Jump to content

Kemalistler Neye Neden Nasıl Karşı


Recommended Posts

Sakin, sakin, sakin... Herkes sakin olsun. Ne komünizm kalmış dokunmadığınız ne de faşizm. Şeyh uçmaz mürit uçurur derler ya, durum aynen bu. O kadar da dallandırıp budaklandırmaya gerek yok Kemalizm'i. Kemalizm'in ne olduğunu ortaya koyan şey söylenenler değil, ortada olanlardır. Söylenenlere bakılırsa Kemalizm ve Mustafa Kemal'e dair, Allah yolunda bir müminle de karşılaşabilirsiniz, sıkı bir ateistlede; Lenin'en daha komünist de çıkar karşınıza, Hitler'den daha milliyetçisi de... Ama aynı zamanda ikisi birden olamaz değil mi? O yüzden döneme ve getirdiklerine bakalım. Mustafa Kemal kimdi? Batı hayranı bir milliyetçi. Kemalizm neye yol açmıştır? Aşırı milliyetçi/batı özentisi muhafazakarlığa ve milliyetçiliğe. Özel ek bir soru ise şu olabilir: Kemalizm ile sol bir arada olabilir mi? Olur, Nasyonal Sosyalizm olur adı. O da ne kadar sol olur bilemem. Ne kadar süslemeye çalışılırsa çalışılsın milliyetçilik ile sol başka tülü bir arada olamaz zaten.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 229
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Sakin, sakin, sakin... Herkes sakin olsun. Ne komünizm kalmış dokunmadığınız ne de faşizm. Şeyh uçmaz mürit uçurur derler ya, durum aynen bu. O kadar da dallandırıp budaklandırmaya gerek yok Kemalizm'i. Kemalizm'in ne olduğunu ortaya koyan şey söylenenler değil, ortada olanlardır. Söylenenlere bakılırsa Kemalizm ve Mustafa Kemal'e dair, Allah yolunda bir müminle de karşılaşabilirsiniz, sıkı bir ateistlede; Lenin'en daha komünist de çıkar karşınıza, Hitler'den daha milliyetçisi de... Ama aynı zamanda ikisi birden olamaz değil mi? O yüzden döneme ve getirdiklerine bakalım. Mustafa Kemal kimdi? Batı hayranı bir milliyetçi. Kemalizm neye yol açmıştır? Aşırı milliyetçi/batı özentisi muhafazakarlığa ve milliyetçiliğe. Özel ek bir soru ise şu olabilir: Kemalizm ile sol bir arada olabilir mi? Olur, Nasyonal Sosyalizm olur adı. O da ne kadar sol olur bilemem. Ne kadar süslemeye çalışılırsa çalışılsın milliyetçilik ile sol başka tülü bir arada olamaz zaten.

Deizm, bırak traşı da sadede gel!

Yazdığım mesaja abuk sabuk bir yanıt verdin. Önce mesajları alıntılayalım:

75-79 yıllarında okulda, işte, mahallede, cafelerde her yerde aslanlar gibi hiç çekinmeden gericilerle tartışır, ateizmi savunurduk.

Sıkı mıydı birisi çıksın da ters bir laf etsin, tehdit etsin.

Ama Dev-Genç'liydik.

Biz onlardan değil, onlar bizden korkardı.

Ne günlere geldik.

Bugün uygun ortamlarda yine konuşsam da, pante olarak konuşmam.

Reelde pante olarak ortaya çıkmam.

Çünkü o yıllardaki gibi koruyucu bir Dev-Genç'imiz yok.

Şimdi biz çekinir olduk.

Bu da 12 Eylül'ün sahte Kemalistleri sayesindedir.

Beğenmediğiniz solu ezip, gericileri palazlandırdılar.

Darbe yapmak yerine fikir özgürlüğünü getirseler ve solun üzerine saldıkları çapulcuları geri çekselerdi, ortalık durulurdu.

Eserleri ortada.

Bugün okullarda Biyoloji derslerinde bile evrim teorisinden bahsedilemez duruma gelindi.

Sağ Kemalistler ise soldan medet bekler duruma düştüler.

Bu ortamda ateistlerden bir halt beklemek hayaldir.

Yine umut siyasettedir, siyasetin içindeki ateistlerde, non-teistlerdedir.

Ama liberal siyasetin değil, sol siyasetin içindekilerde.

Belki de Kemalizm'i sol sanışınızdandır bunca bölünme, başarısızlık ve sonuçsuzluk. Nasyonal Sosyalizm başka bir şeydir. Neyse yeri değil bura. Sadece bilginiz olsun diye not düşeyim.
O dönemde kimse Kemalizmi ya da ağzında Atatürk'ü sakız edenleri sol sanmamıştı Deizm.

Sanırım senin yaşın genç, o dönem hakkında bilgin yok ve günümüzün liboş takımından etkilendiğin belli oluyor.

Kemalizm'i nasyonal sosyalizmle eşleştiren biri, ne tarih biliyordur ne de siyaset.

Uygun bir bölüm varsa konuşabiliriz.

Şimdi çıkıyorum. 3-4 saat zamanın var. Hiç kıvırmadan 75-79 döneminde Kemalizmi sol sandığımızı nereden çıkardığını, Kemalizm'i nasıl nasyonal sosyalizmle ilişkilendirdiğini bu bol zamanda açıklayabilirsin.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Her şeyin bir adabı var, öyle selamsız sabahsız konuya dalmak olmazdı :) Bu arada beyimiz pek de diktatör maşallah. Neyse zamanımı iyi kullanayım, sen dönene kadar cevap verip kaçmaya ancak zaman yeter değil mi? Şimdi ilk sorudan başlayayım. Soru şu:

(...) "75-79 döneminde Kemalizmi sol sandığımızı nereden çıkardığını" (...)

Bir kere 75-79 döneminden değil genel anlamda Türk Solu'ndan bahsediyorum. Zaten konuyu 12 eylül darbesi ve sonrasıyla ilişkilendirip bu yıllar dışına taşıran da sensin. Bu arada 12 eylülcüleri de gericiliği palazlandıran Kemalistler olarak tanımlamakla da ne yaptığının farkında mısın bilmiyorum. Kemalizm'i sol sayıp saymadığına dair yazdıklarım ise ise sana yönelik kişisel bir tespit değil, genel anlamda o dönem Türk Solu'na yapılmış bir eleştiridir. Ki haklıdır. İnsanlar Kemalizm'i sol sanıp Samsun'dan Ankara'ya Mustafa Kemal yürüyüşleri bile düzenlemişlerdir. Hatta bu ülke öylesine gariptir ki Deniz Gezmiş denen zavallıyı solcu sanan çok önemli sayıda insan vardır. Neyse dağıtmayayım konuyu. İkinci soru:

(...) "Kemalizm'i nasıl nasyonal sosyalizmle ilişkilendirdiğini" (...)

Ya da Kemalizm neden sol olamaz? diye ikinci bir soruyu da ben ekleyip cümleten cevap vereyim. Kemalizm sol olamaz çünkü sol görüşte milliyetçiliğe, ırkçılığa, kapitalizme, emperyalizme v.s. yer yoktur. Ve Kemalizm Nasyonal Sosyalizm'dir çünkü her ikisinde de belirli bir etnisitenin üstünlüğü iddiası ile mevzubahis vatansa gerisi teferruattır mantığı düşüncenin temelini oluşturur. Kısaca bu. Detaylı bilgi için şu başlıkları inceleyebilirsin: Nazi, Nutuk, Milliyetçilik, Irkçılık.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Her şeyin bir adabı var, öyle selamsız sabahsız konuya dalmak olmazdı :) Bu arada beyimiz pek de diktatör maşallah. Neyse zamanımı iyi kullanayım, sen dönene kadar cevap verip kaçmaya ancak zaman yeter değil mi? Şimdi ilk sorudan başlayayım. Soru şu:

(...) "75-79 döneminde Kemalizmi sol sandığımızı nereden çıkardığını" (...)

Bir kere 75-79 döneminden değil genel anlamda Türk Solu'ndan bahsediyorum. Zaten konuyu 12 eylül darbesi ve sonrasıyla ilişkilendirip bu yıllar dışına taşıran da sensin. Bu arada 12 eylülcüleri de gericiliği palazlandıran Kemalistler olarak tanımlamakla da ne yaptığının farkında mısın bilmiyorum. Kemalizm'i sol sayıp saymadığına dair yazdıklarım ise ise sana yönelik kişisel bir tespit değil, genel anlamda o dönem Türk Solu'na yapılmış bir eleştiridir. Ki haklıdır. İnsanlar Kemalizm'i sol sanıp Samsun'dan Ankara'ya Mustafa Kemal yürüyüşleri bile düzenlemişlerdir. Hatta bu ülke öylesine gariptir ki Deniz Gezmiş denen zavallıyı solcu sanan çok önemli sayıda insan vardır. Neyse dağıtmayayım konuyu. İkinci soru:

(...) "Kemalizm'i nasıl nasyonal sosyalizmle ilişkilendirdiğini" (...)

