ve kimyasal süreçlerin bilgiye dayanması ve bilginin birikmesidir. Yaşam mevcut fizik yasalarından yararlanmaktadır.

Evrende başka gezegenlerde yaşam olmadığını iddia etmek temelsizdir. Bu iddia neye dayanarak ileri sürülebilir? Hiç bir dayanağı yoktur. Evrende mevcut organik moleküllerin dağılımı dikkate alınırsa, bunun tam tersi bir sonuca varmak gerekmektedir. Aslında bu, kilisenin evrenin merkezini dünya olarak göstermek çabasından farklı olmayan, antroposentrik bir yaklaşımdır. Muhtemelen yaşam evrende oldukça yaygın bir fenomendir. Yalnız bizim galakside, dünyadakine benzer koşullara sahip milyonlarca gezegen var olmalıdır. Evrendeki galaksi sayısını ise doğru olarak bilmeye olanak yoktur.

HACI

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yaşamın ortaya çıkış sebebinin enerjinin dönüşümü olduğunu söylemiş sevgili hacı. Çok doğru bir yaklaşım.

Ben, aynı şeyi başka türlü söylemek istiyorum. Olay, çeşitli bakış açılarından bakılırsa, daha iyi anlaşılacak.

Enerji, güneş yıldızından uzaya doğru "akar". Yani çok yoğun olarak bulunduğu bir yerden, az yoğunlukta bulunduğu uzaya doğru. Bu arada Dünyayı ısıtır aydınlatır. Işık enerjisi ısı enerjisine dönüşür, en sonunda uzaya kızıl ötesi ışık olarak yayılır.

Yaşamın ortaya çıkışının sebebi bu "enerji akışı"dır.

Nedeni (nasıl'ı demek daha doğru), her enerji akışında, karmaşık yapıların ortaya çıkmasıdır. Bu yapılar akan enerjiyi kullanarak ayakta kalır, ve bir zaman için enerjinin dağılmasını geciktirir, enerjiyi depolar.

Örnekler:

Güneşten gelen ısı, su döngüsünü ortaya çıkarır, su buharlaşır, bulutları oluşturur, yağmur olarak düşer. Bulut, güneş enerjisinin akışı sırasında ortaya çıkan bir yapıdır. Su damlalarının bulutlarda birikmesi, güneşin ısı enerjisini potansiyel enerji olarak depolar. Daha sonra su damlaları düşerler, düşerken sürtünmeden dolayı hava ısınır, toprak, damla darbelerinden ötürü ısınır, kayalar yuvarlanır, aşınır, sürtünür vsvs, bu enerji ısı enerjisi olarak dünyaya dağılır. (Bir kısmını insanlar elektrik enerjisi olarak kullanarak, dünyaya ısı olarak dağılmasını biraz geciktirirler).

Rüzgarın esmesi, denizlerde dalgaları oluşturur, bu dalgalar, rüzgar enerjisini bir zaman için depolarlar, dünyaya ısı olarak dağılmasını geciktirirler.

Güneşten gelen enerji olmasa ("bu enerji, çok yoğun olduğu güneşten, az yoğun olduğu uzaya doğru akmasa"), ne su döngüsü olur, ne rüzgar, ne dalga. Not: Ay ve Güneşin çekim etkisi ile olan gel-git olayını yok sayıyorum.

Canlılar, ışık enerjisini etrafa ısı olarak dağılmadan önce kullanan yapılardır. Yaşam, bu kullanılmaya hazır enerjinin, kendi kendilerine çoğalabilen yapılar tarafından kullanılmasıdır. Ağaçlar, otlar, Güneşin enerjisini bir zaman için kimyasal enerji (selüloz, şeker ....) olarak depolar. Otları, yaprakları yiyen hayvanlar bu enerjiyi bir zaman için kullanırlar, dünyaya dağılmasını biraz geciktirirler.

Canlıların enerji akışı sayesinde var olabilen herhangi bir oluşumdan farkı, kendi kendilerini kopyalayabilecek bilgiyi de barındırmalarıdır. Bu, global olarak bakıldığında, bir yan-üründür. Canlılar, güneşten gelen enerjiyi uzaya dağılmadan önce biraz depolayan, dağılmasını geciktiren karmaşık yapılardan başka bir şey değillerdir.

.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 3 weeks later...

Sevgili Hacı, bu yazı benim zihnimde pek güzel, pek hoş. Velakin, biizm malum tayfa bunu okuyunca abes şeyler çıkaracaktır. Maalesef'te haklı olacaktır. Örneğin, bilgi? DNA'da bilgi toplanması vs. DNA'da bilgi yok. DNA'ya bakıp bu bilgidir diyen biziz. DNA ne yapar? Düzayak yaklaşımla, kendini kopyalar mı? DNA, böyle bir bilince filan sahip midir? Hayır.. DNA kendini kopyalamaz. DNA el mahkum çoğalır. Ortam onu buna zorlar. Olay şu aslında.. Yağmurun yağması demek, bir sonraki yağmurun yağmasını garantilemek demektir.

