Jump to content

Recommended Posts

cin denilen şey cahiliye devri araplarının "çöl şeytanı" diyip taptıkları bir tanrı aparatıdır. sonradan islamda varlığını sürdürmüştür. bununla ilgili ayetler var onlardan bir kaçını vereyim,

enam/100: "Bir de cinleri Allah’a bir takım ortaklar yaptılar. Oysa onları o yarattı. Bilgisizce Allah’a oğullar ve kızlar da uydurdular. O, onların niteledikleri şeylerden uzaktır, yücedir. "

görüldüğü gibi mekkeli müşriklerin cinlere taptığını alenen açıklıyor ayetin altı çizili bölümü "cinleri allah'a ortak yaptılar" ne demek? bunu yapan müslüman olamaz zaten, allah'a ortak yapan ancak ona o dönem inanıp bunun yanı sıra eş tanrılarada tapan müşriklerden başkası değil. demek ki eski arap inançlarından kalma bir şey bu cin, islam'da da diğer bütün amentülerin cahiliyeden kopyalanması gibi değişikliğe uğratılmaksızın alınmıştır.

bir de türkiye'de cinci minci felan olur, kahin gibi değilsede bu tipler cinleri aracılığıyla bir cinayeti, sırı açılığa çıkardıklarını iddia eder zavallı inananları bu şekilde kandırırlar. oysa bilseler bu zımbırtı putatapar arapların devrinden kalma bir saçmalık. :)

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 2 weeks later...

bir de türkiye'de cinci minci felan olur, kahin gibi değilsede bu tipler cinleri aracılığıyla bir cinayeti, sırı açılığa çıkardıklarını iddia eder zavallı inananları bu şekilde kandırırlar. oysa bilseler bu zımbırtı putatapar arapların devrinden kalma bir saçmalık. :)

nerde bilinmezlik ve cehalet varsa orda istismar, sömürü var.

cin denilen şey cahiliye devri araplarının "çöl şeytanı" diyip taptıkları bir tanrı aparatıdır. sonradan islamda varlığını sürdürmüştür. bununla ilgili ayetler var onlardan bir kaçını vereyim,

enam/100: "Bir de cinleri Allah’a bir takım ortaklar yaptılar. Oysa onları o yarattı. Bilgisizce Allah’a oğullar ve kızlar da uydurdular. O, onların niteledikleri şeylerden uzaktır, yücedir. "

görüldüğü gibi mekkeli müşriklerin cinlere taptığını alenen açıklıyor ayetin altı çizili bölümü "cinleri allah'a ortak yaptılar" ne demek? bunu yapan müslüman olamaz zaten, allah'a ortak yapan ancak ona o dönem inanıp bunun yanı sıra eş tanrılarada tapan müşriklerden başkası değil. demek ki eski arap inançlarından kalma bir şey bu cin, islam'da da diğer bütün amentülerin cahiliyeden kopyalanması gibi değişikliğe uğratılmaksızın alınmıştır.

başka deliller var mı

Link to post
Sitelerde Paylaş

başka deliller var mı

verdiğim ayet yeterliydi ama,

Cin/6

"Doğrusu insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazılarına sığınırlardı da, cinler onların taşkınlıklarını artırırlardı."

evet görülüyor burada da.:)

tarihinde Suicide tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Cin konusu hiç de hafife alınacak bir konu değildir. Bu ülkede milyonlarca insan cinler tarafından taciz edildiğine inanır, türbelerin, hacıların, hocaların yollarını aşındırır.

Hangi normal akıl "bu konuda bir gözlem var mı?" diye sorar ki? Cinleri nasıl gözlemleyeceğiz? Cin var mı ki?

Cinleri değil ama onların carptığı ya da ilişki kurduğu sanılan insanları gözlemleriz. Bu tam da bilimin işidir.

Cin konusu müslümanlarca her zaman üstü örtülen, utanılan bir konu olmuştur. Çünkü hemen hepsi cinlere inanırlar fakat ne kadar absürd, ne kadar akıl dışı bir şey olduğunu içten içe bildikleri için konuşmazlar. İnanmayanlara da "Ama Kur'an'da da varmış" derler salağa yatarak.

Böyle de iki yüzlüdürler işte.

Link to post
Sitelerde Paylaş

ya atatürk gibi üzerine üzerine gidip arkada eserler bırakacaksın

ya da tatlı suyun içinde kalıp fazla kurcalamayacaksın

ama bu üstü örtülen konular çoğundaki çoğu fobinin kaynağı.

ben daha önce müslüman değildim, yani herhangi bir dinden ateizme dönmüş değilim. bu yüzden fobimde yok cinlere karşı, komik buluyorum.

bazen senin gibi düşünenlere inat, cinlere perilere karabasanlara hortlaklara hayaletlere vs. envai çeşit zırvalığa karşı dalga geçercesine, yalnız kaldığım gecelerde güzelce söverim, gelmişlerine geçmişlerine kadar şu ana kadar tek bir tık bile olmadı, emin ol! :) rahatça uyuyabilirsin, korkmana gerek yok. hem ben bunu dalga geçerek yapıyorum, artık gerisini sen düşün.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu konuya en güzel cevabı müslümanlardan başka kimse veremez diyor ve aşağıya islam tanımlarına göre cin ve nazar nedir yazıyorum.

CİNLER

Karabasan, peri, ruh, hortlaktan... uzaylılar, reenkarnasyona uzanan, farkında olmasak ta, var olan ve bizlerle, gerek iyilik ve daha çokta ( kafir cinlerce) gerek kötülük yapmak amacıyla hayatımıza giren cinler, Allahın Kuran-da bizlere bildirdiğine göre dumansız alevden ( akıllı - enerji alanı, ışınlardan yaratılmış (55-15), maddenin içine nüfuz edebilme, içine girebilme özelliğine sahip (15-27) insanlar yaratılmadan önce uzayda var olan ve yaşayan, tıpkı insanlar gibi Allaha ibadetle emrolunmuş (51-56) akıllı, iradeli, kadın, erkek, çocukları olan, belli bir ömürleri, olan en büyük eğlenceleri, insanların zayıf noktalarından istifade edip, onları kendilerine tabii kılabilmek olan, eskiden koyun, keçi, kedi... şeklinde insanlara görünürken, bilimin kutsal bir tanrı kabul edildiği günümüzde, uzaylı, uçan daire... şekillerinde insanlarla irtibata giren, reenkarnasyon- tenasuh- ruh göçü gibi sahte dirilme oyunları ile insanları kandıran, büyülerde kullanılan... yaratıklar olan cinler, insanların zıttı olma ( hayvanın zıttı bitki, insanın zıttı cindir.) özelliğine sahip mahluklardır.

