Jump to content

Çakırcalı

Üyeliğini Sildirmiş Kullanıcı
  • İçerik sayısı

    1.712
  • Katılım

  • Son ziyaret

İletiler bölümüne Çakırcalı kullanıcısının eklediği dosyalar

  1. Değerli arkadaşlarım,

    Ateistforum, fikirleri sunmak için en ideal adres. Benim fikrim ve aklıma takılan bir kaç soru var.. Yardımcı olursanız sevineceğim...

    Hz.Muhammed'in 1400 küsür yıl önce yaşadığı topraklarda,yaygın olan din "putperestlik" olarak biliniyor. Ve "Kureyş" adlı kabilenin büyüklerinin dinide "putperestlik"miş. Kureyş kabilesi zamanın en dehşetli kabilelerinden birisiymiş,belki de birincisiymiş.Anlatılanlara göre; büyüğün küçüğü daima ezdiği, cinayetlerden geçilmediği, gasp ve zina gibi bir çok kötülüğün hakim olduğu bir kabilede dünyaya gelmiş Nur-u Kainat.(Bütün bu söylediklerimin yalanlanılamayacak kadar fazla kaynağı vardır..Google'ye "Kureyş Kabilesi" yazmanız kafidir.)

    O putlardan biri de El-İlah putuydu; yani sizin şu Allah dediğiniz put. Muhammet de bir putperestti. Sadece diğerlerinden farklı bir puta tapınıyordu. Zamanın en dehşetli kabilesi olmaları putperestlikten değil, içinde bulundukları sosyolojik ve kültürel durumdan kaynaklanıyordu ki, Muhammet de o kültürün bir ferdi olarak aynı zihniyete sahipti ve islam da aynı vahşeti, vehatta kat be katını üstelik daha güçlü, daha sistemli ve daha geniş bir sahada uyguladı zaten.

    ...

    Sahtekar(!) olarak adlandırdığınız Peygamber, nasıl olmuşta,tek başına iken davasını bu zalim ve cahil kabileye karşı savunabilmiş? ...

    Nasıl olduğunu sen de biliyorsun, biz de. Önce köşe bucak kaçtı, ordan oraya sürüldü, çete kurup kervan bastı, ganimet zihniyetini oturttu, çete büyüdükçe büyüdü, müslüman olan doğrudan çetenin mensubu oluyordu. Allah katından gelen ganimetler, göğüsleri imanla doldurdu.

    ...

    Şimdi akıllarımızda bir belediye başkanı, ve yahut bir başbakan canlandıralım.. O başbakanda-tüm otoritesine rağmen ve küçük bir ilçede dahi- sigara alışkanlığını bıraktıracak güç yada ikna kabiliyeti yoktur.Çünkü sigara bir alışkanlıktır.. Peki nasıl olurda Efendimiz, bunca geleneklerini,dinlerini ve alışkanlıklarını o zalim insanlara bıraktırabilir?? Zamanında kendi öz kızını canlı canlı gömen insanları, nasıl olurda bir karınca inciltemeyecek hale getirebilir? "Bunun arkasında şaşırılacak herhangi bir durum yok" demek ne derece doğrudur? ...

    O belediye başkanı, kan döke döke, döktüğü kanla değirmek çevirtip ekmek yoğurtarak belediye sınırlarını kıta sınırlarına genişletmişse sigarayı bıraktırmak ne demek, ağzına sigara vurmamış adamı nikotin komasına sokarak bile öldürür. Öz kızını o kadar düşünen adam, 6 yaşındaki kızını 60 yaşındaki moruğun koynuna da gömmez.

    ... Ve davasında 1 kişi iken bunca Kureyş kabilesi reislerinin ilahlarına nasıl "Taptıklarınız bilinçsiz ve şuursuz, tahtadan ve taştan oyulmuş putlardır" diyebilir. Güvendiği Allah olmasaydı bunları nasıl yapacaktı?

    Aklıma takılan sorulardan birkaç tanesi.. Yardımlarınızı ve aydıtlatmanızı bekliyorum..

    Selam ve dua ile...

    Deli deliyi görünce değneğini saklar. Bakmışlar bunun putu daha sapık, daha acımasız, daha zalim, daha zengin, ganimet diye de bir şey yaratan bir put. E, adamlar niye inat etsinler ki, Çin'e kadar ganimet arayışına çıkmışlar...

    Aydınlanmadan önce şöyle bir kalk, kapıyı pencereyi aç, içeriyi bir havalandır. Sonra aydınlanmaya geçeriz, ha?

  2. senin yaşama hakkına karışan kim sen istiuyorsunki ben Allahsızım tüm insanlar benimn gibi inansın iyide sen neden böyle bir şey istiyorsun senin buna hakkın varmı kendine sordunmu.ben sundan bunbdan dolayı inanmıyorum dersin o senin bileceğin iş ama kalkıpta inananlara ve kutsallarına hakaret etme hakkını nerden alıyorsun .bu toplumda yaşayıp yaşayamayacağında sana kalmış bi şey sonuçta özgür bir insansın ve din tanımı yapılan bir devlette yaşıyorsun bu sistemin inancı yoktur dolayısıyla çok rahata yaşıyorsundur ayrıca din devleti olsa bile inancından dolayı kimse sana zorla inancı dayatmaz .ama görüyorumki sizler inançsızlığınızı herkese dayatmaya çalışıyorsunuz başarılı olamayıncada alay edici ifadeler kullanıyorsunuz biz bu alay edici ifadelere alışığız tıpkı eski ummetlerdeki inançsızlar gibi davranıyorsunuz.dönüp önce aynaya bakmanı öneririm orda ne gördüğünü iyi düşün

    Sen sadece okuma özürlü müsün, yoksa cidden anlama özürlü müsün?

