Jump to content

"Değer" Nedir?


Recommended Posts

Sen ne yazdın:

Şimdi ne yazıyorsun:

Gerçi burada ne demek istediğin belli değil. Neyse.

Madem anlamıyorsun, neden sormuyorsun ne anlatmak istediğimi de, boş boş sayıklıyorsun.

Önceki iletimde yazdığım gibi, bir malın değerini belirlemek istediğimizde üretim faktörleri ceteris paribus olarak alınır.

Örneğin mikro iktisatta, talebin değişmesinin fiyattan kaynaklandığı anlatılır.. 'Fiyatın düşmesi, talebin artmasına neden olur. C.B' yazılır.. Ve diğer faktörlerin (ikame ve tamamlayıcı mallar vs) değişmediği kabul edilir.

Burda da sabit kabul edilmesi gereken şey 'Emeğin verimidir'.. Bu yüzden bir malın değerini belirlemede emeğin rolü yoktur dedim.. Emeğin veriminin artması veya daha verimli doğal kaynakların kullanılması gibi faktörler C.B kabul edilir.

Ama sen bunu salt emeği dışarda bırakmak olarak algılandığından, tipik bir sosyalist gibi itiraz ettin..

Önemli olan emeği dışarda bırakmak değil, bu analizi yaparken emek faktörünü katmamaktır.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 302
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Ama sen bunu salt emeği dışarda bırakmak olarak algılandığından, tipik bir sosyalist gibi itiraz ettin..

Sosyalistlerin emeği salt emek olarak algıladıklarını nereden çıkardın? Böyle bir şey yok.(En azından benim öyle bir anlayışım yok.) O yüzden yanlış düzlemde tartışan sensin.

Burda da sabit kabul edilmesi gereken şey 'Emeğin verimidir'.. Bu yüzden bir malın değerini belirlemede emeğin rolü yoktur dedim.

Burada emeğin verimi değişken ise emeğin rolü yoktur demek yerine emeğin verimine bağlı olarak değişir demek bence daha uygun. Çünkü emeğin rolü yoktur dediğimizde hiç yoktur sonucu da çıkar, ya da bazıları öyle anlayabilir; ama hiç yoktur diye bir durum söz konusu değil, verime bağlı olarak değişen durum söz konusu.

tarihinde Goldwin tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Marjinal fayda teorisi, herhangi bir ürünün faydasının belirlenemeyeciği için, çok absürd bir teoridir. Ekonomiyi açıklamakta bir etken falan değildir. Bunun yerine öne sürüyorum ki, bir ürünün değerini arz-talep belirler. Fayda-sınırlılık bir ürünün değerini belirlemede çok sığ kalır. Bir ürünün fiyatının belirlenmesinde, fayda ve sınırlılık dışında, başka etkenlerde bulunmaktadır. Fayda-sınırlılık ancak arz-talebin içerisinde bir alt kategori oluşturabilirler. Bunun dışında da ne bir yarar sağlar, ne de bir şeyi çözümleyebilir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sosyalistlerin emeği salt emek olarak algıladıklarını nereden çıkardın? Böyle bir şey yok.(En azından benim öyle bir anlayışım yok.) O yüzden yanlış düzlemde tartışan sensin.

Sosyalistlerin emeği salt emek olarak algıladıklarını söylemedim.

Benim yazdıklarımı 'emeği dışarda bırakmak olarak algılandığından' dolayı, 'Edison değer yaratırken, hiç mi emek harcamamış' .. 'Össye hazırlanan çocuklar emek harcamadan mı kazanıyor' gibi, sanki biz emek faktörünü katmıyoruz gibi anlatmışsın.

Biz bu faktörü katmamak değil, sabit kabul ediyoruz diyorum sadece.. Bir malın değerini, ona harcanan artı emeğin değil, emeğin verimliliğini arttırmakla oluşabileceğini söylüyoruz..'Talep ve Fiyat' ilişkisindeki gibi bazı durumları nasıl sabit kabul ediyorsak ve analize sokmuyorsak, 'Emeğin verimini' sabit kabul etmemiz analiz dışı bırakmamız anlamına geliyor..

Bu durumun 'Emeği hiçe saydığımızı göstermesini istemiyoruz' diyoruz kısaca..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Marjinal fayda teorisi, herhangi bir ürünün faydasının belirlenemeyeciği için, çok absürd bir teoridir. Ekonomiyi açıklamakta bir etken falan değildir. Bunun yerine öne sürüyorum ki, bir ürünün değerini arz-talep belirler. Fayda-sınırlılık bir ürünün değerini belirlemede çok sığ kalır. Bir ürünün fiyatının belirlenmesinde, fayda ve sınırlılık dışında, başka etkenlerde bulunmaktadır. Fayda-sınırlılık ancak arz-talebin içerisinde bir alt kategori oluşturabilirler. Bunun dışında da ne bir yarar sağlar, ne de bir şeyi çözümleyebilir.

