Jump to content

KUANTUM MEKANİĞİ ve SAĞDUYU....


Recommended Posts

Kuantum fiziği insanlığın, günümüze dek tasarımladığı en güçlü, doğrulukları en kesin olduğuna inanılan teoriler üzerine kurulmuş, ilginç bir fizik türüdür.

Atomların ve atomaltı parçacıkların insan sağ duyusu ve günlük deneyimleri ile bağdaşmayan garip ve olağanüstü davranışlarını inceleyen kuantum fiziği yapılan gözlemleri açıklamak için felsefeye baş vurmak zorunda kalmaktadır.

Çünkü atomaltı parçacıkların davranışlarını, onların matematiksel olarak çok sayıda desimalle kesinlikleri demonstre edilmiş olmasına rağmen, insan aklının kavrayabileceği mantıklı teorilerle açıklamak mümkün değildir.

İnsan sağ duyusu ile bağdaşmasa bile, bu fiziğin temelini oluşturan teknoloji yalnız ABD’nin yıllık üretiminin yüzde 30’unu oluşturmaktadır.

Kuantum çekim kuvveti üzerinde çalışan Lee Smolin’e göre kuantum fiziğinin temelini oluşturan teoriler eksiktir.

Lee Smolin Kanada’da Perimeter İnstitute for Theoretical Physics in Waterloo’da çalışan bir kuramsal fizikçidir.

Imperial College London’da kuramsal fizikçi olarak çalışan Antony Valentini’ye göre ise, kuantum fiziği, bu fizik dalı ile ilgilenen ilk ve son derece etkili, dediği dedik fizikçiler tarafından, felsefenin çıkmaz bir sokağa itilmiştir.

Kuantum fiziği girdiği bu çıkmaz sokakta karşılaştığı ve insan sağduyusu ile bağdaşmayan felsefi yaklaşımlardan kendini arındıramamaktadır.

Kuantum fiziğini insan sağ duyusu ile bağdaştıran yeni kuramlara ve test edilebilir yeni açıklamalara gereksinim vardır.

Yoksa paradoksik ikilemler, parçacıklar arasında uzun mesafeleri kapsayan açıklanmaları olanaksız ilişkiler ve soru sormayıp, sadece bazı ve yalnız bu fizik için özel olarak oluşturulan matematiğe dayanarak yapılan hesaplamalarla kuantum fiziğinin temelini anlamak mümkün değildir.

Oluşturulacak yeni teorilerin insan sağ duyusu ile bağdaşması da gerekmektedir.

Yapılan gözlemlerin insan sağduyusu ile bağşamadığı önerisi üzerine kurulan bu fizik türünün biryere takılıp orada tükenmesi mümkündür.

Nitekim kuantum fiziği o duruma gelmiştir.

Alterntiflerin araştırılması ve bulunması gerekmektedir.

Aksi takdirde kuantum fiziğini içine girdiği çıkmaz sokaktan kurtarmak çok zor olacaktır.

İlginç olarak kuantum fiziğini içine girdiği çıkmaz sokaktan çıkarıp alternatif bir yolda ilerlemesini sağlayacak, çok eskiden ortaya atılmış ama, terkedilmiş bir kuram mevcuttur.

Size bu başlık altında o kuramdan bahsetmek istiyorum.

Aklımı kaçırmadan tabii.

Selamlar..

HACI

(*) Yararlanılan kaynaklar:

http://uncletaz.com/library/scimath/pilotwave.html

http://en.wikipedia.org/wiki/Pilot_wave

http://plato.stanford.edu/entries/qm-bohm/

Science 324: 1512, 2009.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 150
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Top Posters In This Topic

Posted Images

Sağduyu nedir? Bir kuram neden sağduyuya uymak zorundadır? Görelilik sağduyuya uymaktamıdır?

Güzel bir soru..

Muhatabı ben değilim ama..

Kuantum fiziğini başlatanlara sorulması gereken bir soru..

Ben bu konuda şöyle düşünüyorum.

Bir teori akla yatmalı. Bir zerre hem burda, hem şurda, her orda olursa, hiç akla yatmaz.

Bir parçacığın iki delikten aynı anda geçtiğini iddia edenlere bazı çevrelerde deli gözü ile bile bakılır.

Bilginin ışık hızından çok daha hızlı hareket ettiği iddiasına inanılmaz.

Bir şey için hem zerre, hem de dalga denirse onu diyenlerin dalga geçtiği sanılır.

Quantum fiziği ile klasik fizik arasında, sağduyu bazında, bazı önemli farklar olduğu söyleniyor..

Söyleyen ben değilim. Ben onların yalancısıyım.

Onların arasında Einstein, Bohr, Heisenberg, Schrödinger, Dirak, Planck, Pauli ve diğerleri var.

Siz bu sorunuzu onlara yöneltin diyeceğim ama, hiç biri artık yaşamıyor.

Yalnız şu kadarını hiç ihmal etmemeliyiz....

Biz insan sağ duyusundan bahsediyoruz.

Ne o sağduyunun ne olduğunu biliyoruz, ne de sağduyu denen bu yeti ile neyin nasıl algılayıp değerlendirileceğini...

Sağduyu deyince akan sular duruyor.. Sanki bir sihir bu sağduyu..

İnsanla ilgili bir olgu.. İnsan denen hayvanın herşeyi çok önemli..

Sağduyusu onlardan birisi. Çok, çok önemli…

O yüzden, ne olduğunu bilmesek de, sağduyuyu kabul ediyoruz.

Etmek zorundayız.

Yoksa biz de dışlanacağız.

Sağduyu bu işte..

İnsan olmak için ödenen bir fiyat da diyebilirsiniz onun için..

Kötü bir şey değil belki ama, bazı durumlarda insanın gözlemlediği olguları anlamasını önlüyor..

Kuantum fiziğinden olduğu gibi.

Ünlü kuantum fizikçileri kuantum fiziğini açıklamak için insan sağduyusunu rafa kaldırdılar.

Biz onu raftan indirip, tekrar kullanmaya çalışacağız...

Tabii başarılı olamayabiliriz.

Ama denememizin bir sakıncası olduğunu sanmıyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sağduyu gündelik hayatta çevremizde gördüklerimizden algıladıklarımızdan soyutladıgımız kurallardır.

İnsan sağduyusu doğrulugun tek kriteri değildir. Mantıksal açıdan tutarlı ve deneysel açıdan doğrulanan teoriler geçerlidir.

400 sene öncede dünyanın dönmesi, evrenin merkezi olmaması insanların sağduyusuna ters geliyordu.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kuantum mekanik neden insan sağduyusu ile bağdaşmaz?

Aslında belki bağdaşır.

Ama şu ana kadar yapılan açıklamalarla bağdaşmıyor.

Yani fizikçiler kuantum fiziğini o şekilde yorumluyorlar ki, anlamaya ve kabul etmeye imkan yok.

Ve daha da ötesi, aynı fizikçiler bize diyorlar ki, anlamaya çalışmayın. Çünkü anlamazsınız.