Ya da Kemalizm neden sol olamaz? diye ikinci bir soruyu da ben ekleyip cümleten cevap vereyim. Kemalizm sol olamaz çünkü sol görüşte milliyetçiliğe, ırkçılığa, kapitalizme, emperyalizme v.s. yer yoktur. Ve Kemalizm Nasyonal Sosyalizm'dir çünkü her ikisinde de belirli bir etnisitenin üstünlüğü iddiası ile mevzubahis vatansa gerisi teferruattır mantığı düşüncenin temelini oluşturur. Kısaca bu. Detaylı bilgi için şu başlıkları inceleyebilirsin: Nazi, Nutuk, Milliyetçilik, Irkçılık.

Ülke içerisinde insanları ırklara bölüpte sonrada bir ırkı diğerlerinden üstün kabul edip imtiyazlar sağlarsan veya öyle görürsen burda bir sakatlık var diyebiliriz.

Mustafa Kemal böyle düşünceye sahip bir insanmı sence..Yani Ülkedeki çeşitli ırklardan sadece Türklere ayrıcalık sağlamak gibi bir amacımı var Mustafa Kemalin..

Bunu öncelikle ayrı tartışmak gerekir..

İkincisi: Dünya üzerinde çeşitli siyasi oluşumlar var yani devletler var ve tüm devletler kendi halkını diğerlerine karşı ayrıcalıklı kabulün üzerine yapılanmışlardır..Bu durum pratik bir gerçektir..Yani mesela Kanada devleti kendi milletine göre işler yapar..Her devlet kendi halkını ayrıcalıklı görüp onun üzerine bir yapılanma ve çalışma içerisindedir..Bu bir realitedir..

İşte Mustafa Kemalde imkanları çerçevesinde bu topraklar üzerindeki halkı bir millet ve devlet yapmıştır.

Eğer birgün tüm sınırlar kalkarda siyasi kayırmacılık olan devletler ortadan kalkarsa o zaman milliyetcilikten vazgeçilebir ama o gün bu gün değil, dünde değildi.

İnsanlığın bugün ulaştığı nokta bu..Ama tabi Atatürk zamanındaki milli devlet anlayışı ile bugünkü arasında bazı değişiklikler oldu..Ama henüz milli devletlerin tamamen ortadan kalkması diye bir durum söz konusu değil..

Daha öncelere gidilirse durum daha vahim..

Mesela aynı ülke içerisinde birilerinin imtiyazlı olması durumları var..

Mesela soydan kaynaklanan asalet durumları var..

Bazı şeyler ve ayrıcalıklar ancak bazı soyların hakkıdır..

Mesela osmanlıda iktidar ancak ve ancak Osmanlı sülalesinin hakkıdır..Diğer insanlar ne yaparsa yapsın iktidar olma hakları yoktur..

Saltanatı kaldırmanın böyle bir anlamı vardır..Demekki bazıları eşşekliği o kadar kabullenmişki saltanatın kaldırılmasına tepki veriyor..

Saltanat demek osmanlıdan başka hiçkimse o makama layık değil olamaz demek..Osmanlının delisi senin en akıllından üstündür demek.

Toplum içerisindeki birçok güçlü yapılanmalarda Seyyidlerin hakkıdır.. Ne yaparsan yap eğer arap dölünden gelmediysen bir çok imtiyazdan ve makamdan mahrumsundur.Seyyidler imtiyazlıdır ve ancak sivil toplumun efendileri onlardır ancak onlar olabilir demektir.

Birde din ayrımcılığı vardır..Aynı ülke içerisinde müslümanlar ayrı, gayrimüslümler ayrı , ve diğer dinler ayrı değerlendirilir..

İşte Mustafa Kemal bir ülke içerisindeki insanları bu şekilde derecelendiren sistemleri ve anlayışı kaldırmıştır...

Halkı eşit haklara sahip bireyler olan bir millet yaratıp inançlardan veya soydan kaynak alan imtiyaz vasıtalarını ortadan kaldırmıştır.

İşte Mustafa Kemalin milleti yüceltmesinin ve milliyetciliğinin anlamı budur..

Yani belirli soyların üstün, diğerlerinin aşağılık kabul edildiği yada bazı inaç sahiplerinin diğerlerini aşağı kabul ettiği kabullerin yerine tüm milletin eşit kabul edildiği ve en büyük derecenin millet olduğu bir düşüncenin getirilmesidir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Mustafa Kemal böyle düşünceye sahip bir insanmı sence..Yani Ülkedeki çeşitli ırklardan sadece Türklere ayrıcalık sağlamak gibi bir amacımı var Mustafa Kemalin..

Eee tabii ki. Milliyetçi birisi sonuçta. Cumhuriyeti kurana kadar "Türk,kürt,laz anasır-ı İslamiye" demiş, kurduktan sonra Türkleri övmüş de övmüş, diğerlerinin adını anmaz olmuş, dillerini yasaklatmış. :D

Ne kadar çok efsane üretiyorsunuz yahu. :lol:

tarihinde Uyecik tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu da bir başka taze liboş. Ne dediğinin farkında bile değil. Ağzından Ahmet amcası gibi köpükler saçıyor.

Evladım sen önce ağzına aldığın kavramları iyice bir öğren, ondan sonra gel burada ahkam kes. Unutmadan; burada yavşak liboş ağızlarıyla provoke çekenleri hiç sevmeyiz, hemen kulağını çekiveririz. En iyisi sen kulağı kaptırmadam git o liboş yavşakların topladığı yerlerde kus. Burayı kirletme... Kapiş mi?

Link to post
Sitelerde Paylaş
Her şeyin bir adabı var, öyle selamsız sabahsız konuya dalmak olmazdı smile.gif Bu arada beyimiz pek de diktatör maşallah. Neyse zamanımı iyi kullanayım, sen dönene kadar cevap verip kaçmaya ancak zaman yeter değil mi? Şimdi ilk sorudan başlayayım. Soru şu:

Herşeyin adabı varsa, benim yazdığım mesaja adabınla girecek, tartışılması-eleştirilmesi gereken bir yer varsa elbette hakkındır ama adabınla eleştireceksin.

Ama sen çok alakasız şekilde bir suçlamada bulundun.

Bir kere 75-79 döneminden değil genel anlamda Türk Solu'ndan bahsediyorum. Zaten konuyu 12 eylül darbesi ve sonrasıyla ilişkilendirip bu yıllar dışına taşıran da sensin. Bu arada 12 eylülcüleri de gericiliği palazlandıran Kemalistler olarak tanımlamakla da ne yaptığının farkında mısın bilmiyorum. Kemalizm'i sol sayıp saymadığına dair yazdıklarım ise ise sana yönelik kişisel bir tespit değil, genel anlamda o dönem Türk Solu'na yapılmış bir eleştiridir. Ki haklıdır. İnsanlar Kemalizm'i sol sanıp Samsun'dan Ankara'ya Mustafa Kemal yürüyüşleri bile düzenlemişlerdir. Hatta bu ülke öylesine gariptir ki Deniz Gezmiş denen zavallıyı solcu sanan çok önemli sayıda insan vardır. Neyse dağıtmayayım konuyu.

Görüyor musun alakasızlığını?

Ben 75-79 döneminden bahsediyorum yazımda.

Sense şimdi kalkıp "genel anlamda" diyerek kıvırıyorsun.

Bilgin olmayan konularda ahkam kesmeye kalkışıyorsun.

68 dönemi ayrı, 78 dönemi ayrıdır.

Biz 68 dönemini yaşamadık. Çocuktuk o zaman.

Kemalizmle ilişkili olan o dönemdir.

Ve o dönem 12 Mart ile sona erer.

Ben ise 12 eylül'den bahsediyorum.

Arada bir nesil farkı var ve 78'lilerin Kemalizmle ilişkisi yok.

75-78 dönemi Dev-Genç'in Kemalist olduğunu iddia eden saçmalıyordur.

Evet, gericileri palazlandıran 12 Eylül rejimi olmuştur. Sizin kafanız buna basmaz.

Çünkü liboş abileriniz 12 eylül cuntacılarının yalakalığını yapmıştır.

12 Eylül cuntacıları ise Kemalist değil, gardrop Atatürkçüsüdür.

Emperyalist işbirlikçisi sahte Atatürkçüleri gerçek Kemalistlerden ayıramamayı zaten bir tek liboşlar beceremiyor.

