Jump to content

Recommended Posts

Einstein bir gün evinin penceresinden dışarı bakarken karşı binanın çatısında çalışan işçileri görmüş. Onlardan birinin çatıdan düştüğünü hayal etmiş. Düşme eylemi bitene kadar, düşen kişi üzerinde Dünya'nın kütleçekiminin bir etkisinin olmayacağını düşünmüş. Ve o düşerken çevresindeki uzayın da onunla beraber çekildiğini hayal etmiş. Ünlü düşünsel asansör deneylerinin ilham kaynağı bu olmuş.

İzafiyet teorisi, kütle ile uzay arasında bir bağ kurar. Kütle arttıkça uzay bükülmektedir. Ancak yukarıdaki anlatıma göre uzay bükülmüyor. Uzay çekiliyor. Kütle tarafından çekiliyor. Kütle çekimi bir kuvvet değil bir durum mudur? Uzayın kütle tarafından çekildiği bir durum mu? Kütle kütleyi çekmiyor ancak kütle uzayı mı çekiyor?

Sizce?

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 49
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Einstein bir gün evinin penceresinden dışarı bakarken karşı binanın çatısında çalışan işçileri görmüş. Onlardan birinin çatıdan düştüğünü hayal etmiş. Düşme eylemi bitene kadar, düşen kişi üzerinde Dünya'nın kütleçekiminin bir etkisinin olmayacağını düşünmüş. Ve o düşerken çevresindeki uzayın da onunla beraber çekildiğini hayal etmiş. Ünlü düşünsel asansör deneylerinin ilham kaynağı bu olmuş.

İzafiyet teorisi, kütle ile uzay arasında bir bağ kurar. Kütle arttıkça uzay bükülmektedir. Ancak yukarıdaki anlatıma göre uzay bükülmüyor. Uzay çekiliyor. Kütle tarafından çekiliyor. Kütle çekimi bir kuvvet değil bir durum mudur? Uzayın kütle tarafından çekildiği bir durum mu? Kütle kütleyi çekmiyor ancak kütle uzayı mı çekiyor?

Sizce?

Bence bu olayı Nasreddin Hoca da kendine göre açıklar..

Hoca birgün damdan düşmüş...

Etrafındakiler hemen koşuşmuşlar ve hocaya bir doktor aramaya başlamışlar.

Hayır demiş Hoca.. Bana doktor aramayın. Doktor istemem ben.

Aman demişler etrafındakiler. Damdan düştün. Dokotora ihtiyacın var. Biryerlerin kırılmıştır.

Olmaz demiş Hoca.. Bana bir damdan düşen bulun. Halimi ancak o anlar..

Einstein'ın kuramları ile ilgili bir sürü anektod var. Hangisine inanalım bilmiyorum.

Einstein'a göre çekim kuvveti diye bir kuvvet yoktur.

Uzayın bir dokusu vardır.

Uzayın içinde olan cisimler o dokuyu eğer-büker, katlar, deforme eder.

Ve uzayı aşağı doğru iter.

Cismin kütlesi ne kadar büyükse, bu etki o kadar fazladır.

Diğer cisimler eğer ona yakınsa bu sırada büyük cisimlerin etrafında ortaya çıkan deformasyonlardan dolayı büyük cisimlere doğru düşer.

Bu güzel bir açıklama ama kütleçekimi tam olarak açıklayamaz.

Çünkü kütleçekim sonsuza kadar etkili bir kuvvettir.

Oysa büyük cisimlerin uzay dokusunda neden olacağı deformasyonlar yereldir.

Ama büyük cisimlerin neden olduğu bu deformasyonu bir dalga olarak düşünürseniz, o dalga sonsuza kadar yayılabilir.

Çünkü uzayın bir dokusu vardır. Suya atılan bir taş nasıl etrafa dalga gönderiyorsa, büyük cisimler de etrafa çekim dalgaları yayarlar.

Einstein'ın teorisini bu şekilde açıklamak daha mantıklıdır.