CİNLERİN VARLIĞININ İSPATI

Enerji aslında bir maddedir, madde de enerji. Aralarındaki fark gelip geçicidir. Çeşitli şartlarda madde enerjiye, enerjide maddeye dönüşebilir. Eğer madde, ışık hızıyla seyretmeye başlarsa, o madde ışına, enerjiye dönüşür. Tersi, eğer enerji yoğunlaşır, katılaşırsa ona madde deriz. Mesela bir taşkömürünü yakarsak, o değişime uğrar ve ortaya ısı, ışık (enerji) ve küller çıkar. Yani madde enerjiye dönüşebilir... Bilim adamları şu an enerjiyi yoğunlaştırıp, onu madde haline getirmeye çalışmaktadırlar.

İşte cinler belli dualarla, bu işleri yapabilmektedirler. Yani akıllı ışınlardan oluşan yapılarını Allahın izniyle, belli dualarla yoğunlaştırıp görünür hale gelebilmektedirler.

Kuantum (Quantum) fizik teorisine göre cisimler etrafa enerji yayarlar. Fakat yayılan bu enerji akarsu gibi devamlı değil, kesik kesik dalgalar halindedir. Bu dalgalar halinde yayılan enerji parçalarına kuantum denir.

Özetle madde aslında enerjinin yoğunlaşmış ( enerjide maddenin yayılmış ) halidir. Maddeyi meydana getiren bu enerjide dalgalar halinde bulunduğuna göre dalgaların meydana getirdiği bir alemde (ses, ışın, ... dalgaları) yaşıyoruz demekten başka çare kalmaz.

Her madde dalgalar halinde yayılan enerjinin yoğunlaşmış halidir, diye özetlenebilecek bu teorileri temel aldığımızda, vücudundan geçen röntgen ışınların-dan habersiz olan insanın, yapısı bu dalgalardan meydana geldiği açıklanan yaratılmışları ( cinleri ) nasıl inkar edemeyeceği ortaya çıkar,

Cinler vardır. Peki (aynı dinden olduğumuz Müslüman cinleri bir kenara bırakacak olursak ) Hıristiyan - ateist ... cinlerden nasıl korunabiliriz ?

Görülmeyen ışınlardan oluşan, maddeye nüfuz edebilen bu kafir cinlerden yine görülmeyen ama etkili bir kalkan oluşturan belli dualarla ( onları okurken oluşan ses-zihin dalgalarının oluşturacağı kalkanla) korunabiliriz. Bu dualar :

Euzü besmele ile ,

1- Muminun 97-98 : Rabbi euzu bike min hemezatiş şeyatini ve euzü bike en yahdurun.

2- Nas - Felak sureleri

3- Ayetel - Kursi suresi

4- Abdestli dolaşmak

Her hastalığın ilacı ayrı ayrıdır... Kafir cin musallatına karşıda ilaç yukarıdaki dualardır. Özellikle uykuda (karabasan), ruh çağırma, tenasüh (!) olaylarında ...

CİNLERİN YAŞLARI

Hız arttıkça zaman yavaşlar... hız belirli bir noktaya ulaştığı zaman ise zaman durur. Bir örnek verelim :

Bir taşıt uzaya yolculuk yapmaktadır. Hızını, ışık hızının 20 000de biri kadar kabul edelim. Bu taşıt içindeki insan bir yıl süreyle dünyadan uzaklaşıyor. Bir sene sonra bu araç geriye dönüp dünyaya yöneliyor. Dünyaya döndüğünde kendisi için gidiş bir dönüş bir toplum iki sene geçer. Fakat dünyadaki insanlar için tam iki asır geçmiş dünya üzerinde üç nesil değişmiştir.

İşte bunun gibi yapıları gereği madde ile kayıtlı olmadıkları için daima yüksek hız içinde yaşayabilen cinler, normalde 70 sene civarı ömürleri varken dünyadaki insanlarla kıyaslandığında 700 - 1000 sene yaşayabilmektedirler.

CİNLERİN YAŞAMLARI

Cinlerde, insan gibi kadın erkek iki cinsten oluşur. İnsanlar gibi evlenirler. Yer, içer, çocuk sahibi olur savaşırlar. Ben dine inananı, inanmayanı... vardır. Yaşarlar ve ölürler. Hortlak, hayalet, ruh çağırma, uzaylı, peri. Uçan daire, tenasüh... gibi adlandırılan tüm görüntüler aslında cindir. Fakat batılılar, cinleri bilmedikleri, değiştirilmiş İncilde, günümüz Hıristiyanlığında cin konusu ve onların özelliklerinden bahsedilmediği için cinlerin göründüğü her surete batılılar ayrı bir isim (uzaylı, uçan daire, ruh, peri, hayalet....) vermektedirler. Halbuki bizler, cinleri bize tanıtılan yüce Rabbimize hamt olsun ki onların bu oyunlarına gelmiyor ve onları asıl hüviyetleri ve adları ile tanıyabiliyoruz.

CİNLER İNSANLARI NASIL ALDATIR

Cinler hipnotizma ve trans esnasında, büyü için kullanıldıklarında, ruh(cin) çağırma seanslarında, uzaylı kılığında insanla temasa geçtiklerinde... insanlara musallat olabilirler. Bedenimizi beyin vasıtasıyla yöneten ruhu, bedeni veya bir rahatsızlık esnasında ( loğusalık anında, çok sinirli, öfkeli olduğumuz, aşırı duyarlı, hissi olduğumuz anlarda, geceleri aşırı çıplak olduğumuz anlarda ...),beynin yönetiminden uzaklaştırıp vücudun yönetim merkezini ( beyni ) ele geçirmesi ile cin çarpması, cinin musallat olması gibi olaylar gerçekleşir. Cinler insanları birkaç şekilde aldatabilir :

1- Müslüman'ı ( cahil, bilgisiz olanları) , İslami gayeler görüntüsü altında , o kişinin İslama olan yakınlığını istismar ederek kandırır.

Cinler cahil Müslümanlarla falanca evliya, melek... zamanla da tanrı olarak irtibat kurarlar. O Müslümana yakın gelecek hakkında yalan-yanlış bilgiler getirir, olağanüstü rüyalar gösterir, bazı zor anlarda ona yardım ederler. Çevresindeki insanların rüyalarına girer ve o saf Müslümanın kendini veli, olağanüstü bir kişi zannetmesine sebep olurlar. Hastaları tedavi ettirir, felçlileri yürütmeye başlatırlar. Böylece o cahil Müslüman'ın çevresine insanlar toplamaya başlanır. Cahil insan zamanla kendini gerçekten veli, olgun bir mürşit sayar ve bu sayede bir cin bir insan vasıtasıyla binlerce insana hükmeder. Türkiyede İskender Erol Evrenesoğlu (Tıklayınız), Zühre Ana (Tıklayınız), Bülent Ö. (Tıklayınız) , Pakistanda Kadıyaniliğin kurucusu Mirza Gulam Ahmed Kadıyani (Değmez!) ... gibi.

Cinler böyle durumlarda önce dini emirleri insanlara uygulatır. Namaz, sadaka ... gibi. Sonra asıl isteklerini, gayri İslami emirlerini Müslümanlara uygulatır. İtikatları bozulan Müslümanların tenasühe inanmaları, kendini veli zanneden saf Müslüman'ın mesih, mehdi... zamanla tanrı olduğunun çevresindeki insanlara tanıtılması gibi inançlar yaygınlaştırılır.