    Ben yazımda ateistlerin islam karşısında yaşayabilecekleri birkaç örnek sıraladım; sen bunlar içinde konuşmaya hakkınızın dahi olmadığı bir konuyu seçip, ordan yaklaşmaya çalışıyorsun. :lol: Tırlattınız mı siz, hayırdır? :lol:

    İslam, sadece ateistler değil, kendisi ve hatta vahhabi zihniyeti dışındaki diğer tüm inançlara yaşamak hakkı tanımaz. Kuran denilen o saçmalıklar yumağının birçok yerinde bu tekrarlanır. Sadece Kuran'da değil, hadis dediğiniz saçmalıklarda da bu görülür: "Ben tüm insanlar "lailaheillallah" diyene kadar cihad etmekle emrolundum" :ph34r:

    Bu "din devleti olsa bile inancından dolayı kimse sana zorla inancı dayatmaz" da ne demek oluyor, ya Sığırullahülazim!? :angry:

    Ben cübbeliyi özledim yav... :(

  3. Belki de sırf kafiye olsun diye o an ağzına gelenleri sıralamştır. Tavşan gider ekine/Kulakları dikine... gibi. O sırada ne olduysa olay çığırından çıkmış, şiir bekaretini ve tüm masumiyetini yitirmiş.

  4. Merhaba kalpteiman;

    Allah bilimin konusu değildir, bilimin Allah'ı isbatlamak gibi bir misyonu da yok. Bu yüzden Muhammed'in Allah'ını da, diğer dinlerin Tanrıları gibi isbata/inkara soyunmak akıl kârı bir iş değildir.

    İmtihan meselesi tartışmaya daha açık bir alanda. Hadi imtihanın bir amacı var diyelim. Evrendeki bazı şeylere de, Allah'ın sırrıdır dedik, kabul ettik; fakat imtihan eden Allah, sınava tabi tuttuğu kullarını neden eşit şartlarda imtihan etmez? Bu soru gibi, soruya verilecek cevaplar da klişe olacaktır. Cevabını bilmediğimden soruyor değilim bunu da belirteyim.

    Tanrının isbat edilememesinin, imtihanın bir parçası olduğu iddiasına gelince; Bir dersten sınav olduğumuzda sorulardan biri bilmediğimiz bir yerden çıkarsa ya da sınav konuları dışındaysa soruya itiraz ederiz. Yeryüzünde bilinmeyenler arkasında imtihan olmamamız ise, çok daha büyük bir çıkmaz olmalı Tanrı için. Böyle bir imtihan mantığı Allah'ın isimlerinden olan, çok adil sıfatına da terstir zaten.

    Cenab-ı Hakk'ın kullarını eşit şartlarda imtihan edeceğini kim söylüyor? Hangi Ayet-i Kerime'ye dayanarak bunu söyleyebiliyorsunuz?

    Maide Suresi, malumunuz; kulun dünya yaşamı boyunca yapması ve yapmaması gereken hemen her şeyi özetliyor; aynı sırada bunların karşılığının ebedi hayatta ne olacağını kısaca sıralıyor.

    Maide Suresi'nin 94. Ayet-i Kerimesinde: "Ey inananlar, Allah sizi, ellerinizin ve mızraklarınızın erişeceği bir avla sınar ki, gizlide kendisinden kimin korktuğunu bilsin..." der.

    Burada geçen "El" ve "mızrak"ın erişeceği "av" nedir sizce, muhterem? El-Mızrak-Av kelimeleriyle acaba ne anlatılmak istenmiş olabilir? Müsaade buyurursanız, (Kur'an-ı Kerim'in genelini düşündüğümüzde)ben şöyle meal ediyorum bu Ayet-i Kerime'yi;

    "EL"in, Cenab-ı Hakk'ın bize bahşettiği fiziksel hususiyetleri kastettiğini düşünüyorum; akıl gibi, zeka gibi, boy gibi, cinsiyet gibi... "MIZRAK"ın ise, benim veya diğer eller ve ecdadımızın ellerinin kollektif ürettikleri teknolojik araç gereçlerden bizatihi sahip olduklarımı kastediyor zannımca; ev gibi, para gibi, bağ gibi, bahçe gibi... İşte bu durumda "AV"ın ise, aklımızı ve imkanlarımızı kullanarak akıl ve bilim yolunda ne kadar ilerleyebiliyoruz; o akıl ve imkana sahip olarak insanlığa büyük faide sağlayacak bir icadın mucidi, dünyaca ünlü bir bilim adamı mı, hala bir köyde bilmediği bir dilde tekerlemeler okuyan cüheladan biri miyiz?.. türünden soruların cevabında gizlidir ki, aklımız ve imkanlarımız ölçüsünde ulaşabildiğimiz sosyal konumu tarif ediyor olsa gerek...

