Jump to content

epoché

Normal Üye
  • İçerik sayısı

    63
  • Katılım

  • Son ziyaret

İletiler bölümüne epoché kullanıcısının eklediği dosyalar

  1. Tanrı kavramının aslı, ideolojik anlamda idealist dünya tasavvuru temelli teolojik yorumsamadır, çünkü Tanrı'nın diri bir benlik olduğu düşünülür, benliği ben kılan ise idesidir. Monoteist bir din, örneğin "islam", bu düşünce biçiminin, sosyal bir hiyerarşi üretmek üzere kültürel tabanda dilsel ve sembolik olarak yapılandırılan siyasi çıkışıdır. Bu bağlamda islam denilen etimolojik temelde biraz incelenirse, onun kökeninin, Hint teozofisinden çokça beslenen İbrani teolojisi ile Sümer mitosları olduğu zaten kolayca görülecektir.

    O halde Tanrı kavramı üzerine, onu isim ve sıfat olarak kültürel tabanda içeriklendiren dinlerden bağımsız teolojik soruşturmalar terpitlemek de mümkün. Yani islamın yadsınması Tanrı kavramını yadsımaz, sadece islamın Tanrı'yı içeriklendirişini, veya Allah'ı yadsır. Tanrı kavramının (varlığın metafizik bir irade tarafından işletildiği düşünümünün) dilsel olarak yadsınması ise sistematik felsefi uygulama gerektirir. Ateizm de, ya böyle bir uygulamanın neticesi olarak, ya tarihsel teolojik metinlere dayalı oluşan Tanrı-insan (efendi-köle) dikotomisinin yapıbozumundan doğmuş anarşist bir kimlik olarak, ya da saf inançsızlık durumu olarak belirgin hale gelir.  

    En basit ifadesiyle monoteist dinler, Tanrı kozmolojisinin üst zeminidir, temelinde ise idealizm, haliyle "mutlak ide"/saltık BEN vardır. Semavi dinler, bu varsayımsal mutlak ideye kendi kültürel dizgeleri üzerinden ortaklaşa bir "değer" biçerler, yani (sözde) mutlak-olanı "biçimlendirirler". Bu bağlamda, her coğrafyanın ve bölgenin tanrısı, o bölgenin entelektüel geçmişini ve sosyopsikolojik tahlilini de verir demek gerekiyor. Son kertede, bir insan tekinin zihnindeki Tanrı/Allah/Zeus kavramı, kendi öznesine özgüdür, çünkü özne, metafizik bir tanrıyı tanımlayışını ancak kendi kimlik bilinçleri üzerinden gerçekleştirir.

    Her şeyi bilen, gören, adaletli vb.. Tanrı kavramına ilişkin bu gibi içerikler Platonculukta pek yoktur örneğin, oysa Hristiyanlığa dair büyük bir kısmın düşüncel temeli Neoplatonizm'den dolaylı Platon'dur. Tabi ki Hristiyanlık inancı da, islamın doktrinal içeriğinin oluşmasında büyük bir faktör olmuş. İslam teologları ise Neoplatonizm'in fikir babası Plotinus'un düşüncelerinin büyük etkisinde kalmışlar yine. Yani şunun anlaşılması gerekiyor, "vahiy" gibi şeyler olgusal anlamda yoktur zaten, bunun tartışma konusu yapılması dahi gereksiz, peygamberler, melekler, hiç birinin anlatıldığı/aktarıldığı şekliyle tarihsel bir gerçekliği yoktur, metinler, hikayeler -tamamen insan ürünü- olup, salt politik metodolojilerdir, fakat, monoteist bir doktrinin, düşüncel bir temeli vardır, metindeki masalları da, bu temele ilişkin, _kitlelere hitap eden bir dilde_ yapılandırılan sembolik-anlatılar olarak görmek gerekiyor, örneklendirmek gerekirse; Gabriel (Cebrail) — algebra/Gebra-EL, el-cebir, /evrende işleyen tanrısal zeka vb. Bu bağlamlarda, islamı sadece sosyokültürel bir olgu olarak görmek gerekiyor, çünkü islam diye bir şey zaten yok, her müslüman kimlik islam kavramına ilişkin nüanslar sunar size. O halde ateizmi doğru içeriklendirmek için aslen islamla ya da herhangi bir monoteizmin kurgularıyla vakit kaybetmek yerine, ontolojik idealizm ideolojisiyle düşüncel bir mücadeleye girmek gerektiği söylenebilir..     

           

      

  2. On 12/2/2016 at 00:18, NotImportant yazdı:

    Bütün bu yazılar ( hepsini üstüne alma senin üstünden gidiyorum ) yaşama bir tanım vererek yapılmıştır. 

    Yaşam nedir ? 

    Bu sorunun cevabı nesnel olamaz. Tüm insanlığın ortak tanımı dahi olsa evren dahilinde bir yargıdan bahsediliyor. Yalnızca insani düşünceler kullanarak böyle bir tanım yapmak haddimizi bilmez bir tavır olur. Yaşam nedir bilmiyoruz, bildiğimizi de kendimize göre biliyoruz. Bilinçli bir kütüğün yaşam tanımı kendine göre farklı olacaktır. Ona bir sürü kütük destek çıkarsa al sana yeni yaşam tanımı.

