Jump to content

reloaded1789

Üyeliği Sonlandırılmış Kullanıcı
  • İçerik sayısı

    39
  • Katılım

  • Son ziyaret

İletiler bölümüne reloaded1789 kullanıcısının eklediği dosyalar

  1. 11 saat önce, mantik yazdı:

    Atatürk'ün yetkileri padişahtan daha fazlaydı denemez. Belki yakındı denebilir. Ama yukarıda da anlattım, Padişah canı istiyor, 30 yıl boyunca meclisi kapatıyor. Atatürk bunu yapamaz. Kuruluşuna kendisinin önayak olduğu meclisi kaldırsa, her türlü meşruiyetini kaybeder çünkü. Kendisine olan direnç artar. Padişah için öyle değil. Onun doğuştan o hakkı var çünkü halkın gözünde. Aynı zamanda da halife zaten. Meclisi falan takmıyorum deyip kapatsa, kimsenin gıkı çıkmaz. Nitekim Abdülhamit yaptı da bunu zaten.

    Yukarıdaki uzun yazımı oku. Orada anlatıyorum Osmanlı'nın son dönemindeki "demokrasi"nin nasıl bir demokrasi olduğunu.

    Atatürk ve arkadaşları demokratik birşeyi alıp antidemokratik hale getirmediler. Aynı tür bir ortamı alıp devam ettirdiler, hatta daha iyileştirmeye, ve demokratik hale getirmeye çalıştılar.

    Tayyip ve AKP ise yürüyen demokrasiyi bozdu. Bunun savunulabilecek bir tarafı yok. Cevap bile vermemem gerek aslında.

    Ben diyorum Sultan Vahdettin, sen diyorsun II. Abdülhamid han döneminde, meclisi kapattığını söylüyorsun..

    Arkadaş, Sultan II.Abdülhamid ile M.Kemal Paşa arasında kaç tane Osmanlı padişahı var?

    Ya da bu anlattığın şeyler I.Meşrutiyet döneminde mi oluyor yoksa, değişişiklik yapılan II.Meşrutiyet döneminde mi?

    Yukarıda anlattığın olaya gelirsek Sultan II.Abdülhamid Han, meclisi canı istediği için değil, 93 Harbinden dolayı kapatmıştır...

    Bu savaşta hem içeride hem de dışarıdaki hainlere karşı beraber mücadele etmek zor olduğu için...

    Meclisi kapatmıştır...

    Sana göre keyfi olan, bana göre gerekli olan meclisi kapatması...

    II.Meşrutiyet ile padişahın ellerinde alınmamış mıdır?

    Yani Sultan II.Abdülhamid döneminden direkt dediğin gibi M.Kemal Paşa dönemine geçilseydi karşılaştırma yapabilirdik...

    Fakat arada değişik padişahlar ve kanunlarda yönetimde değişiklik olduğu için karşılaştırma yapmamız yanlış olur...

     

  2. 1 dakika önce, haci yazdı:

    Hadi biz eskiyiz diyelim. Eski olmamız daha güçlü ve kuvvetli olmadığımız anlamına gelmez.

    Yeni Türkiye diye bir ülke mi var? Yoksa siz bir fantezi aleminde mi yaşıyorsunuz?

    Eski demeyelim, daha doğrusu miadını doldurmuş ve çöpe atılmış dersek daha yerinde bir ifade kullanmış oluruz...

    Yeni Türkiye, Ulu Önder Büyük Kurtarıcı, Yüce Başbuğ Balkanların ve Ortadoğunun Lideri Recep Tayyip Erdoğan'ın kurduğu bir ülkedir...

    Amerika'da Cia'nın kucağında yaşadığınız için bunu anlamayabilirsiniz...

     

  3. On 15.09.2016 at 22:38, mantik yazdı:

    reloaded1789,

    Evet, Atatürk ve İsmet İnönü'ye eski dönemin izinin devamı, ama 2000'li yıllara AKP ve Tayyip diktası deme hakkım var.

    Çünkü Atatürk ve İsmet İnönü olan birşeyi daha kötü hale getirmediler. Tam tersi, ilerletmeye çalıştılar.

    Ama AKP ve Tayyip Erdoğan, tam biz artık memleket demokrasiyi öğrendi, demokrasimiz yerleşti ve oturdu derken, bizi alıp bir dikta yönetimine taşıdılar.

    Varolanı bozdular, geriye götürdüler yani.

    Kuvvetler ayrılığı prensibini çiğnediler.

    Basın özgürlüğünü 20 yıl önceki durumundan daha beter hale getirdiler.

    Azınlıkların ve kendilerine oy vermeyenlerin haklarını umursamadılar.

    Önce Balyoz, Ergenekon, şimdi de FETÖ, vs diyerek, kendi adamları olmayan herkesi cadı avıyla tasfiye ettiler.

