Normal Forum Görünümü: Muhammed ve arkadaşları Kuran'ı nasıl hazırladılar
Ateistforum > ATEİSTFORUM > ATEİSTFORUM
Sayfa: 1, 2, 3
VoLeUrAmOuR
Kendisini Tanrı-varsa eğer- elçisi olarak ilan eden Arabistan'ın Kureyş Kabilesi'nden Muhammed'in, okur-yazar olmayan birisi olduğuna inanılır. Islamiyetin kitabı Kuran'ın, Tanrı-varsa eğer- tarafından gönderildiğini savunanlar, okur-yazar olmayan birisinin nasıl kitap yazabileceğini sorarak, Kuran'ı Muhammed'in yazmadığını güya savunmaktadırlar.

Muhammed'in okur-yazar olması ihtimali de var.. Muhammed, okur-yazar olmasa bile, kör ya da sağır da değildi ve kendisine "anlatılanlar"ı Kuran'a koyacak kadar becerikli idi.. Kendisine kimler yardımcı oluyordu hazırladığı kitap için.

Turan Dursun'un "Din Bu" adlı kitap serisinin dördüncü cildinde, Bel'am, Yaiş, Addas, Yessar, Cebr ve Iranlı Selman (Farisi) ve İman adındaki yardımcılarından söz edilir. Bunlardan Bel'am, Yunanlı bir köleydi. Yaiş ve Cebr (Yemenli) de birer köle idiler.

Ilhan Arsel'in Şeriat'tan Kıssalar adlı kitabının önsözünde de Muhammed'in diğer öğreticileri/yardımcıları olarak Bahîra, Verkâ ve Abdullah Ibn-i Selâm'ın adları geçer.

Muhammed katiplerini genellikle Yahudilikten ya da Hristiyanlıktan dönme ya da İbranice ve Süryanice bilen kişilerden seçerdi. Bu dillere vakıf değil iseler, öğrenmelerini isterdi. Örneğin, Hicret'in dördüncü yılında katiplerinden Zeyd bin Sabit'e Yahudi yazısını öğrenmesini söylemiştir.

Söylendiğine göre, en ziyade yararlandığı kimselerin başında, Hristiyanlıktan dönme Selman-ı Farisî ile, Yahudilikten dönme Abdullah İbn-i Selam gelirdi. Siyer'in yazarları İbn-i İshak, İbn Hişâm ve Tabakat yazarı İbn-i Sa's gibi (ya da benzeri) kaynakların bildirmesine göre, Selman-ı Farisî, Iranlı bir "Mecusî" iken çok genç yaşta Hristiyanlığı kabul ederek Suriye'ye gelmiş, daha sonra Bedevîler tarafından esir alınıp bir Yahudi'ye satılmış ve onun tarafından Medine'ye getirilmiştir. Kölelikten kurtulmak için Muhammed'e başvurup da onun tarafından satınalınmasıyla İslam'a girmiş ve azad olmuştur. Hristiyan ve Yahudi dinlerini en iyi bilen birisi olarak Farisi, Muhammed'e sadece din konusunda değil, yönetim ve savaş konusunda da Muhammed'e yardımcı olmuştur. Hendek Savaşı olarak bilinen savaşta, Muhammede'e hendek kazılmasını öneren kişinin Farisi olduğu söylenir.

Abdullah İbn-i Selam'a gelince, Tevrat'ı en iyi bilen yahudi'lerden birisiydi. Muhammed'in Medine'ye hicretinden sonra Islamiyete girmiştir. Tevrat konusunda, Muhammed'e en fazla bilgi verenlerden biri olduğu kabul edilir. O kadar ki, Muhammed onu, muhtemelen bu yardımlarından dolayı, "Cennetlik olan on kişinin onuncusu" olarak tanımlamıştır. (Bkz. Sahih-i Buhari ... c.IX, s.81, ve c.X, s.25 vd.)

Muhammed bu kaynaklardan aldığı bilgileri, kendi günlük siyasetine uyduracak şekilde değişikliklere sokmuştur. Ancak, bunu yaparken, "kıssa"ları (masal ve hikayeleri) bir teviye ya da belli bir sıra ve silsile esasına göre değil, fakat Kuran'ın çeşitli surelerine ve bu surelerin ayetlerine dağıtmıştır. Bazılarını da hadis olarak ifade etmiştir.

Kuran'ın okur-yazar olmayan Muhammed tarafından hazırlanması bu şekilde mümkün olmuştur.

Ne var ki, Muhammed'in Kuran'ı, daha sonra bizzat halife Ebu Bekir tarafından yaktırılmış ve sonra da değişikliklere uğramıştır.

Muhammed, Allah'in-varsa eğer- sözü olduğunu iddia ettiği Kuran'i nasil ve kimlerle yazdi. Hristiyanlik, Musevilik, tarih ve efsanelerden alintilar yaparak celiskilerle dolu Kuran'i nasil yaratti

Kuran Nasıl Yazıldı? Muhammed'in Öğretmenleri mi? Bel'am, Yaiş, Addas, Yessar, Cebr, Iranlı Selman

Konuya iliskin Kur'an ne diyor?

Kur'an'daki "Tanrı", her zamanki gibi ant içerek açıklama yapıyor:

"And olsun ki biz, onların:'O'na (Muhammed'e) bir insan öğretiyor kesinlikle.' Dediklerini biliyoruz. Savlarını dayandırdıkları kimsenin dili yabancıdır. Buysa (Kur'an), apaçık bir Arapça'dır."(Nahl, ayet:103)

Bundan sonraki ayetlerde, "inanmayanlar" korkutuluyor, "yalancı, iftiracı" olarak nitelendiriliyor ve "işkenceli bir ceza"yla cezalandırılacakları bildiriliyor.

Yukarıdaki ayette, Muhammed'e öğreticilik ettiği söylenen kimsenin, "Arap olmadığı, yabancı olduğu" belirtiliyor.

Yunanlı Bel'am, Yaiş..

Kimilerine göre, Muhammed'in öğretmeni, bir Yunanlı köleydi. Bel'am adında bir köle.

Ibn Abbas anlatıyor:

"Peygamber, Mekke'de köle olan birine öğretimde bulunuyordu. Yabancıydı. Puta tapardı. Adı da Bel'am'dı. Peygamberin yanına girişinde ve çıkışında putataparlar görüyorlardı. 'Muhammed'e her şeyi öğreten Bel'am'dır..' diye konuştular." (Bkz. Taberi, Cami'ul-Beyan, 14/119)

Ya da Yaiş'ti üzerinde durulan köle. Bel'am için söylenen, Yaiş için de söyleniyordu. "Yaiş, Muhammed'e öğretmenlik yapıyor" deniyordu. (Bkz. Aynı yer)

Ya da, Muhammed'e öğreticilik eden köle, Cebr'di. (Bkz. Aynı yer)

Ya da, Yemenli CEBR, YESSAR, ADDAS.

"Hadrami'lerin iki genç köleleri vardı. Yemen halkından olan bu iki köleden birinin adı Yessar, öbürünün adı Cebr'di" diye aktarılır. Bu iki kölelerin sahiplerinin tanıklığı şöyle:

"Bizim iki genç kölemiz vardı. Kendi dilleriyle kitaplarını okurlardı. Peygamber de bunlara uğrar, durup bunları dinlerdi. İşte bunun için, putataparlar, 'Muhammed, bunlardan öğreniyor..' dediler." (Taberi, 14/119)

Fahruddin Razi'nin yer verdiği aktarmada, bunların yanında bir üçüncü köle daha var: Huvaytıb'ın kölesi Addas. (Bkz. F.Razi, tefsir, 24/50)

Görülüyor ki, ister Yunanlı, ister yemenli olsunlar, kölelerin Muhammed'le ilişkilerine bakışlar değişik açılardan:

Müslümanların bakışları ve savları başka, "putatapar" dedikleri inanmazların bakışları ve savları başka.

Müslümanlardan kimine göre: Muhammed'le köleler arasında bir "öğretme ve öğrenme" ilişkisi vardı, ama öğreten Muhammed'di, öğrenenlerse köleler. Inanmayanlara göreyse bunun tam tersi gerçekti. Yani, öğreten kölelerdi. Muhammed'se öğreniyordu onlardan.

Müslümanlardan kimine göre de, aradaki ilişki, "okuma ve dinlenme" ilişkisini geçmiyordu. Köleler, kutsal kitaplarını kendi dillerinde okuyorlar, "peygamber" de "dinliyordu" yalnızca.

Müslümanların bu savları karşısında şu soru yanıtsız kalıyor:

"Dillerini bilmiyordu"ysa, Muhammed'in bu köleler arasındaki sürekli işi neydi? Ve kendi dilleriyle okuduklarını Muhammed'in dinlemesinin ne yararı oluyordu?

Kısacası, müslümanların savları, akla sığacak türden değil.

Iman nereli?

Muhammed'in kendisinden bir açıklaması bu konuda oldukça ışık tutucu:

"Iman, Yemen'lidir."

Bu hadis, Buhari'nin "e's-Sahih"inin de içinde bulunduğu en sağlam kabul edilen hadis kitaplarında yer almıştır. Hadis'e göre, "hikmet (bilgi, bilgelik) de Yemen'lidir." Dahası: "Fıkıh da Yemen'lidir," hadise göre. (Bkz.Buhari, e's-Sahih, Kitabu'l-Meğazi/74; Tecrid, hadis no:1362; Müslim, e's-Sahih, Kitabu'l-Iman/81-91, hadis no:51-52, ve öteki hadis kitapları.)

Bu hadis, incelemecilere göre, sağlamlığın en yüksek basamağında olan "mutevatır hadis"ler arasındadır, ve peygamberin arkadaşlarından onbir kişi tarafından aktarılmıştır. (Bkz.Ebu'l-Feyz Muhammed, Lukatu'l-Lai'l-Mütenasire Fi Ahadisi'l-Mutevatıre, Beyrut,1985, s.42-43,hadis no:10)

Kimi yorumcu, buradaki "Yemen"i, birtakım zorlamalı yorumlarla, "Mekke ve Medine" olarak göstermeye çabalar. (Bkz.Tecrid,1362 no.lu hadis,Kamil Miras'ın izahı.) Ne var ki, hadisin kimi aktarılışında "Yemenliler"den de açıkça sözedilir. Yani, buradaki Yemen, coğrafyada herkesin bildiği Yemen'dir.

Demek ki, bu hadise göre, "imanı"yla, "hikmet"iyle ve "fıkh"ıyla (buradaki 'fıkh', sözlük anlamında olmalı) Islam, yabancı kökenlidir, "Yemen"lidir.

"Muhammed'e öğreten, Iranlı Selman'dır ya da.." (Selman Farisi).

Kimileri de, Nahl Suresi'nin 103.ayetinde sözü edilen yabancının, Iranlı Selman olduğu görüşünde.(Bkz. Taberi,aynı yer.)

Sonradan Müslüman kimliğiyle ortaya çıkan ve müslümanlar arasında büyük ün kazanan Selman'ın, Muhammed'le son derece sıkı bir ilişki ve işbirliği içinde bulunduğu, herkesçe biliniyor. "Müslüman" olması, Selman'a çok şey sağlamıştır. En başta, özgürlüğü, yani, "kölelikten kurtulma"yı. Sonra da ünü, saygınlığı ve maddi, manevi çıkarları..

Ya da, sözü edilen "yabancı", önc Müslüman olup sonra Islam'ı bırakan bir "vahiy katibi"dir.

Bunu ileri sürenler de var. (Bkz. Taberi, aynı yer)

"Vahiy katibi"nin başına gelenler:

Adam, önce müslüman olmuştur. Selman gibi o da Muhammed'le işbirliği halindedir. Ama sonra ne olursa olur, bırakır Islam'ı. Ve bir de açıklama yapar:

"Muhammed'e ben öğretiyordum, ve benim öğrettiklerim Kur'an'a vahiy olarak yazılıyordu.."

Sonra, adam ya öldü, ya da öldürüldü. Ölüsüne gelince, bir türlü gömüldüğü yerde kalmıyordu. Muhammed'in adamları şunu yayıyordu:

"Bu olay, Tanrı'nın gazabının yansımasıdır. Adam, Tanrı'yı çok öfkelendirdi. Şimdi durum ortada. Gömülüyor, toprak da kabul etmiyor, edemiyor, Tanrı'dan korkuyor. Onun için de kafiri, mezarının dışına fırlatıyor. 'Ibret almak' gerek.."

Gerçekten de adam gömülüyordu, ama, birkaç gün sonra, sabahleyin bakılıyordu ki, adam mezarın dışında. Birkaç kez olmuştu bu.

Muhammed'in arkadaşlarından Enes (Malik Oğlu), çok sonra, şöyle anlatacaktır olayı:

"Bir adam vardı. Neccaroğullarından..Hristiyan'dı, Müslüman olmuştu. Bakara ve Ali İmran surelerini okumuştu. Peygambere de vahiy yazıyordu. Sonra, yeniden Hristiyan oldu ve kaçıp Hristiyanlara katıldı. 'Ben ne öğretip kendisi için yazdımsa, Muhammed yalnızca onu bilir, başka bir şey bilmez,' demeye başladı." (Bkz.Buhari, e's-Sahih, Kitabu'l Menakıb/25,c.4,s.181-182;Tecrid, hadis no:1477)

Enes'in anlattığına göre, Tanrı adama öfkelenmiş, boynunu kopararak öldürmüş. Hristiyanlar, gömmüşlr adamı. Ama sabah bakmışlar, ölüsü ortada. Ve kefensiz. Hristiyanlar, "Muhammed adamları kefenini soymuş, kendisini de işte böyle ortada bırakmışlar.." diye konuşmuşlar. Adamı bir daha gömmüşler. Bu kez biraz daha derince. Ertesi gün sabah yine aynı durum. Sonra aynı konuşmalar. Sonra yeniden ve daha derine gömme. Sonra aynı durum ve aynı yorumlar. Bir kez daha ve derince gömme. Aynı durum. Bakmışlar ki bu böyle sürüp gidecek, adamı gömmekten vazgeçmişler artık.

Bu adamın söylediğini söylemiş, yani "ben ne diyorsam, ne yazıyorsam o vahiy oluyor.." demiş, muhammed'in "Tanrı'dan falan vahiy almadığını" söyleyerek, Islam'ı bırakmış birisi daha vardı: Ebu Serh Oğlu Sa'd Oğlu Abdullah. Ama , onun başına yukarıdaki olay gelmedi nedense..Muhammed tarafından idamına karar verilmişti. Ne var ki, Halife Osman'ın süt kardeşiydi. Ve Osman'ın araya girmesiyle, bağışlandı. Sonra, Mısır Valisi bile oldu. (Ölm.656-657. Bkz. Islam Ansiklopedisi.)

Ayetteki Cevap

"Muhammed'e ögreten Tanrı değil, insandır.." diyenlere, ayette verilen cevap ne ölçüde doyurucu?

Cevap, yukarıda verilen ayetin anlamında da görüleceği gibi şöyle:

1) Muhammed'e öğrettiği söylenen kişi, Arab değildir, yabancı biridir.

2) Kur'an'sa apaçık Arapça'dır.

3) Öyleyse, Muhammed'e sözü edilen kisi ögretmis olamaz.

Oysa, Arapça'yı bilen yabancı biri de Muhammed'e "eskilerin söylencesi"nden, "Tevrat"tan, "Incil"den, başka "kutsal metin"lerden birtakım "bilgiler" verebilirdi. Ileri sürülen de bu. Muhammed, aldığı bilgileri, Arapça kalıplara döküp, kendi uslubu içinde sunmuş olamaz mıydı? Kaldı ki, "apaçık Arapça" diye nitelenen Kur'an'da; Yunanca, Süryanca, Ibranca, Koptça.. gibi dillerden birçok sözcük bulunduğunu, müslüman incelemeciler bile örnekleriyle yazıyor. (Bkz. Suyuti, el Itkan Fi Ulumi'l-Kur'an, Arapça, Mısır, 1978, 1/178-185)

Kur'an'da bu denli değişik yabancı sözcüklerin bulunması da "Muhammed'e yabancının (ya da yabancıların) bilgi verdiği, öğrettiği" yolundaki savı desteklemez mi?

Muhammed'e bir yabancının ya da yabancıların yanında, bir ya da birkaç Arap da ögretmiş olabilir.

Islam için çok önemli bir kaynak, "Müseyime"dir.

Müseylime, müslimcik demektir. Müslümanlar, onu küçümsemek için böyle demişler, ayrıca da "kezzab" yani "çok yalancı" demeyi uygun görmüşlerdir. Müslümanların bir sövgüsüdür bu. Anlaşılıyor ki, onun kendi adı "Müslim"di. Bu adı taşımış olması çok önemlidir. "Islam" ve "müslim" sözcüklerinin kaynağına götürür niteliktedir.

Müslümanlarca sövülen, aşağılanan bu kişiye, "Rahman", "Yemame Rahmanı (Yemameli Rahman" da deniyordu. Yani adam aslında böyle ünlüydü. Bu da çok ilginç.

Bir başka ilginç olan da, Mekke'lilerin, Muhammed'e söyledikleri şu sözler:

"Bize ulaşan bilgiye göre, sana öğreten (Tanrı değil), Yemame'deki şu adamdır. Rahman denen adam. Tanrı'ya ant içerek söyleriz ki, biz Rahman'a inanmayız." (Bkz. Ibn Ishak, Siyer, tahkik ve ta'lik: Muhammed Hamidullah, Arapça, Konya, 1981, s.180, fıkra: 254)

Mekkeli'lerin bu söyledikleri nedensiz miydi?

Müseylime, daha doğrusu "Müslim", bir başka adıyla "Rahman", Yemame'nin Hanifeoğulları kabilesindendi.