DNA hiç bir şey yapmaz. Ortada boyuna devam edip duran bir kısır döngü başlamış, etrafında bir ekosistem oluşmuş, biz buna hayat diyoruz. Tıpkı yağmur gibi.. İşte bu kısır döngüyü vurgulamadan yaşamın neden başladığını anlamak, anlatmak zor. Ve ne yapıyoruz, DNA'da bilgi var vs. diyoruz.. Ki bu aslen yanlış oluyor..

DNA, bir tür hücre içinde ortaya çıktı zaten büyük ihtimalle. O ortam DNA ortaya çıkmasını zorunlu kılıyordu, DNA'da o ortamı. Ne oldu böylece, kısır döngü başladı, 3.8 Milyar yıldırda boyuna devam edip gidiyor, işte hepsi bundan ibaret.. İşte bunu ortaya koyabilmek lazım öncelikle.. eğer DNA'da bilgi var, toplanıyor vs. dersek, Gitt argümanı gibi zırvalarla boğuşur dururuz boyuna..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili Anibal

DNA'da bilgi olmadığını epeyidir iddia ediyorsun.

Ama her bilimsel yazıda DNA'da bilgi birikiminden bahsediliyor.

Bunu Nobel ödüllü biyologlar da yapıyor.

DNA uzun bir molekül.. Ama öğeleri rastgele dizilmiş değil.

Genlerin moleküler yapıları korunuyor.

Ve aslına sadık kalınarak şifreleniyor.

DNA'yı bir kitap olarak düşünebilirsin..

Bu kitabı okuyan RNA şifreyi sitoplazmaya taşıyor ve orada DNA'daki şifreye uygun proteinler sentez ediliyor.

Bu süreci her biyolog bilgi birikimi olarak yorumluyor.

Nitekim bu bilgi 4 milyar yıldır birikiyor.

Yazılıp bozuluyor. Yeniden yazılıyor..

Her canlı için farklı bir kitap yazılıyor.

Bunu başka türlü ifade etmek mümkün değil..

Bundan isteyen istediği anlamı çıkarabilir demekle yetiniyorum.

Bir yaratıcıya inanan için bilgi birikiminin ilahi bir anlamı olabilir.

Adamlar zaten her şeyde ilahi bir müdahale olduğuna inanıyorlar..

Big Bang bile onların en sevdiği kuram.

Yoktan var ediliş şeklinde yorumluyorlar Big Bang'i...

Oysa Big Bang yoktan var oluş değil.. Vakümde bir enerji var.

Ama Big Bang'in yoktan var olduğuna bazı ateistler bile inanıyor ve hiçlik içindeki yalancı zerreler ihmal ediliyor.

Sonsuz bir hiçlik reddediliyor.

Ben yanlış anlaşılmaktan korkmuyorum.

Doğru anlaşılmamaktan korkuyorum.

Beni doğru anlasınlar da nasıl anlarlarsa öyle anlasınlar.. Öyle yorumlasınlar..

DNA'da bilgi yok dediğin an önemli bir sorunla karşılaşıyorsun..

Kalıtımı nasıl açıklayacaksın?

Kalıtım bilgi birikimi sonucu ortaya çıkan bir şey..

Aynı nitelik nesiller boyunca tekrarlıyor.

Bu bir bilgi birikimi değilse nedir?

Başka bir terim bulabilir misin?

Bulursan ve o terim tutarsa onu kullanırız...

Ben düşünüyorum da öyle bir terim bulamıyorum..

Selamlar..

HACI

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili Hacı, konuyu yanlış anlamak meselesi tüm mesele. Ben gidip bir hakemli dergiye yazacak olsam, gerine gerien DNA'da bilgiden bahsederim. Zira, bunun ne anlama geldiğin bilen insanlarla muhatap olacağım. Ama biizm budala tayfası bunu öyle anlamaz. Derler, DNA'da bilgi nerden geldi? Gitt argümanı mevzusu işte malum..

http://www.talkorigins.org/faqs/information/gitt.html

Buraya bir gözat bir ara.. Son parağraf benim ne demek istediğimi izah ediyor aslında:

If we use a semantic definition for information, we cannot assume that data found in nature is information. We cannot know a priori that it had an intelligent source. We cannot make the data have semantic meaning or intelligent purpose by simply defining it so.

