Jump to content

Zeytin agacı ve Kuran'ın yazıldığı yer - 2


Recommended Posts

Tarım ve İslamiyet

Önsöz

Açıkcası bir süredir bu konuda sessiz kalmamın sebebi önerimin temeli olsa da bazı sıkıntıların hala var olmasıydı. Bu sıkıntıların en başlıca sebebi ise tezimi bugünün tarım koşullarına dayandırmamdı. Bugünün tarım imkanları, ilkim ve doğa koşulları güvenilir bilgiler verse de kusurları da barındırmakta ve hatalı sonuçlar çıkarmama sebep olabilmektedir. Asir Bölgesi'nin Suudi Arabistan'ın en çok yağış alan yerlerinden biri olması ve tarımın burada diğer yerlere göre daha gelişmiş olması tezimin en vurucu noktasıydı. Bu bölgenin ortalama 2200 metre deniz seviyesinden yüksek olması mikro iklim şartları tarım anlamında bölgeyi Mekke'ye (deniz seviyesi 227 m) oranla çok avantajlı kılıyordu. Günümüzde Asir Bölgesi'nde çeşitli sebze ve meyve ürünleri yetiştirilse de Mekke'nin bölgeye uzak olması Kuran adına önemli bir negatif unsurdu. Ne var ki Batı Arap Yarımdası'nı incelediğimizde tarıma elverişli iki yer daha görünüyordu bunlardan birisi Medine (Yathrib), diğeri de Taif'tir. Medine'nin de göreceli olarak Mekke'ye uzak olması Taif'in ise Mekke'nin doğusunda 80 km uzaklıkta olması onu incelemeye değer kılıyordu. Şimdi bu bilgiler ışığında daha önce belirttiğim konuyu tekrar gözden geçirelim.

Kuran'da Adı Geçen Meyveler

Öncelikle hedefimizde olan ve adları Kuran'da geçen bazı bitki türlerini verelim;

Aile - Cins - Tür

Oleaceae - Olea - Olea europaea (Zeytin)

Lythraceae - Punica - Punica granatum (Nar)

Moraceae - Ficus - Ficus sycomorus (İncir)

Vitaceae - Vitis - Birden fazla türü var (Üzüm)

Günümüzde bu 4 bikti ailesi de (Oleaceae, Lythraceae, Moraceae, Vitaceae) Suudi Arabistan'da bulunmaktadır [1]. Arabistan Yarımadasın'da tarım yapabilmenin en önemli kısıtlarından birisi su kaynaklarıdır. Bununla birlikte iklim şatları da önem arz eder. Bu sebeple deniz seviyesinden yüksek yerler daha fazla yağış alması sebebiyle hem su kaynakları bakımından daha zengin hem de mikro iklim şartları sebebiyle tarıma daha elverişlidir. Dolayısıyla Arabistan'da yükseklik tarım için birinci derecede önemli bir parametredir.

The mountains on the western and northwestern regions are discontinuous. Vegetation on high altitude areas of these mountains is dominated by Juniperus phoenicea, Olea europaea, Acacia etbaica, Commiphora spp., Prunus korschiniskii, Launaea acanthodes, etc. [2]

"Batı ve Kuzeybatı'daki dağlar süreklilik arzetmezler. Bu dağlık bölgelerin yüksek seviyeli yerlerinde ..., Olea europaea (zeytin), ... görülür."

Bu örnek cümle yüksekliğin önemi konusundaki tezi bir kez daha doğrulamaktadır. Buna göre Asir Bölgesi'nde deniz seviyesinden 1000-1600 m yükseklikte Ficus plamata, Ficus sycamorus (incir) ve deniz seviyesinden 1600-3100 m yüksekliklerde de Olea chrysophylla (zeytin) görülmektedir [3]. Batı dağlarının dağ eteklerindeki tepeler üzerine kurulmuş, deniz seviyesinden ortalama olarak 2000 m yukarda ve Mekke'nin 80 km doğusundaki Taif'te de zeytinle beraber diğer meyve ve sebze ürünleri de görülmektedir [4]. Hatta bugün Taif'te üretilen narları Arap pazarlarında görmek bile mümkündür [5].

Buraya kadar olan bilgiler Mekke'nin tarıma müsait olmadığını doğrulasa da kendisine çok yakın olan (deve üzerinde 2 günlük mesafe) Taif'te tarıma elverişli bir yapının olduğunu göstermektedir. Bu durumda akla gelen soru acaba Mekkeliler bahsedilen nar, zeytin ve diğerlerini yetiştirmeseler de en azından ismen hatta belki ticaret sayesinde cismen tanıyabilir miydiler? Sorunun kendisi aslında bu konunun ortaya koyduğu ana tezi tam olarak yanlışmasa da bilimsel olarak sorulgulanması gerekmektedir. Bir tarım ürünün yetiştirip zorluklarını ve güzelliğinin değerini anlamakla hiç yetiştirmeden sadece adını duyarak ya da görerek/yiyerek anlamak mutlaka farklı şeylerdir. Muhammed henüz Mekke'de yaşarken bölge halkının yetiştirmediği apaçık belli olan bazı bitkileri neden nasihatlarında özellikle vurgulamıştı, neden halkına bu bitkileri yetiştirirken onları iyi gözlemleyip tanrının kudretini anlamaları gerektiğini, neden bunlar üzerinden ticaret yaparken zekatlarını vermeleri gerektiğini öğütlemişti? İyimser bir tahminle sadece bu meyvelerin isimlerini bilen belki sadece dalından kopmuş meyvesini gören Mekkeliler için bu biraz da aşırıya kaçan bir istek değil miydi? Bir önceki soru gibi bunun da bilimsel olarak sorgulanması gerekiyordu. Zeytin, nar, incir ve üzümü ve Kuran'da geçen diğer tahilları ve hurmayı özel kılan neydi?

Tarım Nerde ve Ne zaman Başladı

Bu sorular benim aklımı o kadar kurcaladı ki bambaşka şeyleri araştırmaya sevk etti. "Eski Dünya'da tarımın başladığı yerler ve bitkilerin nasıl evcileştirildiği önemli bir konuydu. İlk kesin bilgilere göre Eski Dünya'da tarım bundan yaklaşık olarak 10.500 - 10.100 sene evvel Güney-Batı Asya'daki köylerin olduğu Çanak-Öncesi Neolithic B bölgesinde görülmüştür. Dame Kathleen Kenyon Çanak-Öncesi Neolithic zamanı bölgelerine göre A ve B olarak gruplamıştır. Buna göre A Bereketli Hilal olarak adlandırılan bölgedeki Yukarı Mezapotamya'yı ve Levant bölgesinin bir kısmını ifade ederken, B ise Levant bölgesinin daha güney kısımlarını Akdeniz boyunca Türkiye ile Mısır arasında kalan bölgeyi yani günümüzde İsrail, Filistin ve Ürdün'ü kapsayan alanı belirtmektedir. Arkeolojik çalışmalar eklem yerlerinden kaba şekilde ayrılmış düşük kaliteli bir cins buğday ile küçük kızıl buğdayın o bölgede belirtilen zamanlarda tarımının yapıldığını bizlere göstermektedir. Güney-Batı Asya'daki köylerde tarımı yapılan ilk üç tohum; düşük kaliteli bir cins buğday, küçük kızıl buğday ve arpadır. Bunlara ek olarak aynı bölgede mürdümüğün de yetiştirildiğini söylemek biraz zordur. Mürdümüğe ait ilk bulgular 7-8 bin yıl önce Yunanistan - Bulgaristan civarlarına aittir.