Bir veya iki ürünün faydasının sayısal değerinin belirlenememesi, o ürünlerin tüketiciye sağladığı faydanın mukayese edilemeyeceği anlamına gelmez.. Belirlenen sayısal değerler de, varsayımsal olarak belirtilir zaten.. Marjinal fayda teorisi absürd felan değildir.. Değer paradoksunda belirleyici rol alır.

Senin arz-talep ilişkisi dediğin şey, sadece 'sınırlılıkla' ilgili bir şey zaten :)(Piyasada 'mal bolsa' -yani arz çok ise- fiyat düşer ve talep artar vs) Biz ona fayda kavramını da katıyoruz.. Sen farketmeden bir alt-grubu almışsın ama marjinal fayda, söylediğin şeyin bir üst-grubunu oluşturur (Senin tabirinle)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bir veya iki ürünün faydasının sayısal değerinin belirlenememesi, o ürünlerin tüketiciye sağladığı faydanın mukayese edilemeyeceği anlamına gelmez.. Belirlenen sayısal değerler de, varsayımsal olarak belirtilir zaten.. Marjinal fayda teorisi absürd felan değildir.. Değer paradoksunda belirleyici rol alır.

Bir ürünü bir tüketici almadan faydasını nasıl mukayese edebilecek?

Senin arz-talep ilişkisi dediğin şey, sadece 'sınırlılıkla' ilgili bir şey zaten :)(Piyasada 'mal bolsa' -yani arz çok ise- fiyat düşer ve talep artar vs) Biz ona fayda kavramını da katıyoruz.. Sen farketmeden bir alt-grubu almışsın ama marjinal fayda, söylediğin şeyin bir üst-grubunu oluşturur (Senin tabirinle)

Arz-talep sınırlılıkla mı ilgili? Daha neler duyacağım. Sen tartışmayı başından beri takip etmiyorsun herhalde. Ama yeniden bir tanımlama yapayım. Arz-talep dengesi ürünün fiyatını belirler. arz çok talep az ise fiyat düşer, talep çok arz az ise fiyat yükselir. Olay bundan ibarettir. Bundan başka her durumda uygulanabilir bir formül bulabiliyorsan bul getir, bizde kabul edelim.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Bir ürünü bir tüketici almadan faydasını nasıl mukayese edebilecek?

Sorun tüketicinin alıp almaması değil, önemli olanm iki ürünün sağladığı faydanın 'mukayese edilebilir' olmasıdır.

Diyelim ki sen markete girdin.. O ürünü satın almadan, hangisinin sana daha fazla fayda sağlayacağını tahmin edemezmisin? .. Ha bir de ekonomi bilimi tüketicilerin rasyonel hareket ettiklerini varsayar..

Sen bu şekilde etmiyorsan, sorunu kendinde ara :)

Arz-talep sınırlılıkla mı ilgili? Daha neler duyacağım. Sen tartışmayı başından beri takip etmiyorsun herhalde. Ama yeniden bir tanımlama yapayım. Arz-talep dengesi ürünün fiyatını belirler. arz çok talep az ise fiyat düşer, talep çok arz az ise fiyat yükselir. Olay bundan ibarettir. Bundan başka her durumda uygulanabilir bir formül bulabiliyorsan bul getir, bizde kabul edelim.

İşte Marjinal fayda dediğimiz şey de bundan ibarettir.. Bir grafik düşün, (X eksenine miktarı, Y eksenine de fiyatı koy)

O ürünün piyasada bulunan miktarı arttıkça, yani o ürünün arz miktarı arttıkça, fiyat düşme eğilimindedir.. Su'yun fiyatının (değerinin) düşük olması, piyasada çok fazla bulunmasından dolayıdır.. Elmasın ise fiyatının (değerinin) yüksek olması, miktarının az olmasından kaynaklanmaktadır..

Ama diyelim ki o malın hiçbir faydası yok ama miktarı çok az.. Ürünün yüksek bir fiyatı olabilir mi? .. Ürünün değeri olabilir mi?

Faydası olmayan şeyin değeri de olmaz.

tarihinde sangre tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Sorun tüketicinin alıp almaması değil, önemli olanm iki ürünün sağladığı faydanın 'mukayese edilebilir' olmasıdır.

Diyelim ki sen markete girdin.. O ürünü satın almadan, hangisinin sana daha fazla fayda sağlayacağını tahmin edemezmisin? .. Ha bir de ekonomi bilimi tüketicilerin rasyonel hareket ettiklerini varsayar..

İşte tahminlerden, varsayımlardan hareket etmeniz şart zaten. Yoksa nasıl fayda-sınırlılık teorisini ortaya atabileceksin ki? 2 ürünün sağladığı fayda ürünler kullanılmadan mukayese edilemez. Neden anlamaya çalışmıyorsun?