    Yasam <organik evrim_dir > duyumsallik, bilissellik, tuketim, egilim, gelisim, degisim-donusum. Buna bir itiraziniz, ya da atladigimi dusundugunuz baska bir tanimi varsa yasam denilenin, ogrenmek isterim. 

    Sorunun cevabinin nesnel olamamasi ne manaya geliyor, bunu da bilemiyorum, fakat insan tarihine baktiginizda yasama dair tum gecerli epistemik veri, nesnel gozlem uzerinden edinilmis degil midir?   

    On 12/2/2016 at 05:36, haci yazdı:

    Benim değindiğim enerji sizin bildiğiniz enerji değil...Ben pür, saf enerji olarak bilinen ve Big Bang sırasında maddeye dönüşen enerjiden bahsediyorum ki onun doğası hakkında bilinen hiç bir şey yoktur. Başka bir deyişle saf enerji iş yapabilme kapasitesi olan enerji değildir. Maddeye dönüşme kapasitesi olan enerjidir. Evrenin canlılığı felsefi bir bakış açısı değildir. Fiziksel, materyelist  bir çıkarımdır. Evrenin gözlemlenen her davranışı cansız maddenin davranışıdır. Cansız madde canlı davranışlar da sergiliyorsa, o madde hem canlıdır hem de cansız. Hem canlı hem de cansız olan evren için cansızdır diyemezsiniz.

    http://haci-haci.typepad.com/maddenin_canli_davrani_se/35-canli-nedi̇r/

    Kusura bakmayin da, teoloji yapiyorsunuz. Tanriyi 'saf enerji' etiketiyle tekrar ambalajlayip, anlasilmaz sekilde de "materyalist" bakis acisi diyorsunuz. Oncelikle iddianiz "metafizik" bir iddiadir, materyalist monizmde ise enerjiyi ortaya koyan maddedir. Madde kavraminin iki disiplinde ayri icerige sahip oldugunu dile getirmistim, herhalde dikkate almadiniz. Fizikte, madde diye uzayda yer kaplayan kutleye veya fiziksel bir unsura isaret edilirken, filosofide (gerek materyalizmde, gerek de bilimin temeli olan naturalizmde) ise dogaya isaret edilir. Dolayisiyla naturalizme gore, benim bilmedigim ve "dogasi hakkinda hic bir sey bilinmedigi" halde de bilip-varladiginiz "Big bang sirasinda maddeye donusen enerji"-yi ortaya koyan da, yine/ancak soz konusu ontolojik gecise taban veren maddi doga olabilir.

    Yanlis anlamadiysam siz big bang denilen kavrami da mutlak bir baslangic olarak iceriklendirmissiniz, herhalde panfizisist-egimli yorumsamalariniz da bu dusunceden besleniyor, oysa bu kavramlastirmanin herhangi bir bilimsel ya da filosofik dayanagi olmadigi gibi, materyalizme de bir baglantisi yoktur. Bu baglamda cikarimlariniz, iddia ettiginiz gibi materyalist degildir, ve tabi ki organik canlilik da, maddenin hareket niteligiyle ozdes degildir. Son tahlilde canlilik denilen, belirli bir formun t-uremisligine iyedir, ona taban veren ontolojik formasyonlar ve surec mevcut olmadigi takdirde de, canlilik-niteliginden soz edilemez. Dolayisiyla da aslen evrene isaret edilirken; 'canli' ya da 'cansiz' gibi bicimsel yuklemler kullanmak da hatali soyutlamalarin sonucudur, zira bu ifadeler; ickin formlara yoneliktir.   

    Bence siz 'cansiz madde', 'canli madde' turevi kavramlarinizi yeniden iceriklendirmeyi deneyin. Canlilik denilen, maddenin belirli iliskileri uyarinca islevsel hale gelen, evrimsel bir orgutlenis bicimidir. Bir bicimin ortaya koydugu niteligi ise, onun parcalarinin toplamina indirgeyemezsiniz, indirgeseniz de bu, "cansiz madde canli davranislar sergiliyorsa" gibi talihsiz soylemler uretmenize sebebiyet verebilir..    

     

     

     

  3. On 7/22/2016 at 10:48, haci yazdı:

    Elbette. Gerçekten var olan madde değildir. Enerjidir. Madde zaten e=mc2 denklemine göre enerjidir.

     

    Sayin haci, basligin geri kalanini okumaya firsatim olmadi, fakat buna katilmiyorum. 

    Madde denilen, fizikte ayri, filosofide ayri bir kavramdir. Dolayisiyla "gercekten var olan madde degildir" gibi metafizik bir koyutlama uretiyorsaniz, fizik terminolojisi kullanmak rasyonel degildir, ve soylem asilda kucuk bir soyutlama hatasindan besleniyor. 

    Enerji denilen, temel baglaminda "is yapabilme kapasitesi" demektir; dolayisiyla enerji zaten maddede ickindir. Haliyle (filosofik baglaminda) madde kavramini =enerji olarak iceriklendirmek pek de dogru degil, zira enerji, onun niteliklerinden sadece biridir, ve tum bu nitelikleri ortaya koyan da yine maddedir. Canlilik da, sizin de belirttiginiz gibi, maddenin organize hale-gelimi, haliyle surecinin isaretcisidir.    