    Aynen Hitler'in, Mussolini'nin yaptığı şeyler bunlar.

    Atatürk ise o dönemde bile iki kere çok partili sisteme geçişi deniyor. Demokrasiyi getirmeye, ülkeyi daha ilerletmeye çalışıyor.

    Utanmadan Atatürk'e diktatör, ama Tayyip'e demokrat diyorsunuz. Ayıptır. İnsan dediğinden utanır.

     

    100 kere değil, 1000 kere söylemişimdir bunu..

    Bir rejimin adının "Monarşi" den "Cumhuriyet" e evrilmesi

    Onu asla ama asla ileriye gittiğini göstermez...

    Evet M.Kemal Paşa ve arkadaşları Cumhuriyet rejimini kurmuşlardır.

    Ama kurdukları bu rejim, cumhursuz bir cumhuriyettir...

    M.Kemal Paşa hem Chp Lideriydi hemde Cumhurbaşkanı...

    Resmiyette böyleydi...

    Hatta belli süre ,bütün illerde parti il başkanlığı valilikle birleştirildi ve içişleri bakanı resmen, parti genel sekreterliği sıfatını üstlendi

    Çok demokratik bir sistemmiş değil mi?

    Sultan Vahdettin'in mi yetkileri daha fazlaydı yoksa M.Kemal Paşa'nın mı?

    Bunun cevabı demokratik olarak ileriye mi gittiğimizin yoksa geriye mi gittiğimizin de cevabı olacaktır..

    Eleştirdiğin, basın hürriyeti, kuvvetler ayrılığı v.b gibi tatavaları saymıyorum bile...

     

  4. 7 dakika önce, haci yazdı:

    Bir sonraki darbeyi bekliyoruz. Pabucun teki düştü. Bakalım diğeri ne zaman düşecek? Ama düşmesi gerekiyor. Böyle gidemez.

     

    Hacıvat,

    Sizingibilerin papucu dama atılalı çok oldu.

    Haberin yok mu?

    Ama umut fakirin ekmeğidir, bunu unutmuşum.

    Hiç unutma artık bu saatten sonra, Yeni Türkiye'de...

    Sizler gibilere asla ama asla yer yoktur..

    Gerekirse kafalarına vura vura bunu kabul ettireceğiz...

    Dahiliye Vekaletinin söylediği gibi...

    "Ya herro, ya merro"

     

  5. 19 saat önce, mantik yazdı:

    Evet, Osmanlının son dönemi Meşrutiyet idi. Milletvekili seçimleri bile yapılıyordu. Yani seçimler Cumhuriyet döneminde değil, Osmanlı döneminde başlamıştır.

    Ama nasıl olduğuna bir bakalım.

    1876'da ilk anayasa Kanun-i Esasi ilan edilmiş ve bu anayasa bir seçim sistemi tanımlamıştı. İki dereceli olması gereken, ve bazı kuralları olan bu seçimler, bu anayasada bahsedilen şekilde yapılmamış, 1877'de yapılan ilk seçimler zaman yetersizliği bahane edilerek, henüz anayasanın şart koştuğu seçim kanunu ortaya çıkarılmadan, birinci derecesi es geçilerek yapılmış, ve belediye meclisi üyelerini seçenler birinci seçmenler sayılmış, böylece ikinci seçmenlerin seçilmesi için zaman kaybedilmemiştir. Böylece ilk milletvekili seçiminde, belediye meclisi üyeleri ikinci seçmen sıfatıyla milletvekili seçilmişler.

    Bu seçimde anayasaya aykırı olan birbaşka uygulama da milletvekili sayısının nüfusa göre belirlenmesi şartının es geçilmesiydi.

    Yani anlayacağınız, uyduruk bir seçim yapılmış, seçilen meclis ise daha sonra iş bile yapamadan kapatılmış.

    1877-78 Osmanlı-Rus savaşını bahane eden  Sultan II. Abdülhamit, Meclis-i Mebusan'ı 30 yıl boyunca tatil etmiş, ve meclis tekrar 1908 yılında açılmıştır.

    Abdülhamit bu tatil için birbaşka gerekçe olarak da halkın cahilliğini göstermiş. (Aynen benim de bu başlıkta dediğim türde şeyler yani).

    1908 seçimi, anayasaya ve 1877 tarihinde hazırlanmış fakat kanunlaşmamış geçici seçim kanununa göre yapılmış, ve tarihimizin ilk çok partili seçimi sayılır. Çünkü İttihat ve Terakki'nin yanısıra Ahrar Fırkası da katılmış bu seçime. Ama Ahrar Fırkası bu seçimde henüz doğru dürüst teşkilatlanmamış bir durumda olduğundan başarılı olamamış, ve 1 milletvekili hariç, tüm milletvekillerini İttihat ve Terakki çıkarmıştır.