Ama etrafa yayılan dalgalar son derece hafif olduklarından, şimdiye kadar gösterilmeleri mümkün olamamıştır.

Son yıllarda o dalgaları göstermeyi amaçlayan son derece hassas aletler yapılmıştır.

Henüz bir sonuç elde edilememiştir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili Hacı,

Uzay zaman eğer sadece deformasyona uğruyorsa o halde iki ayrı durumdan söz etmemiz gerekir:

1. Kütle çekimi vardır, bu kütle çekimine newton yasaları hakimdir.

2. Kütle aynı zamanda uzay-zamanı etkiler, bükülmesine neden olur.

Ancak eğer kütle uzay-zamanın kendisini içine çekiyorsa tek bir olaydan bahsetmemiz gerekir. Kütle, uzay-zamanı çeker ve uzay-zamanda yer kaplayan diğer kütleler, çevresindeki uzayla beraber büyük kütleye doğru hareket eder. Burada hareket eden kütle değil, uzayın kendisidir.

Büyük patlamadan sonra oluşan maddenin hızla birbirinden uzaklaştığı tezi de yanlışlanabilir bir tezdir. Madde birbirinden uzaklaşmaz, maddeyi kendine hapseden uzay boşluğu artar mı demeliyiz? Eğer big-bang bir bombanın patlaması şeklinde olsaydı tüm maddeler birbirinden aynı hızla uzaklaşıyor olurdu. Ancak evrende uzak galaksiler daha hızlı, yakında olanlar daha yavaş bir uzaklaşma gösteriyor. Bu da merkezsiz bir evrenin olduğunu, uzayın kendi boşluğunu artırdığı anlamına geliyor.

Peki o halde artan boşluk nereden geliyor?

Uzay-zaman dokusunu kendime göre anlamaya çalışıyorum işte....

Link to post
Sitelerde Paylaş
Ancak evrende uzak galaksiler daha hızlı, yakında olanlar daha yavaş bir uzaklaşma gösteriyor. Bu da merkezsiz bir evrenin olduğunu, uzayın kendi boşluğunu artırdığı anlamına geliyor.

Evreni modelleyemiyoruz. Modelleyemeyince. Merkezsiz demek anlamsız.

Biz evrenin neresindeyiz? belli değil. O halde yakın ve uzak dediğimiz şey nasıl bir durumdur? Kime göre yakın, kime göre uzak.

Bizim için en uzak olan galaksilere göre, biz de en uzakta oluruz. O halde hangimiz daha hızlı uzaklaşma gösteriyoruz.

Biz evrenin merkezinde olmasak bile, güneş sistemimizde, galaksimizde, lokal gruptaki yerimizi tespit edebilmişiz.

Ancak evrenin tümü (nasıl şeyse) gündeme gelince feleğimiz şaşıyor. Sağımız, solumuz, aşağımız yukarımız diye bir şey kalmıyor. Bir yol, yön, mihenk noktası için ya kendimizi merkeze koyarak veya en uzakta olduğunu hesapladığımız bir Kuasarı merkez kabul ederek evrenin ulaşabildiğimiz kadarı ile yetinmek zorundayız. böyle olunca da evreni en fazla bir küre veya elips şeklinde modelleyebiliriz.

Tabi konu evrenin modellemesi değil. Evrenin içindeki oluşumlar ve bunların birbirleri ile ilişkileri. Evrende gördüğümüt kadarı ile iki farklı olum var. Biri kütle, diğeri uzay. Kütle maddi oluşumlar olarak gezegenler, yıldızlar, galaksiler vb dır. Bir de bunların arasında bulunan veya bunların içinde bulunduğu uzay var. Uzayı boşluk olarak kabul etsek bile, kütleler birbirleriyle ilişkili. Birbirlerini kütle büyüklükleriyle orantılı olarak çekiyorlar. Bu çekme birbirlerini bir noktada birleştirmesi gerekirken. bir denge kurulmuş kütleler birbirlerine yaklaşıp birleşmiyorlar. O halde bu çekmeyi dengeleyen başka kuvvet/ler de var. Ne çeken kuvvetin, ne de iten kuvvetin mahiyetini bulamadık. Belki hiçbir zaman bulamayacağız. Bulursak yeni big-bang yaratma inisiyatifini ele geçirmiş oluruz.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu zamanın hızı kavramı nedir? Hız zaten yol/zaman değil mi? Zamanın hızı olur mu?

