Jump to content

Allahın elleri !


Recommended Posts

İşi ehlinden öğrenelim

Allah'ın Eli

(İbn Teymiyye -Mecmuul Fetava)

Bu sözlerden anlaşılan şudur: Yüce Allah'ın kendine hâs celâline, kendi zâtına lâyık elleri vardır. O yüce Rabbimiz melekler ve îblîs'ten ayn olarak Hz. Âdem'i kendi eliyle yaratmıştır. Arz'ı avucuna alır, sağ eliyle de gökleri katlar. «O'nun her iki eli de açıktır»(12). Bunların «açık olması»nın anlamı, sonsuz cömertlik ve bol bol vermesi demektir. Çünkü genel olarak bol vermek ve cömertlik, elin açılması ve uzatılmasıyla olmaktadır. Bunun terkedilmesi ise, elin boyna yaklaştırılması şeklinde olur. Böylelikle «Onun eli açıktır» denildiğinde, gerçek bir elin anlaşılıp zahirinin cömertlik ve cimrilik olduğu örfi hakikatler haline gelmiştir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Elini boynuna bağlanmış kılma. Büsbütün de açma»(13). Nitekim aynı anlamda olmak üzere «Parmak ucu kısa ve parmak ucu uzun» deyimleri de kullanılmaktadır.

Daha sonra ona şunları söyledim: Bu konuda konuşan kimse, eğer yüce Allah'ın, yaratıkların elleri türünden bir elinin bulunmadığını ve onun elinin de bir organ halinde olmadığını ileri sürüyorsa, elbette ki bu, doğrudur. Fakat sözü geçen kişi, yedi sıfatının dışında «yed = el»inin olmadığını söylüyor ise, o bâtıl bir iddiada bulunuyor demektir. O bakımdan onun, aşağıda açıklayacağımız dört makama dikkat etmesi gerekir:

İlkin şöyle denir: «Yed = el», nimet ve ihsan anlamına kullanılır. Böyle bir kullanım sebeb dolayısıyla isim vermek yoluyla olur. Nitekim yağmur ve bitkiye «semâ» demek böyledir. »Filânın onun yanında elleri vardır» şeklindeki sözleri de bu türdendir. Peygamber (s.a.v.)'i kaybettiğinde Ebû Tâlib şöyle demişti:

•Rabbim, süvarim Muhammed'i geri gönder.

Geri gönder onu bana. Bu olsun bana lütfün (yed).»

Hudeybiye günü Urve b. Mes'ûd 'un Hz. Ebû Bekir'e söylemiş olduğu şu sözler de bu türdendir: «Eğer senin bana, karşılığını vermemiş olduğum iyiliklerin (yed) olmasaydı, ben sana karşılık verecektim.»

Bir şeye, müsebbibinin ismiyle ad vermek yoluyla «yed», kudret anlamında da olabilir. Çünkü kudret, «el»in harekete getirilmesidir. Bu bakımdan Araplar şöyle der: «Filân kişinin şunda, şunda eli vardır.» Z i y â d 'ın Muâviye'ye söylediği şu sözler de bu türdendir: «Ben Irak'ı iki elimden birisiyle tuttum. Öbür elim ise henüz boştur.» Demek istiyor ki, benim kudretimin yansını Irak'ın yönetimini zapt-u rabt altına aldı. «Nikâh akdi elinde bulunan kimse..."(14) buyruğu da bu türdendir. «Nikâh», sözle söylenen bir sözdür. Onun anlamı, nikâhlamaya muktedir olan demektir.

Bir fiilin «el»e izafe edilmesi, bazan o fiilin şahsın kendisine izafe edilmesi şeklinde de kullanılabilir. Çünkü çoğu fiiller «el» ile yapıldığından dolayı, «el» kelimesinin zikredilmesi, bizzat fiilin kendisi tarafından yapıldığına işaret kabul edilmiştir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmuştur:

