Jump to content

Unholy

Normal Üye
  • İçerik sayısı

    268
  • Katılım

  • Son ziyaret

İletiler bölümüne Unholy kullanıcısının eklediği dosyalar

  1. Komediye bakın.

    Başörtüsü özgürlükmüş. Erkekler nasıl olmuşsa kadınlardan daha iyi biliyormuş.

    Yalnız dikkatinizi çekiyor mu? Aralarında bir tane bile kadın yok.

    Bunlar üniversitelere türbanlıların girmesini istiyor ama daha kendi aralarına bile kadınları almıyorlar.

    Türbanlılar üniversiteye alındıktan sonra acaba haremlik selamlık sınıflar da isteyecekler mi?

    basortusuozgurluktur+(1).jpg

  2. Sevgili Unholy, çözüm önerim elbetteki sosyalizmdir. Sosyalizme geçiş devrimle mi olur, evrimle mi? bu konuda bir öngörüde bulunamam.

    Sosyalizme geçiş kapitalizmin sorunlarına, çelişkilerine, adaletsizliklerine çözüm yolu olarak hedeflenir. Bu sorunların temelinde yatan nedenler iyi tahlil edilirse ve iyi ortadan kaldırılırsa sosyalizmden geri dönüş mümkün olmaz. Çünkü kimse attan inip eşeğe binmez. Sosyalizm geniş halk yığınlarını, işçilere, köylülere üretici güçlere kapitalizmden daha fazlasını kazandırabilmekle ayakta kalır. Bu başarılamamışsa bunun nedenleri de ayrıca incelemeye tabi tutulur ve yanlışlıklar ortadan kaldırılmaya çalışılır.

    Özetle geçmişde denendi, olmuyor işte demek mevcut durumu kabullenmek anlamına gelir. Olurunu mutlaka bulacağız.

    Özetle amaç geçmişteki amaçla aynıdır. Ancak Nerede hata yapıldı bunu tesbit edip bir daha bu hatayı yapmamaktır.

    Sevgiler.

    Aslında burada sosyalizm ve kapitalizmi iyi tanımlamamız gerekir. Sosyalizm derken Küba gibi bütün ekonominin devlet elinde olduğu bir sistemden mi bahsediyoruz. Yoksa İskandinav ülkelerindeki gibi karma bir ekonomiden mi? Çünkü dünyada %100 sosyalist ya da kapitalist bir ülke bulmak oldukça zor. En liberal batı ülkelerinde bile devletin ekonomideki payı oldukça yüksek.

    Ben belki sürekli liberal ekonomi eğitimi görmüş bir insan olarak önyargılı olabilirim. Karl Marx'tan çok Adam Smith'in fikirlerini okudum. Komünizm ve Sosyalizm hakkında biraz bilgisiz olabilirim.

    Biraz klişe bir giriş olacak ama bunu hatırlatmak zorundayım. Dünyada kaynaklar kısıtlıdır. İnsan ihtiyaçları ise sınırsız. Fakat aynı zamanda kaynaklar birbirini tamamlayıcı ya da birbilerinin yerine geçebilirler. Örneğin insanlar balık eti yerine tavuk eti tüketebilirler. Bazı kaynaklar ise farklı faydalar sağlamak amacı ile farklı şekilde kullanılabilirler. Örneğin ağaçlar kağıt üretimi için ya da enerji için kullanılabilir.

    Böyle bir dünyada fiyatı arz ve talebin belirlemesi kaynakların en verimli şekilde kullanılması için gerekliliktir. Fiyatı işçi emeği ya da başka faktörler belirlediği zaman kaynaklar farklı alternatifleri bol bulunmasına rağmen gereksiz bir şekilde tüketilebilir. Ekonominin devlet kontrolünde olduğu ülkelerde gözlemlediğimiz durum çoğu zaman budur. Sovyetlerde, Çin'de yaşanan kıtlıklar hatta Türkiye'de fiyatlar devlet kontrolünde iken yaşanan kıtlıklar, kuyruklar bu tür fiyat kontrollerinin sonucu olmuştur.

