Jump to content

bazı böcekler


Recommended Posts

  • İleti 69
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Top Posters In This Topic

Posted Images

Ne kadar hayret verici olursa olsun, eğer tesadüfi mütasyon ve doğal seçilim mekanizmalarıyla izah edilebiliyor ise yeterli ve doyurucudur. Doğru olduğuna kanaat getirilebilir.

Bir bölgede pek çok çeşit böcek üremektedir. Böceklerle beslenen bir başka canlı elbette en fazla göze çarpan ve en çabuk görülenleri avlayacaktır. Sonra ada az kontrast teşkil edenleri ve en zor da zemine en fazla benzeyenleri bulabilecektir. Yani böcekte, bilinçli bir şekilde kendini zemine benzetme gayreti yoktur. Mekanizmanın farkında bile değildir. Tesadüfi mütasyon sonucu zemine en çok benzeyenler daha az avlanarak daha fazla yaşama şansı bulduğu için o bölgede daha rahat çoğalabilmiş ve yaşamda kalabilmiştir.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Arkadaşlar, izah edeyim... Ama lütfen okuyun.

Bir böcek, içinde hiç bulunmadığı, asla bulunamayacağı bir ortamdan bir nesnenin şekline girseydi durum şaşırtıcı olurdu.

Ama bu hayvanlar içinde yaşadıkları doğanın şekillerini taklit ediyorlar ve milyonlarca yıldır o ortamdalar.

Eğer bir böceğin kanatlarını ve kanat kınlarını incelerseniz zaten yaprak gibi damarlı olduğunu görürsünüz.

Bunlar damar değil ama... Böcekler solumun yapar o kanallardan.

Eğer bir böceğin renk ve şekil itibatıyla kanadında veya diğer organlarında çok küçük bir değişiklik bile oluşsa o böcek diğerlerine göre daha avantajlı olur.

Renk değişimi için çok küçük bir mutasyon bile yeterlidir. Yani bir genin tek bir noktasında oluşan değişim rengi değiştirebilir.

Şekil değişimleri de benzerdir. Çok küçük bir değişimle vücudunun değişik yerlerinde bacak çıkan böcekler var. İlgilenen olursa resimlerini gösterir ve ilgili genetik değişimi anlatırım.

Canlıların organlarının şekilleri DNA'da mühendislik planı gibi yazılmaz. Yani şekil DNA'da çizim gibi durmaz. Dokuların ve organların şekilleri gelişimleri sırasında olan dokunma, yönelme gibi etkilerle olur.

Yani bir dokudaki protein, diğer dokudaki bir proteinle etkileşince o dokunun gelişimini etkiler... Diyelimki iki doku gelişiyor, ve biri hafifçe katlanıp diğerine yaklaşıyor. Temas gerçekleştiğinde bir etkileşim başlar ve her iki doku gelişimlerin başka yönlerde sürdürürler.

Bu etkileşimi sağlayan proteinlerdeki çok ama çok küçük değişim (DNA'daki mutasyon) dokuların ve organların şekillerinde çok büyük değişim yapabilir. Bu konuda, yani emriyolojik gelişim konusunda çok fazla çalışma var, canlılar kompleksleştikce morfolojikleri bu etkileşimlere daha bağlı hale geliyor...

Bir organın boyutu, bir dokunun sınırları diğer doku ile temas ve etkileşimleri ile belirleniyor. Yani DNA'da teknik çizim gibi değil.

Örnek vereyim, A dokusu B dokusunu çevreleyen bir dokudur; gelişim sürecinde dıştaki hücreler A dokusuna dönüşmek için sinyali çevrelerinden alırlar. Yani örneğin böcek yumurtası içinde gelişen böcek dokusunun en dıştakı hücrelerinde yüzeyde bulunan proteinler sinyal üretirler. Zira onlar başka hücrelere değil yumurta içindeki canlı olmayan maddelerle temas ediyorlar.

Bu sinyal sonucu hücrelerdeki genlerden bazıları etkin hale gelir bazıları etkisiz hale gelir ve hücre bu sayede A dokusu karakteri gösterir.

B dokusu ise A ile etkileşim ile nerede olduğunu tesbit eder. A dokusu farklılaşınca hücrelerdeki yüzey proteinleri de farklılaşır ve hücre yüzeyinden tanınabilir hale gelir.

Şimdi bir bir grup kök hücresi alsak, yani henüz ne A ne de B olmamış hücreler. Sonra bunları besi yerinde büyümeye bıraksak, bunlar çoğalmaya başlar, doku büyür, ama karakter kazanmaz. Biz o kök hücreleri grubunun yanına bir grup A dokusu hücresi bırakırsak A'ya temas edinceye kadar kök hücresi olarak büyürler, temastan sonra ile A'yı yüzey proteinlerinden tanıyıp B'ye dönüşürler, içte kalan kök hücreleri de öndeki B dokusunu tanıyıp B'ye dönüşürler. Bu dönüşümlerin moleküler altyapıları çok iyi çalışılmış ve anlaşılmıştır.

