Jump to content

BİG BANG'İN FİZİĞİ


Recommended Posts

Big Bang'in fiziği ile ilgili tartışmalar arşivlerde kaldığı için bu konuyu yeniden yayınlıyorum.

BİG BANG’in FİZİĞİ

Ol deyince olmak olarak yorumlanan Big Bang (Büyük Patlama) bilimin yanı sıra, inanırlar tarafından da kabul gören dramatik bir yoktan varoluş kuramıdır. Dindarlara göre Big Bang, Allah’ın ilahi emridir. Ateistlere göre ise Big Bang, varoluşun epik dramıdır. Big Bang’li yaratılış için diyebiliriz ki, hangi tarafın haklı olduğu önemli değildir. Önemli olan bu muhteşem evrenin bir anda, ol demeye bile zaman kalmayacak kadar kısa bir zaman dilimi içinde var olmasıdır.

İnanırlara göre Big Bang yoktan varoluşu simgeler. Bilim ise Big Bang’in yoktan değil, vaküm enerjisinden oluştuğunu iddia eder. Dinsel açıklama ile bilimsel açıklama arasındaki fark ilkinin yoktan var olması, ikincisinin ise, yoktan değil, zaten var olan bir enerjiden ortaya çikmasidir.

Bu bölümde kısaca Big Bang’le başlayan bilimsel yaratılışın fiziğine değineceğiz.

Big Bang basit bir patlama değildir. Çünkü biliyoruz ki her patlamada madde etrafa rastgele dağılır. Big Bang sırasında madde etrafa düzensiz ve rastgele bir şekilde dağılmamıştır. Aslında patlama aynı zamanda yaratılıştır. Var olan bir madde patlamamıştır. Genişleyerek patlayan false vacuum denen bir yalancı zerredir. Evren belki yoktan var olmamıştır ama, yok denecek kadar küçük ve önemsiz bir zerrenin genişlemesinden ortaya çıkmıştır. Ama bu basit, rastgele ve düzensiz bir patlama değildir. Big Bang son derece düzenli bir patlamadır. Big Bang’in doğasının ayrıntılarına ve fiziğine değinmeden önce, onun neden herhangi bir patlama olmadığını açıklamak gerekmektedir.

Big Bang neden düzenli bir patlamadır?

Evreni yakından inceleyen bilim adamları, Big Bang kuramını değerlerndirmeye çalışırken karşılaştıkları bazı sorunları açıklamada zorluk çekmişlerdir. Ortada bir patlama ile bağdaşmayan ilginç gözlemler vardır. Açıklanması gereken anomalilerin ilki evrenin, büyük boyutlarda, oldukça homojen bir yapıya sahip olmasıdır. Evreni kenarları 300 milyon ışık yıl uzunluğunda küplere ayırırsak, her küpün, kütle yoğunluğu, galaksi yoğunluğu, ışık verimi gibi bazı niteliklerinin benzerlik içerdiğini gözlemleriz. Yani büyük ölçülerle incelenen evren homojendir.

Ayrıca ve daha da ilginç olarak, kozmik zemin radyasyonu denen doğal fenomeni incelersek, mevcut radyasyondaki heterojenitenin yalnız yüzbinde bir (100000 de 1) olduğunu gözlemleriz. Zemin radyasyonu aslında Big Bang’in ilk anlarından kalan bir fosil radyasyondur. Evrenin başlangıcının bu kadar düzenli olması, tek başina Big Bang kuramı ile açıklanamamaktadır. Big Bang kuramının modifikasyona gereksinimi vardır.

Önce kısaca kozmik zemin radyasyonuna değinelim. Big Bang’in ilk anlarında enerji maddeye dönüşürken ortam inanılmayacak kadar sıcaktı. O kadar sıcaktı ki, maddenin öğeleri bir araya gelip, atomları oluşturamıyor ve fotonlar serbest hareket edemiyorlardı. 300 bin yıl süren bu dönem için evrenin opak dönemi denir. 300 bin yıl sonra evren yeterince soğumuş, atomun ögeleri bir araya gelmeye başlamış ve evren transperan, şeffaf bir görünüş almıştır. İşte kozmik zemin radyasyonu bu devirden kalmadır.

Soğuk su dolu bir kaba, sıcak su dökelim ve sıcaklığın dağılımını izleyelim. Bir süre sonra sıcaklık homojen bir durum arzedecektir. Yani sıcaklık her tarafta aynı olacaktır. Ama bu tür homojeniteyi Big Bang için ileri süremeyiz. Çünkü Big Bang son derece çabuk vuku bulan bir olgu olup, ısının homojenite kazanması için aradan hemen hiç zaman geçmemiştir. Yapılan hesaplamalara göre, 300 bin yıl sonra yüzbinde bir hata ile üniformite kazanan bir sıcaklığın gerçekleşmesi için evrenin ışık hızından 100 kere daha hızlı genişlemiş olması gerekmektedir. Bu da fizikte bir sorun yaratmaktadır. Hiç bir şeyin ışık hızından daha hızlı hareket edemeyeceği yasası anımsanırsa, sorunun ne olduğu kolaylıkla anlaşılır. Big Bang kuramını açıklarken bu hususun da açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Buna horizan (ufuk) sorunu denir. Burada kullanılan ufuk terimi, informasyonun (bilginin) veya enerjinin kısa bir zaman içinde kat etmesi gerekli mesafe olarak da tanımlanabilir. Eğer bunu ışık hızı ile sınırlarsak, Big Bang’de karşılaşilan ufuk sorununu açıklamak mümkün değildir.