2- Müslüman olmayanları hümanist, insancıl gayelerle kandırır cinler.

Ruh çağırma, transla ruhlarla irtibata girme esnasında görülen cinler, kendilerini başkalarının ruhu, uzaylı, tanrı ... gibi göstererek insanları kandırırlar.

Ruh Çağırma : Örnekle açıklayalım: Tom farkında olmadan bir cinle yıllar geçirir. Sonra Tom ( çoğun-lukla intihar ederek , öldürülerek... ) vefat eder. Cin uzaya çıkar, dünyadan uzaklaşır. Aradan 200-500 sene geçer. Tomun torunlardan Nike, dedesinin ruhu (!) ile irtibata girmek için bir ruh çağırma seansı düzenlerler. Seans esnasında transa geçen toplulukla uzaydaki cin arasında zihinsel bir irtibat kurulur (telepati ) . Çin çağrıyı alır dünyaya döner ve kendisi için 10- 20 sene, dünyadakiler için geçen yüzyıllar öncesini anlatmaya başlar. Hem de en ince detaylarına dek... Seanstakiler, gelenin Tom'un ruhu olduğuna kesin inanmışlardır. Cinde kendini dinleyecek cahil bir grup bulmuştur. Oyun böylece başlar...

Tenasüh: Daniel evini farkında olmadan bir cinle paylaşır. Zamanla Daniel anormal bir şekilde, intihar, cinayet... ile ölür. Cin o anda dünyanın herhangi bir tarafında yeni doğmuş bir bebeğe musallat olur. Duasız abdetsiz bir ortamda çocuğun irade,beynini kolaylıkla ele geçirir cin. Çocuk biraz büyüyüp konuşmaya başlayınca kendi içine Danielin ruhunun girdiğini söylemeye başlar. Görmediği ev, kişi hakkında çok gizli, sır gibi bilgileri ailesine anlatır ve bu bilgiler doğrudur da... Konuşan çocuktur fakat konuşturan cindir. Bilgileri çocuk konuşur ama cin anlattırır.

Dışarıdan bakınca , mantıklı bir sonuç çıkarabilmek için çocuğun içine Danielin ruhunun girdiğini kabul etmekten başka çare yoktur. Halbuki çocuğun içine giren cindir ve tenasüh diye de bir şey yoktur.

Uzaylılar : Eskiden görülen perili ev, konuşan hayvanlara... inanmayan, onları gördüğünü söyleyen her insanla alay edenleri aldatıp, kendilerine tabi kılıp, bu şekilde kendilerine inanmayanlarla eğlenip alay etmek isteyen cinler uçan daire, uzaylı kılığında çevrelerine görünürler.

Halbuki köyde hayvan, şehir de uzaylı gibi görülen her iki şekil aslında aynıdır, cindir.

Uzaylılar kılığında görülen cinler, görünür hale geldiklerinde genellikle büyük, patlak gözlü, boyları küçük kolları uzun... şekil de görünürler.

Büyü : Büyünün özü, kökü cinlere dayanır. Bir kelime grubunun belli sayıda, yan yana okunması ile meydana gelir .

İnsan beyninin devamlı ürettiği elektro manyetik dalgalar belli kelimelerin tekrarı ile adeta bir şifreyi oluştururlar. Bu şifre belli cinleri harekete geçirir ve o şifreyi açan kişinin isteklerini yapmak durumunda kalır...

Büyü vardır fakat dinimizce haram kılınmıştır.

Özetle cinler ( camdan geçen güneş ışınları gibi...) maddeye nüfuz edebilme özelliklerine sahiptirler. Fakat her halükarda insanlar cinlerden üstündür. Gerek zeka, gerek ( dua okuyarak cinlere) tesir etme yönünden . Yeter ki cinlerden çekinmeyelim korkmayalım.

Korkulacak tek varlık, Yüce yaratıcı, ahiret gününün sahibi olan Allahtır. Zaten Allahtan, sadece Allahtan korkana ne cin , nede insan tesir etmez , onu korkutamaz. Çünkü o insanın vekili, koruyucusu her şeyin üstünde. Rab, İlâh, Malik, hafız ... olan Allahü Teala olur.

NOT :HZ. RESUL ,"MİKROPLARI" BİLİYOR İDİ! BİR HADİS-İ ŞERİF'LERİNDE : " TEZEK VE KEMİKLERLE TEMİZLENMEYİN, ÇÜNKÜ ONLAR CİNLERİN AZIĞIDIR." (Müslim, Salat 150 (450); Tirmizi, Tefsir, Ahkâf (3254); Prof. İbrahim Canan, K. Sitte: 4/244; İmam-ı Şiblî, Cinlerin Esrarı, 96 ) BUYURMUŞLARDIR. BİLİNDİĞİ GİBİ HAYVAN TEZEKLERİ VE KEMİKLER MİKRO ORGANİZMALARIN ,MİKROPLARIN ÜREYİP ÇOĞALDIĞI YERLERDİR. HZ. RESUL İNSANLARA SAKINMALARI GEREKEN MİKROPLARI , O DÖNEMDEKİ İNSANLARIN SAKINDIĞI DİĞER BİR ŞEY İLE; CİNLERLE AÇIKLAMIŞ VE İNSANLARI MİKROPLARDAN UZAKLAŞTIRMAYI AMAÇLAMIŞTIR. DİĞER BİR HADİSTE " ÇÖPLERİN CİNLERİN TOPLANTI YERİ OLDUĞU"(Abdurrezzak, Musannaf, XI, 32 ) BİLDİRİLMİŞTİR...ÇÖPLERDE BOL MİKTARDA NE OLDUĞUNU BELİRTMEYE GEREK YOK HERHALDE...! YİNE HZ. RESUL: " TIRNAKLARIN UZATILMAMASI GEREKTİĞİNİ ,YOKSA İÇLERİNE CİN GİRECEĞİNİ " BELİRTİR...BAKIMI ZOR UZUN TIRNAKLARIN İÇLERİNE NE GİRECEĞİ MALUMDUR.BAŞKA HADİSİNDE "Kapların ağızlarını örtün, dağarcık (ve tulukların) ağzını bağlayın." (Buhârî, Eşribe: 22, Bed'ü'l-Halk: 11, 14, İsti'zân: 49, 50; Müslim, Eşribe: 96-99, (2012-2014); Ebû Dâvud, Eşribe: 22, (3731-3734), "Şu kenefler, (cin ve şeytanların) hazır bulundukları yerlerdir." ( Ebû Dâvud, Tahâret: 3, (6); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/380) BUYURURLAR...