    Şu durumda muhterem, anlatmak istediğimi anlamış olsanız gerek. Anadolu'nun bir köşesinde okumak istediği halde okutulmayıp, 13-15 yaşına basmadan henüz babası yaşındaki bir adama kuma olarak verilen bir yavrucakla, her imkana sahipken babasının parasını har vurup harman savuran, ne kendine ne insanlığa bir faidesi dokunmadan ölen İstanbullu bir yavruyu; yahut İlahiyat mezunu ile İmam Hatip mezununu; veyahut İlahiyat mezunu bir profesör ile Nature Dergisi'ne yazı yazan bir profesörü; hele ki Anadolu'nun o köşesinde kuma olarak verilen yavrucakla (şimdi üzerine gelen diğer kumayla sedire oturmuş üçüncü kızını emziriyor... evet şimdi, şu an), Nature Dergisi'nde yayınladığı o teoriyi nasıl geliştirebilirim, nasıl daha çok insana faidem dokunur diye düşünen o bilim adamını aynı imtihana ta'bi tutacağını mı düşündünüz, hazret? Belki, yavrucak ile profesör, farklı girdikleri sınav sonucu aynı mekanı paylaşacak olabilir, ama aynı imtihana girmeyecekler...

    Bunun neresi adil değil, kuzum? Adil'in adaletinde tartı şaşar mı?

    Hürmetler... Bendeniz, çok şey bildiğini sanıp hiçbir şey bilmediği halde kendisini erenlerden sanıp lafta ahkam kesmeye çalışan bir meczup. Aşk olsun... :lol:

  5. Burada insanların beyni yıkanıyor, en değerli varlıklarından koparılıyor, yalnız ve çaresiz bir şekilde ortada bırakılıyor, tüm bunların yapıldığı yetmiyormuş gibi hiçbir psikolojik destek de sağlanmıyor. Bence forumun girişine +18 ibaresi konmalı; ille gelmek isteyen çocukların da yanında ebeveynleri olmalı... Bu ne yahu?

    İnevitablen, sen ve senin gibilerin de bu forumdakilerin psikolojilerine nasıl etki gösterdiğinizi düşündün mü hiç? "Bunlar insansa, ben neyim? Düşünebilme yetisiyle diğer canlılardan ayrılan insan, nasıl bu kadar düşüncesiz olabilir? Birileri tüm ömürlerini harcayıp varlığın kökenini bilimsel bir temele oturtmaya çalışırken, birileri nasıl bu denli ilkel kalabilir? Bu tür insanların olduğu bir toplumda benim en temel haklarım ne durumda? Çocuklarımın en temel hakları peki? Yaşamak gibi en önemli insan hakkına dahi saygı duymayan ama, canıma kastetmiş bu düşünceye saygı duymamı bekleyen bu mahlukatla aynı toplumda nasıl yaşayabilirim? İnsanlar cehaletle, açlıkla, yoksullukla boğuşurken, yiyecek ekmek bulamazken; bunlarsa deveyi hamuduyla götürürken, saray sofralarında iftar açarken ve bu varlıklarına varlık katmak için milyonları-milyarları camilere yatırırken, içinde yaşadığım bu toplum nasıl ilerleyebilir?.." ve benzeri yüzlerce sorunun insanı ne hale getirdiğini hiç düşündün mü, inevitablen?

    Kedi götünü görmüş, ben bu dertten ölürüm demiş. Ölmezsin inevitablen, ölmezsin! Senin doğan bu...

  6. bu gün elimizde muhammmedden çok önce yaşamış arşimedin yazdıkları vsr elimizde ama orjinal kuran yok.

    topkapı sarayında, muhammedin mektupları var ama orjinal kuran yok.

    demekki kuran, mektuplar kadar kıymetli değilmiş.

    .

    Halife Ömerin oğlu şöyle demiştir: "Hiçbiriniz "Kuran'ın tümünü elimde tutyorum" demesin. Bilir misiniz ki, Kuran'ın (ayetlerinin) çoğu, yitip gitmiştir. Ama herhangi biriniz, "Kuran'dan ne kalmışsa (görünüşte ne varsa) o kadarını rlimde tutuyorum" desin. (Celaluddin Süyuti, el İtkan Fi Ulûmi'l-Kuran, 2/32).

    Buna ek olarak, yine sahih kabul edilen hadislerden de anlaşıldığı üzere, Kuran'ın bazı ayetleri, özellikle zina ve recm üzerine olan ayetlerin tamamı, Muhammed'in cenaze işleri sırasında ilgilenilemediği için keçi tarafından yenmiş. Dolayısıyla Muhammed'den kalmış bütün bir Kuran olmasının mümkünatı yok. (Eğer o hadisleri biz de doğru kabul edersek tabii.)

