1- Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını arayarak Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin sen kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayan çok esirgeyendir.
2- Allah size yeminlerinizi çözmeyi meşrû kılmıştır. Allah sizin sahibinizdir. O bilendir, hikmetle yönetendir.
3- Peygamber, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti. Fakat eşi, o sözü başkalarına haber verip Allah da bunu Peygamber'e açıklayınca, Peygamber (eşine) bir kısmını bildirmiş bir kısmından da vazgeçmişti. Peygamber bunu ona haber verince eşi: "Bunu sana kim söyledi?" dedi. Peygamber "Bilen, her şeyden haberi olan Allah bana söyledi." dedi.
4- Eğer ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz ne iyi, çünkü kalpleriniz eğildi. Ve eğer Peygamber'e karşı birbirinize arka olursanız (bilin ki) onun dostu ve yardımcısı Allah, Cibrîl ve müminlerin iyileridir. Bunun ardından melekler de ona arkadır.
5- Eğer o sizi boşarsa belki de Rabbi ona, sizden daha hayırlı, kendisini Allah'a teslim eden, inanan, gönülden itaat eden, tevbe eden, oruç tutan dul ve bakire eşler verir.
Bu ayetlerde Muhammedin helal olan bir şeyi haram kılmasından bahsediyor.Olayın muhammedin eşleri ile ilgili olduğuda gayet açık.Öyleki Muhammedin karıları onun aleyhine dayanışma içine girdikleri için Allah onları fırçalıyor ve hatta Muhammed sizi boşarsa bende ona daha iyi karılar veririm diyor.
Şimdi soruya gelelim.
Helal haram meselesi öyle basit bir mesele değil. Dolayısıyla bize ne diye geçiştirmene izin vermem. Muhammed'in helal olmasına rağmen haram saydığı şey nedir? Ayetlerde bu belli değil.
EDİP: Eğer bir kişi,Allah'a iftirada bulunmadan sadece kendisine bir şeyi yasaklıyorsa o kişinin bileceği bir iştir. Yapılan yasaklama zararlı ise kişi onun sonuçlarına katlanacaktır. Örneğin, ben kilo kaybetmek için çayıma şeker atmayı için kendime yasakladım. Muhammed neyi yasaklamış önemli değil demek ki. Önemli olan bu ayetlerin bize verdiği mesajdır. Senin kafan, Kuran sözkonusu olunca her ayette sürekli kirli bez koklayan büyük bir buruna sahip olduğu için bu ayetlerden belki benim aldığım hiçbir mesajı almayacaksın. Örneğin, 3'üncü ayet bana hadis rivayet etmenin kötü olduğunu bildiriyor. Hele peygamberin aile hayatı ile ilgili uydurulmuş hadisler bu ayetler çöp tenekesine mahkum ediliyor.
FEANOR: Halk arasında müslümanların cehennemde cezalarını çektikten sonra cennete gittiği söylenir, bize din hocası da böyle demişti ama ben okuduğum ayetlerde cehennemden cennete transfer görmedim. Doğrusu nedir?
EDİP: Evet yok böyle bir transfer.
FEANOR (devam): "Ey inananlar! yahudi ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah zalimler topluluğunu doğruya iletmez." (5:51)
a) Bizim lisede Yahudi bir çocuk vardı, iyide bir çocuktu arkadaşı çoktu, hepimizin onu dışlaması daha mı ahlaklı olurdu?

EDİP(devam): Bunu ve benzeri iki soruyu geçenlerde Ahmet Hakan adındaki bir gazete yazarı köşesinde sormuştu. Ona gönderdiğim cevabı iliştiriyorum:
Merhaba Ahmet: "Hocalara Üç Soru" başlıklı makalende (Hürriyet, 25 Kasım 2007) isimlerini saydığın "muhterem hocalardan" birisi olmadığım, hatta Türkiye'de yaşamadığım halde, senin gibi "az buçuk mürekkep yalaşmışlığım" ve listelediğin soruları daha önce kendi kendime sorduğum için yönelttiğin sorulara cevap vermek istiyorum. Benim gibi hocalık-moca, hazret-efendi gibi ünvanlara karşı allerjili, düşündüğünü sansürlemediği için ismi belli çevrelerde radyo aktifleşmiş bir Kuran öğrencisinin aşağıdaki cevabını okuyucularınla paylaşıp paylaşmamaya sen karar vereceksin kuşkusuz.
BİR: Kuran’da hem "Yahudi ve Hıristiyanların dost edinmemesi" öneriliyor, hem de "Bir Müslüman erkeğin, Hıristiyan ya da Yahudi kadınla evlenmesi"ne cevaz veriliyor. Burada bir çelişki yok mu? "Dost edinme! Ama evlenebilirsin" şeklinde ortaya çıkan bu çelişkiyi nasıl izah etmektesiniz?
EDİP: Kuran'ın Yahudi ve Hristiyanlar ile dostluk konusunda uyaran 5:51 ayeti ile evliliğe izin veren 5:5 ayeti arasında bir çelişki var. Kitapların cümlelerine kaleideskop ile bakarsak, yani cümleler ile paragraflar, paragraflar ile bölümler, ve bölümler ile tüm kitap arasındaki ilişkiyi gözardı edersek hemen hemen her kitapta bir sürü çelişki bulabiliriz. Daha doğrusu çelişkiler üretebiliriz. MESAJ adlı Türkçe Kuran çevirisin ve Amerika'da yeni yayımlanan Quran: a Reformist Translation kitabının dipnotlarında bu yapay çelişkiye değinmiştim.
Eğer 5:51 ayetinden altı ayet sonrasına bakılırsa kendilerini dost edinmememiz istenen kitap halkının niteliklerinden sözedildiğini göreceğiz.
"Ey (gerçeği) takdir edenler, sizden önceki kitap halkı ve nankörler arasında sisteminizi alay ve eğlence konusu yapanları dost edinmeyin. Takdir etmişseniz Allah'ı dinlemelisiniz." (5:57).
Demek ki, daha önceki ayetteki emir, müslümanların fikir özgürlüklerini engellemeye çalışan ve tektanrıcı felsefelerinden dolayı onları düşmanca bir tavırla alaya alan gruplara gösterilen makul bir tepkiden ibarettir. Görüldüğü gibi bu ayetler sosyal, kişisel ve finansal ilişkiler konusunda değildir.