Burada anlatmaya çalıştığım şey, tekrarlıyorum DNA bir arabanın bir evin planları gibi şekil belirlemez; etkileşimleri kodlar.

Bu etkileşimi kodlayan DNA kısımlarında (yüzey proteinleri ve bunların etkilerini DNA'dan okuma yapmayı tetikleyecek proteinleri kodlayan DNA parçalarında) tek bir nokta mutasyon bile sistemi çok değişitirir. Protein etkiyi çok iyi iletir hale gelebilir, etkinliği artar, yada çok tembelleşebilir. Bazen başka bir proteine dönüşüp alakasız bir yerde görev alabilir. Bazen de etkinliği bozulur ve işe yaramaz. Bu işe yaramama ölüm demek olabilir. Bazen canlı hiç gelişemez bile.

Böcekler çok sayıda oğul veriler, yani çok fazla ürerler, yeni nesil oluştururlar. Dünya'da bugün yaşayan 1.500.000 böcek çeşidi vardır. Bu sayı böceklerin mutasyonlar ile nasıl çeşitlenebildiklerini gösterir.

Her böcek neslinde çok küçük değişimlerden iyi olanları, hayatta kalmaya yardımcı olanları seçilir. Başarısızlığa yol açan alleller gen havuzunda azalır ve zamanla yok olur.

Allel nedir? Allel bir genin versiyonlarıdır. Yani kanadın boyutu için bir gen varsa o gen yerine 10 çeşit allel den biri gelebilir. Her gen için değişik sayıda allel vardır. Bireyler arasındaki çeşitliliğin sebebi budur.

Gen havuzu ise bir türün tüm genetik bilgisidir. Tek bir canlı değil o canlının çiftleşip verimli döl verebildiği tüm canlıların genetik bilgileri toplamı...

Kütüphane gibi düşünün; benim biyoloji için bir kitabım fizik için bir kitabım var... Kolonya'nın da bir biyoloji kitabı, bir fizik kitabı var. Ama bendeki biyoloji kitabı başka ondaki başka... Ama fizik kitaplarımız aynı.

Eğer bir arada düşünürsek 2 biyoloji, 1 fizik kitabı var. Yani fizik bilgisi bireyler arasında aynı, biyoloji bilgisi farklı.

Sonra Kolonya ve benim birer çocuğumuz oluyor. Kolonya çocuğuna kitaplarını kopyalıyor, ben de kendi çocuğuma...

Ama Kolonya Fizik kopyalarken bir yerde yerde yanlış yapıyor ve bir formulde 0,2 olacak katsayıyı 0,3 yazıyor.

Şimdi iki çeşit fizik alleli oldu. Birinin akrabası bu kitaplar ama çok az farklı... İkisinde baştan sonra okursanız birinin diğerinden geldiğini anlarsınız. Bu değişiliklerin sayısı arttıkça akrabalık ilişkisi uzaklaşır. Ama Kolonya'nın yaptığı 0,2 > 0,3 hatası bir markerdir. Kolonya'nın çocuğunu işaretler. Kolonyanın soyunda torunları başka hatalar yaparlarsa onlar da iletilir ama Kolonya'nın 0,2 > 0,3 hatasından tüm soyunu tanırız.

Bazen bu hata tersine çevrilir, ama diğer markerlar sayesinde takip etmek hala mümkündür. Geri çevrimin hangi nesilde olduğunu bile tesbit edebiliriz. Zira markerlar 1-2 tane değil binlercedir.

Zamanla Kolonya'nın 0,3 yazdığı katsayının daha isabetli sonuçlar vermesiyle Kolonya'nın çocuğu benim çocuğuma göre daha iyi Fizik sonuçları buluyor. Kolonya bunu yanlışlıkla yaptı, 0,02 de yazabilirdi, o zaman çocuğu Fizikte hep hata yapardı. Ama 0,3 daha yakın bir değerdi ve daha iyi sonuç verdi.

Bu nedenle benim çocuğum geri kaldı ama bir avantaka Kolonya'nın çocuğu öne geçti.

Canlı dünyasında avantaj yaşamak ve üreyecek fırsatı bulmak demek.

Daha iyi uyum sağlayan "allel"ler yaygınlarşır. Bireye dert olan yada avantaj sağlamayan alleller zamanla havuzda azalır ve yok olur.

Bu kamuflaj yapan canlılar yada biyomimikri yapan canlılar, DNA'larındaki küçük bir değişimle önce kendilerini yaprağa azıcık benzeyecek bir allele kavuştular.... Yaprağa azıcık benzemek bile predatörlerin gözlerinden azda olsa kaçmalarına yardımcı oldu.