Diğer sorun için flatness terimi kullanılmaktadır. Düz olmak yani. Bu kelimenin tam Türkçe karşilığı mevcut değil. Evrenin bu niteliğini bazı ayrıntılara değinerek açıklamak gerekiyor.

Einstein’ın genel görelilik kuramına göre üç boyutlu evren, içinde yer alan maddeden dolayı, katlanmış ve bükülmüştür. Bu katlanma ve bükülmeden evrendeki kütlenin yoğunluğu sorumludur. Evreni idealize edelim.. Yani yukarda değindiğim gibi homojen ( her tarafta aynı) ve izotropik (her yönden aynı göründüğünü) dikkate alalım. Üç kuramsal durumla karşılaşırız..

1.Evrenin total kütle yoğunluğu, kritik yoğunluk denen bir yoğunluktan fazla ise, evren kendi üzerine katlanan bir yapıya sahip olacaktır. Buna kapalı evren denir. Bu evrende bir uzay gemisi düz gittiğini sanacak ama, bir süre sonra başladığı yere geri dönecektir. Yine bu evrende üçgenin köşe açılarının toplamı 180 dereceden fazla olacaktır. Parelel çizgiler aslında parelel değildir. Bir süre soran birleşeceklerdir.

2.Ortalama kütle yoğunluğunun kritik yoğunluktan az olduğu durumlarda, uzay başka türlü katlanarak, eğer şeklinde bir yapı arzedecektir. Buna açık evren diyoruz. Bu evrende üçgenin iç açılarının toplamı 180 dereceden daha az olacaktır. Ayrıca parelel çizgiler giderek birbirlerinden uzaklaşacaklardır.

3.Ortalama kütle yoğunluğunun kritik yoğunluğa eşit olduğu evren için flat (düz) evren terimi kullanılmaktadır. Bu evrene Öklid geometrisi hükmedecek ve üçgenin iç açılarının toplamı 180 derece olacaktır.

Gerçek kütle yoğunluğunun, kritik kütle değerine oranı OMEGA olarak bilinir. Bu değeri saptamak son derece zordur. İçinde yaşadığımız evrende yapılan gözlemlerin doğru olması için, en son yapılan hesaplara göre, kütle yoğunluğunun, kritik yoğunluğa çarpımının, evrenin başlangıcının ilk anlarında, 0,999999999999999 ile 1,000000000000001 arasında olması gerekmektedir.

GENİŞLEYEN EVREN

Big Bang’le ilgili ve ufuk ve omega sorunlarını açıklamaya yönelik olanlar arasında en olası kuram, genişleme kuramıdır. Bu cosmic inflation kuramı olarak da bilinir. Bu kuramın fiziğine değinmeden önce kısaca, Hiçbirşeylik diyebileceğimiz yokluğun nasıl bir şey olduğuna bakalım. Gerçekten Hiçbirşeylikte hiç bir şey yok mu?

Quantum mekaniğine göre hiçbirşeylikte bile bir tür enerji vardır. Partikül fiziği ile uğraşanlara göre Hiçbirşeylik olarak nitelendirebileceğimiz vaküm basit olmayıp, nisbeten karmaşık bir yapıya sahiptir. Bu ilginç yokluk ortamında virtual particle’lar denen zerreler aniden ortaya çikarlar ve 10^-21 saniye varlıklarını sürdürdükten ve bu süre içinde doğadan aldıkları yarım fotonluk enerji borçları ile sefa sürdürdükten sonra, onu doğaya geri iade ederek, yok olur giderler. Buna quantum fluctuation denmektedir. Yani Kuantum dalgalanma... Zimni zerre olarak da isimlendirebileceğimiz bu yalancı parçacıklar Heisenberg’in belirsizlik ilkesine uyarlar. Ortaya çıkış ve yok oluşlarında belirsizlik vardır. Görüldüğü üzere Hiçbirşeylik içinde bazı fizik yasaları da vardır.

Evrenin ortaya çıkabilmesi için bir şeyin aniden genişlemesi gerekmektedir. Bu herşey olabilir. Ayrıca hiçbirşey de olabilir. Yani fiziksel bir yapısı olmayabilir. Bütün olacağı potansiyel bir güce ve yapıya sahip olmasıdır. İşte bu ilk başlangıcın false vacuum denen bir yalancı zerreden kaynak aldığı ileri sürülmüştür. Bu herhangi bir vaküm değildir. Öyle bir şeydir ki, içindeki yüksek enerji yoğunluğu hızla düşürülemez. False vacuum teriminde kullanılan false kelimesinin teknik karşilığı geçicidir. Vacuum ise mümkün olabildiği kadar küçük enerji yoğunluğu olarak anlaşılmalıdır. False vacuum un en büyük özelliği, hızla genişlemekte olan evrenin başlangıç döneminde enerji yoğunluğunun azaltılamamasıdır. Enerjinin azaltılması uzun zaman alan bir süreçtir. En azından Big Bang’in ilk anlarındaki koşullar bu azalma için uygun değildir.