    Maddenin bir formasyonu olan bu canlilik-niteligini, o canliligin kurucu-unsuruna atfetmek ise, filosofik olarak _indirgenmis bir varlik bicimine tekabul etmesi dolayisiyla_ tutarli olmaz.

    Son tahlilde, biyolojik canlilik, maddenin belirli formasyonlari uyarinca ortaya cikan bir nitelik olarak gozleme taban veriyor, bu yuzden de maddi evrenin kendi-zatinda canli olmasi kavramini, herhangi bir bilimsel ya da filosofik temele oturtmak mumkun gozukmuyor. Hani suna benziyor biraz; insanin kulagi onun bir uzvu, ve belli bir nitelik ortaya koyuyor; ama "insan kulaktir" dendiginde, bu da kulagin surecinin yadsindigi manasina gelir.    

    Saygilarimla

     

  4. "Tanri" kavraminin derinine biraz inilirse, insanin, varligi kendi-oznesine indirgeyip bunun "genisletilmis" biciminden bahsettigi gorulebilir : ) Bu baglamda, asilda "Tanri var mi-yok mu" sorunsali, sanal bir sorunsaldir.  

    Varligin "kendinde-sey" olarak bir anlami yok, olamaz da, zira o zat-en, anlamlarin kurucu oznesi konumunda olan butunselin betimidir. Insan denilen ise, bu anlam(lar)i kavramsal-bilgisi uyarinca turete(bile)n, butunde ickin bir formdur, bir diger ifadesiyle; anla-m denilen, "onsel olarak" belirli bir insan formunun varligina/dahiliyetine/etkinligine ve onun nitel(enen) bicimine iyedir, dolayisiyla tum -kavramlar-, insanin ontik formuna indirgenememekle beraber, onda ickindir.

    O halde; 'kavram insanla vardir' => dogru, 'her insanda kavram vardir' => hatali olur. 

    Ornegin bir bebekte kavram var midir? Gozleme taban verdigi_kadariyla yoktur. Peki yasam esnasinda degismez/sabit/kalici-dir denilebilecek_dusunumlerden, veya mutlak bir dusuncel statiklesmeden bahsetmek, hatta direkt olarak kavramlastirma ve dusunce-olgusunun sureclerini yadsimak mumkun mu? Elbette degil.   

    Demek ki epistemolojik durum ontolojik duruma iyedir. Ontolojik durum ise, insan istencinden bagimsizdir; ve salt istencin etkinligini kosullayan da, bu bagimsizligin bilincidir. 

    Bu baglamda; "Tanri yoksa hic bir seyin anlami yoktur", tamamen dilsel bir kapanda tureyen teleolojik bir zirvadan otesi degildir, ve tabi ki indirgenmis tum varlik bicimleri de b-oyledir.   

    Son tahlilde; anlam noktalanmaz, fakat 't-uretilir'; dolayisiyla insan, kendi-anlamlarini turetmek kaydiyla surece dahil olur.

    "Tanri yoksa" ifadesine donersek; bunun taban acilimi "benim-oznem-mutlak degilse" tereddutudur. Ben-lik koyutlamasi ise, dusuncel gecislerin saltiklastirilma durumudur, bu elbette evrimsel tabanda tureyen psiko-biyolojik de bir kosullanma fakat, filosofik temelde, ozellikle dilsel-kaliplara iliskin pratik cozundurmeler, insanin kendi ozgun-bilinci hakkinda daha kritik gorus sahibi olmasinda faktor olabilmekteler..    

     

      

     

  5. Var olmak, varligin kendisinin niteligi ise, varlik, dusuncede bolundugu olcude gerceklikten kopulur. 

    Bir de 'var' ve 'yok' kavramlari, asilda sadece fenomene dair algisal yuklemler; dolayisiyla varlik-butunu zaten "var" veya "yok" tanimlarinin oznesi degildir fakat, bu yuklemlerin "kurucu-oznesidir".

    Teolojik yorumsama; ontolojiden yalitilan epistemoloji demektir. Insanin ise kavramlari, varligini ortaya -kendi istencinden bagimsiz olarak koyan- NESNE uzerinden soyutladigi bilimsel bir tespittir, dolayisiyla bu olgudan kendini yalitan her dusunce sistemi, ancak semantik bir zirva deryasidir. Bu baglamda da teoloji varligi aciklamaz-aciklayamaz, tarihte hic bir donemde de aciklayamamistir. Filosofik uygulama ise bunun tam tersi; varligi 'oznel bicimler' uzerinden degil, "doga" uzerinden tanimlama yoluna gittigi icin, bilimin tum metodolojik temellerini atmistir. 

    O halde "yaratilmayan bir sey nasil var olabilir?" - bunu sormadan once acaba 'yaratilma' yukleminin, etimolojik kokeni nedir, bunu sorusturmak gerekir.. 

  6. "Varlik" denilen, insan-oznesini de iceren bir kavram olup, -sistematik- olarak cozundurulebilir bir seydir.  

    Bu baglamda fatalizm kavramini dogru veya yanlis olarak etiketleme girisimi, asilda beyhude bir cabadan ibaret, zira epistemolojik bicimleri, onlari kosullayan ontolojik gecislerden izole olarak yorumsamak sadece indirgemeci akil tutulmalarina tekabul eder. 