«Andolsun Allah; Muhakkak Allah fakirdir, bizler ise zenginleriz» diyenlerin sözlerini işitti» buyruğu ile başlayıp: -İşte bu, sizin ellerinizin önden gönderdiği sebebi iledir»(15)' buyruğuna kadar olan kısımda geçen «Ellerinizin önden gönderdiği* ifadesi ile «bizzat sizin gönderdiğiniz» demek istenmiştir. Çünkü onların önden gönderdiklerinin bir kısmı, dilleriyle söyledikleri bazı sözlerdir. Yüce Allah'ın şu buyruğu da bu türdendir: «Melekler kâfirlerin canlarını alırken yüzlerini ve arkalarını vururken bir görsen!» buyruğundan «İşte bu ellerinizin önden gönderdikleri sebebiyledir»(16) buyruğuna kadar olan kısım da bu türdendir. Araplar şöyle der: «Senin ellerin etkiledi, ağzın üfledi.» Bununla kendi aleyhine birtakım zorluklara sebeb teşkil eden kimseleri azarlamak isterler. Çünkü bu söz ilk olarak kendi eliyle ve diliyle bir şey yapan kimse hakkında söylenmiştir.

Tartıştığı bu kişiye, daha sonra şunları söyledim: Bizler bütün bu hususlarda Kur'ân'ın nazil olduğu Arap dilini bilmezlikten gelmiyoruz. Sözleri yerlerinden değiştiren, sıfatları te'vil eden, Allah'ın isimlerini ve âyetlerini inkâr edenler ise: 'Hayır, onun iki eli açıktır» buyruğu ile «Ellerimle yarattığım* buyruklarını bütün bunlara rağmen te'vil ederek şöyle demişlerdir: Bunlarla anlatılmak istenen onun nimetidir. Yani dünya ve âhiret nimetleri. Diğer taraftan «Kudreti ile yarattı» derler ve şöyle sürdürürler: Burada kullanılan kelime, cömertlikten kinayedir. Ortada hakiki bir «el»in varlığı söz-konusu değildir. Hattâ bu kelime cömertlik ve ihsanda hakiki bir ifade haline gelmiştir. Yüce Allah'ın; «Kendi ellerimle yarattığım» buyruğunu da ortada hakiki bir «el» olmamakla birlikte, «ben yarattım» anlamında almışlardır. Bu kişiye; bunların onlar tarafından yapılan te'viller olup olmadığını sordum. Evet cevabını verince şöyle dedim: O halde yapmış olduğumuz şu açıklamalara dikkat edelim :

Birinci makam: Gerçek şu ki, «yed» kelimesi tesniye (ikil) sigası ile, yani «yedeyn» şeklinde ne nimet hakkında, ne de kudret hakkında kullanılamaz. Çünkü, çoğul hakkında tekil bir kelime arapçada görülen bir özelliktir. Yüce Allah'ın: «Muhakkak insan ziyandadır»(17) buyruğunda olduğu gibi. Aynı zamanda çoğul bir kelime de tekil hakkında kullanılabilir. Yüce Allah'ın: «O kimseler ki, insanlar kendilerine: Şüphesiz insanlar...» derler»(18) buyruğunda olduğu gibi. Yine çoğul bir kelime tesniye hakkında da kullanılır. Yüce Allah'ın: Çünkü kalbleriniz meyletmiştir»(19) buyruğunda olduğu gibi.

Tekil bir sözcüğün ikil hakkında, ya da ikil bir sözcüğün tekil hakkında kullanılması ise doğru değildir. Çünkü bu lâfızlar sayı bildiren ve kendi anlamlarında nas olan kelimelerdir ve onların dışına çıkılamaz. «Benim yanımda bir adana vardır» denilerek iki adam kasdedilmesi dil bakımından mümkün olmadığı gibi yanımda iki adam vardır» denilerek cins kasdetmek de mümkün değildir. Çünkü tekil lâfzı zaten cinse delâlet etmektedir ve cinste de bir yaygınlık sözkonusudur. Aynı şekilde çoğul isminde de cins anlamı vardır. Cins ise tekilin söylenmesiyle anlaşılır.

Buna göre yüce Allah'ın: «İki elimle yarattığım» buyruğu ile kudretin kasdedilmesi mümkün değildir. Çünkü kudret bir tek sıfattır. İkil ifade ile tekilin anlatılması ise mümkün değildir.

Aynı şekilde bununla "nimet" 'in kasdedilmesi de mümkün olamaz. Çünkü Allah'ın nimetleri sayılıp dökülemez. O halde sayılıp dökülemeyecek kadar çok olan nimetlerin ikil bir lâfızla ifade edilmesi mümkün değildir.