False vacuum’un ilginç özelliklerini içindeki basınç sağlamaktadır. Bu basınç hem çok büyüktür, hem de negatiftir.

False vacuum, yönü olmayan elektrik ve manyetik alanlara benzeyen scalar alanlar içeren her kuramda ortaya çikar. Scalar alanların şu örnekleri vardır. Standard partikül fiziğinin Higgs alanları veya spekülatif grand birleştirici teoriler gibi. Higgs alanlarında enerji yoğunluğu alan yok olurken kolaylıkla sıfıra inemez. Gerçek vakümda enerji yoğunluğu sıfırdır. False vacuum ise enerjisi kısa zamanda azaltılamayacak bir vaküm olarak düşünülebilir.

False vacuum içindeki basıncı basit bir enerji tutumu argümanı ile saptayabiliriz.

False vacuum daki enerji yoğunluğu belli bir değerde fiksedir. O değer için Uf diyelim ve false vacuum’u bir pistona benzetelim.

Pistonun boşluğundaki enerji:

U=UfV olacaktır.

Burada kullanılan V hacimdir.

Pistonun kolunu aniden dışa doğru çekelim... Ve bu hacmi artıralım. Bunu dV ile simgeleyebiliriz.

Boşlukta dağılmış bir madde varsa, pistonu dışarı doğru çektigimiz zaman onun enerji yoğunluğu azalacaktır. Çünkü daha geniş bir vaküma dağılmaya zorlanan enerji seyrekleşecektir.

Bu normal bir vakümda gözlemlenen olgudur.

False vacuum da ise bu gözlemlenemeyecektir.

Çünkü false vacuum içindeki enerjinin yoğunluğu hızla azaltılamaz. Enerji yoğunluğu aynı kalmak zorundadır. False vacuum’un hacmi ne kadar artırılırsa artırılsın, enerji yoğunluğu seyrekleşmeyecek, hep aynı kalacaktır. Başka bir deyişle, vakümun hacmi genişlediği ve enerji yoğunluğu değişmediği için, false vacuum içindeki enerji artmış olacaktır. Bu bilinen bir fizik yasasıdır. Enerji tutumu yasasından dolayı, enerji pistonu çeken kol tarafından sağlanmalıdır. Bu demektir ki, false vacuum’un negatif basınç (p) oluşturabilmesi için, pistonu dışa doğru çeken bir güce gereksinim vardır.

Değişen enerjiyi şu formülle açıklamak mümkündür:

dU=UfdV

Bu da yapılan işe eşit olmalıdr. Yapılan iş:

dW = -pdV=UfdV

False vacuum daki basınç p = -Uf olacaktır.

Başka bir deyişle basınç hem negatiftir, hem de son derece büyüktür.

Einstein’ın genel görelik kuramına göre evrenin genişlemesini yavaşlatan çekim alanını Uf+3p formülü ile ifade etmek mümkündür. Böylece false vacuum içindeki negatif basınç, pozitif enerji yoğunluğunun üstesinden gelir ve itici bir güç ortaya çıkar. İşte bu güç evreni aniden geometrik olarak genişletmiştir. Evrenin ışık hızından 100 kere daha büyük bir hzla genişlediği hesaplanmıştır.

Einstein’a göre basınçlar, örnegin enerji yoğunluğu, etraflarında çekici-itici güç oluşturacaklardır. Pozitif basınç çekici güce, false vacuum’daki negatif basınç ise ilk anlarında evreni genişletecek ve sonra yerini çekici güce terkedecek olan, itici güce neden olacaktır.

Genişleme kuramlarından birine göre, içeriğinde hiç bir şey olmayan, bir protondan 100 milyar kere küçük ilk evren (virtual particle), aniden false vacuum durumuna girmiş ve genişlemiştir. False vacuum’un nedeni Heisenberg’in belirsizlik kuramıdır. Normalde bu yalancı zerrenin ömrü 10^-21 saniyedir. Yalancı zerre borç aldığı yarım fotondaki değere sahip enerjiyi bu sürenin sonunda doğaya geri iade edecektir. Bu süre içinde ise onu istediği gibi kullanabilecektir. Ortada kullanılacak önemli bir enerji yoktur.

Heisenberg’in belirsizlik ilkesine göre false vacuum niteliğine sahip bir yalancı zerre ortaya çıkabilir. Ve evrenin başlangıcında çıkmıştır. Bu false vacuum, ortaya çıkışının 10^-37 ile 10^-34 saniyeleri arasında genişlemiştir. Bu genişleme sonunda ulaşılan genişlik yalnız bir (1) cm dir. Bu süre sonunda false vacuum çözünecek ve içeriğindeki enerji açığa çıkacaktır.