Anlarsanız olmaz. O zaman kuantum fiziğinin gizemi kaçar. Bu gizemli bir fiziktir. Anlaşılmaması onun temelidir. Özüdür. En büyük özelliğidir.

Onu anlarsanız değerinden kaybeder..

Bu ünlü ve çok değerli fizikçiler kuantum fiziğinde karşılaşılan anomalileri hidden unmeasurable entıtıes (gizli ölçülemez antiteler) ile açıklamaya çalışıyorlar.

O gizli antitelerin ne olduğun önemli değil. Bize inanın diyorlar. Biz size gerçeği söylüyoruz diyorlar

Ama Einstein inanmıyor. Başka inanmayanlar da var.. Onlar sağduyu olmadan olmaz diyorlar ve itiraz ediyorlar.

Ama itiriazları da reddediliyor. Neden itiraz ettiklerine ve neye itiraz ettiklerine de değineceğim. O zaman konuyu daha iyi anlayabilirisniz.

Önce biraz sonra sağduyu ile bağdaşmayan anomalilere yer vereceğim..

Şimdilik aşağıda yazacağım bilgileri aradan çıkaralım..

Geçen yüzyılın başlarında ortaya atılan atomaltı dünya ile, atomüstü evren arasında, bu domainleri oluşturan öğelerin davranışları bazında, son derece ilginç ve insan sağ duyusu ile bağdaşmayan bazı farkların olduğu söylenir.

Görünüşe göre bu davranışları üç ayrı fizik ile açıklamak mümkün.

İlk ikisi atomüstü evrenle ilgili yasalardan oluşmuştur. Atomaltı dünya ile ilgilenmez.

İlki için Newton fiziği denir.

İkincisi Newton fiziğinin rafine edilmiş şekli olan Einstein fiziğidir.

Üçüncü fizik ise ikisinden de çok farklı olup Quantum fiziği olarak bilinir.

Bunlardan Newton fiziğini gözlemlemek ve anlamakta zorluk çekmeyiz.

Einstein fiziğini anlamak çok zordur belki ama, gözlemlenebilir olduğu için kabul etmek zorundayız.

Quantum fiziğini ise gözlemleriz belki ama, ne gözlemlediklerimizi anlayabiliriz, ne de onları imgeleyebiliriz.

Bu yalnız hızlandırıcılardaki floresan bir ekranda ve matematiksel istatistiklerle denklemler şeklinde var olan bir fizik türüdür.

Bu gizemli fizik türünde yapılan ve sağduyu ile bağdaşmayan gözlemlere birazdan değineceğim.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Sağduyu gündelik hayatta çevremizde gördüklerimizden algıladıklarımızdan soyutladıgımız kurallardır.

İnsan sağduyusu doğrulugun tek kriteri değildir. Mantıksal açıdan tutarlı ve deneysel açıdan doğrulanan teoriler geçerlidir.

400 sene öncede dünyanın dönmesi, evrenin merkezi olmaması insanların sağduyusuna ters geliyordu.

Devamını bekliyoruz.. Hepsi bu kadar mı?

Kuantum fiziğini sağduyu ile açıklayacak mısınız?

Ben açıklayacağım.. Biraz sabır..

Link to post
Sitelerde Paylaş
Kuramların sağduyuya uyma zorunluluğu yoktur. Kuramlar öngörüleri ile sınanan modellerdir, betimlemelerdir.

Uymazlar, uymamalıdırlar diye de bir kural yok.

Kuantum fiziği dışında insan sağduyusu ile bağdaşmayan tek bir kuram gösteremezsiniz..

Tabii bizim köy muhtarı Memet ağanın sağduyusundan bahsetmiyoruz biz..

Sizin sağduyunuzdan bahsediyoruz.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Uymazlar, uymamalıdırlar diye de bir kural yok.

Kuantum fiziği dışında insan sağduyusu ile bağdaşmayan tek bir kuram gösteremezsiniz..

Tabii bizim köy muhtarı Memet ağanın sağduyusundan bahsetmiyoruz biz..

Sizin sağduyunuzdan bahsediyoruz.

Uymamalıdır demedim ki uymak zorunda değildir dedim

Görelilik sağduyuya uymaktamıdır?

Maxwell denklemlerini sağduyu ile açıklasana.

F=ma'yı sağduyu ile açıklasana

tarihinde nestor tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Uymamalıdır demedim ki uymak zorunda değildir dedim

Görelilik sağduyuya uymaktamıdır?

Maxwell denklemlerini sağduyu ile açıklasana.

F=ma'yı sağduyu ile açıklasana

Onları açıklamak çok kolay.. Siz de açıklarsınız ama, anladığım kadarıyla açıklamak istemiyorsunuz.......

Konuyu dağıtmayalım diyeceğim ama, konu tam olarak o zaten.

Sırası gelice onları da açıklarız, diğerlerini de. Ama önce ben kuantum mekaniğini bitirmek isityorum.

İzninizle..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Şimdi sıra kuantum fiziğinde sağduyu ile bağdaşmayan gözlemlerden bahsetmeye geldi...

İlki iki yarıktan aynı anda geçme olsun..

Bir ışık kaynağını aralarında 1 sm olan dar iki yarığa doğru yönlendirelim. Arka zemine de beyaz bir ekran koyalım.

Önce yarıkların hemen arkasına birer detektör koyup fotonların geçişini gözlemleyelim. Detektörler her fotonun yalnız bir yarıktan geçtiğini gösterecektir. Sağduyu bunu gerektirir ve detektörler bu sağduyuyu kesin olarak onaylamaktadırlar. Fotonları teker teker gönderirseniz onların yalnız deliklerin birinden geçtiğini gözlemlersiniz. Detektörler iki ayrı grup foton kümesinin oluştuğunun kanıtıdır. Kesin olarak fotonların geçtikleri yarığa bağlı olarak, iki ayrı küme oluşur..

Şimdi detektörleri çıkaralım. Işık huzmesini yarıklara yönlendirelim. Ve arkadaki ekranda oluşan görüntüyü inceleyelim. İki ayrı küme mi göreceğiz, yoksa başka bir şey mi göreceğiz?

İlginç olarak, zeminde iki foton kümesi değil de, zebra derisi gibi, aydınlık ve karanlık şeritlerden oluşan bir yapı gözlemleyeceğiz. Nedeni ışığın dalga şeklinde hareket etmesidir. Bu normal bir gözlemdir. Bir anomali veya sağduyu ile bağdaşmayan durum değildir. Işık bir dalga ise, her iki yarıktan geçen dalgalar yarıktan geçtikten hemen sonra birbirleri ile tepkileşeceklerdir. Dalgaların tepesi bir araya gelince parlak şeritler ortaya çıkacak, dalgaların tepesi ile çukurları bir araya gelince ise, birbirlerini yok edeceklerinden, karanlık şeritler oluşacaktır. Bu beklenen bir gözlemdir ve sağduyu ile mükemmel bir şekilde uyumludur.