Tarımın Güney-Batı Asya'dan yayılması ise çok hızlı bir şekilde olmuştur. Botonik arkeolojinin ışığında Avrupa'nın bir çok noktasına yayıldığı bilinmektedir. Kafkasya, Doğu Avrupa, Orta Asya'daki belgeler seyrek ve yarım olsa da bu yönde de bir yayılım olmuştur. Afrika'da ise en önemli veriler Mısır'dan gelmektedir. Kısaca tarım Güney-Batı Asya'dan Avrupa, Orta Asya ve Akdeniz havzasına yayılmıştır. Zeytin, üzüm, incir ve hurma ise Eski Dünya'da evcileştirilmiş ilk temel meyve ürünleridir. Bilinen bilgiler doğrultusunda zeytin ve hurma günümüzden 6800-6300 yıl önce Bakır Çağ'da Levant bölgesinde evcileştirilmiştir. Eşzamanlı olarak hurma Aşağı Mezopotamya'da da görülmüştür. Bununla beraber Bakır Çağdaki bahçevanlığın alanı hakkında geniş bilgiye sahip değiliz. İsrail-Ürdün bölgesi hariç Levant bölgesi hakkında 6 bin yıl öncesine ait yeterli kaynak günümüzde yoktur. Fakat tablo Erken Bronz Çağda (günümüzden yaklaşık 5500 yıl önce) aniden değişmektedir. Bu andan itibaren zeytin, üzüm ve incir önce Levant bölgesinde sonra da Yunanistan'da tarımı yapılan önemli ürünler haline gelmiştir. Sonuç olarak bu ürünler genel olarak Akdeniz havzasında tarımı yapılır hale gelmiştir diyebiliriz. Eş zamanlarda hurma da güney sınırlarında, Güney-Batı Asya'daki ılıman akarsu havzalarında evcileştirildi ve ayrıca Nil Vadisi boyunca da bolca bulunuyordu. Elma, armut, erik ve kiraz ise bu gruba çok sonraları, MÖ. 1. bin yılda katılmıştır. Bazı belirsizliklere rağmen şu bilgiler kesinleşmiştir:

a- ilk meyve ağaçlarının evcileştirilmesi Güney-Batı Asya'da görülmüştür,

b- bahçevanlık tahıl tarımı iyice yerleştikten sonra ortaya çıkmıştır,

c- tahil ürünleriyle beraber aynı zamanda bazı yerlerde yabani meyve ağaçları da evcilleştirilmiştir,

d- meyve ürünlerinin evcileştirilmesi bitkisel dağılımın keşfine bağlıdır,

e- çok yıllık devamlılığı olan meyve ağaçlarını dikmek uzun vadeli bir yatırımdır ve tümüyle yerleşik bir hayat gerektirmektedir,

f- tüm bunlar sağlandıktan sonra bahçevanlık ortaya çıktığı çekirdek bölgeden Güney-Batı Asya ve Akdeniz havzası boyunca yayılmıştır,

g- aşılamanın ortaya çıkmasından sonra tüm grubun ikinci dalgası olan meyvelerin evcileştirilmesi mümkün olmuştur.

Meyve ağaçlarının doğada yabani olarak bulunduğu bölgeler de botonik arkeolojinin getirdiği delileri doğrulamıştır. Yabani zeytin, üzüm, incir ve hurma Güney-Batı Asya ve Akdeniz havzasında bolca bulunmaktadır. Bu bilgi arkeolojik bulguları da desteklemektedir. Bu sebeple büyük bir olasılıkla zeytin, üzüm, hurma, ve incirin yanısıra nar ve badem tahıl tarımı tamamiyle yerleştikten sonra aynı bölgede birkaç bin yıl sonra evcilleştirilmiştir. [6 s.1-6]"

Tüm bunlar çok önemli iki şeyi ortaya çıkarmıştı. İlki dinsel metinlerde, Tevrat, İncil ve Kuran'da geçen bu tahil ve meyvelerin neden yukarda verilenlerle sınırlı olduğunu göstermiştir. Tekrar hatırlayalım Deuteronomy 8:8 Vaad edilen topraklar için "buğdayı, arpası, üzümü, inciri, narı, zeytinyağı, balı vardır" der. İlk evcileştirlen tahıllar, buğday ve arpa ve devamında da ilk evcilleştirilen meyveler. Bal da muhtemelen hurma balı (date honey) olabilir. Eksik yok, fazla yok çünkü tanrı henüz sadece bunları biliyordu/evcileştirmişti. Bu ürünler o dönem için bir yerin zenginliğini, bolluğunu ifade ediyordu. Aslında belki de çoğu kişinin bildiği ama benim için yeni olan bir gizem böylece çözüldü. İkinci olarak ise tarımın başlangıç noktası ve nerelerde ve ne zaman yayıldığı bu konunun ana tezi için önemli bir ipucu verebilirdi.

Taif

Şimdi tekrar başa dönelim araştırmaya değer bulduğum Taif'i incelemeye koyulalım. Taif Mekke'ye çok yakın olan yaklaşık 80-100 km doğusunda kalan bir yerleşim yeridir. Deniz seviyesinden yüksekliği de yaklaşık olarak 1700-2000 m civarındadır. Bu sebeple de tarıma çok daha elverişlidir. Klasik İslami bilgilere göre Mekkeliler ile Taif arasında sıkı bir ticari ilişki vardır. Mekke'de tarım yapılmaması sebebiyle tüm gıdalar Taif'ten gelmekte, Yemen'den gelen tahıllar da yine Taif üzerinden Mekke halkına ulaşmaktadır. Hatta Mekkeli Kureyşliler Taif'teki tarıma yatırım yapmakta, yaz aylarını orada geçirebilmek için ev satın almaktadır. Taif hem iklimi, hem tarıma uygun olması hem de Yemen ile ticaretin geçit noktası olması sebebiyle Mekkeliler için çok önemlidir. Bize bu bilgileri veren kaynağım ilginç bir ayrıntıyı da belirtmektedir. Üzüm 4. yy'dan sonra Suriye'den Taif'e gelmiştir, ve yetiştirilen üzümle Taif'in mehşur şarabı ya da üzüm kurusu üretilmektedir [7]. Üzüm konusuna sonradan yine döneceğiz.

Bazı Meyveler Doğu Arabistan'da Nerede ve Ne zaman Yayıldı

Buna göre araştırma konusu meyvelerin Bereketli Hilal bölgesinden nereye ve ne zaman yayıldığını belirlemek olmalıdır. Hatta bu yayılımın Arabistan Yarımadası'nda nerede ve ne zaman gerçekleştiğini bilmek daha önemlidir. Bu konuda yaptığım araştırma beni bu sefer bambaşka bir yere götürdü. Batı Arabistan hakkında her zamanki gibi çok çalışma yok hatta hiç bulamasam da, belki vardır ben bulamadım, Doğu Arabistan hakkında çok güzel bir makaleyi okuma fırsatım oldu [8]. D.T. Potts makalesinde botonik arkeoloji ve etnik tarihi bilgiler ışığında Doğu Arabistan'daki tarımın modern tarih öncesinden, MÖ. 4. bin yılların sonuna kadar gittiğini belirtmektedir. Aynı zamanda bazı sebze ve meyvelerin Doğu Arabistan'da nasıl ve ne zaman yayıldığını da açıklamıştır. Benim buradaki ilgim daha çok nar, üzüm ve zeytin üzerine olacaktır. Makale "M. Nesbitt'in varsayımına göre MÖ. 2. binli yıllarda Yakın Doğu'nun (Türkiye ve Bereketli Hilali kapsar) önemli yerlerinde üzüm ve nar yaygınken bu ürünlerin Bahreyn'e gelmesine daha vardır" der. Buna göre üzüm ve nar MÖ. 3. bin yıllarda Mezopotamya ve İran'da yaygın olsa da Bahreyn'de Büyük İskender zamanına kadar üzüm görülmemiştir. Nar ise kesinlikle 14. yy'da görülmüştür. Potts da üzümün Bahreyn'e geliş tarihini Saar'ın terkedilmesiyle Helen Çağının başladığı dönem arasında bir yerlere koymuştur. Arkeolog olmadığım için emin değilim ancak Potts'un Saar'ın terk edilmesinden kastı da Bahreyn'deki Saar köyündeki Mezopotamyalı uygarlık olan Dilmun/Telmun uygarlığına dair en son yazılı kayıtların MÖ. 567'ye ait olmasıyla ilişkili olabilir. Dolayısıyla üzümün Bahreyn'e gelişi MÖ. 567 ile Büyük İskender'in MÖ 323'deki ölümü arasındaki bir tarihtir. Theophrastus Büyük İskender döneminde Bahreyn'de pamuk, hint hurması, hurma, üzüm, incir ve bazı meyve ağaçları ile tahılın yetiştiğini yazmıştır. Bu detaylı bilgileri bize bazı konularda referans olması için verdim.