Evet. Zamanın hızı olmaz.

Zamanın hızı olabilmesi için başlı başına bir antite olması gerekir ki zaman birçoklarının öyle olduğu iddiasına rağmen, tek başına maddeden bağımsız bir antite değildir.

Maddenin hareketi zamanı oluşturur.

Dolayısıyla zamanın hızı olmaz. Maddenin davranış biçimlerine bağlı bir hızdan bahsedebiliriz.

Örneğin kimsal moleküllerin tepkileşme hızı gibi..

Bazı moleküler süreçler son derece hızlıdır. Diğerleri çok yavaştır.

İki nokta arasında hareket eden bir jet uçağı, pervaneli uçaktan daha hızlıdır diyebiliriz.

Dolayısıyla zamanın hızı yoktur. Çünkü zaman bağımsız bir değer değildir.

Zamanı bağımsız bir değer olarak ele alırsak, geçme hızı olabilir.

Bu durumda duran bir cisim için zamanın geçme hızı ışık hızıdır.

Hareket halinde olan bir cisim için ise, zaman daha yavaş geçer.

Ama zaman hiç bir zaman tek başına ve bağımsız bir değer olarak ele alınmaz.

Einstein'a göre zamandan değil de, uzay-zamandan bahsedilir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bence bu olayı Nasreddin Hoca da kendine göre açıklar..

Hoca birgün damdan düşmüş...

Etrafındakiler hemen koşuşmuşlar ve hocaya bir doktor aramaya başlamışlar.

Hayır demiş Hoca.. Bana doktor aramayın. Doktor istemem ben.

Aman demişler etrafındakiler. Damdan düştün. Dokotora ihtiyacın var. Biryerlerin kırılmıştır.

Olmaz demiş Hoca.. Bana bir damdan düşen bulun. Halimi ancak o anlar..

Einstein'ın kuramları ile ilgili bir sürü anektod var. Hangisine inanalım bilmiyorum.

Einstein'a göre çekim kuvveti diye bir kuvvet yoktur.

Uzayın bir dokusu vardır.

Uzayın içinde olan cisimler o dokuyu eğer-büker, katlar, deforme eder.

Ve uzayı aşağı doğru iter.

Cismin kütlesi ne kadar büyükse, bu etki o kadar fazladır.

Diğer cisimler eğer ona yakınsa bu sırada büyük cisimlerin etrafında ortaya çıkan deformasyonlardan dolayı büyük cisimlere doğru düşer.

Bu güzel bir açıklama ama kütleçekimi tam olarak açıklayamaz.

Çünkü kütleçekim sonsuza kadar etkili bir kuvvettir.

Oysa büyük cisimlerin uzay dokusunda neden olacağı deformasyonlar yereldir.

Ama büyük cisimlerin neden olduğu bu deformasyonu bir dalga olarak düşünürseniz, o dalga sonsuza kadar yayılabilir.

Çünkü uzayın bir dokusu vardır. Suya atılan bir taş nasıl etrafa dalga gönderiyorsa, büyük cisimler de etrafa çekim dalgaları yayarlar.

Einstein'ın teorisini bu şekilde açıklamak daha mantıklıdır.

Ama etrafa yayılan dalgalar son derece hafif olduklarından, şimdiye kadar gösterilmeleri mümkün olamamıştır.

Son yıllarda o dalgaları göstermeyi amaçlayan son derece hassas aletler yapılmıştır.