HZ. RESUL , ZATEN DEVAMLI KAFİRLERCE ELEŞTİRİLEN " YALANCI, CİNLENMİŞ..." İFTİRALARINA MARUZ KALMIŞ BİRİ İDİ.BİR DE GÖRÜNMEYEN , HASTALIK SEBEBİ KÜÇÜK CANLILARDAN BAHSETSE - MEKKE'Lİ MÜŞRİKLER CİN'E İNANIYORLARDI - İFTİRALARIN DOZU İYİCE ARTACAKTI.HZ. RESUL'DE BİLİNEN BİR DİĞER KAVRAM - CİN - İLE İNSANLARI MİKROPLARDAN SAKINDIRMAYA ÇALIŞMIŞ VE BAZI HADİSLERİNDE CİN KELİMESİNİ MECAZİ ANLAMDA, MİKROP ANLAMINDA KULLANMIŞTIR!

Kaynak: http://www.islamustundur.com/konular/cinler.html

Göz Değmesi (NAZAR)

Kur'an-ı Kerim'de Hz. Yusuf Aleyhisselâm'ın kıssası anlatılırken Hz. Yakup Aleyhisselâm'ın oğullarını Mısır'a gönderdiği vakit onların şehre girmeleri hakkında onlara şöyle tavsiyede bulunduğu zikredilmektedir:

"(Yakup) dedi: Oğullarım! (Şehre) hepiniz bir kapıdan girmeyin.

Ayrı ayrı kapılardan girin (ki size nazar değmesin.) Yine de Allah'ın takdir ettiği bir şeyi ben sizden gideremem.

Hüküm ancak Allah'ındır.

Ben ona güvenip dayandım.

Tevekkül edenler de yalnız ona güvenip dayanmalıdırlar. (Yusuf, 12/67)

Hafız İbn-i Kesir, bu ayeti tefsir ederken Selef imamlarından naklettiğine göre, Hz. Yakup Aleyhisselâm, küçük oğlu Bünyamin'i hazırlayıp ağabeyleri ile beraber Mısır'a göndereceği zaman Mısır'da şehre girerken hepsinin bir tek kapıdan değil, muhtelif kapılardan şehre girmelerini onlara emretmişti.

Hz. Yakup Aleyhisselâm'ın böyle davranmasının sebebi şu idi: Çünkü Hz. Yakup Aleyhisselâm, insanların, çocuklarına "nazar" etmelerinden korkuyordu. Zira onlar, çok güzel fizikî yapıya sahip idiler.

Yüce Allah (c.c.), kulu ve Resulü Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimize hitaben şöyle buyurmaktadır:

"Doğrusu inkâr edenler, Kur'an'ı duydukları vakit (sana olan düşmanlıklarından dolayı) neredeyse gözleri ile seni yere sereceklerdi!

Hâlâ da (senin için): Mutlaka o, delidir! Diyorlar.

Halbuki Kur'an, bütün âlemler için bir öğütten başka bir şey değildir." (Kalem, 68/51-52)

Bir kısım müfessirlerin beyanına göre, müşrikler, peygamberimiz tiz. Muhammed (s.a.v.) Efendimize olan kin ve hasedlerinden dolayı onu gözleri ile öldürmek istiyorlardı. Yani, gözleri ile ona nazar ediyorlar ve onu kıskanıyorlardı.

Eğer Allah (c.c.)'ın koruması olmasaydı, ona fenalık yapacaklardı.

Yüce Allah (c. c.), hasedcinin şerrinden kendisine sığınmamızı emretmektedir:

"De ki: (Karanlığı yarıp sabahı ortaya çıkaran) sabahın Rabbine sığınırım.

Yarattığı şeylerin şerrinden,

(Karanlık çöktüğü zaman) bastıran gecenin şerrinden,

Sihir yapmak için düğümlere üfleyen büyücülerin şerrinden,

Ve kıskandığı zaman kıskanç kişinin hasedinden (Allah'a sığınırım.)" (Felâk Suresi, 113/1-5)

Bu surenin son ayetinde, hased eden kimsenin hasedinden Allah (c.c.)'a sığınılması açık bir şekilde emrolunmaktadır,

Hasedci, Cenab-ı Hakk'ın, kuluna verdiği nimeti çekemez ve o nimetin yok olmasını ister.

Bu, genel bir tutumdur.

Hasedcinin nazar etmesini ve daha başka musibetleri içine alır.

Yukarıda zikrolunan ayetler, gözdeğmesinin hak ve gerçek olduğuna bir delildir.

Eğer gözdeğmesi (nazar) diye bir olay olmasaydı, onun şerrinden Cenab-ı Hakk'a sığınmaya da gerek olmazdı.

Yine onun hak ve gerçek olduğuna dair sünnetten de deliller vardır.

İnsanlardan pekçoğu gözdeğmesi ile ilgili olaylara daima şahit olmuşlardır ve şahit olmaya devam etmektedirler.

Bazan bu gözdeğmesinin farkına varırlar ve onu bilirler.

Bazan da onu bilip anlayamazlar.

İnsanların başlarına gelen tecrübeler, zikredilenlerden çok daha fazladır.

Nice ölen kimseler vardır ki, onların ölüm sebepleri bilinmez.

Nice sağlam, kişiler de vardır ki, hasta olup yatağa düşerler fakat hastalıklarının gerçek sebebini bilmezler.

Nazar (gözdeğmesi), toplumda vâki olan bir hususdur.

Bazı kimselerin gözlerinde bir hâl vardır ki, konsantre olarak baktığı kişiye çeşitli zararlar verir.

Bir kısım âlimlere göre, insanların gözbebeklerinden ve parmak uçlarından görünmeyen ışınlar saçılmaktadır.

Gözdeğmesi gerçek olmakla beraber asıl sebebin ne olduğu bilinmemektedir.

Onu ancak Yüce Allah (c.c.) bilir.

Nasıl ki; mıknatıs, demiri kendine çeker. Fakat asıl çekme sebebini, onu yaratan Rabbimiz bilir. Nazar da öyledir.

İmam Kastalanî diyor ki: "Bir çanak içinde süt olsa ve hayız gören bir kadın, elini o sütün içine soksa, o süt özelliğini kaybeder ve bozulur.

Eğer temiz bir kadın, elini o sütün içine soksa, süte bir şey olmaz."

Sebebini bilmediğimiz diğer şeyler de buna kıyas olunmalıdır.

Gözü değen bazı kimselerin anlattıklarına göre, bir şeye gıpta ile bakıp imrendikleri zaman onların gözlerinden bir hararet çıkmaktadır.

Gözdeğmesi ile ilgili olarak pekçok hadis-i şerifler de vardır.

Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz nazar olayının, yaşanan bir gerçek olduğunu dile getirmiş ve şöyle buyurmuştur:

"Gözdeğmesi hak ve gerçektir." (Müslim. Abdullah b. Abbas (r.a.)'dan rivayet etmiştir.)

Hafız İbn-i Hacer diyor ki: "Yani, kem göz ile nazar edip gözdeğdirmek, toplumda var ve sabit olan bir şeydir."

İmam el-Kurtubî de gözdeğmesinin sabit olduğunu zikrederek şöyle demiştir: "Bu durum, ulemanın ittifak ettiği bir hususdur. Ancak bid'at ehli olan bir taife bunu inkâr etmişlerdir.