Yaprağa -azıcık- benzeten allel, örneğin rengin yeşil olmasını kodluyordu.

Bu alleli taşımayanların sayısı yavaş yavaş azaltı ve genetik havuzda yaprağa -azıcık- benzeten allel çoğaldı. Neden? yaprağa benzeten allel taşıyıcısına avantaj sağladı. Avantaj nedir? Yaşamak ve üreyecek fırsatı bulmak.

Sonra başka bir allelde bir mutasyon daha oldu... ve yeni bir allel daha oluştu. Yaprağa -biraz daha fazla- benzeten allel...

Yaprağa -biraz daha fazla- benzeten allel ise kanattaki solunum kanalı belirgiliğini arttırdı... (Azıcık damar gibi görünmeye başladı kanallar)

Bu allel de diğeri gibi avantaj sağladı... Bu iki alleli birden taşıyan böcekler çok daha başarılı oldu...

Diyelimki ilk bahsettiğim allel de bir mutasyon daha oldu ve renği kırmızıya döndüren bir allel çıktı. Bu renk taşıyıcısı böceğin başına bela oldu, zira kuşlar onları çok iyi gördü ve yedi. O böcekleri genlerini aktarma fırsatını yakalayamadılar.

Ama o allel tam havuzdan yok olmak üzereyken o genin taşıyısı bir böcek kabuk proteinlerinde bir mutasyonla doğdu...

Kırmızı rengi kodlayan genin hemen yakınında oldu bu mutasyon, yine renk kodlayan bir gende, renk maddesini azıcık değiştirdi ve renk pigmenti kuşlara zarar verecek bir moleküle dönüştü. (Moleküller yapılarında çok küçük bir değişimle etkilerinde çok büyük değişimler gösterebilirler, öneğin etil alkol ve metil alkolün insana etkileri)

Bu mutasyon ile hücrelerin içlerindeki zehirli bir madde biriktirmeye başladılar. Bu madde böcek için zehirli değildi ama kuşların metabolizmalarına zarar veriyordu.

Genetik linkaj diye bir olay vardır. İki gen mutlaka birlikte taşınır. Yani bi gen varsa diğeri de mutlaka gelmiştir. Bağlı genler yani...

Bu kırmızı kanat geni ile zehir biriktirme geni arasında linkaj vardı. Zira ikisi de pigmentasyon kodlayan genlerdi ve lokusları dip dibe idi.. Lokus, DNA'da genin konumu demek...

Bu iki gen birlikte taşındıları için (linkaj var) kırmızı böcekler aynı zamanda zehirli böcekler oldular. Ve bu kırmızılık alleli zehir özelliği kazanınca bir süre sonra gen havuzunda çoğaldı.

Bu dönemde bu türe ait böcekler çok geniş bir alanda yayılım gösteriyorlardı.

Bir yıldırım düşmesi ile çıkan orman yangınında büyük bir kısmı yok oldu.

Ama yanmış orman arazisinin güneyi ve kuzeyinde az sayıda böcek kaldı... Kül olmuş ormanda ne besin vardı ne de yaşama elverişli bir ortam.

Kuzey'de ve Güney'de aynı tür böceklerin yaşamları sürüyordu... Mutasyonlar ile bir birlerinden biraz daha farklılaştılar.

Güney'de yangından kurtulmuş ormalık bölgede yaşayan grup için yeşil olmak avantajlı idi.

Kuzey'de kayalık alanda yaşayan grup içinse kırmızı olmak daha avantaj sağlardı ve yeşiller azaldı.

Zamanla bu türler iyice farklılaştılar. Aralarındaki yanan orman arazisinde de bitkiler çoğaldı, zamanla bölge yeniden orman oldu.

Güney türleri ormanın içine doğru yayıldıkça kuzeydeki kayalık bölgeye yaklaştılar. Ve Kırmızı tür ile karşılaştılar...

Ama çifleştiklerinde verimli döl vermedi... Zira bunlar birbilerine yakın ama farklı iki tür olmuşlardı.

Sonra yeşil -yaprağa birazcık benzeyen- ve kırmızı zehirli türler her nesilde ürettikleri milyarlarca yavru ile milyonlarca mutasyondan faydalı olanları seçecerek yollarına devam ettiler.

Az da olsa yaprağa benzeyen tür yaprağa biraz daha benzeyen oğulların avantajlı olduğu bir ortamda gelişti. Yaprağa benzeten en küçük mutasyon bile kıymetliydi, taşıyısısına avantaj sağladı ve yaprağa benzerlik gitgide arttı...

Yıllar sonra bilim adamları bu iki türden alınan DNA örneklerini karşılaştırdıklarında benzerlikleri gördüler.

Orman içinden ve kayalıktan daha fazla örnek topladılar.