Buraya kadar sorun yok..

Bu aşamada yarıklara fotonları teker teker göndermeye başladığımızı düşünün. Yarıklarda detektörler yoksa, zemindeki ekranda yine zebra derisi gibi şeritlerin oluşmuş olduğunu göreceğiz. Bu beklenmedik bir sonuçtur. Sanki her foton aynı anda iki yarıktan birden geçmektedir.

Fotonlar zemindeki ekranda iki ayrı küme oluşturmamışlardır. Şeritler oluşturmuşlardır.

Aynı deneyi detektörlerle tekrarlayın. Zemindeki ekranda fotonlar iki ayrı küme oluşturacak şekilde dağılacaklardır. Fotonları ölçtüğünüz zaman elde edilen sonuç, ölçmediğiniz zaman elde edilen sonuçtan çok farklıdır. Sanki fotonlar ölcülünce farklı davranmaktadırlar. İşte fotonların bu davranışı sağduyu ile çelişmektedir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Şimdi sıra EPR düşünce deneyine geldi.

1935 yılında quantum fiziğinin insan akıl, mantık ve sağduyusu ile bağdaşmadığı iddialarına inanmayan üç kafadar bir araya geliyor ve bir düşünce deneyi hazırlıyorlar.

Üçü de ünlü fizikçi.. Albert Einstein, Boris Podolsky ve Nathan Rosen....

Eleştirilen quantum fenomen Heisenberg’in belirsizlik kuramı.. Onun doğruluğunu eleştirmeyi amaçlıyor bu üç kafadar.

Öyle ise önce Heisenberg’in belirsizlik kuramına kısa bir göz atalım:

Belirsizlik yasası quantum parçacıkların bazı çift değerlerinin birbirleri ile olan ilişkisi ile ilgilidir. Örneğin elektronun konumu ve yeri ile ilgilidir. Bu değerlerden birinin belirsizliği azalırsa, diğerinin belirsizliği artmaktadır. Örneğin elektronu bir kutuya kapatalım. Bu kutu ne kadar küçükse elektronun bulunduğu yer o kadar belirli olacaktır. Bu keresinde elektronun hızı artacak ve çok daha hareketli olacaktır. Kutunun içinde bir bulut oluşuturacak ve her yerde aynı anda var olacaktır. Elektronun ve her quantum zerrenin bir özelliğinin belirli olması, diğer özelliğinin daha belirsiz olmasına neden olacaktır. Bu önemli bir quantum yasadır.

ERP üçlüsü bu iddianın yanlış olduğunu kanıtlamak için bir düşünce deneyi tasarımlamışlardır. Üçlü, birbirleri ile tepkileştikten sonra ters yönlere doğru ayrılarak birbirlerinden uzaklaşan bir çift parçacık imgelemişlerdir. Bu hayali senaryoya göre zerreler birbirlerinden uzaklaştıktan sonra ne birbirleri ile, ne de başka zerrelerle tepkileşmemektedirler.

Zerrelerin birbirleri ile tepkileştikleri başlangıç anında sistemin total momentumunu ölçmek mümkündür. Başka zerrelerle tepkileşmeyecekleri için bu total momentum değişmemelidir.

Deneyi yapan ilerde bir zaman zerrelerden birinin momentumunu ölçebilir. Zerreler her bakımdan aynı olacaklarından, birinin momentumunun ölçülmesi, diğerinin de momentumunun ölçülmesi ve dolayısıyla bilinmesi anlamına gelmektedir. Bütün yapılacak işlem, ölçülen momentumun, başlangıçtaki total momentumdan çıkarmaktır.

Belirsizlik yasasına göre bir zerrenin bir özelliğinin ölçülmesi diğer özelliğinin yok olmasına neden olacaktır. Zerrenin momentumunun ölçülmesi, konumu ile ilgili bilgilerin yok olmasına neden olacaktır. EPR üçlüsü buna da bir çözüm yolu bulmuşlardır. Bütün yapılacak birinci zerrenin momentumunu, ikincinin ise konumunu ölçmektir. Bu zerreler her bakımdan birbirlerinin aynı olduklarından, biri ile ilgili bir değer, diğeri için de aynı olmalıdır. Öyle ise quantum zerreleri ile ilgili bir çift değeri aynı anda ölçmek mümkündür. Heisenberg’in belirsizlik yasası bir illüzyondur. Eksik veya yanlış bir yasadır. Bazı quantum gözlemler yanlış yorumlanmaktadır.

Bunun aksini iddia edenlerin durumu kötüdür. Çünkü bir zerrenin bir özelliğinin ölçülmesi, diğerinin hiç bir özelliğini etkilememelidir. Bunlar fizik olarak birbirlerinden ayrılmışlardır. Aralarında bilgi alışverişi yapsalar bile, bu bilgi alışverişi ışık hızından daha hızlı yayılamayacağından, birisi kendi hakkındaki bilgiyi diğerine zamanında iletemeyecektir. Bütün yapılacak birbirlerinden hızla uzaklaşmakta olan bu zerrelerin farklı niteliklerini aynı anda ölçmektir....

Sağ duyu sahibi, aklı başında her bilim adamı, bu ünlü üçlünün imgelediği bu paradigmaya hayır diyemez. Öyle ise Heisenberg’in belirsizlik kuramı yanlıştır. Öyle saçma şey olmaz.....

Yoksa olur mu?

Tabii ki devam edecek. En heyecanlı yerinde bırakmak istemem..

Link to post
Sitelerde Paylaş

EPR düşünce deneyine göre bir atomdan farklı yönlere doğru uzaklaşmakta olan fotonların kuantum özellikleri aynı olacağından, onlardan birinin kuantum özelliğinin bilimesi, diğerini de bilinmesi demektir. Atomdan uzaklaşmakta olan bu fotonların farklı özellikleri ölçülürse, Heisenberg'in belirsizlik kuramı yanlışlanmış olur. Çünkü bu kuram iki kuantum özelliğin aynı anda doğru olarak ölçülemeyeceğini öngörmektedir.

1935'de yayınlanan bu düşünce deneyine yıllarca kimse meydan okuyamamıştır. Çünkü bu düşüncenin deneyini yapmak mümkün olamamıştır.

1960'lı yılların ortasında Ceneva'da araştırmalar yapmakta olan John Bell adlı İrlandalı bir fizikçi, bu düşünce deneyini pratik uygulamaya koymanın mümkün olduğunu anlamış ve o zaman için teknik olarak uygulanması mümkün olmayan bir deney tasarımlamıştır.

20 yıl sonra, 1980'li yılların başında Paris'de çalışmakta olan Alain Aspect adında bir fizikçi bu deneyi yapmıştır. Artık EPR deneyi yalnız düşünce deneyi değildir.