    Ama pazar ekonomisini savunan herkes işçi haklarını ve gelir adaletsizliğini göz ardı etmek zorunda değil. Batı dünyasında pazar ekonomisi oldukça yaygın fakat aynı zamanda devlet ekonomide regülasyon işlevini sürdürüyor. Monopolilere engel oluyor. Asgari ücret, sağlık sigortası gibi yasal düzenlemeler yapıyor. Ekonomi tamamen kendi haline bırakılmış değil. Fakat halkın girişimciliği de engellenmiyor.

    Günümüzde ABD'de çalışanların hisse sahiplerinden daha çok para kazandığı sık görülen bir durumdur. Çünkü ABD'de çalışanlar oldukça nitelikli ve sermaye sahipleri onlara muhtaç. Ellerinde büyük bir pazarlık gücü var.

    Türkiye de hukuku güçlendirerek böyle bir yol izleyebilir.

    Ama dediğim gibi sosyalist teorileri çok iyi bilmiyorum. Fikirlerinizi ve itirazlarınızı öğrenmek isterim.

  3. Bu röpoartajı Ekşi Sözlük'te gördüm ve paylaşmak istedim.

    Şu sıralar biliyorsunuz, Gülen cemaati ve medyası, AKP iktidarını korumak için büyük mücadele veriyor. Darbe karşıtı söylemler ile kendilerine yönelik eleştirileri susturmaya çalışıyorlar.

    Fakat görüyoruz ki Fethullah Gülen'e göre her darbe yanlış değilmiş. Kendi sitesindeki bir röportajdan:

    "Evet var. Ama ben eğitimde dinin çok önemli olduğunu bir kere daha tekrar edeceğim. Müsaadenizle bu konuyla ilgili antrparantez bir mülahazamı arz edeceğim: Evren Paşa demokrasinin kesintiye uğraması ve daha pek çok açıdan tenkit edildi. Ama seçmeli din derslerini mecburi yapmakla yararlı bir iş yapmıştır. Gençlerin çoğu onun bu icraatı vesilesiyle din eğitiminden nasiplerini almışlardır. Bu iş kanaatimce öyle büyüktür ki doğrusunu Allah bilir- hiçbir sevabı olmasa bile bu icraatı ona yetebilir, ahirette kurtuluşuna vesile olabilir, cennete de gidebilir."

    http://www.m-fgulen.org/content/view/8298/15/

    Bu adamlar sürekli televizyon kanallarında, gazetelerinde darbe yaygarası yapıyorlar. Demokrasinin savunuculuğunu yapıyorlar. Ama öyle görünüyor ki, darbeyi dindar birileri yapsa sesleri çıkmayacak. Bazı liberaller (ki liberalizme karşı değilim, sadece Türkiye'deki korkak liberalizme karşıyım) bunu görürler umarım.

  4. adamlar hem müslüman hemde domuz eti satılan yerde çalışıyorlar.. işin ironisi bir tarafa ben domuz ve sığırdan cidden tiksinirim, hele sucuk salam sosis elime bile sürmem bırakın yemeyi.. kırmızı et ve özelliklede domuzla sığır gibi büyük baş hayvanların etlerini hep tiksintiyle karşılamıştırım.

    Aslında burada ilginç olan başka bir nokta var. Jadının da başına benzeri geldiğine göre. Müslümanlar daha çok baskıyı müslüman ailelerde doğanlara yapıyor. Müslümanların en çok tepkisini çeken dinden dönenlerdir. Dinden dönenlere büyük bir kin beslerler. Orada o domuz etini alan yüzlerce müşteri var ve onlarla çok rahatlar.

    Türkiye'de de o yurtdışından gelen turistlere krallar gibi davranılır. Ama bir Türk ateist ya da Hıristiyan olsun, büyük tepki çeker. Can güvenliği tehlikeye girer.