Müslümanlara karşı düşmanca tavır almayan ve onları alaya alarak aşağılamayan herkese karşı barış içinde bir ilişki geliştirilmelidir. Nitekim Kuran, kitap halkının arasından erdemli insanlar olduğunu bildiriyor (3:113; 3:199; 5:69). Evliliğin amacının iki cins arasında sevgi ve şevkat üretmek olduğu da bildiren Kuran (30:21), kitap halkının yemeğinin yenmesine ve onlarla evliliğe izin veriyor (5:5). Dahası, Kuran, hukuku din kardeşliğinin üstünde tutar. Lütfen 8:72; 16:91-92 ayetlerini inceleyiniz. Savaşın temel prensibi için 60:7-9 ayetine bakınız.
İKİ: İslam dininde Yahudiler için "lanetlenmiş kavim" tanımlaması vardır. Bir ırkın topyekûn lanetlenmesi yaklaşımı, İslam’ın ortaya koyduğu "Herkes Allah katında eşittir" prensibiyle çelişmiyor mu? Bu çelişki hakkında ne düşünmektesiniz?
EDİP: Lanetlenmiş gruplardan sözeden ayetleri incelersek onların bazı olumsuz tavırları sergiledikleri için lanetlendiklerini ve ilahi lanetin tavırla alakalı olduğunu rahatlıkla anlayacağız. Lanet kelimesi Kuran'da tam kırk kez kullanılır ve bunlardan sadece birkaç ayette Yahudilerden sözedilir ve bunların hepsi değişik zamanlarda değişik suçlar işleyen bir gruba özelleştirilir. Örneğin, sabit fikirli olmakla övündükleri için (2:88), sözleri bağlamından kaydırdıkları ve Cumartesi yasağını çiğnedikleri için (4:46-47), anlaşmayı bozdukları ve kelimelerin anlamlarını bağlamlarından kaydırdıkları için (5:13), ve gerçekleri halktan gizledikleri için (2:159). Büyük suç işledikleri için laneti hakkeden Yahudi gruplarından ayrı olarak Araplar dahil birçok grup için lanet ifadesi kullanılır. Hatta bazı Arapların nankörlük ve ikiyüzlülükte en ileri olduğunu bildirir Kuran (9:97-99. Bu ayetteki Arab kelimesinin çoğulu olan A'rab maalesef Arapların etkisiyle çevirilerde "bedevi" diye çarpıtılmıştır). Örneğin, sadatlarına ve din büyüklerine körü körüne izledikleri için gerçeği takdir edemiyenler (2:64-67), gerçeği takdir eden bir kişiyi haksız yere öldürenler (4:93), şeytan (4:118), hurafelere inanıp azanlar (4:51), kötülük işleyen ikiyüzlüler (9:68), namuslu kadınlara iftira edenler (24:23), Allah adına şeriatler uyduran zalimler (11:18), anlaşmaları bozup yeryüzünü ifsad edenler (13.25), yalancılar (3:61), zalimler (40:52)...
Görüldüğü gibi Yahudilerden bazı gruplar Yahudi ırkından oldukları için değil, bazı suçları işledikleri için lanetlenmişlerdir. Dahası, Yahudi olmayan bir sürü gruplar da benzeri suçları işledikleri için aynı biçimde Allah'ın lanetini hakketmişlerdir. Nitekim, tarih boyunca, sözde bazı Müslüman gruplar yukarıda saydığım birçok suçu işlemiş ve laneti hakketmişlerdir.
Kuran, Yahudilerin arasından erdemli ve dürüst insanların olduğunu açıkça bildiriyor (3:113-114). Dahası, Kuran'da isimleri geçen yaklaşık 30 elçinin en az yirmisi Yahudi'dir. Kuran, üstünlüğü cinsellikte veya soy-sopta gören cahili anlayışı redder, üstünlüğün sadece erdemlilikle gerçekleşebileceğini bildirir (49:11-13. Ayrıca bak: 4:34; 7:199; 24:61; 30:22; 33:5; 48:17; 60:12). Yahudi düşmanlığı şeytani bir doktrin olmasına rağmen, maalesef Araplardan kaynaklanan bu ırçılık yaygındır Müslümanlar arasında. Siyonist faşizmin Filistin'deki zülmunu bahane ederek tüm Yahudileri lanetleyen bu Nasırcı ve Baasçı faşizt ideoloji, hem uydurma hadislerle ve hem de kelimelerinin anlamı kaydırılıp bağlamından koparılan ayetlerle desteklenir. İşin ilginci, ayetleri ve kelimeleri bağlamından koparanlar, Kuran'da lanetlenen gruplardan biri olarak sayılır.
ÜÇ: Geçenlerde Suudi Arabistan Kralı, Vatikan’ı ziyaret edip Papa’ya armağanlar sundu. Oysa Papa, Suudi Arabistan Kralı’na iade-i ziyarette bulunamaz. Çünkü Mekke ve Medine’ye Müslüman olmayanların girmesi yasak. Bu yasak kararı "bir arada yaşama" fikrine aykırı değil mi? Yasak kararının arkasında hangi "mantık" yatmaktadır.
EDİP: Gerçi bana göre her ikisinin dibi bir diğerinden kara din istismarcılarıdır, ama Suudi Kralı'nın Papa'ya armağan olarak kılıç sunduğunu görünce, Amerikan emperyalizmin milyonları katlettiği bir zamanda İslam peygamberinin şiddet uyguladığını iddia ederek emperyalizmin propagandasına alet olan Papa'nın ondan daha zeki olduğunu veya en azından temsil ettiği halka ve mezhebe Suud Kralı kadar ihanet etmediğini anladım.
Mekke'ye ve Medine'ye (asıl ismi Yesrib) gelince... Kuran'da bu kentlere Müslüman olmayanların girmesini yasaklayan bir hüküm yoktur. Dahası, Kuran'a ihanet eden, cehalet ve hurafelere dayanan uygulamaları zorla insanlara empoze eden kokuşmuş bir krallığın böyle bir yasaktan sözetmesi dünyanın en büyük ironilerinden birisi olup bana 9:19 ayetindeki soruyu anımsatıyor. Sadece Mescidi Haram diye bilinen İbrahim'in inşa ettiği mescide girişi yasaklar Kuran (9:28). Tektanrıcılığa adanan küçük bir binaya ona inanmayan insanların alınmamasının ne gibi bir zararı olur ki?