Aynı şekilde bunun «benim yarattığım» anlamına gelmesi de mümkün değildir. Çünkü Araplar böyle bir durumu anlatmak istediklerinde, fiili «el»e izafe ederler. Buna göre, onun «el»e izafe edilmesi, fiile izafe edilmesi olur. Yüce Allah'ın: «îki elinin göndermiş olduğu sebebiyle» (20) buyruğu ile; «Sizin ellerinizin önden gönderdiği...»'(21) buyruklarında olduğu gibi. «Ellerimizin yaptığı davarlar»(22) buyruğu da bu türdendir.

Faile izafe edilerek, fiil «yed» kelimesine «bâ» harfi ile geçişli kılınacak olursa, yüce Allah'ın: «Ellerimle yarattığıma» buyruğunda olduğu gibi - o zaman bu, O'nun bu fiili «iki eli»yle yaptığına dair bir nastır. Bu bakımdan konuşan veya yürüyen bir kimseye: «Sen bunu iki elinle yaptın», ya da: «Bunu iki elin yaptı» denilmesi doğru olmaz. Çünkü sadece «yaptın» demek, fiilin faile izafe edilmesi için yeterlidir. Eğer gerçekten, bu fiili «el» ile yaptığını söylemek istemiyorsa, o zaman onun bu kelimeyi kullanması, hiçbir anlam ifade etmeyen bir fazlalıktan ibarettir. Arap olsun veya olmasın, düzgün konuşan bir kimse: «Bunu ellerimle yaptım» veya «falan kişi bunu elleriyle yaptı» diyecek olursa; gerçekten ya o kişi bunu bizzat kendi elleriyle yapmıştır ve onun elsiz olması sözkonusu değildir; ya da eli olduğu halde bu fiil elinden başkasıyla yapması sözkonusudur.

Bu kesin fark dolayısıyla, mecaz ve hakikatin hangi yerlerde olacağı da açıklık kazanmış olduğu gibi, bu âyetlerin bizzat lügat yönünden kesinlikle mecazı kabul edemeyeceği de açıkça anlaşılmış oluyor.

Tartıştığım kişinin, müfessirler yüce Allah'ın; «İkiniz onu cehenneme atınız»(23) buyruğunda tek bir kişiye hitap olduğu halde» ikil. tekil yerinde kullanılmıştır, derler; demesi üzerine, ona şöyle söyledim: Hayır, buna imkân yoktur. Aksine «İkiniz atınız» cümlesinin, fiili iki defa tekrarlandığı için, faile de ikil olarak geldiği söylenmiştir. Buna göre anlam «at, at» şeklindedir. Başka bir yorumda; burada hitap, kendilerinden «saik» ve «şehîd» diye sözedilen iki meleğedir, denilmiştir. Bunun tek bir kişiye hitap olduğunu söyleyen kimseler de, meseleyi şu şekilde açıklamıştır: Bazan bir insanla birlikte, birisi sağında ve diğeri solunda olmak üzere iki kişi bulunur. Böyle bir kimse: «Dostum, dostum» diye seslenir. Kendileri fiilen var olmasalar bile, bizzat varmışlar gibi böyle hitap eder. Buna göre yüce Allah'ın: «İkiniz atınız» buyruğunda, bu görüşü ileri sürenlere göre, varlığı farz edilen, iki kişiye hitap söz konusudur. Dolayısıyla bunun kesinlikle görüşlerine delil olma özelliği yoktur.

Devamla şöyle dedim :

İkinci makam: «Yed» kelimesiyle gerçekten «el»in kasdedildiğini kabul edelim. Yahut da bununla kudret veya nimet kastedilsin, veyahut da bu kelimenin zikredilmesi fiilin türünden kinaye olsun. Peki, bu kelimeyi hakikatten uzaklaştırmayı gerektiren sebeb nedir?

