lKale

Mutlu yıllaar :k

Hhhhahahahhhahaha; valla o durumda ne derdim onu bilmem ama, bu kadar ekstremum fantazileri ben bile kurmuyorum allahsız zihnimle, tebrik etmek lazım.çç

Sinnercım o kitabın adına bakma; çok hoş, ilginç soruların cevaplarını popüler bilim dili ile anlatıyor. Elimden düşmezdi bir zamanlar.

Kendi kişiliğine ve özgürlük idealine saygısı olan her birey, gerçek bir anarşist; "Özgürlük" idealini kalbinin derinliklerinde hisseder, ve içgüdüsel olarak boyun eğmemeye eğilimlidir. Hiç bir soyutlanmış ülkü, idealin özgürlükten daha üstün olmadığının bilincindedir. - Günlük hayatta pratiğe geçirmek konusunda örnek vermek gerekirse; Elbet de hiçbir sonuca götürmeyecek, davaya sağlayacağı katkı yeterli olmayan; yalnızca bireyin hayatını zora sokacak idealist eylemler anlamsız olacaktır. Aslolan; kişinin, birey ve toplum üzerindeki baskı unsurlarının hiçbirini meşru görmediğini;

Ahlak denen şey bu tür doğal insan hakları ve özgürlükleri ile açıklanamaz. Ahlak, hayatın genelini ele alan bir olgudur. Ayrıca örneğin Amerika kıtasındaki yerli halkların inançları doğrultusunda insanları kurban ettikleri biliniyor. Ya da eski yunanda erkeklerin anneleri ile cinsel ilişkiye girmeleri olağan bir durum. Komünist düzende insanların mülkiyet hakkı geçersizdir; kişilerin sahip oldukları fabrikalara, hatta evlere el koymak ahlak dışı, sapık bir olay olarak görülmez.

Evrensel ahlaktan yalnızca kişi hak ve özgürlüklerini anlarsanız; hemen her toplum büyük ölçüde bunlara ters düşmeden ahlaklarını oluşturmuş olacakları için, var kabul etmeniz normal. Ancak toplumsal ahlak bir kaç basit ilke ile açıklanamaz; kültür ile birlikte karmaşıklaşarak, insan hayatının bütününü ele alır. Evrensel bir ahlaktan bahseden öğretiler de; insan hayatının bütününü ele alarak, onlara uymaları gereken gündelik kurallar öne süren öğretilerdir. Örneğin; dinler. Kaldı ki Temel hak ve özgürlüklere ters düşen çok sayıda toplumsal uygulama görebilirsiniz tarihe baktığınızda. İ

Evrensel ahlak diye öyle anayasa benzeri bir ahlak yoktur Akrep. Ahlak değişkendir.

Müslümanın ya da ateistin neden cinayet işlemeye diğer bireylerden daha meyilli olduğunu bilemem. O kişileri ayrı ayrı ele almak gerekir. Yalnızca dini inanç bağlamında değerlendirmeye kalkmak eksik bir yöntem olur.

Sen nasıl yaşantılıyorsan ben de öyle yaşantılıyorum. Benim ahlakıma etki eden unsurlar seninkilerden farklı olduğu ölçüde; farklı eylemler farklı duygular yaşatır bana. Ama işin mantığı temelde aynıdır.

Sorunumuz vicdanın doğuştan gelip gelmemesinden önce; vicdanın ne olduğu. Sen insanın yaptığı eylemler sonucu suçluluk duymasına, doğru iş yaptığını hissetmesine vicdan diyorsun. Halbu ki vicdan denen şey; insanın doğuştan sahip olduğu karar mekanizmasıdır. Çevreden aldığı etmenlerle değişerek; değiştiği doğrultuda kararlar verir. Yani birisine yumruk atıp pişman oluyorsan; çevrenden aldığın izlenim yumruk atmanın yanlış olduğuna dair seni ikna ettiği içindir. Eğer bu izlenimi edinmemiş olsan böyle bir hisse de kapılmazdın. Vicdan; karar alma mekanizmasının kendisidir. Bu da insa

Vicdan doğuştan gelir; çevrenin etkisi ile değişebilir. Ama vicdanın bu etkiler yüzünden var olduğunu iddia etmek mümkün değildir, çünkü etkiler değişkendir; vicdan sabit. Vicdanın mevcut kültür ve ahlak ile şekillendiği tabi ki doğru. Ama etkenleri sabitin önüne koymaya kalkmak hatalı bir eylemdir.

Ek olarak; senin öznel terübelerine dayandırdığın temellere sahip olduğumuz iddiası; bizim kendi öznel tecrübelerimize göre yanlışlanamıyorsa; Bizim öznel tecrübelerimize göre karar verdiğimiz şeyler de senin tarafından yanlışlanamaz. Bu yüzdendir ki herhangi bir tartışma öznel değil nesnel kavramlar, tespitler üzerinden ilerlemelidir.

Hmm; Vicdan dediğin şeyi zaten kimse inkar etmiyor ki? Ancak vicdandan ne kastettiğin önemli. İnsanların doğuştan sahip oldukları karar alma mekanizmasına vicdan diyorum ben örneğin. Ama sen öyle bir anlatıyorsun ki; bireye bir noktada enjekte ediliyor sanki vicdan. Vicdanın çevre etkisi ile şekillenip şekillenmediği ayrı bir konu, ama bu karar alma mekanizmasının dinlerle aktarıldığı aşikar. Yazının başından beri anlattığım gibi; bu tür ilişkiler ve kuralları şekillendiren etmenlerin ne olduğu önemli değil; çünkü bu etmenlere [değişken] denir. Olgunun var olması değişkenlere ba

Elbet de anlaşmak zorundayız. En kötü ihtimalle fikir paylaşımının yöntemi konusunda anlaşmalıyız. Yoksa fikir alışverişi olmaz. Söylediklerimi eleştirmeni istiyorum, eleştirmezsen yazmış olmamın anlamı kalmayacak çünkü.