    Oncelikle "var olmak", varligin-kendisinin niteligi olup insanin tininden, istencinden, bilincinden vesairesinden bagimsizdir, ve soz konusu niteligin, kendi bicimsizliginden ayrimlanmis ontik artiklari konumundaki bicimleri, yine bu bicimlerden biri olan insanin simgesel bilincinde ickin haldeler. Dolayisiyla insan denilenin, varligi, ontolojiden-kopuk ozgun dusunumlerinde rasyonellestirmek yerine, dusunceyi, gozleme taban veren varliksal sureclerden besleyerek sistematik olarak iceriklendirme yoluna gitmesi, varligin karakterine paralel kavramlastirmalari turetecektir. Dikkat edilirse, her kavramlastirma kendisini onceleyen epistemolojik limitin yadsinmasi uzerinden belirginleniyor, ve eger varlik denilen de limitlenemez-olarak dinamik bir seyse;  "varlik budur", "boyledir" demenin, bu sekilde bir sabitleme yapmanin olanagi yok, zira yalitik ve statik bir ontolojik durum yok, olmadigi icin, saltiklastirilan epistemik betimler anca teolojik safsatalara esdegerdir, ve salt bu kavramlasim da zaten ateizmin filosofik temelidir.

    Son tahlilde, insan-istencinden bagimsiz bulundugu anlasilan nesnenin, verili bir durguda algiya temasindan beslenmeyen hic bir soyutlama, pro-bilimsel olmayip, metafizigin konusudur. Anlami noktalamak ise, filosofik acidan tutarsizdir.   

       

      

     

  7. 10 saat önce, Engse Hohol yazdı:

    Muhammed'in ateist olduğunun en sağlam kanıtlarından biri Hayber Seferinde Esir Edilen Safiye'yi esir aldığında Muhammed, kurana yazdığı Bakara 234 ve 235nc ayetleri çiğneyerek Safiye 'nin 4 ay 10 gün iddet doldurmasını beklemeden onunla cinsel ilişkiye girmesidir. Muhammed Hayber Seferinde Safiye'nin babasını öldürmüştü ve kocası Kinane İbni Hukayk'ı da 1 hafta sonra öldürdü. Kinane İbni Hukayk'ın ne zaman öldürüldüğü tam bilinmiyor. Sonuç olarak Kinane İbni Hukayk, ister hayber savaşında öldürülsün, ister bir hafta tutsaklığının ardından, fark etmez. Çünkü muhammedin kuranın Bakara 234 ve 235nc ayetlerine yazdığı hükümlere göre kocası ölen veya kocasından boşanan kadın 4 ay 10 gün iddet süresi dolmadan önce evlenemez. Ama muhammed Safiye'yi esir aldığı 2nc hafta cinsel ilişkiye girdiği islami kaynaklarda da yazmaktadır.

    Safiyye'nin babasını ve kocası öldürüp, kendisinin ırzına geçilmesi muhammedi ateist yapmaz ama Kuranın Bakara 234 ve 235nc ayetlerine yazdığı hükümleri çiğnemesi muhammedi ateist yapar.

    Ilginc bilgiler sayin Engse Hohol, bu veriler herhalde bazi muslumanlari da sorgulamaya yoneltiyor. Sorularla-islamiyet sitesi baya bir cabalamis;  

     https://sorularlaislamiyet.com/peygamberimizin-sav-safiyye-annemizle-olan-evliliginin-insani-boyutu-nedir-neden-iddet-suresini

  8. Muhammed'in varliksal konular uzerine oturup da kafa patlattigini pek dusunmuyorum acikcasi. Kuran'da karsimiza cikan neredeyse butun dini kavramlar, tamamen Yahudi teolojisine ait. Buyuk ihtimalle Muhammed'e biri(leri) bunlari kendi bildiginden cok daha detayli olarak ezberlettiler, ve Muhammed de bunlari peyderpey aktardi, yeri geldi hatali da aktardi (Meryemleri karistirmasi gibi), fakat o toplumda politeizmi bitirmeyi iyi kotu basardi, ve tek adamligi/biat kulturunu iyice saglamlastirdi.  

    Son tahlilde Muhammed bir tuccardi, siyasal zekasi vardi, ve cevresindeki insanlari pesinden surukleyecek kadar da yetenekliydi, fakat ben yine de bu din kurma isine tek basina kalkistigini dusunmuyorum, ardinda mutlaka (golgelerde) birileri vardi. Devami da Emeviler zaten..

     

  9. 14 saat önce, Dindarr yazdı:

     

    Benim doktora gözükmeme gerek yok.

    Çünkü bana iltifat ettiğini hiç görmedim. Eğer bana iltifat ettiğini hatta küçük bir tebessüm ettiğini görseydim. "Bende kendisine ait, bir şey gördü galiba iltifat ediyor" :D der derhal doktora koşardım. :D (Tenekecilikte ilerlemenin, yıldızlara gitmenin, bir düğmeye basmakla, milyonla insanı öldürmenin MEDENİYET olduğunu kabul eden biri; mazallah :D ben de kendisine ait birşey görürse yandım demektir  :D

    "Bir dugmeye basmakla, milyon insani oldurmenin medeniyet oldugunu kabul eden biri"

    Benim klavyemden boyle bir soylemi uzerime almami gerektirecek herhangi bir cumle cikti mi? Yoksa sen bu iftirayi onune gelen herkese mi atiyorsun? Sersem adam. 