Bazı genler için allelleri çıkardılar ve gen havuzunu incelediler.

Kırmızı ve yeşil arasında morfolojik farklılığın çok büyük olmasına rağmen DNA dizilimlerinde çok ama çok küçük farklar buldular.

Hepinize saygılar, sevgiler, umarım okumuşsunuzdır... Sorularınız varsa iletin lütfen...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bilgehanbengi, sana bir forumdaş tavsiyesi:

Yazının tamamını okuyamadım. Uzun yazıları okumak yorucu oluyor. Bilimsel nitelikte ve güzel bir yazı olduğuna eminim ama fazla uzun ve terminolojik açıklamalar benim için değilse bile karşıt görüşteki arkadaşlar için tatmin edici olmuyor. Bilimi biraz basitleştirerek ve bakkalın, çiftçinin, avukatın yani halkın her kesiminden ve farklı ilgi alanlarından insanın anlayabileceği şekle indirgeyerek anlatırsan bilim ile toplum arasındaki mesafeyi biraz daha kısaltmış olursun. Bunu forumda yaptığım gözlemlere dayanarak söylüyorum. Kimileri okumadığı halde muhalefetinden hız kesmeden bildiğini okumaya devam ediyor. En iyisi özet girişler yaparak soru-cevap yöntemiyle konunun ayrıntılarına inmektir diye düşünüyorum.

İyi forumlar.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Bilgehanbengi, sana bir forumdaş tavsiyesi:

Yazının tamamını okuyamadım. Uzun yazıları okumak yorucu oluyor. Bilimsel nitelikte ve güzel bir yazı olduğuna eminim ama fazla uzun ve terminolojik açıklamalar benim için değilse bile karşıt görüşteki arkadaşlar için tatmin edici olmuyor. Bilimi biraz basitleştirerek ve bakkalın, çiftçinin, avukatın yani halkın her kesiminden ve farklı ilgi alanlarından insanın anlayabileceği şekle indirgeyerek anlatırsan bilim ile toplum arasındaki mesafeyi biraz daha kısaltmış olursun. Bunu forumda yaptığım gözlemlere dayanarak söylüyorum. Kimileri okumadığı halde muhalefetinden hız kesmeden bildiğini okumaya devam ediyor. En iyisi özet girişler yaparak soru-cevap yöntemiyle konunun ayrıntılarına inmektir diye düşünüyorum.

İyi forumlar.

thecrow, elimden geldiğince tüm terimleri açıklamaya çalıştım. Ayrıca herkesin anlayacağı örnekler verdim.

Uzunluğu konusunda birşey diyemem. Ama girişte bir özet geçme konusunda haklısın. Yarın bir daha okuyup elden geçireyim.

Ama insanlar şunu bilmeliler, bunları anlamak çok kolay ama anlatmak uzun.

Tembellik etmeyip okuyan zaten bilgiye kavuşuyor.

Bu arada bu tip yazıların koroya konuşmak olduğunu biliyorum, yaratılışcılar yine okumayacak. Ama ben bir seri video hazırlamayı da düşünüyorum... Fikirlerinizi beklerim.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Bu arada bu tip yazıların koroya konuşmak olduğunu biliyorum, yaratılışcılar yine okumayacak. Ama ben bir seri video hazırlamayı da düşünüyorum... Fikirlerinizi beklerim.

Sayın Bilgehan,

Lütfen bu tip yazılarınızı bizden esirgemeyin. Bu koroya konuşmak değil, bilgiyi elde etmek isteyene konuşmak olsun. Seri vidyo olayında size yardımcı olmak isterim.

Saygılar.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sn. Bilgehan güzelce açıklamış.. Fakat soruya net bir cevap değil..

Soruya bakarsak.. Soru yanlış..

Evrim mutasyon ve doğal seleksiyon ile ortaya çıkmaz, varyasyon ve doğal seleksiyon ile ortaya çıkar. Bu fark, biyoloji ile uğraşmayanlara ne olacak, ne farkeder gibi gelebilir ama fark aslında çok çok daha büyük ve önemlidir..

Link to post
Sitelerde Paylaş
Elbette hacı, mutasyonlar olmasa varyasyonlarda olmaz..

Ama varyasyon ile mutasyon farklı şeylerdir. Tıpkı insan ile ordu veya su damlası ile denizin farklı olduğu gibi..

Bunu biraz daha açmak gerekiyor..

Varyasyon ile mutasyonun farklı şeyler olması demek, bir yerde ilişkilerinin olmasına rağmen, birbirlerinden bağımsız olmaları demektir.

Bağımsız olmaları ne demektir?

Varyasyona mutasyondan başka etkenler neden oluyorsa, bu ikisi birbirlerinden bağımsız demektir.

The Triple Helix kitabında Richard Lewontin bunu çok güzel açıklıyor.