  7. inadınıza devam edecez eğer engeleyebilecek gücünüz varsa buyrun engelleyin. size dokunan ne etmi kasaplarda tonlarcası var balıkmı tezgahlarda hemde bazıları hala kımıldarken satışa çıkarılan tonlarca derisimi onuda kullanıyorsunuz yünümü onuda kullanıyorsunuz ee etinide yiyıyonuz ee neye itiraz ediyon

    Zamanı geldiğinde tarih olduğunuzu görürsünüz nasılsa. Bunu biz görürüz, göremeyiz, o başka. Ezan adı altında sabah akşam car car carlayan ezanlarınız, sokak aralarında fılfır fıldır fırıldayan kan, et ve dışkı kokularınız tarih olacak, TARİH OLACAKSINIZ! İnsanlar sizi kahkahalarla anacak, "Ne salak bir ceddimiz varmış; hiçbir şeye ihtiyacı olmadığını ileri sürdükleri tanrılarının bir hayvanın kanına muhtaç olduğuna da inanacak kadar salaklarmış!" diyecekler. :lol:

  8. Bence bunu mutfağına et sokamayan fakir mahallelerde gündeme getirelim.

    Neymiş efendim, fakir fukaraya et yardımı yapılacakmış... Ulan mutfağına et sokamayan bu insanlar senenin 365 günü ekmek bulamıyor, o bir gün de et yemezlerse ölürler mi? Sizin kurban adetiniz, fakir fukaraya et yedirmek mi, putunuza kan akıtmak mı? Onun için mi hac sırasında kesilen hayvanların leşleri üstüste bir çöplüğe atılıyor, çürümeye bırakılıyor? Cübüş, bu dediğini islamı bilmeyen bir müslo söylese neyse de, sen nasıl bu dereceye geldin, anlamadım.

    Secaat arzaderken merdi kıpti, sirkatin söylermiş. Sizin her ibadetinizde olduğu gibi kurbanınız bile kıvırtma.

    Sizin amacınız, ibadetiniz, Allah adını verdiğiniz puta kan akıtmaktır, yoksullara et sağlamak değil.

  9. ayyyy, çok etkilendim. Keşke hiç et yemesek, keşke hepimiz metroseksüel - entellektüel olsak dimi.. Sizin matineniz ne zaman, kızzzzzzz :lol:

    Senin o genel kültürüne 5 metreden (500 cm) attırayım emi! Aman da büyümüş, espri de yaparmış...

    Siz bir puta hizmet edeceksiniz diye, çocukların gözü önünde sayısız hayvan katlediliyor, yüzülüyor, oyuluyor, parça tike ediliyor. Ortalık kan revan oluyor; kokunuz, pisliğiniz günlerce silinmiyor.

  10. Allah isteseydi, herkes müslüman olurdu.Fakat insanları sınamak için onlara irade verdi.Ve o insanlardan hayatta olanlar şu anda imtihanda..

    Şimdi değerli kardeşim,insanın sorası geliyor..Bu ayette komik olan şey nedir?

    Selam ve dua ile..

    Ama sende okuma alışkanlığı yok ki! Lütfedip başlığı ve iletileri okusaydın, yazdığım ayetin (kendi içindeki saçmalığı da bir yana) konuyu açan kişinin saçmalığıını nasıl ortaya koyduğunu görür, dolayısıyla espriyi de anlardın. Ama sende okuma alışkanlığı yok ki! Lütfedip...

    Neyse, başlığı ve iletileri bir kez oku hiç olmazsa. İİİİK-RAAAAAA! :ph34r:

  11. Bir balkonun altından geçerken, o balkondan başımıza bir saksı düşme ihtimalini düşünüp bu yönde önlem alarak oradan geçiyorsak eğer, bu özgür iradedir. Bu irade neye dayanır? Bu konuyla ilgili tecrübeye dayanır. O balkondan başına bir saksı düşebileceği konusunda bir deneyim yaşamıştır veya emsal bir durumla karşılaşmıştır. O tecrübe, özgür irade denen olguyu doğurur ve kişi balkon altından geçerken önlemini alarak geçer. Saksının düşmesi için tüm GEREKLER yerine gelmişse, saksının düşmesi kaçınılmazdır, zorunluluktur. O saksının düşme ihtimalini hesap ederek oradan geçmek ve saksıyı atlatmak da özgür iradedir ki, bu da zorunluluktur aslında. Saksı tam düşmek üzereyken kişinin orada yerde para görmesi ve onu almak için yere eğilmesi ve saksının düştüğü noktaya bir adım geç kalması yoluyla bu kazadan kurtulması da tesadüfi kabul edilebilirse de, temelde yine zorunluluklar silsilesidir. Birinin oraya o parayı düşürmesinin; yoldan geçenin yerdeki parayı görüp o parayı almaya değer bulmasının; saksının tam da o sırada kendisini tutan etkenlerden kurtulup düşmesinin tüm GEREKLERİ yerine gelmiştir bir kere. Kişinin oradan geçmesi ne kadar tesadüfse, saksının düşmesi, paranın bulunması da o kadar tesadüftür; yani aslında bunların hiçbiri tesadüf değildir.

    Elini sobaya basıp yakan bir çocuk, önce sobanın el yaktığını, sonra yanan sobanın el yaktığını, sonra da asıl ateşin ve dolayısıyla ateşle ısınmış herşeyin el yaktığını öğrenmeye başlar. O çocuğun ilk imtihanı, elini yanan sobaya basmak olmuştur ki, bu imtihana da bilmeden, istemeden girmiştir zaten; son imtihanı ise (örneğin) piknik alanında ateş yaksa mı yakmasa mı şeklinde de olabilir, hala yanan sobaya elini bassa mı basmasa mı şeklinde de olabilir, bir şeyi protesto için üzerine benzin döküp kendisini yaksa mı yakmasa mı şeklinde de olabilir. Bu da bilgiyle, tecrübelerle, bu tecrübeler neticesinde üretilen düşüncelerle, bilinçaltına işleyen korkularla, gelişen hayata bakış açısıyla ve kısaca zekayla doğru orantılı bir durumu teşkil ediyor.