Ya da Kemalizm neden sol olamaz? diye ikinci bir soruyu da ben ekleyip cümleten cevap vereyim. Kemalizm sol olamaz çünkü sol görüşte milliyetçiliğe, ırkçılığa, kapitalizme, emperyalizme v.s. yer yoktur. Ve Kemalizm Nasyonal Sosyalizm'dir çünkü her ikisinde de belirli bir etnisitenin üstünlüğü iddiası ile mevzubahis vatansa gerisi teferruattır mantığı düşüncenin temelini oluşturur. Kısaca bu. Detaylı bilgi için şu başlıkları inceleyebilirsin: Nazi, Nutuk, Milliyetçilik, Irkçılık.

Sen çocuk musun?

Bu nasıl bir zihniyet böyle?

Milli Mücadeleden itibaren Atatürk'ün ölümüne kadar, hatta 2. Dünya savaşına kadar büyük devletler içinde Türkiye'nin tek bir müttefiki olmuştur. O da Sovyetler Birliği'dir.

2. Dünya Savaşından sonra ise Kemalizm'den dönülmeye başlamış, 1950'den sonra ise daima Atatürkçü geçinen ama Kemalizm'in K'siyle ilgisi olmayanlar egemen olmuştur. Menderes, Demirel, Özal ve RTE'nin Kemalist olduğunu kim söyleyebilir? Bunu diyen biri siyasi sapıktır. Arada kısa dönemli Ecevit hükümetleri iktidar olduysa da onların icraatları da sağa yakın bir Kemalizm olmuştur. Zaten o kısa dönemlerin de 60 yıl içinde sözü bile edilemez. Darbecilerin tümü ise ABD işbirlikçisi gardrop Atatürkçülerdir.

Kemalizm'i nasyonal sosyalizmle eş gören biri ya kafayı yemiştir, ya da hiç dayak yememiştir. :)

Kafayı yemediysen eğer dayak yemen şart, bunun için de bloğuma takıl ve önce şu yazıyı, ardından şunu ve daha sonra da bunu oku. Vaktin olursa buraya da bakman iyi olur.

Hadi bakalım, kolay gelsin...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Eee tabii ki. Milliyetçi birisi sonuçta. Cumhuriyeti kurana kadar "Türk,kürt,laz anasır-ı İslamiye" demiş, kurduktan sonra Türkleri övmüş de övmüş, diğerlerinin adını anmaz olmuş, dillerini yasaklatmış. :D

Ne kadar çok efsane üretiyorsunuz yahu. :lol:

Radikalden alıntı yaptım..

Mustafa Kemal'in Heyet-i Temsiliye adına komutanlıklara ve valiliklere çektiği telgraflarda, Büyük Millet Meclisi adına Rusya Sovyet Cumhuriyeti Dışişleri Komiseri Çiçerin'e gönderdiği mektuplarda ya da Meclis'teki konuşmalarında "Kürt", "Kürdistan" gibi terimleri kullandığını biliyoruz. Mustafa Kemal'in Kürt politikasına dair pek bilinmeyen ya da bilmezden gelinen belge ise Amasya Protokolleri (Buluşması, Mülakatı) diye bilinen siyasi metin. Sıklıkla Amasya Tamimi (Genelgesi, Kararları) ile karıştırılan bu belge, İstanbul ile Milli Mücadele kadrolarının bir uzlaşma girişiminin sonucu olarak 20-23 Ekim 1919 tarihlerinde hazırlandı. Bilindiği gibi, 4-11 Eylül 1919 tarihleri arasında toplanan Sivas Kongresi'nden hemen sonra Mustafa Kemal'in örgütlediği haberleşme ambargosu sonucu işbirlikçi Damat Ferit Paşa hükümeti düşürülmüş, Kuvayi Millicilere sempatiyle bakan Ali Rıza Paşa yeni kabineyi kurmakla görevlendirilmişti. İlişkilerin normale dönmesini takiben İstanbul adına Bahriye Nazırı Salih Paşa ve padişahın başyaveri Naci (Eldeniz) Paşa ile Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adına Mustafa Kemal, Rauf (Orbay) ve Bekir Sami (Kunduh) paşalar ülke meselelerini, bu arada Kürt meselesini konuşmak için Amasya'da buluştular. Nutuk'tan (TDK Yayınları, 1965, s.176-181) öğrendiğimize göre üçü kayıt ve imza altına alınmış, ikisi gizli sayıldığı için kayıt altına alınmamış beş protokol hazırladılar. Bunlardan Kürt meselesine değinen 22 Ekim 1919 tarihli İkinci Protokol'ün hikâyesi oldukça ilginç.

Hazırlanması en çok zaman alan bu protokolde Kürtlerle ilgili maddede, günümüz Türkçesi ile, "Beyannamenin birinci maddesinde Osmanlı Devleti'nin düşünülen ve kabul edilen sınırının (Türk ve Kürtlerin oturduğu araziyi kapsadığı ve Kürtlerin Osmanlı toplumundan ayrılmasının imkansızlığı izah edildikten sonra bu sınırın) en asgari bir talep olarak kabul edilmesinin temini lüzumu müştereken kabul edildi. (Bununla birlikte, Kürtlerin gelişme serbestliğini sağlayacak şekilde ırk hukuku ve sosyal haklar bakımından desteklenmelerine, daha iyi duruma getirilmelerine izin verilmesine ve yabancılar tarafından) Kürtlerin bağımsızlığını gerçekleştirme amacını güder gibi görünerek yapılmakta olunan karıştırıcılığın önüne geçmek için bu hususun şimdiden Kürtlerce bilinmesi hususu uygun görüldü..." deniyordu. Ancak bu paragrafta parantez içinde gösterdiğimiz cümleler 'Nutuk'un Türkçe harflerle basıldığı 1934, 1938, 1963 ve 1965 tarihli baskıları ile bunları esas alan hiçbir eserde yer almadı. Bu sansürü gün ışığına çıkaran ünlü tarihçi Faik Reşit Unat, Başbakanlık Arşivi'ndeki belgenin aslını 1961'de Tarih Vesikaları Dergisi'nde (S.18, s. 359-365) yayınladığında ya da 1968'de Mazhar Müfit Kansu "Erzurum'da Ölümüne Kadar Atatürk'le Beraber" adlı kitabında tam metne yer verdikten sonra bir tartışma oldu mu bilmiyorum, ama son yıllarda Kürt aydınları ısrarla şu soruyu soruyor: İkinci Protokol'ün bu bölümleri neden gözlerden kaçırılmak istendi?

Gazetecilerle sohbet

'Nutuk'ta yer almayan bir şeyin, aslında hiç olmadığını, yer alanların ise tartışılmaz gerçekler olduğunu düşünenlere hatırlatmakta yarar var: 'Nutuk', Mustafa Kemal Atatürk'ün 15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında Cumhuriyet Halk Partisi'nin 1. Kurultayı'nda yaptığı 36,5 saatlik konuşmanın metnidir. Yani 'Nutuk' bir tarih kitabı değil, siyasi bir metindir. Dahası konuşma yapıldığı sırada zabıt tutulmadı. 'Nutuk'ta Ocak 1920'de Gelibolu'daki Fransız cephaneliğinden 8 bin tüfek, 40 makineli tüfek, 20 bin sandık cephanenin kaçırıldığı şanlı Akbaş baskınına da değinilmez, ama bu konumuzla ilgili değil. Buna karşılık Mustafa Kemal'in 14 Ocak 1923'de başlayan Batı Anadolu gezisi kapsamında, 16 Ocak akşamı başlayıp 17 Ocak sabahına kadar, İzmit Kasrı'na davet ettiği dönemin ünlü gazetecileriyle yaptığı sohbet toplantısının tam metninin 'Nutuk'ta yer almaması konumuzla ilgilidir.

Vakit'ten Ahmet Emin (Yalman), Tevhid-i Efkar'dan Velit Ebuzziya, İleri'den Suphi Nuri (İleri), Tanin'den İsmail Müştak (Mayakon), Akşam'dan Falih Rıfkı (Atay), İkdam'dan Yakup Kadri (Karaosmanoğlu), İzmit İleri'den Kılıçzade İsmail Hakkı ile Dr. Adnan (Adıvar) ve Halide Edip'in (Adıvar) katıldığı bu toplantı TBMM'nin yeminli dört katibi tarafından zabıt altına alındı ancak konuşmaların yayınlanmaması kararlaştırıldı. Yine de bazı gazeteciler dönüşlerinde toplantıdan genel olarak söz eden yazılar kaleme aldılar. Sohbette azınlıklardan Rusya Türklerine, alkollü içkilerden kadın mebuslara kadar 64 konu başlığı varken, 'Nutuk'ta sadece hilafet ve laiklikle ilgili bölümlere yer verildi. Atlanan bölümlerden biri, Kürtlerle ilgili web sitelerinde ve yayınlarda sıkça karşımıza çıkan (günümüz Türkçesi ile,) "Bu nedenle başlı başına bir Kürtlük düşünmektense, bizim Teşkilat-ı Esasiye Kanunu gereğince zaten bir tür yerel özellikler oluşacaktır. O halde hangi livanın halkı Kürt ise, onlar kendi kendilerini özerk olarak idare edeceklerdir. Bundan başka Türkiye'nin halkı söz konusu olurken onları da beraber ifade etmek gerekir. İfade olunmadıkları zaman bundan kendilerine ait sorun yaratmaları daima mümkündür. Şimdi Türkiye Büyük Millet Meclisi, hem Kürtlerin hem de Türklerin yetki sahibi vekillerinden oluşmuştur. Ve bu iki unsur, bütün çıkarlarını ve kaderlerini birleştirmişlerdir. Yani onlar bilirler ki, bu ortak bir şeydir. Ayrı bir sınır çizmeye kalkışmak doğru olmaz" ifadesi idi.