Aynı genetik yapı çevresel ve diğer faktörlere göre farlı morfolojik görünüşlere neden oluyor.

Bu hemen her canlı için geçerli..

Ayrıca embryogenez sırasında meyoz bölünmeden dolayı farlı canlılar ortaya çıkabiliyor.

Aynı babaya ait sperm ile aynı anneye ait yumurtadan oluşan insanlar birbirlerine hiç benzemiyor. Her bakımdan çok farklı olabiliyorlar..

Mutasyon varyasyon nedeni olabiliyor.

Ama varyasyon her zaman mutasyona bağlı olarak ortaya çıkmıyor..

Bunların doğal seçilimle ne gibi bir ilişkileri olabilir.

Her ikisi de doğal seleksiyona tabi oluyor..

Ama mutasyon doğal seçilimden daha fazla etkileniyor. Çünkü normalden ayrılma çoğu kere organizmayı olumsuz etkiliyor.

Varyasyon için doğal seçilim büyük bir baskı oluşturmuyor.

Evrim varyasyon ve doğal seçilimle oluşur dediğiniz zaman, mutasyon kavramından kurtulmanız mümkün değil.

Çünkü her varyasyon genetik yapıyı değiştirmiyor. Dolayısıyla yalnız varyasyonla, mutasyon olmadan, yeni bir canlı türünün ortaya çıkması pek mümkün değil.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Olayı şöyle anlatmak daha kolay:

varyasyon = seleksiyon(n . mutasyon, çevre, varyasyon)

Evet, "nested", kendi kendini çağrıan bir yapı..

Belki öncelikle şöyle düşünmek daha uygun olur:

varyasyon = n . mutasyon + çevre

Ama varyasyonlar, doğal seleksiyonun yönlendirmesi ile oluşur..

Aslında durum bu kadar kolay formüle edilemez, ama ihmal edilebilir parametrelerle bu sonuca ulaşılır. Fakat bunlar, varyasyonu anlatmaya yeterli olmaz.

Ama en basit izahat şöyle kolayca yapılabilir: Mutasyon tek bir birimdir. Varyasyon ise bu birimlerin toplamı.. Eee, aynı şey olmadı mı? Değil.. Her mutasyon, varyasyonlara tabi olmaz mesela..

Bu halde, açıklamayı, mutasyon katmadan yapmak daha iyi çözüm olur, kafaları karıştırmadan..

Varyasyon, herhangi bir popülasyonda görülen özelliklerin tümüdür. Dikkat: Popülasyon, tek bir tür, bir türün bir izole bölgedeki bireyleri vs. değil. Bu popülasyon, çerçevesi belirlenebilir (izolasyon) olan bir veya birden fazla türün bireylerinin tümünü kapsar..

Mutasyon ise, herhangi bir bireyi atalarından ayıran her türlü genetik/DNA farklılığıdır.

Neden bunun üzerind edurmak gerekli? Zira, 2000'lere kadar varyasyon = n * mutasyon şeklinde bir durum algılanıyordu ki, darwin'de bunu ifade eder aslında.. Velakin, evrimin çizgisl, yani ferdi/tür değil türler bazında ilerler. Yani evrim, çizgisel değil düzlemsel olarak gerçekleşir. Türlerin atası değil, türlerin ataları vardır.. Yani, türlerden türler ortaya çıkar. Bir türden bir sürü yeni tür filan değil..

Basit bir insan popülasyonu bile, taksonomik olarak irdelenirse, pek çok türe ayrılabilir. Zira tür tanımı insanın yaptığı bir şeydir. Evrim ise, tüm fillumlar (ki virüsler de dahil) ile birlikte gerçekleşir..

Pek uç ama mevcut olan, olası bir gen transfer örneği vereyim. Bir virüs, bir timsahdan aldığı geni, bir insana taşıyabilir.. İlla timsah ile insanın yatağa girmesi gerekmez..

Yani, siz varyasyon derken, timsah ve insanı aynı havuzun içinde tutmak durumunda olursunuz.. İşte o nedenle mutasyon yerine varyasyon terimi kullanılır.

Mutasyon, hücre genomunda olan değişimler için bir terimdir..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Hiç kuşkusuz varyasyon evrimin en önemli nedeni..

Ancak varyasyonun ne olduğunu açıklamak gerekiyor.

Biraz da olsa gizemli bir konu..

Her genin çeşitleri var. Allel diyorlar onlara.

Göz rengi için var onlar..

Göz rengi gibi hemen her nitelik için varlar..

Bakterilerde antibiyotik direnci için de allel'ler söz konusu..

Bakteriler zamanla mı bir antibiyotiğe direnç kazanırlar, yoksa o antibiyotiğe olan direnç zaten var mıdır?

Penisilini ele alalım.

Penisilinaz enzimini şifreleyen bakteri penisiline dirençlidir.