Onların görüşlerine karşı hadis-i şeriflerden pekçok deliller vardır.

Yine bu olayları müşahede eden pekçok kimseler mevcuttur.

Nice yiğitler vardır ki, gözdeğmesi, onları mezara koymuştur.

Nice güçlü develer vardır ki, nazar, onları da tencereye koymuştur.

Bütün bunların hepsi Cenab-ı Hakk'ın dilemesi ile olmaktadır."

Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:

"Onlar ise, Allah'ın izni olmaksızın kimseye bir zarar veremezler." (Bkz. Bakara. 2/102.)

Aslı olmayan ve mesnedsiz bir şekilde inkâr yolunu seçerek şeriata ve akla muarız (karşı) olan kimseye iltifat olunmaz.

Allâme İbn-i Kayyım diyor ki: "Vahiyden (dinden) ve akıldan nasibi olmayan bir taife, gözdeğmesi işini geçersiz saymışlardır.

Onlara göre, bu nazar değme işi ancak bir evhamdan ibarettir. Onun aslı yoktur!

Bunlar akıl ve nakil bakımından insanların en cahilidirler.

Hicap (utanma) bakımından da insanların en kabasıdırlar.

Sıfatlarıyla,

Fiilleriyle ve tesirleriyle onlar, ruh ve nefisleri bilmekten uzaktırlar.

Akıllı olan kimseler, her ne kadar göz-değmesinin sebebi ve tesiri hakkında ihtilâf etseler de nazar meselesini inkâr etmezler."

Hafız el-Hattâbî de gözdeğmesi gerçeğine değinmiş ve şöyle demiştir: "Kem gözle nazar eden kimsenin hain bakışı, karşısındaki şahsa zarar verir."

GÖZ DEĞMESİNİN SEBEPLERİ

Bilmiş ol ki;

Gözdeğmesi (nazar) iki sebepten dolayı olur:

Biri, şiddetli düşmanlıktır. Diğeri de, bir şeyi beğenip onu güzel bulmasıdır.

Resulüllah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmaktadır:

"Gözdeğmesi hak ve gerçektir. Eğer kaderin önüne geçen bir şey olsaydı, nazar, onun önüne geçerdi." (Müslim, Abdullah b. Abbas (r.a.)'dan rivayet etmiştir.)

Bu hadis-i şerifte gözdeğmesinin tesirine ve isabet etmesinin sür'atine işaret ve te'kid vardır.

Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz yine şöyle buyurmuştur:

"Allah (c.c.)'ın kaza ve kaderinden sonra benim ümmetimden ölenlerin çoğu gözdeğmesindendir." (El-Bezzâr. Câbir b. Abdullah (r.a.)'dan rivayet etmiştir.)

El-Elbânî bu hadis-i şerif için "Sahih" demiştir.

Hafız İbn-i Hacer de "Hasen" demiştir.

Bazı insanlar bu nazar olayını garip bulurlar.

Bazıları da dehşete kapılırlar. Bununla beraber olaylar onun varlığını tasdik etmektedir.

Nice kimse vardır ki, Allah (c.c.) ona bolca mal ve nimet vermiştir de bir hasedcinin nefsi o nimetlere takılmıştır. Böylece o adamın malı bir felâkete ve zarara uğramıştır. Yahut bütün malı ve mülkü yokolup gitmiştir.

Yine nice insanlar ve özellikle de bazı kadınlar vardır ki, Allah (c.c.) onlara son derece fizikî güzellik vermiştir de bir hasedcinin nefsi o güzelliklere takılmıştır.

Böylece o güzele bir felâket.

Yahut bir hastalık,

Ya da benzeri bir musibet gelmiştir de uzman doktorlar onun tedavisinden âciz kalmışlardır.

NAZARDAN KORUNMA TEDBİRLERİ

Gözdeğmesi (nazar) illetine yakalanmadan önce korunmak için şu tedbirler alınmalıdır:

1) BİRİNCİ TEDBİR: Sabah ve akşam koruyucu dua, evrad ve zikirlere devam edilmelidir.

Onları okuyan kimseyi Allah (c.c.) nazardan muhafaza buyurur.

Okunacak sure ve dualar çoktur.

Bazıları şunlardır:

Fatiha Suresi,

Ayetü'l-Kürsî,

Felâk Suresi,

Nâs Suresi,

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'in okuduğu muhtelif dualar.

Şimdi bunları açıklayalım:

a) Fatiha Suresi:

"Hamd, Âlemlerin Rabbi (olan) Allah'a mahsusdur.

O, Rahman ve Rahîm'dir.

Din gününün sahibidir.

Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.

Bizi doğru yola hidayet et.

Kendilerine nimet verdiklerinin yoluna (ilet). Gazaba uğrayanların ve sapmışların yoluna değil." (Fatiha, 1/1-7)

B) Ayetü'l-Kürsî:

"Allah, kendinden başka hiçbir ilâh bulunmayan (Allah)'dır.

O, Hayy ve Kayyûm'dur.

Onu ne bir uyku yakalar, ne de bir uyuklama.

Göklerde ve yerde bulunanların hepsi onundur.

Onun izni olmadan katında hiç kimse şefaat edemez.

O, (kullarının) yapmakta oldukları şeyleri ve önceden yaptıklarını bilir.

Onun dilemesi hariç, insanlar onun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler.

Onun kürsüsü, gökleri ve yeri içine alır.

Onları koruyup gözetmek, kendisine ağır gelmez.

O yücedir, büyüktür." (Bakara, 2/255)

c) Felâk Suresi:

"De ki: (Karanlığı yarıp sabahı ortaya çıkaran) sabahın Rabbine sığınırım.

Yarattığı şeylerin şerrinden,

(Karanlık çöktüğü zaman) bastıran gecenin şerrinden,

Sihir yapmak için düğümlere üfleyen büyücülerin şerrinden,

Ve kıskandığı zaman kıskanç kişinin hasedinden (Allah'a sığınırım.)" (Felâk, 113/1-5)

d) Nâs suresi:

"De ki: İnsanlann Rabbine sığınırım. İnsanların melikine (mutlak sahibine).

İnsanlann ilâhına (sığınırım.)

Sinsi vesvesecinin şerrinden.

İnsanlann kalplerine şüphe ve tereddüt sokan.

Gerek cinlerden, gerek insanlardan." (Nâs, 114/1-6)

e) Peygamberimizin okuduğu muhtelif Dualar:

Nazara karşı şu duayı okumalıdır:

"Yarattığı şeylerin şerrinden Allah (c. c.)' in tam olan kelimelerine sığınırım." (Ebu Davûd, Tıp, 19; Dârimî, İsti'zan, 48; Muvatta, İsti'zan, 34; Ahmed b. Hanbel, 4/430)

Yine şu duayı okumalıdır:

"Bütün şeytanlardan, zararlı hayvanlardan,

Kem gözlerden Allah (c.c.)'ın tam olan kelimelerine sığınırım.