Ilgiç üç ad: "Müslim", "Hanife", "Rahman".Bu adlar, hele ilk ikisi bir araya gelince daha da ilginçlik kazanıyor: Kur'an'da islam inanırlarının, "müslim"lerin "ad babası" olarak tanıtılan Ibrahim (bkz.Hacc,ayet:78) için hem "Hanif" hem de "Müslim" denir. (Bkz.Bakara:135; Ali Imran:67,95; Nisa:125; En'am:161; Nahl:120,123.) "Peygamber" olarak yer alan Ibrahim, kısa anlamı ile "yıldız tapımı" demek olan Sabiilik Dini'nin "peygamberi"ydi. Islam kaynaklarından yaptığım incelemelerden vardığım sonuç bu. Muhammed de ilk ortaya çıktığında Sabii olarak niteleniyordu. (Bkz.Buhari,e's-Sahih,Kitabu't Teyemmüm,/6,c.1,s.89) Sabii'liğin dili Süryanca'ydı. "Allah", "Kur'an", "Furkan", "kitab", "melek" ve daha bir çok sözcük gibi "Islm", "müslim", "hanif", ve "Rahman" da bu dilden geliyordu. (Bkz.Aziz Günel,Türk Süryaniler Tarihi,Diyarbakır,1970,s.46-48;Suyuti el Itkan,1/180-184;Doğubilimci Arthur Jeffery,The Foreign Vocabulary of the Quran,Kahire,1938,s.12 ve ötk.)Yine benim incelemelerimden vardığım sonuca göre: Yıldız tapımı, "Sabiilik" adı altında, Yahudilik ve Hristiyanlık dinlerine de kaynaklık eden bir din olarak kurumlaşırken, özellikle Ortadoğu'da "Müslimler"I ve "Hanifler"i içine alıyordu. Önce, "Müslimler" vardı, sonra "Hanifler" kolu meydana geldi. Ibrahim, bu kolun "peygamberi"ydi. Işte, "Yemame Rahmanı" diye ünlü "Müslim (Müseylime)" ve ondan çok şey öğrendiği anlaşılan Muhammed de bu kola bağlıydı. (Sabiilik konusunda geniş bilgi için, bkz.Eren Kutsuz-Turan Dursun, 'Saçak Dergisi', Subat 1988, sayı 49.)

Yemame Rahmanı, Muhammed'in yararlandığı kaynaklardan yalnızca biri olabilir.

Yukarıda adı geçenler ve daha başkaları, tek tek de, tümü birden de Muhammed'in "öğretmenleri" olabilirler. Furkan sures'nin 4.ayetine göre, Muhammed'in yardımcılarından, yani öğretmenlerinden "kavm", yani "topluluk" diye sözedilmistir. Bu ve bunu izleyen iki ayetin anlamı şöyle: (Diyanet'in resmi çevirisi)

"Inkar edenler, 'Bu Kur'an, Muhammed'in uydurmasıdır. Ona başka bir topluluk yardım etmiştir.' Diyerek haksız ve asılsız bir söz uydurdular. 'Kur'an öncekilerin masallarıdır. Başkalarına yazdırılıp, sabah akşam onu okunmaktadır' dediler. Ey Muhammed, de ki: 'O'nu göklerin ve yerin sırrını bilen indirmiştir. Şüphesiz O, bağışlayandır, merhamet edendir." (Furkan, ayet:4-6)

Buna göre, Kur'an'ın "uydurma" olduğunu söyleyenler, şunları da söylüyorlar:

1)Muhammed'e bir topluluk yardımcı oluyor,

2)Muhammed, Kur'an ayetlerini, başkalarından alıp yazdırıyor,

3)Muhammed'e sabah akşam okunuyor

4)Ayetler, "eskilerin masallarından" oluşuyor.

Buna karşılık, Kur'an'ın cevabı şudur:

"Yalan ve haksızca iddia. Kur'an'ın ayetlerini Tanrı indirmiştir. O, göklerin ve yerlerin gizini bilir.."

Hars Oğlu Nadr, Muhammed'in kendisini "Tanrı'nın elçisi", yani Tanrı'yla insanlar arasında yer almış, Tanrı'nın bildirilerini insanlara iletme görevini üstlenmiş biri olarak tanıtmaya yöneldiğinde, ve "Kur'an ayetlerini" sunması karşısında Mekkelileri uyarma yoluna gitmişti. Ve şöyle demişti:

"Sakın inanmayın bu adama. 'Tanrı'dandır' diye ileri sürdüklerinin tümü, eski masallardır. Ben size, onunkilerden daha güzellerini söyleyebilirim.." Iran krallarına, Iran'lı masal kahramanlarına ait söylencelerden örnekler aktarabileceğini söylüyor, anlatıp duruyordu Nadr.(Bkz. Taberi, Camiu'l-Beyan,18/137-138)

Nadr, haklımıydı? "Eskilerin masallarından" varmıydı Kur'an'da?

Bilindiği gibi,Kur'an'da "kıssa" denen birçok öykü var. Bir çoğu; başta Tevrat; Yahudi kaynaklarında, kimileri Incil'lerde yer alır. Incelendiğinde görülür ki, bunların bir kısmı, Tevrat'tan da çok önceki çağların söylencelerinde aynen var. Örneğin, "Nuh Tufanı"na ilişkin öykü, "Gılgamış Destanı"nda hemen hemen aynıdır. Daha başka örnekler de verilebilir.

Mekke'de, Medine'de ve çevrelerinde çeşitli din ve inançların inanırları vardı. Çeşitli toplumların "söylenceleri"ni, "kutsal metinler"ini bilenler az değildi. Muhammed'in özgürlüklerini söz verdiği ve işbirliği yoluna gittiği kölelerden de bu nitelikte olanlar bulunduğu biliniyor. Daha önce adlarına yer verilen Bel'am, Yaiş, Yessar, Addas, Cebr, Iran'lı Selman..da bunlardan.

Bunların ya da başkalarının, Kur'an'ın oluşması için Muhammed'e yardım etmiş, öğretmenlik etmiş olmalarını düşünmek akla uzak değil. Aklın ve mantığın kabul edemeyeceği şey, "Tanrı'nın, insanlara gökten mesaj göndermesi" ve bunun için şu ya da bu insanı aracı olarak seçmesidir. Bunu insan aklı değil, ancak, akılla ilgisi olmayan "iman" kabul eder.

Not: Muhammed'in Kur'ani hazirlarken istifade ettigi ve Islamiyet'e koydugu eski Arap gelenekleri ve âdetleri hakkinda bilgi almak icin buraya tiklayiniz.

Kaynakça:
Turan Dursun, Bir Tabu Yıkılıyor, Din Bu kitaplar serisi ve Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni.
VoLeUrAmOuR
Muhammed'in Kuran'ı hazırlamasında yardımcı olan etkenler

(Arif Tekin'in Kuran'ın Kökeni adlı eserinden derlenmiştir)

Muhammed'in Bilgi-Kültür Seviyesi Ve Aile Yapısı

Muhammed, Mekke Site Devleti'nin emirliğini yürüten bir ailenin çocuğuydu. Babası Abdullah ölmüş, dedesi Abdulmuttalib onu himayesine almıştı. Abdulmuttalib, aynı zamanda Mekke'nin yönetiminden sorumluydu. Onun ölümünden sonra da Muhammed'in amcası Ebu Talip, hem bu yönetim görevini, hem de Muhammed'in velayetini üstlenmişti. Muhammed'in yönetici bir ailenin çocuğu olması, kendisinin çevredeki insanlardan daha ileri bir kültür düzeyine sahip olması konusunda çok önemli bir avantajdı. Kaldı ki Araplar, çocukları iyi Arapça öğrensinler diye onları Arapça'nın iyi konuşulduğu bölgelerdeki süt annelerine verirlerdi. Bu, öreden beri süregelen bir gelenekti. Mekke'de konuşulan Arapça'nın pek o kadar gelişmiş olmaması, çocukların, öz Arapça konuşulan bir bölgeye gönderilmesine başlıca sebep teşkil ediyordu. Çocukların bu bölgelerdeki süt annelerine verilmesinin bir diğer nedeni de, onların iyi bir şekilde Arapçayı kavrayıp, yapılan şiir müsabakalarında şiir okuyabilecek bier aşamaya gelmelerinin sağlanmasıydı. Muhammed'in ileri gelen bir ailenin çocuğu olması, ona bu imkanı sağladı ve Muhammed, dilin öğrenilebileceği en iyi yaş olan olan 0-6 yaşları arasında Mekke civarındaki Sadoğulları'nda kalmıştır. O'nun öz Arapça öğrenmek üzere sütannesine verildiği ve bunun sonucunda da çok güzel Arapça öğrendiği kendisi tarafından şu şekilde dile getirilmiştir: "İçinizde benim gibi Arapça bilen yoktur. Zira hem Kureyş kabilesinden olmam, hem de öz Arapça'yı konuşan Sadoğulları yanında kalmam, bana bu imkanı sağladı." (İbn-i Sad, Tabakat-ı Kübra, 1/53; Kütüb-i Sitte, İbrahim Canan Tercemesi, 15/349; Halebi, İnsanü'l Uyun, 1/89; Hüseyin Akgül, Hz.Muhammed, s.14, Diyanet Yayını; Diyarbekiri, Tarih-i Hamis, 1/223; Zekeriya Kitapçı, Yeni İslam tarihi ve Türkler, s.136-137; İbn-i Hişam, Siret-i Nebi, s.167-168.)

Muhammed'in toplumsal olaylarda duyarlı olmasına olumlu etki yapan fakirlik faktörü

Gerçek şudur ki, Muhammed, kendi çağının çok önemli bir devlet adamıdır. Onun çok zeki bir insan olduğu konusunda şüphe yoktur. Muhammed'in yönetici bir aileden gelip yetim kalması sonucu, ekonomik şartların onun aleyhine oluşması, onu arayışlara sevk etmeye vesile olmuştur. Hatta zaman içinde onun ekonomik durumu o kadar kötüleşmiştir ki; Mekke halkına çobanlık yapacak kadar yoksullaşmıştır. Ekonomik olarak büyük sıkıntılar içine girdiği için, amcası Ebu Talip'ten kızı Ümmü Hani'yi istediği halde, amcası kendisine vermemiş ve aynen şöykle demiştir: "Herkes ancak kendi dengiyle evlenir. Senin durumun belli, ben nasıl sana kızımı vereyim?". Çok zeki olan Muhamed'in bu dezavantajlar içerisinde yaşaması, onun duyarlı bir birey olmasına önemli derecede etki yapmıştır. Zaten tarih boyunca sosyal olaylarda genelde yoksullar devrim yapmışlardır. Bu olayın da Kuran'ın oluşturulmasında Muhammed'i harekete geçiren önemli bir etken olduğu düşünülebilir. (Çobanlık yaptığına dair kaynakça: Buhari, İcare, 2. bap; İbnü'l Cevzi, Sıfat-ı Safve, 1/35; İbn-i Sad, Tabakat-ı Kübra, 1/59; Hindi, Kenzü'l Ummal, No: 37763; heysem,, Mecmeu'z-Zevaid, 9/221; Askalani, el-İsabe..., No: 12285; Muhammed Sait Mubeyyıd, Mevsuatu Hayati-s-Sahabiyat, 611; İbn-i Habib, Muhabber, 98).

Muhammed okur-yazar mıydı? Kuran'ın ilk ayetiyle Muhammed'in okuryazar olmadığı iddiası arasındaki çelişki

Kuran'ın ilk cümlesi "Oku!"dur. Kuran, Islamiyet'in kutsal kitabı olduğuna göre, kendisini Allah elçisi olarak tanıtan Muhammed'in 63 yaşına kadar okur-yazar olmaması nasıl açıklanabilir? Bu durumda karşımıza şöyle bir olumsuz tablo çıkmaktadır: (Bu mantık, Kuran'ın gerçekten kutsal bir kitap ve Muhammed'in de gerçekten Allah'ın-varsa eğer- peygamberi olduğu varsayımı ile mümkündür): Birinci durum, Allah'ın Muhammed'e gönderdiği ilk ayet "Oku!" olmasına rağmen, Muhammed bu emri dikkate almamış, okuma-yazma öğrenmek için bir gayrete girmemiş demektir. Ya da, Allah, okumanun önemini bu denli bir hassasiyetle vurgulamış olmasına rağmen, Muhammed'e okuma-yazmayı becerecek akli yeteneği vermemiştir.

Oysa, kutsal bir kitabuı insanlara duyurmak için seçilmiş olan birisi için bular geçerli olamaz. Çünkü, her iki durumun da geçerli olması halinde bir iç tutarsızlık ortaya çıkar. Birinci durumun, yani Muhammed'in Allah'ın emrini dikkate almamış olmasının kabulü halinde, Muhammed, Allah'ın emrine itaatsizlik göstermiş demektir. Bu da hemen işin başında iken, peygamberlik sıfatını kaybetmesi anlamına gelir. Zira, İslam inancına göre, bir insanın peygamber olabilmesi için zorunlu beş temel koşuldan birisi olan "sadakat" sıfatına sahip olması gerekir. Bir başka deyişle, bir peygamberin "Tanrı'sına sadık ve onun emirlerini harfiyen yerine getirmesi" beklenir. Bu asgari bir koşuldur. Bundan ayrı olarak, diğer ikinci koşul olan "emanet" de yerine getirilmemiş sayılır. Allah'tan "Oku!" emrini alan kişi, bu emri yerine getirmeyerek güven vermemiş olur. Bu herşeyden önce, Kuran'a karşı suç olsa gerekir. Zira, peygamberliğin bir diğer koşulu da, "ismet"tir. Yani, masum-suçsuz olmak demektir. Muhammed, ömrünün sonuna kadar peygamberlik sıfatını taşıyacağına göre, tüm bu koşullara ömrünün sonuna kadar sahip olması gerekiyordu. Hal böyle olunca, önermemizi, "Muhammed, Allah'a sadık, bağlı ve onun emirlerini kusursuz bir şekilde yerine getiren aynı zamanda güven verici birisidir" şeklinde formüle ettiğimiz durumda da, onun neden okur-yazar olmadığını açıklamakta çaresiz kalırız.

Burada elimizde tek bir yol kalıyor. O da, ilk çözümlemede ele aldığımız ikinci olsasılık. Yani, Muhammed'in okur-yazar olamayacak kadar zeki ve becerikli olmadığı.. Oysa, bu durumda da bunu düşünmek mümkün değildir. Öncelikle, peygamber olmanın diğer bir koşulu olan "fetanet" karşımıza çıkar. Fetanet, akıllı ve zeki olmak demektir. Şu halde, Muhammed, akıllı ve zeki olmalı idi.

Buna ilave olarak, İslam inancına göre madem ki Allah herkese dilediği ölçüde zeka ve beceri verme kudretine sahiptir, yine made mki Muhammed Allah'ın en sevgili kuludur, o halde Allah, belki de ilk olarak Muhammed'e okuma-yazma konusunda gerekli yetenekleri vermiş olmalıydı. Bu durumda, Muhammed'in sorunu daha da büyüyecek, öyle ki; Muhammed, sadece "Oku!" emrini yerine getirmeyen bir kişi olarak değil, peygamberlik görevinin gerektirdiği beş zorunlu koşuldan dördünü ihlal edip, sadece "tebliğ" koşulunu yerine getiren bir peygamber olarak karşımıza çıkmış olacak. Bu durumda da, Allah'ın emirlerini insanlığa aktaran/duyuran, ancak kendisi o emirleri yerine getirmeyen bir peygamber durumuna düşer.

Ayrıca, Muhammed'in ashabından olan Zeyd bin sabit, 15-20 gün gibi çok kısa bir süre içinde İbraniceyi öğreniyor ise, Muhammed'in okuma-yazma bilmediğini ve öğrenemediğini gerçekçi bulmak çok güçtür. (Zeyd'in 15-20 günde Muhammed'in emriyle yazı öğrendiğine ilişkin kaynakça: İbni Esir, el-kamil, 2/176, "Üsd", No:1824; Ebu davud, İlim, 1; Tirmizi, İstizan, 22, No:2716; Buhari, Ahkam, 40).

Netice olarak, şu sonuca varıyoruz: Muhammed, kendi zamanının duyarlı insanların en önemlisi ve gerçekten de kendisi en iti yetiştirmişlerden birisidir. "Okur-yazar olmaması" iddiası ise, bu kendi düşüncelerini topluma kabul ettirebilmek için uydurulmuş bir taktitktir. Böylece, "Kur'an, Allah'ın, Muhammed aracılığıyla insanlığa gönderdiği bir kutsal kitap değildir. Kuran, Muhammed'in ve arkadaşlarının hazırlamış olduğu bir beşeri eserdir."