EPR düşünce deneyine göre atomdan ters yönlere doğru uzaklaşan fotonların quantum durumu atomdan ayrıldıkları anda saptanmıştır ve bir daha değişemez. Bu durumda her iki yöne doğru hareket etmekte olan fotonların aynı anda farklı kuantum özellikleri ölçülürse, Heisenberg'in belirsizilik ilkesinin yanlışlığı anlaşılır. Çünkü Heisenberg iki ayrı kuantum özelliğin aynı anda ölçülemeyeceğini öngören bir kuramdır.

Aspect deneyi bu bakımdan çok önemlidir. Kuantum fiziği ile ilgili çok önemli bir hususa ışık tutacaktır.

Aspect deneyi atomdan aynı anda ayrılan ve ters yönlere doğru uzaklaşan her bakımdan birbirlerinin eşi olan iki fotonun farklı özelliklerinin ölçülüp ölçülemeyeceğini ortaya koyacak bir deneydir. Bu deneyin ayrıntılarına gelecek yazımda değineceğim.

Sonuun tam bir sürpriz olduğunu şimdiden haber vermek istiyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş

EPR düşünce deneyinin amacı hem Heisenberg'in belirsizlik kuramını yanlışlamak, hem de kuantum fiziğinin Copenhagen yorumunu gülünç duruma düşürerek, kuantum fiziği ile alay etmektir. Kuantum fiziğinin sağduyu ile bağdaşmaması Einstein ve bazı fizikçileri çok rahatsız etmektedir. Kuantum fiziğinin kurucusu olan Planck bile, temellerini attığı bu fiziğe ölünceye kadar inanmamış ve onu yanlışlamak için her fırsattan yararlanmıştır.

Ama kimse bunu başaramamıştır. Kuantum fiziği büyük ve müthiş bir gerçek olarak hala karşımızda durmaktadır.

Valentini'nin bu fiziğin felsefesinin, kurucuları tarafından çıkmaz bir sokağa itildiğini ileri sürdüğünü yazmıştım.

EPR üçlüsü bu yolda değil de sağduyusal bir patikada ilerlemeyi yeğledikleri için bu düşünce deneyini tasarımlamışlardır.

EPR deneyinin felsefi yönüne Mantık eski Ateistforum'da değinmişti.

Bu konuya devam etmeden önce Mantık'ın o iletisini burada yayınlamak istiyorum.

İlginç bulacağınıza eminim.. Aşağıdaki ileti Mantık'a aittir. Biraz uzuncadır ama, mutlaka okunmalıdır.....

Çünkü konumuz olan kuantum mekaniğinin sağduyu ile bağdaşıp bağdaşmadığı hakkında bize fikir vermektedir.

Umarım kendisi yazısını burada quote ettiğim için bana darılmaz..

EPR Deneyi ve Felsefe

Bu baslik altinda, bence kafa karistirici olan bir konuyu paylasmak istiyorum.

Bu felsefeyle bilim arasi bir konu, fakat konunun anlasilmasi ve test edilmesi bilimsel bazi kavramlara ve deneylere bagli oldugu icin bilim bolumunde yaziyorum.

Materyalist dunya gorusune gore, biz birseye bakmiyor olsak bile o sey varolmaya devam eder. Oznel idealizme karsi cikan filozoflarin cok ustunde durdugu bir konudur bu. Bir seyin varolmasi algilaniyor olmasindan bagimsizdir. Varolan birsey, algilamadigimiz zaman da vardir.

Fakat ayni zamanda bilimsel ve materyalist dusunmek istedigimizde onem vermemiz gereken birbaska prensip var. Varolan birseyin algilanabilir olmasi prensibi. Varolan hersey, su ya da bu sekilde (dogrudan ya da dolayli olarak) algilanabilir olmalidir. Hicbir zaman algilamadigimiz ve hicbir zaman algilayamayacagimiz birseyin varoldugundan bahsetmenin de bir anlami yoktur. Tanri kavramini reddederken kullandigimiz prensiplerden biri bu hatta, materyalist birer ateist olarak.

Fakat derin bir dusunce, her biri ayri ayri materyalizmin ayrilmaz parcasi gibi gorunen bu iki prensip arasinda bir celiski ortaya cikariyor bana gore.

Yani,

1) Varolan birsey, biz bakmiyor olsak bile varolmaya devam eder,

2) Varolan hersey algilanabilirdir, algilanamaz birseyin varoldugundan bahsedilemez. (Bahsedilmesi abesle istigal etmek olur),

seklindeki iki prensip, birbirini dislayan sonuclar olusturuyorlar bazi durumlarda gibi geliyor bana. Bunu daha ayrintili aciklayayim.

Hep soylerim, felsefede bazi seyler kabule bagli oluyor diye. Bence sorun felsefenin kanitsiz genellemelerinde yatiyor. Ornegin 1 numarali prensibi dile getirirken, filozof bir kanit ortaya koymuyor. Yani bakmadigimiz birseyin gercekten de varolmaya devam ettigini aslinda bilimsel anlamda kanitlamiyor, sadece sagduyu geregi oyle olmasi gerektigini soyluyor, bir bakima bir kabul yapiyor. Her ne kadar bu gecerli bir kabul olsa da, bir kabul olmasi bile rahatsiz edici. Cunku felsefeden cikip bilimin alanina girdigimizde, tum kabulleri dikkatli bir analize tabi tutmak zorundayiz. Bazi kabulleri devam ettirsek bile, en azindan bunu bilincli olarak yapmak ve bunu yaparken ne kazanip ne kaybettigimizin farkinda olmak zorundayiz.

Kuantum fizigine gore bir parcacigin yeri ve hizi ayni anda olculemez. (Heisenberg belirsizlik ilkesi). Cunku olcme eyleminin kendisi, parcacigin olculebilir ozelliklerini degistiriyor. Yani yerini olcersek, bu olcme eylemimiz hizini etkiliyor, hizini olcersek, bu olcme eylemimiz yerini degistiriyor. Aslinda bu belirsizlik sadece konum ve hiz icin degil, parcaciklarin diger pek cok ozelligi icin de gecerli. Genis sekliyle, bu belirsizlik, parcaciklarin cesitli ozelliklerinin ayni anda bilinemeyecegini soyluyor. Bu durum ise, kuantum fiziginin populer yorumuna gore, olcmeden once parcagin olculen ozelliginin varolmadigi seklinde yorumlaniyor. Bir ozelligini olcerek biz ona gerceklik katiyoruz bu bakis acisina gore. Olcumu yapmadan once, o olcum sonunda ortaya cikacak tum olasiliklari icine alan bir durumda bulundugu farzediliyor parcacigin.

Bu ise baska bir bakis acisindan sadece bir matematiksel hokus pokus gibi gorunuyor insanin gozune. Kuantum fizigi ve diger modern fizik teorilerine asina olanlar EPR (Einstein, Podolsky, Rosen) deneyini duymuslardir muhtemelen. Bu deney sozkonusu uc bilimadami tarafindan kuantum fiziginin problemlerini gostermek icin onerilmisti. Bu bilim adamlarinin bakis acisina gore, biz olcemesek de, parcaciklarin olcemedigimiz ozellikleri mevcuttur, biz sadece diger ozelligini olcmek suretiyle, olcemedigimiz ozelliginin o anki durumunu bilme sansimizdan vazgecmis oluyoruz.