Şimdi tek tek üzerinde durduğumuz meyvelere bakalım. Örneğin Potts'un referansına göre Miles Wilkinson üzüm tarımının Umman'a 10. yy'da Büveyhliler ile geldiğine inanmaktadır. Potts ifadesine şöyle devam etmektedir, yarımadanın geri kalanında yenilse veya üzüm kurusu olarak üretilse de hatta Bahreyn'de Büyük İskender zamanında görülse de Umman'a üzüm Büveyhliler ile 10. yy'da gelmiştir. Miles da bu bilgiyi bölge halkının anlattığı hikayalere dayandırmaktadır. Bu da bizlere meyvelerin Arabistan Yarımadası'nda zamansal olarak belirli bir yol izlemeden gelişi güzel dağıldığını göstermektedir. Bir birine yakın yerlerde eş zamanlı dağılım beklerken pek de öyle olmadığı görülmektedir. Nara gelince yine Miles göre üzümde olduğu gibi Umman'a gelişi 10. yy'da olmuştur. Ibn Batutta 1325-1350 arasında Bahreyn'de nar yetiştiğinden bahsetmiştir. Son olarak zeytine baktığımızda Pliny'nin Theophrastus'a dayandırdığı Bahreyn tasvirinde ondan farklı olarak bir de zeytinden bahsetmiştir. Zeytinin Mezopotamya'da çoktandır bilinmesinden dolayı Potts hiç şüpheye düşmeden bu bilgiyi makalesinde mantıklı bulmuş. Potts "Dışişleri Bakanlığı Elkitabı'ndaki bir ifadede Arabistan'ın herhangi bir yeri referans verilmeden zeytinin Suriye'den geldiği belirtilmiştir" notunu da düşmeyi unutmamıştır. Ancak burada açık bir tarih verilmemiş. Tarihini bilmesek de buradan anlıyoruz ki zeytin Arabistan'a Suriye üzerinden yayılmıştır. Suriye konusuna sonradan yine değineceğim.

Taif'in Su Kaynakları ve Jeolojik Yapısı

Tüm bilgilerden sonra tekrardan Taif'e dönelim ve biraz da bölgedeki su kaynaklarını inceleyelim. Arabistan Yarımadasının batı kısmının zemini Ön-Cambrian kristal kayalarının (granit, yapraktaş ve somaki mermeri) birleşimidir. Hatta bir çok yer Teritary ve Quaternary döneminde lavlarla kaplanmıştır. Yüzey altındaki kayaların gözenekli olmaması ve geçirgenliğinin az olması sebebiyle yeraltı suyunun zemine ulaşması düşüktür. Bununla beraber volkanik ve tortu kayaları parçalanmıştır ve alüvyal vadi tabanı kum ve çakıllardan oluştuğu için yeraltı su kaynaklarına oldukça imkan vermektedir. Esasında batı bölgesinin zemini Ön-Cambrian ile kaplı olduğundan yeraltı su kaynakları için hidrojeolojik durum vadi yüzeyiyle sınırlıdır. İstatiksel olarak Taif ülkenin geri kalanına göre daha fazla yağış almaktadır. Ancak ani yağışlar ve su baskınları sık olan şeylerdir. Göreceli olarak yüksek yağış alsa da düşük geçirgenliği olan zemin ve dik eğimler toprak kaymalarına zemin oluşturmaktadır [9 pdf]. Görüleceği üzere Taif tarım için uygum iklim şartlarına sahip görünse de su kaynakları açısından çok da zengin değildir. Göreceli olarak çok yağış almasına, yeraltı su kaynaklarının olmasına rağmen zaman zaman meydana gelen şiddetli yağışların meydana getirdiği toprak kaymaları sebebiyle tarım negatif etkilenmektedir. Bu duruma daha sonra makalesini kaynak olarak göstereceğim Shirley Kay da birebir tanık olmuş ve kendi makalesinde bahsetmiştir. Doğal su kaynağı vadi yatağındaki yeraltı sularıdır.

Tarım ve Sulama Yöntemleri

Gelin isterseniz biraz da tarım için sulamanın nasıl yapıldığına bakalım. Dört tip sulama yöntemi vardır. Havza sulması, antik Mısır'dan beri kullanılmaktadır. Bir nehir ya da su kanalı boyunca seviyelendirilmiş toprak parçalarının etrafı setlerle çevrilmiştir. Nehir belli bir seviyeye eriştiğinde setleri aşar ve toprak sulanmış olur. Uzunömürlü sulamada ise toprak alan bir matris gibi küçük su kanallarıyla örülür ve ürünlerin büyüme sezonunda toprak düzenli olarak sulanır. Teras sulama genellikle yüksek dağlık alanlarda kullanılır. Yamaç boyunca basamak basamak yapılan teras toprak alanlar bulunur. Sulama genellikle yağmur suyu, su kuyuları, pınarlar ve yeraltı su kanallarıyla yapılır. Vadi sulaması ise tek tük yağmurlara bağlıdır aksi taktirde toprak kuraktır. Bu sebeple yağmur suyu bir barajın arkasında biriktirilir ve biriktirilen bu yağmur suyu kanallar vasıtasıyla sulama yapılacak alana taşınır [10]. Yemen'de MÖ. 8 yy'da yapılan Marib barajı buna en güzel örnektir ve yarımadadaki en eski barajdır. Yarımadada tarımın vadilerde yapıldığını düşünürsek barajın gerekliliği kaçınılmazdır. 2005 yılı itibariyle Arabistan'da 225 baraj bulunmaktadır ve 34 baraj da ihale aşamasındadır [11].

Hicaz Bölgesi'ndeki Barajlar

Burada aklan gelen ilk sonuç eğer Taif tarımsal anlamda bu kadar zenginse burada barajlar olmak zorundadır. Günümüzde bu bölgede bir çok baraj bulunmaktadır. Peki ya geçmişte Taif'te baraj var mıdır? Taif civarındaki tarihi barajlar için [12 pdf, 13, 14 pdf, 15]'deki makaleler okunabilir. Buna göre Taif civarındaki barajların listesi şöyledir: Thalbah, Ardhah, al-Lasb, al-Darweesh, Seesd, Saab, al-Samlaqi, al-Salamah, Um al-Baqarah, and al-Aqrab. Aslında bu liste oldukça eksik denilebilir, [13]'e göre Taif bölgesinde tarihi 34 tane baraj bulunmaktadır. Bunlar içersinde en eski olanı al-Samlaqi'dir ve bir yüzünde erken Kufi Arapça ile yazılmış barajın faydalarını anlatan bir yazıt bulunmuştur. [12]'ye göre baraj erken İslamiyet dönemine (çıkışı ile yükselişi arasındaki dönem) aittir. Bu ilgi çekici bilgi beni Taif'teki tarım devriminin İslamiyetin gelişiyle başladığını düşünmeye sevk etti. Shirley Kay makalesinde [15] Hicaz bölgesindeki barajları incelemiş ve Taif'in İslamiyeti kabul etmesini takiben bölgede tarımın ve baraj yapımının birden patladığını dile getirmiştir. Bu konulara uzak olduğum için Amerika'yı aslında yeniden keşfetmiştim. Erken İslam ile gelen Arap Tarım Devrimi hakkında aslında birçok makale ve kitap bulunmaktaydı. Andrew M. Watson, Michael Decker ve J. Johns bu konuya eğilen en önemli yazarlar gibi görünüyor. Detaylı bilgi için Wikipedia'yı okuyup referanslarına bakabilirsiniz. Okuyucu için ekstra bir bilgi daha verelim. Seesd barajı Emevi Döneminde I. Muaviye tarafından MS. 678'de yapılmıştır. Bir cephesindeki Kufi Arapça yazısıyla ünlemiştir [16].

Benzer şekilde [15]'e göre Hicaz bölgesindeki barajlar iki noktada yoğunlaşmıştır; Taif ve Khaybar (Hayber). Khayber'deki baraj sayısı daha azdır ancak bunlardan birisi dikkat çekicidir Sadd Qusaybah (Qasr al-Bint, en: Maiden's Castle, tr: Bakirenin Kalesi) Khayber tarihi kaynaklara göre daha çok Yahudi Arap kabilelerin yerleşim olarak verilmiş. Şehirdeki yapılar için en azından 1400 yıllık denilmiş [28]. Başka bir yerde burasının MÖ. 6 yy'dan beri bir yerleşim yeri olabileceği belirtmiş. Barajın tarihi hakkında birşey bulamasam da İslamiyet öncesine aittir gibi atıflar var. Benim dikkatimi çekense baraja Bakirenin Kalesi denilmesi. Nedense bu isim bana daha çok Allat-Athena kültürünü hatırlatmakta. Öte yandan daha da kuzeye gidince arkeolojik çalışmaların yoğun bir şekilde yapıldığı Tayma'ya varıyoruz. Tayma'nin tarihi MÖ. 4. bin yıllara kadar gitmektedir [26]. Bu bölgede bir çok uygarlığın izi görülse de MS. 6. yy'da bir kalenin Yahudi bir şair/savaşçı için yapıldığı belirlenmiştir [27]. Kyhaber ile Tayma'daki ve hatta Taif'teki bilgiler birleştirildiğinde Yahudilerin bölgeden uzaklaştırıldığını İslamiyet'in giderek yayıldığını ve tarım devrimi sayesinde Taif civarına onlarca baraj yapıldığını anlayabiliriz.