    Bu meclis, "hakimiyet-i milliye", yani millet egemenliği için anayasal düzenlemeler yapmış, ve Padişah'ın egemenliği yerine halkın egemenliğini getirmeye çalışmıştır. Ancak, 1910'dan sonra yaşananlar, millet egemenliğinin, parti egemenliğine dönüştüğünü gösteriyor.

    Türk demokrasi tarihi açısından 1912 seçimlerine gerçek anlamda çok partili ilk seçim denilebilir. Çünkü 1908 seçimlerine katılan Ahrar, henüz tam olarak teşkilatlanamamış, her yerde seçime katılamamıştır. İttihat ve Terakki karşısında yer alan Hürriyet ve İtilaf Fırkası ise, büyük bir muhalefeti temsil etmekte, 1910 yılından itibaren kurulan partilerin neredeyse tamamını tek çatı altında toplamakta idi. İttihat ve Terakki karşısında güçlü bir konuma gelen Hürriyet ve İtilaf’ın daha fazla güçlenmemesi için 1908 meclisi normal süresinden önce fesih yoluyla kapatılmıştır. Aslında 1911 yılı içinde Meclis-i Mebusan’da “millet egemenliği” adı altında yaşanan iktidar kavgasının incelenmesi bize parti mi-millet mi konusunda çok önemli ipuçları vermektedir. Millet bu olayların farkında bile değildir. Zaten Balkan Savaşı’nın kaybedilmesindeki önemli etkenlerin başında parti kavgaları gelmektedir.

    Çok partili ilk seçim olma özelliğinin yanı sıra, ilk erken genel seçim olma özelliğine de sahip olan 1912 seçimleri, tarihte “sopalı seçimler” adıyla da anılır. Seçimlerde sopadan ziyade bazı ince taktikler kullanan iktidar partisi İttihat ve Terakki, muhalefetin meclise girmesine izin vermemiştir.

    İttihat ve Terakki Fırkası, her ne kadar tek başına iktidar olsa da, ve meclise muhalefetin girmemesi için büyük çaba sarf etmiş olsa da, bu defa muhalefet meclis dışından özellikle subaylardan gelmiştir. Kendilerine “kurtarıcı subaylar” adını veren Halaskar Zabitan Grubu’nun da etkisiyle 4 yıl için seçildiklerini iddia eden milletvekilleri, meclisin açılışının henüz 3. ayında pes etmişlerdir. 18 Nisan’da açılan Meclis-i Mebusan’daki milletvekilleri, 5 Ağustos tarihinde daha önceki düşüncelerinden vazgeçerek 1908 meclisinin devamı olduklarını iddia ederek sürelerinin sona erdiğini söylemişlerdir. 1912 dönemi siyasi çekişmelerin doruğa çıktığı yıl olmuş, Meclis-i Mebusan’ın kapatılması ve 23 Ocak 1913 hükümet darbesi gibi şeyler yaşanmıştır.

    1912 Meclisinin kapatılması üzerine yeni seçimler araya Balkan Savaşlarının girmesi nedeniyle ancak 1914 yılında yapılabilmiştir. Ocak-Nisan 1914 tarihleri arasında yapılan bu seçimlere tek parti İttihat ve Terakki katılmıştır. 23 Ocak hükümet darbesi sonrası iktidarını kuvvetlendiren İttihat ve Terakki, karşısında hiçbir muhalefet bırakmamış, Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nı tasfiye etmiştir. Böylece 1914 seçimleri ile demokrasi tarihimizde uzun yıllar sürecek olan “tek partili seçimler” devri başlamıştır. Bu durum 1946 seçimlerine kadar devam edecek, 1946 seçimleri ile yeniden çok partili hayata geçilecektir.

    Tabi ondan önce, Atatürk döneminde de var çok partili hayata geçiş denemeleri. Ama fazla sürmemişler. Yine de, onlara da değineyim.

    Örneğin, 1924'te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kuruldu (1924-1925). TBMM’de Müdafaa-i Hukuk grubunun karşısında yer alan II.Grup önde gelenleri tarafından Cumhuriyet Halk Fırkası’nın uygulamalarına ve yapılan devrimlere karşı oluşturulan bu partinin kurucuları arasında Kurtuluş Savaşı komutanlarından Kazım Karabekir, Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele, Adnan Adıvar gibi önemli isimler yer alıyordu. Bu partinin programında yer alan “Partimiz dini inançlara saygılıdır” ilkesi, Cumhuriyet Halk Fırkası’nın dini inançlara saygılı olmadığı anlayışını körüklemiş ve devrimlerden zarar görenlerin ve eski teokratik yapının devam etmesini isteyenlerin bir araya gelerek örgütlendikleri bir partiye dönüşmüştür.

    Bunun sonucunda 1925'te Şeyh Sait isyanı çıkmış, ve isyanın bastırılmasının ardından, bu isyana sebep olduğu gerekçesiyle bu parti kapatılmıştır.