Ama diyelim ki o malın hiçbir faydası yok ama miktarı çok az.. Ürünün yüksek bir fiyatı olabilir mi? .. Ürünün değeri olabilir mi?

Faydası olmayan şeyin değeri de olmaz.

Bu senin fayda-sınırlılık teorinin sorunu. Benim hiç bir şekilde sorunum olamaz, talep yoksa sınırlılığın bir anlamının olmadığı zaten aşikar ortada. Asıl bu soruyu senin cevaplaman lazım.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kimse emeğin rolü yoktur diye birşey söylemedi.. Emeğin bir malın değerini belirlemesinde 'artı' bir rolü yoktur denildi.

Emek, sermaye gibi veya doğal kaynaklar gibi bir üretim faktörüdür.. Üretim faktörleri olmadığı zaman, ne üretim olur, ne de değer olur.. Bunlar değerin var olmasında olmazsa olmaz faktörlerdir, ama değeri belirleyen değişken bir faktör değillerdir.. Bu faktörler ceteris paribus olarak alınır ve değer marjinal faydaya göre belirlenir.

Ekonomi ile ilgili her hangi bir şey okumazsanız, 'Edison emek vermeden nasıl değer yarattı' gibi cümlelerle ancak saçmalarsınız.. Gerçi size de o yakışıyor ya, neyse.

Sevgili sangre üretim sürecinde, makineler, hammaddeler, üretim organizasyonu ve de işçilerin kafa ve kol emeği üretim faktörleridir. Tamam böyle kabul edelim. Ancak bu sürecin analizinde şunlara bakmak gerek. Makinelerin bir maliyeti vardır. satın alınır, periyodik bakımları yapılır, enerji masrafları, amortismanı, tamiri vs. giderleri üretim sonucu elde edilen gelirden düşülür. Yine hammadde giderleri de düşülür. Hammadde alır hammadde satarsanız üzerinde emek olmadığı için kar edemezsiniz. Makinenin verimliliğini makineye atfedemezsiniz. Makine masrafları ile değerlendirilir. Makinenin verimliliği o makinede çalışan işçi veya işçilerin verimliliğidir. Bu verimlilik işçi emeğinin verimliliğidir. Eğer işçi emeğini çıkarıp tam otomatik bir makine düşünebiliyorsanız İşte o zaman emeği ortadan kaldırabilir siniz. Ancak böyle bir makine ile üretim yaptığınız zaman kar elde edemeyeceğinizi görürsünüz. Çünkü işçi emeği üretim faktörleri arasında olmasına karşın, üretimin amacı insandır. Dolayısıyla işçiler, emekçiler tüm çalışanlardır. Tüketicilerdir. Yani bunlara yönelik üretim yapacaksınız. ve bunların ihtiyaçlarını üreteceksiniz. Peki hiç işçi çalıştırmadan işçilere bir ücret vermeden tüketicilerden ne alacaksınız ki piyasa bunalıma girmesin.

Bilmemne yasası diyorsun. Bir kere bu yasanın doğru olup olmadığını şu yukarıda bahsettiğim bakış açısı ile değerlendir.

Piyasadaki talebi karşılayacak kadar üretim yapmışsanız, hatta talepden daha fazla üretmişseniz işte o zaman meta tam değerini bulur, tabi onu yaratan emek de. Ama bilinçli olarak talepten daha az üretim yapıyorsanız, kısıtlılıktan yararlanmak istiyorsanız o zaman ya eksiğinizi başka firmalar kapatır. Veya tekelsiniz piyasaya müdehale ediyorsunuz demektir ki bu kez serbest piyasadan bahsedilemez.

Özetle; üretim faktörleri içinde sermaye, hammadde ve emek olsa da üretimin emek üzerinden değerlendirilmesi, sermaye ve hammadde giderlerinin bilançodan düşülmesi gerektiği zaman üretim sürecini doğru değerlendirmiş oluruz. Aksı halde sevgili goldwin'in de belirttiği gibi. Sermaye ve hammaddeler işçi olmadan değer üretmez, üretemezler.

Ters mantıkla; üretim faktörlerinden emeği çıkartırsak üretim durur. Ama sermaye ve hammadde yokluğunu emek giderebilir, üretebilir. Zaten sermaye birikmiş emektir, hammaddeyi doğadan sağlıyorsak ekonomik değeri yoktur, emek sarfedilerek elde edilmişse hammadde daha sonraki üretim için yarı mamul madde kategorisine girer. fiyatına da üzerindeki emek belirler.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş
İşte tahminlerden, varsayımlardan hareket etmeniz şart zaten. Yoksa nasıl fayda-sınırlılık teorisini ortaya atabileceksin ki? 2 ürünün sağladığı fayda ürünler kullanılmadan mukayese edilemez. Neden anlamaya çalışmıyorsun?