İşte mesele bu. bizim bir bilgi, veri vs. olarak nitelediğimiz olgu doğada yok. Haliyle DNA'da da yok. DNA'da enzim yapma bilgisi filan yok yani. DNA kendini kopyalar, o gider bir enzim oluşmasına yol açar vs. vs.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili Anibal

Bunlar doğru çıkarsamalar elbette.

Ama sorun o değil..

Bilgiyi nasıl tanımlıyoruz?

Doğada bilgi birikmesi doğanın akıllı olduğuna mı delil teşkil ediyor?

Yoksa biriken bilginin derlenmesi ve bir tür kullanılması mı akıllılığın gösterisi?

Her ikisi de akıllılığın gösterisi değil..

DNA bir takım fizik yasalarına uyarak belli bir şekil alıyor veya almaya zorlanıyor.

Şifre dediğimiz şey RNA tarafından taşınarak yeni bir enzim sentez ediliyor.

Buna biz bilgi diyoruz.

Çünkü biz doğayı kendi bakış açımızdan değerlendiriyoruz.

Doğal süreçleri anlayabildiğimiz için onlara bilgi gözü ile bakıyoruz.

Bizim için herşey bilgi..

Güneş ve gezegenler bazı fizik yasalarına uyarak hareket ediyorlar.

Biz bunu güneş ve gezegenler birbirlerini tanıyorlar şeklinde yorumluyoruz.

Ve onlar gerçekten de birbirlerini tanıyorlar. Ama bu bilinçli bir tanıma değil. Fizik yasalarına uyuyorlar.

Benzer örnekler çoğaltılabillir.

Elektronlar birbirlerini, etraflarında yer alan virtual particle (foton) bulutları aracılığı ile tanıyorlar.

Foton alış verişi yapmayı biz bir tür bilgi alışverişi yapmak olarak yorumluyoruz.

Biz doğayı böyle anlıyoruz. Bilgi birikimi biz insanlar için geçerli bir kavram.

100 bin yıl önce büyük bir tsunami Amerika'nın doğu kıyılarını vurmuş..

Geride kalan izlerine bakarak bu sonuca varıyoruz.

Geride kalan izleri biz bilgi olarak görüyoruz.

Başka türlü düşünemeyiz..

Evreni ve içinde vuku bulan bütün süreçleri bilgi şeklinde algılıyoruz...

Son derece ilginç ve garip bir evrende yaşadığımızı unutmayalım.

Doğanın doğasını öğrendikçe şaşkınlık ve hayranlığımız artıyor. Azalmıyor.

Doğayı başka türlü değerlendirmemiz mümkün olmuyor.

Belki de biraz romantize ediyoruz.

Doğanın görkemi karşısında kendimizi küçük ve önemsiz görüyoruz..

Bence doğayı tanıma, öğrenme ve belirtmede kullandığımız terimlerde kısıtlama yapmaya gerek yok.

İsteyen istediği kadar yanlış anlasın...

Zaten biz ne yapsak onlar istedikleri gibi anlamaya devam edecek...

Dindarlar yanlış anlayacak diye, doğal olguları açıklarken romantizmden uzaklaşmak istemiyorum doğrusu..

Onları kurt yesin..

Selamlar.

HACI

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili Anibal..

Konu üzerinede biraz daha düşününce şöyle bir sonuca vardım.

Bilgiyi her türlü canlının varlığını sürdürmesi için gerekli stimulus olarak düşünebiliriz.....

Canlıya hitabeden her türlü uyarı için bilgi terimini kullanmak yanlış olmaz.

Bakteri için bile bilgi vardır. Çünkü bakteriler de içinde bulundukları ortamdan yararlanacak, oraya adapte olacak ve orada yaşayacak bazı özelliklere sahiptirler.

Canlılar için bilgi onların hislerine hitabeden her türlü uyarıdır.

Bu uyarılar canlıda mevcut sistemler tarafından değerlendirilirler.

Yani canlıda dışardan kendisine ulaşan uyarıları farkedecek sistemler gelişmiştir.

Bu bağlamda her uyarı canlılar için bilgidir.

Başka bir deyişle, algılanan ve etken olarak uyum yapılan her uyarı bilgidir.

DNA'da bilgi birikir mi?

DNA'da bilgi birikmesi ne demektir?

Algılanan ve etken olarak uyum yapılan her uyarı bilgi ise, DNA inert ve edilgen bir molekül olduğundan, bilgi içerdiği ileri sürülmemelidir.

DNA'dan şifrenin RNA tarafından sitoplazmaya taşınması ve orada protein sentez edilmesi de bilgi olarak nitelendirilmemelidir.