    Atatürk döneminde daha sonra bir de 1930 yılında çok partili rejime geçiş için bir deneme daha yapılmış, ve Serbest Cumhuriyet Fırkası kurulmuştur. Atatürk bu partinin kurulması için doğrudan harekete geçerek bu sırada Paris Büyükelçisi olarak görev yapan Fethi Okyar’ı serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kurmakla görevlendirdi. Rejim karşıtları bu sefer bu parti bünyesinde toplandılar. Önceleri aktivitelerini gizli sürdüren bu kesim, bir süre sonra parti içinde etkin olmaya başladı.  Fethi Okyar'ın yurt gezileri rejim karşıtları tarafından kısa bir süre içinde cumhuriyete ve devrimlere karşı bir gövde gösterisi haline getirilmeye başlandı. Bunun üzerine Fethi Bey, Parti’yi kontrol edemeyince, 18 Aralık 1930’da Partinin kapatıldığını ilan etti.

    Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kapatılmasından sonra iyice denetimden çıkan rejim karşıtları Nakşibendi şeyhlerinden Derviş Mehmet ve arkadaşları tarafından Menemen’de bir isyan çıkardı. (1930, Menemen Olayı). Kubilay'ın şeriatçılar tarafından başının kesildiği olay.

    Bu isyan da bastırıldı, ve sorumlular cezalandırıldı. Daha sonra da memleket 1946'ya kadar tekrar çok partili rejime geçmeyi denemedi bile.

    Yani anlayacağınız, demokrasi denemeleri gerçekten de Osmanlı döneminde başlamış olsa da, bunun doğru dürüst bir demokrasi olduğu söylenemez. O dönemde başlayan bu eğilim, ve tek partili dönem, Atatürk döneminde, ve sonra İsmet İnönü dönemide de devam etmiş, ve ancak ikinci dünya savaşının bitişinden sonra doğru dürüst çok partili döneme geçilmiş.

    Tabi o da bilindiği gibi askeri darbelerle, vs sürekli kesintiye uğradı her 10 yılda bir. Yani bizim millet demokrasiyi doğru dürüst hiç öğrenemedi, hiç hakkıyla ugulayamadı. 1990'lı yıllarda, artık bu işi öğrendik derken, 2000'li yıllarda bu sefer AKP ve Tayyip diktası başa geçti, ve bu yıl yine bir darbe girişimi oldu. Yani anlayacağınız, bu ülkede bu işler hala aynı tas, aynı hamam. Aradan 100 küsur yıl geçmiş, ancak bir arpa boyu yol katetmişiz.

    Gerçi haksızlık etmemek lazım, en azından halk artık seçim nedir biliyor. Osmanlı dönemindeki seçimleri halk bir eğlence olarak görürmüş çünkü. Ne anlama geldiğinin de farkında değiller, o seçimlerin kendilerine verdiği gücün de.

    Hiç olmazsa işin bu kısmını öğrendi bizim millet artık diyebiliriz. Ama demokrasimiz hala oturmuş durumda değil. Bu milletle ancak bu kadar oluyor. İslamın olduğu yerde demokrasi olmuyor.

     

    Birader 

    Hakikaten kafayı sıyırmışsınız.

    M.Kemal ve İsmet dönemleri için"O dönemde başlayan eğilim, Atatürk ve İsmet İnönü devrinde" diyorsun.

    Recep Tayyip Erdoğan için ise "Akp ve Tayyip diktası" diyorsun.

    Ne kadar da yansız birşeyler anlatmaya çalışıyorsun canım..

    Seçimle iş başına geçene diktatör de...

    Açıkca iktidarı kimseyle paylaşmayan ve bunun emareleri bile olmayanlara "eski dönemin izinin devamı" de...

    Padişahın yetkileri mi daha fazlaydı yoksa M.Kemal ve İsmet'in mi/

    İnsanlar senin ve senin gibilerin işine gelmeyenini başa getirdikleri zaman hemen "diktatör" yaftalaması kolay oluyor değil mi?

    Klasik Chp ve türevlerinin ağzıdır...

    Yeni Türkiye'de bu ağızlara da yer yoktur...

    Bu ağız yakın bir zamanda tarihin çöplüğünü boylayacaktır..

    Ha bu arada birşeyler anlatmaya çalışırken Kemal Tahir'in "İnkilap Tarihi" kitabını bizimle paylaştığın için

    Teşekkür ediyorum...

  6. 19 saat önce, Güçlü Ateist yazdı:

    Kim takar sizin bu sözlerinizi?

    Gençliğe hitabe açıkça bu ülkenin kuruluş amaçları ortadan kalktığında, yakıp yıkabilirsin diyor.

    Ben sizin gibi üç beş itin sözünü mü referans alacağım, yoksa kurucunun zorda kalırsan al silahını yakıp yık talimatını mı?