False vacuum genişlerken büyük negatif basınçtan dolayı, yoğunluğu düşemeyen enerji etrafında itici güç oluşmuş ve bu güç evreni katapult etmiştir. False vacuum çürüyüp, enerji açığa çıkınca aniden ortaya çıkan pozitif basınç ise, etrafta çekici gücün ortaya çıkmasına neden olmuştur. Enerji ne kadar fazla ise, çekici güç de o kadar fazladır. Enerji geometrik olarak çoğalmış ve çoğalma faktörü 10^75 veya daha da fazla bir düzeye çıkmıştır. Buna uygun olmak ve bunu kompanze etmek üzere çekim kuvveti de giderek artan negatif bir değer kazanmaya başlamıştır. Enerji tutumu yasaları evrenin ne kadar genişleyeceği konusunda bir sınır koymazlar. Çünkü negatif çekim gücünün bir sınırı yoktur. Bir güç gerektiği kadar negatif olabilir. Bu yüzden pozitif enerjiye karşı bir denge olarak ortaya çıkan negatif enerji çekim gücünde gerektiği kadar birikecektir. Bu genişleme sırasında fizik yasalarına uyulmuş ve enerji karşılığı ile birlikte ortaya çıkmıştır. False vacuum bir anomalidir belki ama, fizik yasalarının ihlal edildiği bir oluşum değildir. Bu anomalide enerji karşılığı ile birlikte ortaya çıkmaya zorlandığı için, toplam enerji sıfırdır. Çekim gücü negatiftir ve evrende mevcut bütün madde ve enerjinin toplamına eşittir. Evrende madde ve enerji vardır ama, fazlası yoktur. Madde ve enerjinin çekim gücü ile birlikte toplamı sıfırdır. Bu ilginç fenomende bunlar heterojen bir şekilde dağılmışlardır. Artık birbirlerini nötralize etmeleri söz konusu olamaz.

Şimdi sıra neden böyle bir genişlemenin olması gerektiğini açıklamaya geldi. Genişleme kuramı Big Bang’in yapılan gözlemlere cük oturması için ortaya atılmamıştır. Yani bir zorlama değildir. Bilimsel bir mantığı ve ilginç bir mekanizması vardır.

Einstein’ın genel görelik kuramı uzay zaman kavramını matematiksel olarak belirtir. Geriye doğru giderken kuantum fiziğinin hükmetmeye başladığı bir domaine ulaşılınca görelik kuramı çözünür ve artık bir anlam ifade etmemeye başlar. Uzay zaman kavramı genel görelik kuramının özüdür. Quantum kuramına göre herşeyi quanta ile açıklandığından, uzay-zaman da quantize edilmelidir. Yani daha küçüğü olmayan ögelerine bölünmelidir. Bu durumda 10^-35 metrenin altındaki uzaklıklar anlamsızlık kazanır. Quantum teorisine göre mesafelerin daha küçüğü olamaz. O zaman Einstein’ın genel görelik kuramı orada hükmünü yitirir. Yapılan hesaplamalar anlamsızlaşır ve sonunda iflas eder. 10^-35 metre Planck mesafesi olarak bilinir. Daha kısası yoktur. Fotonun nasıl küsürü olmuyorsa, quantum dünyasında mesafenin de daha kısası yoktur. O alemde herşey quanta olarak ifade edilir ve ölçülür.

Aynı şekilde zamanın da quantumu vardır. Yani daha kısası olmayan bir zaman diliminden bahsedilebilir. 10^-43 saniye bunu simgeler. Planck zamanı denen bu zamandan daha kısa bir zaman yoktur.

Görelik kuramı tekilliğe (singulariteye) ulaşamaz. Tekillik, yani sıfır zaman ve sıfır uzaklık yoktur. Bu minumun değerlere sahip evrenin çapı 10^-43 saniyede, 10^-35 metre ve her santimetreküpü 10^94 gram yoğunluğundadır. Daha önce bir zamana gitmek artık anlamsızdır. Bu durumda quantum kuramı ile genel görelik kuramını birleştirmek tümüyle olanaksızdır. Şu andaki halleriyle her ikisi de evrenin nasıl ortaya çıkyığını tam olarak açıklayamamaktadırlar. Nihai gerçeğin bu iki kuramın da dışında olması gerekmektedir. Başka bir deyişle bu iki kuramı birleştiren kuram onlardan farklı olmak zorundadır.

İnanıldığına göre evrene hükmeden dört kuvveet de Planck zamanından önce bir zamanda tek bir kuvvet idi. Planck zamanında bu kuvvetler birbirlerinden ayrılmışlardır. Bu ayrılmanın ne anlama geldiğini açıklamak oldukca zordur. Şu kadarını belirtmenin yeterli olacağını tahmin ediyorum. Ayrılan kuvvetlerin her biri, ayrıldıkları ana gücün yalnız tek bir özelligini yansıtmaktadırlar. Tabii bu ana kuvvetin nasıl bir şey olduğu bilimiyor. Ama ayrılmasının bazı sonuçları olduğu tahmin ediliyor. Kurama göre evren soğurken faz değişiminden geçiyor. Evrenin faz değişimi sırasında değişen sistemler arasında enerji alış verişi yapılıyor. Bu faz değişiminin nasıl olduğunu su-buz örnegi ile açıklamak mümkündür..