Bunun nedenini anlamak zor, çünkü toplantının tam metni, Mustafa Kemal'in iznini aldığını söyleyen Siirt milletvekili Mahmut Soydan tarafından Milliyet gazetesinde 26 Kasım 1929'dan 7 Şubat 1930'a kadar süren 75 bölümlük 'Gazi ve İnkılap' dizisinde yayınlandı. Eski devlet bakanlarından Kocaeli milletvekili İsmail Arar bunlardan yararlanarak 1969'da bastırdığı 'Atatürk'ün İzmit Basın Toplantısı' adlı kitabının önsözünde "[bu önemli belge] öyle unutuldu ki Türk Devrim Tarihi Enstitüsü tarafından yayınlanan 'Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri' ve 'Atatürk'ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri' adlı kitaba bile alınmadı" dedi ve "belgeyi gün ışığına çıkardığını" iddia etti. 1982'de konuşma metinlerini Türk Tarih Kurumu (TTK) adına basıma hazırlayan Arı İnan ise İsmail Arar'ın yayınladığı belgelerin eksik olduğuna değindikten sonra TTK'nin metninin "noksansız, tam olduğunu" özenle vurguladı. Ama bu bilgi de doğru değildi çünkü "noksansız metin" ancak 1993 yılında Kaynak Yayınları tarafından 'Mustafa Kemal Atatürk, Eskişehir-İzmit Konuşmaları, 1923' adlı kitapta yayınlanabildi. Kitaba önsöz yazan Doğu Perinçek'e göre, asıl metin Anıtkabir arşivinde, kopyaları ise Genelkurmay ve TTK arşivlerinde idi ve yayınevi kitabı kopyalardan basmıştı. (Kitabın arkasında nasıl temin edildiği belirtilmeyen bu kopyaların fotokopisi var.) Doğu Perinçek adı temkinli olmama neden oluyor, ancak bildiğim kadarıyla bugüne dek herhangi bir itiraz olmadı. "Noksansız" baskıya göre, Mustafa Kemal de, İsmail Arar da, TTK da bazı bölümleri sansür etmiş görünüyor. Kürt çevreleri de sansürcü geleneği izleyerek Mustafa Kemal'in konuya girişte söylediği şu cümleleri es geçiyor: "Kürt meselesi, bizim yani Türklerin menfaatine olarak da katiyen mevzubahis olamaz. Çünkü bildiğiniz gibi, bizim milli hudutlarımız dahilinde Kürt unsurlar öyle yayılmışlardır ki, pek sınırlı yerlerde yoğundurlar. Fakat yoğunluklarını kaybede ede ve Türk unsurların içine gire gire öyle bir hudut ortaya çıkmıştır ki, Kürtlük namına bir hudut çizmek istesek Türklüğü ve Türkiye'yi mahvetmek gerekir."

Arşivlerde keşfedilmeyi bekleyen daha kaç belge var bilmiyoruz. Ama bu iki belgeden anlaşıldığı kadarıyla Mustafa Kemal bir "Kürt sorunu" olduğunu kabul ediyor, çözümü de Kürtlerin yoğun olduğu bölgelere özerklik vermekte görüyordu. Ancak sonra ne oldu da 1924 Anayasası'nın 88. maddesiyle "Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle (Türk) ıtlak olunur" denilerek farklı bir yola girildi? Bu dönemi, Cumhuriyet'in ilk 25 yılında yaşanan 16 Kürt ayaklanmasını ve devletin bunlara verdiği cevabı irdelemeden ortada "80 yıllık bir Kürt sorunu" mu, yoksa "20 yıllık bir terör sorunu" mu var sorusuna cevap vermek doğru görünmüyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Arşivlerde keşfedilmeyi bekleyen daha kaç belge var bilmiyoruz. Ama bu iki belgeden anlaşıldığı kadarıyla Mustafa Kemal bir "Kürt sorunu" olduğunu kabul ediyor, çözümü de Kürtlerin yoğun olduğu bölgelere özerklik vermekte görüyordu. Ancak sonra ne oldu da 1924 Anayasası'nın 88. maddesiyle "Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle (Türk) ıtlak olunur" denilerek farklı bir yola girildi? Bu dönemi, Cumhuriyet'in ilk 25 yılında yaşanan 16 Kürt ayaklanmasını ve devletin bunlara verdiği cevabı irdelemeden ortada "80 yıllık bir Kürt sorunu" mu, yoksa "20 yıllık bir terör sorunu" mu var sorusuna cevap vermek doğru görünmüyor.

Muhtemelen taktik icabı söylenmiş laflar bunlar (Dindarlara göz kırpmak için İslam'ı övücü şeyler de söylemiştir). Fazla önemli değil bence. Nihayetinde bu tercihi yapmadı çünkü.

tarihinde Uyecik tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Ülke içerisinde insanları ırklara bölüpte sonrada bir ırkı diğerlerinden üstün kabul edip imtiyazlar sağlarsan veya öyle görürsen burda bir sakatlık var diyebiliriz.

Mustafa Kemal böyle düşünceye sahip bir insanmı sence..Yani Ülkedeki çeşitli ırklardan sadece Türklere ayrıcalık sağlamak gibi bir amacımı var Mustafa Kemalin..

Bunu öncelikle ayrı tartışmak gerekir..

Elbette... Cumhuriyet'in ilanını turnusol olarak kullandığımızda açıkça politika gereği söylenmiş oldukları ortaya çıkan cumhuriyet öncesi söylemlerini elersek, geriye kalan bütün eylem ve söylemleri bir milletin üstünlüğünü iddia çabasından başka bir şey değildir. Ha buna dayanarak imtiyazlar sağlamış mıdır? Bugün yaşadığımız bütün sorunlar bu değil mi zaten? Ülkenin eğitim, sağlık ve idare alanında tek bir milletin üstünlüğü ve imtiyazı yok mudur? İşte bütün bunların dayanağı 1923 yılından kanal zihniyettir. Öyle basit düşünmemek lazım. Yani Mustafa Kemal kalkıp da "Bu ülkede sadece Türkler'e iş verilecek" diye bir cümle kuracak değil. O kuvvet zaten hiçbir devlette yoktur. Nüfusunun %20'sini karşına alamazsın. Ancak dolaylı yöntemlerle belirli bir kitleye imtiyazlar tanındığı da bir gerçektir. Örnek olarak İsmet İnönünün 1935 tarihli şark seyahati raporu 1925 tarihli Şark ıslahat planı'nı okuyabilirsin. Uğur Mumcu'nun Kürt dosyası da kısmen işe yarar bilgiler veriyor ya da Faik Bulut'un Dersim raporları eseri epey kapsamlıdır.Akla hayale gelmeyecek şeyler var orada. Bütün bu yaşananlar belgeli yaşanmış şeyler. Eğitim kurumlarında tek dil, tek millet safsatasıyla yetişen sakat zihinler, devlet eliyle asimilasyon planları v.s. Ve bütün bunlara bağlı olarak ortaya çıkan eğitim, sağlık ve idarede fırsat eşitsizliği... Şimdi ne ilgisi var bunların Mustafa Kemal ve Kemalizm ile denebilir. Yahu daha ne olsun. Bu ülkeye güneş dil teorisi ile Türk Tarih Tezini ben mi getirdim. Yaşadığı dönemdeki her başarıdan, her zihinsel şekillenmeden kendisine pay çıkarıyoruz da bunu neden inkar ediyoruz. Kim ne derse desin, bu ülkede milliyetçilik Kemalizm ile hortlatılmıştır ki bütün yaşanan sorunların sebebi de budur.

İkincisi: Dünya üzerinde çeşitli siyasi oluşumlar var yani devletler var ve tüm devletler kendi halkını diğerlerine karşı ayrıcalıklı kabulün üzerine yapılanmışlardır..Bu durum pratik bir gerçektir..Yani mesela Kanada devleti kendi milletine göre işler yapar..Her devlet kendi halkını ayrıcalıklı görüp onun üzerine bir yapılanma ve çalışma içerisindedir..Bu bir realitedir..