        

  10. 13 saat önce, Güçlü Ateist yazdı:

     

    Dinamizm ve hareket gözlemci gözlemidir. Maddede yoktur.

    Pek de kavramsızlık dememişe benziyorsun :) sonuçta maddeye dinamik dedin, hareket halinde dedin.

    Doğru

    Yanlış. Varlığın bir izdüşümünün yaratıldığı doğru. Bunun algılandığı doğru. Ancak materyalist bir akıl bunu tersine çevirerek somutlar. Yani elmayı onu çevreleyen diğer madde ile varlar. Bu şekilde gerçeklik algıdan çıkar. Kendisi tarafından kendisine dayatılır. Bu da gözlemciyi (algıyı, ideayı her ne diyorsan) devre dışı bırakır.

    Bu işlemin herşeye yapılabilmesi izdüşümü geri çevirme yeteneğiyle doğru orantılıdır.

    İzdüşümü geri çevirme yeteneği de bilginin çokluğudur.

    Bilgi az ise algıladığın varlığı (izdüşüme dönüşen maddeyi yani) tekrar maddeye geri çeviremezsin.

    Bilgin tam ise çevirirsin.

     

    Bu işlemler algılananı gözlemciden çıkarır.

     

    Klasik söylemleri biliyorum. Onları bana tekrar etme lütfen.

    Benim demek istediğimi anlamışsındır umarım.

    Hayir, malesef anlamadim. "Elmanin onu cevreleyen diger madde ile varlanmasi, gercekligin algidan cikmasi, kendisi tarafindan kendisine dayatilmasi" ne demek acaba? Aciklarsaniz sevinirim. 

    Asli gercekligin kavramlarin haricinde kaldigina iliskin soylemim, kavramlar evrenin karakterine paralel olamaz demek degil, kavramlarin, epistemolojik sabitler olma ihtimallerinin reddiyesidir. Zira belirttigim gibi madde, dogasi itibariyle dinamiktir, bu sebeple varligin ortaya koyabilecegi nitel formlara bir limit bicemeyiz. Sizin bu surecleri reddedisiniz durumu dahi, olgusal tabanda maddenin hareketine iyedir.   

    Surayi iyi anlamak gerekiyor; insan denilenin "var" deyisi, sadece maddenin formu, formun da niteligine dair, formlari kapsayan butunsellige degil, zira orasi alginin degil, akil yurutmenin alanidir. Siz bilinc ya da gozlem-ci denilen evrimsel nitelikleri, nesnel zeminden izole olarak mi ele aliyorsunuz? Eger oyleyse bu durumun da olguda herhangi bir karsiligi yoktur, zira bilinc de, dusunce de, maddi formlardir, haliyle sureclere ickindirler.  

    Maddenin hareketi ve surecleri, siz kabul etseniz de, etmesenizde olgudur, olgusaldir. Goz-lem-ci, devre disi kalmaz, zira gozlem denilen olgu ile gozlemci denilen nitelik, yine diyalektik sureclerin urunleridir. Dolayisiyla varligi da, bilgisini de, birbirlerinden izole olarak ele alamayiz.

    "Materyalist akil" ne demek bunu da bilemiyorum, sizin metodolojiniz nedir? Materyalizm denilenin onune bir cozundurme metodolojisi koymazsaniz, ideolojik tabanda hic bir anlami, gecerliligi, yahut gerekliligi olmaz. 

    Biz madde dedigimizde, varlik diyoruz. Varligin dinamik formlarinin iliski agina ise, nitel ve nicel surecler diyoruz, bizi ilgilendiren olgusal taban da bu alandir. Felsefede ise bilinc mi once gelir, madde mi once gelir turevi sanal sorunsallar donemi asilali uzun zaman oldu.    

  11. 10 saat önce, Dindarr yazdı:

    (vahşeti musanna) ve (Musanna bir vahşet) kelimelerini yazıdığımdan dolayı sen beni aptal gerizeakalı said nursici nurculardan mı sandın? Sen hangi saidci nurciii den benim sana yazdıklarımı duydun işittin okudun da beni nurcu sandın he

    said nursi ile uzaktan yakında alakam yok.  said nursinin Bir tek cümlesini okuyup da (acaba burada ne diyor) diye merak etmiş yada o kadar ilgi göstermiş biri bile değilim. :D 

    o yüzden hakkımda çok yanıldım  

    Bak canım gerçekler acıdır. Medeniyet diye taptığın sahanın Medeniyet ile uzaktan yakından alakası olmadığı, bu acı gerçeği, Bir Dindardan öğrendiğin için şoka girdin napacağını şaşırdın elin ayağını dolaştı. Ama bil ki bu öğrendiğin gerçekle belki adam olursun da düşünmeye tefekkür etmeye başlarsın 

    Bunu yapabilirsen bir şeye benzersin. yoksa zavallı kalırsın vahşeti Musannaya medeniyet diye tapmaya devam edersin alkışlarsın ve bu medeniyetin ilerde bir düğmeyi sıkarak Milyarla insanı bir anda yok etmesinden dolayı dolaylı olarak sende Allah indinde mesul olursun.