  5. sana öyle geliyor, çünkü büyük ihtimal islamın hüküm sürdüğü bir toprakta yaşıyorsun..

    Evet yaklaşık 20 sene Türkiye'de yaşadım. Şu anda ABD'deyim. Burada en ufak, en küçük bir Hıristiyan baskısı görmedim. Lafı bile geçmedi. Fakat inanır mısın, ABD'de müslüman baskısı gördüm. Tam bir komedi.

    Burada evimin yakınında bir benzin istasyonu var. Genellikle oradan alışveriş yapıyorum eğer acil bir şey olursa. O benzin istasyonunda çalışanların da hepsi Mısırlı, biraz muhabbetimiz vardı, benim Türk olduğumu biliyorlar ve büyük ihtimal müslüman sanıyorlardı. Bir gün acıkmıştım, gittim dondurulmuş pizza aldım. Kasaya geldim. Eleman hemen beni uyardı. Bunun içinde domuz eti var diye. Ben de tamam önemli değil dedim. Bana ters ters bakmaya başladı. Emin misin dedi. Ben de eminim dedim. Böyle asık suratla parayı aldı, fişi verdi. İyi akşamlar dedim çıkarken, cevap vermedi. Sonraki gelişimde de yine asık suratlıydı.

    Hıristiyanlar başkalarının inancı ile hiç ilgilenmiyor. Kendi inançlarının sorumluluğunu alabiliyorlar. Ama müslümanlar kendi inançlarının herkes için geçerli olduğunu düşünüyorlar. Bunu burada çok net görebiliyorum. Türkiye'de de müslümanlar böyledir.

  6. siz bakmayın türkiye ve ortadoğu topraklarında islam'ın hüküm sürmesine, esas dinsel tehlike dünya'nın en yaygın dini olan hristiyanlıktır. hele ki katolik kilisesi, vatikan , papa ve amerikan muhafazakar protestanlığı evangelism şu an için ateistlerin mücadele ettikleri en temel din ve mezhepler. dünya'da en yaygın din hristiyanlıktır, islam onu takip eder.

    Hıristiyanlık İslam kadar bir tehdit oluşturmuyor. Hıristiyanlar artık inançlarını dikte edecek güçte değil. Karşılarında çok güçlü ve etkili bir seküler kesim var. En koyu Hıristiyan bile ancak "ben tanrıya inanıyorum, inançlıyım" diyebiliyor. Müslümanlar ise emin bir şekilde "Allah var ve herkes kanunlarına uyacak" demeye devam ediyor.

    Bu cinsel tacizler ayrıca müslümanlarda da sık sık oluyor. Cinsel açlık yaşayan bu tipler her türlü sapıklığı yapabilir.

  7. Hacıya katılıyorum. Olayın AB ya da özelleştirmeler ile hiçbir alakası yok. Zaten devlet kurumları da aile ekonomisinden farksız. Her gelen hükümet devlet kurumlarını tanıdıkları ile dolduruyor. Ödenen vergiler verimsiz işlere harcanıyor.

    Burada sorun yasaların tam olarak uygulanamaması. Türkiye Cumhuriyeti yasaları her işçinin en az asgari ücret almasını ve sağlık sigortalı olmasını zorunlu kılıyor. Bu yasalar gerçekten uygulansa, bu aile ekonomisi çöker. Hem sermaye sahipleri, hem çalışanlar verimli olma yönünde motivasyon kazanır. Nüfus patlaması da durur.

    Fakat bunu yapan hükümet bir sonraki seçimde barajı bile aşamaz. Demokrasinin zayıf bir tarafı da bu. Sanırım tek yapılabilecek halkı bu konuda bilinçlendirmek ama onu da nasıl yapabiliriz bilmiyorum. Devlet yapsa diyebiliriz ama maalesef şu anda başımızda "en az üç çocuk doğurun" diyen bir başbakan var.