FEANOR (devam): "Haram aylar çıkınca bu Allah'a ortak koşanları artık bulduğunuz yerde öldürün, onları yakalayıp hapsedin ve her gözetleme yerine oturup onları gözetleyin. Eğer tövbe ederler, namazı kılıp zekâtı da verirlerse, kendilerini serbest bırakın. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir." (9:5).
Burdaki haram aylardan kastedilen nedir? Siz bu aylarda karşınıza çıkan müşrikleri öldürüyor musunuz? Öldürmüyorsanız Allah'ın emrine karşı gelmiş sayılmaz mısınız?
EDİP (devam): Az önce bana bir soru yöneltmiştin: "Peki bizle arkadaş olmaya çalışan birileri olursa onlara ne diyeceğiz?" Şimdi bana yönelttiğin bu sorunu ben bağlamından koparıp bir başka foruma azsam ve Feanor adında birisi bana böyle bir soru yöneltti diye onların senin hakkındaki görüşlerini sorsam, ne dersin? Cevap verenlerin büyük bir kısmı bu soruyu yönelten kişinin ya bir geri zekalı, asosyal bir inek, veya bir psikopat olması gerektiğine hükmedeceklerdir değil mi? Peki haklı mı olurlar? Büyük olasılıkla hayır. Zira onlara gösterilen ifade bağlamından koparılmış bir ifadedir. Şimdi senden ricam sözkonusu ayetin öncesini ve sonrasını oku ve öldürülmelerine izin verilen politeistlerin ne tür politeistler olduğunu, müslümanlara karşı ne gibi suçlar işlediklerini öğren. (Seni kastetmiyorum, ama işin ilginci, Kuran'a yöneltilen eleştirilerin önemli bir bölümü bu tür bağlamından koparma hokkabazlığına, ardniyetine veya saflığına dayanmaktadır).
FEANOR (devam): İblis Cin midir Melek midir? "Hani meleklere, "Adem için saygı ile eğilin" demiştik de İblis hariç bütün melekler hemen saygı ile eğilmişler, İblis (bundan) kaçınmış, büyüklük taslamış ve kâfirlerden olmuştu. Ama meleklerin kendi iradeleri yoktur ve bazı ayetlerde ise iblis cin olarak geçiyor." (2:34).
EDİP (devam): Kuran'a göre İblis bir melekti. Adem'in (yani bizim) yaratılışımız üzerine kıskançlık göstererek ve böbürlenerek Tanrı'nın emrine karşı gelmiş ve böylece cin haline dönüşmüştür.
BLACKROCK: Bir 19'cu olarak "The Number 23" adlı film hakkında ne düşünüyorsunuz? Filmin nümerolojik mucizeleri oldukça fazla. Senaristini tanrı, Jim Carrey'i de peygamber olmaktan alıkoyan sebepler nelerdir?
EDİP: Saçma soruların saçma cevapları hakkettiğine inanıyorum. Öyleyse şu cevabımı mazur görünüz: Bir taşçı (rock=taş) olarak Türk alfabesi hakkında ne düşünüyorsunuz? Sen de ben de bu forumda yazarken Türkçe'nin 29 harfini ve dilini kullanıyoruz. Öyleyse seni ben beni de sen olmaktan alıkoyan sebepler nelerdir?
ANDROMEDA: [Feanor'ün sorusuna bir yorum] Aslında burada problemlerden biri de ; hadisler reddedildiğinde birçok ayetin sebeb-i nüzullerinin de kaybolacağıdır ... Tuhaf bir şekilde çoğu ayet o günün gündelik şahsi , toplumsal ve siyasi olaylarına cevap olarak indiği için , kutsal kitap tamamen anlaşılmaz halde kalacak veya dileyen onu istediği gibi kullanabilecektir... İçinde birçok tenakuzu ve şiddeti barındıran böyle bir kitap , suistimallere herzaman açıktır... Bunu yaşayarak da görüyoruz.. Ayrıca belli bir sebep için inmiş bir ayetin hükmünün ebedi olup olmadığı da asla belli değildir... Ayrıca ebedi değilse zaten o ayetlerin böyle bir kitapta işi ne ?... Bu kadar karışık, tartışmalı, yoruma açık, tertipsiz, o günün gündelik siyasetini içinde barındıran, bilimsel bir anayasa olamaz ...
EDİP: Andromeda, Sunnilerin bize kullandığa mantığa sarılıyor. Bu mantık ilginç bir biçimde Kuran tarafından bir çeşit öngörü olarak birçok ayetle mahkum edilmiştir. Nitekim bu konudaki ayetleri Müslüman Dinadamlarına 19 Soru kitabımda ve İslami Reform için Manifesto adlı makalemizde detayıyla tartıştık. Kuran’daki ayetlerin anlamı maalesef “nüzul sebebi” denilen uydurma hadislerle çarpıtılmıştır. Kuran, kendisini takdir eden ve akıl ve mantık ışığıyla değerlendiren insanlar için hiç de karmaşık bir kitap değildir. Dilenirse en açık metinle tartışmalı ve yoruma açık hale getirilebilir. Nitekim, açık ve net olması için yüzlerce hukukçunun katkısıyla hazırlanan anayasalar ve yasalar bile kısa zaman içinde “karışık, tartışmalı ve yoruma açık” duruma sokulur. Andromeda Kuran’a önyargıyla ve geleneksel hurafelerin oluşturduğu parazitlerin arasında değerlendirdiği için haliyle Kuran’ı anlayamayacaktır. Yukarıdaki ifadeler bu gerçeği ifade etmekten başkar bir şey mi yoksa?
Amerikan emperyalizmin afyonlama kolu olan Hristiyan evangelistleri tarafından desteklenen ve islam’a ve tüm Müslümanlara karşı kin ve öfke üretme propagandası için kullanılan bir websitesinin kurucusu olan Ali Sina ile yaptığım bir aylık tartışmada o adam da bunları iddia etmişti. Ancak kısa sürede amacını öğrendik. Kuran ayetlerini eleştirmekte zorlanacağını bildiği için bana zorla hadis ve sünneti kabul etmeye çalışıyordu. “Kuran hadissiz sünnetsiz anlaşılamaz” gibi saçma sapan bir argümanla aklınca beni kandıracak ve hadis ve sünnet batağında beni çamura bulayacaktı. Umarım Andromeda’nın derdi beni o çamura sokarak “saman adam” denilen metodu kullanmak değildir.
OTHELLO: Edip Beye mütevazi bazı sorularım var umarım yanıtlar...
1-) İnandığınız allah kainatı neden yaratmış ve bizleri sınıyor?