    Daha once de dile getirdigim uzere, bir klinige gorunmelisin.  

  12. 10 saat önce, Güçlü Ateist yazdı:

    Paragrafını bütünüyle okudum.

    Varlığı gözlemcinin gözlemine bağlayn şu sözlerinin bir açıklaması yok orada.

    Paragrafi butunuyle okusaydiniz, paragrafin basinda maddenin iradeden bagimsizligi olgusunun dile getirildigini gorur, yazilana da alakasiz bir icerik vermeye calismazdiniz. 

    Yazida ek olarak da, madde denilenin dinamik bir dogaya sahip olmasi/surekli hareket halinde olmasi itibariyle, saltik ontolojik durumlarin var olmadigini/olamayacaklarini da belirttim. Bunun uzerine o paragrafa "idealist soylemler" etiketi takmaniz, ya okudugunuzu anlamadiginizi, ya da benim kotu bir yazar oldugumu gosterir, herhalde ikincisi.

    Her neyse, algi ve varliga donersek, iletimde de vurguladigim uzere, ozellikle zihindeki sanal durumlarin asli gerceklik yerine konulmasi durumuna degindim, buna karsin da asli gercekligi kavramsizlik olarak yorumladim/tanimladim. Zira kavram-bilgi denilenin varligi, faal olan algiya iyedir. Algi ise, faaldir, faal olmayan algi yoktur. Bir diger ifadesiyle, insan denilende kavram ve algi, ayni zeminin ogeleridir, zira alginin niteligi, kavramin icerigini kosullar. Oysa dinamik bir iliski aginda, saltik bir kavramsal form sabitleyemeyiz, ancak kosulsal yapilandirmaciliga gidebiliriz.   

    Bu baglamlarda, varlik (ve bilgisi) ancak algica varlanir, zira varliga iliskin tum soyutlar, alginin niteliginden gelir. Var-olmak dahi, bu soyutlamaya, dolayisiyla verili bir ortamdaki maddi sureclere ickindir. Algi ise, bizim varligi varlamamiza degil (^iradeden bagimsizlik), varligin kendi varligini dayatmasina kosullu olarak tureyen faal niteliktir. 

    O halde, alginin kapsama alani disinda olana, var demeyiz, diyemeyiz. Son tahlilde de, var olmak kavraminin kosulu algidir. Algiyi dayatan ise, varliktir.   

     

  13. 20 saat önce, Yeremya yazdı:

    Açıklayayım mı?

    Bir insan, gerçek olan bir inancı, hem de kötü sonuçlarını bildiği halde reddederse, o kötü sonuçları hak eder.

    O düşünce farkı sana gerçeği yalanlatıyor. Normal ve basit bir şeymiş gibi bakma.

    İşte Tanrı nın (Allah ın) elçilerine (peygamberlerine, sözcülerine) inanmayanlar bunu hak ediyor. Yani ateistler, Müslümanlar, Hıristiyanlar, Yahudiler... Yani 7 milyar insan.

    Sizin Allaha inanmadığınızı biliyorum. Sadece düşünce yapımı anlatmaya çalıştım.

    Dusunce yapiniz sizce tutarli mi peki? 

    Inanctan bahsediyorsunuz, bu inancin objesi olarak da "Allah'in (her kimse o) elcileri" (siz acaba bu elcilik denen muessenin dinamiklerine bizatihi sahit mi oldunuz?) diyorsunuz. Devaminda da, tamamen subjektif olarak iceriklendirilen sosyal kimlikler sayiyorsunuz.

    Insan denilen kavramlari nasil soyutlar? Mesela sizin "Allah" yada "elci" kavramini soyutlamanizin kosulu, tabani nedir? Sizin inancinizda insan, anadan dogma bu kavramlara (hem de ortak icerikteki!?) sahip olarak mi dunyaya geliyor?

    Isterseniz dusunce yapinizi masaya yatiralim, ve bu gibi dusuncelerin olusma kosullarini irdeleyelim?

    Saygilarimla 

  14. 18 saat önce, Dindarr yazdı:

    Bence sen acilen bir doktora gözük. Çünkü vahşeti  (kendisinden) ilerilik diye çıkarıp (sanat) olarak ortaya koymuş bir sahaya Sen "İşte Medeniyet budur" diye tapan birsin. :D insan düşününce ne tuhaf geliyor. Evet İnsanlar O kadar delalatte kalmışlardır ki Musanna bir vahşete işte medeniyet budur diye tapıyor :D daha medeniyette değiliz Tenekecilikte ilerlemek Medeniyet değildir kardeşim hahahahah keemoon hevri badi :D

     

    Vahsete medeniyet diye tapildigi fikrini de Said Nursi kitaplarindan mi ezberledin? . 

    Tenekecilikmis, kendi kendine guluyor bir de. Yazma o zaman o tenekeye, din sarhosu, arsiz budala. 