EPR, yukarida bahsettigimiz 1 numarali prensibi uygulamaya koymus gorunuyor. Bu bilim adamlarina gore, biz o anda bakmiyor olsak da, hizini olctugumuz bir parcacigin konumu, konumunu olctugumuz parcacigin ise bir hizi vardir. Hatta bunun olculebilecegi bir deney oneriyor bu uc bilim adami. EPR deneyi denen bu deneye gore, ayni parcacik kaynagindan cikmis ozdes iki parcacigin (ki bu parcaciklar birbirine es ozelliklere sahip olacaklardir) birinin hizi, digerinin ise konumu olculmek suretiyle, dolayli olarak bir parcacigin belli bir andaki konumu ve hizinin ayri ayri olculebilecegi, dolayisiyla parcaciklara ait fiziksel ozelliklerin biz bakmasak da varoldugu iddia ediliyor. Bu bakis acisiyla, Einstein, Podolsky ve Rosen kuantum fiziginin eksik bir teori oldugunu iddia ediyorlar.

Kopenhag yorumuna gore ise, matematiksel denklemler ne diyorsa durum odur. Matematiksel denklemler, parcacigin olcum yapilmadan onceki ozelliklerini tum olasi durumlarin bir superpozisyonu olarak ifade ediyorlarsa, bu fiziksel olarak da durumun bu oldugu anlamina gelir bu yoruma gore. Ya da baska bir ifadeyle, olcmedigimiz durumda, olcmedigimiz ozellik bir bakima var degildir, ya da tum diger olasiliklarla karismis olarak vardir, fakat olcum islemi, bu ozelligi gercek anlamda var eder.

Bu bakis acisi, yukarida bahsettigimiz 2 numarali prensibe vurgu yapiyor gibi bana sorarsaniz. Yani, varligi algilanabilirlige bagliyor. Algilanabilir olmayan birseyin varligini sorguluyor bu bakis acisi.

Ornegin, bu konuyla ve EPR deneyi ile ilgili olarak yorum yapan Pauli'ye gore, olcemedigimiz ozelliklerin varoldugunu iddia etmek, topluigne ucundeki meleklerin sayisini saymak gibi birsey. Bos bir is. Metafizik alanina giren bir ugras bir bakima.

Dolayisiyla, olcemedigimiz ve olcemeyecegimiz bir ozelligin (hizi olculen bir parcacigin konumunun ornegin) varoldugundan bahsetmek ve ona dayali bir fiziksel aciklama olusturmak bu sekilde bakildiginda materyalizmden uzaklasip idealist bir metafizik yapmak oluyor.

Fakat ayni itiraz tam tersi bakis acisi icin de baska sebeple getirilebilir. Cunku, sirf olcemiyoruz diye, hizini olctugumuz bir parcacigin konumu olmadigini (ya da konumunu olctugumuz parcacigin hizi olmadigini) soylemek, bir bakima ben bakmadigim zaman varliklar var degildirler demeye benziyor. (Yani yukarida dedigimiz birinci prensibin ihlali ortaya cikiyor).

Sanirim bahsettigim celiskiyi az cok ortaya koyabildim bu noktada.

Her biri sagduyunun ve dogru dusuncenin vazgecilmez birer parcasi gibi gorunen ve yukarida ifade ettigimiz iki maddenin bir arada dogru kabul edilmesi, gunumuz fizigi acisindan bir problem yaratiyor. Ya bilimsel ve materyalist bakis acisinin gozden gecirilmesi ve bu yeni verilere gore yeniden duzenlenmesi gerek, ya da gunumuz fiziginin yetersiz oldugunun kabul edilip, ileride bu iki prensibin ikisini de ihlal etmeyen bir fizik teorisinin ortaya cikacagini umarak beklemeye cekilmek gerekiyor.

Fakat olay bu kadarla kalsa iyi. 1964'de Bell tarafindan bir deney oneriliyor ve bu deneyin EPR bakis acisinin dogru olup olmadigini gosterecegi ortaya cikiyor. Burada felsefi acidan materyalizmle tutarli birbaska durumun daha alti ciziliyor, ki o da, birsey eger varsa ve gercekse bunun varliginin su ya da bu sekilde ortaya cikartilmasi mumkundur. Dolayisiyla, eger olcemiyor olmamiza ragmen, EPR'in bahsettigi gibi sozkonusu iki parcacigin da konum ve hizlari mevcutsa, bunun mevcudiyetin gosterilmesi mumkun. Cunku bu mevcuduyet, istatistiksel bir sonuc ile kendini ortaya koymak zorunda. Bell gosteriyor ki, eger EPR hakliysa, kendi onerdigi deney sonucunda degisik eksenlere gore spin'leri olculen iki ozdes parcacigin (ki parcaciklarin farkli eksenlere gore spin'leri de konum ve hiz gibi ayni belirsizlik ilkesine tabi) spin degerleri %50'den daha fazla ortusmek zorunda. Eger kuantum fiziginin populer yorumu dogruysa ve bir parcacigin ozelligi ancak biz olctukten sonra gerceklik kazaniyorsa, o zaman Bell deneyindeki iki farkli parcacigin spin olcumleri sadece %50 ortusmek zorunda. Yani iki parcacigin 3 ayri eksenine gore uzun zaman icinde alinan spin olcumlerinin sadece %50'sinde iki parcacigin olculen ozellikleri uyusuyorsa, bu "Bakmadigimiz birsey, bakmadigimiz zaman var degildir" anlamina gelmis gibi oluyor, eger olcumlerin %50'sinden daha fazla miktarda ortusme olursa bu "Birsey gercekten de varsa, biz bakmasak da varolmaya devam eder" anlamina gelmis oluyor. Tabi bu deneyin sonucunu bu dedigim ifadelere indirgemek, bir bakima benim yaptigim bir katki burada ama dolayli olarak bu sonuc ortaya cikiyor.

Bu deney ilk onerildiginde teknoloji bu deneyi yapmaya yetmiyor. Fakat sonraki yillarda teknoloji yeterli hale geliyor ve tam olarak hangi yilda yapiliyor bilmiyorum ama bu deney yapiliyor ve sonuc ilginc bir sekilde ortusmenin %50 oldugunu gosteriyor. Yani aynen kuantum fiziginin populer yorumunun dedigi gibi. Yani bir bakima, "Biz bakmadigimiz zaman birsey var degildir" durumu ortaya cikmis oluyor, en azindan kuantum dunyasi icin.