  8. @Unholy:

    Dinsizlik evrim anketiyle tanrı inacıyla şunla bunla ölçülmez. Adamı alırsın karşına, cinlere büyülere inanıp inanmadığını ciddi ciddi sorarsın. O zaman anlaşılır.

    Türk halkının büyük ölçüde deist olduğu bir gerçek. Her tanrıya inanıyorum diyeni teist yaparsak ancak onlara hakaret olur. Keza teizm tanrı inancı ile ilkel ritüellerin birleşim noktası. Bu ülkede gerçekten teist olacak kadar cahil ve korkak insan sayısı ise epeyi kıt. Belki ateistlerden bile az.

    Ben de geçmişte Türk halkının büyük ölçüde deist olduğunu düşünüyordum, hatta forumda bir kişi ile bunu tartışmıştım bile. Ama sonra yanıldığımı anladım, tartışmada da rezil oldum zaten.

    Türkiye'de öyle çok sayıda deist yok. Türk halkının ezici çoğunluğu Allah'tan korkar, peygamberine laf ettirmez, orucunu tutar, cuma namazına gider, cinlerin varlığına da inanır. Adem hikayesine, Nuh'un gemisine de inanırlar. Bunların arasında alkol alıp zina yapanları da boldur ama onlar yine de kesinlikle deist değildir. Evrim teorisi hakkında konuş, anında H ya da çevrelerinden duydukları zırvaları tekrarlamaya başlarlar.

    Türkiye'de senin dediğin gibi belki 500 bin kişi falan vardır. Onlardan bir kaçına rastlaman da normaldir. Ama unutma ki 500 bin Türkiye nüfusunun %1'i bile etmiyor. Hayatında hiç uğramadığın varoşları, kırsal kesimleri, muhafazakar Anadolu şehirlerini de unutma.

  9. Vakit gazetesinden Feyzullah Birışık'ın yazısından alıntı:

    Ama çok bağışlayan, esirgeyen Rabbin eğer onları, yaptıklarıyla hemen cezalandıracak olsaydı, onların azabını çabuklaştırırdı. Fakat onlar için va'dedilen bir zaman vardır ki, ondan (kaçıp) sığınacak bir yer bulamayacaklardır (Kehf58)

    Yüreğimize su serpen bir ayet İsrailin Gazzeli kardeşlerimize yaptıkları zulme seyirci olmayan bir yaratıcımız var Tamamen Allahın kontrolünde cereyan eden bir savaş söz konusu Allah dileseydi süreyi kısa tutardı Şu an yahudiler hala filistin topraklarında müslümanlara zulmediyorlarsa, bu, kendilerine tanınmış süreden dolayıdır

    http://www.habervaktim.com/yazar/10889/gazzeye_saldirilar_hangi_ayetlerin_tecellisi.html

    Allah İsrail'e süre vermiş. Savaş tamamen kendisinin kontrolündeymiş. Ama aynı zamanda Allah zulme de seyirci değilmiş.

    Yazının geri kalanı da komedi zaten. Ya bu müslümanların azmine hakikaten hayranım. Bu kadar kıvırabildiklerine göre, bin yıl geçse de bitmeyecek bu din sanırım.

  10. İslama karşı dikkatli olmalı mıyız? İslam kendi içinde yozlaşmaya mahkûm. En basitinden mitoloji tarihi okuyup okuduğunu anlayan biri kendi inançlarıyla paraleller kurup dinden rahatlıkla çıkabiliyor. Gerçek hayatta cin peri görmeyince dinden çıkıyor. Ya da en azından çevresi tarafından baskı altındaysa dini modifiye edip hayata uyduruyor. Uyduramazsa gariban bir ucube oluyor. Gelip bu gibi forumlarda iman tazelemeye çalışıyor.

    İslama karşı dikkatli olmaya gerek yok. İslam dikkatli olsun.

    Aman efendim avrupaya da yayılırmış, islam demographics isimli, tutucu hristiyanların hazırladığı, yalan yanlış istatistiklerin verildiği, demeçlerinin çarpıtıldığını söyleyen eurostat başkanının BBC nezdinde "böyle birşey yok" diye yanıt verdiği videodan bahsediyorsunuz herhalde.