Taif ve Civarı Ne Zaman Yerleşim Yeri Oldu

Taif ve civarının ne zaman yerleşim yeri haline geldiğine dair çok fazla bilgiye ulaşamadım. En kayda değer bilgiler İslamiyet öncesi kurulan bir panayır/pazar yeri olan Souq Okaz ve Jabal Al-A'arfa'dan geliyor. Özellikle Jabal Al-A'arfa'da kayalar üzerine kazılmış, geyik, keçi, inek figürleri MÖ 1. bin yılı göstermektedir [13, 17]. [7]'ye göre gelişi güzel yapılan bir kaç çalışma şehrin gelişimini tam olarak ortaya koyamamıştır. Ancak havzada MÖ. 2000 yıllarından kalma kalıntılar olduğunu söylemekte, tarihi barajlar ve sulama sitemlerinin bölgede devamlı bir tarım yapıldığının göstergesi olduğunu belirtmektedir. [7] ayrıca şehrin dışında kayalar üzerinde MÖ 1. bin yıla ait Nebati ve Thamudi yazıtların olduğunu söylemektedir. Tarihlerin benzerliğinden dolayı muhtemelen Jabal Al-A'arfa'daki kayaları söylemektedir. Bu noktada aslında [7]'ye bir itirazım var. Kaynak vermeden belirttiği havzadaki MÖ. 2000 yıllarından kalma kalıntıları tarihi barajlar ve devamlılığı olan tarımla ilişkilendiriyorsa kısmen hata yapıyor. Bölgedeki İslamiyet öncesi en eski baraj al-Samlaqi ki o da aslında erken İslamiyet dönemine aittir. Burada İslamiyet öncesi tarım yapılıyor olsa bile barajlarla değil ancak teras sulama ile yapılabilir. Şimdi tekrar hatırlayalım aynı kaynak üzümün Taif'e 4. yy'dan sonra geldiğini söylüyordu.

Nebatiler

[18]'e göre Nebatiler MÖ 5-4. yy'da Kuzey Arabistan ve Güney Levant bölgesine yerleşmiş olan Araplardır. [19]'a göre de Büyük İskender'in ölümünden 10 yıl ona hizmet etmiş bir general bugün Ürdün sınırları içersinde olan Petra şehrine bir sefer düzenlemiştir. Kaleyi ele geçirdikten sonra şehrin zenginliklerini de alarak geri çekilmiştir. Ancak şehrin savunucuları bir gece aniden Yunanlılara saldırarak şehri ve zenginliklerini geri almışlardır. Şehrin bu savunucuları Nebatiler'dir ve tarih sahnesinde ilk defa burada ortaya çıkmışlardır. Ancak ilk görüldükleri bu andan sonra MÖ 169 yılına kadar yaklaşık olarak yüz elli yıl tarih sahnesinde görülmemişlerdir. MÖ 100 itibariyle hem kendi kaynaklarında, hem de Roma, Yunan ve Yahudi kaynaklarından sıklıkla görülmeye başlamışlardır.

Petra o dönemlerde birçok ticaret yolunun keşişim noktasıdır. Bunlardan birisi de tütsü ticaretidir. Mür ve buhur bitkilerinin ürünü olan tütsü o dönemlerde Yunan ve Roma hayatında sivil ve dini seromonilerde sıklıkla kullanılan bir aromatikti. Nebatiler de Yemen'den gelen ve Petra üzerinden Akdeniz havzasına dağılan tütsü ticaretini ellerinde tutuyorlardı. Ancak Romalılar deniz üzerinden farklı bir ticaret yolu keşfettiklerinde Nebatiler yavaş yavaş tarih sahnesinden silindiler ve MS 1. yy sonlarına doğru yok oldular. Dushara, Al-Uzza, Allat, Al-Kutbay, Nike (mitoloji) bilinen tanrılarıdır ancak Orta Doğu, Yunan ve Roma inanışlarından da etkilenmişlerdir [20].

Tüm bunları dikkate aldığımızda bana göre ticaret yolu üzerinde, Taif civarında Nebatiler'den kalma yazıtların, taş üzerindeki hayvan figürlerinin bulunması tuhaf değildir. Hatta kaynağını bulamasam da Wikipedia'nın Allat sayfasında verdiği ve MS. 1. yy ait dediği deve üzerindeki Allat kabartmasının da Nebatilerle ilişki olabileceğini düşünmek çok da şaşırtıcı olmayacaktır.

Nebatiler'in en güneydeki yerleşim yeri ise bilinen tarihi verilere göre Mada'in Saleh'tir. Aslında Nebatiler için bir birinden ilginç teoriler vardır. İlk başta yerleşik hayata geçtikleri ve sadece göçebe orjinli olmadıkları düşünülse de Romalı Diodorus'a göre Nebatiler tamamiyle göçebedir tarım yapmaktan, şarap içmekten ve kalıcı ev yapmaktan uzaktırlar. Bununla beraber Nebatiler kendilerine has bir sürü çanak da üretmişlerdir. Ayrıca Ürdün'de yapılan bazı çalışmalar Nebatiler'in suyu tarım için saklamada oldukça iyi olduklarını göstermektedir. Bunları da dikkate alırsak bu sefer Nebatiler tuhaf bir göçebe toplum olmalıdır diyebiliriz çünkü çanak yapmak ve suyu depolamak bedevilerde pek de görülen şeyler değildir [19].

Öte yandan diğer bir araştırmaya göre Mada'in Saleh'in bir kaç kilometre güneyinde Al-ula'da bulunan bazı mezarlar Nebatiler'e ait değildir. Onlarınkilere çok benzeseler de Nebatilere ait değildir. Thomas C. Barger'e Mada'in Saleh Nebatiler'in en güneydeki şehridir ve Güney Arabistan'daki bedevilerle olan sınırı belirler. Al-ula'daki mezarlar da büyük ihtimalle güneyli bedevilere aittir [19].

Şimdi ilginç bir veri daha vereceğim ki bizi çok yakından ilgilendirmektedir. MS 1. yy hemen başında Strabo Diodorus'un aksine Nebatiler'i yerleşik ifade etmiş ve şöyle demiştir "Evler görkemli ve taştan. Ülkenin barış içinde olmasından dolayı şehirlerinin etrafında duvarlar yok. Ülkenin büyük bir kısmı bereketli ve zeytin yağı -onun yerine susam yağı kullanılıyor- dışında herşey üretilmekte." [21, 22]. Yarımadanın güneyi ile ticaret yapan kuzeydeki Nebatiler güney Levant bölgesinde yaşamalarına rağmen zeytin yağını kullanmıyorlar. Bu da MS. 1 yy'da henüz zeytinin Arap yarımadasında özellikle Taif'i de kapsayan Hicaz bölgesinde yayılmadığını göstermektedir. Hatırlayacağınız gibi referansı verilmese de diğer kaynağımız üzümün de Taif'e 4. yy'dan sonra Suriye'den geldiğine dair atıfta bulunmuştu. Tüm bunlar bizlere Hicaz'da, Mekke ve Taif civarında bazı tarım ürünlerinin çok sonraları ekildiğini bölgedeki asıl tarım devriminin erken İslamiyet ile başladığını göstermektedir. Narın ise zeytin ve üzümün yanında daha az popüler olduğunu düşünürsek en erken ya üzümle beraber ya da çok sonraları Taif ve civarına gelmiştir. Hatırlanacağı gibi üzüm Bahreyn'e MÖ. 567 ile MÖ 323 arası bir tarihte gelmiş olmasına rağmen nar 14. yy'da görülmüştür. Umman ise üzüm ve nar ile 10. yy'da Büveyhliler sayesinde tanışmıştır.