     

     

  15. Ontolojik varligi bulunmayanin, bilgisi de, bicimi de, ismi de olmaz.

    Allah kisisi, bildigimiz kadariyla siyasal ve kulturel enjeksiyon kanaliyla varligini surduren metinsel ve sozel bir kalip olup, zihindeki bir dusunceden ibarettir, kendisine atfedilen sifatlari ise nesnel tabanda ortaya koymuslugu yoktur. Kendi unsurunu ortaya koymayani da, biz varlayamayiz.   

  16. 10 saat önce, Dindarr yazdı:

     

    Cümlemi cıbbızlamayın Ben şöyle dedim:

    "Medeniyet sahasında NASIL kainatı bir anda yok ederim diye Çalışma var"

    Yani İnsanlığı şu mikrobun pencesinden kurtarayım da insanlık rahat etsin diye çalışanların yanında

    Bu (Kainatı nasıl bir anda yok ederim) diye çalışanlar daha zevkle daha şevkle, çok daha büyük bir istekle çalışıyorlar

    Çünkü dünya medeniyetinde Nokta-i istinad "kuvvet'dir" Onun için Zalim acze düştüğü zaman Kuvvet'e sarılır Hak kuvvettedir. der Kuvvetin uşağıdır der 

    Din medeniyetin de ise Nokta-i istinad "Hak"dır. Hak kuvvette de değil Kuvvet Haktadır der

    İşte hakiki medeniyet budur

    Bunlar Gerçekler  sizin uydurma medeniyetiniz hayal. O taptığınız  Vahşeti musanna.. Musanna bir vahşete Medeniyet diye tapıyorsunuz zavallısınız

    Medeniyet İmha etmez İhya eder . 

    hayal almaz hayat verir. koy bunu kafana

     

     

     

     

    "Bu (Kainatı nasıl bir anda yok ederim) diye çalışanlar daha zevkle daha şevkle, çok daha büyük bir istekle çalışıyorlar"

     Siz bence bir klinige gorunun :)   

    Bir de bu sitenin Said Nursi zirvalarini satabileceginiz bir site oldugunu zannetmiyorum ama, yine de kolay gelsin.

     

  17. 10 saat önce, Dindarr yazdı:

     

    İnsanda utanma olur haya duygusu deniyor.. Yahu medeniyet insanlık çağdaşlık. Bir düğmeye basıp milyonla insanı bir anda imha etmek midir?

    övdüğünüz medeniyet sahasında Kainatı nasıl bir anda yok ederim diye çalışıyorlar? bu mudur çağdaşlık İnsanlık Medeniyet

    Eskiden insanlar kılıçla birbirlerinin yüzünü görerek savaşırlardı. Bugünkü Medeniyet çağdaşlık biribirinin yüzünü görmeden ateş emri veriyor. Bu mudur çağdaşlık? Güleyim mi şimdi buna kahkahalar la :D:D:D

    bırakın Allahınızı severseniz Daha medeniyette değiliz. vahşeti sanat eseri gibi ortaya koyuşmuş bir şeye medenilik ilerilik diye tapıyor bugün insanlık.

    işte o yüzden  bütün dünya daha çok inliycek.. bu söylediklerin müslüman camiasına yada batı dünyasına değil. bütün dünyada oturan tüm insanlığa.. hepsi daha çok inliycek çünkü buna medeniyet diye tapıyor.

    Yine ilmen ve aklen Övdüğünüz medeniyetin uydurma ve içinde gizle vahşet olduğu ispat olmuştur saygılar 

     

     

     

    Siz kendi aklinizda kimliksel acilimlar uretiyor, kendi yarattiginiz kavramlara tutunmak suretiyle de benimsediginiz bir takim dusunce ve inanclarin reklamini yapiyorsunuz, bir nevi benlik savunusu. Ortaya attiginiz argumanlarin niteligine bakilirsa da, gozlemselden ziyade safsata temelli, ideolojik siyaset. 

    Benim ne size medeniyet dersi verecek, ne de sizden medeniyet dersi alacak halim yok. Henuz tartismayi ogrenmediyseniz; tartismanin amaci, tutarli bir sonuca ulasmaktir, ideolojik kimlikleri catistirmak degil, eldeki verilere mantiksal cozumlemeler getirerek, ideolojileri tartmaktir.  

    "Medeniyet sahasinda kainati bir anda yok ederim diye calisiyorlar"

    Siz kendi hayal aleminizde yasamakta tabi ki dilediginizce ozgursunuz, lakin kendi ideolojik kapsama alaninizi, safsata yontemiyle siyasallastirarak kimlik reklami yapmaniz, sadece alay konusu olur. 

  18. 10 saat önce, vitamin yazdı:

    Bilincin ne olduğunu tam anlayamıyorsunuz. Fiziksel bir takım işleyişlere 2. bir isim vererek onun bilinç olduğunu anlatmaya çalışıyorsunuz.
    1. Kişi bakış açısı diye bir şey maddeden oluşabilir mi? Farklı farklı 3 atomu bir araya getir elde edeceğin şey gene atomlarla açıklanabilir bir şey olur. Tartıp ölçer ne olduğunu açıklarsın.
    Bilinç ise böyle bir şey değil. Parçalara bölünebilen bir şey olmadığı için madde değil.
    Madde maddesel olmayan bir şey oluşturabilir dersek o zaman bunu kanıtlamamız lazım. Bilincin çözülemeyen bir şey olması madde cinsinden ifade edilememesi nedeniyledir zaten. Beynin orası burası öyle böyle işliyor, eeee? Bilgisayarım da öyle böyle işliyor ama bana bilinçli olduğuna dair bir bilgi veremiyor. Elektriksel işleyişin bilinç oluşturduğunu düşünemiyorum. Aptal bir kutu gibi görünüyor...