Çünkü bilgi hücrenin dışından kaynak alan ve onu bir takım proteinler sentez etmeye zorlayan uyarılardır.

Hücrenin bütün yaptığı o uyarıları tanımak ve ona uygun bir tepki göstermektir.

Bu tepki için hücrenin kendisinde mevcut olan bilgi değil, kendisine ulaşan bilgiye karşı bazı stereotipik moleküler mekanizmalar harekete geçmektedir.

Umarım zorlayarak da olsa, senin düşüncene biraz yaklaştım..

Selamlar..

HACI

Link to post
Sitelerde Paylaş

anibalin yaklaşımına hak veriyorum ama çözümü ne?

Bilgi deyince akla bilinç, bilinçli bir varlığın bilgisi geliyor.

Bilgi, "knowledge" ve "information" anlamında kullanılan bir kelime. Öz Türkçede "information" yok. İnformatikçiler "bili" diye bir şey uydurmuş.

Fizikçiler bile, parçacıklara "information" yönünden yaklaşabiliyor. Bilinç yönü olmayan bir kelime. "İnformation" anlamına gelecek bir şey bulmamız gerekiyor.

Kayıt? Yazı? Kalıp?

Belki "bilgi" kelimesine bir sıfat eklenebilir. ???

Anlam olarak "kalıp" fena değil.

----

Bir şey daha var.

Hacı, yazılarını nesnelere insancıl bir taraf ekleyerk yazıyor. Örneğin, "güneş ve gezegenler birbirlerini tanıyorlar" diyor. Bu, "information" anlamında doğru ama "tanımak" kelimesinde daha fazla şeyler var. Bir "aktif" olma söz konusu. Böyle birşey yok.

Materyalist olarak ben bunu okurken, bu antropomorfik yaklaşım hoş geliyor. Ben şahsen bu şekilde yazılan bir şeyi okurken daha çok zevk alıyorum.

Ama tabii bunu okuyanlar çok kolay "maddede bilinç var diyorsunuz yani" diyeceklerdir.

----

Çok kolay "maddede bilinç var diyorsunuz yani" denebilecek bir şey yazarsak, bence amacımıza tamamen ters davranmış oluruz.

Kelimelerimizi ve yazı stilimizi çok iyi seçmemiz gerekiyor.

.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bilgi kelimesinin anlamını araştırınca üç İngilizce kelime ile karşılaşıyorsunuz..

Information, Data ve Knowledge....

Bunların İngilizce anlamları şöyle:

- Information is stimuli that has meaning in some context for its receiver.

When information is entered into and stored in a computer, it is generally referred to as data. After processing (such as formatting and printing), output data can again be perceived as information.

When information is packaged or used for understanding or doing something, it is known as knowledge.

Bir molekülde bilgi birikir mi?

Hemen her biyolog biriktiğinden bahsediyor.

Ve estetik olarak bilgiyi bu şekilde tanımlamak hoşa gidiyor.

Ama bu edebiyat yapmaktan başka bir şey değil..

Anibal haklı aslında..

Cansız bir molekülde bilginin olduğu iddiası bir yanılsama.. Hatta çarpıtma..

Bilgiyi bir uyarı olarak kabul ederseniz, DNA ne içeriyor. Bilgi mi?

Yoksa bilgiye karşı geniş bir tepki repertuvarı mı?

HACI

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 1 month later...

Burda sizlerle bu yaziyi paylasmak isterim.

SAYGILAR

Evrim ve Abiogenez

Biyolojik evrim dediğimizde bunun ne anlama geldiği üzerinde hepimizin anlaştığı bir tanım olması gerekli. Hayatla ilgili herhangi bir şeyin değişiminden nasıl etkilendiği üzerine bulanık bir kavram mı? Eğer biyolojik evrimin anlamı bizim için buysa o zaman bağımsız yaşayan organizmalar ortaya çıkmadan önceki bütün değişimleri de buna katmamız gerekli. Diğer taraftan, daha bilimsel bir evrim tanımı kullanırsak bazı biyolojik değişimler buna dahil olmayacaktır. Asıl soru hayatın ortaya çıkışı, veya abiogenez, evrimin bir parçası mı yoksa başka bir şey mi olduğudur.

Bence biyolojik evrimin biyolojide çok yararlı olduğunu kanıtlamış bilimsel bir tanımı var. Bu tanım (tanım gereği) canlı organizmaların popülasyonlarının varlığını gerektirir. Bu popülasyonların ortaya çıkışından önceki herşey açık bir şekilde önemli olsa da biyolojik evrim değildir. Şimdi, biz biyolojik evrimin bu tanımını canlılığı oluşturan ilk moleküllerin ortaya çıkışını da kapsayacak şekilde genişletebiliriz ama bu çözdüğünden daha çok soruna neden olacaktır. Ve de allellerin fekanslarındaki (görülme sıklığındaki) değişimler ile popülasyonların evrimini açıklayan yeni bir terime ihtiyacımız olacaktır.