Sonuç

Tüm bunları dikkate aldığımızda zaten tarım yapılamadığı belli olan Mekke'de halkın zeytin ve narı Taif üzerinden bilmeleri de çok düşük bir olasılıktır ya da henüz (4. yy - 6. yy başı 150- 200 yıllık periyotta) tanışmışlardır ve onlar için kadim zamanlardan beri üretilen meyveler değildirler. Bilimsel olarak açık kapı bıraksam da çok düşük bir ihtimal olduğunu düşünüyorum. Patricia Crone'de [23] Mekkeliler'in ticaretini yaptıkları ürünler arasında sadece şarabı ve üzüm kurusunu saymıştır. Hatta Mekkeliler'in şarap ticaretini elinde tutmalarının mantıklı olmadığını çünkü İslamiyet öncesi bir şiirde Sureye'nin "şaraplar ülkesi" olarak anıldığını şarabın güneyden kuzeye değil, kuzeyden güneye doğru ticaretinin yapıldığını söylemiştir. Dolayısıyla Mekkeliler'in şarapı Taif'ten değil kuzeyden aldığını söylemiştir. Saydığı ticari ürünler arasında, zeytin, zeytin yağı ya da nar yoktur. Öte yandan zeytin (ar: zaytun) Kuran'da 4 kez ifade edilir, iki kere nar (ar: rumman) ile, iki kere hurma ve bir kere de incir ile anılır. Zeytin Araplara özgü bir ürün değildir ve Arapça zayt (zeytin yağı) ve zaytun (zeytin ağacı) kelimleri erken dönemde Süryanice'den alınmıştır bknz Jeffery, Foreign Vocabulary, 156-157 [24]. Diğer yandan İslamiyet öncesi ebebiyatına ait en populer şiirlerinden birisinin şairi olan Imru' al-Qays (6. yy'da yaşamıştır) bir şiirinde;

In the gardens of Taimaa not a date-tree was left standing, Tayma bahçelerinde tek bir hurma ağacı bile ayakta kalmadı,

Nor a building, except those strengthened with heavy stones. Ne de bir bina, ağır taşlarla kuvvetlendirilmiş şunlar hariç. [25]

Yine zeytin ve nar bu şiirde de anılmıyor. Meyvelerin anılmaması bilimsel olarak bizlere onların yok olduğunu göstermese de göreceli olarak yukarıdaki bilgileri de dikkate aldığımızda ülkenin kuzeyinde olan Tayma'da henüz zeytin ve narın çok yaygın olmadığını göstermektedir. Daha güneyde olan Taif için bu meyvelerin yaygın olması ise pek düşünülemez. Peki o zaman Muhammed neden yaşadığı yer olan Mekke'de halkına seslenirken, zeytin ve nardan bahsetmiştir?

tarihinde ButterflyT tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 41
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Mekke gibi o dönemde birçok kabilenin uğrak yeri olan bir merkeze,zeytin ve nar gibi meyvelerin getirilmemiş olma olasılığı çok az.Tut ki kimse görmemiş o meyveleri,yine de görenlerden duymuşlardır.Çoğumuz avakado görmemiş olabilir ama duymuşuzdur en azından.

tarihinde xseddx tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Enam:141 "O, çardaklı, çardaksız olarak bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmalıkları ve ekinleri, zeytini ve narı (herbiri) birbirine benzer ve (herbiri) birbirinden farklı biçimde yaratandır. Bunlar meyve verince meyvelerinden yiyin. Hasat günü de hakkını (öşürünü)3 verin, fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez."

İsraf edilebilecek kadar bol, zekatını ver diyor yani ticari olarak kar getirecek kadar değerli ürün yetiştiriliyor. Nerede Mekke'de. Ne yetiştiriliyor; ekin, zeytin ve nar. Nereden biliyoruz çünkü ayet Mekke halkına sesleniyor ve Mekke'de iniyor, Muhammed o dönemde Mekke'de yaşıyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Enam:141 "O, çardaklı, çardaksız olarak bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmalıkları ve ekinleri, zeytini ve narı (herbiri) birbirine benzer ve (herbiri) birbirinden farklı biçimde yaratandır. Bunlar meyve verince meyvelerinden yiyin. Hasat günü de hakkını (öşürünü)3 verin, fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez."

İsraf edilebilecek kadar bol, zekatını ver diyor yani ticari olarak kar getirecek kadar değerli ürün yetiştiriliyor. Nerede Mekke'de. Ne yetiştiriliyor; ekin, zeytin ve nar. Nereden biliyoruz çünkü ayet Mekke halkına sesleniyor ve Mekke'de iniyor, Muhammed o dönemde Mekke'de yaşıyor.

İlerde olacakların haberi veriliyor olabilir.

Ayrıca yukarıdaki uzun yazın bile o dönem mekkede neler yetiştiğini tam açıklayamıyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

İlerde olacakların haberi veriliyor olabilir.

Ayrıca yukarıdaki uzun yazın bile o dönem mekkede neler yetiştiğini tam açıklayamıyor.

Mekke'nin tarıma uygun olmadığını ve o dönemde de tarımın yapılmadığını sebepleriyle belirttim. Tarım olmayan yerde nelerin yetiştiğini nasıl yazabilirim. Tarımın yapılma olasılığı yüksek olan yer Taif ve güneyden gelen kervanların yolu üzerinde de Taif var. O sebeple de Taif'in 45 km kuzey doğusunda Souq Okaz denilen bir pazar/panayır yeri var. Okumadan ve özellikle anlamadan mesaj atmasanız daha iyi olacak, gerçekten insanı yoruyorsunuz. tarihinde ButterflyT tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Narrated Muhammad bin Al-Majalid: Abdullah bin Shaddad and Abu Burda sent me to 'Abdullah bin Abi Aufa and told me to ask 'Abdullah whether the people in the life-time of the Prophet used to pay in advance for wheat (to be delivered later). Abdullah replied, "We used to pay in advance to the peasants of Sham for wheat, barley and olive oil of a known specified measure to be delivered in a specified period." I asked (him), "Was the price paid (in advance) to those who had the things to be delivered later?" Abdullah bin Aufa replied, "We did not use to ask them about that." Then they sent me to 'Abdur Rahman bin Abza and I asked him. He replied, "The companions of the Prophet used to practice Salam in the life-time of the Prophet; and we did not use to ask them whether they had standing crops or not." (Sahih Bukhari Book #35, Hadith #447)

Narrated Abdullah ibn AbuAwfa ibn AbuAwfa al-Aslami: We made a journey to Syria on an expedition along with the Apostle of Allah (peace_be_upon_him). The Nabateans of Syria came to us and we paid in advance to them (in a salam contract) in wheat and olive oil at a specified rate and for a specified time. He asked (by the people): you might have contracted with him who had these things in his possession? He replied: We did not ask them. (Sunan Abudawud Book #23, Hadith #3459)

Yahya related to me from Ibn Shihab from Salim ibn Abdullah from his father that Umar ibn al-Khattab used to take a twentieth from the cereals and olive oil of the Nabatean christians, intending by that to increase the cargo to Madina. He would take a tenth from pulses. (Malik's Muwatta Book #17, Hadith #17.25.47)

Tek tek tercüme etmek istemiyorum alışverişlerle ilgili bu hadislerde tahılların ve zeytin yağının Şamlı köylülerden, Sureyeli Nebatilerden ve Nebatili Hıristiyanlardan satın alındığı belirtiliyor. Oysa MS 1. yy hemen başında Strabo Nebatilerin zeytin yağı üretmediğini onun yerine susam yağını kullandıklarını söylüyordu [21, 22]. Burada bir çelişki olduğu açık ama belki ticaretini yapıyorlardır deyip geçiyorum. Devam edelim bu hadisleri doğru kabul edersek Mekke ve Taif civarında zeytin yetiştirilmediğini teyit edebiliriz. Bu noktada "en azından zeytinin adını biliyorlar" itirazı da aslında anlamını yitiriyor çünkü Enam:141'de Mekke ve civari halka seslenilmektedir. Meyvesini dalından koparıp yemesi, israf etmemesi, zekatını vermesi nasihat edilmiş. Bahsedilen ürünler; tahıllar, nar ve zeytin. Örneğin bu hadis zeytinin zekatından bahsetmektedir. Bir yerinde ağaçın dalındaki zeytinin miktarının tahmin edilemeyeceğini söyler. Bunu söyleyebilmek için zeytini yetiştirmek hasatını yapmak gerekir. Muhtemelen bu tip hadisler de mülümanların fethiyleriyle beraber yeni şartlara uyum için uydurulmuştu.