    Hepimiz, nasıl ki bundan milyonlarca yıl önceki bir dinozorun moleküllerini taşıyorsak, o dinozorun nerede nereye sıçtığı da, bizim bugün neyi nasıl yaptığımıza kadar etkiliyor aslında. Bilim, o nedenle özgür iradeyi doğuruyor. İnsan bilimle özgürleşebilir ancak; ne kadar bilinirse, o kadar özgür olunur.

  12. Bu arada benim en favori ayetlerimden biri de budur: Hud/7 - Gökleri ve yeri altı günde yaratan O'dur. O zaman Arş'ı su üzerinde idi. (Bu kainatı yarattı) Ki, hanginizin daha güzel iş yaptığınızı denesin.

    "Su nerdeydi lan?" diyen çıkmamış mı o zamana kadar? :lol:

  13. Bu dünya "Allah açısından" bir imtihan dünyası değil. Çünkü zaten yapacaklarımızı biliyor...

    Balık baştan kokarmış ya hani; bu yazı da daha ilk cümlesi ve onu destekleyen ikinci cümlesiyle fosseptik çukuruna düşmüş zaten.

    Al-i İmran/186 - Mallarınız ve canlarınız hususunda deneneceksiniz...

    Hud/7 - Gökleri ve yeri altı günde yaratan O'dur. O zaman Arş'ı su üzerinde idi. (Bu kainatı yarattı) Ki, hanginizin daha güzel iş yaptığınızı denesin.

    Kehf/7 - Biz yeryüzündeki şeyleri, kendisine süs olsun diye yarattık ki onların, hangisinin daha güzel iş yaptığını deneyelim.

    Taha/131 - Onlardan bazı zümrelere kendilerini denemek için verdiğimiz dünya hayatının süsüne gözlerini dikme. Rabbinin rızkı daha hayırlı ve daha süreklidir.

    Mü'minun/115 - Bizim sizi boşyere, bir oyun ve eğlence olarak yarattığımızı ve sizin bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sandınız?

    En'am/165 - Verdikleriyle denemek için sizi yeryüzünün halifeleri kılan ve kiminizi kiminize derecelerle üstün yapan O'dur.

    Yunus/14 - Sonra onların ardından, bu dünyada onların yerine sizi geçirdi ki, sizin de nasıl davranacağınızı görelim.

    Lan oğlum manyak mısınız siz yav??? :lol:

  14. ... kimin cennete gidip gitmeyeceğini tartışmıyoruz ki şeytanın ki belli ,akıl insanlara bahşedilmiştir evet niye kendini aciz görme isteğin had safhada,sen değerlisin anla(:

    Şeytanın nesi belli? Kuran'da 500000 yerde, Allah'a şirk koşmak dışında tüm günahların affedilebileceği yazıyor. Şeytanın da Allah'a şirk koştuğuna dair elinde bir kanıt mı var ki, şeytanın gideceği yerden bu kadar eminsin? Kuran ayetlerine dayanıyorsan eğer, şirk dışındaki her günahın af kapsamında olduğunu söyleyen Kuran'da şeytanın şirk koştuğuna dair ne gibi bir emare var?

    Sırf insanları azdırdığı ve Allah'a isyan ettiği için cehenneme gideceği söylenen şeytanın, Kuran'daki "şirk" şartını gösterip, cehenneme gitmeyi reddetmesi ve kendi sözünde dahi duramayan bir tanrıya isyan etmenin pek de haksız olmadığını ileri sürmesi yanlış mı olur?

    Hem "Affedilmeyecek tek suç, şirk koşmak" diyeceksin, hem de şirk koşmayan bir varlığın cehenneme gideceğini garantileyeceksin; nasıl ilahi adalet bu?

  15. Sayın haci,

    Burada kastedilen feministler, islamı reddeden, islam-erkek egemen zihniyetin karşısında olan kadınlar değil; aksine, islam adına kamera karşısına, mikrofon başına geçen, islamın yüceliğinden, erdemlerinden bahsedip, gaspedildiğini iddia ettikleri türban takma özgürlüklerini savunan sıkmabaş kekliklerdir tabii ki.

    İslamın kendi üzerlerinde oluşturduğu baskıyı, erkek-egemen zihniyetin türban aracılığıyla kendilerini kullanmasını reddeden kadın hareketleri, tabii ki mevcut şartlarda destek görmeli. Ama ben henüz bu yönde bir hareket görmüş değilim.

  16. Başlığı açarken, dikkat edildiyse islamda kadına tanınan haklardan, kadının toplumdaki sosyal statüsünden pek bahsetmedim. Zira forumda aratılırsa kadının yediği dayaktan, aldığı miras payına, evlendirilmesinden boşanmasına kadar sayısız uygulamanın ayrıntılarıyla irdelendiği görülebilir. Ancak değinmek istediğim bir ayrıntı daha var ki, bu da yine konuyu güçlendirmesi bakımından önemlidir diye düşündüm:

    İslamda kadın, cennette erkeğe vaadedilen bir ödüldür ki, ödül olarak yine yumurta gibi civan oğlanlarla birlikte anılması ve yine ilk iletimdeki kadının yaratılış amacı gözönüne alındığında, kadının insan olmaktan ziyade, erkeğin cinsel arzularına hizmet için yaratılmış bir "insansı" olduğu net şekilde görülür.