Bütün bu bilgiler değerlendirildiğinde, Muhammed'in okur-yazar olmadığı iddiası pek gerçekçi olmuyor. Ancak; varsayalım ki, Muhammed okur-yazar değildi; bu durumda da yine birşey değişmez. Zira onun "vahiy katipleri" denilen ve aynı zamanda Muhammed'in çoğu kez kendileriyle iştişare yaptığı bir kurmay kadrosu vardı. Dört halife de bu kadronun içinde yer alıyordu. Bu durumda, Muhammed'in yazdırdığı ayetlerin bazılarının, bu seçkin kadro tarafından şekillenmiş olması mümkündür. Enes bin Malik'in şu anlatımına bakınız:

"Vahiy katiplerinden birisi, Muhammed'i sınamak için hep kendisine yazdırılmak istenenenin tersini Kuran'a yazıyordu. Özellikle bu ters ayetleri, Bakara ve Al-i Imran surelerine yazıyordu. Adam, Muhammed'in bu yanlışları farketmediğini görünce, onun peygamberliğine inanmıyor ve sonuçta Islamiyet'ten vazgeçip, Hristiyanlığa geçiyor. Doğal olarak da bu olayın propagandasını yapmaya başlıyor. Birgün adam vefat ediyor. Mezara gömülünce, onun cenazesi ertesi gün mezarın dışında bulunuyor. Bunun gerekçesi de, Muhammed'e karşı geldiği ve Kuran'a da yanlışlar yazıp propaganda yaptığı için,, Allah'ın onu cezalandırması olarak öne sürülüyor. Bu durumda, adamın akrabası ile Muhammed ve taraftarları arasında sert tartışmalar yaşanıyor: Akrabası, 'Cenazemizii siz çıkarmışsınız' diyor, Muhammed ve müslümanlar da 'Hayır, biz öyle birşey yapmadık, adamınız işlediği günahtan dolayı Allah tarafından mezardan atılmıştır' diyorlar. Bir daha gömülür ve ertsi günün sabahı onun cenazesi bir hada mezarın dışında bulunur. Tekrar tartışma, tekrar gömülme derken, üçüncü gün bir hada cenaze dışarıda bulunur. En son, orta yerde kalır." (Bu efsanenin anlatıldığı kaynaklardan bazıları: Tecrid-i Sarih, Diyanet Tercemesi, No: 1477-9/309; Buhari-Müslim hadisleri, el-Lü'lüü ve'l mercan, No:1772; Buhari, menakıb, 25; Müslim; Sıfat-ı Munafıkin, Bo:2781; İbn-i Seyyid-in Nas, Uyun-ül Eser, "Katipler" bölümü, 2/316; Ebu davut Sicistani, Kitabü'l Mesahif, s.3; Ahmet bin Hanbel, Müsned, 3/121).

Bu olay, Kuran'dan sonra İslamın ikinci anayasaı olan ve aynı zamanda Diyanet tarafından tercüme edilen Tecrid-i sarih'te sanki bir mucize olarak değerlendirilmiştir. Şunu da belirtmek gerekir ki, kabrin cenazeyi dışarı atması hep geceleyin oluyordu. İlmi verilere ve aklı selime ters düşen bu masaldan ibret almak gerekiyor!.

Muhammed okur-yazar olmasa bile bu Kuran'ı hazırlayamayacağını göstermez, diyoruz. Ve bir iki örnek veriyoruz: Bilindiği gibi Aşık Veysel de okur-yazar değildi ve küçük yaşta da görme kabiliyetini kaybetmişti. Ancak, onun hazırladığı şiirler ve besteleri o kadar güzeldir ki, herkes tarafından tanınan bir ozan olmuştur. Yine, zamanımızın ses sanatçılarından İbrahim Tatlıses de okur-yazar değildi. Ama, ezberleyerek okuduğu, yorumladığı türkü ve şarkılar ile zamanımızın en ünlü sanatçılarından birisi durumundadır. Şimdi, okur-yazar olmamalarına rağmen insanlara hitap etmekte bu kadar kabiliyetli olan bu insanları, peygamber mi ilan etmek gerekiyor?

Şu halde, acaba Kuran'ın Ankebut Suresi'nin 48,ayetiyle benzerlerinde yer alan "Ey Muhammed, sen okur-yazar değildin" sözünden ne amaçlanmış olabilir? Evet, olay aslında bir taktiktir. Bu taktik ile "Okur-yazar bile olmayan birisi, nasıl olur da böyle bir kitabı ortaya çıkarabilir? Elbette çıkaramaz. Arkasında ilahi bir güç bulunmayan bir ümmi böyle bir kitap hazırlayamaz. O halde, Muhammed'in arkasında ilahi bir güç yani Allah vardır, Kuran, Allah'tan inmiş semavi bir kitaptır" denmek istenmiştir.

Muhammed'in arkadaşlık kurduğu insanların bilgi seviyesi

Muhammed, henüz kendisini peygamber ilan etmeden, Mekke'nin tahsil görmüş en bilgili insanlarıyla oturup kalkardı. Peygamber olduktan sonra, muhalifler ona karşı, "Hayır, bu bilgileri daha önce kendileriyle irtibat olduğu şahıslardan almıştır, bu işin Allah'la ilgisi yoktur" gibi eleştirilerde bulunmaya başlayınca, Nahl Suresi'nin 103.ayeti ortaya çıkıyor.

Ayet şöyle: Nahl: 16/103. " And olsun ki: "Ona elbette bir insan ogretiyor" dediklerini biliyoruz. Kast ettikleri kimsenin dili yabancidir, Kuran ise fasih Arabcadir. "

Şimdi bu ayetle ilgili olarak çeşitli müfessirlerin yorumlarına bakalım:

1. Ubeydullah bin Müslüm anlatıyor:

"Mekke'de çok bilgili iki Hristiyan köle vardı. Bunlar aslen Iraklı idiler. Adları Yesar ile Hayr idi. Bunların birçok kitapları vardı. Fırsat buldukça bu kitapları okurlardı. Muhammed de çoğu kez onlara uğrar, kendilerini dinlerdi. Günün birinde, peygamberlik iddiası ile ortaya çıkınca, muhalif olanlar, "Hayır, Muhammed bu bilgileri Allah'tan değil de adı geçen kölelerden almıştır. Allah'ı ise işini sağlama almak için kullanıyor" demeye başladılar. Bu yüzden, nahl Suresi'nin 103.ayeti cevap olarak indi."

2. Carullah Zamahşeri'nin "el-Keşşaf...." adlı tefsirinde ve Muhammed bin Cerir Taberi'nin ünlü Camiu'l Beyan adlı tefsirinde Nahl Suresi'nin 103.ayeti için şöyle deniyor:

"Mekke'de Tevrat ve İncil'i çok iyi bilen Cebr-i Rumi veya Aiş ya da Yaiş adında bir demirci vardı. Kimileri de adı Yesar-i Rumi idi diyorlar. Ayrıca onun yanında bir kardeşi de vardı, Muhammed sık sık bunlara gidip kendilerinden bilgi alırdı. Muhammed, peygamberlikle görevlendirilince, ona muhaklif olanlar, "Muhammed bu bilgileri Allah'tan değil de, adı geçen demirci köleden almış" demeye başladılar. Bunun üzerine Nahl Suresi'nin 103.ayeti indi.

3. İmam Suyuti, Lübabü'n-Nükul adlı eserinde, Nahl Suresi'nin 103.ayeti için şöyle diyor:

"Mekke'de Bel'am adında birisi vardı. Muhammed, sık sık ona gider, kendisinden bilgi alırdı. Kimileri de, o dönemde Mekke'de Yesar ve Cebr adlarında iki yabancının bulunduğunu, bunların çok kitapları olduğunu ve Muhammed'in genellikle onlara uğrayıp kendilerinden yararlandığını kaydediyorlar. Daha sonra, Muhammed peygamberlikle görevlendirilince, muhalifler, "Hayır, yalan konuşuyor. Bu bilgileri Allah'tan değil; adı geçen kişi veya kişilerden alıyor" demeye başladılar. Bu ağır itham üzerine Nahl Suresi 103.ayeti indi."

4. Kadı Beydavi, Envarü't Tenzil adlı tefisirinde şöyle diyor:

"Mekke'de Amr bin Hadremi'nin bir kölesi vardı. Adı Cebr-i Rumi idi. Kimileri, bununla birlikte Yaser adında bir kölenin daha olduğunu söylüyorlar. Kimileri de bu şahsın, Huveytıb'ın kölesi Aiş olduğunu belirtiyorlar. Muhammed, peygamberlik iddiasında bulununca, muhalif gruplar, "Muhammed, Kuran bilgilerini bu kölelerden alıyor, Allah'ı ise toplumu etkilemek için kullanıyor" şeklinde eleştiriler yöneltmeye başladılar. Bunun üzerine, Nahl Sures'nin 103.ayeti indi."

5. Nesefi, "Medark ..." adlı tefsirinde şöyle diyor:

"Huveytıb'ın Aiş ya da Yaiş adında bir kölesi vardı. Bazıları da bunun isminin Cebr-i Rum-i olup Amr bin Hademi'nin kölesi olduğunu ileri sürmüşler. Bu köleler, Tevrat ve İncil'i çok iyi bilirlerdi. Muhammed, daima onlara uğrar ve kendilerinden bilgi edinirdi. Peygamberlik davası ortaya çıkınca, inanmayanlar dedikodu yapmaya başladılar ve Kuran'ın dayanağının Allah değil de bu şahıslar olduğunu, Muhammed'in aktardıklarının ise, sadece adı geçen kişilerden öğrendiği bilgiler olduğunu söylemeye başladılar. Bu yüzden ilgili ayet indi."

6. Fahrettin-i er-Razi, Tefsiri Kebir adlı yapıtında şöyle diyor:

"Mekke'de Tevrat ve İncil'i çok iyi bilen ve bolca da kitapları olan bir köle vardı. Onun adı çok ihtilaflıdır. Kimisi Yeiş, kimisi Addas, kimisi Cebr, kimisi Cebra, kimisi Bel'am diyor. Muhammed, sık sık uğrar, ondan bilgi alırdı. Kuran olayı ortaya çıkınca, inanmayanlar zaman içinde 'Bu işin arka planında Allah değil de, adı geçen kişiler vardır' demeye başladılar. Kimileri de, 'Aslında Kuran'ı, çok açıkgöz olan Hatice Muhammed'e öğretiyor; fakat kendisi kadın olduğu için öne çıkamıyor, bu nedenle Muhammed'i öne çıkarıyor, yani Kuran'ın baş aktörü Hatice'dir' diyorlardı. İşte, bütün bu itirazlara cevap mahiyetinde adı geçen ayet inmiştir.

7. Bazı kaynaklar da, "Nahl Suresi'nin 103.ayetinde kendisinden söz edilen ve Muhammed'i etkileyen kişinin aslında Selman-ı Farisi olduğunu, ayetin de u iddiaları reddetmek için indiğini" yazıyorlar.

Acaba, iddia edildiği gibi, Selman-ı Farisi olsun, diğerleri olsun- gerçekten adı geçen şahıslarda Kuran'ı ortaya çıkrabilecek bilgi birikimi var mıydı, yoksa bu görüş muhalefet tarafından ortaya atılan bir iftira mıydı? Selman-ı Farisi hakkında bildiklerimiz şunlar:

Selman-ı farisi, aslen Iranlı idi. Başta Zerdüştilik olmak üzere, bütün dinler konusunda fevkalade kendisini yetiştirmiş bir insandı. Kendisi aynı zamanda, hem çok zengin bir ailenin çocuğuydu, hem de onun ailesi Iran'da Zerüştilik'te zirveye ulaşmış bir aileydi, din işlerine bakardı. Ticaret için Şam tarafına gelmiş, dinler konusunda araştırma yapmak amacıyla da bir daha memleketine dönmemişti. Yıllarca birçok papazdan İncil hakkında ders almış, daha sonra Irak'a geçmişti. Bu süreç içerisinde en az on Hristiyan ve Yahudi din alimleri yanında kalıp, onlardan ders alarak kendisini "din"ler konusunda son derece iyi yetiştirmişti. Daha sonra Muhammed ile buluşup ilişkilerini derinleştirerek nihayet Islamiyet'e geçmişti. Öylesine akıllı bir insandı ki, Hicri 5.yılında Müslümanlar ile Mekke müşrikleri arasında Medine'de meydana gelen Hendek savaşı'nda "Medine'nin etrafına hendek kazıp savunma yapalım" fikrini ortaya atarak, müslümanların savaşı kazanmalarını sağlamıştı. Hz.Ali, onun hakkında "Selman tüm ilimlerde uzman bir kişiydi, onun ilmi bitmeyen bir denizdi" demiştir. Selman'ın arkadaşları da kendisi için, "Selman lokman hekim gibiydi" diyorlardı. Ebu Hüreyre, "Selman, hem Kuran'da hem de İncil'de uzman bir insandı" demiş. Selman-ı Farisi, başarılarından dolayı, Medayın'a vali olarak tayin edilmişti. İmam Zehebi, onun hakkında, "Selman'ın kavradığı bilgiler için en az ikiyüzelli yıllık bir zamana ihtiyaç vardır, halbuki Selman 70-80 yıl yaşamıştır" diyor. Muhammed de onun hakkında, "Selman-ı Farisi, bizim ailenin ferdidir. Selman, eğer ilim Süreyya yıldızında olsa gidip oradan alır" demiştir. (Selman ile ilgili bilgiler için birkaç eser: Belazuri, Ensabü'l Eşraf, 2/128; Askalani, el-İsabe, No: 3359 ve Tehzib-i Tehzib, 4/139; İbnü'l Cevzi, Sıfat-ı safve, 1/270; İbn-i Esir, Üsd... No:2149; İbn-i Seyyidi'n Nas, Uyunü'l Eser, 1/17; İbn-i Abdi'l ber, İstiab..., No: 1014).

Özetlenecek olursa;

1. Muhammed'in arkadaşlık kurduğu insanların yahudilik, Hristiyanlık ve Zerdüştilik hakkında geniş bilgi sahibi olmaları, ister istemez, Muhammed'e bu insanlardan öğrendiklerini yorumlayarak Kuran'ı hazırladığını akla getiriyor. Ayrıca, Muhammedin de Yahudilik ve Hristiyanlık'ın doğduğu coğrafi bölgede doğması, Tevrat-İncil-Zerdüştilik kültürünün hakim olduğu bir çevrede yaşaması ve Kuran'da bu inançlardan alıntuılar bulunması Kuran'ın Muhammed tarafından hazırlandığını gösteriyor.

2. Muhammed'in iki kez Şam tarafına gidip rahip Bahira ve rahip Nastura ile ayrı ayrı uzun görüşmeler yapmış olması da Kuran'ın Allah'tan değil de edinilen bilgiler ,ile insan tarafından hazırlandığı tezini güçlendirir.

3. Muhammed'in üst düzeyde yönetci olan bir ailenin çocuğu olmasının, kendisinin kültürlü bir insan olarak yetişmesine imkan veriyor. Kültürlü bir insan da Kuran gibi bir kitabı hazırlayabilir.

4. Çok zeki bir insan olan Muhammed'in bir ara içine düştüğü ekonomik darlık nedeniyle çobanlığa başlaması, ve bu nedenle amcası Ebu talib'in kızını Muhammed'e vermemesi, Muhammed'in mevcut düzene karşı çıkmaya teşvik etmiş olması kuvvetle muhtemeldir.

5. Muhammed'in, öz Arapça öğrenmesi içim süt annesine verilmesi ve sonuçta Muhammed'in çok mükemmel bir şekilde Arapça öğrenmesi, onu dil bilgisi ve edbiyat alanında yetkin birisi durumuna getirmiştir. Kuran'daki dilbilgisi kurallarına titizlikle uyulması, bunun bir sonucudur. Kuran, ancak ve ancak Muhammed'in ortaya çıkardığı beşeri bir eserdir.

6. Muhammed'in henüz 20'li yaşlarda iken, "Hilfü'l Fudul" gibi insan hakları teşkilatlarına girmesi ve bu tür toplumsal çalışmaların kendisine yetkinlik kazandırması, 40 yaşına geldiğinde peygamberlik iddiası için kendisibne yeterli güç ve ilhamı vermiştir.

Muhammed'in Rahip Batira ve Nastura ile görüşmesi

Şu da bilinmelidir ki, Muhammed iki kez Şam tarafına gidip orada Rahip Batira ve Rahip Nastura ile ayrı tarihlerde görüşmüştür Bu görüşmeler esnasında çok önemli sohbetlerde bulunulduğu tarihi kaynaklarda mevcuttur (İbn-i Sad, Tabakat-ı Kübra, 1/62; Kastalani, el-Mevahib, 1/101).

Gerçek bu iken, Muhammed'in yeni bir oluşum için onlardan da yararlandığı söylenebilir. Hatta bu görüşmenin, Muhammed üzerinde yaptığı etkiyle ilgili özel kitaplar bile yazılmıştır. Mesela, 1988 yılında Paris'te yayınlanan Kuran'ın Yazarı Hıristiyan Keşiş Bahira Efsanesi adlı yapıt, bu konuda örnek olarak gösterilebilir. Bu yapıtta, "Muhammed, bilgisinin Tanrı'dan değil; Keşiş Bahira'dan almıştır deniyor. Kaldı ki, Muhammed'in ticaret amacıyla 12 ve 25 yaşlarında iken bir-iki kez Şam tarafına gittiği ve adı geçen papazlarla dini konularda sohbet ettiği bilinen bir gerçektir.

Kuran'ın Tevrat ve İncil ile ilişkisi

Muhamed zamanında hem Matta, Markos, Luka, Yuhanna İncilleri; hem de şu anda var olan Tevrat mevcuttu, bunlar yeni bir oluşum için kaynak olarak vardı. Zaten, Kuran'da var olan sosyal içerikli temaların hemen hemen hepsi, Tevrat'ta da vardır. Elimizde var olan Tevrat kitabı, MÖ 6.asırda "Azra" adında bir kahin tarafından yazılıp bugünkü durumunu almıştı. Yani, Muhammed'den 10 asır önce Tevrat yazılı hale getirilmiş ve bugüne kadar korunan bir belge olarak devam edegelmiştir. Aynı zamanda, bugün var olan dört İncil de MS 325 yılında bin kişilik ruhani bir meclis tarafından son şeklini almıştı. Böylece, bu kitaplar da, o günkü toplumun ve dolayısıyla Muhammed'in kullanımına hazır durumdaydı. Özellikle Tevrat'ın Kuran'ın oluşturulması üzerindeki etkisinin oldukça büyük olduğu gözlenmektedir. Bu konuda somut birkaç örnek vermek gerekirse, Ebu Hüreyre şöyle demektedir:

"Ehl-i Kitap (Yahudiler), Tevrat'ı İbranice olarak okur, bize de Arapça olarak açıklamasını yaparlardı. Buna karşı Muhammed bize, 'Siz onları ne doğrulayın, ne de yalanlayın' diyordu." (Tecrid-i sarih, Diyanet tercemesi, No: 1679).