    Aklı başında hiçkimse kubbelerin tepesinden uçan atlara, konuşan yılanlara, adem-havva hikâyelerine, evrenin yaratıcısının göklere "höt" demesine ve göklerin de "eyvallah abi" diye gelmesi gibi masallara inanmaz. Ben de iş gereği gezmem icap eden yerlerde bunu görmeye başladım, ve böyle aktarıyorum.

    Gözlemler çoğu zaman yanıltıcı oluyor. Benim de bir sürü ateist Türk arkadaşım var. Ama onlar ile zaten ateist oldukları için daha iyi anlaşıyoruz. Ateistler birbirlerini çekiyor. Ortak noktaları çok olan insanlar zaten bir şekilde karşılaşırlar.

    Resmi olarak Türkiye'de müslümanların oranı %99.8. Elbette bu nüfus cüzdanına doğuştan İslam yazıldığı için ama bunun diğer bir anlamı da bu ülkede Hıristiyan ve Yahudi kalmamış. Onlar çünkü asla nüfus cüzdanlarına İslam yazdırmaz.

    Avrupa Birliği bütün Avrupa'da dini inanç araştırması yapıyor. %95 ile en çok tanrıya inanan ülke Türkiye çıkıyor.

    http://en.wikipedia.org/wiki/Religion_in_europe#History

    Evrim teorisi ile ilgili bir anket yapııyor, Türkiye Evrim teorisini kabülde sonuncu.

    http://news.nationalgeographic.com/news/bigphotos/21329204.html

    Yani gerçekçi olalım. Çevremizde gördüğümüz bir kaç ateist oldukça yanıltıcı. Türkiye'de İslam hala çok güçlü. Avrupa için ise tehdit gerçekten var. Avrupa'daki müslümanlar yaşadıkları ülkede asimile olmuyor. Kendilerini izole ediyorlar. Doğum oranları çok yüksek. Göç etmeye de devam ediyorlar. O bahsettiğin videodaki sayıların gerçek olmadığını ben de biliyorum. Ama Avrupa'da İslam tehditi yok değil.

    Eğer gerçekleri kabullenemeyip kendimizi kandırırsak hiçbir yol alamayız.

  11. Türkiye henüz tam sanayileşebilmiş bir ülke değildir. Türkiye nüfusunun yaklaşık %25'i tarım işçisidir. Bu oran Almanya'da %2, Fransa'da %3. Buna rağmen Fransa'nın tarım üretimi bizden daha yüksek. Bizim çiftçi o kadar verimsiz çalışıyor ki, bir Fransız çiftçisi bir Türk çiftçisinin yaklaşık 10 katı üretim yapabiliyor.

    Bunun nedeni Türkiye'deki bedava işçilik. Türkiye'de çiftlikler birer kurum değil. Toprak sahibi köylüler var. Onlar da kendi çocuklarını karın tokluğuna çalıştırıyor. Bu çalışanlar için asgari ücret, sağlık sigortası falan yok. Toprak sahibi için fazla işçinin maliyeti yok sonuç olarak. O yüzden bu toprak sahibi çiftçiler için karı maksimize etmenin en iyi yolu çok çocuk yapmak. O yüzden kırsal kesim beşer onar çocuk yapıyor. Bedava işçi ne de olsa. İşçinin verimliliği de çok önemli değil.

    Bir de Türkiye'de şirketleşme oranı da düşük. Hala ekonominin büyük kısmını küçük işletmeler, atölyeler, dükkanlar oluşturuyor. Buralarda da genel olarak aile üyeleri çalıştırılıyor. Örneğin bizim mahallede bir su satıcısı vardı. Adamın 7 tane çocuğu vardı ve artık çalışır yaşa gelmiş 4 tanesi orada çalışıyordu. Maaş yok, sigorta yok, vergi yok. Adam işin kolay yolunu bulmuş. Mobilya atölyeleri, oto tamircileri hepsi aynı sistemle çalışıyor.