    İslama göre nasıl ki hayvan ve bitkiler, insana gıda olarak yaratılmışsa, kadın da erkek-insanın cinsel ihtiyaçlarına hizmet için yaratılmış bir "İNSANSI"dır; dolayısıyla "İNSAN" bile değildir. İNSAN HAKKI OLMAYAN BİR CANLININ KADIN HAKKI OLABİLİR Mİ?

  17. Son zamanlarda, bir takım medya proğramlarında "İslami Feminizm" söylemi almış başını gidiyor. Özellikle türban konusundaki tartışmalarda ön plana çıkmaya çalışan bazı sıkmabaş soytariyeler, feminizm ve kadın hakları konusunda işkembe-i kübralarından atıp tutuyor, kadınların da sosyal yaşamda varlıklarını ortaya koymaya çalışıyorlar. Peki nedir bu İslami Feminizm denen şaptım şabalak mevhum?..

    Latince kadın anlamına gelen "femine" sözcüğünden türetilen feminizm, kadınlığı yüceltme ve kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olmaları için çaba harcayan bir akımdır. Kökeni, "cins olarak kadınları sofuluğa erkeklerden daha yatkın ve onlarda sofuluğun doğal olduğunu" söyleyen Antik Yunan düşünürü Pythagoras (İ.Ö.580-500)'a kadar uzanır.

    Tarihte erkeklerden üstün haklara sahipken, mülkiyet haklarının meydana çıkışı ve çocukların babalarının kesin olarak bilinmesi için kadınların özgürlükleri ve egemenlikleri ortadan kalkmıştır. Engels, Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni adlı eserinde bu durumu şöyle açıklamaktadır: "Önce, babalarının mirazsçısı olabilmeleri için çocuklara babalarının gens'ine ait bir ad verilerek onları baba gens'ine geçirmek adeti başgösterdi. Marx'ın dediği gibi adlarını değiştirerek nesneleri de değişmiş gösteren eski kurnazlık. Bu durumdan, içinden çıkılmaz bir karışıklık doğdu ve buna ancak Babalık Hukuku'na geçmekle çare bulundu. Analık Hukuku'nun yıkılışı, kadın cinsinin büyük tarihsel yenilgisidir." (Bkz. Orhan Hançerlioğlu, Felsefe Ansiklopedisi, Cilt.2, s.157, FEMINISME md.)

    Fransız ve Amerikan devrimleriyle ortaya çıkan günümüz feminist hareketlenme, zaman içinde Doğu'ya, islam zihniyetinin egemen olduğu toplumlara kadar yayılmış, islamda kadının yeri ve önemi konusunda çeşitli fikir tartışmaları doğurmuştur. "Örtülü kadın kimliğiyle kendilerini kamusal alanda görünür kılmaya başlayan kesimler son yıllarda İslam pratiğinde oluşan kadın algısını da tartışmaya açarak eşitlik temelinde talepler ortaya koymaya başlamışlardır. Feminizm ve İslam arasında kurulmaya çalışılan ilişkiler zamanla “İslami feminizm” olarak adlandırılan bir kategori doğurmuştur." (bkz: http://indigodergisi.com/adnan30.htm)

    "İslam dünyasında büyüyen İslamcılık hareketi içinde gelişen İslamcı Feminizm, terim olarak İran'da yazar Afsaneh Najmabadeh ve Ziba Mir-Huseyini'nin eserlerinde ve Tahran kadın dergisi Zanan'da (1992 yılında kuruldu) ve Suudi Arabistanlı kadın yazar Mai Yamani tarafından 1996 yılında yayımladığı "Feminism and Islam" kitabında kullanılmıştır." (bkz: http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0slamc%C4%B1_feminizm)

    Peki, özünde kadının erkekle eşit haklara sahip olduğunu ve hatta radikal anlamda kadının erkekten üstün olduğunu savunan feminizm, islamla ne kadar örtüşür? Müslüman toplumların en moderninde dahi, "Hem laik hem müslüman olunmaz" diyen bir zihniyetin egemen olduğu bir dünyada İslami Feminizm ne anlama gelir?

    İslam inancına göre kadın, erkeğin gönlü ısınsın (A'raf-189) ve sakinleşsin diye (Rum-21) yine erkeğin nefsinden (Nahl-72) yaratıldı (Zümer-6, A'raf-189). Yani kadın, erkek için, sırf onun yüzü suyu hürmetine yaratıldı; Kur'an bunu aççık-seççik ifade ediyor.

    Yine Kur'an'da kadın, erkeğin malıdır, ona istediği yerden girebileceği bir tarladır (Bakara-223); erkekler, kadınlardan üstün yaratıldıkları için kadınlar üzerinde yöneticidirler (Nisa-34) ve dolayısıyla kadınlar üzerinde adaleti de erkekler uygular (Nisa-3).

    Bunlar ve benzeri ayetler gözönüne alındığında, "Hem laik, hem müslüman olunmaz" diyen bir zihniyet karşısında "HEM FEMİNİST, HEM MÜSLÜMAN OLUNABİLİR Mİ?"