Sen; çünkü «el- bir organdır, bu ise şanı yüce Allah için imkânsızdır, diyecek olursan, sana şu cevabı veririm: Bu ve benzeri itirazlar sânı yüce Allah'ın, yaratıkların elleri türünden bir eli olduğu şeklinde vasfedilmesinin imkânsız olmasını gerektirir. Şüphesiz ki bu, doğrudur. Ancak zâta lâyık kemâl sıfatların hepsine lâyık şekilde zâtına uygun «el»in olması neden caiz görülmesin? Bana; «ne aklen, ne de naklen bunun imkansız olduğunu gösteren bir delil yok» demesi üzerine şöyle dedim: Bu mümkün olduğuna ve lâfzın hakikati de bu olduğuna göre, neden bu lâfız hakikatten mecaza çevrilsin? Hasmımızın sözünü ettiği ve onun adlandırılmasını imkânsız kılacak şekilde getirmiş olduğu her delil -ve bu delilin işaret ettiği şey olduğu takdirde - mahlûkun müstahak olduğu anlamın yüce Allah hakkında mümkün olamayacağı kabul edilir. Ancak lâfzın hakikati ve zahiri, halikın, «yed» sıfatına, bizzat ilim ve kudret gibi, hattâ zât ve vücud gibi lâyık ve müstahak olduğudur.

Üçüncü makam.- Ona şunu sordum: Allah'ın Kitabı'nda, yahut Resûlü'nün Sünneti'nde, ya da müslümanların imam kabul ettiği herhangi bir âlimin sözleri arasında: *Yed»den murad, zahirinin hilafıdır veya zahir kasdedilmemiştir» ifadesi var mıdır? Yahut Kur'ânda yüce Allah'ın «yed» ile nitelendirilemeyeceğine ilişkin açık bir işaret, hattâ gizli bir delâlet var mıdır? Bu konuda kendisini delil getirmek için zorlayan kimsenin getirebileceği en büyük delil yüce Allah'ın: «De ki: O Allah'tır, birdir»(24) «O'nun benzeri gibisi dahi yoktur»(25) «Sen Ona bir adaş bilir misin?»(26) buyruklarıdır. Halbuki bu âyetlerin ifade ettiği şey, Allah hakkında tecsîm ve teşbihin sözkonusu olamayacağından ibarettir. Yüce Allah'ın celâline yakışır bir «el»in reddedilmesine gelince; bu buyruklarda buna herhangi bir şekilde delâlet edebilecek hiçbir şey yoktur.

Aynı şekilde, yüce Allah'ın ister celâline veya muhdeslere yakışır bir «el-inin olamayacağı konusunda aklın açık bir delili var-mıdır? Hattâ gizli bir işaret bile bulunamaz. Naklen ve aklen «el»in hakikatini kesin olarak reddedecek bir şey bulunmadığına, diğer taraftan ona aykırı olabilecek şeyleri varsaymak bunu ileri sürenler açısından - gizli herhangi bir vecihle olabildiğine göre; aksine hakikatte böyle bir varsayımda fâsid bir şüphe bulunduğuna göre Kitap ve Sünnet «yed-in zikriyle dolup taşacak, yüce Allah kendi eliyle yarattığından, ellerinin açık olduğundan, mülkün elinde bulunduğundan sözedecek; hadiste de bu konuda sayılamayacak kadar çok ifadeler yer alacak da sonra hem Allah Resulü, hem de (Kitab ve Sünnet'i bilenler demek olan) emir sahipleri, insanlara bu sözün ne hakikatinin ne de zahirinin kasdedilmediğini açıklamayacak olması mümkün olabilir mi? Böyle bir şeyi nasıl düşünebiliriz? Bu durum sahabe döneminin sona ermesinden sonra Cehm b. Safvân'ın ortaya çıkmasına kadar böylece sürdü. Onlar insanlara, Peygamberlerine nazil olanı açıklamışlardı ve bu tür te'villerden söz etmemişlerdi. Bişr b. Gıyâs ve onun gibi nifaka gömülmüş olup yollarından giden kimselerin ortaya çıkmasına kadar bu durum böylece sürüp gitmişti.

Peygamberimiz (s.a.v.)'in, en küçük meseleye varıncaya kadar her şeyi bize öğretip; «Sizi cennete yaklaştıracak ve cehennemden uzaklaştıracak hiçbir şey yoktur ki, size ondan sözetmiş olmayayım»(27) ve; «Ben sizi aydınlık bir yol içerisinde bırakıyorum. Bunun gecesi de gündüzü gibidir. Benden sonra, bu aydınlık yoldan ancak helak olacaklar sapar»(28) buyurduğuna göre; üzerine nazil olmuş Kitab ve kuşatıcı Sünneti, muarızlarımız «zahirleri teşbih ve tecsîm ifade ediyor. O bakımdan zahirine inanmak sapıklıktır» iddiasını ileri sürebilecekleri pek çok ifade ile dolup taşarken Peygamberimizin bütün bunları açıklayıp izah etmeksizin bırakması nasıl düşünülebilir?