Bir bakteri popülasyonunda penisilinaz şifreleyen bir gen var mıdır, yok mudur?

Bakteri penisiline maruz kaldıktan sonra mı ortaya çıkmaktadır bu gen, yoksa daha önce de var mıydı?

Bugünkü anlayışa göre insanlarda hastalık yapan bakterilerde penisilin dahil, her antibiyotiğe dirençten sorumlu genler vardır.

Bu Anibal kardeşimizin değindiği varyasyondur.

Bakteri toplumu bir felaketle karşılaştığı zaman tümüyle yok olmamaktadır..

Zamanla penisiline dirençli olanlar çoğunluğu elde etmekte ve artık penisilinden etkilenmemektedirler.

Varyasyonun nedenlerinden biri allelik polimorfizmdir.

Diğer nedeni ise, mutasyonla değişen genlerin nötral genler olarak, DNA'da varlıklarını sürdürmeye devam etmeleridir.

Bu genler ne yararlıdırlar, ne de zararlı..

Sadece vardırlar..

Onlara gereksinim duyulduğu durumlarda, önem kazanırlar ve etkinlik kazanarak canlı türünün varlığını sürdürmesini sağlarlar.

Varyasyon elbette çok önemlidir.

Varyasyonda temel mekanizma allelik polimorfizm de olabilir, genetik mutasyon da..

Evet.. Varyasyon mutasyondan daha önemlidir.

Çünkü varyasyon nedenleri mutasyonla sınırlı değildir.

Muhtemelen daha başka varyasyon nedenleri de vardır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Biraz kafa karıştırıcı oluyor..

Mutasyon, bir canlıda ortaya çıkan, tek başına, atalarından farklı olan genetik durumdur. Popülasyonlar bazında mutasyonlar düşünülmez.. Zira işe yaramaz.. Kafa karıştırır, kavram kargaşası çıkarır.

Bir X mutasyonu, bir diğer Y mutasyonu ile bir arada olunca hiç bir ziyanı olmaz. Belki faydası da olmaz. Ama bir Z mutasyonu ile birlikte olunca, acayip ziyanı olur. Yada muazzam faydası olur..

İşte bu X, Y, Z, her biri bir fertle var olan mutasyonlardır.. XYZ, XXX, XYY, XZZ gibi kombinasyonlar ise, bir fertte en fazla birisi olabilecek kombinasyonlardır. İşte varyasyon bu kombinasyonların popülasyon bazında toplamıdır..

XYZ bir mutasyon değildir. X, Y ve Z tek tek mutasyonlardır. XYZ ise bir varyasyondur.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Varyasyonu daha da açmak gerekiyor..

Doğal seçilim olmadan da varyasyon olabiliyor..

1968 yılında Motoo Kimura adlı bir Japon bilim adamı, Mishima Milli Genetik Enstitüsünde yaptığı araştırmalar sırasında ilginç bir gözlem yapmıştır.

Darwin’e göre evrimin doğal seçilim ilkesine dayandığını biliyoruz.

Kimura’nın yaptığı gözlemlerde, ilginç olarak, bu ilke izlenmiyordu.

Yani doğal seçilim olmadan da mikroplar evrime uğrayabiliyorlardı.

Kimura’ya göre moleküler mutasyonlar oluyor ve birikiyordu.

Onların bakterilere ve diğer canlılara, ne yararı oluyordu, ne de zararı.

Canlı da onları hamal gibi taşıyordu.

Hemen her canlıda çok sayıda nötral ve inaktif genler vardı.

Onlar aktif olmadıklarından canlıda değişen bir şey yoktu.

Aynı kemik yapısı, aynı metabolizma, aynı boynuzlar, aynı göz ve kulak, aynı akıl..

Kimura’ya göre koşulların aniden değiştiği ve bu değişikliğe uygun genlerin ortaya çıkmasına zaman kalmadığı durumlarda, nötral ve inaktif dediğimiz genler aniden devreye girmekte ve canlının yaşamını yönlendirmeye başlamaktadırlar.

Canlı onların yardımı ile ortama daha kolay uymayı başarmaktadır.

Ama bu henüz mükemmel bir uyum değildir.

Mükemmellik gelecek nesillerde yeni genlerin ortaya çıkması ile sağlanacaktır.

Tabii bu arada canlı fenotipik ve genotipik olarak önemli ölçüde değişecektir.

Çıktığı canlı türü duruma göre yok olmuş olabilir veya olmayabilir.

Görüldüğü üzere Kimura’nın bu kuramına göre değişen genler üzerine doğal seçilim her zaman baskı yapmıyor.

O genler zaten var.

Yani onların ortaya çıkış nedeni rastgele tesadüfler.

İnsanlarda da inaktif ve nötral genlerin varlığından kuşkulanılıyor.

Richard Lewontin’in de bu konuda ilginç gözlemleri vardır.