Mantıksal olarak baktığımızda iki yol var ya hadisler sakat ayet doğru diyeceğiz, ya da hadisler doğru ayet de bir kusur var diyeceğiz. O vakit ayetin doğruluğunu kabul etsek bu sefer de hadisleri sadece nakledilmiş tarihi bir veri olarak ele aldığımızda Mekke ve Taif civarında henüz zeytin yetiştirilmediğini yine teyit edebiliriz. Bu durumda belki bir küçük ihtimal zeytinin ürünü olan yağını gören birisine zeytin ağacından feyz almasını nasıl öğütlüyebilirsiniz? Cevap evrensellik mi o zaman bahsedilen ürünler neden ilk evcilleştirilen bitkiler arasından seçilmiş [6 s.1-6], neden Hindistan ve Çin'de MÖ 2500'lerden beri üretilen portakal (citreae citrus) yok, hatta fetihler sonrasında İslamiyet'in yayılmasına yardım ettiği sanılan -bu aslında portakal için de geçerli- tropikal bir bitki olan muz (musa acuminata) yok. Bu sorular aslında böyle uzar gider sanırım. Karşı itiraz "yöre halkının bildiği şeylerden onlara örnek vermek daha mantıklı" denilirse yöre halkı -Mekke ve civarı- zaten zeytin ve narı da henüz doğru düzgün bilmemektedir.

tarihinde ButterflyT tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Enam:141 "O, çardaklı, çardaksız olarak bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmalıkları ve ekinleri, zeytini ve narı (herbiri) birbirine benzer ve (herbiri) birbirinden farklı biçimde yaratandır. Bunlar meyve verince meyvelerinden yiyin. Hasat günü de hakkını (öşürünü)3 verin, fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez."

İsraf edilebilecek kadar bol, zekatını ver diyor yani ticari olarak kar getirecek kadar değerli ürün yetiştiriliyor. Nerede Mekke'de. Ne yetiştiriliyor; ekin, zeytin ve nar. Nereden biliyoruz çünkü ayet Mekke halkına sesleniyor ve Mekke'de iniyor, Muhammed o dönemde Mekke'de yaşıyor.

Kuran ayetlerini böyle darlaştırarak anlamak Kuranın amacına aykırı ve amacına aykırı olduğu içinde çıkmaza giden bir yol..

Mekkeliler bu ürünleri yetiştirmiyor olabilir.Hatta çevre illerde de yetişmiyor olabilir.

Kuranın evrenselliği gereği, ana tema yetiştirilen ürünlerin, Allahın nimeti olduğu ve zekatının verilmesi gerekliliğidir. Mekkede bu meyveler olmasa bile ayetin amacı budur. Ve dünyada belki çok çeşitli ürün yetiştirilen yerler olsa da, Kuran arapça açıklanmış bir kitap olarak ilk önce arapların bildiği ürünler baz alınmıştır.

Buda Kuranın apaçıklık ilkesi gereğidir. İndiği dildeki topluma hitap ederken, Her nimeti yaratan Allahtır, Allahın verdiği her ürünün zekatını verin, evrensel hükmü de açıklaması.

Biz bu ayetten hangi ürün olursa olsun zekatını vermek gerektiğini anlıyoruz.

tarihinde atılan2 tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Kuran ayetlerini böyle darlaştırarak anlamak Kuranın amacına aykırı ve amacına aykırı olduğu içinde çıkmaza giden bir yol..

Mekkeliler bu ürünleri yetiştirmiyor olabilir.Hatta çevre illerde de yetişmiyor olabilir.

Kuranın evrenselliği gereği, ana tema yetiştirilen ürünlerin, Allahın nimeti olduğu ve zekatının verilmesi gerekliliğidir. Mekkede bu meyveler olmasa bile ayetin amacı budur. Ve dünyada belki çok çeşitli ürün yetiştirilen yerler olsa da, Kuran arapça açıklanmış bir kitap olarak ilk önce arapların bildiği ürünler baz alınmıştır.

Buda Kuranın apaçıklık ilkesi gereğidir. İndiği dildeki topluma hitap ederken, Her nimeti yaratan Allahtır, Allahın verdiği her ürünün zekatını verin, evrensel hükmü de açıklaması.

Biz bu ayetten hangi ürün olursa olsun zekatını vermek gerektiğini anlıyoruz.

Bu tezi de çürütmek çok kolay, o zaman diğer meyvelerin isimleri neden yok? Muz, avokado gibi.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Mekkeliler bu ürünleri yetiştirmiyor olabilir.Hatta çevre illerde de yetişmiyor olabilir.

En sonunda bazı gerçekleri sanırım yavaş yavaş kabul ediyorsunuz. Bundan sonrası zaten kişisel olarak söylüyorum kıvırmaya giriyor.

Ve dünyada belki çok çeşitli ürün yetiştirilen yerler olsa da, Kuran arapça açıklanmış bir kitap olarak ilk önce arapların bildiği ürünler baz alınmıştır.

Önüne bir yazı konuluyor, referanslarıyla bir önerme savunuluyor. Bu iddiaya farklı bir bakış açısı getirecekseniz tamam, referanslarıyla bilimsel ve tarihi kanıtlarıyla aksini iddia edeceksiniz yine tamam tartışmaya hazırım ama paragraf paragraf yazılmış dolaylı yoldan cevabı birçok kez verilmiş hatta anlaşılsın diye attığın mesajın hemen bir üzerindeki mesajda bir kez daha üzerinde durulmuş, son paragrafında, son cümlesinde bir kez daha vurgulanmış bazı şeyleri ısıtıp ısıtıp tekrar buraya koymanın mantığı nedir anlamıyorum? Şu konuyu okuyup takip etmeye çalışana da bana da saygısızlıktan başka birşey değil.

Bu konuya attığım tüm mesajları okursan ana argümanımın zeytin en kuvvetli destekleyicisinin nar -hatta gizliden baş rol oyuncusu-, yardımcı rolün de üzüm olduğunu göreceksin. Eğer biraz konuya odaklanıp hakikaten bu iddia ne diyor, neleri kapsıyor referansları neler diyor diye okuyup göz gezdirsen, tabir uygunsa böyle boş beleş yorumlar yapıp internettte yer kaplamazsın. Üstünlük ya da alçaltma anlamında demiyorum ama cidden farklı modlardayız, olacak gibi değil. Kişisel olarak algılama ama senin nazarında tüm müslüman olan forum üyesi arkadaşlara seslenerek söylüyorum. Burada mümkün olduğu kadar tarihi ve bilimsel verilere referans yapılarak bir tez öne sürülüyor, bir şeyin gerçekliği test ediliyor. Vereceğiniz cevaplar bu doğrultuda olmalı.

tarihinde ButterflyT tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Kuran ayetlerini böyle darlaştırarak anlamak Kuranın amacına aykırı ve amacına aykırı olduğu içinde çıkmaza giden bir yol..

Mekkeliler bu ürünleri yetiştirmiyor olabilir.Hatta çevre illerde de yetişmiyor olabilir.

Kuranın evrenselliği gereği, ana tema yetiştirilen ürünlerin, Allahın nimeti olduğu ve zekatının verilmesi gerekliliğidir. Mekkede bu meyveler olmasa bile ayetin amacı budur. Ve dünyada belki çok çeşitli ürün yetiştirilen yerler olsa da, Kuran arapça açıklanmış bir kitap olarak ilk önce arapların bildiği ürünler baz alınmıştır.

Buda Kuranın apaçıklık ilkesi gereğidir. İndiği dildeki topluma hitap ederken, Her nimeti yaratan Allahtır, Allahın verdiği her ürünün zekatını verin, evrensel hükmü de açıklaması.

Biz bu ayetten hangi ürün olursa olsun zekatını vermek gerektiğini anlıyoruz.

Bu tezi de çürütmek çok kolay, o zaman diğer meyvelerin isimleri neden yok? Muz, avokado gibi.

Meyvemi çürütüyorsun. birşey anlamışsın.
Link to post
Sitelerde Paylaş

En sonunda bazı gerçekleri sanırım yavaş yavaş kabul ediyorsunuz. Bundan sonrası zaten kişisel olarak söylüyorum kıvırmaya giriyor.