    Sonuç olarak verimlilik düşüyor, kişi başına düşen gelir düşüyor. Sağlık ve eğitim sistemi, şehirlerin altyapısı yetersiz kalıyor. Siz bırakın tekel işçilerini, tekel işçilerine gelmeden önce hakkının aranması gereken çok insan var Türkiye'de.

  12. Ekşi Sözlük gibi popüler sitelere bakınca, ateizmin yükselişte olduğu gibi bir izlenime kapılıyor insan. Ama maalesef internet kullanıcıları Türkiye'yi temsil etmiyor. Türkiye'nin kırsal kesiminde, varoşlarında dini inançlar, hurafeler hala çok güçlü. Bu kesimler Türkiye'de çoğunluk. Bir de çok çocuk yaptıklarını düşünürsek gelecek için karamsar bir tablo çıkıyor karşımıza.

    Türkiye'de belirli topluluklar arasında inanılmaz bir uçurum var. İzmir'de kadınlar her türlü özgürlüğe sahipken, Adıyaman'da biz kız erkeklerle konuştuğu için diri diri gömülebiliyor. Doğuda geri kalmış insanlar batıya göç edince kültürlerini de getiriyorlar. Yani batıdaki özgürlükler de doğu tarafından yutulabilir. Hatta İslam Avrupa'yı bile yutabilir.

    Gerçekten dikkatli olmalıyız. Özellikle doğunun ekonomik gelişmesine önem verilmeli.

  13. Atatürk mükemmel bir insan değildi. Takdir edilecek yönleri çoktu. Ama Atatürkçülük insanları belirli bir kalıpta kısıtlıyor. Atatürkçü olduğun zaman Atatürk ne dediyse, nasıl davrandıysa savunmak zorundasın. Atatürk'ün hatalarını da savunmak zorunda kalıyorsun.

    Kişilere bağlı olmamalıyız. Bazı değerler ve ilkeler oluşturmalı ve yaşatmalıyız. Ben laikliği ve demokrasiyi savunuyorum, ama Atatürkçü değilim. Atatürk'e düşman da değilim. Sadece ideolojini bir insana göre ayarlamayı saçma buluyorum. Dindarlardan ne farkımız kalıyor o zaman?

  14. Beni en çok psikoloji kitapları etkiledi. Bir dönem oldukça meraklıydım. İnsan davranışlarının nedenlerini öğrenince (hormonlar, öğrenme, şartlanma gibi) sonrasında ruh, şeytan, sevap, günah gibi kavramların saçmalıktan başka bir şey olmadığını anlıyorsunuz. Ben İslam'dan koparken Kuran'daki çelişkierden falan bihaberdim. Sonradan öğrendim hepsini.

  15. Müslümanlar sanki Türkiye'de çok zengin de. Bütün varoşlar, gecekondu mahalleleri müslüman dolu. Ama bunlar sadece tek tük çıkan bir kaç zengini başarıdan sayarlar. O kömür, patates yardımına muhtaçların hepsi AKP'li. O fakir mahallelerin hepsinde beşer, onar camiler dizilmiş. Müslümanlar ancak çocuk yapmayı biliyor. Eee o kadar nüfusa da arada bir kaç başarılı çıksın.

  16. Ya diğerleri doğruysa. Ya sonsuza kadar cehennemde yanacak olan siz müslümanlarsanız.

    Vay beeee, bunu hiç düşünmemiştim. Bitirdin beni.. :lol:

    Geçtiğimiz aylarda Türkiye'de bir kız diri diri gömülmüştü ailesi tarafından. Erkekler ile konuştuğu için. Ben şu anda ABD'deyim ve o haber burada her yerde duyuldu. Bir Amerikalılanın şöyle yorum yaptığını hatırlıyorum. "Tanrım bizi şeytandan koru, müslümanların doğru yolu bulmasını sağla". Yani o adam da inancından sonuna kadar emin. Sizin gibi öz kızlarını öldüren insanların cehenneme gideceğine inanıyor. O yüzden o adamın kendine güveni ile senin şu kendine güvenin arasında benim için bir fark yok.