Selefin; «bunları geldikleri gibi bırakınız. Bununla birlikte asıl kasdedilen, onların mecazi mânâsıdır. Araplar da bunu anlayamaz Ta ki Fars ve Rumlar gelecek ve bunlar Muhacir ve Ensâr çocuklarından daha ileri seviyede Arapçayı bileceklerinden onlar bunu anlayacaklar» demiş olmaları düşünülebilir mi?

Dördüncü makam.- Ona dedim ki: Ben sana yüce Allah'ın haki katen iki elinin olduğunu açıklayacak, kesin ve belirli bazı deliller göstereceğim: Bunlardan birisi, Allah'ın Hz. Â d e m 'i üstün kılmasıdır. Bu üstünlük meleklerin ona secde etmelerini ve ona karşı büyüklenmekten kaçınmalarını gerektiriyordu. Bundan maksat Hz. Â d e m 'i kudreti, nimeti ile yaratması ya da onu yaratmayı kendisine izafe etmekten ibaret olsaydı, bu konuda İblis de bütün diğer mahlûkat da (bu üstünlükle) onunla ortak olurdu.

Bana şöyle dedi: Bazan herhangi bir şey, şerefini daha da yükseltmek maksadıyla Allah'a izafe edilebilir. «Allah'ın devesi»(29) ve «Allah'ın evi» demek gibi.

Ben ona şu cevabı verdim: Üstün kılmak maksadıyla böyle bir şeyin olabilmesi için, izafe edilende başkalarından ayrı, yalnızca kendisinde bulunan bir özelliğin olması gerekir. Eğer o Deve ve o Evde kendilerini diğer bütün deve ve evlerden ayırdedecek pek çok apaçık âyetler bulunmamış olsaydı, onların böyle bir izafe edilişe hakları olmazdı. Burada da durum bu şekildedir. Hz. Â d e m 'in yaratılmasının kendisine izafe edilmesi ve onu iki eliyle yaratmış olduğunu belirtmesi, Hz. Â d e m 'in yüce Allah'ın elleriyle yaratılmış olmasını gerektirmekte, öbürlerinin ise «ol» deyip oluvermesi suretiyle yaratılmasını gerektirmektedir. Nitekim konuyla ilgili rivayetler bize kadar böylece gelmiştir.

Bu delillerden birisi de onların, «mülk yalnız O'nun elindedir-, ya da -bunu, senin ellerin yaptı» demeleri halinde, bu sözlerin iki şeyi ihtiva ettiğidir: Bunların birincisi el'in isbatı, ikincisi ise mülkün ve işin ele izafe edilmesi, İkinci durumda, çoğu zaman mecaz kullanılabilir. Birincisi türdeki ifadeyi ise Araplar ancak gerçekten eli bulunan cinsler hakkında kullanırlar, «rüzgârın eli» veya «suyun eli» gibi ifadeler kullanmazlar. Kabul edelim ki, «mülk onun elindedir» ifâdesinde, kasdedilen şeyin «kudretindedir* olduğu bilinmiş olsun. Ancak bu konuda da, gerçekten eli bulunan kimseler dışındakiler hakkında böyle mecazlar kullanılmaz.

Yüce Allah'ın; «kendi ellerimle yarattığıma» buyruğu ile, «ellerimizle yarattıklarımızdan» buyrukları arasında iki yönden fark vardır:

1 — Burada fiili kendisine izafe edip onu elleriyle yarattığını açıklarken, ötekinde fiili ellere izafe etmiştir.

2 — Arap dilinde, eğer karışıklığa düşülmeyeceğinden emin olunursa, tesniye (ikil) yerine çoğul ismi kullanılır. Yüce Allah'ın: «Hırsız erkek ve hırsız kadının ellerini kesin»(30) âyetinde kasdedilen, iki ellerinin kesilmesidir. "Çünkü ikinizin kalbi gerçekten (tövbeyi gerektiren bir duruma) yönelmişti»(31) âyetiyle kasdedilen ise hor ikinizin de kalbleri meyletmiştir; manasınadır. İşte yüce Allah'ın: «Ellerimizin yaptıklarından»(32) buyruğu da bu şekildedir.