Bir de işin politik yönü var. Bir çok insan biyolojik evrime inanmıyor. Onları evrimin, sürecin, gerçek olduğuna inandırmak isterim. Günümüzdeki organizmaların bundan milyarlarca yıl önce yaşamış olan bir ortak atadan evrimleştikleri de net bir bilimsel gerçektir. Bu olgular biyolojik evrimin benim temel olduğuna inandığım kavramlarını da kapsıyorlar. Bu noktada halkı eğitmek için bir şansımız var. Eğer insanlar ilk organizmanın tanrı tarafından yaratıldığına inanmak istiyorlarsa şimdilik bununla yaşayabilirim. Önceliklerimizi belirleyelim. İnsanlara biyolojik evrimi anlatmaya çalışırken onu, bence yanlış bir şekilde, hayatın ortaya çıkışı ile birleştirip kendimizi zora sokmayalım. O strateji daha başlamadan yıkılmıştır.

Bence "evrimin" bir çeşidi olan kimyasal evrim gerçekleşmiştir. Bu süreç ilk canlı hücrelerin oluşumuna katkı sağlamıştır. Kendi kendini eşleyen moleküller arasında bir tür seçilim olmuş olabilir ve moleküllerden bazılarının ortamda zenginleşmesi ile sonuçlaşan rastlantısal olaylar gerçekleşmiş olabilir. Bu iki süreç doğal seçilim ve sürüklenmeyi genetik algoritmaların onları taklit ettiği kadar ancak andırır. Bununla birlikte doğal seçilim (ve sürüklenme) için modern türlere uygulanan daha iyi bir tanımın olması yararlıdır. Bu tanım yararlı olabilmek için canlı organizma popülasyonlarına muhtaçtır. "Doğal seçilimin" tanımını kendi kendini eşleyen molekülleri de kapsayacak şekilde genişletmenin bir yararı yok. Eğer bunu yaparsak benekli güvenin ve Galapagos ispinozunun evriminin mekanizmasını açıklayan yeni bir terime ihtiyacımız olacak. Bu yeni terim kendi kendini eşleyen molekülleri kapsamayacak. Asıl soru kendi kendini eşleyen moleküllerin seçimi ile biyolojik doğal seçilimin aynı doğal süreç olup olmadıklarıdır. Bence değiller - bu demek değildir ki aralarında benzerlikler yok ... benzerlikler tabi ki var.

Bence abiogenez biyolojik evrim ile aynı şey değildir ve kesinlikle "Darwin'in evrimi" (Darwinian evolution) ile aynı şey değildir. Canlılığın ortaya çıkışının alışılmışın dışından bir şey, özelikle de doğaüstü bir güç gerektirmeden kendiliğinden olan bir süreç olduğunu savunuyorum. Diğer taraftan, biyolojik evrimin ilk canlı hücre topluluğunun ortaya çıkışı ile başladığını da savunuyorum.

Bazı bilimadamları hayatının başlangıcını evrimin tanımından ayırmanın saçma olduğunu savunuyorlar. Biri bunu jeoloji çalışıp dünyanının oluşumunu incelememeye benzediğini de önerdi. İddia ettiğine göre dünyanın oluşumu bir jeoloğun çalışmasının bir parçasıdır. Bu yüzden, ona göre dünyanın oluşumunu jeolojiden ayırmak saçmadır. Katılıyorum.

Hayatın başlangıcı biyolojinin bir parçasıdır. Diğer taraftan, biyolojik evrimin bir parçası olmak zorunda değildir. Daha uygun bir benzerlik tabaka tektonikleri ile dünyanın oluşumu arasında kurulabilir. Tabakaların hareketleri bizim dünyanın geçmişini anlamızda çok yardımcı olurlar. Dünyamızın jeolojik hareketlerinin 4.5 milyar yıl once dünyanın oluşumu ile başladığı açıktır. Ama dünyanın yıldızlar arası gazlardan yoğunlaşarak oluşması tabaka tektoniği değildir. Çatlak oluşumu, tabakaların dalma ve batması, tabaka hareketleri, volkanik bölgeler vs. gibi jeolojik olaylar dünya soğuyup üstü katılaşıncaya kadar başlamadılar. Ben de biyolojik evrimi jeolojinin tabaka tektoniğine benzetiyorum. Başlangıç ile bağlantısı var ama aynı şey değiller.