  17. şimdi yukarıdaki yazdıklarıma

    Mahkemeye düşen miras davalarının yıllarca sürdüğünü binlerce dosyanın içinden çıkılamaz halde bulunduğunu ekleyin

    miras hukukunun hiç de sizin dediğiniz gibi basit düz mantıkla hukuk bilgisinden yoksun bakışla anlaşılamıyacağını

    görürmüsünüz bilmiyorum

    Konuyu çarpıtma. Miras davalarının yıllarca sürmesinin nedeni matematik hesapları değil. Miras hukukunda miras eşit paylaştırılacak diye bir şart da yok. İnsanlar miras olarak ev, araba gibi varlıklar da bırakıyor. Onların paylaşımı sorun oluyor. Bazen birisi ölmeden önce vesayet yazıyor, başkaları itiraz ediyor zorla o vesayet yazdırıldı diye. Miras davalarının uzun sürmesinin nedeni 100'ün 3'e bölünememesi falan değil.

    Biz zaten Türk miras hukukunun tanrı, ilahi bir güç tarafından yazıldığını iddia etmedik. İnsanın yarattığı hiçbir şey mükemmel değildir. Kuran da bir insan ürünü olarak buna dahil.

  18. Acaba tarihte müslümanların yüzde kaçı Kuran'ı okuyarak müslüman olmuştur. Ben nasıl müslüman olduğumu hiç hatırlamıyorum. Müslüman doğmuşum adeta. Ne zaman kararını verdim, neden verdim hiç bilmiyorum. Müslümanların da büyük çoğunluğu öyle. Çocuklukta önce şartlandırma yapılır, müslümanlık bir kimlik olarak benimsetilir. Ondan sonra Kuran ve hadisler okunur. Hatta okunmaz bile, ömür boyu hiç Kuran okumadan ölmüş milyonlarca müslüman var olmuştur Türkiye'de. Yani bu kadar saçma bir kitabın bu kadar tutmasına şaşmamak lazım.

    Kuran'da doğrular vardır elbette. Muhammed o kadar da şaşkın değildi. İnsanlığın genel olarak kabul ettiği bazı ahlaki ilkelerin farkındaydı. Onları söyleyebilmek için ilahi bir güce gerek yok.

  19. Bizim kültürümüzde ahlak; ödül ve ceza ile öğretilir. Çocuk hata yaparsa dövülür, aşağılanır. Efendi durursa övülür, ödüllendirilir. Herkesin zihnindeki Tanrı da genellikle çocukluğunda ailesinden aldığı disiplinin içselleştirilmiş halidir. Freud'un fikri buydu ve bence doğru. Örneğin müslüman olduğu halde bazı aileler oldukça hoşgörülü. O ailelerde yetişen çocuklar da dini açıdan hoşgörülü oluyor. Allah affeder, Allah bilir gibi konuşurlar genellikle. Ceza ile, dayak ile yetişenler ise çok hoşgörüsüz olur. Allah'tan, cehennemden çok korkarlar ve herkesi de korkutmaya çalışırlar.

    Maalesef ülkemizde ikinci tip çoğunlukta. Bu tip insanlar, insanların doğuştan kötü olduğuna ve adam etmek için korkutulmaları gerektiğine inanırlar. Aslında doğru. Eğer sen ahlakı korkutarak öğretirsen bir çocuğua, o çocukta bastırılmış duygular oluşur ve serbest bıraktığında herşeyi yapar. Aile serbest bıraktığında yapılanları görünce de, korkutmanın gerekliliğine daha fazla ikna olur. Bir kısır döngü yani.

    Bu şekilde yetişen insanlar Allah korkusuna ihtiyaç duyacaktır. Herkesi kendiler gibi sandıkları için de Allah korkusunu yaymaya çalışacaklardır.