    Atatürk tarafından kurulan bu ülkede benim gibi birisinin var olma şansı vardı.

    Yani inanmayan, dinle işi gücü olmayan, bilimsel gerçeklere göre hareket eden, düşüncesi aykırı olan.

    Bana tüm bu haklar verilmişti. Var olabilirsin deniyordu.

    Müslümanlar azıtmış, bu haklarımı sıfıra indirmiş, benim aykırılığımı, düşüncelerimi, ifadelerimi kötülük olarak yaftalamış, bana ne yaşam ne de var olma şansı tanımamışlar.

    Ölsem bile cesedime tecavüz ediyorlar. Zorla dini merasime göre hastane morglarında yıkıyorlar beni.

    Ve siz hödükler, üç kağıtçı pislikler bana cüret edip akıl veriyorsunuz.

    Skmişim sizin vereceğiniz aklı.

     

    Müslümanlar kene gibidir. Ele geçirdikleri yerden ancak silah gücüyle çıkarılır. Müslümanlardan hakkınızı ancak kanla alırsınız.

     

    Bu ülke, bu vatan dediğiniz yer bir vampir sürüsü tarafından istila edilmiş. Parçalanacak.

     

    Kuralları ben ihlal etmedim. Kuralları müslümanlar ihlal etti. Karşılıklı toplumsal sözleşmeleri müslümanlar ihlal etti.

    Bu bana her türlü hakkı veriyor.

    Bre şerefsizler, benim kudretime kudret mi katıyorsunuz? Ağzıma lokma mı koyuyorsunuz? Bana bir yudum su mu veriyorsunuz?

    Bunları ben ediniyorum.

    Binbir türlü ezilmişlikle ediniyorum.

    Sokakta evime giderken uyurken kulağıma ezanla tecavüz ediliyor, televiyonlardan benden alınan parayla bana karşı tetikçi yetiştiriliyor.

     

    Bu mezbaha yok olacak.

     

    Bana hiç bir işgal gücü şu andaki düzenden fazla zulmedemez.

    Bu gerçek.

    Müslümanların oğlanlarısınız.

     

     

    İmkanın olsa siktirolup bu ülkeden gidersin ama

    İmkan elvermediği için ancak küfür edip duruyorsun..

    Ama boşa kürek çekme...

    Senden bir bok olacağı da yok...

    Amerika gelip seni kurtaramayacak...

    Kendi kininde geberip gideceksin...

    Seçil'den Unutursun Gönlüm şarkısını dinle belki iyi gelir...

    Sözleri de anlamlı...

    Her gün aşklar ah kapımı çaldıkça 
    Ne sevdalar ne vedalar biter 
    Her ayrılıkta yine kahrolsamda 
    Ne başlangıçlar ne sonlar biter 

    İlk defa değil bu gözümdeki yaşlar 
    Her defasında yine içim yanar 

    Her gün aşklar ah kapımı çaldıkça 
    Ne sevdalar ne vedalar biter 
    Her ayrılıkta yine kahrolsamda 
    Ne başlangıçlar ne sonlar biter 

    İlk defa değil bu veda sahneleri 
    Ah ne çok gördüm 
    Yakıp yıkıp gidenleri… 


    Unutursun gönlüm 
    Unutursun elbet 
    Alışırsın yalnız kalmalara 
    Alışırsın gönlüm 
    Alışırsın elbet 
    Bu ne ilk, ne son giden uzaklara…

  7. 54 dakika önce, mantik yazdı:

    100 yıl öncesinin yönetimini, liderlerini bugünün standartları ile yargılamak yanlış olur.

    Bugünün standartlarıyla bakarsanız, Atatürk belki diktatör gibi görünür, ama o zamanın en ileri demokrasileri de günümüzün Tayyip demokrasisi gibi olur zaten. Daha bile beter hatta.

    Monarşiden yeni çıkış yapmış bir ülkede ne bekliyordunuz? O zamanın ortamında demokrasiyi bugününkine benzer şekilde uygulamaya kalkarsanız, bu zayıflık gibi görünür, kendi kuyunuzu kazarsınız. Bu ipleri gevşetmek olur, ve daha demokrasinin d'si uygulanamadan biri isyan çıkarır, Padişahlığını ilan eder, vs, daha başlamadan eskiye dönersiniz.

    Yapılanların ne maksatla yapıldığına ve neyin amaçlandığına bakmak lazım. Atatürk başından beri Batılı tarzda bir demokrasi kurmak istiyordu ve uğurda uğraştı. Fakat içinde bulunduğu ortam, ve çalışmak zorunda olduğu koşullar malum. O durumdaki birine bugünün merceğinden bakıp diktatör demek sadece yanlış olmaz, haksızlık olur.

    Yani haci da, leonardo18 de haklı aslında. Ama odaklandıkları konular farklı.

     

    Osmanlı Devleti'nde "Meşruti Monarşi" vardı.