[bu yazı Laurence A. Moran’ın "Evolution and Abiogenesis" adlı yazısından çevrilmiştir. Yazının aslına http://bioinfo.med.utoronto.ca/Evolution_b...biogenesis.html adresinden ulaşabilirsiniz.]

Benim aldigim kaynak

Link to post
Sitelerde Paylaş
Burda sizlerle bu yaziyi paylasmak isterim.

SAYGILAR

Evrim ve Abiogenez

....

İnsanlara biyolojik evrimi anlatmaya çalışırken onu, bence yanlış bir şekilde, hayatın ortaya çıkışı ile birleştirip kendimizi zora sokmayalım. O strateji daha başlamadan yıkılmıştır.

Bence "evrimin" bir çeşidi olan kimyasal evrim gerçekleşmiştir....

[bu yazı Laurence A. Moran’ın "Evolution and Abiogenesis" adlı yazısından çevrilmiştir. Yazının aslına http://bioinfo.med.utoronto.ca/Evolution_b...biogenesis.html adresinden ulaşabilirsiniz.]

Benim aldigim kaynak

Güzel bir konu açmışsın Rochader.

Bence, yaşamın başlangıcı ile "evrim" diye bir süreci ayırmak olanaksız.

"İlk hücre" denilen şey de (herhalde ilk hücreler demek daha doğru) kimyasal bir "evrim" sürecinin sonucu.

Yani:

Yarım yamalak çoğalabilen yapılar arasından daha iyi çoğalabilen yapıların doğal seçilimi sürecinin sonucu.

Sınırı nereye koyacağız?

"Evrim yaşamın başlangıcı ile ilgilenmez" sözü, bizim kolaya kaçmamızdan başka bir şey değil.

Ben de, forumlarda Evrim konusunu tartışmaya başladığımda bu yönde düşünüyordum. Evrim "yaşamın başlangıcı ile ilgilenmez" diye birkaç kere yazmışımdır.

Şimdi, "o zaman yanlış düşünüyordum" diyorum.

O zamanki kendi yaklaşımım hakkında düşününce, bu "kolaya kaçma", şimdi bana, "Tanrı kavramını tartışmadan Evrimi tartışabilme"nin bir yolu gibi geliyor. Yani "deist" bir yaklaşımı dışlamadan, Evrim Kuramını ılımlı, "deist" dindarlara kabul ettirebilmenin bir yolu.

Bence boş, gereksiz tartışmalar.

Bugünkü düşüncem şu:

Evrim, bir bütün olarak, ateist bir düşüncedir. Yaşamın başlangıcını da kapsar.

Deist yaklaşım açısından Tanrı, BigBang öncesinin gizemli deliğine süpürülmüştür.

.

Link to post
Sitelerde Paylaş
"Evrim yaşamın başlangıcı ile ilgilenmez" sözü, bizim kolaya kaçmamızdan başka bir şey değil.

Ben de, forumlarda Evrim konusunu tartışmaya başladığımda bu yönde düşünüyordum. Evrim "yaşamın başlangıcı ile ilgilenmez" diye birkaç kere yazmışımdır.

...

Evet anliyorum ayni hatayi bazen bende yapmistim. Birde su Maymun hikayesi cok iyi bir sekilde netlesmeli. Beni en cok sinir edende bu. Birde sorarlar ;

- Madem maymundan geldik neden hala maymun var? :P

NOt: Yazilarimiz icin verdigim kaynaktan baya yararlanabiliriz.

SAYGILAR

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 1 month later...
Evet anliyorum ayni hatayi bazen bende yapmistim. Birde su Maymun hikayesi cok iyi bir sekilde netlesmeli. Beni en cok sinir edende bu. Birde sorarlar ;

- Madem maymundan geldik neden hala maymun var? :P

NOt: Yazilarimiz icin verdigim kaynaktan baya yararlanabiliriz.

SAYGILAR

Allah % 98 bizimle aynı olan tüm primatları bizim kafamızı karıştırmak için yaratmıştır... :rolleyes:

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 5 months later...
Bu soruna başka bir açıdan bakarak da yaklaşabiliriz. Enerji yok olmamakta ve başka bir enerji ve ısı şekline dönüşürken, bu olay doğada bilgi şeklinde kaydedilmekte ve birikmektedir. Bu birikimi zaman da katalize etmektedir

kışkırtıcı bir cümle.çok hoşuma gitti. biraz açabilir misin?

Galaksilerin hemen hepsinde organik maddelerin oldukça bol olarak bulunduğu spektroskopik araştırmalar sonucu kanıtlanmıştır. .

organik molekül kavramı çok geniş bir aralığı ifade eder. senin bahsettiğin nedir?