0 santigrad derecede erimekte olan bir buz parçasını ele alalım. Bütün erime süreci boyunca buzun sıcaklığı 0 santigrad derece olacaktır. Ama etrafdaki materyel daha sıcaktır. Buzun absorbe edeceği enerji, buzu ısıtmada değil, eritmede kullanılacaktır.

Su donarken bu süreç tersine dönecektir. 0 santigrad derecede su donarken, etrafdaki ısı çok daha soğuk olmasına rağmen, yine 0 derecede kalacaktır. Su donarken etrafa ısı (ki buna latent ısı deniyor) yayılacaktır.

Donan buzu eritmek istiyorsak bu latent ısıyı yerine koymamız gerekmektedir.

Su buharının su damlalarına dönmesi sırasında daha da büyük bir latent ısı açığa çikacak ve etrafa yayılacaktır. Aslında bu süreç, yağmur damlaları oluşurken convection olayını yaratacak ve yağmur bulutlarını oluşturacaktır. Convection sıvı veya gazın ısınarak yükselmesi ve başka bir yerde soğuyup, ağırlaşarak aşağı inmesi olarak tanımlanabilir.

Big Bang’in başlarında kabaca buna benzer bir convection olayı vuku bulmaktadır. Çekim kuvveti diğer kuvvetlerden Planck zamaında (10^-43 saniyede) Güçlü nükleer kuvveten de 10^-35 saniyede ayrılmıştır. Bu faz değişimi sırasında, su buharının yoğunlaşarak su damlalarına dönüşmesi sırasında etrafa yayılan latent ısıda olduğu gibi, saniyenin küsürü içesirinde (10^-37 ile 10^-34 saniyeler arasında) etrafa muazzam bir enerji yayılmıştır. Bu enerji evreni geometrik olarak katapult etmiştir. Evren genişlemiştir.

Big Bang’in genişlemesinin nedeni işte bu enerjidir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 216
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

  • 4 weeks later...
  • 5 months later...

Ben de teşekkür ederim hacı kardeşim,bazı sorularım yanıtlanmış oldu.Ancak şunu da anlamak istiyorum:Hiçlik denilen her ne ise,yani falce vacumun ondan oluştuğu şey, tamamen boyutsuz mudur (Planck zamanı ve uzunluğu kadar da bir boyutu olmadığı kanıtsal bir bilgi midır)? Eğer öyle ise boyutu olmayan böyle bir anlamdaki hiçliğin yokluktan ne farkı kalır ki. Oysa yokluk varlığa dönüşemez bilimin kabul ettiği bir bilgi değil midir? Bu hiçliği, karşıt sanal parçacıkların dengelenmiş ortamı olarak düşünebilmemiz için, bunların da bilimin henüz gözlemleyemediği boyutlarda temel düzeyde var olmaları zorunlu değil midir? Yoksa "yoktan var olmaz" ilkesini sanal parçacıklar düzeyinde ve karşıt olarak "yoktan var olabilir" diyerek yeni bir düzenleme mi yapmak geekir? Bu konuda da biraz aydınlatırsanız sevinirim.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ben de teşekkür ederim hacı kardeşim,bazı sorularım yanıtlanmış oldu.Ancak şunu da anlamak istiyorum:Hiçlik denilen her ne ise,yani falce vacumun ondan oluştuğu şey, tamamen boyutsuz mudur (Planck zamanı ve uzunluğu kadar da bir boyutu olmadığı kanıtsal bir bilgi midır)? Eğer öyle ise boyutu olmayan böyle bir anlamdaki hiçliğin yokluktan ne farkı kalır ki. Oysa yokluk varlığa dönüşemez bilimin kabul ettiği bir bilgi değil midir? Bu hiçliği, karşıt sanal parçacıkların dengelenmiş ortamı olarak düşünebilmemiz için, bunların da bilimin henüz gözlemleyemediği boyutlarda temel düzeyde var olmaları zorunlu değil midir? Yoksa "yoktan var olmaz" ilkesini sanal parçacıklar düzeyinde ve karşıt olarak "yoktan var olabilir" diyerek yeni bir düzenleme mi yapmak geekir? Bu konuda da biraz aydınlatırsanız sevinirim.

Hiçbir şey zorunlu değil. Doğanın nasıl davranacağını biz ona dikte edemeyiz.

Hiçlik sadece bir ayrıntı ve benim kullandığım bir terim. Tam anlamı ile bilimsel değil.

Daha doğrusu bir öneri. Hiçlik bütün olayı güzel bir şekilde açıklıyor.

Multiversleri de açıklıyor. O yüzden kabul edilebilir bir öneri. Genişleme kuramı gibi bir öneri.

Big Bang'i bu şekilde açıklamanın nedeni, bilinen fizik kanunlarının çiğnememiş olması.

Başka bir deyişle bilinen fizik kanunları ile evrenin başlangıcını Big Bang ile açıklayabiliriz.

Bu doğru bir teori mi?

Değil elbette.