EDİP: Bu konuda cevabını bulamadığım önemli bazı felsefi sorular olmasına rağmen, Kuran ayetlerinin ışığı altında spekülasyonlarda bulunacağım. Yaratıcılık yönünün bir uygulaması sonucu olarak yaratılmış olabiliriz. Hani, yaratıldığı halde yaratılış programından bağımsız bilinç ve özgür iradeye sahip paradoxal bir yaratığın yaratılması, Ezeli ve Sonsuz Güce sahip Yaratıcı bir Bilinç'ten beklenen bir işlemdir. Yaratanların Yaratıcısı için "özgür iradeye sahip bir robot" doğal bir üründür. Sınırlı da olsa özgür iradeye sahip bilinç sahibi yaratıkların arasından programlarını geliştiren ve virüslere kaptırmayan yaratıkları seçmek istemiş olabilir.
Anlayacağın veya anlamanı umduğum bir dille özetleyeyim: Özgür iradeyle sınanılan ve 19 mantık kuralıyla (ruh) donatılan bir sistem programından oluşan bir kişi olarak, hayatım boyunca rasyonel kararlar ile gerçeği takdir ederek erdemli tavırlarla kendimi geliştirdiğim taktirde Güç, Bilgi, Adalet ve Hikmet Sahibi Sevgili Yaratıcıma tekrar kavuşacağım ve ebediyetle ödüllendirileceğim. Sistem programımı küçük bir alanda da olsa bana verilen özgür iradem yoluyla yaptığım doğru seçimlerle geliştirirken o programın bütünlüğünü ve işlevini çelişkili kodlarla sabote etmek isteyen virüslerden de korumam gerekir. Sistemin Programcısı yarattığı bu istemi virüslerden korumak için bana bedava bir paradigma programı da vermiş olup parolasını defalarca ilan etmiştir. Bu paradigmanın parolası, Arapça harfler ve sayısal olarak W6A1H8D4 (Türkçe'de TEK) kelimesidir. Bu parolanın gizemi, amacı ve doğruluğu, bizzat Programcıdan geldiği çeşitli objektif ve sübjektif delillerle kanıtlanan bir Mesaj yoluyla Programcı tarafından Tanık (Şehid) olunur.
Kendilerine verilen 19 mantık kuralını suistimal eden ve kendilerine bir anımsatma ve rahmet olarak gönderilen Mesaj'a karşı bağnazca ve cahilce tavır takınanlar, kendilerini "doğru önermelerle yanlış önermeleri bir birine karıştıran" iblisi virüslere veya "programcının amacına aykırı önermeleri içeren çeşitli dinsel veya ideolojik doğma paketleri yoluyla sistem programına taşıyan" şeytani virüslere açarlar ve hayat boyu seçip indirdikleri kötü data dosyaları ile kendilerine zulmederler. Bu programlar ölüm denilen transfer işlemi yoluyla evren değiştirerek Sistem Gününde asıl programcı tarafından yargılanırlar. Kendilerini virüslerden koruyup iyi data ve modüllerle geliştiren programlar ödüllendiriler ve kendilerini virüslerden korumayıp kötü data ve modüllerle işlemez hale getiren programlar cezalandırılır. Bu hızlı değerlendirme ve yargılama sonucunda, sistem programlarını çeşitli virüslerle ve kötü dosyalarla kirletip işlemez hale sokanlar, özellikle sistemin ana programını zedeleyen veya şirk yoluyla fragmentlere ayıranlar cehennem denilen bir karantinaya alınırlar. Orada kendi kendilerine yaptıkları haksızlık konusunda birbirlerini suçlarlar ve pişmanlık gösterirler. Sonunda, cehennemle birlikte yok edilip sonsuzluğa gömülürler. Dünya adı verilen laboratuvarda kendilerini tevhid inancı yoluyla virüslerden koruyan ve erdemli tavırlar göstererek geliştiren programlar ise Tanrı'nın melekutunda ebedi bir hayat sürerler.
(Mantığın 19 Kuralı için bak: Introduction to Logic, Irving M. Copy & Carl Cohen, Pearson Education, 2002, p. 361-363 ve kapak içi tablo)
OTHELLO: 2-) İslam hiç bir şekilde İnsanın insanı sömürmesine karşı değil, ücretini zamanında veriniz gibisinden ötesi yok, demekki Allahınız bizlere sınıflı toplum biçmiş yani birileri sermayeder olup diğerlerini çalıştırıp sırtından para kazanacak... insanların, insan gibi yaşayabileceği, emeğinin karşılığını alacağı, birbirini sömüryeceği, Zekata sadakaya muhtaç olmayacağı, sınıfsız bir toplum sizce makul mu? mümkün mü? bir İslamcı olarak bunları Allah-Kuran bağlamında nasıl anlıyorsunuz??
EDİP: Kuran, “kişi için ancak çalışmasının ürünü vardır” prensibini destekler. Kuran yeryüzünde cennet oluşturma iddiasında değildir. Bu iddia yeryüzündeki test koşullarıyla çelişir. Marks’ın “herkes için ihtiyacına göre ve herkesten kapasitesine göre” prensibi ütopik olup, maalesef realitede sadece diktatörlükler oluşturmuş ve şirket sömürüsünü devlet sömürü ile değiştirmekten başka bir sonuç elde etmemiştir.
Kuran varlıklı ile yoksul arasındaki farkı çeşitli yollarla azaltmaya çalışır. Ancak, dünyadaki test için nasıl ki şeytana ve kötü düşünce va tavırlara izin vermişse, insanlara bencil veya yardımsever, sömürücü veya adaletli tavırlardan dilediklerini seçme imkanı tanımıştır. Testin amacı açısından bakıldığında zenginlik veya yoksulluğun eşit derecede avantajlar veya dezavantajlar sağladığına inanıyorum.
OTHELLO: 3-) Neden müslümansınız? Arap Yarımadasında o şartlara göre o dönemin sosyal hadiseleri gereği dinler çıkmış, o şartlara uyuyorlar...bu gerçeği sizin görmeniz gerekirdi...