Önüne bir yazı konuluyor, referanslarıyla bir önerme savunuluyor. Bu iddiaya farklı bir bakış açısı getirecekseniz tamam, referanslarıyla bilimsel ve tarihi kanıtlarıyla aksini iddia edeceksiniz yine tamam tartışmaya hazırım ama paragraf paragraf yazılmış dolaylı yoldan cevabı birçok kez verilmiş hatta anlaşılsın diye attığın mesajın hemen bir üzerindeki mesajda bir kez daha üzerinde durulmuş, son paragrafında, son cümlesinde bir kez daha vurgulanmış bazı şeyleri ısıtıp ısıtıp tekrar buraya koymanın mantığı nedir anlamıyorum? Şu konuyu okuyup takip etmeye çalışana da bana da saygısızlıktan başka birşey değil.

Bu konuya attığım tüm mesajları okursan ana argümanımın zeytin en kuvvetli destekleyicisinin nar -hatta gizliden baş rol oyuncusu-, yardımcı rolün de üzüm olduğunu göreceksin. Eğer biraz konuya odaklanıp hakikaten bu iddia ne diyor, neleri kapsıyor referansları neler diyor diye okuyup göz gezdirsen, tabir uygunsa böyle boş beleş yorumlar yapıp internettte yer kaplamazsın. Üstünlük ya da alçaltma anlamında demiyorum ama cidden farklı modlardayız, olacak gibi değil. Kişisel olarak algılama ama senin nazarında tüm müslüman olan forum üyesi arkadaşlara seslenerek söylüyorum. Burada mümkün olduğu kadar tarihi ve bilimsel verilere referans yapılarak bir tez öne sürülüyor, bir şeyin gerçekliği test ediliyor. Vereceğiniz cevaplar bu doğrultuda olmalı.

Yabani zeytin ağaçları olamaz mı?Hiç görmedin herhalde.

Link to post
Sitelerde Paylaş

En sonunda bazı gerçekleri sanırım yavaş yavaş kabul ediyorsunuz. Bundan sonrası zaten kişisel olarak söylüyorum kıvırmaya giriyor.

Önüne bir yazı konuluyor, referanslarıyla bir önerme savunuluyor. Bu iddiaya farklı bir bakış açısı getirecekseniz tamam, referanslarıyla bilimsel ve tarihi kanıtlarıyla aksini iddia edeceksiniz yine tamam tartışmaya hazırım ama paragraf paragraf yazılmış dolaylı yoldan cevabı birçok kez verilmiş hatta anlaşılsın diye attığın mesajın hemen bir üzerindeki mesajda bir kez daha üzerinde durulmuş, son paragrafında, son cümlesinde bir kez daha vurgulanmış bazı şeyleri ısıtıp ısıtıp tekrar buraya koymanın mantığı nedir anlamıyorum? Şu konuyu okuyup takip etmeye çalışana da bana da saygısızlıktan başka birşey değil.

Bu konuya attığım tüm mesajları okursan ana argümanımın zeytin en kuvvetli destekleyicisinin nar -hatta gizliden baş rol oyuncusu-, yardımcı rolün de üzüm olduğunu göreceksin. Eğer biraz konuya odaklanıp hakikaten bu iddia ne diyor, neleri kapsıyor referansları neler diyor diye okuyup göz gezdirsen, tabir uygunsa böyle boş beleş yorumlar yapıp internettte yer kaplamazsın. Üstünlük ya da alçaltma anlamında demiyorum ama cidden farklı modlardayız, olacak gibi değil. Kişisel olarak algılama ama senin nazarında tüm müslüman olan forum üyesi arkadaşlara seslenerek söylüyorum. Burada mümkün olduğu kadar tarihi ve bilimsel verilere referans yapılarak bir tez öne sürülüyor, bir şeyin gerçekliği test ediliyor. Vereceğiniz cevaplar bu doğrultuda olmalı.

Dostum eline koluna sağlık.Araştırmış uğraşmışsın.Keşke kafana takılan neyse onu sorsaydın.Senin araştırman güzel ama benim anlattığım meselenin özü.Bu kadar araştırma içine giremem.Ben kuranın ilkeleri doğrultusunda cevap verdim.Kuran ya çok iyi bildikleri şeylerden örnek verir.Yada en azından duydukları şeylerden. Dünyada onlarca farklı ürünü tek tek saymak yerine, Kuranın ilk muhataplarının bilebileceği ürünler örnek verilmiş. Bunu bilmek için kuran tekniğini bilmeye gerek var , araştırma yapmak başka bir iş.Kolay gelsin sana. tarihinde atılan2 tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Yabani zeytin ağaçları olamaz mı? Hiç görmedin herhalde.

Olmaz mı..

Dodonaea angustifolia is usually found at altitude of about 1700 m, Olea europaea at 1800 m and Juniperus procera is found in areas with an altitude about 2000 m. [1 Taif]

Altitude between 1600-3100 m

Olea chrysophylla [2 Asir]

Among the juniper, a sharp-eyed observer may spot a grayish, small-leaved shrub interspersed with the dark conifers - an olive tree. It is not the producer of that important Mediterranean fruit, but a nearly identical relative whose berries are an important food source for birds during midsummer. Where soils are richer and the climate not so harsh, this tree may entirely replace juniper, and where it does, it is a strange sight to see picturesque cuboid villages nestling amid hillsides covered with its evenly spaced balls of gray foilage: The scene so resembles parts of Greece. [3 Asir]

Vegetation of high altitude (c. 2000 m) areas is in a highly degraded state due to urbanization. However, patches of vegetation dominated by trees such as Juniperus procera, Olea europaea, Ficus sycomorus, Dracaena ombet, etc can be found in certain localities. [4 pdf Jizan]

Gördüğün üzere Taif, Asir ve Jizan bölgelerinde zeytin ağacı var ancak deniz seviyesinden ortalama 1800-2000 m yükseklikte. Ardıç ağaçlarının arasında ancak seyrek olarak görebiliyorsun. Ancak 3. verdiğim kaynakta toprağın verimli olduğu yerlerde baskın tür ile ardıç ile yer değiştirebilir ve Yunanistan'dan bir yeri andırır gibi olur demiş. Ancak tüm bunlar çok kısıtlı alanlarda oluyor. Bununla beraber yabani zeytin (Olea europaea ssp. africana) türü tarımı yapılan zeytinin (Olea europaea) bir alt türüdür.

Olea europaea ssp. africana

Olea africana Mill.

Olea chrysophylla Lam.

Olea kilmandscharica Knobl.

Olea europaea subsp. cuspidata

Bunların hepsi aynı şeyi yani yabani zeytin olan Olea africana'yı ifade eder. Bak dikkat et Asir'da sadece ondan var. Jizan ve Taif de muhtemelen farklı değil çünkü bazen Olea europaea ssp. africana yazmak yerine kısaca Olea europaea yazıyorlar. Tarımı yapılana göre tadı daha ekşi ve daha küçüktür. Bunların da görülmesini sebebi; Akdeniz iklimi son buzul çağında Filistin'den Yemen'e hatta Afrika'da Etiyopya ve Somali'nin yüksek dağlarına kadar etkiliydi. Fakat iklim şartları değiştiğinde ve bugüne gelindiğinde bu iklim şartlarına has tüm bitkilerin bir kısmı havanın daha serin olduğu çok yüksek alanlarda kaldı, ve etrafları da aşırı sıcak ve kurak vadilerle sarıldı. Doğal olarak bu hem bu bitkilerin habitatlarını dar bir alana sıkıştırdı hem de tarımlarının yapılmasını engelledi, onları izole etti. Bak tekrar hatırlatayım Mekke'nin deniz seviyesinden yüksekliği 227 m.

Yani zorlasan da olmuyor, nasıl yaparsan yap olmuyor. Yarımadada tarım MÖ. 3 binlere kadar gidiyor yani insanlar tarımı biliyor ve yapıyor ama ellerinde ne varsa onu, olmayan şeyin tarımını nasıl yapsınlar. Oradaki insanları o kadar basit zannetme o kadar medeniyet kurmuşlar, Ma'rib'te MÖ. 8. yy'da Büyük Ma'rib Barajını inşaat etmişler ve neredeyse 1000 yıl kullanılmış bu baraj. Ellerinin altındakileri değerlendirmesini iyi biliyorlar ama zeytin bunlardan birisi değil, zeytin kelimesi bile Arapça değil Süryanice, ilk mesajımda referanslarım var.