Lewontin ve Jack Hubby meyva sinekleri üzerinde yaptıkları araştırmalarda bazı genlerin beklenenden daha yaygın olduklarını gözlemlemişlerdir.

Sanki doğal seçilim sürekli olarak onları yeğlemektedir.

Daha sonra araştırmacılar meyva sineklerindeki genlerin ürünleri olan proteinleri elektroforezle inceliyorlar.

Jeloya benzer bir ortama proteinleri tabiri caizse, ekiyorlar ve ortama elektrik akımı yüklüyorlar.

Proteinler bu ortamda ağırlık ve büyüklükleri ile orantılı olarak hareket ediyorlar.

Bu yöntemle proteinler arasında mevcut bazı farkları görmek mümkün oluyor.

Soruna işlevleri aynı olan proteinlerin aynı şekilde davranması önyargısı ile yaklaşıyorlar.

Sonunda büyük bir düş kırıklığına uğruyorlar..

Çünkü aynı genin ürünü olan ve aynı işlevi olan proteinler farklı hızlarla hareket edebiliyorlar.

Bu araştırmanın sonunda Lewontin ve Hubby, işlevleri aynı olan proteinlerin sentezini sağlayan genlerin çeşitli türleri (varyasyonları) olduğu sonucuna varıyorlar. Bu genlerin meyva sinekleri arasında gözlemlenen anlamlı farklılıklardan sorumlu olduğunu düşünüyorlar. İlginç olarak bu genler, doğal seçilimle değil, heretide ile kazanılıyor. Yani doğal seçilime maruz kalmıyorlar.

Link to post
Sitelerde Paylaş

doğal seçilim genlerin kazanılmasını değil, genlerin seçilmesi ile alakalı bir husus. O yüzden bahsettiklerin biraz kavram kargaşası olmuş..

Bir genin seçilebilmesi için, çevre değişkenlerinden etkilenmesi şarttır elbette. Yani, nötr bir gen, klasik doğal seçilime uğrayamaz.

Doğal seçilimin daha alt düzey ve pek görünür olmayan bir diğer tarafı ise, fizik kanunlarında yatar. Klasik kimya nedeniyle, bazı genlerin yok olmadan kalması, anlamsız olduğu halde çoğalması vs. mümkündür elbette. Burada dış etmenlerden ziyade, çevrenin seçiciliğinden ziyade, hücrenin kendi iç dinamikleri rol oynar.

Fakat, doğal seleksiyon, varyasyon ve bileşkesi olan evrim genetiğin işleyişini izah etmez, out-of-scope bir mevzudur. Evrim ve doğal seleksiyon, canlıların çeşitlenmesini ve ekosistemleri açıklar.

>>> Kimura’ya göre koşulların aniden değiştiği ve bu değişikliğe uygun genlerin ortaya çıkmasına zaman kalmadığı durumlarda, nötral ve inaktif dediğimiz genler aniden devreye girmekte ve canlının yaşamını yönlendirmeye başlamaktadırlar.

İşte bu nokta, doğal seleksiyonun ve evrimin işbaşına geldiği noktadır.. Bundan öncesinde evrimin, doğal seleksiyonun yaptığı, o genlerin orada kalmasına müsaade etmektir. Bu genlerle birlikte ortaya çıkan sorunlu genleri ayıklamaktır ki, bu da çok çoook faydalı bir katkıdır..

Biyolojide evrim teorisini kullanmadan hemen hiç bir şeyi açıklayamazsınız. Fakat her şeyi evrim teorisini kullanarak açıklamaya çıkmakta mümkün değildir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 2 weeks later...

Selamlar Bilgehan,

Yazıyı okudum. Çok ilginç bir süreç anlattığın. Şimdi doğada bu böcekler, ihtiyaçları olan yada türlerini sürdürmeleri için gerekli olan bir durumu farkediyorlar. Yada farkediyorlar diyebilir miyiz bilmiyorum. Böceklerin beyni var mı onuda bilmiyorum. Ancak çevrelerini algılamalarını sağlayan bir yapı vardır herhalde. İşte o her ne ise, onunla böcekler kendileri için bir gerekliliğin farkına varıyor. Sonra genlerinde yavaş yavaş bir değişim oluyor. Aleller ile örnek vererek yukarıda süreci anlatmışsın. Mutasyon, kök hücreler bir sürü açıklaması var.

Şimdi mesele şu. Bu değişim sonuçta böceklerin istemesi ile oluyor gibi görünüyor. Yoksa ben yanlış mı anlıyorum? Yani hayvan kendisi için bir şeyi gerekli görüyor ve süreç içinde bu oluyor. Yani bu değişim kendi organizmasında bir başlangıç değişime sebep oluyor. Adeta değişimi kendi organizmasında isteği ile kodluyor. Kendisi değişmiyor tabii. Ama doğan yavru bu değişimi yani mutasyonu gerçekleştiriyor. Doğru mu anlamışım?