EDİP: 19.org sitesinde yayımlanan "Ne Kadar Müslümansınız?" başlıklı makalemde belirttiğim gibi ahlaki ve sosyal yasaları keşfetmek için ilahi bir kitaba ihtiyacımız yok. Dağda yaşamaktan vazgeçmiş, güvenlik ve rahat için anlaşma içerisine girdiği insanlarla birlikte şehirlerde yaşamayı seçmiş olan rasyonel insanlar, hırsızlığın, yalan söylemenin, adam öldürmenin sonunda kendi kişisel çıkarlarıyla çeliştiğini anlarlar. Bu yüzden, Musa'nın levhasında yer alan 10 Emrin evrenselliği tartışmalı olan ilk iki felsefi prensibi izleyen sekiz ahlaki yasa, akıl ve deneyimle bilinecek evrensel yasalardır. Tanrı'nın doğaya koyduğu yasaları keşfetmek ve doğa kitabını okuyup anlamak ve ondan yararlanmak için de deneyler yoluyla öğrenme ve akıl yürütme yeterlidir. Kutsal kitaplardaki ahlaki emirler ve öğütlerin hemen hepsi, doğamızla keşfedebileceğimiz noktalarda sadece birer hatırlatmadan ibarettir. Müslümanlık, yani SADECE Yaratıcıya, Gerçek'e barış içinde teslimiyet, paradoxal bir biçimde insana hem özgürlük bahşeder, hem de ebedi bir hayatın kapısını açar.
İslam dini bir özel isim olmayıp, insanlık tarihi boyunca Allah’a teslim olanların sahip olduğu paradigmadır. İslam dini evrenseldir (3:83), tek geçerli dindir (3:85), ırkları birleştiricidir (49:13), ulusları barıştırıcıdır (2:62; 2:135-136), herkese adaleti vadeder (5:8), kişisel deneyimin ötesinde objektif delil gerektirir (3:86; 2:111; 21:24; 74:30), korunmuş ve matematiksel olarak kodlanmış bir kitaba sahiptir (15:9; 2:23), barış ve realiteyi savunur (60:8,9), aracılar ve ruhbanlar tanımaz (2:48, 9:31,34), servet dağılımını teşvik eder (59:7), üretimsiz ekonomiye tolerans göstermez (5:90; 3:130), toplumsal işlerin yürütülmesinde danışmayı gerekli görür (42:38), kişiye büyük değer verir (5:32), kadına değer verir (3:195; 4:124; 16:97), doğa ve çevre ile uyum içinde olmamızı ister (30:41); ögrenmede metot olarak akıl ve deneyi kullanır (17:36)… Kısacası, İslam, evrendeki fiziksel yasalara ve onların dayattığı sosyal kurallara uygun bir yaşam sürmek ve evrenin yaratıcısına gönülden teslim olmaktır.
Müslüman olmakla gerçek özgürlüğümü kazandım ve hayatın amacını öğrendim. Kuran’ın tanımladığı bir müslümanlık beni rasyonel düşünmeye ve bilime saygı duymaya, tüm insanları kardeşim bilmeye, farklı fikirlere karşı toleranslı olmaya, yoksullara ve zayıflara yardım etmeye, haksızlıklara karşı durmaya, kısacası erdemli olmaya yöneltiyor. Dahası Yaratıcımın hayatımın en sıkıntılı dönemlerinde dualarımı olağanüstü biçimde cevaplandırdığına tanık oldum. Maalesef, İslam diye sunulan Sunnilik ve Şiilik gibi mezhepler birçok hurafayi, çelişkiyi ve haksızlığı içermektedir. Kuran’ın tanımladığı müslüman tipini ayetlerle aşağıya alıyorum ve sana soruyorum: Kuran ayetlerinden alıp aşağıda listelediğim karakter ve tavırlardan hangisi "Ortaçağın Arap yarımadısına" gömülmeyi hakkediyor?:
• Hakkında bilgisi olmayan bir şeyi doğru diye kabul etmez (17:36)
• Bilmediği vakit uzmanlara danışır (16:43)
• Allah'ın emirleri olduğuna bilgi üzere kanaat getirdikten sonra onları akıl, mantık ve tarihi delillerle anlamaya çalışır (7:179; 8:22; 10:100; 12:111; 3:137)
• Her hangi bir statusko veya geleneği doğmatik olarak izlemez; yeni düşüncelere açıktır (22:1; 26:5; 38:7)
• Özgür düşünceli olup düşünce özgürlüğünü savunur; farklı düşünceleri dinler ve en güzeline uyar (39:18)
• Söylentilere ve rivayetlere araştırmadan ve sorgulamadan inanmaz (10:36,66; 53:28)
• Tanrı'nın yaratışını yerde ve göklerde inceler; yaratılışın başlangıcını araştırır (Darwin dede gibi) (2:164; 3:190; 29:20)
• Bilgiyi arar çünkü en önemli şey Tanrı'nın takdir edilmesidir (3:18; 13:13; 29:43,49)
• Özgür kişilerdirler, kalabalıklara uymazlar, ve kalabalıklardan korkmazlar (2:112; 5:54,69; 10:62; 39:36; 46:13)
• Atalarının veya ulusunun dinini körü körüne kabullenmez, izlemez (6:116; 12:103,112)
• Tanrı'nın mesajını başkalarıyla paylaşmaktan para kazanmaz (6:90; 36:21; 26:109-180)
• Bilmek için okurlar ve okumayı beyan ile, yani kritik bir sorgulama ile yaparlar (96:1-5; 55:1-4)
• Tanrısal vahyi ve işaretleri görmezlikten gelmezler (25:73)
• Gereksiz detaylara kafayı takarak asıl noktayı kaçırmazlar (2:67-71; 5:101-102; 22:67)
• Bir konuda karar vermek için yeterli bilgiye sahip olmadıkça karar vermeyi ertelerler (20:114)
• …
• Gerçeği konuşular ve yalan söylemezler; ancak adalet ilkesiyle çelişmeyen taktiklere izin verilir (8:7-8; 25:72; 33:70; 12:70-81)
• Kötülüğe karşı iyilikle karşılık verirler, haksızlığa karşı direnirler, ve bağışlamayı intikama tercih ederler (42:40-43)
• Aktif, dimanik, yaratıcı ve cesur insalardırlar (2:30-34; 4:75-77; 15:28-30)
• Egoist ve kibirli değildirler (25:43; 17:37)
• Dirençli ve alçak gönüllüdürler (31:17-18)