Bir diğer örneği de Halife Ömer'den dinleyelim:

"Ehl-i Kitap kendi aralarında Tevrat okurken, ben de onları dinlerdim. Gerçekten Kuran ile Tevrat arasında herhangi bir fark görmezdim" (Vahidi, Eshab-ı Nüzul, bakara Suresi, 98.ayet)

Gerek bu ifadeler, gerekse Kuran ile Tevrat'ın birlikte incelenmesi halinde ortaya çıkacak olan tıpatıp ortak noktalar-benzerlikler gösteriyor ki; gerçekten Kuran'ın oluşturulması sırasında Tevrat kültürü fevkalede ekili olmuştur.

Söz, Tevrat ile Kuran arasındaki benzerliklerden açılmışken, bu benzerlikleri, bazı somut örneklerle açıklamakta yarar var. Örneğin;

1. Boy abdesti. İslamiyetten önce hem Arapların inançlarında, hem de Tevrat'ta (Yahudilik'te) mevcuttu. (İbn-i habib, Muhabber, s.319; Halebi, İnsanü'l Uyun, 1/425 ve Tevrat, "Levililer" Bölümü, 15/16-18).

2. Namaz da İslamiyet'ten önce vardı. Hatta, bugünkü gibi günde beş vakit kılınıyordu. İsimleri, Şaharit (sabah namazı), Musaf (öğle namazı), Minha (ikindi namazı), Neilat Şerarim (akşam üstü) ve Maarib (akşam namazı) olarak halk arasında kullanılıyordu. (Hayrullah örs, Musa Ve Yahudilik, s.399-405; Doç.Dr. Ali Osman Ateş, Asr-ı Saadette İslam; Şaban Kuzgun, Hz. İbrahim Ve Hanifilik, s.117; Epstein, Judaism, s.162.)

3. İslamiyet'ten önce cuma namazı var olup, "Arube" adıyla bilinirdi. Bunu, Muhammed'den önce Kab bin Lüey oluşturmuştu. Ayrıca, namazın daha önce var olduğu Kuran'ın birçok ayetinde de bulunuyor. (Al-i İmran suresi-39, İbrahim suresi-40, Meryem suresi-31 vb.)

Diğer taraftan, günlük namazların cemaatle kılınması geleneği, Muhammed'den önce Yahudilik'te uygulanıyordu. Ancak onlar, namazın kılındığı mabede cami değil, havra diyorlardı. Yahudilerde, cemaat kavram yerine "minyan" kullanılıyordu. Hatta, namazın cemaatle kılınmasına çok önem veriliyordu ve bir namazın cemaatle kılınabilmesi için 13 yaşını tamamlamış en az 10 erkeğin katılımı zorunluydu. (Hayrullah örs, Musa Ve Yahudilik, s.399-405; Abdurrahman Küçük-Günay Tümer, Dinler Tarihi, s.226-227.)

İslamiyet'te varlığı en başta Kur'an ile (Nisa-43) sabit olan Teyemmüm (toprakla temizleme usulü), bile daha önceden gelen bir uygulamadır. Su olmadığında, cünup halinde Yahudiler bu yönteme başvuruyorlardı. (İslam Ansiklopedisi, Wensinck, M.E.B. Tercemesi, "Teyemmüm" madesi, 12/1-223).

4. Muhammed'den önceki dönemlerde Araplar tarafından kutlanan iki önemli bayram geleneği vardı. 21 Mart'ta Nevroz, 22 Eylül'de Mihriban bayramları kutlanıyordu. Muhammed döneminde, bu bayramlar müslümanlara yasaklanarak, bunların yerine Ramazan ve Kurban bayramları getirildi. Böylece, iklim değişikliklerini haber vermesi nedeniyle, tarımsal faaliyetler açısından da rasyonel bir yarar sağlayan Nevroz ve Mihriban bayramları, sadece dinsel içeriği olan bayramlar ile değiştirildi. Böylece, bayramların da Islamiyetin getirdiği yeni bir gelişim olduğundan söz edilemez.

5. İslami bir gelenek olduğu sanılan "yağmur duası" da daha önceden vardı. Bakara suresi'nin 60.ayetinde bu konuya değinilmiştir.

6. İslamiyette kadınların kulandığı başörtüsü, Yahudilik ve Hırıstiyan kültüründen gelen bir adettir. Hatta, Yahudilik öncesinden bile gelen bir adettir. Yahudi kadınların, özellikle bir ibadeti izlerken, başlarını mutlaka örtmesi gerekiyordu. Bu onlar için bir zorunluluktu. Kadınların başörtüsü takması, Hıristiyanlık'ta da önemliydi. (Abdurrakman Küçük-Günay Tümer, Dinler Tarihi, s.227; Örneğin; Pavlus'un 1.Korintoslulara mektupları, 11/3-8).

7. İslamiyet'te bazı önemli durumlarda var olan iki namazı birleştirme (Cem'u takdim, Cem'u tehir) gibi detayların geçmişi bile Hz. İbrahim dönemine dayanır. Dolayısı ile, bu da Muhammed tarafından getirilen bir yenilik değildir.

8. İslamiyet'ten önceki gelenekler ile, kişinin kendi annesi, kardeşi, teyzesi, halası, üvey annesi ve eşi henüz hayatta iken baldızı ile evlenmesi yasaktı. Tevrat'a göre, bunlara uymayan kişi idam ile cezalandırılırdı. Bunlar da Kuran'da aynen kabul edildi. (Örneğin, Nisa suresi 23.ayet). (Tevrat, "Levililer" Bölümü, 18/6-24 ile 20/11; İbn-i Habib, Mubber, s.325-327 ve Munammak, s.21; Yakubi tarihi, 2/15; İbn-i Kuteybe, el-Maarif, s.50; Belazuri, Ensaül Eşraf, 1/87; Isfehani, el-Ağani, 3/152).

9. İçkinin verdiği zarar göz önüne alınarak, konuyla ilgili yasak Muhammed'den önce de uygulanıyordu. Bu yasaktan Tevrat ve İncil'de de söz edilir. Ayrıca, Muhammed'den önce Osman bin Maz'un, Kus bin Saide, Hz.Ali, Varaka, Ebu Zer ve Zeyd bin Amr yasak koymuşlardı.

10. Oruç ibadetinin Muhammed'den asırlar önce var olan bir adet olduğunu Kuran zaten yazıyor. (Bakara 183.ayet). Hatta, o zaman Orucun başlangıcı bile İslamiyet'teki gibi aya göre tespit ediliyordu. Tıpkı, bugünkü müslümanlar gibi, Ay'ı görmek için gözetleme heyetleri bile kuruluyordu. (Hayrullah Örs, Musa Ve Yahudilik, s.409)

11. Kandil geceleri, İslamiyet'ten önceki dönemlerde vardı. Örneğin, Yahudiler'deki "Roş ha şana" kandili, Tişri ayının birinde başlayıp iki gün devam ederdi. Yahudilerin inançlarına göre, bu iki günde kainatın ve insanın kaderinin yeniden tayini söz konusuydu. Tıpkı, Islamiyet'teki Kadir ve Berat kandilleri gibi. (Abdurrahman Küçük-Günay Tümer, Dinler Tarihi, s.230.)

12. İslamiyet'teki "Kuran'ı hatmetme, hatim indirme" adeti de Yahudilik'ten alınmadır. Yahudilikte, "simra tora" adıyla anılan bu gelenekte Tevrat her yıl bir kez hatmedilir ve bunun sonunda da bayram yapılırdı. (Abdurrahman Küçük-Günay Tümer, Dinler Tarihi, s.231.)

13. İslamiyet'te her ayın 13, 14 ve 15.günlerinde oruç tutulmasının sevap olduğuna inanılır. Bu günlere "Eyyam-ı Biz" denir. Bu adet de Yahudilik'ten alınma bir adettir. Muhammed, "Kim ayın bu üç gününde oruç tutarsa, sanki senenin tüm günlerinde oruç tutmuş gibidir" demiştir. (Tevrat, "Levililer", 23/4-6; Tecrid-i Sarih, Diyanet Tercemesi, 601 numaralı hadisin şerhi, 4/152; Sünen-i Ebu Davut, Savm-68, No:2449; Sünen-i Nesai, Savm-84, No:2419-2425; İbn-i Mace, Savm-29, No:1707).

14. İslamiyet'ten önceki dönemlerde de, bir kadın kocası tarafından üç kez boşanırsa, artık birbirlerinden ayrılmaları zorunlu olurdu. İslamiyet, bu geleneği de almıştır. (Bakara suresi 229 ve 230.ayetler). Ayrıca, Hac'da Kurban kesmek, Şeytan taşlamak, senenin 12 ayından dördünün "hürmetli aylar" olarak kabul edilmesi, ölen birisinin yıkanması, kefenlenmesi, cenaze namazının kılınması, verasette kız çocuklara erkeklerin aldığı payın yarısının verilmesi vb. gibi adetler, İslam'dan önce de geçerliydi. (Örneğin İbn-i Habib, Muhabber, s.309-324; Halebi, İnsanü'l Uyun, "Batn-ı Nahle" bölümü, 3/156).

15. İslam'a göre hırsızlık yapan birinin cezalandırılmasındaki yöntem ve hukuki düzenlemeler de Kuran'ın ortaya attığı yeni bir olay değildir. Bunlar, eskiden beri var olan düzenlemelerdi. Erkeklerin sünnet olmaları, yeni doğan çocuklar için "akika" denilen kurban kesilmesi, kadınlarla ilgili "iddet" (kadının eşinin ölmesi durumunda yeniden evlenmesi için belirli bir süre beklenmesi zorunluluğu) ve erkekle kadın arasındaki özel ilişkilerin belli bir düzlemdeki yasalarını ifade eden "zihar", "ila" gibi adetler daha önce de vardı. (Tevrat, "Tekvin" Bölümü, 17/11-14; Kuran, Maide Suresi 38.ayet; İbn-i Habib, Muhabber, 329; İbn-i Esir, Üsd-ül Gabe, No.7527-7530; Alusi, Büluğü'l Ereb, 2/50; Taberi Tefsiri, 23/76).

16. Çalışanın alınterinin kurumadan ücretinin ödenmesi prensibi, Muhammed'in hadislerinde vazedilen bir düzenleme olarak sanılırsa da, bu düzenleme Tevrat'tan alınmadır. (Tevrat, "Tesniye" bölümü, 24/14-15).

17. Kur'an'da var olan bütün İsrailoğulları peygamberlerinin tüm efsaneleri, Tevrat'ta kapsamlı biçimde anlatılmaktadır. (Örneğin, Hz. İbrahim, Hz.Musa, Hz.Eyüp, Hz.Davut, Hz.Süleyman gibi).

18. Kesilmeyen bir hayvanın (leş) etini yemek, Islamiyetten önce de haram idi. (Tevrat, "Levililer", 22/8).

19. Mekke'nin harem bölgesi (hürmetli şehir) sayılması, Hz.İbrahim'den beri gelen bir gelenekti.

20. İslamiyet'teki köleyi azad etmek geleneği, Islamiyet öncesinde de vardı. (Tecrid-i Sarih, Diyanet Tercemesi, No:705-709).

21. Zekat verilmesi de Islamiyet öncesinde var olan bir adetti. Bu durum, Kuran'ın kendisinde bile yazıyor. (Hz. İsa ile ilgili Meryem suresi 31.ayet, İsmail peygamber ile ilgili Meryem suresi 55.ayet, Hz.İbrahim ile ilgili Enbiya suresi 73.ayet).

22. Kabe'yi örtme geleneği Islamiyet'ten önce de vardı (Moğultay, el-İşare, s.49; Moğultay, bu kaynağında şu eserlerden alıntı yapmıştır: Askeri, el-Evail, 16; Süheyli, Revdü'l Unuf, 1/146; İbn-i Kuteybe, el-Maarif, 551; İbn'il Cevzi, Telkih, 446; Suyuti, el-Vesail, s.84; İbn Hazm, Cemheretü'l Ensab, s.189).

23. Yanlışlıkla öldürülen bir insanın kan bedelinin 100 deve olması, Islamiyet'ten önce de var olan bir gelenekti.

24. Farklı inançlarda olan insanların evlenmesine getirilen kısıtlamalar, Islamiyet'e Yahudilik'ten alınmıştır. (Tevrat, "Tekvin", 34/1-26; "esniye", 7/3; Kuran Bakara Suresi 221.ayet).

25. Erkeğin birden çok kadınla evlenebilmesi de Islamiyet'e, yahudilikten alınmış bir adettir. (Tevrat, "Tekvin", 16/1...,29/17, 32/22; "2.samuel", 25/40; "1.Krallar", 11/1; Kuran, Nisa-54, Ra'd-38, Ahzab-38, Sad-23, 24, vb.)

26. Islamiyet'te herhangi bir davanın ispatı için gereken iki erkeğin şahitliği adeti de İslamiyet öncesinden gelmektedir. (Tevrat, "Tesniye", 17/16, 19/15; Kuran, bakara-282; Yuhanna İncili, 8/17; Matta İncili, 18/16).

27. Kuran'daki cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, yaraya yara.. şeklinde ifade edilen ceza biçimleri de Tevrat'tan alınmıştır. (Tevrat, "Çıkış", 2/23-25, "Levililer", 24/17-20, "Tesniye", 19/21; Kuran, Maide-45).

28. İslamiyet'te yemin, ancak Allah'ın adı ve sıfatları ile geçerlik kazanır. Bu gelenek de Tevrat!tan alıntıdır. (Tevrat, "Tesniye", 20/20).

29. Kuran'a göre, Allah'a şirk koşmanın cezası çok ağırdır. (Nisa suresi 48 ve 116.ayetler). Bu inanç, Tevrat'ta da bulunmaktadır. (Tevrat, "Çıkış", 22/20, "Tesniye", 17/2-7).

30. Yol kesenlere ve dine göre terör sayılan hareketlere katılanlara ve yer yüzünde fesat çıkaranlara Islamiyet'ten önce de ağır cezalar verilirdi. Kuran'a da bu adetlerden alıntı yapılmıştır. (Kuran, Maide Suresi, 33,ayet; İbn-i Habib, Muhabber, 327).

31. Dicle ie Fırat'ın çok önemli iki nehir oldukları da Kuran'a Tevrat'tan yapılmış bir alıntıdır. (Dicle ve Fırat hikayesi için kaynakça: Tevrat, "Tekvin" Bölümü, 2/13-14; Tecrid-i Sarih, Diyanet Tercemesi, No:1551; Buhari-Müslim, el-Lü'lüü ve'l Mercan, No: 103; Buhari, Bed'ü'l Halk, 6; Menakıb-ı Ansar, 42; Eşribe, 12; Müslim, İman, No:164, Cennet, No:2839 ve diğer hadis kaynakları).

Burada, Tanrı'nın hem Tevrat'ta, hem de Kuran'da aynı nehirlere önem vermesi dikkat çekicidir. Dicle ile Fırat Ortadoğu bölgesi için önemlidir ama, örneğin Amerika kıtasında yaşayan insanlar için önemliş değildir. Onlar için Missisippi nehri daha önemli olmasına rağmen, Tevrat ve Kuran'da ne Missisippi, ne de Amazon gibi diğer önemli nehirlerden bahis yoktur. Tanrı'nın peygamberleri, doğadan örnekler verirlerken, her seferinde Orta Doğu coğrafyasını esas almışlardır. halbuki, madem ki İslam dini evrenseldir, ve o ki ille de onun kutsal kitabında bir dağ ya da nehir işleniyorsa, o zaman dünyanın her coğrafyasından bunlar için örnekler verilmesi gerekmez miydi?

32. Nuh Tufanı efsanesi de Kuran'ın birçok ayetine Tevrat'tan alınmıştır. Aslında, bu efsane, Tevrat'a da Sümerlerin çok tanrılı dininden gelmiştir. 1862'de Nineva-Musul'da bulunan bir Sümer tabletinde Nuh Tufanı anlatılmaktadır. (Bkz. Kuran Incil ve Tevrat'ın Kökeni)

(Kaynak: Arif tekin, Kuran'ın Kökeni, Analiz Basım Yayın Uygulama Ltd. Şti., Birinci Basım, Mayıs 2000.)
VoLeUrAmOuR
Kuran'ın Orijinalleri Yakıldığı İçin Şimdi Yok

Kuran'ın ilk orijinali: Küçük taşlar, deri, ağaç parçası, kemik gibi çeşitli nesnelere yazılıydı. Yakıldı. (Mehmet Akif'in yapmış olduğu Türkçe Kuran tercümesi de yakılmıştır).

Kuran'ın ikinci orijinali: Ebubekir döneminde yapılan derleme. Yakıldı.

Halife Mervan, orijinal Kuran'ı yaktırıyor. BÜYÜTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

Kuran'ın üçüncü orijinali: Osman döneminde oluşturulan "azmalar".Bunlar da dünyanın hiç bir tarafında yok.

Yapılan inceleme ve aktarmalarla görülen o ki: Muhammed'in "vahiy katiplerine yazdırdığı" bildirilen "Kuran"ın ne "aynı" ne de "tümü" eldeki Kuran'da. Halife Mervan kendi gerekçesini şöyle açıklar; "Onda yazılı olanlar, Osman tarafından yazdırılan Mushaflara geçmiştir. Artık ona gerek kalmamıştır. Yakılıp yok edilmeseydi, zamanla kuşkulara yol açılabilir, ondan alınarak yazılan Mushaflar çevresindeki kuşkuları önlenemeyebilirdi. Bundan korktum, o nedenle yaktırdım."(Kaynak: İb Ebi Davud, Leiden 1937, yay.,s.243-Suphi e's-Salih Mebahis Fi ulûm-il Kuran).