Link to post
Sitelerde Paylaş
Sevgili Hacı, bu yazı benim zihnimde pek güzel, pek hoş. Velakin, biizm malum tayfa bunu okuyunca abes şeyler çıkaracaktır. Maalesef'te haklı olacaktır. Örneğin, bilgi? DNA'da bilgi toplanması vs. DNA'da bilgi yok. DNA'ya bakıp bu bilgidir diyen biziz. DNA ne yapar? Düzayak yaklaşımla, kendini kopyalar mı? DNA, böyle bir bilince filan sahip midir? Hayır.. DNA kendini kopyalamaz. DNA el mahkum çoğalır. Ortam onu buna zorlar. Olay şu aslında.. Yağmurun yağması demek, bir sonraki yağmurun yağmasını garantilemek demektir.

DNA hiç bir şey yapmaz. Ortada boyuna devam edip duran bir kısır döngü başlamış, etrafında bir ekosistem oluşmuş, biz buna hayat diyoruz. Tıpkı yağmur gibi.. İşte bu kısır döngüyü vurgulamadan yaşamın neden başladığını anlamak, anlatmak zor. Ve ne yapıyoruz, DNA'da bilgi var vs. diyoruz.. Ki bu aslen yanlış oluyor..

DNA, bir tür hücre içinde ortaya çıktı zaten büyük ihtimalle. O ortam DNA ortaya çıkmasını zorunlu kılıyordu, DNA'da o ortamı. Ne oldu böylece, kısır döngü başladı, 3.8 Milyar yıldırda boyuna devam edip gidiyor, işte hepsi bundan ibaret.. İşte bunu ortaya koyabilmek lazım öncelikle.. eğer DNA'da bilgi var, toplanıyor vs. dersek, Gitt argümanı gibi zırvalarla boğuşur dururuz boyuna..

hangi kavramı açıklamak için kullanılmaz ki bahsettiğin bu tanımlama yada anlama çabası? DNA dakilere bilgi diyoruz elbette. bunu kimse kafadan atmadı. ne yani? delikten bakınca eşşeğe benzer birşey farkeden bilimci kalkıp ''arkadaşlar karşıda bir inek var'' mı demelidir?

DNA ''anlamlı'' dizilimler içerir. buna bilgi demekten daha doğal ne olabilir? gerçeğin saklanmasını istemek değildir de nedir seninki?.

Link to post
Sitelerde Paylaş
kışkırtıcı bir cümle.çok hoşuma gitti. biraz açabilir misin?

organik molekül kavramı çok geniş bir aralığı ifade eder. senin bahsettiğin nedir?

Kışkırtıcı olan nedir? Enerjinin başka enerji türlerine dönüşmesi mi, yoksa zamanın bu süreci katalize etmesi mi?

Aslında ikisi de kışkırtıcı değil. Bunlar gözlem. Bilginin doğada birikmesi zaman tarafından katalize edilir.

Biriken bilgiyi derlemek için zaman faktöründen yararlanılır. Geçmişte vuku bulan bir olayın zaman faktörünü dikkate almadan ne zaman ve nasıl vuku bulduğunu anlamak mümkün değildir.

Organik molekül kavramı sanıldığı gibi çok geniş değil..

H, O, C, N, S dan zengin 20'nin altında elementin bir araya gelerek oluşturduğu moleküle organik molekül diyoruz.

Çok geniş olan bunların birbirleri ile birleşerek oluşturdukları molekül türüdür.

Ama onların oluştuğu elementlerin sayısı kısıtlıdır. İster uzayda oluşssunlar, ister bir canlının vücudunda, bu elementlerin çoğunun biraraya gelerek oluşturduğu bütün moleküller için organik terimi kullanılır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

>>> DNA ''anlamlı'' dizilimler içerir. buna bilgi demekten daha doğal ne olabilir?

Elbette, ama onun anlamını koyan sensin. Buna bilgi diyeceksin, çünkü senin semantik kabiliyetin bunu gerektiriyor. Sen bunu sanallaştırmak durumundasın. Ve bunu yapıyorsun..

>>> gerçeğin saklanmasını istemek değildir de nedir seninki?.

Tam tersi, gerçeğin daha açık ortaya konmasını istiyorum ben.

Sanallaştırma, senin orada gördüğün şeyi bana analatabilmen için uygulanan yöntemdir. Burada informasyon, yani bilgi çıkarımlanır ve iletilir. böylece senin gördüğün şeyi ben burada aynen kavrayabilir olurum. Bu sürece sanallaştırma denir. Sanallaştırmada önemli bir nokta, aşama, enkapsülasyondur. Yani kapsülleme.. Bu basitçe, bir sürü ıvır zıvır detayın vs. birleşip tek bir adım olarak ifade edilecek şekilde bir kapsüle konması demektir. Ve bu kapsülün tanımı, doğrudan sanallaştırmaya bağlıdır, yani insan semantiğine uygun halde oluşturulur.