«Yed» kelimesinin Sünnette kullanılışı ise çokça rastlatılan bir durumdur. Peygamber (s.a.v.)'in şu buyrukları bunlara örnektir:

»Adaletle hareket edenler, Allah katında Rahmân'ın sağında - ki O'nun iki eli de sağdır- nurdan minberler üzerindedirler. Onlar ki, hükümlerinde aileleri arasında ve başlarına geçirildikleri kimseler hakkında adalet ederler»(33); «Allah'ın sağ (el) ı dopdoludur. Gece ve gündüz onun yaptığı dolu dolu harcamalar, ondan bir şey eksiltmez. Gökleri ve yeri yarattığından beri infak ettiklerini gördünüz mü? Bunlar onun sağındakini hiçbir şekilde eksiltmedi. Adalet (mizân) öteki elindedir. Kıyamet gününe kadar yükseltir ve alçaltır»(34).

Yine Sahîh'de £bu Said el-Hudrî (r.a.)'nin, Allah Resulünden şöyle dediği rivayet edilmektedir: «Herhangi biriniz yolculukta iken ekmeğini nasıl eline alıp evirip çeviriyorsa; Arz da Kıyamet gününde Cebbar (olan Allah) 'in evirip çevireceği bir tek ekmek (gibi) olacaktır(35).

Yine Sahîh'te, İbn Ömer'den Rasulullah (s.a.v.)'ın şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: «Aziz ve Celil olan Rabbimiz, semavatına ve arzını iki eline alacak -Peygamber bu arada ellerini açıp kapatmaya başladı- ve «Rahman olan benim» diyecektir. O kadar ki, onun altından minberin hareket etmeye başladığını gördüm. Sonunda minberin Allah Resulü ile birlikte yıkılıvereceğinden korkmaya başladım»(36). Bir başka rivayette de onun minber üzerinde şu âyet-i kerîmeyi okuduğu da zikredilir: «Onlar Allah'ı hakkıyla takdir edemediler. Halbuki arz bütünüyle kıyamet gününde onun kabzasındadır. Gökler ise onun sağ eliyle dürülmüştür»(37). îbn Ömer devamla: «Diyecek ki: Ben Allah'ım! Ben Cebbarım!» Sonra da hadisin geri kalan kısmını zikreder. Yine Sahih'te, Ebû Hureyre (r.a.)'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: «Allah Resulü (s.a.v.) buyurdu ki: "Allah Arz'ı ovucuna alır, semâyı da sağ elinin içinde katlar, sonra da şöyle der.- Ben melikim, yeryüzünün hükümdarları nerede?»(38)

Sahih bir hadiste şöyle denilmektedir: «Yüce Allah Âdem'i yaratınca, her iki eli de kapalı olduğu halde ona şöyle dedi: Hangisini dilersen seç. (Âdem) dedi ki: Ben Rabbimin sağını seçiyorum. Zaten Rabbimin iki eli de sağdır ve mübarektir. Daha sonra bunu açınca içinde Âdem ve zürrıyeti olduğu ortaya çıktı»(39).

Yine Sahih'te şöyle denilmiştir: 'Allah mahlûkatı yarattığı zaman, kendisi üzerine kendi eliyle (şu ahdi) yazdı-. Şüphesiz rahmetim gazabımı geçer»(40).

Sahîh'ten bir başka hadis: «Âdem ile Mûsâ karşılıklı olarak delilleriyle tartıştığında, Âdem şunları söyledi:

— Ey Mûsâ! Yüce Allah seni kelâmı ile seçti, kendi eliyle sana Tevrat'ı yazdı. Mûsâ da ona şöyle söyledi.-

— Sen, Allah'ın eliyle yarattığı ve kendi ruhundan sana üflediği Âdem'sin»(41).

Yine bir başka kutsi hadîste şanı yüce Allah şöyle buyurmaktadır: «İzzet ve celâlime yemin olsun ki, kendi ellerimle yarattığım kimsenin zürriyetinden gelen sâlih kimseleri, kendisine «ol» dememle oluveren kimse gibi kılmayacağım»(42). Sünen'de yer alan bir başka hadiste de şöyle denilmektedir: «Allah Âdem'i yaratıp sağ eliyle sırtını sıvazlayınca ondan zürriyetini çıkardı ve.- «Bunları cennet için yarattım. Onlar da cennetliklerin ameliyle amel edecekler» buyurdu. Daha sonra öbür eliyle sırtını sıvazlayıp şunları söyledi: "Bunları da ateş için yarattım. Onlar ateşliklerin ameliyle amel edecekler»(43).