    Kur'an ayetleri gözönüne alındığında "Olunur!" diyen bir kişi, dinen küfre düşmüş olmaz mı?

  18. O kadar gereksiz, o kadar gerizekalı ki, bilmesem eğer, bu yazı mutlaka bir müslümanın elinden çıkmıştır diyeceğim...

    İler tutar yanı yok, neresinden tutarsam tutayım elimde kalıyor. Bu yazının eleştirilecek yanı yok, çünkü komple saçmalıklar yumağı.

    Yahu kardeşim, elini sıcak sudan çıkarıp ılık suya sokacak olduğunda su sana soğuk gelebilir ama, o su elini sıcak sudan çıkarmamış bazı canlılara da soğuk gelebilir. Her iki durumda da suyun saltık ısısı aynıdır, bunun akılla ne alakası var?

    Neymiş efendim, akılsız varlıkların birleşmesinden akıllı varlık nasıl oluşurmuş da muş muş... Ulan gerizekalı yaratık, plastik bir şişe kapağını önüne al, sabahtan akşama kadar parmağınla vur ona, bir tek harf yazmasını sağlayabiliyor musun? Ama şu copy-paste yaptığın saçmalıklar yumağı yazıyı buraya asmak için sadece ctrl+c ve ctrl+v tuşlarına basarak bunu başarabildin. Bu başarın, adını saydığım tuş şeklindeki o iki plastiğin eseri midir, yoksa plastik, bakır, cam vs. malzemenin bir araya gelmesi sonucu oluşmuş bilgisayarın eseri midir?

    Yok efendim neymiş, filan evrim savunuru şöyle demiş de, böyle demiş miş. O örnek verdiğiniz sözde bilim adamı, hangi deneysel, hangi bilimsel gözleme dayanarak insanın kainatta anlama kapasitesine ve potansiyeline sahip tek varlık olduğunu iddia edebilmiş ki, siz de mal bulmuş mağribi (-siniz zaten) gibi bunun üzerine atlayıp, "Ahan da boncuk bulduk" sevindiriğiyle kendi saçmalıklarınıza zemin hazırlıyorsunuz?

    Sırf şu "aklın tek başına çözemediği problemler, metafiziğin konusunu teşkil ederler." sözü dahi, sizde beyin yerine bir tomar camış tezeği olduğunun göstergesidir. "2X2'nin kaç ettiğini benim aklım almadığına göre, bu ancak allahın işidir" diyen beyinden de ancak bu önerme ve çıkarsama beklenir...

    Tümden gelimmiş de tümevarımmış, pöh!

  19. Bir Tv proğramında izliyorum şimdi (10.11.2010 - 14:50 civarları). Konuk, büyük profesör, allame-i cihan Bayraktar Bayraklı SAV. Spiker, bu değerli konuğun KPSS sınavları ve bu sınavlardaki kopya iddialarıyla ilgili düşüncesini istendiğinde "Okuldaki bir öğrencinin sınavda kopya çekmesi belki anlaşılabilir de burada kopya çeken, bir diğer kişinin hakkını çalmış oluyor..." türünden sözler sarfediyor. Spiker, ardından da Tarkan'ın kurbanla ilgili söylediği "Bazı gelenekler değişmeli, umarım daha az hayvan kesilir" şeklindeki sözlerini aktarıp konuğun düşüncelerini soruyor. Konuk da "Kendisi kurban kesmeyen adamın kurban hakkında konuşması yanlış" diye yanıtlıyor bu düşünceyi.

    Kendisi kurban kesmeyenin kurban hakkında konuşması, cinayet işlemeyenin, cinayet hakkında konuşması veya hırsızlık yapmayanın hırsızlık hakkında konuşması yanlışsa eğer, bu değerli bilim adamı, birilerinin hakkını çalıp haksız yere prof. olduğunu, ünivesitelerde ders verdiğini mi ima etmiş oluyor acep? E, insan yapmadığı bir şey hakkında konuşamaz ya hani... :)

  20. Şeriat hukukunun bütün acayipliği içerisinde belki çok küçük bir damla olacak ama ayrıca, bireyler cinayet işler devletler işlemez. Ben de çocuğumu öldüreni öldürmek isterim fakat hukukun duyguları yoktur olmamalıdır. Hukuk kana kan intikam diye çığırmaz.

    Neden? Hukuk, akla ve bilime uygunluk; din ise akıl ve bilimde durgunluk olduğu için olabilir mi acep?

  21. Kısas Muhammed elçiden öncede vardı diğer ilahi metinlerde. Ve kuranda da zikredilir. Lakin bağışlamaya teşvik vardır ve önerilen yöntem budur. Ama kısas uygulayanda kınanmaz.

    Çünkü herkesin hayat hakkı vardır ve bu hak konusunda herkes eşittir.

    Siz birini öldürürseniz sebepsiz yere, birileride sizi öldürür. Ve bu ceza toplumun ahkamı tarafından uygulanır. Mesela bugün bunu hukuk eli ile yapabiliriz ve idam cezası şeklinde.

    Düşününki benim çocuğuma bir şekilde birisi tecavüz ediyor ve boğarak öldürüyor. Ben o kişinin nefes almasını bile ona çok görürüm. Ve bu hak bana verilmiş oluyor.