• Cesurdurlar (33:23)
• Umutlarını kaybetmezler; optimisttirler (12:87; 39:53)
• Yeryüzünde mütevazice dolaşırlar, cahiller kendilerine sataşınca onları hoşgörü ve onurla karşılayıp "barış" önerirler (25:72: 29:63)
• Prensiplere sımsıkı sarılırlar, ama farklı metodlara açıktırlar (2:67-71, 142; 3:103; 5:54; 22:67)
• Başarıncaa böbürlenmezler ve kaybedince üzülmezler (57:23)
• Birlik ve beraberliği desteklerler; kıskançlıktan ötürü bölünmezler (3:103; 6:159; 61:4; 42:14)
• Dünya nimetlerine sıtlarını dönmeden ahlaki kuralları ve iyilik yapmayı tercih ederler (28:77)
• Sözlerini yerine getirirler (17:34)
• Yeme ve içmada aşırıya gitmezler, sarhoş edici maddeler ve kumardan uzak dururlar (7:31; 2:219)
• Tahrik etmeyen bir giyim ve kuşamı tercih ederler (24:30-31)
• Başkalarıyla alay etmezler (49:11)
• Boş konuşmalarla vakit geçirmezler (23:4)
• Kadın ve erkek arasında, ırklar arasında ayırım yapmazlar; üstünlüğün sadece erdemlik ile olduğunu bilirler (49:13)
• Kendilerine verilmiş sorumlulukları ciddiye alırlar ve verdikleri sözü tutarlar (23:9)
• Herkese medenice davranırlar ve herkesi barışçı bir biçimde selamlarlar (2:83; 28:55; 43:89; 4:86)
• Problemlerden kaçmazlar; aksine problemler üzerine aktif olarak yoğunlaşıp onları adil bir biçimde çözmeye çalışırlar. Çözüm fiziksel bir kavgayı gerektirse bile (49:9)
• Süphecilikten uzak dururlar (49:9-10,12)
• Zorlanmadıkça kralallara, prenslere ve sultanlara uymazlar ve demokratik bir danışma sistemine göre çalışırlar (4:59)
• Allah'ın partizanıdırlar (58:22)
• Hukuk sınırlarını aşmazlar, ancak kendilerini saldırılara karşı korurlar (7:33; 42:39)
• …
• Hizmetlerini sadece Tanrı'ya adarlar ve O'nun otoritesine hiçbir şeyi ortak koşmazlar (17:22-23)
• Haksız yere öldrmezler ve zina işlemezler (29:68)
• Tanrı'ya güvenip erdemli ve hayırlı tavırlar sergilerler (2:62, 112)
• Tanrı'yı/Gerçek'i herşeyten ve herkesten çok severler (5:54; 9:23)
• İnsanlardan çekinmezler; sadece Tanrı'dan çekinirler (5:44; 33:37, 39)
• Tanrı ile sürekli iletişim kurarlar (23:10)
• İşledikleri suçlardan dolayı pişmanlık duyup hayırlı işlere geri dönerler (29:70)
• …
• Anneye ve babaya saygı gösterirler (17:23-24)
• Eşlerini severler ve onları koruyup kollarlar (30:21)
• Akrabalara, yoksullara, ihtiyaç sahiplerine yardım ederler ve topluma yararlı işlerde bulunurlar (9:60; 17:26)
• …
• Sosyal ve politik işleri için danışma prensibini uygularlar (42:36)
• Adaletli davranırlar ve adalet, gerçek ve merhamet gibi Tanrısal yasalarına göre yönetirler (4:58, 135; 5:8; 7:28-29; 5:44)
• Kibirlenerek halktan yüzlerini çevirmezler, yeryüzünü şımarıkça dolaşmazlar; Allah'ın kibirlileri ve gösterişçileri sevmediğini bilirler (31:18; 57:23)
• Formaliteye takılmadan belli vakitlerde namazı gözetirler ve kendilerinden daha az nimete sahip olanlarlanimetplerini paylaşırlar (98:5; 22:67)
• Adaletli liderlere saygı duyup desteklerler, ama onları putlaştırmazlar (4:59; 33:56; 9:30-31)
• Rüşvet vermezler ve sahtekarlık yapmazlar (2:188)
• Tefecilik yapmazlar; muhtaçlara bağışta bulunurlar (2:275-80)
• Yardımı ölçülü yaparlar (29:67)
• Finansal ve ekonomik işlemlerde dürüst ve adateltli davranırlar (6:152)
• Yalan yere tanıklık etmezler (29:71)
• Ne savurgan ne de cimridirler (17:26-29)
• İnsan hayatı kurtarmaya çalışırlar; kimseyi öldürmezler ama meşru bir sebep istisna (17:33)
• Kendilerine yapılanlara benzeri bir biçimde karşılık verirler, ancak affetmenin daha üstün olduğunu bilirler (2:179; 13:14; 45:14; 64:14)
• Yetimlerin ve öksüzlerin malını yemezler (17:34)
• Gerçeği takdir edenlerle evlenirler; politeistlerle evlenmezler ve zina işlemezler (5:5; 23:6-7; 30:21; 17:32)
• …
• Vurdumduymaz değiller; politik ve sosyal konularla ilgilenirler (5:79)
• İyiliği yaymaya ve kötülüğü durdurmaya (3:104)
• İyilik yapmayı ertelemezler (3:114)
• Toplumun iyiliği için aktiftirler (23:5)
• Tanrı yolunda birbirlerini desteklerler (8:74)
• Sistem için toplumda hukuk adamları yetiştirirler (9:122)
• Birbirleriyle iyi işlerde yarışırlar ve kötü işlerde birbirlerine yardımcı olmazlar (5:2)
• Paralarıyla ve canlarıyla adalet ve gerçek için savaşırlar (4:75; 9:111)
• Hukuk öğrenimini desteklerler (9:122)
• İyi işlere azimle devam ederler, zorluklar karşısında korkuya kapılmazlar; başarının zorluğu izlediğini bilirler (2:45, 177; 94:5-8)
• Haksızlığa ve baskıya uğrayanların hakları için savaşır (4:75)
• Barış için yollar arar (2:208; 4:90; 8:61; 2:208)
• İlericidirler (15:24; 74:37)
• Kendilerini iyiye doğru değiştirirler (reform) ve başkalarını da buna çağırırlar (6:48,54; 7:35,56,142; 11:117; 12:101; 21:72,105)
GEZGİN95: Merhaba Edip bey. Kuran'da şiddet içeren, savaşa iten bir sürü ayet var. Müslümanlar, bu savaşların "savunma amaçlı" olduğunu ileri sürerler.