Kuran nasıl derlendi?

Kuran ayetleri bugünkü biçimi ile yazılıp bir araya getirilmiş değildi. Hadislerde peygambere vahiy olan ayetler çeşitli nesneler üzerine yazılıydı; hepsi de dağınık durumdaydı. Ayetler "Lihaf" (küçük taşlar), "Rıka" (deri ağaç yaprağı, bir çeşit kâğıt), "Ektaf" (deve ve koyun kemikleri), "Usub" (agaç parçası" gibi nesnelere yazılmıştı.

Suyuti, El İtkan BÜYÜTMEK İÇİN TIKLAYINIZ Yitip gitmesin diye tümünü bir araya getirme çabasına ilk kez Halife Ebubekir döneminde gerek duyuldu ve bu çabalar gerçekleştirildi.

Bir aktarma da "bunların tümünün peygamberin evinde, bir arada bulunduğu ve dağınıkken bir araya getirip, içinden eksilen olmasın diye ortasından iple bağlanmış olduğu" da açıklanır.

Buhari'nin yer verdiği bir hadise göre; "dinden dönüş" (ridde) olayları ve bu olaylar nedeniyle savaş hali vardı. Kuran'ı ezber etmiş kişilerin bir bölüğü ölmüştü. Ölenlerin sayısı artabilirdi, bunların tümü ölüp gitmeden Kuran'ın orada burada yazılı ayetleri derlenmeli, tümü bir kitap haline getirilmeliydi. Hattaboğlu Ömer durumu ve konunun önemini Halife Ebubekir'e anlattı. Ayetlerin derlenmesini önerdi. Halife başlangıçta pek doğru bulmamıştı bu görüşü.
"Peygamberin yapmadığı şeyi yapmak nasıl doğru olabilirdi?" diye düşünüyordu. Ömer direndi ve önerisini kabul ettirdi. işin gerçekleşmesi için de Zeyd Ibn Sabit'e görev verildi. Zeyd "Ebubekir bana 'Sen akıllı bir gençsin. Peygambere vahiy yazdığın için senin başaracağına güveniyorum. Araştır ve topla Kuran ayetlerini' dedi, Tanrıya ant içerek söylerim ki, dağlardan bir dağı yükleyip taşımayı önerseydi, buyurup verdiği görev kadar bana ağır gelmeyecekti. Yani Kuran'ı derlemek kadar." diyorama sonunda görevi kabul ettiğini söylüyor ve işi nasıl yaptığını şöyle dile getiriyor:

"Kuran (ayetlerini) derlemeye koyuldum. Hurma dallarından, küçük taşlardan ve kişilerin ezberlerinden izleyip derledim. işin sonunda, Tevbe (Beraat) suresinin sonunu, Ebu Huzeymetu'l-Ensari'de buldum. Ki, başkasında bulamamıştım bu parçayı". Zeyd, bu parçanın Tevbe Suresinin sonundaki ayetleri (128 ve 129.ayetleri) oluşturduğunu açıklıyordu

Böylece Zeyd, Kuran ayetlerini derleme işini yaparken iki kaynağa başvurmaktaydı: Ayetlerin yazılı olduğu nesneler (ağaçlar, taşlar..) ve ezber bilenlerin bellekleri.

Ebubekir döneminde yazılan Kuran için başvurulan ezbercilerin başka deyişle hafızların sayısı Müslümanlar arasında tartışmalıdır. O döneme ilişkin kaynaklardan Buhari'nin "e's-Sahihi"nde yer alan üç hadisten anlaşıldığı kadarıyla Kuran'ın tümünü ezberleyenlerin en iyimser rakamla 7 kişi olduğu kabul edilebilir. Aynı zamanda, Peygamber dönemindeki "hafız"ların, yani Kuran'ı tümüyle ezberlemiş olanların sayısı pek azdı. Buhari'nin "e's-Sahih"inde geçen hadis şöyle:

Birinci hadis: Amr Ibnu'l-Ass anlatıyor: Peygamberin "Kuran'ı dört kişiden alın, Abdullah Ibn Mes'ud'dan, Salim'den, Muaz'dan ve Übeyy Ibn Ka'b'den" dedigini işittim. (Buhari, Fadailu'l-Kuran 8.)

İkinci hadis: Enes anlatıyor: "Peygamber öldüğünde, dört kişiden başka Kuran'ı tümüyle ezberlemiş olan yoktu. Ebu'd-Derda, Muaz Ibn Cebel, Zeyd Ibn Sabit ve Ebu Zeyd." (Buhari.)




Kuran'ı 4 kişi ezberlemişti BÜYÜTMEK İÇİN TIKLAYINIZ Üçüncü hadis: Katade'den aktarılıyor: "Malik oğlu Enes'e; 'Peygamber döneminde, Kuran'ı tümüyle ezberleyenler kimlerdir?' diye sordum. şu karşılığı verdi: 'Dört kişi. Tümü de Medine'li. Übeyy Ibn Ka'b, Muaz Ibn Cebel, Zeyd Ibn Sabit ve Ebu Zeyd (Buhari, aynı yer, Müslim 2465. Hadis.)

Bu hadislerde adları yazılı olanları topladığımız zaman Peygamber döneminde Kuran'ı tümüyle ezberlemiş olanların sayısı yedi idi demek gerekiyor: Ibn Mesud (Birinci hadiste), Salim (birinci hadiste), Muaz Ibn Cebel (birinci, ikinci ve üçüncü hadiste.)

İslam din bilirleri bu hadislerdeki açıklamaların "dinsizlerin işine yaradığını" ileri sürerler. Suyuti, El İtkan, Mısır 1978, c.1, s.94, satır 13.)

İl itkan'da daha başkalarının da Kuran'ı ezberlemiş oldukları adları ile açıklanıyor. Ama aktarmayı yapan, bu adları sayılanlardan kimilerinin, Kuran'ın tümünü ezberleme işini Peygamberin ölümünden sonra bitirdiklerini açıklamaktadır. (El ıtkan, 95-9ö.)

Zeyd Ibn Sabit, herhangi bir parçayı Kuran'a geçirmek için "iki tanık" koşulu koymuştu. Ancak bir tanıkla Kuran'ı alma gereği duyduğu ve geçirdiği parçalar da vardı. Örneğin, Ube Huzeyme'de bulduğu ve Tevbe Suresi'nin son iki ayetini oluşturan parça böyleydi.

Kuran'ı derleme ve yazma işi bir yıl sürer. Bu işe girişildiğinde Ömer ile Zeyd, mescidin kapısına oturmuşlar, "herkesin Peygamberden ayet olarak elde ettiği ne varsa getirmesini" istemişlerdi. Başarılan iş, kaynaklarda şöyle tanımlanır: Kuran ayetlerinin, surelerinin bulunduğu iki kapaklı bir kitap. Derlenip yazılan sayfalar, ölene dek Ebubekir'in yanında kaldı, sonra Ömer'in (halife) yanında bulundu. O da ölünce, kızı Hafsa'ya verildi.

Kuran ikinci kez derleniyor:

Buhari'de yer alan bir hadis şöyle: Ermeniyye ve Azerbaycan'ı ele geçirmek için savaşılıyordu. Huzeyfe, Ibnu'l-Yeman, Halife Osman'a geldi. Müslümanların okudukları Kuran'lardaki birbirini tutmazlıktan yakındı, "Emire'l-Mü'minin! Bu ümmet, kendisinden önceki Yahudiler ve Hıristiyanların içine düştükleri birbirini tutmazlılıklar gibi bir duruma düştü!" Bunun üzerine Osman, Hafsa'ya adam gönderdi, başka Kuran nüshaları yazıp almak için kendisinde bulunan sayfaları (yani Ebubekir döneminde yazılan kitabı) göndermesini istedi. "İş bitince sana geri gönderirim" dedi. Hafsa da gönderdi o sayfaları Osman'a. Osman, hemen Zeyd Ibn Sabit'e, Abdullah Ibn Züyebr'e, Sa'd Ibnu'l-As'a ve Hişam oglu Haris oğlu Abdurrahman'a buyruğunu verdi. Onlar da Hafsa'dan getirilenden alıp Kuran nüshalarını oluşturdular. Osman, kuruldaki üç kişiye şunları söyledi: "(Medine'li) olan Zeyd ile, Kuran'dan herhangi bir kesimde ters düştüğünüz zaman, tartışma konusu olan parçayı Kureyş dili ile yazın. Çünkü Kuran sadece Kureyş dili ile inmiştir."

Onlar da bu buyruğu yerine getirdiler. Sonunda (esas) sayfalardan Kuran nüshaları oluşturup işi bitince, Osman, söz konusu sayfaları (Hafsa'dan getirilenler) geri gönderdi. Alınan nüshaların da her bir kesime gönderilmesini buyurdu. Ve bunların dışında kalan her bir Kuran sayfasını ya da Mushafı buyurup yaktırdı.(Bkz. Buhari, e's- Sahih, Kitabu Fedaili'l-Kuran/3.)

Buhari'nin kendisine anlatılan çabalardan ve "Kureyşli olanlarla olmayanlar arasında" belirecek anlaşmazlığın çözüm biçiminden anlaşıldığına göre, Kuran nüshalarını ortaya çıkarırken, Hafsa'daki Mushaf'tan aynen kopya etmek söz konusu değildi.

İleri sürüle gelen "aynen kopya edildiği" ileri sürülürken, neden kopya edildiğine de "ağız (şive) farklarından dolayı" diye gerekçe gösterilir. Ancak, Dr. Suphi e's-Salih, Mebahis Fi Ulumi'l-Kuran (Beyrut 1979) adlı eserinin 80, 84, 85 sayfalarında bu gerekçenin inandırıcı olmadığını belirtiyor. Dr. Suphi'ye göre, o zaman aynı metni, aynı sözcükleri değişik okunacak nitelikte yazıp yansıtabilmek için gerekli işaret ve noktalama yoktu. O zamanki yazı harflerinin dışında işaretsiz harfler de noktasızdı. Kısacası, halife Ebubekir döneminde oluşturulan "mushaf", istenseydi bile, çeşitli kabile ağızlarını (şiveleri) içerir nitelikte yazılır olamazdı.


Arapça yazımında işaretleme yoktu BÜYÜTMEK İÇİN TIKLAYINIZ Durum böyle olunca, şu sorular karşılıksız kalıyor: Ebubekir döneminde hazırlanan ve Hafsa'dan alıp getirilen "Mushaf" ile Osman döneminde meydana getirilen "nüshalar, mushaflar" arasındaki fark neydi? Yeni çalışma ile gerçekleştirilen nedir?


Yukarıda anlamı sunulan hadiste bu açıklanmamakta. Ancak, hadisin devamı niteliğindeki bir açıklamada, yapılan işin sadece "bir temel nüshadan alınıp, başka mushaflara aktarma" olmadığını anlatır niteliktedir

Dörtlü kurulda yer alan Zeyd Ibn Sabit, şöyle diyor: "Mushaf oluşturma işini yaparken, Ahzab Suresinin sonundan bir ayet yitirdim ('fakattu'). Ki, Peygamberin onu Kuran'dan bir parça olarak okuduğunu işitip tanık olmuştum. Aradık bu ayeti. Ve Sabit oğlu Huzeyme el Ensari'de bulduk (Ahzab suresine 23.ayet) ekledik o mushafta." (Itkan, Mısır, 1978, C1, s.79.)

Birinci derlemenin yakılmasındaki amaç:

Ölümüne değin sandığında saklayan ve alınıp yakılmasını önleyen Hafsa idi. Bu koruyucu ölünce, Kuran'ın Tanrısı "Kuşkusuz Zikr'ı (Kuran'ı) biz indirdik; kuşkusuz koruyucuları da yine biziz" (Hicr, ayet:9) dese de koruyucusu kalmamıştı. Mervan Ibn Hakem, "sandıktan" aldırtıp getirmiş ve yaktırmıştı. Mervan'ın bu ilk derlemeyi yaktırmasındaki gerekçesini, kendisi şöyle açıklıyor: "Bunu yaptım, çünkü, Onda yazılı olanlar, resmi (imam) Mushaf'a yazılıp geçirilmiş ve korunmuştur. Korktum ki aradan uzun zaman geçtiğinde kuşkucu kimseler bu (resmi) Mushaf hakkında kuşkuya düşerler." (Bkz. Dr. Subhi e's-Salih, Mebahis fi Ulumi'l-Kuran, s.83. Dayandığı kaynak: Ibn Ebi Davud, Kitabu'l-Mesahif, s.24.) Oysa, asıl kuşkulara yol açan, esas alınmış olduğu belirtilen ilk derlemenin yakılması olmuştur. Çünkü, ilk derleme ile, sonraki (Osman döneminde oluşturulan ve imam adı verilen) "Mushaf" arasında fark olmasa idi, ilkini yakma yoluna gidilir miydi? İlk derlemede bulunmayan eklemeler ya da Kuran'dan çıkarmalar yapılmamış olsaydı, neden korkulmuştu?

Muhammed Döneminin Kuran'ı ile Bugünkü Kuran Aynı Değil:

Burada çok önemli bir tanıklığa başvuralım: Ibn Ömer diyor ki: "Hiçbiriniz, Kuran'ın tümünü aldım (elimde bulunduruyorum) demesin. Bilemez ki, Kuran'ın çoğu yok olup gitmiştir. 'Ne kadar ortada varsa o kadarını elimde tutuyorum' desin yalnızca." (Bkz.Suyuti, el İtkan, 2/32.)

Ibni Ömer'in tanıklığı BÜYÜTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

İtiraf BÜYÜTMEK İÇİN TIKLAYINIZ
Bu tanıklık, bugün elimizdeki Kuran'la, Muhammed'in "vahiy katipleri"ne yazdırdığı bildirilen Kuran'ın aynı olmadığını çok açık biçimde anlatmıyor mu? Kaldı ki, Ibn Ömer, Osman dönemindeki derlemeden sonra bu sözü söylemiştir. Yani, Osman döneminde oluşturulan "Mushaf"ın da orijinali yok. O el yazması, Dünyanın hiç bir yerinde bulunmuyor...

Temel kaynaklarda sözü edilen, ama bugün bulunmayan "değişik mushaflar" da üzerinde durulmaya değer nitelikte. Suyuti'nin el İtkan'ında, Buhari'nin eserlerinde bazı önemli mushaflardan ve bu mushafların içindeki surelerin listelerinden söz edilir. Örneğin, Muhammed'in en yakınlarından biri bilinen ve Peygamberin, Kuran için ezberine başvurulacak dört kişiden biri olarak belirttiği Ibn Mesud'un mushafı, yine Muhammed'in danışılması gereken dört kişiden biri olarak söz ettiği Übeyy Ibn Ka'b'ın mushafı, Abdullah Ibn Abbas'ın mushafı, Muhammed'in karılarından Aişe'nin mushafı, Ali'nin mushafı bunların başlıcaları.

Ayrıca bugün Alevi'lerin, Ali'nin mushafı olarak söz ettikleri bir mushaf ve Hindistan'da saklanan ayrı bir mushaf daha var.
Suyuti'nin ve Buhari'nin kitaplarında belirtilen mushaflardan hiçbiri günümüze gelememiş. Ancak bunların içerik listeleri yazılmıştır.Ayrıca bazı din kitaplarında, bunlarda bulunduğu söylenen ayet ve surelerden parçalar günümüze kadar gelmiştir. Eldeki resmi nüshadan içerik yönünden farklı oldukları bu listelere bakınca hemen anlaşılıyor. Örneğin, Ibn Mesud'un "Mushaf"ında Fatiha Suresi gibi çok temel bir sure yok. Felak ve Nas sureleri de..Ali'nin surelerinin sırası bugünküne uymuyor. Suyuti, kitabında, Bakara suresinin, Ahzab suresi ile aynı uzunlukta olduğunu aktarıyor. (Bkz. Suyuti, el ıtkan, 2/32.) Oysa bugün, eldeki resmi Kuran'da, Bakara 285 ayet iken, Ahzab yalnızca 73 ayettir.

Üçüncü halife Osman döneminde bir heyet tarafından yeniden derlenip yazılan Kuran'ların kaç adet olduğu ve şu anda nerede bulundukları tartışmalıdır.

Kimilerine göre dört, kimisine göre beş ya da yedi adet yazılmıştır. Dörttür diyenlere göre, Osman bir nüshasını kendisine alıkoymuş, diğerlerini Kufe'ye, Basra'ya ve Şam'a göndermiştir. Mekke'ye, Yemen'e ve Bahreyn'e gönderilenlerden de söz ediliyor.

Kimi kitaplardaki bilgilere göre, bu nüshalardan kopya edilip çoğaltılmasına izin verilmiş, kimi kişiler kendileri için "mushaflar" meydana getirmişlerdir. Ancak, o zaman bu mushaflarda bulunduğu söylenen ve örnekler aktarılan bazı Kuran parçalarının resmi Kuran'da bulunmamasına ne demeli?

Bazı İslam kaynaklarında, Osman döneminde çoğaltılan nüshaların bir kısmının bugün elde olduğu iddia edilir. Örneğin, bir kopyanın Taşkent'te olduğundan söz eden çok sayıda kitap vardır. Yine bazı İslami Türk kaynaklarında Topkapı Müzesi'ndeki Kuran'ın da Osman zamanından kaldığı söylenir. (Turan Dursun'un bu makalesinin üzerinden geçen sürede , 2000 yılına gelindiğinde, Yemen'deki Ulu Cami'de yapılan restorasyon çalışmaları sırasında dünyanın en eski Kuran'ının bulunduğu The Guardian gazetesinin haberinde açıklanmıştır. Bu Kuran üzerinde yapılan incelemeler, günümüzdeki Kur'an'ı tutmadığını göstermektedir. )

Konunun araştırmacılarından Prof. Dr. Suphi e's-Salih kitabında, "Peki, Osman döneminde hazırlanmış resmi nüsha şimdi nerededir?" sorusunu ortaya atar ve doyurucu cevap bulamadığını açıklar. Kahire Kütüphanesi'nde olduğu söylenen nüshanın, Osman döneminden kalmış olamayacağını belirtir. Çünkü bu kitapta bir takım işaret ve noktalar vardır, böyle işaret ve noktaların İslamiyet'in ilk yıllarında bulunmadığı bilinmektedir.