İşte Mustafa Kemalde imkanları çerçevesinde bu topraklar üzerindeki halkı bir millet ve devlet yapmıştır.

Eğer birgün tüm sınırlar kalkarda siyasi kayırmacılık olan devletler ortadan kalkarsa o zaman milliyetcilikten vazgeçilebir ama o gün bu gün değil, dünde değildi.

İnsanlığın bugün ulaştığı nokta bu..Ama tabi Atatürk zamanındaki milli devlet anlayışı ile bugünkü arasında bazı değişiklikler oldu..Ama henüz milli devletlerin tamamen ortadan kalkması diye bir durum söz konusu değil..

Asimilasyon desene sen şuna Ercüment. O dönem her yer böyle idi diye bunu doğru mu kabul edeceğiz? İyi... O zaman ne diye o yıllarda Türkiye'ye karşı savaşan, ayaklanan ya da faaliyet yürüten kitle, millet, örgüt ya da devletlere laf yetiştiriyoruz? O dönem ortam buydu deyip yaşanması gereken şeylerdi diyelim. Aksi halde iki yüzlülük olmaz mı söylediklerimiz? Lehimize olanlara dönemin koşullar, aleyhimize olanlara ise ihanet ya da emperyalizm diyelim. Ne güzel. Cinayet her zaman cinayet, Asimilasyon her zaman asimilasyon, faşizm her zaman faşizmdir. Dönemler ve koşullar bu gerçeği değiştirmez.

Daha öncelere gidilirse durum daha vahim..

Mesela aynı ülke içerisinde birilerinin imtiyazlı olması durumları var..

Mesela soydan kaynaklanan asalet durumları var..

Bazı şeyler ve ayrıcalıklar ancak bazı soyların hakkıdır..

Mesela osmanlıda iktidar ancak ve ancak Osmanlı sülalesinin hakkıdır..Diğer insanlar ne yaparsa yapsın iktidar olma hakları yoktur..

Saltanatı kaldırmanın böyle bir anlamı vardır..Demekki bazıları eşşekliği o kadar kabullenmişki saltanatın kaldırılmasına tepki veriyor..

Saltanat demek osmanlıdan başka hiçkimse o makama layık değil olamaz demek..Osmanlının delisi senin en akıllından üstündür demek.

Toplum içerisindeki birçok güçlü yapılanmalarda Seyyidlerin hakkıdır.. Ne yaparsan yap eğer arap dölünden gelmediysen bir çok imtiyazdan ve makamdan mahrumsundur.Seyyidler imtiyazlıdır ve ancak sivil toplumun efendileri onlardır ancak onlar olabilir demektir.

Birde din ayrımcılığı vardır..Aynı ülke içerisinde müslümanlar ayrı, gayrimüslümler ayrı , ve diğer dinler ayrı değerlendirilir..

İşte Mustafa Kemal bir ülke içerisindeki insanları bu şekilde derecelendiren sistemleri ve anlayışı kaldırmıştır...

Halkı eşit haklara sahip bireyler olan bir millet yaratıp inançlardan veya soydan kaynak alan imtiyaz vasıtalarını ortadan kaldırmıştır.

İşte Mustafa Kemalin milleti yüceltmesinin ve milliyetciliğinin anlamı budur..

Yani belirli soyların üstün, diğerlerinin aşağılık kabul edildiği yada bazı inaç sahiplerinin diğerlerini aşağı kabul ettiği kabullerin yerine tüm milletin eşit kabul edildiği ve en büyük derecenin millet olduğu bir düşüncenin getirilmesidir.

Saltanatın kaldırılmasına söz söyleyenin zaten aklından şüphe ederim. Ancak saltanat kaldırılmamış, el değiştirmiştir bu ülkede. Her şeye rağmen eskisinden daha iyi olduğu kesin. Ama olması gerekenden ise çok uzak her şey. Bu ise milliyetçiliği aklayabilecek bir adım değildir. Milliyetçilikle hiç bir ilgisi yoktur ki milliyetçiliğin iyi yanına örnek gösterilsin. En fazla cumhuriyetçilik diyelim. Çünkü açık ve inkar edilemez olan şudur ki; Mustafa Kemal miliyetçiliği sandığınız kadar eşitlikçi değildir.

Bu da bir başka taze liboş. Ne dediğinin farkında bile değil. Ağzından Ahmet amcası gibi köpükler saçıyor.

Evladım sen önce ağzına aldığın kavramları iyice bir öğren, ondan sonra gel burada ahkam kes. Unutmadan; burada yavşak liboş ağızlarıyla provoke çekenleri hiç sevmeyiz, hemen kulağını çekiveririz. En iyisi sen kulağı kaptırmadam git o liboş yavşakların topladığı yerlerde kus. Burayı kirletme... Kapiş mi?

Yavşak liboş takımın, faşit ulusalcıların, Türkçülerin, Kürtçülerin... Kısacası insan olmakla yetinemeyen ve senin gibi insansıları ortaya çıkaran bütün ağababalarınla birlikte beklerim. Kulağımı çekermiş. Ben şimdi sana bir şey derdim de, neyse... Yavşak herif.

Herşeyin adabı varsa, benim yazdığım mesaja adabınla girecek, tartışılması-eleştirilmesi gereken bir yer varsa elbette hakkındır ama adabınla eleştireceksin.

Ama sen çok alakasız şekilde bir suçlamada bulundun.

Adab sınırını aşan bir tek cümlem yoktur sana karşı. Dokundu desen anlarım, böyle kıvranmana gerek yok bahane için. Yazdıklarımsa tamamen ilgilidir. Görmek isteyene...

Görüyor musun alakasızlığını?

Ben 75-79 döneminden bahsediyorum yazımda.

Sense şimdi kalkıp "genel anlamda" diyerek kıvırıyorsun.

Bilgin olmayan konularda ahkam kesmeye kalkışıyorsun.

68 dönemi ayrı, 78 dönemi ayrıdır.

Biz 68 dönemini yaşamadık. Çocuktuk o zaman.

Kemalizmle ilişkili olan o dönemdir.

Ve o dönem 12 Mart ile sona erer.

Ben ise 12 eylül'den bahsediyorum.

Arada bir nesil farkı var ve 78'lilerin Kemalizmle ilişkisi yok.

75-78 dönemi Dev-Genç'in Kemalist olduğunu iddia eden saçmalıyordur.

68, 78, 2010... Hepsi aynıdır bunların. Zihniyette hiç bir değişiklik yoktur. En fazla bir kısmı, Kemalizmin savunulamayacak derecede çelişkili olduğunu anladığı için senin gibi bir yandan Kemalist değilim demeye ama diğer yandan canı kanı pahasına Kemalizmi savunmaya başlamıştır o kadar. Yani gizli Kemalistlerin artmış olması dışında Türk Solu'nda bir değişiklik yoktur. Utanma, sen de söyle..

Evet, gericileri palazlandıran 12 Eylül rejimi olmuştur. Sizin kafanız buna basmaz.

Çünkü liboş abileriniz 12 eylül cuntacılarının yalakalığını yapmıştır.

12 Eylül cuntacıları ise Kemalist değil, gardrop Atatürkçüsüdür.

Emperyalist işbirlikçisi sahte Atatürkçüleri gerçek Kemalistlerden ayıramamayı zaten bir tek liboşlar beceremiyor.

Kemalizm, ulusalcılık, milliyetçilik, yurtseverlik... Ayırt edilecek kadar farkları yok ki ayıralım. Hepsi aynı kapıya çıkan koridorlar. Ha bu arada 12 eylülcüler gardrop Atatürkçüsü ise gerçekten Kemalizmin ne olduğunu biliyorlar demektir. Gardrop devrimleri tabiri ne için kullanılıyor bir öğren istersen.

Sen çocuk musun?

Bu nasıl bir zihniyet böyle?

Milli Mücadeleden itibaren Atatürk'ün ölümüne kadar, hatta 2. Dünya savaşına kadar büyük devletler içinde Türkiye'nin tek bir müttefiki olmuştur. O da Sovyetler Birliği'dir.

2. Dünya Savaşından sonra ise Kemalizm'den dönülmeye başlamış, 1950'den sonra ise daima Atatürkçü geçinen ama Kemalizm'in K'siyle ilgisi olmayanlar egemen olmuştur. Menderes, Demirel, Özal ve RTE'nin Kemalist olduğunu kim söyleyebilir? Bunu diyen biri siyasi sapıktır. Arada kısa dönemli Ecevit hükümetleri iktidar olduysa da onların icraatları da sağa yakın bir Kemalizm olmuştur. Zaten o kısa dönemlerin de 60 yıl içinde sözü bile edilemez. Darbecilerin tümü ise ABD işbirlikçisi gardrop Atatürkçülerdir.