    Padişahın yetkileri budanmış, hattı 2. Meşrutiyet ile meclisini bile altında kalmıştı.

    Sadece halkın gözünde ve İslam dünyasında teokratik anlamda bir gücü mevcut idi...

    Onun haricinden çoğu yetkisi(Sultan Vahdettin Han)'ın maneviydi...

    M.Kemal Paşa'dan çok çok az yetkilere sahipti...

    Yani uzun lafın kısası, adının "Cumhuriyet" olması onu demokrat yapmaz...

    Adının "monarşi" olması onu asla antidemokratik bir rejim yapmaz...

     

  8. 4 saat önce, haci yazdı:

    Herşeyin bir başlangıcı vardır. Atatürk demokrasiyi başlatmıştır ama şimdiki anlamda bu başlangıç ilkeldir. Demokrasiyi başlatmasına rağmen Atatürk şimdiki anlamda demokratik değildir yani. Bunu da normal karşılamak gerekiyor.

    Freud modern psikoloji ve psikiyatrinin babasıdır. Onları başlatmıştır ama, o konularda ileri sürdüğü teorilerinden hiç birinin doğru olmadığı anlaşılmıştır. Freud'un bilimsel yazılarının hepsi fiktiftir. Romandır yani.. Bilimsel değildir.

    Başlangıçlar bizi yanıltmasın. Onlar her zaman ilkel ve basittir. Ama bir kavram olarak ileriye dönük oldukları söylenebilir. Atatürk'ün kurduğu demokrasi sadece kavram bazında değerlendirilmelidir. Yaklaşık 100 yıl önce temeli atılan bu demokrasi hala yeterince gelişmemiştir. Atatürk kendi zamanında tam anlamı ile bir diktatör değildi belki. Çünkü o zamanın kavramları farklı anlamlar içeriyor. 100 yıl önce demokrasi ile yönetilen ülkelerin hiç biri şimdiki kadar demokratik değildi. Özgürlük anlayışı farklı idi ve insan hakları yoktu.. Atatürk'ü eleştirirken bu gerçekleri de dikkate almamız gerekiyor.

     

    1.Meşrutiyet

    2.Meşrutiyet

    Kanuni Esasi

    Meclis-i Mebusan

    Seçim

    Siyasi partiler

    M.Kemal Atatürk'ten önce de yok muydu?

    Vardı.

    Hatta bazı şartları onun döneminden çok çok ilerideydi.

    Yönetim biçiminin adının "Meşruti monarşi"den "Cumhuriyet" e geçirmekle 

    Demokrat olunmuyor.

    Olunsaydı.

    Bugünkü Küba, Suriye, İran, Çin v.b "cumhuriyet" ile yönetilen ülkeler demokrat olurdu...

    İngiltere, İsveç, Japonya, İspanya, Hollanda v.b "monarşi" ile yönetilen ülkeler diktatörlük olurdu.

    Kavramlar işin sadece göz boyama kısmıdır.

    Yoksa içeriği boş olduktan sonra hiçbir anlam ifade etmez...

  9. On 12.09.2016 at 11:33, anibal yazdı:

    Takiye farz ve sünnettir. Fetö ve diğer müsloş örgütler, cihat içinde olduklarını ilan eden örgütlerdi en başından beri. Ve savaşata her şey mübahtır, kandırmakta esastır, islami kurallara göre.

    Bugün, müslümanların her söylediklerinin yalan olma sebebi de budur.

    Öyle şerefsizler var hocam ;))

    anibal.JPG

  10. 1 dakika önce, haci yazdı:

    Atatürk zamanında deneyimlenen demokrasi ile Tayyip zamanında yaşanan demokrasiyi karşılaşmak abesle iştigal etmek olur.

    Atatürk diktatördü.. Orası kesin. Ama onun zamanında bu diktatörlük bir yerde gerekliydi..

    Aferin be koca moruk bu sefer kıvırmadın...

    Diktatördü ama onun zamanında gerekliydi dersen eyvallah derim...

    Ama demokrasiyi getiren lider dersen adama küfür ederler...

     

  11. 10 dakika önce, haci yazdı:

    Ne salak adamsın sen öyle.. Ben iktidarın paylaşılmasından çok, kuvvetler dengesinin dikkate alınmamasından bahsediyorum bre çaylak çömez. Tayyip kuvvetler ayrılığına inanmıyor. Demokrasilerin en büyük özelliğidir kuvvetlerin birbirlerinden bağımsız oması... Atatürk demokrasiyi başlatan bir lider. Onun için demokrasiyi empoze eden bir lider de diyebiliriz. Tayyip iti  bir şeyi başlatımış falan değil. Mevcut düzeni kendine göre değiştiren bir it... Sana benziyor.

    Hacı dede 

    Sana iki soru?