Mal ve hizmetler daha önceden kullanıldığı ve faydaları mukayese edildiği için, rasyonel olan tüketici malların ne kadar fayda sağladığını ve alışveriş yaparken hangi üründen ne kadar miktar alması gerektiğini bilir.. Sen açlık ihtiyacını gidermek için alışverişe çıktığın zaman, bir araba alıp döndüğün oldu mu? .. İşte rasyonellik konusu burda geçerlidir.. Yazdıkların bizim anlatmaya çalıştığımız şeylerden çok farklı ve hiçbir alaka kuramıyorum..

Senin itirazın malların faydalarının belirlenemeyeceği, yani sayısal değerlerinin saptanamayacağı yönündedir.. Bende bunu kabul ediyorum ve diyorum ki, evet sayısal değerler saptanamaz ama mallar arasında fayda mukayesesi edilebilir.. Ve mallara varsayımsal sayısal değerler verilebilir.. Verdiğim linkte bunun göstergesi zaten.

http://www.unc.edu/depts/econ/byrns_web/Economicae/Essays/ART/Paradox_Value.gif

Burda konunun önceden tüketici tarafından denendiği veya denenmediği tartışılmıyor.. Denenmese zaten ürünlerin değerleri arasında mukayese yapamaz

Bu senin fayda-sınırlılık teorinin sorunu. Benim hiç bir şekilde sorunum olamaz, talep yoksa sınırlılığın bir anlamının olmadığı zaten aşikar ortada. Asıl bu soruyu senin cevaplaman lazım.

Hayır verdiğim örnek bilakis bunu doğruluyor.. Talep, bir malın marjinal faydasına göre oluşuyor..

Eğer başka faktörler de var diyorsun, durma hangileri olduğunu söyle..

Sakın fiyat felan deme, komik duruma düşme :)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sangre insanların piyasada rasyonel davrandığını mı düşünüyorsun? Bunu neye dayanarak söylüyorsun? Adam sigara içiyor, sigaranın faydası ne şimdi? Nasıl rasyonel davranmak oluyor bu? Kime göre rasyonel? Kim bunu belirleyecek? Piyasa mı? Piyasa sence müdahale olmadan mı işliyor?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Mal ve hizmetler daha önceden kullanıldığı ve faydaları mukayese edildiği için, rasyonel olan tüketici malların ne kadar fayda sağladığını ve alışveriş yaparken hangi üründen ne kadar miktar alması gerektiğini bilir.. Sen açlık ihtiyacını gidermek için alışverişe çıktığın zaman, bir araba alıp döndüğün oldu mu?

Bu kadar demogoji yeterli, açlık ihtiyacımı gidermek için önümde sanki bir seçenek varmış gibi konuşuyorsun. Evet haklısın açlığımı gidermek için, yavan ekmek yeterli, sadece ekmek alıp dönmeliyim. Bütün bu saçmalıklar üzerinden, ekonomi bilimini tartışabildiğine inanamıyorum.

Daha düzgün örneklerle gelirsen ve daha bilimsel olursan cevap veririm. Bunun dışında varsayımlar üzerine dayalı bir tartışmada bulunmak istemiyorum. Varsayımlar ve tahminler üzerinden tartışmak, demogji yapmak için uygun bir zemindir. Sende bu zemini kullanma niyetindesin. Kusura bakma bu zemin üzerinde tartışmanın bir gereği yoktur.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Drekinci, yazdıklarına yanıt verdim.. Aynı şeyleri tekrar yazdırma lütfen bana.. Bolluk paradoksu ile de savunduklarınızın çelişkili olduğunu ortaya koyduğumu düşünüyorum.

Sangre insanların piyasada rasyonel davrandığını mı düşünüyorsun? Bunu neye dayanarak söylüyorsun? Adam sigara içiyor, sigaranın faydası ne şimdi? Nasıl rasyonel davranmak oluyor bu? Kime göre rasyonel? Kim bunu belirleyecek? Piyasa mı? Piyasa sence müdahale olmadan mı işliyor?

Elbette rasyonel davranırlar.. İhtiyacımızı gidermek için alışverişe çıktığımızda, toplam faydayı maximum yapmak adına mal ve hizmet satın alırız.. Hangi mala ne kadar ihtiyacımız varsa, o maldan gerektiği kadar alırız.

Sigaranın insana anlık faydası vardır.. İnsanı rahatlatır ve problemler karşısındaki stresten uzak tutar.. Kimisi geleceğinde yaşayacağı sıkıntıları düşünerek (Akciğer kanseri vs), anlık faydadan vazgeçer.. Kimisi gelecekte yaşayacağı sıkıntıları, şimdiki sıkıntısına tercih eder.. Ve şu anki sıkıntısının geçmesi adına eylemde bulunur.. Hangisinin rasyonel bir hareket olduğu ise, bence belirlenemez veya kavranamaz.. Her ikisi de tercih edilebilir bir durumdur.. Her iki eylemi seçen kişi de, kendine göre haklıdır çünkü toplam faydayı maximuma getirme çabası içindedir..