Elbet de öğreniyorlar. Yalnızca zekaları insanınki kadar kompleks bir hal almamış. Hayvanlar hakkında biyoloji bilimini kullanarak çok rahat tespitte bulunabiliriz. Toplum içinde yaşayan tek hayvan insan değildir. O lafımı "diğer hayvanlar" şeklinde değiştirdiğimi varsay.

Ayrıca; sorduğun soru, kalın kısım. Bu soruyu oturttuğun taban ise üstte yaptığın temeli belirsiz tespitlerin. Yani sorduğun soru bir sürü önkabul barındırıyor. Bizim o soruya cevap vermemiz için senin önkabullerini de kabul etmemiz gerekiyor. Dolayısı ile; sen ahlak kavramının oluşumunu, etkilerini, ve insan hayatındaki yerine ilişkin soru sorduğunu iddia ediyor gibi gözüksen de; aslında yalnızca kendi kabullerini bize dayatıyorsun. Bu şekilde bilgi edinilmez. Kendi tespitlerini temellendirmeni geçtim; benim temellendirmemi dahi eleştirmiyorsun. Ee, ben sana ne cevap vereyim şimdi?

Hayvanlar damı bu bahsettiğin değerleri öğrenerek birlikte yaşıyorlar?

İnsan neden kafayı yesin köle? Bunun senin tanrıya inanıp inanmamanla alakası yok; bu genel bir yanılgı zaten. Örneğin yasalar ve ahlak kavramları da birbiri ile karıştırıp, ahlakın yasalarca korunduğunu düşünmek de bir yanılgı. Ahlakın ortaya çıkış sebebi üstte açıkladığım şeydir. Çevre koşulları ile bağlantılı olarak; farklı toplumların ahlakları ve kültürleri farklı etmenler çerçevesinde şekillenir. Örneğin dinler, insan hayatına sonradan girmiş olgulardır. Dinler dünyaya gelmeden önce insanlar toplu halde yaşamıyorlar mıydı? Günümüzde bile; dış dünya ile bağlantısı olmay

Bir toplum içinde barınacaksan, toplumun sunduğu olanaklardan faydalanacaksan; topluma, yani içindeki bireylere zarar vermemen gerekir. Aksi taktirde toplum içindeki bireyler senin topluma zararlı olduğuna karar verip, zararlı eylemlerinde ısrar edersen seni toplumdan dışlarlar. Olay bu kadar basit. Gördüğün gibi bu olaydaki tek baskı unsuru; toplum içinde yaşayan bireyin, kendi toplumuna zarar vermemesi gerektiği. Biyolojik kökenine inmeye kalkarsak; genlerde bunun yansımalarını görebileceğimizi tahmin etmek zor değil; ancak yalnızca sosyal açıdan değerlendirdiğimizde dahi; ahlak olgu

O tartışmaları benimle yaşadığın için, aynılarını sürdürmemek adına tamamen objektif bir dille yazdım.

Ahlaksızlık diye bir şeyin var olması zaten mümkün değil. Ahlaki eylemler herhangi bir dış bilincin dayatması üzerine oluşmuş bir sorumluluklar bütünü değildir. Bireylerin toplumsal yaşamaya başlamaları ile birlikte; toplumun ve bireylerin ortak menfaatleri doğrultusunda gelişmiş yazısız, kesin çizgileri olmayan ilişkiler bütünüdür. Ahlak birileri tarafından ortaya çıkarılmamıştır; ahlak toplum halinde yaşamanın otomatik olarak ortaya çıkardığı bir sonuçtur. Ahlakın bu yönünün farkına vardıktan sonra; zaten bizim ahlakımız nedir, ahlaksızmızın elden gitmemesi için ne yapmamız gerek g

Harika bir parçadır :p

Sendeki potansiyeli hep görüyordum zaten Craft; İnan çok sevindim bu potansiyelin yavaş yavaş pratiğe dökülmesine. İyi dinlen, gel geri (:

Senin kabul ettiğin hak ve özgürlükleri aynen aldığımı varsay. Ama fırsat eşitliğinin olmadığı bir durumda özgürlüğün anlamı kalmaz diyorum. B kişisini sınırlayan şey; A kişisinin B kişisinden zengin olması değil. A kişisinin söz konusu parayı nasıl hak edeceği göreli bir kavramdır, "karşılıkçılık" çerçevesinde kişiler daha değerli gördükleri şeylere, daha fazla para verebilirler, sorun "hak etme" kavramının göreceli olması da değil. Parayı; onu elde etmek için hiçbir çaba sarfetmeden, ya da bireyi tek başına ele aldığımızda genetik özellikleri sayesinde sahip olduğu üstünlükleri dah

@Astur Benimle ilgili yazdıkların konusunda itirazda bulunmayacağım, bu alanda yeterli araştırma yapmadım; dolayısı ile hali hazırda kullanılan kavramlar ile benim onları kullanış biçimim farklı olabilir. Ama en azından doğa - doğal 'dan kastettiğim şeyi açmam gerekirse; dünya üzerindeki yaşamın insanların bilinçli müdahalesinin bulunmadığı durumlarda içinde barındırdığı işleyişi kastediyorum. Hani insanın yaptığı hiçbir eylem doğadan bağımsız değildir objektif bakarsanız; ancak benim kastettiğim şey, üstte de belirttiğim gibi; insanın ortaya attığı yapay, ya da soyut değerlerden bağımsı