Ama şu anda en geçerli ve kabul gören bir teori.

İlerde onun yerini nasıl bir teorinin alacağını bilemeyiz.

Çokboyutlar tam bir fantezi.. String kuramının gereksinimi olarak ortaya çıkıyorlar. Ve son yıllarda rağbetten düştüler.

Yokluk varlığa dönüşemez tabii.

Ama yokluk yoktur. Dolayısıyla yoktan varoluş da yoktur.

False vacuum'ın çıktığı virtual particles için boyutsuz diyebilirsiniz..

Bir protondan bile trilyon kere küçük bir parçacığın boyutları nasıl olabilir ki?

Link to post
Sitelerde Paylaş

“False vacuum'ın çıktığı virtual particles için boyutsuz diyebilirsiniz.”

Bunu biraz açamaz mısınız? Şöyleki:

Hawking de “universe can spontaneously create itself out of nothing” diyerek, hiçbirşey yani hiçlik kavramını kullanıyor. Ve bunu ilk durum olarak nitelendiriyor. Ayrıca diyor ki:”Under extreme conditions, general relativity and quantum theory allow time to behave like another dimension of space. This removes the distinction between time and space and means the laws of evolution can also determine the initial state.”En uç koşullarda genel görecelilik ve kuantum teorisi zamanın, mekanın bir başka boyutu gibi davranmasına izin veriyor. Bu da zaman ile mekan arasındaki farkı ortadan kaldırıyor ve evrim kanunlarının, ilk durumu da belirleyebilecek bir araç olduğu anlamına geliyor.

Bu ilk durumu son derece yüksek ve son derece küçük boyutlarda ( olabilir ki 10 üzeri -35 m, planck boyutunda) kendi içinde karşıtlarını barındıran kuantum dalgalanmalarına açık bir enerji düzeyi olarak düşünmenin sakıncası varmıdır?

Eğer ilk durum boyutsuz bir enerji düzeyi ise (Hawking'in sözleri ile) bunun belirlenmesinden ne anlamalıyız. Boyutsuz enerji ile herşeyden soyutlanmış tanrı kavramına kapı açılmıyor mu; boyutsuz bir enerji demek yok bir enerji demek gibi anlıyorum; daha doğrusu çelişkili geliyor anlıyamıyorum.

Hawking!den alıntılar: Stephen Hawking asks big questions about the universe.TED.com

tarihinde osho tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

O zaman şöyle sorayım:

a-Boyutsuz enerji

b-Planck uzunluğunda sanal parçacık mümkün müdür

değilse neden mümkün değildir.

(boyutsuz enerjiyle tanrıyı kasdetmiyorum; çünkü enerji tanımına bilinç yüklemiyorum(atfetmiyorum)

tarihinde osho tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

O zaman şöyle sorayım:

a-Boyutsuz enerji

b-Planck uzunluğunda sanal parçacık mümkün müdür

değilse neden mümkün değildir.

Enerji soyut bir kavram. Enerji iş yaptırır. Boyutu falan yoktur. Maddeye dönüşürse üç boyuta sahip olur.

Planck uzunluğu da aslında matematiksel bir kavram. O da soyut bir kavram sayılır.

Bunların evrenin tanımında ve ortaya çıkışında önemleri ve anlamları yoktur.

Ayrıca bunlar insansal kavramlar. Doğanın umurunda olması için bir neden yok.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu açıklama güzel oldu gerçekten, teşekkür ederim; sorun kalmadı; ancak şunu da sormadan edemiycem: 10 üzeri -21 sn içinde var olup yok olan sanal parçacıkların da boyutu yok mu? Yoksa parçacık demek simgesel(mecazi)bir anlam mı taşıyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu açıklama güzel oldu gerçekten, teşekkür ederim; sorun kalmadı; ancak şunu da sormadan edemiycem: 10 üzeri -21 sn içinde var olup yok olan sanal parçacıkların da boyutu yok mu? Yoksa parçacık demek simgesel(mecazi)bir anlam mı taşıyor.

Onlar enerji paketleri. Yarım foton enerjisi içeriyorlar.

Dolayısıyla onların boyutu yok. Boyutun olması için onların bir takım davranış biçimlerine sahip olmaları gerekir.

Yani somut bir varlık olmaları, bir kütleye sahip olmaları gerekir.

Onlar karşıtları ile birlikte doğuyorlar, 10^-21 saniye yaşıyorlar, bu süre içinde doğadan yarım foton enerjiyi borç alıyorlar ve zamanları dolunca onu doğaya iade edip, sonsuzluğun karanlık dehlizlerinde yok olup gidiyorlar. Var oldukları süre içinde vaküm enerjisinden sorumlular. Her an ortaya çıkıp yok oldukları için vaküm enerjisi her zaman var.

Fiziksel bir yapıları (kütleleri) olmamasına rağmen, parçacık olarak adlandırılmaları, başka türlü adlandırılmalarının mümkün olmamasından dolayı olmalı.

Fotonlar için de aynı durum söz konusu. Bir yerden diğer bir yere dalga olarak hareket ediyorlar. Dalga oldukları için bir boyutları yok.