Ekonomi bilimine göre Rasyonel davranmak, faydayı maximum yapmaktır.. Ve bu düşünce pratik hayata göre şekillenmiştir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Drekinci, yazdıklarına yanıt verdim.. Aynı şeyleri tekrar yazdırma lütfen bana.. Bolluk paradoksu ile de savunduklarınızın çelişkili olduğunu ortaya koyduğumu düşünüyorum.

Elbette rasyonel davranırlar.. İhtiyacımızı gidermek için alışverişe çıktığımızda, toplam faydayı maximum yapmak adına mal ve hizmet satın alırız.. Hangi mala ne kadar ihtiyacımız varsa, o maldan gerektiği kadar alırız.

Sigaranın insana anlık faydası vardır.. İnsanı rahatlatır ve problemler karşısındaki stresten uzak tutar.. Kimisi geleceğinde yaşayacağı sıkıntıları düşünerek (Akciğer kanseri vs), anlık faydadan vazgeçer.. Kimisi gelecekte yaşayacağı sıkıntıları, şimdiki sıkıntısına tercih eder.. Ve şu anki sıkıntısının geçmesi adına eylemde bulunur.. Hangisinin rasyonel bir hareket olduğu ise, bence belirlenemez veya kavranamaz.. Her ikisi de tercih edilebilir bir durumdur.. Her iki eylemi seçen kişi de, kendine göre haklıdır çünkü toplam faydayı maximuma getirme çabası içindedir..

Ekonomi bilimine göre Rasyonel davranmak, faydayı maximum yapmaktır..

Sangre, sigara örneğini şunun için verdim.

Sigara içenlerden birçoğu sigaranın zararlarının farkındadır. Yani sigara içmenin rasyonel olmadığını da söylerler. Bırakmak ister bunlardan bazıları ama bırakamaz.

Ben insanın her zaman rasyonel hareket ettiğini sanmıyorum. Kimi zaman duygularımızla hareket ederiz. Daha birçok şey insanların davranışlarında etkilidir.

Örneğin insanların evrim teorisi karşıtı görüşe inanmaları, Harun YAHYA vb. kitaplarını okumalarını rasyonel midir sence? Bence bu çok rasyonel değil.

Daha bunun gibi binlerce örnek verebilirim. İnsanlar bazen ön yargılarıyla, inançların yönlendirmesiyle hareket ederler. Her zaman rasyonel hareket etmezler.

Ve bu düşünce pratik hayata göre şekillenmiştir

Ama pratik hayatta insanların zaman zaman ciddi çılgınlar yapabileceğini de düşünmek zorundayız değil mi? O zaman nerede durmak gerektiğinin sınırını düşün istersen? Kolay bir çözüm olmadığını göreceksin...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili sangre bolluk paradoksunu şöyle tanımlamışsın.

Daha iyi bir örnek vermem gerekirse, hava koşullarının çok iyi geçtiği bir senede üreticiler daha fazla emek harcayarak, çok daha fazla ürün elde ederler.. Ama bolluk paradoksuna (King Kanuna) göre, ürettikleri ürün piyasada bol olarak mevcut olacağından dolayı, daha az ürün elde ettikleri ve dolayısıyla çok daha az emek harcadıkları yıla göre karları düşecektir.. Çünkü malın piyasada bol olması, marjinal faydasını düşürür.. Önemli olan ve ürünün değerini belirleyen şey, o ürünleri elde ederken verdikleri emek değil, o malları üreticilerden alan kişilerin mallara atfettiği değerdir.. Ve bu da alıcıların biçtiği fiyatlara yansır.

Umarım şimdi anlaşılmıştır.

Ne anlatıyorsun bu uzun cümlede. Piyasada mal çok ama kar az.

Bu bakış açısı kimin bakış açısı karı düşen işletmenin. Üretimin amacını kar olarak belirlersen ve işletmenin karı olarak görürsen doğru olur. Halbuki üretim fazlalığı tüketiciye ucuz ürün sağlar bu ucuz ürün tüketici açısından kardır. Ne anlattık sana. Üretimin amacı tüketicinin ihtiyaçlarıdır.

Daha az ürün ile daha fazla kar etmek amaçlanırsa o ekonomi sık sık krize girer. Piyasa çalışmaz. Niçin çalışmayacağını da yukarıda anlattım. Tüketicinin alım gücü azaltılınca üreticinin arzı havada kalır. Tüketicinin ihtiyacı, alımgücünü aşıyorsa ihtiyaç ta devreden çıkar. Bir otomobile ihtiyacım var ama alacak gücüm yoksa bu ihtiyaç artık fiyat belirlemede rol oynamaz.