  20. Yazdıklarınız genel anlamda doğru gibi. Merak ettiğim nokta şurası. Bu ülke AKP'den önce demokrasinin beşiğimiydi? Ergenekon konusu dışında AKP'nin anti demokratik uygulamalarına kim ses çıkardı ? Ergenekon süreci ile birlikte birileri "demokrasi demokrasi" dedi. "İnsanlar sabahın köründe evlerinden alınıyor" diye feryat figan etti. İnsanlar, sabaha karşı yargısız infazlarla katledilirken demokrasi aşıkları neredeydi? Paşaların, cezaevlerine konulmasına tepki gösterenler 13 yaşındaki bir çocuk katledilirken göstermelikde olsa bir tepkiyi neden çok gördü..

    Bu soruların yanıtı verilmediği sürece, yazdıklarınız doğru olsa bile bir anlam ifade etmiyor...

    Saygılarımla

    Doğru, katılıyorum. Aslında yazımda laik kesimin tam demokrat olduğunu söylememiştim ama biraz o anlama gelecek şekilde yazmışım. Bence de kimden olursa olsun bu tür haksızlıklara karşı olmalıyız. Kemalistlerin ve ordunun büyük hataları oldu. Bu hataların bedelini ödüyoruz zaten şu anda. Ama bu hataları düzelteceğim iddiasında olanlar maalesef yukarıda anlattığım gibi.

  21. Tayyipten öncede ayniydi,simdi de ayni, yarin da ayni olacak.Türkiye de körpe beyinlere kemalizm ve islam enjekte ediliyor,ortaya da bu Türkiye cikiyor.Kemalizmin yerini yobazizim aliyor,sadece isim farkli kafa yani...

    Bence yeni nesil oldukça şanslı. Küçük yaşta internet kullanmaya başlıyorlar. Ailede, okulda öğrendiklerine muthaç değiller. Bütün dünyayı, tarihi erkenden tanımaya başlıyorlar. Ben gelecek nesilden umutluyum.

  22. Şu sıralar Türkiye'de ilginç olaylar meydana geliyor. AKP ve Gülen taraftarları kendilerini demokrat taraf olarak sunmayı başardılar. Bazı saf liberaller (gazete, yazar ismi vermeme gerek yok sanırım) bu oyuna kandı. Şimdi laik kesim darbeci, demokrasi karşıtı oldu. Müslümanlar ise demokrat.

    Ama işin derinine bakarsak yine burada İslam'ın sinsiliğini görüyoruz. İslam gerçekten özgürlükçü mü? Cehennem varken özgürlükten söz edilebilir mi? Bir benzetme yaparsak. Bir devlet düşünün. Bu devletin başında da bir diktatör var. Kendi görüşlerini benimsemeyen herkesi hapse attırıyor, işkence yapıyor. Kendisini diktatör olmak ile suçlayanlara da şu cevabı veriyor. "Benim ülkemde insanlar farklı görüşlere sahip olabiliyor. Bakın, bazı insanlar farklı görüşte olduğu için hapiste. Farklı görüşler olabildiğine göre demek ki özgürlük var."

    İslam'ın özgürlük anlayışı da işte tam bu şekilde. İslam'ın görüşlerini dikte etmek için hapislere, işkencelere çok ihtiyacı yok. Allah gibi bir diktatör onlara yetiyor. Allah korkusu onlar için hapisten, işkenceden çok daha kullanışlı bir araç.

    Demokrasi anlayışına göre insanları düşünceleri nedeniyle cezalandırmak, insanlara işkence yapmak insan hakkı ihlali. Ama cehennemde sonsuza kadar ceza, işkence insan haklarına aykırı değil nedense. Müslümanlar bu algıyı çok iyi kullanıyor. Kendilerini böylece demokrat taraf olarak sunabiliyorlar. Onlar için diktatör bir insana gerek yok. Allah'tan daha büyük diktatör var mı?

×
×
  • Yeni Oluştur...