    Birinci kisi (benlik) maddeden olusabilir mi. 

    Madde kelimesi, kavramsal tabanda neyin isaretcisidir, bu onemli. Modern felsefede madde denilen, var olandir. Varlik da, kavrami da, bilgisi de, var olandan soyutlanir. Bilinc denilen de, ayni varliksal butune ickin tursel ve dinamik bir niteliktir.  

    Maddenin formasyonu (nicel etkilesim ile nitelik turetme kabiliyeti), faal bir organizasyonun isaretcisidir. Diyalektik de, bu organizsyonlarin sureclerine dair gorunguleri cozundurmenin en guclu metodolojisidir. Bu metodolojik tabanda, insan bilinci dedigimiz de, verili bir ortam ve iliski agindaki surece ickin olarak tureyen dinamik bir niteliktir. 

    Bilgisayar - insan karsilastirmasi bu temelde tutarsiz ve gereksiz oluyor, zira hem altyapi, hem de organizasyon farkli.

    Madde, iradeden bagimsizdir, bu durumun kavramsal karsiligi ise (felsefi tahlilde) bilinc-disiligin bilincidir. Fakat varlik algica varlandigi icin, alginin konusu olmayan seye varlik diyemeyiz. Yani bilinc-disiligin bilinci icin de, yine bilince mahkumuz. Fakat bilinc-disiligin bilinci de var olandan soyutlandigi icin, butun nitelikleri (irade, bilinc), varliga ickin olarak ele almak durumundayiz. Zira bu nitelikler varliga askin olsalardi, formlarda bulun(a)mazlardi.    

    Bilinc cozulemeyen bir sey degil, sadece fenomenolojik tabanda yeterince irdelenmeyen, genel cercevede de dogasi anlasilmayan bir sey. Bunun sebebi, sozu edilen birinci kisideki soyutlama yetisinin, felsefi terbiye almamis bir zihinde geregince cozundurulemiyor olmasi, bu durumun sonucunda da benlik denilen nitelik ve kavramlari, saltiklastiriliyor, asli gerceklikler yerine konulmaya calisiliyor.

    Evrenin iliskisel tabani, diyalektiktir. Dolayisiyla biz ancak kavramlarin olmadigi alana asli gerceklik diyebiliriz. Geri kalani, kosullu, sartli tureyislerdir. Varligin hareketten ibaret olmasindan mutevellit, saltik bir ontolojik durum da soz konusu degildir. Saltik bir ontolojik durum soz konusu olmadigi icin, epistemolojik sabitlerden de bahsedemeyiz. O halde bilinci de saltik olarak ele almak mumkun degil. Son tahlilde bilinc(ler) kosullu bir(er) form(lar)dir, ve hareket halindeki evrene ickin bir(er) nitelik(ler)dir. 

  19. On 8/11/2016 at 15:37, dindar07 yazdı:

    Siz de konuyu başka yerlere çekmeyin o zaman. Ben burada hukuktan bahsetmiyorum. Açık ve net olarak, ahlak denen kavramın ateizm tarafından hiçbir şekilde temellendirilemeyeceğidir. Sonuçta ahlak dediğiniz kavram, sizin zihnininiz bir yorumlaması,ve bu kavram herkes -her toplum tarafından farklı olarak yorumlanabiliyor. Ama bizde standartlar var.  Ahlaka olan inanç, ahlak kavramını gerçek yapmıyor. 

    Ateizm, ahlak kavramini sosyal ve iliskisel tabanda gayet temeller. Fakat sizin zihninizde Allah'i reddetmek, ahlagi reddetmek manasina geliyor, cunku sizin anlayisinizda ahlagin varligi, Allah'in varligina bagli. Ateistlerde boyle bir kavram yok, ama ahlak yine de var.  

    Daha basit ifadesiyle, sizin bu durumu kabul etmek istememeniz kendi kuruntunuzdur, bir muslumanin ateizm denilene dair oznel yorumsayisidir, dolayisiyla sadece sizi baglar. 

     

  20. 13 saat önce, cezayakın2 yazdı:

    ben islamdan çoktan çıktım...evde oturuken arada sırada muhammede bıle sovdugum oluyor..

     

    ama ateızme gecemedım...

     

    su ya varsa allah...

     

    sunu kafamdan bır atabılsem...allah varsa lafını

     

    zaten 1 2 yıla attım attım..

     

    yoksa bu işin sonu mezarda bitecek..

     

    bunu doktorumada söledim...

     

    inanırmısınız doktor ateıst cıktı...

     

    agzından cıkan tek laf ---------sakın-----oldu

     

    doktorsan yardım et bu fıkırden benı kurtar...

     

    yoksa  1 2 yıla ne olacagı belli

    Bu dusunsel bunalimi suregoturmek yerine, aklinizi basiniza almayi deneseniz daha iyi olmaz mi? 

×
×
  • Yeni Oluştur...