Kendisiyle tartıştığım kişiye, bu ve daha bunun gibi birçok hadîsleri zikrettikten sonra, dedim ki: «Bu hadîsler herhangi bir tevili kabul edecek türden hadîsler midir, yoksa kesin naslar mıdır? Bu hadisleri ümmet kabul ve tasdik ederek birbirinden alagelmiştir ve dolup taşan bir denizden ben bunları sana aktarmış bulunuyorum. Bunun üzerine adam tövbesini izhar etti ve hakkı apaçık bir şekilde gördü.

İşte - Allah sana iyiliğini versin - sana yazacağımı söylediğim hususlar bunlardır. Aslında bu oldukça geniş bir konudur. "Bir kimseye Allah nûr vermedikten sonra onun nuru olmaz*(44); «Allah kimi doğru yola (hidâyete) iletirse o, yolu bulmuştur; kimi de sapıklığında bırakırsa, artık onun için yol gösteren bir dost bulamazsın»(45).

Allah'ın selâmı rahmet ve bereketleri sizin Muhammedi erin (*), Ebû Zekeriyyâ 'nın, Ebü'1-Bekâ Abdülmecid 'in, Ehl-i Beytin Medine halkından tanıdıklarınızın ve o hoş beldenin sair ehlinin üzerine olsun.

Şayet Mekke'yle ilgili olarak yazılan eserler gibi, Medine Konusunda da yazılmış bir kitap biliyorsanız, herhalde bizi ondan haberdar edersiniz.

Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun, Allah Muhammed'e, aile halkına ve bütün ashabına salât ve selâm etsin.

(12) 5 Maide 64.

(13) 17 İsrâ 29.

(14) 2 Bakara 237.

(15) 3 Al-i İmran 181,182

(16) 8 Enfal 51-51

(17) 103 Asr 2.

(18) 3 Âl-i imran 173.

(19) 66 Tahrim 4.

(20) 22 Hacc 10.

(21) 8 Enfal 51.

(22) 36 Yasin 71.

(23) 50 Kâf 24.

(24) 112 İhlâs 1.

(25) 42 şura 11.

(26) 19 Meryem 65.

(27) Kaynağını tesbit edemedik.

(28) İbn Mâce, Mukaddime, 1, 6.

(29) 91 Şems 13.

(30) 5 Mâide 38.

(31) 66 Tahrim 4.

(32) 36 Yasin 71.

(33) Müslim, îmâre, 18; Nesai, Kudat, 1; Ahmed b. Hanbel, II, 160.

(34) Tirmizi, Tefsir, Sûre (5), 3; İbn Mâce. Mukaddime, 13; Ahmed b. Hanbel, II, 242, 313, 500.

(35) Buhârî, Rikâk, 44; Müslim, Sıfatü'l-Münâfikin, 30.

(36) Müslim, Sıfatü'l-Münâfıkın, 25; İbn Mâce, Mukaddime, 13, Zühd, 33.

(37) 39 Zümer 67.

(38) Buhâri, Rikâk, 44. Tevhid, 6: Müslim, Müsafirin, 69; Ebû Dâvûd, Sûnne, 19; Tirmizî, Salât, 211 v.s...

(39) Tirmizi, Nikâh. 34, Tefsir, 2; Ahmed b. Hanbel, II, 246, 447.

(40) Buhâri, Tevhid, 15, 22, Bed'ul-halk, 1; Müslim. Tevbe, 14-16; Tirmizî, Deavât, 99; îbn Mâce, Mukaddime, 13, Zühd, 35; Ahmed b. Hanbel, II, 242, 258 v.s...

(41) Buhâri, Kader, 11; Müslim, Kader, 13; Ebû Dâvûd. Sünne. 16; Ahmed b. Hanbel, II. 248.

(42) Kaynağım tesbit edemedik.