Buna basit bir örnek verelim. Bir ühcredeke DNA'ya bilmem ne enzimi gelince, bu DNA şöyle olur, böyle olur, hücre ducarı büyür, şurasındna kopar, burasından eklenir, DNA ikiye ayrılır, her birinin birer kopyası oluşur, şu olur bu olur, sonuçta iki yeni hücre olur..

İşte bu süreç, "Hücre bölünmesi" adıyla kapsüllenmiş olur. Ve artık bu kapüslü yutmuş, yani bilen adam için, bu konuyla alakalı terimleri kolayca ifade edebilir oluruz. Deriz ki, kemoterapi hücre bölünmesi sırasında etkili olup, bölünen hücreleri öldürür. burada oturup, kemoterapi DNA bölünüp şunu edip, hücre duvarı bunu edip zart zurt diye bir sürü şey yazıp kafa ütülemeden, semantiğimize uygun şekilde bir cümle ile izah ediliverir. Bu kapsülasyon, belli bir sahada olan küçük tanımları toplar ve bunlar ila aralarında ilişkiler ortaya konarak o sahaya dair abstraction ortaya çıkar, yani özetleme, özet..

Kişilerin ihtisas, ihtiyaç durumlarına göre bu özetlemelere vakıf, kapsülasyonlara da hakim olması beklenir. Eğitim denen, mevcudatın ahvalinin bir diğer kişiye/kişilere aktarma süreci işte bu mantalite üzerine kuruludur. Örneğin ilkokul öğrencisine, mikropların çoğaldığı söylenir, lise öğrencisine bölünerek çoğaldığı. Ama biyoloji öğrencisine DNA polimerazın hikmetleri...

İşte bu noktada, DNA'da anılan bilgi, aynen böyle bir kapsülasyondur. Orada bilgi olduğu filan yok. DNA'nın o ahvalini bir somut nesne olarak gösteremeyip, ilerki süreç boyunca oluşacak sonuca dari temeli içerdiğinden biz ona "göz rengi bilgisi" diyoruz, bir kapsülasyon yapmış oluyoruz. Hepsi bu.

Şimdi sizin bizim eğitim/iletişim mekanizmamızda kullandığımız bu soyut kavramları alıp, "eee, o bilgi DNA'ya nerden geldi.." diye zırlayacağınız malumdur. Bende o yüzden, olayın derinine doğru giderek bu kapsülasyonların açık gösterlip, asıl gerçeğin görülmesini istiyorum, işte hepsi bu..

Link to post
Sitelerde Paylaş
Kışkırtıcı olan nedir? Enerjinin başka enerji türlerine dönüşmesi mi, yoksa zamanın bu süreci katalize etmesi mi?

Aslında ikisi de kışkırtıcı değil. Bunlar gözlem. Bilginin doğada birikmesi zaman tarafından katalize edilir.

Biriken bilgiyi derlemek için zaman faktöründen yararlanılır. Geçmişte vuku bulan bir olayın zaman faktörünü dikkate almadan ne zaman ve nasıl vuku bulduğunu anlamak mümkün değildir.

Organik molekül kavramı sanıldığı gibi çok geniş değil..

H, O, C, N, S dan zengin 20'nin altında elementin bir araya gelerek oluşturduğu moleküle organik molekül diyoruz.

Çok geniş olan bunların birbirleri ile birleşerek oluşturdukları molekül türüdür.

Ama onların oluştuğu elementlerin sayısı kısıtlıdır. İster uzayda oluşssunlar, ister bir canlının vücudunda, bu elementlerin çoğunun biraraya gelerek oluşturduğu bütün moleküller için organik terimi kullanılır.

kek keh

kışkırtıcı olan enerji dönüşümlerinin doğada bilgi olarak kaydedildiğini söyledikten sonra DNA' nın(hatta yaşamın) niçin oluştuğunu bununla açıklamaya çalışmandır.

organik molekül kavramı elbette çok geniştir. organik moleküllerin sayısının az olduğunu söylersen doktorluğundan şüphe etmek zorunda kalırım. organik moleküllerin temel elementlerinin az olması ile bu moleküllerin az olması aynı anlama gelmez.

sen uzayda metan var dersen ayrıdır, DNA var dersen ayrıdır.

bu elemetlerin sadece kendilerinin varlığı bilinmektedir demek ile, bunların uzayın farklı yerlerinde organize olup olmadığı konusunda size yalan söyleyemem demek farklı şeylerdir. anlatabildim mi?

tarihinde xzer tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...