Ayrıca, Kuran'ın okunuşundaki farklar da, tek bir Kuran olmadığının göstergesidir. Nitekim, İsmail Cerraoğlu'nun, Ankara 1971 baskılı "Tefsir Usulu" adlı kitabının 90-110.sayfaları arasında, Islam kaynaklarından aktarılan bilgiler de şöyle:

"Kur'an'ın bir harfinin bile değişmediği" yalanı Tevbe suresinin 114.ayetindeki "iyyahu" sözcüğünü, Hammad İbn Zeberkan, "ebahu" diye okurdu. Sad suresinin 2. ayetindeki "izzettin sözcüğünü de "ğırratin" okumaktaydı. Buradaki değişiklikler harf değişiklikleri.Birincisinde "ya""ba" ya, öbüründe de "ayın" harfi, "ğayın" harfine dönüşmüş. Haydi bu tür harf değişikliklerini önemsemeyelim.

Eldeki Kur'an'da görülen kimi sözcüklerin yerine, Abdullah İbn Abbas, "mürâdiflerini", yani "eş anlamlı olanları kullanırdı. Enes İbn Malik de Müezzemmil suresinin 6. Ayetindeki "akvamu" sözcüğünün yerine, "asvabu" sözcüğünü kullanmıştır. İbn Ömer, Cum'a suresinin 10. Ayetindeki "fes'av" sözcüğünün yerine, "femzû" sözcüğünü; İbn Abbas Karia suresinin 5. Ayetindeki "kel'ıhni"yerine "k'essavfı"yı uygun görüp kullanırdı. Yine İbn Abbas "sayhaten vahideten"lerdeki "sayhaten" yerine, "zeyfeten"i yeğlerdi.Enes İbn Malik, İnşirah suresinin 2. Ayetindeki "vada'nâ" yerine,"halelnâ" diye okurdu. (Bkz.Sf.95). Aynı kitapta, gösterilen kesimde başka örnekler de görülebilir.

Buralarda görülen de yalnızca harf değişikliği değil kelime değişikliğidir. Demek ki peygamberden bu yana bir harf bile değişmemiştir savı gerçek değildir.

İsmail Cerrahoğlu'nun da kitabında yer verdiği (Bkz. aynı kitap, s.93-94) bir olay çok ilginçti bu konuda. Aktarıldığına göre, bir gün Hizam oğlu Hakim Oğlu Hişam, Furkan suresini okumaktadır. Ömer dinler, bakar ki, Hişam bu sureyi Muhammed'in kendisine öğretip okuttuğundan başka türlü okuyor. Ömer öfkelenmiştir:

"-Bu sureyi sana böyle kim belletip okuttu?"

"-Peygamber!"

"-Yalan söylüyorsun. Çünkü, Peygamber bu sureyi bana senin okuduğundan başka türlü okuttu."

Ömer bu tartışmayı yaparken, Hişam'ın yakasına sarılmıştır. Sonra, adamı alıp Peygamber'e götürür.

"-Bu adam, senin bana okuttuğundan başka türlü okuyor Furkan suresini."

"-Yakasını bırak da adamın okuduklarını ben de dinleyeyim."

Ömer yakasını bırakınca, Muhammed adama döner:

"-Hişam, haydi oku, bir de ben dinleyeyim, Furkan suresini nasıl okuyorsun?"

Hişam, Furkan suresini, kendisine öğretildiği gibi okur. Sonra, Muhammed, "-Bu sure bana böyle indi." der.

Muhammed, aynı sureyi bir de Ömer'e okutturur. Ömer'inki için de aynı şeyi söyler. Yani, ikisininkini de doğru bulmuştur. Sonra da şöyle der:

"- Kuran yedi harf (yedi türlü) indirildi. Bunlardan hangisi kolayınıza gelirse, Kur'an'ı ona göre okuyun. (Bkz. Buhari, e's-Sahih, Kitabu'l-Husûmât 4; Tecrîd, hadis no: 1766; Müslim, e's-Sahih, Kitabu Salâti'l-Müsâfirîn/270, hadis no:818)

Bu hadis, Hişam'ın okuduğu Furkan suresi ile, Ömer'in okuduğu Furkan suresinin çok çok başka olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Bu hadise göre, Muhammed, kavgayı tatlıya bağlıyor, "Kur'an'ın yedi çeşit indirildiğini" ve herkesin başka türlü okuyabileceğini söylüyor. Yani Kur'an'ı türlü biçimlerde öğrenip okumayı serbest bırakıyor. "Başkalık"sa, hadisten de kolaylıkla anlaşılacağı gibi, "okunuş"ta değil, "okunanlar"dadır. Yoksa, Ömer'in o denli öfkesinden söz edilebilir mi?

Kaynaklar, ayrı ayrı mushaflar üzerinde durur. Aktarılan örneklere göre, kimi mushaftakiler bugün elimizdeki "resmi kuran" dakileri tutmamaktadır. Ayrıca İbn Ömer'in şu sözü son derece ilginçtir:

-İçinizden kimse, Kur'an'ın tümünü elinde tutuğunu söylemesin. Bunu diyen bilir mi Kur'an'ın tümü ne kadardı, nasıldı? Kesin olan o ki, Kur'an'ın çoğu yok olup gitmiştir. (Bkz. Süyuti, el İtkan, 2/32)

Bütün bunlar karşısında, yine "kuran, Peygamberden bu yana olduğu gibi ve bir harfi bile değişmeden gelmiştir, denebilir mi?

Kur'an'ın birinci orijinali de, ikinci orijinali de yine müslümanlar eli ile yakılmıştır. Kuşkusuz gerçekleri örtmek için. Osman döneminde oluşturulup çoğaltıldıktan sonra belirli merkezlere gönderilen nüshaların orijinallerine de , dünyanın hiçbir yerinde raslanmamaktadır.

Müslümanların kutsal kitabının resmi nüshasının her yerde aynı olduğu doğrudur. Ancak, bugün İslam dünyasında bilinen ve elde bulunan Kuran, Peygamberin "vahiy katiplerine yazdırdığı" söylenen Kuran'ın aynı değil. Kaynaklar, bunu ortaya koyuyor. Mehmet Akif'in yapmış olduğu Türkçe Kuran tercümesi de yakılmıştır

Yararlanılan İslami Kaynaklar: 1.Buhari E's-Sahih (Arapça); Kitabu'l Fedail-ül- Kuran Menakıbu'l Ensar, Sahihi Buhari Mustesari. Tecridi Sarih Tercümesi, 2.Dr. S. Suphi E's-Salih (İslam dünyasında son yüzyılın ıleri gelen ve birçok eserleri olan araştırmacı) Mebahis fi Ulum-il Kuran, 3.Celalettin Suyuti (Kuran yorumcusu, Hadis uzmanı olarak İslam dünyasında en güvenilir din bilirlrinden birisi): El İtkan Fi Ulumi-l,Kuran, 4.Müslim E's-Sahih (Arapça), 5.Ebu Davud

Kaynak: 1) Turan Dursun, Din Bu, 1.cilt, Kaynak Yayınları, 10.baskı, sayfa 78-89.Kaynak yayınları 84.
2) Turan Dursun, Din Bu, 3.cilt, Kaynak Yayınları, 6.baskı, sayfa 187-189



Not: Konuyla ilgili İngilizce bazı Ingilizce siteler :

http://www.answering-islam.org/Green/seven.htm

http://www.answering-islam.org/Gilchrist/Jam/chap1.html

http://www.answering-islam.org/Quran/Text/

What is Quran?

http://www.guardian.co.uk/Archive/Article/...4048586,00.html

16.12.2000 akşamı Kanal 6 TV'de yayınlanan Ceviz Kabuğu programında konuklardan Edip Yüksel, iki ilahiyatçı ile tartıştı. Edip Yüksel, Reşat Halife olarak tanınan kişinin Kuran'daki Tevbe suresinin son iki ayetinin orijinal Kuran'a sonradan eklendiği tezini vurguladı. Ayrıca, programdaki tartışmacı ilahiyatçılardan birisi olan Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanlarından Mustafa Varlı, Kuran'a "elif harf"leri eklendiğini ifade etti. Bu iki açıklama da, Kuran'ın değişmiş olduğunun bir diğer ispatı oluyor, her ne kadar dinciler "Kuran'ın bir harfi bile değişmemiştir" deseler bile..




Milattan 1500-2000 yıl önce, bir başka deyişle, Muhammed'den 1900-2400 yıl önce yaşamış olan eski Mısırlılar, yapmış oldukları piramitlerin duvarlarına ve papirüs adı verilen ve kağıt yerine kullanılan yapraklar üzerine kazıdıkları resim ve yazıları (hiyeroglif) ile kendi çağlarına bugün bile ışık tutuyorlar. Bunlardan üç örnek aşağıda görülüyor:


Hiyeroglif1
Hiyeroglif2
Hiyeroglif3




Ve, Topkapı Müzesi'nde Kutsal Emanetler bölümünde Muhammed'e ait olduğu belirtilen mektuplar bulunuyor. Bu mektuplar Muhammed zamanından günümüze kadar muhafaza edilmiş ama Allah'tan-varsa eğer- geldiği iddia edilen Kur'an'ın ilk orijinal nüshası Dünya'nın hiçbir yerinde yok..



Muhammed'in Mektubu Istanbul Topkapı Sarayı Müzesi


Evet, ne gariptir ki; Muhammed'in Allah'tan-varsa eğer- indiğini iddia ettiği Kuran'ın yazıya ilk dökülen kopyası yeryüzünde bulunmamaktadır. Muhammed'den asırlarca önce yaşamış olan eski Mısırlılar düşüncelerini ve tarihlerini bugüne kadar getiren yazılarını taşlar üzerine yazmayı akıl etmişken, Allah'ın-varsa eğer- ve onun peygamberi olduğunu iddia eden Muhammed'in bunu düşünememiş olması size garip gelmiyor mu? Muhammed, Kuran'ın yazıya ilk dökülen halini bu şekilde yazarak ölümsüzleştirmeyi niye düşünemedi? Eğer bu hatayı yapmamış olsa idi, bugünkü Kuran ile Muhammed'in Kuran'ı karşılaştırılarak kontrol edilebilirdi. Kuran'ın değişmesi de önlenebilirdi. Doğru sözdür; "Söz uçar, yazı kalır".
Tüm bu eksiklikler, Kuran'ın Allah'tan-varsa eğer- inmediğinin, insan sözü olduğunun, bir başka deyişle Muhammed ve arkadaşlarının sözü olduğunun bir diğer göstergesidir.
Arap ve Libya Kuranları arasındaki farklar
Yemen'de bulunan farklı bir Kur'an: Sa'na Kuran'ı
Mine G.Kırıkkanat'ın makaleleri

Ingilizce sitelerden :

http://www.answering-islam.org/Green/seven.htm
http://www.answering-islam.org/Gilchrist/Jam/chap1.html
http://www.answering-islam.org/Quran/Text/
What is Quran?
http://www.guardian.co.uk/Archive/Article/...4048586,00.html
Islamiyet Gercekleri
VoLeUrAmOuR
www.islamiyetgercekleri.org dry.gif
kardiyoserdar
Sizler Kuran-ı Kerim yazılırken oradamıydınız, size bunları kim haber verdi

yoksa Ebu Cehil biryandanda kitap mı yazıyordu, o kitaplar size kadar ulaştı
kaynak neyi gösteriyorsunuz

ben size söyleleyim sizin gösterdiğiniz kaynaklar, yahudi ve hıristiyan kaynakları

AMA NASIL OLUR SİZ ATEİSTSİNİZ ONLARA NASIL İNANIRSINIZ

Ben söyleyeyim sizler yahudilerin güdümünde olan bir cemaatsiniz

Bizim Tabiin Alimlerimiz var ve yüz tevatür surette yazdıkları günümüze kadar gelmiştir, hemde itikadi konularda hiç ihtilaf olmaksızın binlerce alim aynı şeyi yazar ve söyler, sizin kaç aliminiz o günlerde yaşadı ve eserleri bugüne kadar geldi

Sizin eserlerinizi yazsa yazsa turan dursun yazar, oda kendinden bir haberin biriydi
ABDULHAKÎM
Serkan kardeşime katılmakla bereber şunu ilave etmek istiyorum.

Evvelâ, dindar bir adam din muhabbeti için "Hak böyledir. Hakikat budur. Allah'ın emri böyledir" der. Yoksa, Allah'ı kendi keyfine konuşturmaz. Hadsiz derece haddinden tecavüz edip, Allah'ın taklidini yapıp, onun yerinde konuşmaz. ''Allah adına yalan söyleyenden daha zalim kim vardır'' ayetinden ve düsturundan titrer.

Ve ikinci olarak, bir insan kendi başına böyle yapması ve muvaffak olması hiçbir cihetle mümkün değildir ve yüz derece imkansızdır. Çünki birbirine yakın zâtlar birbirini taklid edebilirler. Bir cinsten olanlar, birbirinin Sûretine girebilirler. Mertebece birbirine yakın zatlar birbirini taklid edebilirler. Geçici olarak insanları aldatırlar, fakat daimî aldatamazlar. Çünki dikkat ehli nazarında her halde tavırları ve halleri içindeki yapmacıklar ve tekellüfler sahtekârlığını gösterecek, hilesi devam etmeyecek. Eğer sahtekârlıkla taklide çalışan; ötekinden gâyet uzaksa, meselâ âdi bir adam, İbn-i Sina gibi bir dâhîyi ilimde taklid etmek istese ve bir çoban bir padişahın vaziyetini takınsa elbette hiç kimseyi aldatamayacak. Belki kendi maskara olacak. Herbir hali bağıracak ki: Bu sahtekârdır. İşte, hâşâ yüzbin defa hâşâ!.. Kur'an, insan kelâmı farzedildiği vakit: Nasıl bir yıldız böceği bin sene tekellüfsüz hakikî bir yıldız olarak rasad(gözlem) ehline görünsün.. hem bir sinek bir sene tamamen tavus Sûretini kolayca, temaşa ehline göstersin.. hem sahtekâr, âmi bir asker; namdar, âlî bir mareşalin tavrını takınsın, makamında otursun, çok zaman öyle kalsın, hilesini hissettirmesin.. hem iftiracı, itikadsız bir adam; bütün ömründe daima en sâdık, en emin, en itikadlı bir zâtın keyfiyetini ve vaziyetini en müdakkik nazarlara karşı telaşsız göstersin, dâhîlerin nazarında yapmacıklığı saklansın? Bu ise yüz derece imkansızdır, ona hiçbir akıl sahibi mümkün diyemez ve öyle de farzetmek dahi, imkansız bir şeyi vâki farzetmek gibi bir hezeyandır.

Aynen öyle de, Kur'anı insan kelamı farzetmek; lâzım gelir ki: Âlem-i İslâm'ın semâsında bilmüşahede pek parlak ve daima hakikat nurlarını neşreden bir hakikat yıldızı, bir kemalat güneşi telakki edilen Kitab-ı Mübin'in mahiyeti; hâşâ bir yıldız böceği hükmünde yapmacıklı bir insanın hurafatlı bir düzmesi olsun ve en ya-
kınında olanlar ve dikkatle ona bakanlar farkında bulunmasın ve onu daima âlî ve hakikatler menbaı bir yıldız bilsin. Bu ise yüz derece imkansız olmakla beraber, sen ey şeytan yüz derece şeytaniyette ileri gitsen buna imkân verdiremezsin, bozulmamış hiçbir aklı kandıramazsın! Yalnız mânen pek uzaktan baktırmakla aldatıyorsun! Yıldızı, yıldız böceği gibi böyle küçük gösteriyorsun.
kardiyoserdar
KENDİNİ BİLİM ADAMI ZANNEDEN DARWİN VEYA TURAN DURSUNUN YAZDIKLARIMI SİZİ ETKİLİYOR

HAYIR HAYIR SİZ YANILIYORSUNUZ

ONLARI OKUYAN BİR İNSAN YAZISI OLDUĞUNU BİLİR

CAHİL HERİFLER HİÇ ÜMMİ BİR İNSAN BİR KİTAP YAZACAK OLSA, OKU İLE BAŞLARMI?

İŞİTMEDİNİZMİ PEYGAMBERİMİZİ NİÇİN REDDETTİLER?

SEN CAHİLSİN ÇOBANSIN FAKİRSİN DEDİLER?

HİÇ AKLINIZ ALMIYORMU TEK BAŞINA BİR FERT ! ONU BİR ALEME KARŞI MÜCADELE ETTİREN ŞEY NEDİR?

HAŞA RESULULLAH KENDİ EGOLARI İÇİNMİ HERKESE KARŞI ÇIKTI?

İSTEDİKLERİNİ ELDE ETMENİN YOLU DALKAVUKLUKTAN GEÇER, RESULLULLAH GÜNEŞİ BİR TARAFIMA AYIDA BİR TARAFIMA KOYSANIZ BEN DAVAMDAN DÖNMEM DEDİ

BAŞKA KİM BUNA CESARET EDEBİLİR?