- Nur:35 Allah göklerin ve yerin nurudur. Onun nurunun temsili şudur: Duvarda bir hücre; içinde bir kandil, kandil de bir cam fânûs içinde. Fânûs sanki inci gibi parlayan bir yıldız. Mübarek bir ağaçtan, ne doğuya, ne de batıya ait olan zeytin ağacından tutuşturulur. Bu ağacın yağı, ateş dokunmasa bile, neredeyse aydınlatacak (kadar berrak) tır. Nur üstüne nur. Allah dilediği kimseyi nuruna iletir. Allah insanlar için misaller verir. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.

Bak ne demiş Wiki "The olive was one of the main elements in ancient Israelite cuisine. Olive oil was used for not only food and cooking, but also lighting, sacrificial offerings, ointment, and anointment for priestly or royal office." Kaynağı da Macdonald, Nathan (2008). What Did the Ancient Israelites Eat?. pp. 23–24.

Zeytin antik İsrail mutfağının ana ögelerinden birisidir. Zeytin yağı sadece yiyecek olarak değil, ışık kaynağı yakacak, kurbanlık sunum, merhem, ve kutsamak için de kullanılırmış. Nur:35'te bahsedilen nur zeytin yağıyla yakılan bir ateş. Bir de hadislere bakalım.

- Hz. Ömer ve Ebû Üseyd (ra) anlatıyor: "Resulullah (asm) buyurdular ki: "Zeytinyağını yeyin ve onunla yağlanın. Zira, o mübarek bir ağaçtandır." (Tirmizî)

- "Zeytinyağını yiyin ve onunla yağlanın, zira onda yetmiş derde şifa var. Bunlardan biri de cüzzâmdır." (Kütüb-i Sitte)

Antik İsrailliler zeytin yağını başka ne için kullanıyorlardı; merhem olarak. Hatta ilk hadisin göndermesini hem merhem/şifa anlamında hem de kutsamak anlamında düşünülebiliriz çünkü yağın mübarek olduğu açıkça ifade edilmiş. İkincisi ise açık zaten.

Yetiştirmediğin, doğru düzgün bilmediğin, görmediğin zeytin için Mekke halkına, ağaca bak feyz al, ürününü dalından kopar ye ama israf etme, hasat günü zekatını ver, ışık kaynağı olarak kullan hatta orana burana sür merhem diye de, sonra yırtmak için bu durumu gel evrenselliğe bağla. Bak yukarıdaki makalede bir sürü yere, çoğrafik, jeolojik ve tarihi şeye atıf yaptım, kaynak verdim. Mevzu bas bas bağırıyor daha ne olsun, nasıl anlatalım, nasıl referanslar verelim sizlere? Bunun inançla alakası yok, Kuran tarihi gerçekliğe uymuyor, zorla nasıl uyduralım.

tarihinde ButterflyT tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Yine o su ile Sîna dağında biten bir ağaç (zeytin ağacı) yarattık ki hem yağ, hem de yiyenlere katık verir. Müminun 20

Sina Dağı'nın yüksekliği 2,285 metre.Senin yazında zeytinin 1600-3100 m arasındaki yükseklikte bulunduğu yazıyor.Ayette yazan doğru olamaz mı yani?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yine o su ile Sîna dağında biten bir ağaç (zeytin ağacı) yarattık ki hem yağ, hem de yiyenlere katık verir. Müminun 20

Sina Dağı'nın yüksekliği 2,285 metre.Senin yazında zeytinin 1600-3100 m arasındaki yükseklikte bulunduğu yazıyor.Ayette yazan doğru olamaz mı yani?

Konumuz bu mu ki konuyu değiştirmek için bana soruyorsun. İlk mesajda o kadar yazılan şey var, yetmedi altında verdiğim diğer mesajlar hatta son attığım bir önceki mesajda bir sürü gönderme var. Sen otur önce onlara cevap ver!

Ancak illa cevap istiyorsanız yükseklik neden önemli diye bir sürü kez yazdım, mikro iklim şartları için ama sen aşağıdaki gibi bir dağda zeytin yetiştirebiliyorsan yetiştir tabi! Sadece yüksekliğe dikkat edeceksek Eyfel Kulesi de yüksek sayılır.

profbenneholwerdaonplac.jpgst-catherine2-c-becklectic-450.jpg

Sina Dağı St. Catherine Manastırı

Ama dağın eteğindeki St. Catherine Manastırı'nda yaptıkları gibi rahiplerle onlarca yıl çalışıp bir bahçe yapabilirsin. Verimli toprağı başka yerden getirip, sulama için su deposunu hazır edersen olabilir neden olmasın. İnsan eli dokunduktan sonra herşey olabilir.

"Outside the walls is the Monastery Garden, created over many years by the monks. Soil was brought here from elsehwere and tanks were made to store water for irrigation. It contains fruit trees including olives, apricots and plums and produces a variety of vegetables." [1]

tarihinde ButterflyT tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Öyle dibinden göğe kadar zeytinle doluydu üzeri. Ben artık yazmayayım da okuyucu karar versin.

Bir de 5 kelimelik basit bir cümle için o koca mesajı ki içinde fotoğraflar da var neden alıntılarsın ki! Hem okuyucuyu yoruyorsun hem de sayfayı yüklemeye çalışan tarayıcıyı. Az biraz kafayı çalıştırsanız ne güzel olacak, böyle gereksiz fuzuli cevaplar da vermezdiniz belki.

tarihinde ButterflyT tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Yüce Rabbimizin kelamı Kuran'ı sadece mekke ve medine çevresiyle kısıtlı olduğuna iddia edene örnek:

Yunus 87: Mûsâ’ya ve kardeşine, “Kavminiz için Mısır’da evler hazırlayın ve evlerinizi namaz kılınacak yerler yapın. Namazı dosdoğru kılın. Mü’minleri müjdele” diye vahyettik.

Rabbimiz, Kehf 84-87'de açıklandığı gibi Zülkarneyne dünya hakimiyeti vermiştir. Hadi buna da mekke medine diyemezsin, değil mi??

Kehf 84: Gerçekten biz onu yeryüzünde iktidar ve kudret sahibi kıldık, ona (muhtaç olduğu) her şey için bir sebep (bir vasıta ve yol) verdik.

Kehf 85: O, batıya doğru bir yol tutmuştu.

Kehf 86: Nihâyet güneşin battığı yere gelince görmüştü ki güneş, kara bir balçığa batmada ve orada bir topluluğa rastladı. Dedik ki: Ey Zülkarneyn, istersen azaplandırırsın bunları, istersen iyilik edersin onlara.

Kehf 87: Zülkarneyn, “Her kim zulmederse, biz onu cezalandıracağız. Sonra o Rabbine döndürülür. O da kendisini görülmedik bir azaba uğratır” dedi.

Daha çok ayet var ki, geçmişteki medeniyetler, kavimler ve peygamberlerden bahseden. Bunlar sana örnek olsun. Şu Kuran'ı bir okusan !

Link to post
Sitelerde Paylaş

İlk mesajımdaki makaleden sonra konunun seyri ve doruk noktası olan KHF-232'nin mesajı umarım tüm camiaya örnek olur ne diyeyim. Ağzım açık bakıyorum öyle ekrana.

Önüne bir yazı konuluyor, referanslarıyla bir önerme savunuluyor. Bu iddiaya farklı bir bakış açısı getirecekseniz tamam, referanslarıyla bilimsel ve tarihi kanıtlarıyla aksini iddia edeceksiniz yine tamam tartışmaya hazırım ama paragraf paragraf yazılmış dolaylı yoldan cevabı birçok kez verilmiş hatta anlaşılsın diye attığın mesajın hemen bir üzerindeki mesajda bir kez daha üzerinde durulmuş, son paragrafında, son cümlesinde bir kez daha vurgulanmış bazı şeyleri ısıtıp ısıtıp tekrar buraya koymanın mantığı nedir anlamıyorum? Şu konuyu okuyup takip etmeye çalışana da bana da saygısızlıktan başka birşey değil.

Burada mümkün olduğu kadar tarihi ve bilimsel verilere referans yapılarak bir tez öne sürülüyor, bir şeyin gerçekliği test ediliyor. Vereceğiniz cevaplar bu doğrultuda olmalı.

tarihinde ButterflyT tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...