Bu savaşların amacının ne olduğu, yani, savaşların hangi şartlarda sürmesi gerektiği ayetlerde belirtilmiş; örneğin :
"... din Allahın olana kadar ... " (2:193)
"Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen Allah'ın oluncaya kadar ..." (8:39)
"... tevbe eder, namazı dosdoğru kılar, zekâtı da verirlerse ..." (9:5)
"... hak dini din edinmeyen kimselere alçalmış oldukları halde elden cizye verecekleri hale gelinceye kadar ...." (9:29)
....
Savaşların, "herkesin müslüman olmasına kadar" sürdürülmesinin emredilmiş olması, bu savaşların bir savunma savaşı değil, İslamı yayma savaşı olduğunun kanıtı değil mi?
Hatta barış yapılabilecek bir durumda bile barışa yanaşılmaması emrediliyor:
"Üstün durumda iken gevşeyip barışa çağırmayın...." (47:35)
Savaşlar savunma amaçlı olsaydı, bunların yerine "... düşmanınız aman dileyene, barış isteyene kadar ..." sözü daha uygun olmaz mıydı? Bu savaşların amacı, Kuran'da açık seçik yazılmış. Öyle değil mi?
EDİP: "... Din Allah'ın oluncaya kadar" ifadesinde yer alan Allah'ın dinini maalesef Sunni veya Şii şeriatlerle, mezhepçi öğretilerle karıştırıyorsun. Allah'ın dini, adalet, özgürlük ve barış prensipleri üzerine kurulu bir sistemdir. Böyle bir sistemin egemen olması demek hiçbir kişinin veya toplumun dininden veya fikrinden dolayı baskıya uğramaması; hiç kimsenin cinsinden, ırkından veya renginden dolayı ayırıma uğramaması; yeryüzünde zulüm ve haksızlığa rıza gösterilmemesi; devlet konusunda halkın oyuna saygı gösterilmesi ve dünyada barış ve dostluk ortamının sağlanması demektir.
Nitkeim, yukarıda Othello'nun 3'üncü sorusuna verdiğim cevapta tarif edilen İslam sistemi egemen olursa hem laik ve hem demokratik bir ortam oluşturur. Laiklik ile demokrasi arasında yaşanılan teorik ve pratik gerginlik Kuran'daki islami sistem federal yani çok hukuklu bir laik sistem öngörerek daha özgür ve demokratik bir ortam oluşturur. Bu arada alıntıladığın iki ayetin çevirisinde hatalar var. Şu anda detaylı bir şekilde bu hataları tartışamıyacağım (Quran: a Reformist Translation kitabının girişinde 9:29 ayetinde geleneksel meallerde anlamı çarpıtılan "cizye" kelimesiyle ilgili detaylı bir tartışmamı bulacaksınız.)
47:35 Siz üstünken gevşemeyin ve barışa çağırın. ALLAH sizinle beraberdir ve işlediklerinizi ziyan etmeyecektir.
9:29 Kendilerine kitap verilenler arasından, ALLAH’a ve ahiret gününe inanmayan, ALLAH’ın ve elçisinin yasakladığını yasaklamayan ve gerçek dine uymayan kimselerle boyunlarını eğip elleriyle savaş tazminatı verinceye kadar savaşın.
Siz maalesef, bilerek veya bilmeyerek, barışa çağıran düzinelerce ayeti görmezlikten geliyorsunuz. Dahası, savaşla ilgili ayetleri bağlamlarından cımbızlayarak koparıp çarpıtıyorsunuz. Sizin yukarıya aldığınız üç ayetin bağlamını vereyim de bu konuda gerçeği merak edenler kendileri karar versinler.
2:190 Sizinle savaşanlarla ALLAH yolunda savaşın. Saldırgan olmayın. ALLAH saldırganları sevmez.
2:191 Onları yakaladığınız yerde öldürün ve sizi çıkardıkları yerden onları çıkarın; zulüm ve işkence öldürmekten beterdir. Sınırlanmış Mescid’in yanında sizinle savaşmadıkça onlarla savaşmayın. Size saldırırlarsa siz de onlara saldırın. İnkarcıların cezası böyledir.
2:192 Son verirlerse, ALLAH Bağışlayandır, Rahimdir.
2:193 Zulüm ve işkence ortadan kalkıncaya ve din ALLAH için oluncaya kadar onlarla savaşın. Son verirlerse, artık zalimlerden başkasına düşmanlık yoktur.
2:194 Sınırlanmış ay ancak iki taraflı gözetilebilir. Ateşkese uymak karşılıklıdır. Size saldırırlarsa onlara aynen saldırın. ALLAH’ı dinleyin ve bilin ki ALLAH erdemlilerin yanındadır.
**
8:39 Baskı ve zulmü ortadan kaldırıncaya ve dini sadece ALLAH’a ait kılıncaya dek onlarla savaşın. Düşmanlığa son verirlerse, elbette ALLAH yaptıklarınızı Görür.
8:40 Dönerlerse, bilin ki sahibiniz ALLAH’tır. O en iyi Mevla (Egemen/Dost/Koruyucu) ve en iyi Yardımcıdır.
8:41 Ayırım gününde, iki ordunun karşılaştığı günde kulumuza indirdiğimize ve ALLAH’a inanıyorsanız, bilin ki elinize geçen her ganimetin beşte biri ALLAH’ın ve Elçisinindir. Bu pay, akrabalar, öksüzler, yoksullar ve yolda kalmışların hakkıdır. ALLAH her şeye Güç Yetirendir.
**
9:1 Bu, ALLAH ve elçisinden, kendileriyle anlaşma yapmış bulunduğunuz putperestlere bir ultimatomdur:
9:2 Yeryüzünde dört ay daha dolaşın, bilin ki siz ALLAH’ı aciz bırakamazsınız ve ALLAH inkârcıları rezil eder.
9:3 Bu, aynı zamanda, ALLAH ve elçisinden tüm halka, büyük hac günü yayımlanmış bir bildiridir: ALLAH putperestlerden uzaktır, elçisi de… Tövbe ederseniz sizin için daha iyidir. Dönerseniz, bilin ki siz ALLAH’ı aciz bırakamazsınız. İnkârcılara acı bir azabı müjdele.
9:4 Ancak, kendileriyle yaptığınız anlaşmanın koşullarına eksiksiz uyan ve size karşı başkalarıyla iş birliğinde bulunmayan putperestlerin anlaşmasını tanıdığınız süreye kadar uygulayın. ALLAH erdemlileri sever.