Ilginc bir sekilde, birbirine ozdes bu iki parcacik, aralarinda bir bosluk olmasina ragmen birbirlerini etkiliyor gibiler. Bell deneyinin gosterdigi bir diger onemli sonuc bu. Baslangicta Einstein, Podolsky ve Rosen'in kuantum fiziginin yetersizligini gostermek icin kullandiklari argumanlardan birinin (kuantum fiziginin uzaktan ayni anda etkilesime imkan vermesi, dolayisiyla bunun bir terslige isaret ettigi) ilginc bir sekilde fiziksel dunyanin bir gercegi olarak ortaya cikiyor. Einstein, Podolsky ve Rosen bu duruma gecerli bazi gerekcelerle karsi cikiyorlar. Cunku iki ayri sey uzaktan birbirini ayni anda etkileyebiliyorsa, bu aralarinda isik hizindan hizli bir etkilesimin gerceklestigini ima eder, fakat herkesin bildigi gibi hicbirsey isik hizindan daha hizli gidemeyeceginden, bir paradoks olusur diyorlar.

Daha sonraki calismalara gore, bir parcacikta meydana gelen bir degisimin ayni anda diger parcacigi da etkiledigi gosterilmis olmasina ragmen, bunun EPR'in dusundugu gibi ozel gorecelik teorisini ihlal etmedigi saptanmis. Cunku iki parcacik arasinda bir veri alisverisinin yer almadigi farkedilmis. Eger bir veri alisverisi yoksa, isik hizini gecen birsey de yoktur, dolayisiyla ortada bir problem yoktur denmis.

Ama tabi aralarinda bir veri alisverisi olmamasina ragmen, nasil oluyor da uzaktaki iki parcacigin birbirini etkiledigi tatminkar bir sekilde aciklanamiyor. Evrenin Big Bang aninda tek bir nokta olmasi ve dolayisiyla her yerin aslinda gecmiste ayni yer olmasi, dolayisiyla her seyin birbiriyle baglantili oldugu gibi mistik yorumlar, vs ortaya ciksa da bunlar birer aciklama olmaktan ziyade belki ileride aciklamaya donusturulebilecek bulanik birer bakis acisi olmaktan oteye gidemiyor henuz.

Kisacasi, parcacik fizigi evreni algilayisimiz ile ilgili olarak cok garip ve kabul edilmesi cok zor pek cok konu ortaya cikartiyor. Bu konular isiginda hem bilimsel konulara olan felsefi bakis acimizi hem de felsefenin kendisini gozden gecirmemiz gerek. Tabi bilimsel bilgimizin daha arttirilmasi gerektigi de acik. Tum bu sorunlar sadece parcacik fiziginin henuz yeterince gelismemis olmasindan kaynaklaniyor da olabilir. Bunlarin tumunu zaman gosterecek.

MANTIK

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu konuyu daha önce de tartışmıştık.

Hatta evren genişlemiyor olabilir başlığında sevgili deicide ile epey polemiğimiz oldu. Bizimki evren için (makro ölçülerde) bu kuantum meselesi mikro ölçülerde aynı kapıya çıkmaktadır.

Ancak bu mikro ölçülerdeki deneyin teknolojisini merak etmekteyim.

Yani tek bir parçacık öncelikle nasıl elde ediliyor? Yani ister dalga, ister kütle özelliği olsun. Bunun bir oluş kaynağı var ise. ve elde edilebiliyor ve de ölçülebilir ise; artık artık varlık devreye girmiştir. Kütle özelliği için spin momentumunu durdurmak gerekir ki göresiniz. Büyük bir mometumu varsa, bu momentumu koruyarak kütlesine ulaşmak, yerini belli etmek zor oluyor.

Özetle parçacık var. Ama iki özelliği birbirini dışlıyor. Bunun anlaşılmayacak bir yanı yok. Bir paranın iki yüzünü aynı anda göremezsiniz. Büyük bir hız ile bir eksen etrafında döndüğünde hiçbir yüzünü göremezsiniz. Hatta bu yüzey olduğu halde küre tarzında algılarsınız. Büyük bir momentum ile döndüğünde iki yüzünde de ne olduğunu ölçemezsiniz. Dalga özelliği ön plana çıkar. Bu dönüşü durdurarak yüzlere bakmak isteyince. Zorunlu olarak deney aparatı aracılığı ile bu dönüşü durduruyorsunuz. Parçacık dalga özelliğini kaybediyor. Bunun bir kütle olduğunu gözlemliyoruz.

Yani bu deney için İki özdeş parçacık nasıl elde ediliyor? özdeşlikten ne anlıyoruz. Bunların birbirleriyle ilişkisi nedir?

İki değil de bir parçacık ile neden yapılamıyor.

Aynı parçacığın iki özelliğinin birbirini dışlaması anlaşılamayacak bir şey değil ki

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili Drekinci.

Ben bu teknolojinin nasıl olduğunu bilmiyorum.

Umarım bir bilen vardır. Benim için de çok ilginç bir teknoloji.

Fotonları ve elektronları tek tek hedefe gönderebildiklerini biliyorum.

Ama bir atomdan iki fotonun zıt yönlere nasıl gönderiyorlar hiç bilmiyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sağduyu sorununa geri dönelim. EPR deneyi insan sağduyusuna hitabediyor.

Son derece mantıklı. Kuantum fiziğini sihirli bir dünyanın fiziği olarak görüyor Einstein.

İnsan akıl, mantık ve sağduyusu ile bağdaştıramadığı için de reddediyor.

Ama kuantum yasalarının tekrar tekrar, 10^10 desimal küsürlerine kadar kanıtlanan gariplikleri karşısında hiç bir bilim adamının gıkı çıkmıyor.

Herkes çok iyi biliyor ki sayılar yalan sözlemezler.

Ve bilim kuantum fiziğinin bu inanılmaz garabetini kabule zorlanıyor.

Bu garipliğin ne kadar aşırı olduğunu herkesi anlayabileceği bir örnekle belirtmek istiyorum.

Belki o zaman kuantum fiziğinin gerçekten neden bu kadar inanılmaz olduğunu anlarsınız..

Yukarda Mantık'ın EPR ve felsefe başlıklı yazısını okuduysanız, Bu düşünce deneyinin laboratuvarda denenen gerçek deneylerle reddedildiğini de biliyorsunuz.

Bu demektir ki EPR'ın akıl, mantık ve sağduyuya dayanan düşünce deneyi reddedilmiştir.

Kuantum fiziği insan sağduyusu ile bağdaşmamaktadır..

Bir toplum düşünün..

O toplumda 10-20 arasında erkek çocukları olsun..

Yine o toplumda 10-20 arasıı kız çocukları olsun..

Bunlardan hangisi daha fazladır. Erkek çocukların çok az da olsa fazlalığı vardır.

O toplumda ayrıca yaşları 20 ve üstü erkek erişginler vardır.

Erkek erişginlerle, 10-20 arası kızların toplamı, 10-20 arası erkeklerin toplamından çok daha fazladır.

Bu akıllı, mantıklı ve sağduyu sahibi bir insanın varacağı sonuçtur. Analoji olarak diyebiliriz ki EPR bunu kanıtlamaya çalışmaktadır...