Emin misin? Atatürk bir tek Sovyet Rusya ile ittifak yapmıştır öyle mi? İngilizler, Almanlar filan bir anlam ifade etmiyor mu hiç? Tayyip, babası Erbakan ve dedesi Menderes'e ise kimsenin bir şey dediği yok.

Kemalizm'i nasyonal sosyalizmle eş gören biri ya kafayı yemiştir, ya da hiç dayak yememiştir. :)

Kafayı yemediysen eğer dayak yemen şart, bunun için de bloğuma takıl ve önce şu yazıyı, ardından şunu ve daha sonra da bunu oku. Vaktin olursa buraya da bakman iyi olur.

Hadi bakalım, kolay gelsin...

Yazıların hepsini okumasam da çoğuna göz gezdirdim. Bugüne kadar okuduğum milliyetçiliği allayıp pullayarak tekrar pazarlamaya çalışan diğer hiçbir yazı ve kitaptan farkını göremedim. Neredeyse milliyetçiliği kardeşlik kanunu gibi göstereceksin. Yaşananları yazılanlar değiştirmez kusura bakma. Bu milliyetçilikd ediğiniz şey bütün milletlerin eşit olduğunu, her bir milletin hakkının ne olursa olsun teslim edilmesi gerektiğini, milliyetlerin kimlik belirleme dışında insan olmaktan öteye hiç bir anlam ve değer taşımadığını söylüyor mu? Hayır. Peki ne söylüyor? Tek millet, tek dil, bir milletin üstünlüğü gibi safsatalar... E daha ne? Sen tezeği ne kadar yıkarsan yıka yine de tezektir kardeşim.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Muhtemelen taktik icabı söylenmiş laflar bunlar (Dindarlara göz kırpmak için İslam'ı övücü şeyler de söylemiştir). Fazla önemli değil bence. Nihayetinde bu tercihi yapmadı çünkü.

İnsanlar için milliyetcilik geçmiş siyasi yapılanmalara göre daha ileri bir hareket şöyleki.

Eğer bunu bir şekille ifade edersek tepeler ve çukurlardan oluşan bir şekil çizebiliriz.

Toplumun büyük kesimi çukur olurken bazılarının tepecikler ve dağlar olduğu ezeli ve ebedi kabul edilen asaletler, sınıflar , makamlar...

İşte milliyetcilik bu durumdaki yapının değiştirilmesidir..

Çukurdaki halkın asaletini diğer tüm tepelerin üzerine çıkarmaktır milliyetcilik..

Millet olmak en yüce asalettir diyip millete mensup tüm halkı yüceltmektir. Eski tepelerin üzerine çıkartıp milleti yüksek bir derece haline getirmektir..

Tabi bu durumda diğer eski tepeler aşağıda kalmaktadır ve anlamsızlaşmaktadır..

Olaya bu açıdan bakılırsa milliyetcilik insanlığın çoğunluğu için bir "gelişme" olmuştur..

Milliyetciliğin bu yönünü bilelim..

İnsanlar milletler olarak bölünüp milletlere göre siyasi yapılar yani devletler oluştururlarsa fazla bir problem yok..

Çünkü kendi milletini sen ne kadar yüceltirsen yücelt diğer insanlara (eğer onlarda senden ayrı bir siyasi yapı kurabilmişlerse) (tabi başka yorumlarla ileri gitmezsen yani Hitler'de olduğu gibi milliyetciliği abartıp diğer siyasi yapılanmalara tecavüz etmeye kalkmazsan) sorun yok.

Ama bizim ülkemizde kim ne derse desin bir sorun var. Çünkü Kürt gibi ayrı bir etnik yapı var fakat onlarında ayrı bir siyasi yapılanmaları yok..

Tamam Türkler milliyetcilikle yücelmiş oldu tüm halk kendi içerisindeki eski tepeciklerin üzerine çıktı ama Kürtler bu sefer Türklerin karşısında ezik bir duruma düşmüş oldu..

BU DURUMA BİR ÇÖZÜM BULUNMALIYDI..

Çözüm bulunulmadı, bulunulamadı bunlar ayrı bir tartışma konusu ve benim bilgim bu konuda etraflı bir değerlendirme yapmaya yetmez..

Genel bir kanaat ortaya koyamam ama tesbit edebildiğim geçmişe dair bu sorunla alakalı bazı nedenler var.

Link to post
Sitelerde Paylaş

""""Yavşak liboş takımın, faşit ulusalcıların, Türkçülerin, Kürtçülerin... Kısacası insan olmakla yetinemeyen ve senin gibi insansıları ortaya çıkaran bütün ağababalarınla birlikte beklerim. Kulağımı çekermiş. Ben şimdi sana bir şey derdim de, neyse... Yavşak herif."""""

Sen kirli beynin, iğrenç fikirlerinler ağzına gelen en ağır hakaretleri dönemin egemen güçlerini arkana alıp yapacaksın, biz susup seni izleyeceğiz öyle mi? Seni gidi adi yaratık seni. Seni gidi kusmuklu seni...

Her türlü yazılı ve görsel medaya senin benzerin satılık yavşak kalemler dolu. Akşama kadar havlıyorlar, sahiplerine yağ çekiyorlar aynı şekilde. Nereyi açsak satılmış tetikçi bir liboş ötürüyor.. Paralı medaya yavşağı liboşlar her yerde kusuyor, öğürüyor, pislik saçıyor akşama kadar. Tüm medya işgal edilmiş, tehditle ele geçirilmiş ve tüm imkanlar bu alçaklara sunulmuş olduğundan, bu yavşak sürüsünü midemiz bulanmış bir şekilde iğrenerek ve mecburen izliyoruz. Ama bu mecburiyetimiz burada mevcut değil. Burayı henüz bu adi yaratıklara teslim etmedik. O halde burada, bu yavşak takımını izlemek zorunda değiliz.

Kimse bizden bok kafalı liboş bir yavşağın öğürmesini, ağzından irin akıtarak fındık beyninin alamayacağı mevzularda sağa sola necaset bulaştırmasını seyretmemizi beklemesin. Buradan geçmişte benzer liboş yavşakları nasıl kovaladıysak, bu yavşağı da elbet kovalarız... Kimse burayı dingonun ahırı, yavşak liboşların cirit atma meydanı bellemesin...

Link to post
Sitelerde Paylaş

yobaz takımı ve onların yavşakları sürekli kemalizmin hayat tarzlarına müdahale ettiğini iddia ederler ama ortada tek bir kanıt yoktur buna dair.onların derdi alçakça iftiralarla yönetimi ele geçirebilmek.kimsenin camiye gitmesine engel olan yok.ama onlar ve sözde liberallere göre inanç vicdanidir demek cami düşmanlığıdır.bunlar gibisi dünyada yok..bunlara anladıkları dilden konuşulsa böyle olmazdı...

Link to post
Sitelerde Paylaş
Adab sınırını aşan bir tek cümlem yoktur sana karşı. Dokundu desen anlarım, böyle kıvranmana gerek yok bahane için. Yazdıklarımsa tamamen ilgilidir. Görmek isteyene...

Yanlışını açık olarak ortaya koymama rağmen hala beyhude diretmektesin.

Bu bile senin olaylara bakışındaki objektifsizliğini göstermekte.

Basit bir yanlışını bile göremeyen ya da kabullenmeyen, mümkün mü tarihi ve siyasi konulardaki yanlışlarını düzeltebilsin?

Kemalizm, ulusalcılık, milliyetçilik, yurtseverlik... Ayırt edilecek kadar farkları yok ki ayıralım. Hepsi aynı kapıya çıkan koridorlar. Ha bu arada 12 eylülcüler gardrop Atatürkçüsü ise gerçekten Kemalizmin ne olduğunu biliyorlar demektir. Gardrop devrimleri tabiri ne için kullanılıyor bir öğren istersen.

İşte bu saplantı, bu ak-kara dargörüşlülüğü yaşamda daima muhakeme yeteneğini köreltecektir. Kurtulman gerek.

Yıl 1966. Gardrop Atatürkçülüğü konusunda bakalım ne yazmış İlhan Selçuk:

Türkiye’de hiç kimse gardrop Atatürkçüsü kadar Atatürkçülüğe zarar vermedi. Hiç kimse gardrop Atatürkçüsü kadar devrimleri kemiremedi. Hiç kimse Türkiye’nin çağdaş medeniyet seviyesine erişmek çabasını gardrop Atatürkçüsü kadar baltalayamadı.

Kafası boş, üslupkar, olumlu düşünceden yoksun beyzade, kalemiyle fikirlerin ancak kabuğunu tırmalayan kültürsüz yaratık.

Halk düşmanı, Osmanlı tenperesti, çalışmadan yaşayan asalak, imtiyazlı dalkavuk, Batı’nın penceresinde maymun, komprador hizmetçisi kalem...