O RABBİNDEN KORKUYORDU ÇÜNKÜ

SİZ BUNU BİLE ANLAMAKTAN ACİZSİNİZ
hater
serdar kendi içinde kendi mantıksız sorulara cvp veriyor aslında...
amma adam hem prof. hem kardiyolog hemde komiser olduğu için elbette ki arada bir kafa karışıklığı olabiliyor...
*CAHİL HERİFLER HİÇ ÜMMİ BİR İNSAN BİR KİTAP YAZACAK OLSA, OKU İLE BAŞLARMI?*
başlar neden başlamasın ki?mantıksız ve saçma bir soru...
*İŞİTMEDİNİZMİ PEYGAMBERİMİZİ NİÇİN REDDETTİLER?

SEN CAHİLSİN ÇOBANSIN FAKİRSİN DEDİLER?

HİÇ AKLINIZ ALMIYORMU TEK BAŞINA BİR FERT ! ONU BİR ALEME KARŞI MÜCADELE ETTİREN ŞEY NEDİR?*
bak kendinde kabul ediyorsun aşağılamışlar...

*HAŞA RESULULLAH KENDİ EGOLARI İÇİNMİ HERKESE KARŞI ÇIKTI?*
soruna cevap verecektim ama sen sorunlar kendi soruna cvp vermişsin...
*BAŞKA KİM BUNA CESARET EDEBİLİR?*
çoook kişi insanların idealleri için yapmayacakları şey yoktur....
*SİZ BUNU BİLE ANLAMAKTAN ACİZSİNİZ *
kimin neyi anlamakta aciz olduğu belli profesör,kardiyolog,komiser bey...
*Sizler Kuran-ı Kerim yazılırken oradamıydınız, size bunları kim haber verdi

yoksa Ebu Cehil biryandanda kitap mı yazıyordu, o kitaplar size kadar ulaştı
kaynak neyi gösteriyorsunuz

ben size söyleleyim sizin gösterdiğiniz kaynaklar, yahudi ve hıristiyan kaynakları*
sen kuran yazılırken ordamıydın ayrıca?
yabancı kaynakları arap kaynaklarına tercih ederim...
ABDULHAKÎM
Hem Kur'anı insan kelâmı farzetmek, lâzımgelir ki; eserleriyle, tesirleriyle, neticeleriyle insanlık aleminin bilmüşahede en ruhlu ve hayat saçan, en hakikatlı ve saadet veren, en cem'iyetli ve mu'cizbeyan, âlî meziyetleriyle yaldızlı bir Furkan'ın gizli hakikatı; hâşâ muavenetsiz, ilimsiz birtek insanın sahtekâr, âdi fikrinin tasannuatı olsun ve yakınında onu temaşa eden ve merakla dikkat eden büyük zekâlar, ulvî dehalar onda hiçbir zaman hiçbir cihette sahtekârlık ve tasannu' eserini görmesin.. daima ciddiyeti, samimiyeti, ihlası bulsun! Bu ise yüz derece muhal olmakla beraber, bütün halleriyle, konuşmasıyle, hareketleriyle bütün hayatında emaneti, îmanı, emniyeti, ihlası, ciddiyeti, istikameti gösteren ve ders veren ve sıddıkînleri yetiştiren en yüksek, en parlak, en âlî haslet telakki edilen ve kabûl edilen bir zâtı; en emniyetsiz, en ihlassız, en itikadsız farzetmekle, kat kat bir imkansızlığı vâki görmek gibi şeytanı dahi utandıracak bir küfrî bir hezeyandır. Çünki şu mes'elenin ortası yoktur. Zira farz-ı muhal olarak Kur'an Allahın kelamı olmazsa, arştan ferşe düşer gibi sukut eder. Ortada kalmaz. Hakikatler mecmuası iken, hurafeler menbaı olur ve o hârika fermanı gösteren zât, hâşâ sümme hâşâ eğer Resulullah olmazsa; a'lâ-yı illiyyînden esfel-i safilîne sukut etmek ve kemalat menbaı derecesinden desiseler madeni makamına düşmek lâzımgelir. Ortada kalamaz. Zira Allah namına iftira eden, yalan söyleyen en edna bir dereceye düşer. Bir sineği, daimî bir Sûrette tavus görmek ve tavusun büyük sıfatlarını onda her vakit müşahede etmek ne kadar imkansız ise, şu mes'ele de öyle imkansızdır. Fıtraten akılsız, sarhoş bir divane lâzım ki, buna ihtimal versin.
hater
birde türkçe yazsaydın tam anlayacaktım ama...
anladığım kadarıyla cvp verim...
yanlış ve değiştirilmiş diye tanımladığınız incile niye inanan kurandan çok o zaman?
kuranı okuyorum ama bir türlü o müthiş bu allah katından başka yerden gelemez ilhamı gelmiyor...
çünkü ordan gelmemişki...
VoLeUrAmOuR
QUOTE(ABDULHAKÎM @ Aug 17 2005, 01:30 AM)
Zira farz-ı muhal olarak Kur'an Allahın kelamı olmazsa, arştan ferşe düşer gibi sukut eder. Ortada kalmaz.
*




ne demek bu ben anlayamadım ???? dry.gif
ABDULHAKÎM
Hater, bir müslümana Hz İsaya ve İncile inanmak farzdır.

Ayrıca, hristiyanlık, İslamiyetten 600 yıl önce geldiği halde, şu an dünya yüzünde müslümanların ve hristiyanların sayısı yaklaşık aynıdır.

Ayrıca, hiç bir hristiyan şimdiye kadar aklen kabul ederek müslüman olmamış, fakat hristiyanlıktan müslümanlığa geçen milyonlar vardır. Ve şimdi de Avrupada grup grup İslamiyeti tercih edenlerin sayısı her geçen gün artıyor.

Sen, Kur'ana Allah kelamı değil de, insan kelamı olarak bakıyorsun. Yani, dinsizlik taraftarı olarak bakıyorsun. Bir de Allah kelamı olarak farzederek bak. Mesela, benim yazılarım, Kur'anın hakikatleridir. Benim yazılarıma dinsizliğe değil de, dine taraftar olarak bak, göreceksin ki, o ilham sana da gelecek. Çünkü, sen onu yere atmışsın ve yerde farzederek bakıyorsun. Fakat, Kur'an Arş-ı Azamdan gelmiştir. Elbette yer ile arş, birbirinde çok uzaktır. Sen onu yerde kabul ettiğin için, arşa çıkarman zorlaşıyor. Sen Kur'anı arşta farzet ve öyle bak, o zaman Kur'anın nurlarını göreceksin.

Ayrıca, Kur'anın Allah kelamı olduğuna ait bütün delilleri bilmemize gerek yok. Sadece 1 tane delil, iman etmemize kafidir.
ABDULHAKÎM
düzeltme:Tarihte hiç bir müslüman, aklen kabul ederek, hristiyan olmamış. Fakat, hristiyanlıktan müslümanlığa geçen milyonlar vardır.
VoLeUrAmOuR
QUOTE(ABDULHAKÎM @ Aug 19 2005, 05:08 AM)
düzeltme:Tarihte hiç bir müslüman, aklen kabul ederek, hristiyan olmamış. Fakat, hristiyanlıktan müslümanlığa geçen milyonlar vardır.
*




bu ne saçma bi iddia laugh.gif aklen ne demek ruhen ne demek ?

çok komiksin yaaaaaaaaaaaaa laugh.gif
mehmet
selamlar
petgamber sav kuranı arkadaşlarıyla hazırlamış güzel.peki neden böyle bir şeye ihtiyaç duymuş?liderlik,servet,karı-kız içnmi_benim ateistlere bir soru başlıklı sorumu yanıtlarsanız tartışabiliriz.peygamber sav.hem kuranı bu saydıklarım için uydurdu hemde fakirlik içinde yaşadı öylemi?
CultureClub
Fakirlik içinde yaşamadı.Türklere okullarda okutulan din kitaplarından öğrenemezsin bunları.Dinini öğrenmeye devam et.
dost
QUOTE(CultureClub @ Aug 24 2005, 10:21 AM)
Fakirlik içinde yaşamadı.Türklere okullarda okutulan din kitaplarından öğrenemezsin bunları.Dinini öğrenmeye devam et.
*



Evet arkadasim sana burda hak veriyorum . Bir kitap okumak istenirse , bu muhakkak din katkisi olmayan kitaplar olmali . Sahsim , almanyada degisik kütüphanelerde , din katkisi olmayanlari özellikle secerek okudum . Karsilastirdim Kuran la . Tarih kitaplarinin hic birinde Peygamberimizin zengin oldugu , sefa icinde yasadigi yazmiyordu . Ateist likten , islamiyete gecmek gercekten kolay degildir . Bunuda birkac yazimda acikladim . Okursan sevinirim .
raist
Yapmayın arkadaşlar hazreti peygamberimiz (sav)(cc)(ğğ) havyarı bile elle yermişbiggrin.gif (cem yılmaz komik adam ya...)
Savaşlardan gelen paranın 1/5'i ne oluyormuş arkadaşlar??
Siz demez misiniz peygamber evliliklerini fakir kadınları kurtarmak için yaptı. Madem o kadar fakirdi niye birsürü evlendi? (kendi içinizde çelişiyorsunuz)
dost
raist arkadasim , inanmiyorsaniz , buyrun kendiniz okuyun kitaplardan ve bilgilerinizi bizlerle paylasin . Din katkisiz TARIH kitaplarindada bunlar mevcuttur . Bakin ben yukarida ne yazdim arkadasim .

Sahsim , almanyada degisik kütüphanelerde , din katkisi olmayanlari özellikle secerek okudum . Karsilastirdim Kuran la . Tarih kitaplarinin hic birinde Peygamberimizin zengin oldugu , sefa icinde yasadigi yazmiyordu . Ateist likten , islamiyete gecmek gercekten kolay degildir . Bunuda birkac yazimda acikladim . Okursan sevinirim .
hater
ya ben bu konuda mutlaka yazmalıyım...
zengin olmadı da veda haccında nasıl 100 tane kurban kestirebildi?
kendi kurbanlarını...
ama dediğim gibi zamanım olunca bu vasiyet i filan yazacam da kitap karıştıracak zamanım yok şimdi....
raist
Dost arkadaşım. Siz bir kaynak göstermeden okuduğunuzu iddia ediyorsunuz.
Sonrada benden kaynak istiyorsunuz. Oldu mu şimdi?

Siz yukarıdaki sorduğum sorulara cevap verin.

Birde şu var. Sizin dükkanınıza Cumhurbaşkanı gelse para alır mısınız?
Peygamberi düşünün siz. Hiç parası olmasa bile bedava hayat...

Ki 13 kadına nasıl bakıyor peki o kadar fakirse?
..................................................

Herneyse ya bu konuyu uzatmayalım daha fazla. Fakir zengin olması önemli değil önemli olan insan olması. (Ali böyle dememiş mi)
Peki kafirleri gördüğünüz yerde öldürün diyen Muhammed insanlıktan nasibini almuş mıdır?
hater
Muhammed in hayatını yoksulluk içinde geçirdiğini söylemek saçmalıktır...
ve dayanıksız sadece islamı hoşgörü ile göstermek isteyen insanların uydurduğu yalandır...
ve bir çokları da inansa gerçek böyle değildir...
mehmet
selamlar
arkadaşlar sürekli tekrarlıyorum.açın bir siyer kitabı okuyun.islam alimleri tarafından yazılanları değil batılı aydınlar tarafından yazılanları okuyun.gogle de bulabilirsiniz.tekrar ediyorum peygamber sav.kendisine yapılan liderlik,mal mülk teklifini güneşi sağ ayı sol elime verseniz yinede vazgeçmem diyerek reddertmiştir.peygamber sav.ın ömrü fakirlik içinde geçmiştir.peygamberin tüm malı islam vakfına geçmiştir.şimdi bir insan sırf dünya zevkleri için bir din uyduracak güç eline geçincede fakirlik içinde yaşayacak.çocuklarına akrabalarına hiçbirşey bırakmayacak, bu mantıklımı sizce?ateist arkadaşlara tavsiyem peygamberin hayatını anlatan kitaplar okumaları.
Kreator
QUOTE(ABDULHAKÎM @ Aug 19 2005, 02:08 PM)
düzeltme:Tarihte hiç bir müslüman, aklen kabul ederek, hristiyan olmamış. Fakat, hristiyanlıktan müslümanlığa geçen milyonlar vardır.
*




enson musluman olan da HATIRLANILACAGI gıbı dunya agır sıklet box şampıyonu
MIKE TYSON gorduk REINADA ıbaet halınnde .. pek memnundu
mehmet
selamlar
arkadaşlar insanların yaptıkları hataları islama mal edemezsiniz.
Kreator
QUOTE(mehmet @ Aug 25 2005, 09:41 AM)
selamlar
arkadaşlar insanların yaptıkları hataları islama mal edemezsiniz.
*





enson musluman olan da HATIRLANILACAGI gıbı dunya agır sıklet box şampıyonu
MIKE TYSON gorduk REINADA ıbaet halınnde .. pek memnundu



sonradan musluman olanlardan bahsediyorda birisi yukarda..
kaptan C. iç,nde saçmalamadılarmı adamaın cenezesi nerden kalmış bakalı m bı arastır.... sadece hikayeden.. hep cıkar.... cat stevens ingilterede populerligi bittikten sonra musluman oldu.. sonra arapca 2-3 kuran albumuçç dotu yıne dogrulttu .... hey yavrum heyy...
ederim...
mehmet
iyi et o zaman.çamur at izi kalsın.ne kadar inandırıcı olursun bilemem.bende o zaman siz ateistleri bir ateistin lafıyla yargılayayım.bir arkadaşınız bizim hayattan tek anladığımız yiyip içip seks yapmak demişti.demekki bütün ateistler bu şekilde yaşıyor.nasıl mantıklı bir yaklaşım oldumu bu?
Kreator
QUOTE(mehmet @ Aug 25 2005, 09:49 AM)
iyi et o zaman.çamur at izi kalsın.ne kadar inandırıcı olursun bilemem.bende o zaman siz ateistleri bir ateistin lafıyla yargılayayım.bir arkadaşınız bizim hayattan tek anladığımız yiyip içip seks yapmak demişti.demekki bütün ateistler bu şekilde yaşıyor.nasıl mantıklı bir yaklaşım oldumu bu?
*




..sex hayattın bir parçası .. iki kişi arasında bir araçtır.. sizin için AMAÇ ı olabilir onu bilmem .. hayatın bir parçası yanı ocu değil... . sex kotu bişey olsaydı sen olamzdın ...

anlamışındır her formun misyoneri memet beyu. inşallh
hater
ayrıca...
zengin olmayan insan veda haccında nasıl 100 kurban kesebilir?
muhammed in bırakın zengini çok zengin bile dememek yanlıştır...
kuranı okuyun ve en basiti ganimet olayına bakın...
bu tür yalanlarla sizleri kandırmışlar...
biraz aklınızı kullanın ya...
Kreator
QUOTE(hater @ Aug 25 2005, 10:02 AM)
ayrıca...
zengin olmayan insan veda haccında nasıl 100 kurban kesebilir?
muhammed in bırakın zengini çok zengin bile dememek yanlıştır...
kuranı okuyun ve en basiti ganimet olayına bakın...
bu tür yalanlarla sizleri kandırmışlar...
biraz aklınızı kullanın ya...
*




katılıyorummm...
su an başbakan elın cebıne atıyormu ..... her gıttıgı yerde zıyaretcıı...

AYRICA devletten harcırah alı normalde konaklama ucretlerı gıbı..ç ve ziyratecı modunda gıttıgı ıcın o harcırah kendsinine kalır..... benim çok bilmiş arkadaşlarımm..muhammedin ne diye paraya ihtiyacı olsunn


SAHTE ŞEYHLERİ BİLE GORMUYORMSUNN... PARA AKIYOR ADAMLARA...
SONRA MUHAMMED GERİ TEPMIŞŞ..

COCUK İNANMAZ BEEE..

BENİM DAYIM EN KÖTU ORNEKK.. EMEKLİ MAAŞŞI VAR.. AMA DERGAHTA YONETİCİ .. AMA İÇ İŞİM OLMAZ.. ADAM 40 BİN DOLAR DİRE ALDII.. NASIL İŞ BUU..
YEMEZLER BABAM
Kreator
QUOTE(hater @ Aug 25 2005, 10:02 AM)
ayrıca...
zengin olmayan insan veda haccında nasıl 100 kurban kesebilir?
muhammed in bırakın zengini çok zengin bile dememek yanlıştır...
kuranı okuyun ve en basiti ganimet olayına bakın...
bu tür yalanlarla sizleri kandırmışlar...
biraz aklınızı kullanın ya...
*




katılıyorummm...
su an başbakan elın cebıne atıyormu ..... her gıttıgı yerde zıyaretcıı...

AYRICA devletten harcırah alır normalde konaklama ucretlerı gıbı.. ve ziyratecı modunda gıttıgı ıcın o harcırah kendsinine kalır..... benim çok bilmiş arkadaşlarımm..


muhammedin ne diye paraya ihtiyacı olsunn.etrafı adam dolu ... su dese vaha gelıyo... sut ıstese ınek getırıyorlar...

SAHTE ŞEYHLERİ BİLE GORMUYORMSUNN... PARA AKIYOR ADAMLARA...
SONRA MUHAMMED GERİ TEPMIŞŞ malı mulku servetiii.. ne yapsın ki ... ne gerek
sahte şeyhleri hatırlayın.....

COCUK İNANMAZ BEEE..