Hiçbir iyinin ve kötünün yapamadığı ve Allah (c. c.) 'in yaratıp vücuda getirdiği bütün şerlerin şerrinden,

Gökten inenlerin ve göğe çıkanların şerrinden,

Yerde bitenlerin ve yerden çıkanların şerrinden,

Gecenin ve gündüzün fitnelerinin şerrinden,

İyilik için kapı çalan hariç, gece ve gündüz her kapı çalanın şerrinden Allah (c. c.) 'ın tam olan kelimelerine sığınırım.

Ey Rahman (olan Allah'ım)" (Buharî, Kitabü'l-Enbiya, 10; Müslim, Kitabu'z-Zikr, 54, 55; Ebu Davud, Kitabu't-Tıb, 19; Kitabu'l-Edeb, 98; Tirmizî, Kitabu't-Tıb', 18; Kitabu'd-Deavât, 40; Ahmed b. Hahbel, 2/181, 290, 375, 448, 4/57.)

Yine şu ayeti okumalıdır:

"Doğrusu inkâr edenler, Kur'an'ı duydukları vakit (sana olan düşmanlıklarından dolayı) neredeyse gözleri ile seni yere sereceklerdi!

Hâlâ da (senin için) mutlaka o, delidir! Diyorlar.

Halbuki Kur'an, bütün âlemler için bir öğütten başka bir şey değildir." (Kalem, 68/51,52.)

İnsanların ahvâline bakan kimse, nazar konusunda onlarda bir umursamazlık olduğunu görür. Oysa ki, bilhassa bebeklerin ve küçük çocukların şeriata uygun dualarla nazardan korunmaları gerekir.

Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz, Hz. Hasan (r.a.) ve Hz. Hüseyin (r.a.)'ı şu dua ile koruyordu:

"Sizi, bütün şeytanlardan, Zararlı hayvanlardan, Kem gözlerden, Allah (c.c.)'ın tam olan kelimelerine sığındırırım." (Buharî, Abdullah b. Abbas (r.a.)'dan rivayet etmiştir.)

Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz, torunları olan Hz. Hasan (r.a.) ve Hz. Hüseyin (r.a.)'a hitaben yine şöyle derdi:

"Şüphesiz ki, sizin atanız (İbrahim Aleyhisselâm) İsmail'i ve İshak'ı onlarla koruyordu." (Buharî, İbn-i Abbas (r.a.)'dan rivayet etmiştir.)

2) İKİNCİ TEDBİR: Nazar değmesinden korunma yollarından biri de, korktuğu ve şüphelendiği kişilerin yanında güzelliklerini teşhir etmemelidir.

Hafız el-Bağavî "Şerhü's-Sünne" eserinde anlattığına göre, Hz. Osman b. Affan (r.a.) çok güzel bir çocuk görmüştü.

Bunun üzerine, onu nazardan korumak için çocuğun velisine şöyle dedi: "Bu çocuğun çenesine siyah boya sürerek onun güzelliğini kamufle ediniz."

3) ÜÇÜNCÜ TEDBİR: Gözdeğmesinden korunma yollarından biri de, görüp beğendiği bir şey hakkında, gören kişinin bereketle dua etmesidir.

Bir kimse, kendi gözünün başkasına zarar vermesinden korkarsa, ona baktığı zaman şöyle demelidir:

"Allah (c.c.) onu sana mübarek etsin." (Benzer ifade ile Bkz. Ebu Davud. Nikâh, 36; Tirmizî, Nikâh, 7; İbn-i Mâce, Ezan, 2; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/281.)

Veya şöyle demelidir:

"Ya Rabbi! Ona mübarek eyle." (Benzer ifade ile Bkz. Müslim, Zühd, 74; Ebu Davud, Vitir, 31; Nesaî, Zekât, 12; İbn-i Mâce, Zühd, 8; Ahmed b. Hanbel, müsned, 3/108, 188, 5/77.)

Yahut şöyle demelidir:

"Mâşâallah (Allah ne güzel yapmış) Allah'tan başka kuvvet (sahibi) yoktur." (Ebu Davud, Edeb, 101.)

Ya da buna benzer dualar etmelidir. O zaman Allah (c.c.)'ın izni ile zarar defolur gider.

Ebu Ümâme (r.a.)'dan rivayete göre, Âmir b. Rebîa, Sehl b. Huneyf e uğramıştı.

O sırada Sehl b. Huneyf banyo yapıyordu.

Âmir b. Rebîa dedi ki: "Bugünkü gibi parlak bir cild görmedim."

Bunun üzerine Sehl b. Huneyf in durumu değişti.

Çok geçmeden sar'a nöbetine tutuldu. Bayılıp yere düştü.

Gelip Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'e haber verdiler.

Ona şöyle dediler: "Yâ Resûlallâh! Sehl' in imdadına yetiş. Onu sar'a iletti tuttu ve yere düştü."

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz: "Kimin nazar etmesinden şüphe ediyorsunuz?" Diye sordu.

Dediler ki: "Âmir b. Rebîa'dan şüphe ediyoruz."

Bunun üzerine Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdu:

"Sizden biriniz kardeşinden hoşuna giden bir şey gördüğü zaman onun mübarek olması için dua etsin." (Ebu Ümâme rivayet etmiştir.)

Daha sonra bir kap suya okudu ve Âmir'in o su ile abdest almasını emretti.

Âmir de o su ile abdest aldı.

Ayrıca yüzünü yıkamasını, Kollarını dirseklere kadar yıkamasını, Dizlerini yıkamasını, Eteğinin iç kısmını yıkamasını,

Ve yine üzerine su dökmesini emretti.

Zührî diyor ki: "Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz ayrıca ona, kabı ters çevirmesini emretti."

Hadis-i şerifte gözdeğmesinin ilacı beyan olunmuştur. Buna göre, nazar eden kimsenin abdest azalarını yıkadığı ve bilhassa cildine temas eden iç çamaşırlarını yıkadığı su alınır ve nazar olunan kimsenin arkasından dökülür.

Bir hadis-i şerifte Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Sizden yıkamanız istenirse, yıkayınız." (Müslim rivayet etmiştir.)

Yani, bir şahıs gelip de sizden birinizin abdest ve gusül suyundan elbisenin bir kısmına sürmek isterse, bunu yapsın. Bundan dolayı ona kızmasın, demektir.

Kendi nefsinden, başkasına nazar değmiş olmasından şüphelenen ve endişe duyan kimsenin yapması gereken şey, Allah (c.c.)'dan korkması ve gözdeğmesine sebep olabilecek şeylerden sakınmasıdır.

Bunun için Allah (c.c.)'ı çokça zikretmeye devam etmelidir.

İnsanlardan hoşa giden bir şey gördüğü zaman Allah (c.c.)'dan, onu mübarek kılmasını dilemelidir.

Yüce Allah (c.c.)'ın, insanlara vermiş olduğu nimetlere kesin olarak hased etmemelidir. Çünkü, eğer onlara hased ederse, sanki Rabbine karşı itirazda bulunmuş gibi olur.