İngiliz kumaşında, Fransız kravatında, İskoçya viskisinde, İtalyan şapkasında, Batı medeniyetini başlatıp bitiren zavallı.

Bir gardrobun eni boyu ve yüksekliğinde dünyası çizilen entelektüel...

Halkı hor gören, Batı’nın üstünlüğüne körü körüne inanan.

Amerikan zencisine, Amerikan beyazından düşman, Batı’nın üstünlüğüne Batı’dan fazla inanan, Kongoluya Belçikalıdan daha hırslı, Çinliden korkan, Cezayir’e kin duyan, Nasır’a İngilizden fazla diş bileyen...

Batı toplumunu tenkit ve tahlil eden çağdaş düşünceyi ve akımları küfür sayan...

Atatürk’ün milli kurtuluş savaşını, Amerikan kapitalizmine, emperyalizmine satmakta mezat memuru...

Son yılların olayları iyice ortaya çıkıyor ki, Atatürk’ün bağımsızlık ve kurtuluş hareketini yabancılarla ortak çıkarlarla eritenlerin başında gardrop Atatürkçüleri gelmektedir. Bunların menfaatleri uğruna yapmayacakları hiçbir şey yoktur. Çünkü onlar gerçekte Atatürkçü değil, Osmanlı tenperestidirler. Atatürk’ün bükülmez iradesi altına girip hizmet görmeyi hiçbir zaman için çıkarlarına uygun bulmamışlardır. Batılılaşma sandıkları hareket, yüzde yüz kompradorların Batılılaşma anlayışlarına uygundur.

Devamı:

Emin misin? Atatürk bir tek Sovyet Rusya ile ittifak yapmıştır öyle mi? İngilizler, Almanlar filan bir anlam ifade etmiyor mu hiç? Tayyip, babası Erbakan ve dedesi Menderes'e ise kimsenin bir şey dediği yok.

Böyle sormayacaksın. Elinde Alman, İngiliz ittifakına dair bir kanıtın varsa ortaya koyacaksın. Yoksa kabulleneceksin.

Yazıların hepsini okumasam da çoğuna göz gezdirdim. Bugüne kadar okuduğum milliyetçiliği allayıp pullayarak tekrar pazarlamaya çalışan diğer hiçbir yazı ve kitaptan farkını göremedim. Neredeyse milliyetçiliği kardeşlik kanunu gibi göstereceksin. Yaşananları yazılanlar değiştirmez kusura bakma. Bu milliyetçilikd ediğiniz şey bütün milletlerin eşit olduğunu, her bir milletin hakkının ne olursa olsun teslim edilmesi gerektiğini, milliyetlerin kimlik belirleme dışında insan olmaktan öteye hiç bir anlam ve değer taşımadığını söylüyor mu? Hayır. Peki ne söylüyor? Tek millet, tek dil, bir milletin üstünlüğü gibi safsatalar... E daha ne? Sen tezeği ne kadar yıkarsan yıka yine de tezektir kardeşim.

Yazıda milliyetçilik allanıp pullanmıyor. Demek ki ya okumamışsın, ya da sen okuduğunu da anlayamayacak ve böylesine abuk yorumlayabilecek iflah olmaz bir yapıdasın.

Bu iflah olmaz yapıların tek bir açıklaması vardır. Önyargı. Bu da ya yobazlıktan ya ırkçılık veya şovenlikten ya da bir kuyruk acısından ileri gelir. Kendini analiz ettiğinde bu dediklerimden birini muhakkak kendinde göreceksin. İşte tezek de odur. O tezekten kurtulmadıkça doğruyu da göremezsin.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Millet olmak en yüce asalettir diyip millete mensup tüm halkı yüceltmektir. Eski tepelerin üzerine çıkartıp milleti yüksek bir derece haline getirmektir..

Milliyetciliğin bu yönünü bilelim..

Valla Türkiye'deki milliyetçilik senin söylediğin gibi sonuç vermedi. Devlet daha da güçlendi. (AKP hükümetine kadar kimse askerlere dokunamıyordu, değil mi?). Dolayısıyla katılmıyorum, halkın yüceldiğine. Zaten halk kime karşı yücelecek ki, aristokrasi yok. Osmanlı bürokratı karşısında ezilen insanlar, cumhuriyet bürokratı karşısında da eziliyorlar.

tarihinde Uyecik tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Valla Türkiye'deki milliyetçilik senin söylediğin gibi sonuç vermedi. Devlet daha da güçlendi. (AKP hükümetine kadar kimse askerlere dokunamıyordu, değil mi?). Dolayısıyla katılmıyorum, halkın yüceldiğine. Zaten halk kime karşı yücelecek ki, aristokrasi yok. Osmanlı bürokratı karşısında ezilen insanlar, cumhuriyet bürokratı karşısında da eziliyorlar.

Tabi Avrupa kadar büyük, güçlü ve korunmalı aristokrasimiz olmamış.

Ama yine de var. Saraylısı, Bey soyundan gelenler, paşa torunları, ağa çucukları, Peygamber soyundan gelenler ve hiçbir nane olmayan basit halk..

İşte Milliyetcilik bu yapıların üzerine çıkarmaktır tüm halkı.

Asaletmi dediniz , en büyük asalet şu bu aileler falan değilde tüm halkın mensup olduğu millettir demektir.

Hiçbir nane sayılamay çukur halkı Millet olarak üste çıkarmaktır..

Ama demokrasi olmazsa yani halk bürokrat denen devletin gücünü elinde bulunduran bir kesimi taciz edemezse o bürokrasi yozlaşır yeni bir üst sınıf oluşturur ki bu ülkedede oluşturmuş.

Bu konuda bence önemli..Uzunboylu tartışılmalı..Nedenleri, sonuçları falan.

Ben sana bir soru sorayım ..

Cumhuriyet dönemindeki ilk kürt hareketlerinin başındakiler neden SEYYİD.

SEYYİD rıza, SEYYİD şeyh said..

Bu hareketlere ulusal hareket denebilirmi?

(Gerçi bu tür adamların alayı SEYYİD. Harun Yahya SEYYİD (Onun kapı gibi soyağıcı var sitesinde gördüm), Said Nursi SEYYİD (gerçi ortada hiçbir belge yokya) Fetullah Gülen SEYYİD (onunda elinde hiçbir delil yok, hemde çift taraflı seyyidmiymiş neymiş ). Adıyaman Şeyhi SEYYİD, Abdulhakim Arvasi SEYYİD bunlar ilk aklıma gelenler.)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Tabi Avrupa kadar büyük, güçlü ve korunmalı aristokrasimiz olmamış.

Ama yine de var. Saraylısı, Bey soyundan gelenler, paşa torunları, ağa çucukları, Peygamber soyundan gelenler ve hiçbir nane olmayan basit halk..

İşte Milliyetcilik bu yapıların üzerine çıkarmaktır tüm halkı.

Ee iyi de bizdeki bey soyundan gelenler, paşa torunları, peygamber soyundan gelenler avrupa'daki topraklı aristokrasiye mi benzer? Devlet yönetimini kendi aralarında parçalamışlar mı? Avrupa'daki durumla benzerlik çok az. Bizim köylüler çoğunlukla bağımsız küçük üreticiler.

Ayrıca varsayalım senin söylediğin doğru olsun, bu kişilerin toplumsal gücünü azaltmak için toprak reformu da yapılmadı ki.

Asaletmi dediniz , en büyük asalet şu bu aileler falan değilde tüm halkın mensup olduğu millettir demektir.

Hiçbir nane sayılamay çukur halkı Millet olarak üste çıkarmaktır..

Türkiye'deki milliyetçilik senin söylediğin bağlamda bir cereyan haline gelmedi. Yani imtiyazlı şahısların politik gücünü azaltma hedefiyle yola çıkmadılar. Osmanlı'dan kopan Hrıstiyan tebaaya tepki olarka ortaya çıktı bu akım. Hrıstiyanın elindeki malı mülkü Müslüman'a geçirdi.

Cumhuriyet dönemindeki ilk kürt hareketlerinin başındakiler neden SEYYİD.

SEYYİD rıza, SEYYİD şeyh said..

Bu hareketlere ulusal hareket denebilirmi?

Burjuvazi olmadığı için onlar önderlik ediyor olabilirler. Ama bu konuda pek bilgim yok. Yalnız bildiğim şey şu, bizim toplumsal yapımız Avrupa'ya benzemiyor, o yüzden milliyetçilik akımı başka bir bağlamda (gavur düşmanlığı) ortaya çıktı.

tarihinde Uyecik tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Ee iyi de bizdeki bey soyundan gelenler, paşa torunları, peygamber soyundan gelenler avrupa'daki topraklı aristokrasiye mi benzer? Devlet yönetimini kendi aralarında parçalamışlar mı? Avrupa'daki durumla benzerlik çok az. Bizim köylüler çoğunlukla bağımsız küçük üreticiler.