Kuantum fiziği ise, bunun doğru olmadığını ve 10-20 yaşları arasındaki erkeklerin, 10-20 yaşları arasındaki kızlarla, 20 ve üstü yaşlardaki bütün erkeklerden daha çok olduğunu ileri sürmektedir.

Bunu yalnız sağduyuya ihanet eden değil, aynı zamanda en aptalca çıkarsama olarak bile düşünebilirsiniz.

Öyle şey olmaz.

Ama kuantum fiziğinde oluyor. Bu analoji açıkca olmaması gereken bir durumun olduğunu ortaya koyuyor.

Bizim sağduyu ile bağdaşmadığını iddia ettiğimiz olay budur.

Sorunu biraz daha açalım...

Kurnatum fiziğinin Kopenhagen yorumuan göre: Atomdan ayrılan her hangi bir parçacığın kuantum niteliklerinden hiç biri belirli değildir. O parçacığın 10 farklı kuantum niteliği varsa, ayrıldığı anda onlardan hiç birisi dominan ve egemen değildir. Bu parçacığın süper pozisyonda olduğu söylenir. Her kuantum özelliğe aynı anda sahiptir. O parçacığı bir detektörden geçirdiğimiz ve nasıl bir kuantum özelliğe sahip olduğunu anlamaya çalıştığımız zaman, parçacık bir kuantum niteliğe bürünecektir. Diğer bütün nitelikler artık söz konusu değildir. Ancak ölçüldüğü anda kazandığı nitelik söz konusudur.

Bir atomdan iki farklı yöne ayrılan ve her bakımdan aynı iki parçacık, veya foton, imgeleyelim.

Bu iki foton birbirlerinden hızla uzaklaşıyor olsun..

EPR sağduyulu mantığına göre, bu parçacıkların kuantum durumu ayrıldıklar anda saptanmış olduğuna değinmiştik. Kuatum fiziğine göre bunun söz konusu olmadığını biliyoruz.

Ayrıca ilinç olarak bu parçacıklar birbirlerinden ne kadar uzak olurlarsa olsunlar, birinin kuantum durumu ölçülürse, ötekisi de aynı anda, aradan hiç zaman geçmeden, alternatif kuantum duruma geçmektedir. Aradaki mesafenin önemi yoktur. En son yapılan deneylerde aralarında 11 km olan iki fotonun kuantum durumu ölçülmüş ve aynı anda değiştikleri bulunmuştur.

Bu garip durum Einstein'ın görelik kuramları ile bağdaşmamaktadır. Çünkü iki fotondan birinin konumunun saptanması anında ve aradan zaman geçmeden diğerinin konumunun değişmesine neden olmaktadır. Bu iki foton arasında bir bağ yoktur. Ve bilgi alışverişi yapsalar bile, o alışveriş ışık hızından daha hızlı başarılamaz. Bu parçacıklar için dolaşık (entengled) terimi kullanılır.

Bu gözlem açıkca hem yasalarla bağdaşmamaktadır hem de inan usu ve sağ duyusuna kaba bir müdahaledir.

Böyle saçma bir şeyin olmaması gerekirken, olmaktadır.

İşte bu bağlamda kuantum fiziği insan akıl, mantık ve sağduyusu ile bağdaşmamaktadır..

O fiziği insan sağduyusunu tatmin edecek şekilde açıklamaya çalışmaktansa, kendi haline bırakmak ve ona hiç bulaşmamak en iyisidir.

Heisenberg, Pauli'den başlayıp, Feynmen'e kadar bütün ünlü fizikçiler bu noktada hemfikirdirler.

Onlar için kuantum fiziğinin mantığı yoktur. Onu sağduyu ile bağdaştırmak gereksizdir. Zaman kaybıdır.

Kuantum fiziği insan sağduyusu ile asla uyuşamayacaktı...

İşte biz burada bu konuya açıklık getirmeye çalışacağız..

Ünlü fizikçilerin çoğuna göre kuantum fiziği insan sağduysu ile bağdaşmamaktadır.. Bu doğru bir çıkarsama mıdır?

Yoksa bağdaşır mı?

Biz bağdaştırmaya çalışacağız..

Umarım şimdi sorunun boyutlarını daha iyi anlatabildim.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Fizik cahili bir yaklaşımda bulunacağım. Bu nedenle değerlendirmede genel yaklaşımı dikkate almanızı rica ederim...

Ortalama bir insan fiziksel kısıtlılıkları nedeniyle belirli sınırlarda gözlem yapma yeteneği sahiptir: çıplak gözle görebileceği şeyler en azından belli büyüklükte olmalıdır. Milimetrenin 5?de biri gibi. Daha küçük cisimleri büyüteçle görebiliriz. Hücre ve mikropları daha gelişmiş mercek sistemi kullanarak mikroskoskop ile araştırabiliriz. Araştırma mikro düzeye indikçe doğrudan gözlem yerine dolaylı yollar ön plana çıkar. Örneğin hücre ve dokuları boyayarak izleyebiliriz. Hücre alt yapıları için çeşitli kimyasallar kullanarak elektron mikroskopu ile gözlem yaparız. Dolaylı gözlemler yapılan dış müdahaleler nedeniyle artefaktlara açıktır: bulgu gözlenen şeye mi özgü, yoksa artefaktlar sonuçları değiştiriyor mu?

İncelenecek her türlü şey için, kullandığımız gözetleyici alete, o şeyin, bir uyarı göndermesi gerek. Gözümüz için ışık, kulağımız için ses dalgası gibi.

Görmediğimiz, duymadığımız ama var (!) olan şeyler için, bunları algılayacak aletler yaparız. Kısaca algaç (detektör) diyebileceğimiz bu araçlar sıklıkla bir enerji/dalgayı (benim adını koyamadığım başka şeyleri) algılama özelliğindedir.

Örneğin manyetik alanı ölçebiliriz; aletimizin manyetik alana duyarlı sensöründe değişiklik oluşur, bu bir ibreye yansır veya ışıklı gösterge şeklinde bize iletilir. O şey, detektörümüze bir sinyal göndermekten aciz ise, bu defa sinyali biz göndeririz. Yani tetiklemek zorunda kalırız. Dönen sinyali-sinyal değişikliklerini kaydedip sonuçları yorumlarız.

Buraya kadar genel gözlem/izlem/deney mantığını yazdık. Sonuç olarak gözlemler gözlenen şeyin doğal halde yaydıkları bilgiye veya bizim gönderdiğimiz uyarıya verdikleri yanıtla yapılır.

Bilimde en önemli sorunlardan biri gözlem hatalarıdır. Diğeri de yorumlama hatalarıdır. Hataların nedenleri; deneydeki kurgulama hataları ve algaçların teknolojik yetersizliği ile ilişkili olabilir.

Bir deney/gözlem bir sürecin tüm aşamalarını an be an kapsayamaz. Bu nedenle sıklıkla ardışık deney/gözlem yapılır. Elde edilen veriler sıklıkla kopuk kopuk bilgiler verir. Bilim adamları önceki deneyim ve bilgi birikimleri ile boşlukları doldurup bir anlamda senaryolaştırır. Başka birisi çıkar, deney/gözlemin kopuk kısımlarını doldurur. İşte o zaman bazı yanlış senaryoların düzeltilmesi gerekir.