Paradoks demek içinden çıkılmaz hal demektir. Doluya koysan olmuyor boşa koysan olmuyor demektir. Paradoxlar ile bilim yapılmaz. Bolluk olacak ama şirketin karı azalacak. Amaç şirketin karı mıdır? yoksa bolluk mu? Şirket açısından bakarsan kar amaçtır. Tüketiciler açısından bakarsan bolluk amaçtır.

İşte bu nedenlerle Ekonomi bilimine, kimlerin bakış açısından baktığınız önemlidir. Kapitalist ülkelerde şirketlerin kari üzerinden bakıldığı için üniversitelerde de bu amaca yönelik okutulur. Şirketler büyür, büyür, uluslararası ölçeklere varır, dünyayı kapsar, kabuğu incelir büyüyecek yer kalmadığı zaman ploff diye patlar.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Sevgili sangre bolluk paradoksunu şöyle tanımlamışsın.

Ne anlatıyorsun bu uzun cümlede. Piyasada mal çok ama kar az.

Bu bakış açısı kimin bakış açısı karı düşen işletmenin. Üretimin amacını kar olarak belirlersen ve işletmenin karı olarak görürsen doğru olur. Halbuki üretim fazlalığı tüketiciye ucuz ürün sağlar bu ucuz ürün tüketici açısından kardır. Ne anlattık sana. Üretimin amacı tüketicinin ihtiyaçlarıdır.

Daha az ürün ile daha fazla kar etmek amaçlanırsa o ekonomi sık sık krize girer. Piyasa çalışmaz. Niçin çalışmayacağını da yukarıda anlattım. Tüketicinin alım gücü azaltılınca üreticinin arzı havada kalır. Tüketicinin ihtiyacı, alımgücünü aşıyorsa ihtiyaç ta devreden çıkar. Bir otomobile ihtiyacım var ama alacak gücüm yoksa bu ihtiyaç artık fiyat belirlemede rol oynamaz.

Hayır, 'Piyasada malın çok, karın az olduğu' ana konumuz değil.. Ana konumuz, üreticilerin çok daha fazla emek harcadığı ve çok daha fazla ürün elde ettiği bir hasat döneminde, karlarının çok olması lazımken, daha az emek harcadığı ve daha az ürün elde ettiği başka bir hasat döneminde karlarının bir önceki döneme göre daha çok olmasıdır.. Çünkü elde ettikleri ürünün değerini harcadıkları fazla bir emek değil, malı alan kişilerin biçtiği fiyatlar belirler.. Ve piyasada ürün bol olduğu için, ürettikleri ürün değersizleşir ve fiyatlar düşük düzeyde kalır.

Bu örnek bir işletmenin örneği değil.. Çünkü King Kanunu sadece tarımsal üretimde olur.. Senin ürün ürettikçe maliyetler düşer demek istediğin durum, burda söz konusu değil.. Konumuzun firmalarla her hangi bir alakası yok şimdilik.. Arz fazlalığının piyasayı krize sokması vs. konumuzla ilgisi yok.. Çünkü tüketicinin talebiyle ilgili hiçbir şey yazılmadı.. Liberal ekonomiler neden krize girerler diye bir başlık açarsan, konuşursunuz.. Önce bir King Kanununu oku, ondan sonra bahsettiğin konuyla ne derece alakalı onu

Paradoks demek içinden çıkılmaz hal demektir. Doluya koysan olmuyor boşa koysan olmuyor demektir. Paradoxlar ile bilim yapılmaz. Bolluk olacak ama şirketin karı azalacak. Amaç şirketin karı mıdır? yoksa bolluk mu? Şirket açısından bakarsan kar amaçtır. Tüketiciler açısından bakarsan bolluk amaçtır.

İşte bu nedenlerle Ekonomi bilimine, kimlerin bakış açısından baktığınız önemlidir. Kapitalist ülkelerde şirketlerin kari üzerinden bakıldığı için üniversitelerde de bu amaca yönelik okutulur. Şirketler büyür, büyür, uluslararası ölçeklere varır, dünyayı kapsar, kabuğu incelir büyüyecek yer kalmadığı zaman ploff diye patlar.

Paradox demek, içinden çıkılmaz durum demek değildir.. Ekonomide kullanım alanı bu kelimenin farklıdır.. Burdaki paradox kelimesi, hava koşullarıyla birlikte çok iyi geçen bir hasat döneminin üreticilerin karlarını arttıracağına tam tersi bir etki yapması, karlarını düşürmesindeki tezatlığı anlatır..