BENİM DAYIM EN KÖTU ORNEKK.. EMEKLİ MAAŞŞI VAR.. AMA DERGAHTA YONETİCİ .. AMA İÇ İŞİM OLMAZ.. ADAM 40 BİN DOLAR DİRE ALDII.. NASIL İŞ BUU..
YEMEZLER BABAM
hater
sevgili mehmet ve sevgili dost...
bu muhammed in zengin olmaması hakkında yazmaya dvm etmeyi düşünüyorum...
öncelikle hemen aklıma gelen iki ayete bakmalıyız...
1-savaşmadan kazanılan ganimetlerin hepsi ona
2-savaşılarak kazanılan ganimetlerin ise beşte biri ona aittir...
peki muhammed hiç ganimet almamıştır demek ne kadar doğru?
yanlışın en büyüklerinden biri...
Beni Kaynuka...
Muhammed bunları yerlerinden anlaşmayı bozduklarını iddia ederek sürüyor...
ne anlaşması filan konumuz değil o yüzden uzun uzun anlatmayayım...
bu kabile genelde kuyumculukla uğraşan bir kabiledir...
yerlerinden sürüldükten sonra Muhammed ganimeti 5 böler ve beşte birini kendi alır(15 günlük kuşatma olduğu için savaşılarak kazanılan ganimetlere giriyor)(Taberi)
Beni Nadir:
Bu kabile de ticaret,sanat ve ziraatle uğraşan zengin bir kabileydi...
Hicretin 37. ayında hazırlıklar tamamlanır...ve sonunda(yine ayrıntıları anlatmayacağım)Muhammed onların tüm mallarına el koyar..(ev arazi vs.)ele geçirilen silahları da müridlerine paylaştırır...
bunlar ufak iki örnek...şimdi bu adam fakir miydi?
hayatının fakirlikle geçirdiği dönemi olmuştur...ama hicretten ve güçlendikten sonra çok zenginleşmiştir...hicretin ilk aylarında da kuranda sürekli lanet okuduğu yahudilerden yardım almıştır...ama yahudiler yardımdan vazgeçince kin beslemeye başlamıştır...
örnekleri fırsat buldukça çoğaltacağım ama şu aralar biraz yoğunum...
sevgiler...
hater
bu konuda son bir şey daha yazayım...daha çok vardır elbette ama bunlar gözüme çarpanlar:

*Huneyn günü elde edilen ganimet içinde Muhammed'in kazandıkları:
960 deve,1600 davar,160 okiyye gümüş...
*Benu Nadir kabilesinden kazanılan hurmalıkları vs. paylaştırmamıştır çünkü bunun için savaşılmadığını söyler...Sadece bazı askeri techizatları dağıtmıştır ama hurmalıklar evler vs. ona kalmıştır.(Sahih-i Buhari)
*Fedek'teki hurmalık ve topraklarda savaşsız alınmıştır...ayrıca Hayber dekilerde...
*Hicri 3. yılda Muhayrık adında bir sahabisi Muhammed'e vasiyet yoluyla yedi hurma bahçesi bağışlamıştır.
*Peygamber bir kurban bayramında iki koç kesmişti.ayrıca bir sığır bir deve kurban kesmiştir.
*Veda haccında 100 tane kurban kesmiştir.
*''adamın biri Peygamber'e gelip istekte bulundu.Peygamber de o kişiye iki dağın arasını dolduracak kadar çok koyun verdi.....(diye gider)''
*ayrıca uzun uzun anlatmak gereksiz ama şu kabilelerden de Muhammed'in kazandığı mal çok büyüktür:Beni Kaynuka,Fedek,Beni Kureyza,Hayber, ve müslümanlığı kabul etmeyen hristiyan kavimlerin cizye vermeye zorlanması...(Sahih-i Buhari)
.....
Şimdi Muhammed'in fakir yaşayıp fakir öldüğüne inanmak mümkün mü?Buna inanmak sadece kendini kandırmaktır...
Evet hayatının bir kısmı(Hatice ile evliliğinden önce ve hicretin başlarında) oldukça zorlu geçmiştir...Ki bu kısımda da sürekli Kuran da lanet okuduğu yahudilerden yardım almıştır...
sevgiler...
mehmet
QUOTE(Kreator @ Aug 25 2005, 11:56 AM)
..sex hayattın bir parçası .. iki kişi arasında bir araçtır.. sizin için  AMAÇ ı olabilir onu bilmem .. hayatın bir parçası yanı ocu değil... . sex kotu bişey olsaydı sen olamzdın ...

anlamışındır her formun misyoneri memet beyu. inşallh
*


selamlar
kardeş biz seks in ne olduğunu tartışmıyoruz. dikkat edersen ateistlerin hayat felsefesi yemek içmek ve seks.hayvanların hayat felsefesiyle aynı.ne tesadüf değilmi?
mehmet
selamlar
sevgili hater peygamberler miras bırakmaz hadisini araştırmanı tavsiye ederim.mekke döneminde müslümanlara uygulanan ambargo esnasında müslümanlar o kadar zor durumdaydıki yiyecek hiçbirşeyleri yoktu.bununla ile ilgili pek çok hadis bulabilirsin.bu ambargo zamanında müşriklerin peygamberesav. bir teklifi vardı.peygamber bunuda kabul etmedi.nedenlerini bir düşünün.
volkan
Verilen yazı çok uzun ama , şu cümlenin başını ve sonunu eklerseniz daha açık olur sanırım.

"Bizim iki genç kölemiz vardı. Kendi dilleriyle kitaplarını okurlardı. Peygamber de bunlara uğrar, durup bunları dinlerdi. İşte bunun için, putataparlar, 'Muhammed, bunlardan öğreniyor..' dediler." (Taberi, 14/119)


Sanki devamında bir yalanlama gelecekmiş gibi dediler sözüyle bitiyor....
Kreator
QUOTE(mehmet @ Aug 26 2005, 08:33 AM)
selamlar
kardeş biz seks in ne olduğunu tartışmıyoruz. dikkat edersen ateistlerin hayat felsefesi yemek içmek ve seks.hayvanların hayat felsefesiyle aynı.ne tesadüf değilmi?
*




tartışamazsın ki zaten bilmedigin bişeyi nasıl tartışacaksın .....

artı senin bize hayat felsefeniz sex yemek içmek demen ...
benim size rejim duşmanı terorist..bomba demem gibi bişie...
sen nasıl ateist veya dinsiz diyince oyle anlıyorsan .(bu senein şahsi dusuncen )
tüm dünyada böyle anlıyor....(tum dunayanı düşüncensi )ingilterede bi günlük sakalla bile dolaşamıyrsun artık.. sence neden ???new york-madrıd ıstanbul-msıır-londra-balı..vs ...
bunlara gore can almak gunah ama allah ıcın yapıyoru sevep.. allahın verdıgı canı allah alır ama der kı gerekırse vurun bombalayın ded..

her msülüman terorist degildir ama her terorist muslumnadır ...
konu saptı biliyorum ama... adam ne diyo baksana zorla zivanadan ççıkartıyor....
SEN NASIL BIZI GENELLLER SEN AL SANA GENELLEME
bence sen bilerek provoke ediyorsun ortalığı... hme dersinizki bir kişinin yaptıgı topluma yuklenmmez .. hemd kendin yapıyorsun .....
CultureClub
QUOTE(hater @ Aug 26 2005, 09:41 AM)
bu konuda son bir şey daha yazayım...daha çok vardır elbette ama bunlar gözüme çarpanlar:

*Huneyn günü elde edilen ganimet içinde Muhammed'in kazandıkları:
960 deve,1600 davar,160 okiyye gümüş...
*Benu Nadir kabilesinden kazanılan hurmalıkları vs. paylaştırmamıştır çünkü bunun için savaşılmadığını söyler...Sadece bazı askeri techizatları dağıtmıştır ama hurmalıklar evler vs. ona kalmıştır.(Sahih-i Buhari)
*Fedek'teki hurmalık ve topraklarda savaşsız alınmıştır...ayrıca Hayber dekilerde...
*Hicri 3. yılda Muhayrık adında bir sahabisi Muhammed'e vasiyet yoluyla yedi hurma bahçesi bağışlamıştır.
*Peygamber bir kurban bayramında iki koç kesmişti.ayrıca bir sığır bir deve kurban kesmiştir.
*Veda haccında 100 tane kurban kesmiştir.
*''adamın biri Peygamber'e gelip istekte bulundu.Peygamber de o kişiye iki dağın arasını dolduracak kadar çok koyun verdi.....(diye gider)''
*ayrıca uzun uzun anlatmak gereksiz ama şu kabilelerden de Muhammed'in kazandığı mal çok büyüktür:Beni Kaynuka,Fedek,Beni Kureyza,Hayber, ve müslümanlığı kabul etmeyen hristiyan kavimlerin cizye vermeye zorlanması...(Sahih-i Buhari)
.....
Şimdi Muhammed'in fakir yaşayıp fakir öldüğüne inanmak mümkün mü?Buna inanmak sadece kendini kandırmaktır...
Evet hayatının bir kısmı(Hatice ile evliliğinden önce ve hicretin başlarında) oldukça zorlu geçmiştir...Ki bu kısımda da sürekli Kuran da lanet okuduğu yahudilerden yardım almıştır...
sevgiler...
*




Bu konuda daha çok şey yazılabilir.

İslamın getiriliş amacı zaten 40 yaşına kadar fakir ve kendinden büyük büyük bir kadınla yaşamak zorunda kalmış Muhammed'in güç kazanma ve genç kızlarla ,istediği kadınlarla beraber olmak içindir.

Mezheplerin çıkışı da Muhammed'in mirasını kimin yiyeceği içindir.
dost
Arkadaslar , önce sunu söylim . Devletin koydugu kurallara uymayan bir insana bakarak , devleti suclamak , tam anlamiyla mantiksiz olur . Yani Kuran in uyguladigi kurallara uymayan bir insani görüpte , Islamiyeti suclamak gibi mantiksiz .

Ikicisi , lütfen ama lütfen , iyice bilmeden yazmayalim . Tarih kitaplari okudum birsürü . E kolay degil cünkü hemen inancli olmak . Ama malesefki , hangi yada kimin yazar oldugunu söyleyemem . Cünkü okadar okudumki , halince aklimdada kalmadi . Simdi birsey desem yalan olur . Ama sunu üstüne basa basa belirtmek istiyorumki , Peygamberimiz hakkinda , kadinlari sömürdügünü yada paralari kendisi icin harcadigini , inanin , tüm samimiyetimle söylüyorumki , göremedim , okumadim . Ister tesadüf deyin , ister demeyin ama , birtekinde bile , sizin burada yazdiklarinizi okumadim . Ilk defa sizden duyuyorum . Yani , madem dogruyu bulmak istiyoruz beraberce , ozaman dürüst olalimki , hakikati hepberaber bulalim . Dini kafayla , yada ateist bir kafayla degilde , insancil bir bakisla bakalim olaylara diyorum . Yanlismiyim .
hater
dost...
iddialarınızı islam tarihi hemde sahih hadisler çürütüyor...
siz hala neyi savunuyorsunuz?
bunlar gerçek...
ki çoğu es-sahih te yer alıyor...
dediğim gibi islam tarihi tezlerinizi çürütürken söyledikleriniz inandırıcı olmuyor...
ayrıca mantıksız bir teorem daha...
1-80,100 adama niye para teklif edilsin...
2-peygamberliği paradan önemli görüp(parayı da önemli görmüştür tabii) yok saymış olabilir..
ayrıca peygamberliğin muhammed e kazandırdıkları ortada...
kadın ve para bakımından...
Muhammed in yoksulluk içindeyse yukarıdaki sahih hadisler...veda haccında kestiği 100 kurban...bayramlarda kestiği...
nasıl kesiyor?
dost
hater arkadasim , eger bir ara müsait olur ve bulursam , kitaplarin adini ve icinde yazan bazi seyleri insallah buraya aktaririm . Ama önce bi kiraplari , bi bulsam . Kütüphaneye gitmem gerek tekrar . (bu arada , ben saatlerce kitaplari ararken , kulaklarin cinlarsa hic sasirma emi smile.gif )
hater
sn dost...
sizin anlatmak istediğiniz dönem elbette vardı...
hicret ve hicretin baş dönemleri...
ama dediğim gibi sonrasını hadisler gösteriyor...
ki sahih hadisler...
ayrıca hala doğruluğu kesin olan kurban olaylarına cvp alamadım...
(bu arada ararken umarım küfür etmezsin bana:)
geotuna_18
QUOTE
İslamın getiriliş amacı zaten 40 yaşına kadar fakir ve kendinden büyük büyük bir kadınla yaşamak zorunda kalmış Muhammed'in güç kazanma ve genç kızlarla ,istediği kadınlarla beraber olmak içindir.

Mezheplerin çıkışı da Muhammed'in mirasını kimin yiyeceği içindir.



sen olayı bitirmişsin hoca wink.gif
hater
aslında dediğim gibi...
ne getirsenizin boş olacağını da söylemeliyim...
çünkü sahih hadisleri...kesin sayılan İSLAM tarihini yok sayıp...
iki üç tarihçinin belli bir dönemi işaret ettiği şeyleri getirip te burada muhammedin yoksulluk içinde tüm hayatını geçirdiği ve sonra öldüğünü yazmak yanlıştır..
CultureClub
QUOTE(geotuna_18 @ Aug 26 2005, 03:21 PM)
sen olayı bitirmişsin hoca wink.gif
*




Sağol,olayı anladık ama esas olay bu olayı yayıp milleti uykudan uyandırabilmek.Aşağıdaki adamın muhammed'den farkı sadece karı sayısının 4 olması.O da en sonuncuyu birkaç yılda bir değiştiriyor.

http://www.haydarbastarikati.com/
ABDULHAKÎM
Sadece bir tek soru soracağım:

Mesela 50 yaşınızdan sonra, kadın para ve mal sahibi olma ihtimaliniz var. 40 yaşınızda tek başınıza meydana çıkıp, bütün dünyaya meydan okuyup, büyük sıkıntılarla halkın sizi yalanlamalarına aldırmayıp, yalanlarınızın ortaya çıkacağından korkmayıp, devamlı bütün dünyayı aldatarak, batıl ve hakikatsiz ve sizin bile inanmadığınız bir fikirle ortaya çıkarak ve düşmanlarınızla savaşarak bütün rahatını ve haysiyetini ve izzetini terekedecek olanınız var mı?

Evet, 50 yaşından sonra, zengin olmak ihtimaliyle yukarıdaki gibi hareket edecek bir insan dünyada varsa çıksın, ben buradayım desin.

Evet, yukarıdaki ihtimalleri kabul edebilecek bir insanın ya aklı yoktur veya kalbi bozulmuştur veya vicdanı çürümüştür.
VoLeUrAmOuR
NEDEN ? VİCDANI ÇÜRÜMÜŞ ? ANLAMADIM
Caner
Bugün pekçok terör örgütü lideri dediğinizi yapıyor; din için, para için, etnik çokar için, -"kötülüğe" karşı-isyan için, ençok da iktidar için. İnsanlık tarihi bunlarla doludur. Sadece kullandığı araçlar farklıdır, geçmişte ençok kullanılmış araçta dindir. Uzakdoğu dinlerini bi' inceleyin.
mehmet
quote=Kreator,Aug 26 2005, 01:30 PM]
tartışamazsın ki zaten bilmedigin bişeyi nasıl tartışacaksın .....

artı senin bize hayat felsefeniz sex yemek içmek demen ...
benim size rejim duşmanı terorist..bomba demem gibi bişie...
sen nasıl ateist veya dinsiz diyince oyle anlıyorsan .(bu senein şahsi dusuncen )
tüm dünyada böyle anlıyor....(tum dunayanı düşüncensi )ingilterede bi günlük sakalla bile dolaşamıyrsun artık.. sence neden ???new york-madrıd ıstanbul-msıır-londra-balı..vs ...
bunlara gore can almak gunah ama allah ıcın yapıyoru sevep.. allahın verdıgı canı allah alır ama der kı gerekırse vurun bombalayın ded..

her msülüman terorist degildir ama her terorist muslumnadır ...
konu saptı biliyorum ama... adam ne diyo baksana zorla zivanadan ççıkartıyor....
SEN NASIL BIZI GENELLLER SEN AL SANA GENELLEME
bence sen bilerek provoke ediyorsun ortalığı... hme dersinizki bir kişinin yaptıgı topluma yuklenmmez .. hemd kendin yapıyorsun .....
*

[/quote]
selamlar
hemşerim sen okuduğunu anlayamıyorsun galiba.ben sen genelleme yaptın diyerek böyle bir genelleme yaptım yoksa bütün ateistlerin bu durumda olduğu gibi bir düşüncem yok.hoşuna gitmedi galiba bu genelleme.bizlerin de hoşuna gitmiyor siz yapınca.işte bu yüzden diyorum inssanların her yaptığı kötülüğü veya yanlış birdavranışı islama mal edemezsiniz diye bilmem anlatabildimmi?
mehmet
selamlar
hater kardeş peygamberin kurban kesmesi onun zengin olduğunumu gösterir?peygamberin geçim kaynakları konusunu araştır biraz istersen.ben bildiğim kadarıyla anlatayım.hicretten sonra medinede müslümanlar bahçelerindeki bir ağacı işaretlerdi.bu ağaçın meyveleri peygamber sav a aitti.ilk geçim kaynağı budur.ikinci olarak ganimetlerden her savaşa katılan gibi pay alırdı.başkada bir geçim kaynağı yoktu.devlete ait olan ganimetlere ise peygamber sav kesinlikle el sürmemiştir. bunları tamamen müslümanların yararına kullanmıştır.hz.aişeden gelen pek çok hadis bulunmaktadır.peygamber sav ın evinde çoğu zaman yemek pişirilmezdi.

bu arada abdulhakim kardeşimin dediği gib kim ileride daha zengin olabilirim diyerek 40 yaşından sonra bir serveti reddedebilir?
Bu basit görünüm sadece metinlerden oluşur. Resim ve Daha Fazla Bilgi Görmek İçin Forumun Normal Haline Geçmeniz GerekmektedirBuraya Tıklayın.