Sadece etrafa yayılıyorlar. Ama hedeflerine her zaman parçacık olarak ulaşıyorlar. O yüzden onlara da enerji paketleri veya quantum deniyor.

Yalancı parçacıklar da öyle birşey aslında..

Quantum fiziğine göre enerji etrafa küsürü olmayan paketler şeklinde yayılıyor.

Yalancı parçacıklar hakkında ingilizce bilenler için aşağıdaki kaynak oldukça yararlı..

Kaynak: http://en.wikipedia.org/wiki/Zero-point_energy

Zero-point energy

In physics, the zero-point energy is the lowest possible energy that a quantum mechanical physical system may have and is the energy of the ground state. The quantum mechanical system that encapsulates this energy is the zero-point field. The concept was first proposed by Albert Einstein and Otto Stern in 1913. The term "zero-point energy" is a calque of the German Nullpunktenergie. All quantum mechanical systems have a zero-point energy. The term arises commonly in reference to the ground state of the quantum harmonic oscillator and its null oscillations.

Zero-point energy is sometimes used as a synonym for the vacuum energy, an amount of energy associated with the vacuum of empty space. When the term is used in this way, sometimes it is referred to as the quantum vacuum zero point energy. In cosmology, the vacuum energy is one possible explanation for the cosmological constant.[1] The variation in zero-point energy as the boundaries of a region of vacuum move leads to the Casimir effect, which is observable in nanoscale devices.

A related term is zero-point field, which is the lowest energy state of a field; i.e. its ground state, which is non-zero.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Fotonun da kütlesi yok, sanal parçacık gibi onunda mı boyutu yok diyecektim ama onu bile yanıtladınız;artık söyleyecek bir şey kalmadı. Yalnız bir şey kaldı:

Anlatma yeteneğiniz de güzel; yalın ve net

Çok teşekkür ederim ve tebrik ederim

Link to post
Sitelerde Paylaş

Fotonun da kütlesi yok, sanal parçacık gibi onunda mı boyutu yok diyecektim ama onu bile yanıtladınız;artık söyleyecek bir şey kalmadı. Yalnız bir şey kaldı:

Anlatma yeteneğiniz de güzel; yalın ve net

Çok teşekkür ederim ve tebrik ederim

Teşekkürler Osho kardeşim ama bu boyut işi sanıldığından daha karmaşık.

Boyutları, ağırlıkları, kütleleri olan parçacıklar da dalga fonksiyonuna sahip olabilirler.

Elektronlar örneğin, hem somut, kütleleri ve boyutları olan, hem de dalga olarak davranışlar sergileyen parçacıklardır.

Elektronların iki yarıktan aynı anda geçebilmeleri onların dalga fonksiyonu ile açıklanabilir.

Çok boyutlar ise fanteziye kaçıyor. Hayal gücümüzü kullanmamız gerekiyor. O bile pek yeterli kalmıyor.

Sicim kuramında 10 veya 25 boyut olduğu ileri sürülüyor.

Bu boyutlar uydurulmuyor. Hesaplamalar sırasında ortaya çıkıyorlar.

Muhtemelen matematiksel bir yanılsama onlar..

Link to post
Sitelerde Paylaş

http://en.wikipedia.org/wiki/Zero-point_energy

(yukarıdaki alıntının çevirisi; yanlışlar varsa bilenlerce düzeltilir; diğer arkadaşlara da yararlı olur diye):

SIFIR NOKTASI ENERJİSİ

Fizikte, sıfır noktası

enerjisi, kuantum mekanik fiziksel sistemin olabileceği en düşük bir enerjidir ve zemin durumu enerjisidir.

Bu enerji kapsülleri olan kuantum mekanik sistem, sıfır noktası alanıdır.

Bu kavram ilk kez 1913 de Albert Einstein ve Otto Stern tarafından önerilmiştir.

“Sıfır noktası enerjisi" terimi,

Almanca Nullpunktenergie’ nin bir çevirimidir.

Tüm kuantum mekanik sistemlerde, bir sıfır noktası enerjisi vardır.

Bu terim genel olarak quantum armonik osilatörün zemin durumuna referansta ortaya çıkmaktadır ve boş salınımlardır.

Sıfır noktası enerjisi bazen, boş uzayın vakumu ile ilişkili bir enerji miktarı ile eşanlamlı bir vakum enerjisi

olarak kullanılır.

Terim bu şekilde kullanıldığı zaman, bazen de o kuantum vakumu sıfır noktası enerjisi olarak adlandırılır.

Kozmolojide, vakum enerjisi kozmolojik değişmez için olası bir açıklamadır.

Vakum hareketinin bir bölgesinin sınırları olarak sıfır noktası enerjisi değişimi nano ölçekli aygıtlarda gözlemlenebilir Casimir etkisine yol açar.