Örneğin, giffen ve fakir mallar 'Evrensel talep kanuna' ters bir şekilde hareket ederler.. Tüketicinin bütçesi arttığı zaman, her hangi bir mala olan talep artacağına, tersine bu mallara azalmaktadır.. Ama bu durum 'Evrensel talep kanunundan' birşey götürmemekte, tersine bu malların durumuna Giffen paradoksu denilmektedir.. Yani senin anladığın şekliyle paradoxlarla bilim yapmak vs. söz konusu değildir.. Sadece genele uymadığı ifade edilir.

Diğer söylediğin şeyler ise konu dışı olduğundan değinme gereği duymuyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Sangre, sigara örneğini şunun için verdim.

Sigara içenlerden birçoğu sigaranın zararlarının farkındadır. Yani sigara içmenin rasyonel olmadığını da söylerler. Bırakmak ister bunlardan bazıları ama bırakamaz.

Ben insanın her zaman rasyonel hareket ettiğini sanmıyorum. Kimi zaman duygularımızla hareket ederiz. Daha birçok şey insanların davranışlarında etkilidir.

Örneğin insanların evrim teorisi karşıtı görüşe inanmaları, Harun YAHYA vb. kitaplarını okumalarını rasyonel midir sence? Bence bu çok rasyonel değil.

Daha bunun gibi binlerce örnek verebilirim. İnsanlar bazen ön yargılarıyla, inançların yönlendirmesiyle hareket ederler. Her zaman rasyonel hareket etmezler.

Zararlarının farkında olmak başka, anlık faydasının toplam fayda önünde belirleyici olduğunu düşünmek farklıdır.. O kişiler toplam faydayı maximize etmek amacıyla, anlık faydalara önem veren kişilerdir.. İsterlerse, tüm diğer insanların geçtiği yollardan sigarayı bırakabilirler.. Ama bırakmamaktadırlar, çünkü bu şekilde faydasının daha fazla olduğuna dair inançları vardır.. Hiç kimse faydası olmayan bir mala talepte bulunmaz.. Sigara da buna dahildir.

Burda fayda dediğim şey, bir önceki iletimde de belirttiğim stresten uzaklaşma, kendini daha rahat hissetme vs. faydasıdır.

Evet Harun Yahya kitabı okumaları da rasyoneldir.. Çünkü inandığı şeylerin yitmemesi adına, o bilgileri bilmesi gereklidir..

Rasyonellik olarak adlandırılan şeyi tam olarak anlayamıyoruz maalesef.. Burda sana, bana göre doğruluktan söz etmiyoruz.. O kişinin içinde bulunduğu durumda, yine kendisinin fikirlerine göre faydasını arttıracağı durumdan bahsediyorum.. Bu durumda, senin için Evrim teorisi kitapları okumak toplam faydayı arttırıyorken, o kişiye göre inançlarını yitirmemek adına bilimsel bir zemin oluşturma çabası rasyoneldir ve toplam faydasını maximize eder.

Ama pratik hayatta insanların zaman zaman ciddi çılgınlar yapabileceğini de düşünmek zorundayız değil mi? O zaman nerede durmak gerektiğinin sınırını düşün istersen? Kolay bir çözüm olmadığını göreceksin...

Önemli olan niyettir, sonucun rasyonellikle ilgisi yoktur.. Çünkü hayat kaotik bir süreçtir.. Bir firma karını arttırmak için riske girer, ama sonuçta iflas edebilir.. Bu yaptığı davranışı irrasyonel olarak tanımlamamak gerekiyor.. Firmanın niyeti önemlidir çünkü süreç kaotik olduğu için, sonuç önceden öngörülemezdir.

Bu arada net cafeden yazıyorum.. Evde netim yok, yazdıklarıma yanıt gelirse uzun bir süre bakamayacağım :)

Link to post
Sitelerde Paylaş
Rasyonellik olarak adlandırılan şeyi tam olarak anlayamıyoruz maalesef.. Burda sana, bana göre doğruluktan söz etmiyoruz.. O kişinin içinde bulunduğu durumda, yine kendisinin fikirlerine göre faydasını arttıracağı durumdan bahsediyorum.

Demek isteğini anladım ama bu durumda ekonominin tümüyle rasyonel bir temelde olduğu söylenemez. Burada kişiye göre değişen rasyonellik söz konusu. Bunların hepsinin birleşimi ekonomiyi rasyonel yapmayabilir. Ama benim sözünü ettiğim o da değil.

Rasyonellikten söz ediyorduk ama faydalı olmaya geçtik. Şimdi sigara içen biri diyor ki:

"Ben sigara içiyorum. Ama bu davranışım rasyonel değildir, alışkanlık, bağımlılıktır. Bundan zarar görüyorum aslında. Sigaranın zararlı olduğunu düşünüyorum. Bana bir faydası yok; üstelik getirdiği zarar, getirdiği faydasından çok fazla. Bunu biliyorum ama içiyorum. Keşke hiç başlamasaydım. Yasaklasalar belki kurtuluruz."