Eğer bu doğru ise, doğada hayvanlar bizden daha hızlı bir evrim yaşayabiliyor. Virüs ve bakterilerde öyle. İnsan tabii zekası ile sorunları çözme ve alet, cihaz geliştirme ile evrimi daha az yaşıyor gibi görünüyor. İnsan organizmasını evrimleştirmek yerine teknolojiyi geliştiriyor. Tabii bunun haklı sebepleri var. Yani demek ki olması gereken bu ki böyle oluyor. Tercih bu yönde.

tarihinde baglanti tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Selamlar Bilgehan,

Yazıyı okudum. Çok ilginç bir süreç anlattığın. Şimdi doğada bu böcekler, ihtiyaçları olan yada türlerini sürdürmeleri için gerekli olan bir durumu farkediyorlar. Yada farkediyorlar diyebilir miyiz bilmiyorum. Böceklerin beyni var mı onuda bilmiyorum. Ancak çevrelerini algılamalarını sağlayan bir yapı vardır herhalde. İşte o her ne ise, onunla böcekler kendileri için bir gerekliliğin farkına varıyor. Sonra genlerinde yavaş yavaş bir değişim oluyor. Aleller ile örnek vererek yukarıda süreci anlatmışsın. Mutasyon, kök hücreler bir sürü açıklaması var.

Şimdi mesele şu. Bu değişim sonuçta böceklerin istemesi ile oluyor gibi görünüyor. Yoksa ben yanlış mı anlıyorum? Yani hayvan kendisi için bir şeyi gerekli görüyor ve süreç içinde bu oluyor. Yani bu değişim kendi organizmasında bir başlangıç değişime sebep oluyor. Adeta değişimi kendi organizmasında isteği ile kodluyor. Kendisi değişmiyor tabii. Ama doğan yavru bu değişimi yani mutasyonu gerçekleştiriyor. Doğru mu anlamışım?

Eğer bu doğru ise, doğada hayvanlar bizden daha hızlı bir evrim yaşayabiliyor. Virüs ve bakterilerde öyle. İnsan tabii zekası ile sorunları çözme ve alet, cihaz geliştirme ile evrimi daha az yaşıyor gibi görünüyor. İnsan organizmasını evrimleştirmek yerine teknolojiyi geliştiriyor. Tabii bunun haklı sebepleri var. Yani demek ki olması gereken bu ki böyle oluyor. Tercih bu yönde.

Böceklerin istemesi diye absürd bir şey yok ortada..

Böcekte isteyecek beyin mi var?

Ortama en iyi uyan böcek seçiliyor.. Daha uzun yaşama şansına sahip oluyor yani.

Ve genlerini yeni nesillere geçiriyor.

Bu kadar basit bir olay..

Böceğin tercihi diye bir şey söz konusu olamaz.

Bu akıllı bir tasarım değil. Aptal bir tasarım. Ama mükemmel işe yarıyor.

Aptal ve rastgele mutasyonlar zemine az çok benzeyen böceklerin ortaya çıkmasına neden oluyor.

Onlar çevreye ne kadar çok benzerlerse, o kadar uzun yaşama olanağına sahip oluyorlar.

Ne kadar uzun yaşarlarsa da o kadar çok çoğalıyorlar..

Milyonlarca yıl içinde bu şimdiki şeklini alıyor..

Böceklerin bu şekilde evrilmesi bir tür diyalektiktir.

Yani yaşam diyalektik bir fenomendir.

Bu konteksde kullandığım “diyalektik” teriminin anlamı, Hegel mantığının bir ürünü olan “diyalektik materyelizmdeki” anlamı ile özdeştir.

Marx, Hegel’den bu terimi kendi felsefi görüşü olan komünizmi tanımlamak için adapte etmiştir.

Benim burada kullandığım anlamda diyalektik, karşıt görüşlerin, tez ve antitezlerin sürekli ilişkilerinin sağladığı çözümlerdir.

Böcek ve onu avlayan diğer böcekler, kuşlar veya canlılar birbirleri ile sürekli olarak tepkileşiyorlar.

Onların arasında diyalektik diyebileceğimiz ilişkiler var. Onları tez ve antitez olarak da düşünebilirsiniz.

Bu ilişkiler sürekli..

Böcek ortama daha iyi adapte oluyor, diğerleri ortama daha iyi adapte olan böcekleri daha kolay görmeye adapte oluyor.

Bu diyalektik en azından üç milyar yıldır sürüp gidiyor..

Tabii son bir milyar yıl içinde çok daha aşırı boyutlara ulaşıyor.

Günümüzde bu boyutlar en aşırı bir düzeye ulaşmış durumda.

Tabii ilerde bu aşırılık devam edecek ve artacak..

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...