Bir alanın en düşük enerji durumu olan sıfır noktası alanı ile ilgili bir terimdir; yani o, sıfır olmayan zemin durumudur.

tarihinde osho tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Hacı kardeşim hazır boyuttan söz açılmışken biraz daha kurcalıyayım:

Matematiksel boyutları bir kenara bırakıyorum; çünkü değindiğiniz gibi onların somut gerçekliğe karşılık gelmesi zorunlu değil, n sayıda olabilirler. Benim sorunum fiziksel (yada doğal) boyutlarla. Zaman da, boyut mu değil mi bilemem ama, değilmi ki Einstein uzayzamanı 4 boyut olarak kabul etmiş; bununla da sorunum yok. Şimdi sorunlarıma geliyorum:

Big bang den önce doğal olarak boş uzay varmıydı (vakumu dışlayamıyoruz, bu yüzden vakumlu boş uzay da diyebilirim); yoksa boş uzay (mekan) madde ile ortaya çıkan zihinsel bir kavram mıdır?

4 boyutun dışında başka doğal boyutlar olabilir mi? Algılayamadıktan sonra ne anlamı var diye sorulabilir ama, bunu şunun için soruyorum: Sanal parçacıkları saptayabiliyoruz, fakat bu parçacıkların çıktığı kaynağı, zemini hiçbir şekilde saptayamıyoruz, aygıtlarla algılayamıyoruz. Oysaki doğanın kökeni de diyebileceğimiz, hiçlik denilen bu kaynak var ve gerçektir. Yürürlükte olan fiziğe göre boyutsuz denilebilir; ama mutlak olarak boyutsuz denilebilir mi? O zaman boyutsuzluk ile (zihinsel ve matematiksel boyutları kasdetmiyorum) yokluk arasındaki ayırım nedir?

Big bang fiziğine biraz daha açıklık getirmek üzere yeri gelmişken şunları da anlamak isterim:

Özetleyerek alıntı: (doğru anlamış mıyım?)

Evrenin başlangıcında Heisenbergin belirsizlik ilkesine göre false vacuum niteliğine sahip bir yalancı parçacık karşıtı ile birlikte ortaya çıkmıştır. Evrenin başlangıcında ortaya çıkan bu false vacuum herhangi bir vakum değildir ve enerjisi çok yüksektir (öyleki bundan evren oluşmuştur) Bu nedenle çok büyük bir negatif basıncı vardır. Bu basıncın etkisiyle bu sanal parçacıklardan biri 10 üzeri-21 saniyeden daha kısa bir zamanda (yani yok olmadan) genişlemiştir; sonra 10 üzeri-21 saniye dolunca bu false vacuum yok olurken, genişlemiş olduğu ve enerjisini, borçlanmış olduğu doğaya hızla boşaltamadığı için (big bangı başlatarak) maddeye dönüşmüş ve evren oluşmaya başlamıştır.

Peki 13,7 milyar yıldan beri neden böyle yüksek enerjili false vacuum olmamıştır? Olmaması yine belirsizlik ilkesine göre rastlantısal mıdır? Yoksa evrenimiz mi engel oluyor; oluyorsa nasıl? Bizim evrenimizin dışında yüksek enerjili false vacuumlar ve onlarla ilgili başka evrenler oluşabilir mi?

Link to post
Sitelerde Paylaş
Peki 13,7 milyar yıldan beri neden böyle yüksek enerjili false vacuum olmamıştır? Olmaması yine belirsizlik ilkesine göre rastlantısal mıdır? Yoksa evrenimiz mi engel oluyor; oluyorsa nasıl? Bizim evrenimizin dışında yüksek enerjili false vacuumlar ve onlarla ilgili başka evrenler oluşabilir mi?

Güzel bir soru ve açıklama Osho kardeşim. Bunu ben de düşünmüşümdür.

Biz sonsuz bir boşluğun varlığını kurguluyoruz. Bu teoriye göre öyle bir boşluk olmak zorunda.

Olmazsa herşeyin yoktan var olduğunu düşünmemiz gerekiyor. Oysa biz evrenin mevcut bir enerjiden evrildiği kuramını tartışıyoruz.

Sonsuz bir boşluk nasıl bir boşluktur?

Bu boşluğu bir insanın imgelemesi mümkün mü?

Belki mümkün ama, yalnız insanca mümkün. Bizim imgelediğimiz bu boşluk doğanın sonsuz boşluğu gibi bir boşluk olmayabilir.

İnsan aklı sonsuzu bile sınırlamaya çalışarak imgeler. Çünkü sonsuzu kavrayamaz.

Sonsuz o kadar geniş bir alandır ki iki false vacuum'un birbirlerine yakın olarak veya birbiri içinde ortaya çıkması olasılığı da sonsuz olmalıdır.

Başka bir deyişle bir evrende yalancı parçacıklardan birinin false vacuum olması olasılığı da sonsuzdur.

Bu benim birinci cevabım.

İkinci cevabı siz vermişsiniz. Belki de bizim evren herhangi bir şekilde yeni bir false vacuum oluşumunu bir tür önlemektedir.

Bu da çok mantıklı. Etrafındaki enerjiden dolayı yalancı parçacık false vacuum olamadan sönüp gitmektedir.

Ve evet.. Eğer evren bu şekilde ortaya çıktıysa, bizim evrenin dışında da bir sürü (sonsuz sayıda)evrenler mevcut olmalıdır.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...