İşte bu da apaçık bir hüsrandır.

NAZAR DEĞMESİNDEN SONRA

Yukarıda, nazar değmemesi için alınacak tedbirler ve korunma çareleri açıklanmıştı.

Nazar değdikten sonra da şeriata uygun çareler vardır.

Kur'an-ı Kerim'de ve hadis-i şeriflerde bu hususa işaret eden deliller bulunmaktadır.

Yine şu sure ve ayetler dua maksadıyla okunmalıdır.

a) Fatiha Suresi,

B) Ayetü'l-Kürsî,

c) Felâk Suresi,

d) Nâs Suresi,

e) Ayrıca Cebrail Aleyhisselâm'ın, Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz'e okuduğu ve öğrettiği şu dua okunmalıdır:

"Allah (c. c.) 'in ismi ile sana rukye ederim (okuyup üflerim).

Sana eziyet veren her şeyin şerrinden,

Her nefsin yahut hased edenin kem gözünün şerrinden Allah (c.c.) sana şifa versin.

Allah (c.c.)'in ismi ile sana rukye ederim" (Buharî, Kitabu't-Tıb, 38; Müslim, Kitabu's-Selam, 40; Ebu Davud, Kitabu't-Tıb. 19; Tirmizî, Kitabu'l-Cenâiz, 4; İbn-i Mâce. Kitabu't-Tıb, 36. 37; Ahmed b. Hanbel, Müsned. 6/332.)

Yine Resûlüllah (s. a.v.) Efendimiz' in bir hastalığı olduğu zaman Cebrail Aleyhisselâm gelir ve şu duayı okurdu:

"Allah (c.c.) 'in ismi ile sana rukye ederim (okuyup üflerim). Allah (c.c.) bütün hastalıklardan sana şifa versin.

Hased ettiği zaman hased edenin şerrinden ve bütün kem gözlülerin şerrinden (seni korusun.)" (Müslim, Hz. Âişe (r.a.)'dan rivayet .etmiştir.)

Bazı İslâm büyüklerinden nakledilmiştir ki; gözden sakınmanın şartı, iyilikleri, güzellikleri, zînetleri gizlemektir. Bir kimsenin kendisini, ailesini veya çocuğunu süsleyip el âleme teşhir etmesi uygun değildir.

Allâme İbnu'l-Kayyım diyor ki: "Kim bu duaları okuyup tecrübe ederse, faydasının derecesini ve ona ne kadar çok ihtiyaç bulunduğunu anlar. Bu dualar, nazar edenin tesirine mâni olur. Onu okuyan kimsenin imanının kuvvet derecesine göre nazarın etkisini giderir. Çünkü bu dualar silahdır. Silah ise, kullanana göre etkili olur."

Kimi, tam merkezden vurur. Kimi de, ıskalar!

Abdullah es-Sâcî (r.a.)'ın anlattığına göre, kendisinin çok güzel bir devesi vardı.

Birgün devesine binerek yol arkadaşları ile beraber sefere çıktı. Yolculardan biri vardı ki, gözü değerdi. Bu durumu bilenler Abdullah'ı uyardılar. Devesini o adamın gözünden sakınmasını söylediler. Abdullah o adamın, devesine bir zarar veremeyeceğini söyleyip pek aldırmadı. Abdullah'ın sözlerini ve davranışını da o adama anlattılar. Adam, kendisini ispat etmek için Abdullah'ı kollamaya başladı. Bir mola sırasında Abdullah oradan ayrılınca, adam hemen gelerek deveye nazar etti. Biraz sonra deve hastalanıp yere düştü. O sırada Abdullah da çıkageldi. Deveyi o vaziyette görünce neler olduğunu sordu.

Dediler ki: "Sen gidince hemen o adam gelip deveye nazar etti.

Hayvana bakınca o da bu hâle geldi."

Bunun üzerine Abdullah: "O adamı bana gösterin" dedi.

Onlar da gösterdiler. Abdullah, adamın yanına varıp karşısında durdu.

Sonra şu duayı okudu:

"Allah (c.c.)'ın ismiyle hapsedenin hapsinden, Kuru taşın (şerrinden), Yakıcı kıvılcımın (şerrinden Allah 'c.c.)'a sığınırım).

Nazar edenin gözdeğmesi, kendi aleyhine dönsün ve en sevdiği kişinin üzerine dönsün.

Gözünü çevirip de (sema' ya) bak! Bir bozukluk görüyor musun? Sonra gözünü iki kez çevir de yine bak. Göz hor, Hakir, Bitkin ve ümidini kesmiş olarak tekrar sana döner." (Bu duanın son kısmı, Mülk Suresi'nin 3. ce 4. ayetleridir. Bkz. Mülk, 67/3-4..)

Abdullah es-Sâcî bu duayı okuyunca gözdeğmesi kalktı.

Allah (c.c.)'ın izni ile devesi iyileşti.

PEYGAMBERİMİZİN (s.a.v.) RUKYELERİ

Buharî'nin rivayetine göre, birgün Abdülaziz (r.a.), Hz. Sabit (r.a.) ile beraber Enes b. Mâlik (r.a.)'ın ziyaretine gitmişlerdi.

Hz. Sabit (r.a.): "Ya Ebâ Hamza! Biraz rahatsızım" dedi.

Hz. Enes b. Mâlik (r.a.): "Senin üzerine Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz'in rukyesini okuyayım mı?" diye sordu.

Hz. Sabit (r;a.): "Oku" dedi.

Hz. Enes b. Mâlik şu rukyeyi okudu:

"Ey insanların Rabbi! Zarar ve fitneyi gider. Şifa ihsan et. Şifa verici sensin. Senden başka şifa verecek olan hiçbir kimse yoktur. Öyle bir şifa ver ki, hastalıktan eser kalmasın." (Buharî, Abdülaziz (r.a.)'dan rivayet etmiştir.)

Yine Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz hasta olan bazı ashabını eliyle sığayıp şöyle dua yapardı:

"Allah'ım! Ey insanların Rabbi! Zarar ve fitneyi gider. Ona şifa ver. Şifa verici sensin. Senin şifandan başka şifa yoktur. Öyle bir şifa ver ki, hastalıktan eser kalmasın." (Buharî. Hz. Âişe (r.a.)'dan rivayet etmiştir.)

Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz yine şöyle buyurmuştur:

"Ey insanların Rabbi! Zarar ve fitneyi silip gider. Şifa, senin (kudret) elindedir. Senden başka ona (yol) açıcı yoktur." (Buharî, Hz. Âişe (r.a.)'dan rivayet etmiştir.)

UYARILAR

1) BİRİNCİ UYARI: Gözdeğmesi (nazar) bazan insanlardan olur. Bazan da cinlerden olur.

Mü'minlerin annesi Ümmü Seleme (r.a.)' dan rivayete göre, Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz, evinde bir kız görmüştü.