Ayrıca varsayalım senin söylediğin doğru olsun, bu kişilerin toplumsal gücünü azaltmak için toprak reformu da yapılmadı ki.

Türkiye'deki milliyetçilik senin söylediğin bağlamda bir cereyan haline gelmedi. Yani imtiyazlı şahısların politik gücünü azaltma hedefiyle yola çıkmadılar. Osmanlı'dan kopan Hrıstiyan tebaaya tepki olarka ortaya çıktı bu akım. Hrıstiyanın elindeki malı mülkü Müslüman'a geçirdi.

Burjuvazi olmadığı için onlar önderlik ediyor olabilirler. Ama bu konuda pek bilgim yok. Yalnız bildiğim şey şu, bizim toplumsal yapımız Avrupa'ya benzemiyor, o yüzden milliyetçilik akımı başka bir bağlamda (gavur düşmanlığı) ortaya çıktı.

Ee iyi de bizdeki bey soyundan gelenler, paşa torunları, peygamber soyundan gelenler avrupa'daki topraklı aristokrasiye mi benzer? Devlet yönetimini kendi aralarında parçalamışlar mı? Avrupa'daki durumla benzerlik çok az. Bizim köylüler çoğunlukla bağımsız küçük üreticiler.

Ayrıca varsayalım senin söylediğin doğru olsun, bu kişilerin toplumsal gücünü azaltmak için toprak reformu da yapılmadı ki.

Türkiye'deki milliyetçilik senin söylediğin bağlamda bir cereyan haline gelmedi. Yani imtiyazlı şahısların politik gücünü azaltma hedefiyle yola çıkmadılar. Osmanlı'dan kopan Hrıstiyan tebaaya tepki olarka ortaya çıktı bu akım. Hrıstiyanın elindeki malı mülkü Müslüman'a geçirdi.

Burjuvazi olmadığı için onlar önderlik ediyor olabilirler. Ama bu konuda pek bilgim yok. Yalnız bildiğim şey şu, bizim toplumsal yapımız Avrupa'ya benzemiyor, o yüzden milliyetçilik akımı başka bir bağlamda (gavur düşmanlığı) ortaya çıktı.

Birşey şekil olarak aynen avrupadakine benzemiyor diye yokmu demek oluyor..

Ayrıca yanılıyorsun..Osmanlıda genel toprak yönetimi sipahilerin elindedir ve babadan oğula geçer..

Geliri ailelere ait olan vakıf arazileri var..

Ayrıca birçok soylu aile varki onlara maaş bağlanmıştır ve aile fertlerine makamlar verilmiştir.

Özel araziler vardır osmanlıda..

Ayan beyleri vardır..

Beyler vardır..

Paşalıkta bir aristokratik yapı olmuştur.

Şeyhler ve Seyyidler vardır. Babadan oğula geçer.

Tekkeler vardır ki yüzlerce köy sahibi olan..Başlarında da şeyhler vardır.

Bugünkü doğudaki Ağalık yapısı Osmanlıdan mirastır bize.

Bu şekilde çeşitli şekillerdeki aristokratlıktan alınan imtiyaz sahibi olan azınlık ve aşağılardaki halk kesimi vardır.

Yani boştan yere insanlar isimlerinin başlarına Zade, Bey, Paşa, Ağa,Seyyid, Efendi gibi sıfatları koymuyorlardı.

İşte böyle bir toplumsal yapıdan tüm fertleri yücelten ve haklar anlamında ve hukuk önünde eşitleyen milliyetciliğe geçilmiştir..

Zaten Atatürkün devrimlerinden ve söylemlerinden onun amacı anlaşılır.

Evet Türkler milliyetciliğe geç uyanmışlardır.. Taki Tüm topraklar gidene kadar ve içinde yaşadığımız milletler bizleri kovana kadar..Sanırım Atatürkün bu anlamda bir değerlendirmesi var..

Kurtuluş savaşında ayaklanan BEY ler ile Doğuda ayaklanan SEYYİD şeyler arasında fazla bir fark yok..Bunlar bulundukları bölgede nüfuz sahipleri, ayrıcalıkları ,iktidarları ve imtiyazları var..Bölgelerinin maddi manevi hakimleri.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yaratılan kutsal sıfatlarla kendilerine ayrıcalıklar sağlayan ve bu imtiyazların devamı için çalışanlarla.

Soydan gelen hiçbir imtiyazı olmadan sıradan bir Türk ailesinin çocuğu olup yatılı okullarda parasız bir şekilde okuyan ve mücadele eden ve tamamen kendi gayretleri ve liyakatı ile bir yerlere gelen ve bu tür asalaklara karşın ve tüm dünyaya karşın içinden çıktığı milletini ve halkını en zor şartlarda ve koşullarda yüceltmeye uğraşan bir adamı ...

Karşılaştırırken iyi düşünün...

O adam hayatı boyunca hep yalnız kaldı ve düşmanlarından da hep daha yalnızdı.. Ama o kadar delikanlı idiki bir gün olsun kendi kişisel acılarından bahsetmedi. Hep onurluydu.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ayrıca yanılıyorsun..Osmanlıda genel toprak yönetimi sipahilerin elindedir ve babadan oğula geçer..

Geliri ailelere ait olan vakıf arazileri var..

Ayrıca birçok soylu aile varki onlara maaş bağlanmıştır ve aile fertlerine makamlar verilmiştir.

Özel araziler vardır osmanlıda..

Ayan beyleri vardır..

Beyler vardır..

Paşalıkta bir aristokratik yapı olmuştur.

Şeyhler ve Seyyidler vardır. Babadan oğula geçer.

Tekkeler vardır ki yüzlerce köy sahibi olan..Başlarında da şeyhler vardır.

Bugünkü doğudaki Ağalık yapısı Osmanlıdan mirastır bize.

Bu şekilde çeşitli şekillerdeki aristokratlıktan alınan imtiyaz sahibi olan azınlık ve aşağılardaki halk kesimi vardır.

Eee iyi de bunların gücünü azaltmak için ne yapılmış ki? Toprakları müsadere edilip halka mı dağıtılmış? Sadece kendinize bey, beyzade, paşa demeyin denmiş o kadar. Bu azınlık da zaten geldi Ankara'da yeni rejimle iş tuttu.

Kanun önünde eşitliğe gelince, ilk vatandaşlık kanunumuzun çıkış tarihi 1869: Tabiiyet-i Osmaniye. Ondan öncesinde Tanzimat ve Islahat fermanı ile kanun önünde eşitliğin sağlanmasına yönelik adımlar atılmıştı. Yoksa nereden Osmanlı'nın hariciye nazırı, maliye nazırı Ermeni olacaktı ki? Azınlıklar açısından cumhuriyetin vatandaşlık rejimi kötü olmuştur bu kesin. Vatandaşlığın tanımı daha da daraltılmıştır zira.

Ayrıca vatandaşlık konusu bugün bile Türkiye'de problem. Devlet vatandaş karşısında hala çok güçlü. Halkın devlet üzerinde etkinliği yine o kadar yüksek değil. Bütün bunları atlayıp geçecek miyiz?

O adam hayatı boyunca hep yalnız kaldı ve düşmanlarından da hep daha yalnızdı.. Ama o kadar delikanlı idiki bir gün olsun kendi kişisel acılarından bahsetmedi. Hep onurluydu.

Mustafa Kemal Vahdettin'in yaveriydi. Onu Anadolu'ya gönderen bizzatihi Vahdettin'in kendisiydi. Anadoluya geldiğinde yerel direniş örgütleri Mustafa Kemal'e destek verdiler. Kazım Karabekir geldi ona sadakatini sundu. Ankara'da meclis başkanı, başkomutan seçildi. Dindarından dinsizine, Alevisinden Sünnisine, Türküne, Kürdüne, Çerkezine, Lazına varana dek halktan destek aldı. Diğer Müslüman halklar bile para yardımı yaptılar. Mustafa Kemal'i Atatürk yapan bu destek zaten. Böyle birisi nasıl yalnız olabilir?

Mustafa Kemal ile diğerlerinin yollarının ayrılmasının nedeni kendisinin aşırı hırslı, ihtiraslı karakterini ve diktatöryel eğilimlerini insanlar fark etmesi. Osmanlı'da kabinesine girmek istediğinde bu yüzden reddedilmiştir. Çevresinde böyle bilinen birisi. 1925'ten sonra Takrir-i Sükun kanunu ile tek parti dönemi iyice yerleştikten sonra Mustafa Kemal yalnızlaştı.

Ayrıca siyasi yönden Mustafa Kemal hiç de yalnız değil. Bugün bile, eğitim sistemi, devlet, basın vs Atatürk'ü anlatıp duruyor.

Diyorum efsane yazıyorsunuz....

tarihinde Uyecik tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...