9:5 Sınırlanmış aylar çıkınca, (hâlâ barışa yanaşmıyorlarsa) o putperestleri yakaladığınız yerde öldürün. Onları yakalayın, onları kuşatın ve her hareketlerini izleyin. Tövbe edip namaz kılar ve zekât verirlerse yollarını serbest bırakın. ALLAH Bağışlayandır, Rahimdir.
9:6 Putperestlerden biri sizden geçiş emniyeti dilerse ona koruma sağla ki ALLAH’ın sözünü işitsin; sonra onu kendisinin güvenlik bölgesine ulaştır. Çünkü onlar bilgisiz bir topluluktur.
9:7 Putperestlerin ALLAH ve elçisi yanında nasıl bir anlaşması olabilir ki? Sınırlanmış Mescit’te sizinle anlaşma yapmış olanlar hariç. Onlar sizin haklarınızı gözettikleri sürece siz de onların haklarını gözetin. ALLAH erdemlileri sever.
FREEWILL: Evrensel dediginiz bu kitap ile (Kuran ile) Allah "kolelik" gibi igrenc bir sistemi ortadan kaldirmis midir, yoksa onu duzenleme yoluna mi gitmekle mi yetinmistir? SAYGILAR
EDİP: Yargıtay Cumhurity Başsavcısı Vural Savaş'ın Refah Partisinin kapatılması davası için hazırladığı mütaala taslağına verdiğim cevap, ilk baskısı Ozan Yayınları tarafından 1997 yılında Devlet/Demokrasi/Oligarşi/Teokrasi adıyla kitap olarak yayımlandı. O kitabın son bölümlerinde Vural'ın kölelik konusunda İslam'a yönelttiği suçlamanın asılsızlığını delilleriyle tartıştım. Gerçi kitap hala piyasada ve kütüphanemde mevcut, maalesef kompüterimde elektronik olarak mevcut değil. (Kitabın İnglizce orijinalı olan Cannibal Democracies, Secular Theocracies: the Turkish Version --Yamyam Demokrasiler, Laik Teokrasiler: Türkiye Versiyonu-- New York'ta bir üniversitenin düzenlediği uluslararası bir sempozyumun konusu olmuştu.)
Orijinali Reformist Translation'de yayımlanan "İslami Reform için Manifesto" başlıklı makalemde kölelikle ilgilli bölümü buraya alıntılıyorum:
Yaygın olarak uygulanan kölelik Kuran tarafından kaldırılmıştır (4:25,92; 5:89; 6:10; 8:67; 24:32-33; 58:3; 90:1-20). Kuran köleliği büyük bir günah olarak değil, günahların en büyüğü olarak kabul eder. Kölelik, ölmeden önce tövbe edilmediği sürece affedilmeyecek Allah'a ortak koşmaya eşdeğerdir. Kuran su götürmez şekilde Allah dışında bir efendi (rab) kabul etmeyi reddeder. Birinin efendisi olduğunu iddia etmek Allah olduğunu iddia etmek ile aynıdır (12:39-40; 3:64; 9:31). Muhammed'in vefatından on yıllarca sonra krallar, ve kralların köleleri dini liderler, Yusuf'un arkadaşının efendisine atıfta bulunuşunu (12:41,42) çarpıtarak köleliği yeniden canlandırmak ve haklı çıkarmak istediler. Ama Yusuf'un Allah dışında hiç kimseyi efendisi veya rabbi olarak nitelendirmediğini, ve hapishane arkadaşlarına, adaletsizliği ve üzerlerindeki sahte efendilik iddiasını reddederek özgürlüğe ulaşmaya çalışmalarını tavsiye ettiğini gözden kaçırdılar (12:39-40).
16:75-76 ayetleri köle biri ile özgür birini karşılaştırır ve özgür biri olmanın önemini vurgular. Nitekim Kuran, insanlar üzerindeki efendilik iddiasından dolayı Firavun'u kınar (79:15-26). Allah Yahudileri kölelikten kurtarmış ve özgürlüklerinin özlemekte oldukları yiyecek çeşitliliğinden daha önemli olduğunu hatırlatmıştır (2:57-61). Kuran, Muhammed'i barış zamanında düşmanlarını yakalayıp hapse atmaması için uyarır, ve bu davranışa sadece savaşa katılanlara karşı izin verir (8:67). Kuran, ortak koşanların köleleri olduğu gerçeğini kabul eder (24:32; 16:75), ve köleleri özgürlüklerine kavuşturmayı müslümanların bir niteliği ve etkinliği olarak değerlendirir (90:13). Nitekim, dinlerini sadece Allah'a adamaya karar veren öncüler kölelerini özgürlüklerine kavuşturdukları gibi çevrelerinde müslüman olmayan grupların kontrolü altındaki köleleri de parayla satın alıp özgürlüklerine kavuşturmuşlardır.
Hadis, Sünnet ve çeşitli mezheplerin şeriatleri yoluyla İslam'ın ilerici mesajını gerisin geriye cahiliye dönemi inanış ve pratiğine çeviren Emevi ve Abbasi yönetimleri bu illetli uygulamayı tekrar hortlatmışlardır.
Köleliğin acısını en çok çeken, ve Musa'nın önderliği yoluyla Allah tarafından kurtarılan (Mısır'dan Çıkış 1:13-14) Yahudilerin, sonraları köleleştirmeyi kutsamaları ve bu uygulamayı kutsal kitaplarına sokmaları ironiktir (Mısır'dan Çıkış 21:26-27; Levililer 25:44-46; Yeşu 9:6-27).
İsa'nın köleliğe hiçbir zaman göz yummamasına rağmen, St. Paul, modern Hristiyanlığın kurucusu, "Din kitlelerin afyonudur" Marksist özdeyişini haklı çıkarırcasına, bir yerde efendilerin kölelerine iyi davranmasını öğütler (Colossians 3:22), ve kölelelerden efendilerine karşı "korku ile itaatkar olmalarını" ister (1 Peter 2:18; Ephesians 6:5; 1 Timothy 6:2; Colossians 3:22; Titus 2:9). Dinin ayrıcalıklı sınıflar tarafından insanları köleleştirmek veya onlardan yararlanmak amacıyla kullanılması, Güney Afrikalı bir lider tarafından berrak şekilde tarif edilir: "Misyonerler Afrika'ya geldiğinde, onların Kitab-ı Mukaddes'i, bizim ise toprağımız vardı. 'Gözlerimizi kapayalım ve dua edelim' dediler. Gözlerimizi açtığımızda, bizim Kitab-ı Mukaddes'imiz, onların ise toprağı vardı".