Esrar içen biri de belki benzer şeyleri söyleyecektir. Alkole bağımlı olan bir alkolik de. Yani insanlar bazen istemedikleri halde bazı davranışları yaparlar, davranışlarının rasyonel olmadığını söylerler. Zaman zaman şöyle dendiği de olur:

"Düşüncesizce bir davranıştı, bir anlık öfkenin kurbanı oldum, sonuçları hesap edemedim, duygularımın esiri oldum, rasyonel davranmadım."

Sen diyorsun ki bunlar rasyonel, kime göre onlara göre. Ama adam diyor ki:

"Davranışım rasyonel değil, hatanın, duygularımın kurbanı oldum, onları engelleyemedim vb."

Mesela filanca bir kişi nükleer silaha sahip olmak istiyor. Niyeti onu kullanmak? Kendine göre sebepleri var. Ona bu silah satılmalı mı sence?

Bu rasyonel bir davranış mı?

Ya da bir silahı alıp sadece bir anlık öfke sonucu cinayet işleyen kişinin davranışı rasyonel midir?

tarihinde Goldwin tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Hayır, 'Piyasada malın çok, karın az olduğu' ana konumuz değil.. Ana konumuz, üreticilerin çok daha fazla emek harcadığı ve çok daha fazla ürün elde ettiği bir hasat döneminde, karlarının çok olması lazımken, daha az emek harcadığı ve daha az ürün elde ettiği başka bir hasat döneminde karlarının bir önceki döneme göre daha çok olmasıdır.. Çünkü elde ettikleri ürünün değerini harcadıkları fazla bir emek değil, malı alan kişilerin biçtiği fiyatlar belirler.. Ve piyasada ürün bol olduğu için, ürettikleri ürün değersizleşir ve fiyatlar düşük düzeyde kalır.

Bu örnek bir işletmenin örneği değil.. Çünkü King Kanunu sadece tarımsal üretimde olur.. Senin ürün ürettikçe maliyetler düşer demek istediğin durum, burda söz konusu değil.. Konumuzun firmalarla her hangi bir alakası yok şimdilik.. Arz fazlalığının piyasayı krize sokması vs. konumuzla ilgisi yok.. Çünkü tüketicinin talebiyle ilgili hiçbir şey yazılmadı.. Liberal ekonomiler neden krize girerler diye bir başlık açarsan, konuşursunuz.. Önce bir King Kanununu oku, ondan sonra bahsettiğin konuyla ne derece alakalı onu

Paradox demek, içinden çıkılmaz durum demek değildir.. Ekonomide kullanım alanı bu kelimenin farklıdır.. Burdaki paradox kelimesi, hava koşullarıyla birlikte çok iyi geçen bir hasat döneminin üreticilerin karlarını arttıracağına tam tersi bir etki yapması, karlarını düşürmesindeki tezatlığı anlatır..

Örneğin, giffen ve fakir mallar 'Evrensel talep kanuna' ters bir şekilde hareket ederler.. Tüketicinin bütçesi arttığı zaman, her hangi bir mala olan talep artacağına, tersine bu mallara azalmaktadır.. Ama bu durum 'Evrensel talep kanunundan' birşey götürmemekte, tersine bu malların durumuna Giffen paradoksu denilmektedir.. Yani senin anladığın şekliyle paradoxlarla bilim yapmak vs. söz konusu değildir.. Sadece genele uymadığı ifade edilir.

Diğer söylediğin şeyler ise konu dışı olduğundan değinme gereği duymuyorum.

Sevgili sangre insanı uğraştırma lütfen.

Şu bold yaptığım yaklaşım ne? Hasat bol kar az değil mi? Bunun tarımda olması sanayide olması ne değiştirir. Hem bu paradox dediğin şeyin. (bu tür etkileşmeye antagonizma veya ters orantı denir. Paradox denmez.) doğruluğu nereden belli. hasat bol ama talep de bol ise niçin kar azalsın?

Ne evrensel talep kanununuymuş ki tüketicinin bütçesi arttığı zaman herhangi bir mala talebin artacağını varsaymış. Sonra tüketici bu mala yönelmeyince yasa yine geçerliliğini korumuş. Bu duruma bir de isim bulduğunuz zaman (Giffen Paradoxu)yasa geçerliliğini koruyormuş. Böyle yasa mı olur. Bir yasadan bahsediyorsanız aynı nedenler aynı sonuçları vermesi gerekir. Ne tür bir ekonomi öğretiyorlar size.

Peki bunları size öğretiyorlar da olduğu gibi kabul ediyor musunuz? Buradaki çelişkilerin izahını nasıl yapıyorsunuz?

Yoksa yasa yasadır. Uysada olur uymasada.

Paradox paradoxtur zaten ipe sapa gelmez karıştırmayalım mı diyorsunuz.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...