(43) Ebü Dâvud, Sünne. 16; Tirmizi, Tefsir, Sûre (7), 2. 3; Muvattâ, Kader, 2; Ahmed b. Hanbel. I. 44, 45. 251.

(44) 24 Nûr 40.

(45) 18 Kehf 17.

(*) Allah'ın sıfatlarını kabul eden ve iptal etmeyen kelâmcılar.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 56
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

  • 1 month later...

MAİDE

64-
Bir de Yahudiler,
“Allah’ın eli bağlıdır”
dediler. Söylediklerinden ötürü kendi elleri bağlansın ve lânete uğrasınlar!

Hayır
, O’n
un
iki eli
de açıktır, dilediği gibi verir. Andolsun, sana Rabbinden indirilen (Kur’an) onlardan birçoğunun azgınlık ve küfrünü artıracaktır.

Bi
z onların arasına kıyamete kadar
düşmanlık ve kin
saldık. Her ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa, Allah onu söndürmüştür. Onlar yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışırlar. Allah, bozguncuları sevmez.
Link to post
Sitelerde Paylaş

Maide 64. ayeti aynı eski Türk filmleri senaryolarının ana başlığı gibi...

Kan, katliam, nefret, beddua, intizar, böbürlenme, yalan, dolan, palavra ana tema...

Bir ayet tek başına ancak bu kadar cahillik vurgulayıp kuranı cahillerin yazdıklarını adeta haykırır...

Cümle cümle açalım...

Bir de Yahudiler, “Allah’ın eli bağlıdır” dediler. Söylediklerinden ötürü kendi elleri bağlansın ve lanete uğrasınlar!

Kimler beddua ve intizar ederler?

Haksızlığa uğradığını zannedip yapılan haksızlıklara karşı ellerinden bir şey gelmiyen güçsüz insanlar beddua ve intizar edip konuyu inandıkları uyduruk bir tanrıya havale ederek yardım dilenip adalet isterler.

Hayır, O’nun
iki eli
de açıktır, dilediği gibi verir. Andolsun, sana Rabbinden indirilen
Kur’an onlardan birçoğunun azgınlık ve küfrünü artıracaktır.

Ancak bir insan ellerinin açık cömert olduğunu söyler ve arkasından bir şeylerin üzerine (inançlı ise) yemin eder.

Bu cümlede olan diğer ifade ise "kuranın azgınlık ve küfürü arttırmaya" yaraması...

E biz ateistler zaten "kuran içinde azgınlık, küfür ve ahlaksızlıklar" barındırır diyoruz... İşte bu kuran ayeti kapı gibi kanıt.

Biz onların arasına kıyamete kadar
düşmanlık ve kin
saldık. Her ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa, Allah onu söndürmüştür. Onlar yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışırlar. Allah, bozguncuları sevmez.

Düşmanlık ve kin üretip yayanlar kimlerdir? Hani "dinine, kinine, nefretine sahip olacaksın" diyen müslümanlar var ya...

...işte onlar.

... cahil ırkçı insanlıktan nasiplerini almamış müslüman cahiller.

Düşmanlık ve kini insanlara kendisinin verdiğini söyleyen cühela "Onlar yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışırlar." demiş...

Bu kadar kara cahil komedisi olmaz.

Onları sevmezmiş...

Sevmediklerini düşman ve kin sahibi bozguncular haline getiren gerzek onları sevmediğini söylemiş.

Müslümanların neden yobaz, azgın ve bozguncu oldukları belli oldu...

..."Azgınlık ve küfürü arttırmaya yarayan kuran" a inandıklarından.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Allahin elide var ayagida var, mideside var agzida, beynide var ustelik, hem sinirleniyor hemde mutlu oluyor hatta kufur bile ediyor.

Muslumanlar duymustur belki , gunes ve ay insanlara gorunmedigi zaman yani aksamlari ve gunduzler, gidip Allahin arsinin altinda ona ibadet ederlermis. O zaman arsi olan birisinin poposuda ar demektir.

Birde derler ya, Allah kendi suretinden ademi yaratti, demekki Allah ayni bize benziyor.

Ikinci olarak Kuranda ayet sayisi. Osmanli doneminde surelere ayrilan bu Kuranda daha once kac sure yada kac ayet vardi?

Birde besmelenin ayet oldugunu biliyorum, o zaman her surenin basina bir besmele korsak kac ayet eder?

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...