Kızın yüzünde bir değişme farketti ve şöyle buyurdu:

"Ona rukye yapınız (okuyup üfleyiniz). Çünkü onda gözdeğmesi (nazar) vardır." (Buharî ve Müslim, Ümmü Seleme (r.a.)'dan rivayet etmişlerdir.)

Hafız el-Bağavî diyor ki: "Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz nazar değmesine işaret ederken cinlerden nazar değmiş olacağını kasdetmiştir."

Deniliyor ki: "Cinlerin nazar etmesi, mızrak ucundan daha tesirlidir."

Şüphe yok ki, insan kirli elbiselerini değişmek için çıkardığı vakit, Yahut tuvalet ihtiyacını gidermek için, Ya da bir başka sebeple avret yerini açtığı vakit cinlerin nazarından korunmak için dua etmelidir.

Bu da Cenab-ı Hakk'ın ismini zikretmekle olur.

Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Onlardan (insanlardan) biri helaya girdiği zaman, başka bir rivayette, elbisesini çıkarıp bir yere koyduğu zaman bismillah demesi, cinlerin gözleri ile Ademoğlunun avret mahallinin arasında bir perdedir." (Tirmizî. Sünen'inde ve Ahmed b. Hanbel de Müsned'inde rivayet etmişlerdir.)

2) İKİNCİ UYARI: Cenab-ı Hakk'ın ihsan ettiği sağlığı, Güzelliği, Nâli olduğu nimetler ve sair sebeplerle gözdeğmesine hazır olan kimse, daima tedbirli olmalı ve kendisini teşhir etmemelidir.

Özellikle kadınlar kendi güzelliklerini ve bilhassa kız çocuklarının güzelliklerini aşırı derecede teşhir etmemelidirler. Çünkü bunun sonucunda birçok üzücü olaylara şahit olunmaktadır.

Bu konuda şâir diyor ki:

Kemâl sahibi sevilir,

Olgunluk başta bir taçdır.

Fakat yeri gelince onu

Nazardan koruyan ayba muhtaçtır.

Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz Esma binti Umeys (r.a.)'a hitaben şöyle buyurmuştur:

"Bana ne oluyor ki, kardeşoğullarının cisimlerini zayıf görüyorum! Yardıma muhtaç duruma gelmişler." (Müslim, Câbir b. Abdullah (r.a.)'dan rivayet etmiştir.)

Bunlar Hz. Cafer b. Ebu Tâlib'in çocukları idiler.

Esma dedi ki: "Onların bir hastalıkları yok. Fakat onlara nazar değdi."

Bunun üzerine Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdu:

"(O halde) sen onlara rukye yap. (okuyup üfle.)" (Ahmed b. Hanbel. Müsned, 3/333.)

3) ÜÇÜNCÜ UYARI: İnsanlardan bazıları rukye tedavisi (okuyup üfleme) talep ettikleri zaman okuyan kişinin inancının sağlam olup olmadığını, Maksadını, İlmini araştırmıyorlar.

Bu sebeple de sahtekârlara, Büyücülere ve kötü maksadlı olanlara yöneliyorlar.

O bozguncular, yapıcı olmaktan çok yıkıcıdırlar.

Hatta onların içinde niceleri vardır ki, haram olan şeyleri, Yahut bid'atları, Ya da şirk olan şeyleri insanlara emrederler. Böyle kimselerin şerlerinden muhafaza etmesini Yüce Allah (c.c.)'dan dileriz.

Rukye (okuyup üfleme) talep eden kimseye gereken şey, dikkatli olması ve işini sağlam yapmasıdır. Yani, ya kendisi okumalı, Yahut da buna ehil olan imanlı ve ihlâslı kimseleri bulmalıdırlar.

Şunu da iyi bilmelidir ki; Eğer şeriatın uygun gördüğü şartlar uygun olmazsa, rukye yapmak caiz olmaz.

İslâm şeriatına uygun olan şartlar şunlardır:

a) Okunan şeyler, Kur'an-ı Kerim ayetleri ya da Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz'in okuyup tavsiye buyurduğu dualar olmalıdır.

B) Ayet ve hadisler orijinal metni ile ve mânâsı bilinerek okunmalıdır.

c) Okuyanın şunu da çok iyi bilmesi gerekir ki, rukye'nin kendisi hiçbir tesir icra etmez.

Her şey Allah (c.c.)'ın takdiri ile olur.

Şifayı verecek olan da bizzat Allah (c.c.)'ın kendisidir. O, bir şeyi sebep kılmıştır.

d) Aslı esası olmayan vehimlerden ve vesveselerden kaçınarak,

Vesile olacak fiili işleyerek sonucu Allah (c.c.)'a bırakmalı ve samimiyetle Cenab-ı Hakk'a tevekkül etmelidir.

Hz. Yusuf Aleyhisselâm'ın kıssasını anlatan şu ayetin mânâsını derin derin düşünmeliyiz:

"Ayrı ayrı kapılardan (şehre) girin (ki size nazar değmesin.) Yine de Allah'ın takdir ettiği bir şeyi ben sizden gideremem. Hüküm ancak Allah'ındır. Ben ona güvenip dayandım. Tevekkül edenler de yalnız ona güvenip dayanmalıdırlar." (Bkz. Yusuf, 12/67.)

e) Bilmelidir ki, gözdeğmesinden (nazardan) korunmak ve onu tedavi etmek, ancak Allah (c.c.)'dan ve onun Resûlü'nden gelen şeylerin doğruluğuna inanmakla mümkün olur.

Eğer bu konuda şüphe ve tereddütleri olursa, ilacın tesiri de azalır.

Kaynak: http://www.islamiyet.gen.tr/nazar.php

Gelecek sayıda:

- Yeşil Hobitler

- Elfler

- Red Sonja

Link to post
Sitelerde Paylaş

değerli Nemo,

eklediğin bilgilerin bilimsel değeri=0

serbest alanda atmasyondan ibaret

bilinmezlik varsa atmak serb est

Olur mu hiç öyle şey? :)

Bence sen olaylara dar bakıyorsun.

Kalp ve gönül gözün kapanmış senin.

Allah dilediğini hidayete erdirir.

:)

tarihinde Nemo tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Olur mu hiç öyle şey? :)

Bence sen olaylara dar bakıyorsun.:)

bunları yumurtlayan biraz popüler bilim okumuş

sonra birşeyleri birşeylere uydurmuş

benzerine ramazanda seyredilen bir hocadan duymuştum:

köpeklerin bizim duymadığımız ve görmediğimiz frekansları algıladıklarını söylemişti.

ezan okunurken ondan uluyabilirlermiş. yeni bilimsel gelişmelermiş.

ya eğer gerçekten dediği gibi olsa,

gayet kolay yapılan sensörlerle cinleri algılardık.

çünkü köpeklerin duyup gördüğü bütün spektruma daha da ötesine bilim hakim şu çağda

nerde bilinmezlik orda sindirme/korkutma/sömürme

yada meczuplaşıp koro/sürü halinde korkma.

4 mevsimli zengin iklimli cennet vatanda

sindirilmiş ve kullanılan kitle

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...