    1)MKA döneminde mi daha demokrattık yoksa Recep Tayyip Erdoğan döneminde mi?

    2)MKA'nın yetkileri mi daha fazlaydı yoksa Recep Tayyip Erdoğan'ın mı?

     

  12. 3 saat önce, cezayakın2 yazdı:

    forumun iyce çivisi çıktı.

    müslüman sayısı gıttıkce artıyor.

    güncel konular konusulmaya baslandı.

    1 2 kişi dısında islam hakkında konu açıp kimse islamiyete laf sokmuyor

    muhammed eleştirilmiyor müslümanlar eleştirilmiyor.

    aktroller burayadamı el attı nedir ????

    rosep leonorda bitburger reolad dindar07 dındar

    yenı uye olanların cogu müslüman.

    eski üyelerden kimliğini saklayan da var rosep gibi.

    forum yakında islam forumlarını aratmıycak.

    yazılarınızın altına bırde allah razı olsun falan yazında tam olsun bari...

     

    Sen intihar falan ediyordun ya..

    O iş ne oldu...

    Göt yemedi mi?

     

  13. 44 dakika önce, haci yazdı:

    Bütün belirtiler, bu toplumda bir iktidar dağılımına ve paylaşımına değil, aksine iktidar toplanmasına ve merkezleşmesine doğru gidildiğini gösteriyor !!!

     

    Doğru bir gözlem. Ama bu çaba yalnız Tayyip itinin demokrasi anlayışı ile bağdaşıyor ve Tayyip ve AKP tarafından TC'ye empoze ediliyor.

     

    Ulan gerzek moruk..

    Atatürk iktidarı paylaştı mı?

    Ya da ondan sonra gelen darbeciler iktidarı mı paylaştılar.

    Yapılan sadece zorla ellerinden alınan hakların tekrar hak sahibine geri verilmesidir...

    Daha bekle, meclisin duvarında "Hakimiyet hakkındır" düsturu yazınca..

    Sizler iyice kalpten gidersiniz...

     

  14. Türkiye'nin en akıllı geçinen grubu olan ateistelerin...

    Tam 12 sayfa bu aptal başlığı tartıştığına göre...

    Ateistlerin gerizekalı olduğuna emin olabiliriz..

    Forum yetkililerinden ricam, bir malın açtığı ve diğer malların tasdik ettiği...

    Bu başlığın üste kitlenmesidir..

    Foruma giren kişiler ateistlerin ne kadar gerizekalı olduğunu anlasınlar...

  15. 12 saat önce, satsuma57 yazdı:

    http://haber.sol.org.tr/toplum/izmit-ve-derincede-trafik-kilitlendi-168829

    Bayram tatili için yollara çıkanlar, daha bayrama 3 gün varken yolları kilitlemişler.

    Aynı adamlar, çok değil, iki ay önce de tatile çıkmış ve aynı vukuatı işlemişlerdi.

    Tam yüksek zekalı bir topluma uygun davranışlar. Nazar değmesin.

    100920161003335010610_2.jpg?itok=JXY2fm_

     

    Sen 57 yaşındasın değil mi?

    Bence acilen kendine bir huzurevi arayıp..

    Orada geberip gitmelisin..

    Çünkü vatana millete hiçbir faydan yok..

    Vatana millete geçtim, dünyaya hiçbir faydan yok...

    Anca fotosentez yapıp duruyorsun...

    Çünkü senin gibi tipler...

    Götlerinden eğri bok çıksa

    Bunun için sorumlu ararsınız...

    Sorumluyu arayacaksan uzaklara gitme..

    Baban bakkaldan delik şapka almasaydı...

    Senin gibi mal dünyaya gelmeyecekti...

    Acı ama gerçek budur..

    Mal herif...

  16.  

    23 saat önce, mantik yazdı:

    Faizlerin artmasının finans piyasalarını ve iş dünyasını nasıl etkileyeceği konusunda fikir üretemeyecek, herhangi bir akıllıca şey söyleyemeyecek birinin oy verememesi gerekir bence.

    Ya da güçler ayrılığı prensibini (yasama, yürütme ve yargının ayrılığı) anlamayan, neden varolduğunu bilmeyen, bunu açıklayamayacak birinin oy vermemesi gerekir diyorum.

    Jeopolitik dengelerle, komşu ülkelerin her biri ile olan durumumuzu anlamayan, ticari anlaşmalarda yapılacak ne türlü değişikliğin ülkeye ne tür bir etkisi olacağı konusunda hiçbir fikir üretemeyecek, hatta soruyu bile anlamayacakların eline oy pusulası vermenin, 3 yaşında çocuğun eline dolu tabanca vermek gibi olduğunu söylüyorum.

    Önerdiğim sınav, öyle basit bir sınav da olmamalı hatta. Yani ehliyet sınavı gibi isteyen herkesin eninde sonunda geçtiği bir sınav da olmamalı. Kazık bir sınav olmalı. Aynen üniversite sınavı gibi, girenlerin ancak %10'u, %20'si geçebilmeli.