Basit bir örnek verelim: Bildiğiniz gibi hareketli filmler gerçekte ardışık fotoğraflardan oluşur. Hızlı gösterimde beynimiz onlara hareket katar. (Sinema filmleri saniyede 25 resim gösterir). Saniyedede 100 civarında kanat çırpan böcekler vardır. Biz kanatlarını ancak bir yere konduğunda görebiliriz. Böcek-kanat-uçmak arasındaki ilişkiyi bilmeyen, böceği sadece uçarken gören bir çocuk, böceğin havada durmasını böceğin bacaklarını arkada tutması ile ilişkilendirebilir. (veya başka bir şeyle?) Saniyede 100 ve üzeri resim çeken bir kamerayla gerçekler ortaya çıkarılır.

Kuantum fiziğine hakim olduğum söylenemez. Kuantum fiziğinde bilim dünyasının henüz emeklemekte olduğunu, tay tay durmayı henüz beceremediğini düşünüyorum. Buradaki sorunun; doğrudan gözlemleyememek, bilinen matematiksel formüllerle çıkarımlarda bulunmak olabilir.

Kuantum fiziğinde zaman kavramları çok önemli: Atto second 10-18 sn, Yoctosecond?un 10-24 sn, Planck zamanının 10-44 sn. İnsanoğlunun ölçebildiği en küçk zaman dilimi ise 100 attosaniye (2004).

Gözününüzün önünde çok hızlı hareket eden bir cisim düşünün. Gözünüzü bir açtığınızda A noktasında, kapattığınızda B noktasında, tekrar açtığınızda tekrar A noktasındaysa size göre bu cisim hareket etmiyordur. Hep A noktasındadır.

İkinci seçenek: A ve B noktalarını inanılmaz bir hızla geçen bu cisim; A ve B noktalarında sizin algılayabileceğiniz kadar bir zaman diliminde duraklıyorsa, aradaki mesafeyi sizin göremediğiniz bir hızla geçiyorsa, bu kez beyniniz A ve B noktalarında 2 ayrı cisim olduğu yorumunu yapar. Burada gözünüz bir algaçtır. Aslında algaçın kapasitesi kadar yorum yapabildiniz.

- Size birisi ?sadece tek bir cisim vardı? derse yorumunuz

- O halde "cisim aynı anda hem A'da hem B'de bulunmaktadır" yorumunu yaparsanız.

Sadece A?ya odaklanırsanız B?dekini görmeyebilirsiniz. Bu sorunu matematik formüllerine dökerek kanıtlamaya çalıştığınızda, algacınızın duyarlılığı kadar elde edebildiğiniz verilerle formüle edebilirsiniz. Bir anlamda ürettiğiniz formül, cihazınızın duyarsızlık formülüdür. (Ölçülebilen en kısa zamanın 100 atto-saniye olduğunu dikkate alınız, Yoctosecond'un 10-24 sn, Planck zamanının 10-44 sn olduğunu, bunlara da sadece hesaplayarak ulaştığınızı anımsayınız).

Kuantum ürünleri ise (matematiksel olarak) birkaç attosaniyeliktir bu ürünleri (zaman açısından) henüz ölçebilir noktaya gelemedik, 100 attosaniyede parçacıklar birkaç defa devindikten sonra fark edebilir noktadayız. Hesaplarda bugün atladığımız sabit sayı, yarın gündeme gelebilir!

Kuantum fiziği tıpta kullanılan birçok görüntüleme aletinin (MR, HRCT, vs) keşfine yol açtı. Ama atto-sn düzeyine ulaşmadan.

İleriki yıllar birçok şeye gebe, 100 attosaniyede atladıklarımızı da gözlemleyebileceğiz.

tarihinde KKoHi tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

KkoHi kardeşimizin sorunları sağduyu ile açıklama konusunda özgün bir düşüncesi var.

Ölçmeler yanlış diyor. Ve bu düşünce kabul edilebilir ama, durum öyle değil..

İki yarık örneğinde zaman ölçülmüyor. Ne yapacağı detektörlerle bilinmeyen parçacık iki yarıktan birden geçiyor. Bu zamana bağlı değil.

Dolayısıyla bu gözlemde hata yapmak mümkün değil.

EPR deneyinde ise zaman faktörü var ama, zaman ölçülmüyor. Sadece durduruluyor.

İlk fotonun hareketi detektörlerle durdurulunca ikinci foton sırlarını ifşa ediyor..

Teknik olarak nasıl yapıldığını bilmiyorum ama, yapanlara güveniyorum. Zamanlamada bir hata yapabileceklerini sanmıyorum.

İnsan sağ duyusu ile bağdaşmayan deneylerin önce kısa bir özetini yapalım...

Sonra onları sağduyusal olarak açıklamaya çalışalım.

Aralarında kısa bir mesafe olan iki yarığa teker teker gönderilen fotonlar zemindeki ekranda, eğer davranışarı bir detektörle izlenmiyorsa, iki delikten aynı anda geçiyor şeklinde bir görüntü oluşturuyorlar.

Ama fotonların davranışı bir detektörle yakından izlenince fotonlar bu davranıştan vazgeçiyorlar.

İkincisi daha da ilginç..

Aynı nitelklere sahip iki foton çıktıkları atomdan ters yönlere doğru hareket ederlerken, birinin kuantum durumunun ölçülmesi durumdan süperpozisyonunu kaybederken, diğeri de aynı anda alternatif kuantum durum alıyor.

Yani biri ne yaparsa, diğeri de, aralarındaki mesafe ne olursa olsun, ondan haberdar oluyor ve ona uygun bir davranış sergiliyor..

Bu fotonlar için dolaşık terimi kullanılıyor. Birbirleri ile sonsuza kadar dolaşık dolaşıyorlar yani.

Artık bu kuantum fenomenleri insan sağduyusu ile açıklamanın zamanı geldi.

Gelecek iletimde ona değineceğim..

Link to post
Sitelerde Paylaş
İkincisi daha da ilginç..

Aynı nitelklere sahip iki foton çıktıkları atomdan ters yönlere doğru hareket ederlerken, birinin kuantum durumunun ölçülmesi durumdan süperpozisyonunu kaybederken, diğeri de aynı anda alternatif kuantum durum alıyor.

Yani biri ne yaparsa, diğeri de, aralarındaki mesafe ne olursa olsun, ondan haberdar oluyor ve ona uygun bir davranış sergiliyor..

Bu fotonlar için dolaşık terimi kullanılıyor. Birbirleri ile sonsuza kadar dolaşık dolaşıyorlar yani.

Diğer fotonun davranışını da gözlerken etki etmiş olmuyor muyuz ?

Aynı anda alternatif kuantum durumunu görebilmek için aynı anda her ikisini de gözlemlemiş olmak gerekmiyor mu ?

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...