    Ama yinede herkesin hayat hakkı vardır ilkesinden yola çıkarak o kişinin ömür boyu hapishanede yatmasını da isteyebilirim. Burada serbestim.

    Lakin bazen günümüz hukukunda suçlara denk cezalar olmuyor maalesef. Ve yanlış işleyen bir hukuk süreci insanları bireysel cezalandırma yöntemine sürüklüyor ve buda günümüzde kan davası olarak tabir edilen - ki Notamatiğin söylediği ile zerre kadar alakası yok- sonucu buralara kadar götürebiliyor.

    Aslında mantık çok basit. Herkesin hayat hakkı vardır.

    Siz birisinin hayat hakkını alırsanız, sizin hayat hakkınızında elinizden alınmasını onaylamış oluyorsunuz.

    Çünkü kısas ile ilgili ayetlerde şöyle bir cümle vardır.

    Kısasda sizin için hayat vardır der. İlk başta sanki çelişki gibi geliyor ama uygulaması ve caydırıcılığını düşünürseniz, cidden kısasta hayat var gibi. Ne dersiniz?

    Ve önemli olan bu kısas olayında adaletin gösterilmesi ve işletilmesi. Ayrım yok çünkü. Hür, köle, kadın diyerek suçu uygulayanın kimliği/toplumdaki yerinin bu ceza konusunda bir fark teşkil etmeyeceğini gösteriyor.

    Özrünüz kabahatinizden büyük be ....! Adam durumu gayet net anlatmış zaten: Kan davasının yanlışlığına ve islamın da kandavasını teşvik ettiğine vurgu yapmış.

    Burada senin diyebileceğin tek şey var: "Evet, dinim bunu emrediyor ve ben de kandavasını savunuyorum!"

    Ne demeye "Kem küm de, zart zurt..." diye zırvalayıp göbek çalkalıyorsun ki?

    Hem "Herkesin hayat hakkı vardır ve bu hak konusunda herkes eşittir" diyorsun, hem de kan davasını (salağa yatıp anlamamış tavırları içinde) meşru göstermeye çalışıyorsun. Ben bir adamı öldürüyorum, karşı taraf da beni bulamazsa islamın emrettiği üzere kardeşimi, oğlumu, babamı, amcaoğlumu vs. öldürüyor. Peki bunların hayat hakkı ne oluyor? Benim suçumun ceremesini akrabam neden çekiyor? Zira Kuran "kısas" derken, kısasın doğrudan cürmü işleyene yönelik olduğunu söylemiyor, dinsel ve sosyal konum çerçevesinde muadilinden bahsediyor. Örneğin, bir erkek olarak ben müslüman bir kadını öldürdüğümde, karşı taraf da benim tarafımdan müslüman bir kadını öldürme hakkına sahip oluyor. Yahu bu kadının suçu ne?

    Dahası, kısasın islamöncesi toplumlarda olması, islamda da olmasını haklı mı kılar? Bilimsel düşünce sayesindedir ki idam cezası denen vahşet, yasalardan çıkarılıyor ve dahası bilimsel düşünce cezaevlerinin dahi anlamı ve işlevi hakkında tartışıyor. Senin "İdam edilmeli" dediğin adama "Suçlu mu, hasta mı?" şüphesiyle yaklaşıyor. Belki bizler göremeyeceğiz ama yakın bir zamanda cezaevlerinin tam güvenlikli tedavi merkezlerine dönüşeceğinden eminim, zira akıl bunu gerektiriyor. Bugün değilse, yarın...

    "Siz birisinin hayat hakkını alırsanız, sizin hayat hakkınızında elinizden alınmasını onaylamış oluyorsunuz." demek de nedir? Bu nasıl bir gerizekalı çıkarımdır? Kaldı ki olayın bu kadar basit olmadığı da aşikar: Demeliydin ki "Siz birisinin annesinin hayat hakkını alırsanız, kendi annenizin hayat hakkının da alınmasını onaylamış oluyorsunuz" Ben birinin kardeşini öldürürsem, kendi kardeşimin de öldürülmesine razıyım demek ki, ha? Akıl, akıl... geh bili bili!

    Söylenecek çok şey var da, nasılsa anlayamıyorsunuz. Uğrunda ölümü göze aldığınız iki paralık bir kitabı dahi okuyup anlamaktan acizsiniz, sizin elinizden kabuklu yumurta bile yenmez...

  22. Olayın asıl saçmalığını gözardı ediyorsunuz. İlkin bir kişinin on kişiyi yenebileceğini söylüyor, onlar büzükleyince de yükü hafifletiyor (?) ve 1 kişinin 2 kişiyi yeneceğini söylüyor. Bu nasıl hafifletme ki, 10 kişiyi yenebilecek olan adam 2 kişiyi yenebilecek hale getiriliyor? Buna yükü hafifletmek değil de, gücü hafifletmek denmesi gerekmez mi?

    "Ben istersem 10 kişiyi yenebilirsin ama benim istememle olmuyormuş bu demek ki, o nedenle sen 2 kişiyi yenebilecek güçte ol. Onu da başaramazsan artık yanına bir kişi daha bul, ikiniz bir kişiyi yenersiniz artık..."

×
×
  • Yeni Oluştur...