    Şu anki ortamda aslında oy verme yetisi olduğuna inanacağım pek çok kişi bile geçememeli bu sınavı. Benim bile çalışmadan geçmem zor olmalı bu sınavı.

    Önceden daha basit sınav düşünüyordum. Ama şimdi fikrimi değiştirdim. Seçilme gibi, seçme de bir meslek haline getirilmeli belki de. Ya da ek para kazanmanın bir yolu en azından. Yani devlet, o sınavları geçip seçmen olma hakkı edinenlere katıldığı seçim başına para ödemeli mesela. O zorluğa rağmen bu işe kalkışacak insanlar olsun diye.

    Yani seçmenlik bir meslek gibi birşey olmalı. Seçmenlerin toplumdaki işlevlerinden ve temel rollerinden biri, basını, ekonomiyi, politikayı takip edip, seçimler için gerekli kararları vermek olmalı. Ama, sadece kalburüstü olup, maddi ve diğer tür gücü olanlara değil, herkese açık olmalı seçmenlik. Nasıl çalışan ve yeterli beceriyi gösteren herkes üniversiteyi kazanabiliyor, benzer şekilde isteyen herkes seçmen sertifikası sınavını geçmek için gerekli imkanlara sahip olmalı.

    Senin bu dediğin sınavı bırakın normal halkı ülkenin profları bile geçemez.:)))

    Bu sayede belli bir azınlık oy verir, milyonlarca insanın kaderini etkilersiniz.

    Bu dediğin kriteler olursa, oy verecek insan sayısı emin olabilirsin 4 rakamlı sayıya ulaşmaz...

    Oy kullanmak yetisine sahip olmayan cahil halkı bir avuç aristokrat ile rahat rahat güdersiniz...

     

     

  17. 1 saat önce, mantik yazdı:

    reloaded1789,

    Evet, aynen öyle düşünüyorum. Hasta olduğunda nasıl kendini üfürükçü yerine 20 yıl o uğurda kafa patlatmış, okumuş, dirsek çürütmüş uzman doktora emanet ediyorsun, burada da aynı prensip sözkonusu.

    E tamam da, 

    Son darbeye baktığımız zaman

    Darbeyi yapan, destekleyen, propagandasını yapanların kendini aydın zanneden

    Karşı çıkanın da...

    Senin gözünde oy hakkı bile olmayan halk olduğunu görürüz.....

    Sorun halkın cahil olması falan değildir...

    Sorun

    İki Amerika, İki Avrupa görünce

    İki yabancı dil bilince

    Her insanın işine karışacağını, onu aşağılamaya bile hakkı olduğu düşünmesidir...

    Avrupa'da, Amerika'da özelde Türkiye'de istediğin partiler istediğin oyları alsaydı..

    Demokraside sorun olmayacaktı da...

    İstemediğin partiler oy alınca mı sorun ortaya çıktı...

     

  18. 39 dakika önce, satsuma57 yazdı:

    Ermeni soykırımının bu kadar kesin bir dille "Olmamıştır, bitti!" söylemleriyle inkar edilmesinin maddi temelleri vardır:

    Bugünkü değeriyle toplam 200 milyar dolarlık Ermeni gayrımenkulleri (ev, tarla, bahçe, dükkan, işlik, değirmen) ile yollarda gaspedilen altın, gümüş vb. ziynet eşyası...

    Gayrımenkul gaspından Türk ve Kürt kasaba/köylü eşrafı ortaklaşa, ziynet eşyaları gaspından Kürtler sorumludur. 

      

    M.Kemal'in gasp ettiği köşkün(Çankaya Köşkünün)asıl sahibi Ermeni Kasapyan ailesidir...

    Ne acı

    Hacı

     

  19. 7 dakika önce, Güçlü Ateist yazdı:

    Ben de seni adam sandım da yazışıyordum.

    Diğer başlıklardaki saçmalıklarını okuyunca anladım.

    O ne lan? Batıya düşman, Müslümanlarla birlik, İslam kültürünü savunan, müslümanlar için adam öldürmeye hazır bir dangalaksın sen lan :)

    Başlıkta Hristiyanlardan yana oluyorsunuz diye milleti de suçluyorsun.

    Hasiktir oradan.

    Sen bildiğin müslümansın

    Her şerefsizliği yaparsın.

     

    Ayrıca, bu başlık da sana girsin.

     

    Karını, ananı, kız kardeşini batılı ateist biri düdüklese

    Sizin gibi yavşaklar

    Şöyle derler....

    "En azından Müslüman Türkler düdüklemedi"

    Emin olabilirsin.

    Sendeki peçetecilik potansiyelinin o kadar yüksek görüyorum.

     

×
×
  • Yeni Oluştur...