Henüz bir sonuç elde edilememiştir.

daha önce yazdım mı bilmiyorum.tekrar edeyim.

bir havuz düşünün içine su doldurun.

havuzun dışında bir zaman işliyor.

havuzun içindeki su uzay.

elinize bir şiş alın ve bir elmaya batırın.

elmayı havuzun içindeki suya daldırın.

havuzun içine küçük tahta parçaları,talaş parçaları atın.

elmayı kendi ekseni etrafında döndürmeye başlayın.

havuzun içindeki küçük cisimler elmanın etrafında dönmeye başlayacak.aynı zamanda hem bir kütle çekim hemde uzay-zaman ortaya çıkartacaksınız,havuzun içinde.

kütle çekimini iki şeye bağlıyorum.cisimlerin kendi ekseni etrafında dönmesi ve cisimlerin enerji yükleri.güneşin enerji yükü yüksektir.dünyanın daha az,marsın daha az.

enerji yükünü anlamamızı sağlayan en önemli şey manyetik alanların büyüklüğüdür.

ayın ve marsın kraterlerine baktığınızda çok büyük gök taşlarının bu gezegenlere düştüğünü anlarsınız.ancak bu olaylar gezegenlerin enerji yüklerinin ve kendi eksenleri etarafların dönüş hızlarının yüksek olduğu zamanlarda oldu.artık marsa büyük gök taşı düşmez.cünkü enerjisi azaldı ve kendi ekseni etrafında dönüş hızı yavaşladı.dünyaya da büyük gök taşı düşmez.kütle çekim böyle bir şey.

dünyada canlılık herşeyin durulduğu bir zamana denk gelmiştir.yada ayarlanmıştır.güneş sistemimiz çok hararetli zamanlar geçirdi.daha basit ifadeyle dünyamızın yerçekim gücü hala merzinde sıvı halde bulunan sıcak eriyiğe bağlıdır.dünyamızın merkezi daha soğuk olsaydı,kendi ekseni etarında dönüşü daha yavaş olacak,insanların boyları daha uzun olacak ve betona düştüğünüzde beyniniz patlamayacaktı.çünkü düşüşünüz yavaş olacaktı.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bildiğim kadarıyla kütle çekimi diye birşey yok.

Bize çekim hissini veren, uzay dokusunun kütle sebebiyle oyuk benzeri bir duruma gelmesi ve bu oyuğun etrafındaki cisimlerinde oyuğa düşmesi. Oyukta bulunan cisminde sanki onun üstüne düşen cismi çekiyormuş gibi görünmesi.

Oyuk etrafındaki dönüş ne kadar hızlı olursa cismin düşmeside o kadar zor olur. Eger kaçamıyacak kadar yavaş olursa gezegenler çarpışır.

Valla fizikçi olmadıgım için tam anlatamadım.

Biraz saçma oldu anlatımım. Şöyle bir örnek daha verim:

Bir lavaboyu bükülmüş uzay-zaman olarak düşünün.

Lavabonun deliğinde kocaman bir gezegen var. O gezegen, uzay zamanı bir lavabo gibi bükmüş.

Sonra bu lavaboya pararel şekilde belli bir hızla bilye atın. Bilye lavabodaki deliğin etrafında döne döne hareket edecek ve sonunda dönüşü yavaşladığı için deliğe girecektir. Yani delikte bulunan bizim gezene düşecektir.

Bu dönme hareketini, Ay'ın Dünya etrafında yaptıgı yada Dünya'nın Güneş etrafında yaptıgı harekete benzetebiliriz.

Bilyenin deliğe düşmeside Ay'ın Dünya ile çarpışması.

Dünya Ayı çektiği için değil, Ay uzay dokusunda düştüğü için Dünya'ya çarpıyor.

Yani freni patlayan bir kamyon gider aşağı sokaktaki bir eve çarpar. Bu çarpışma, evin kamyonu çekmesi sonucu yada kamyonun evi çekmesi sonucu gerçekleşen bir çarpışma değildir.

Kabaca tabirle uzayda da böyle işler.

Neyse anlatımlarım biraz saçma olmuş olabilir. Zira kafamda canlandırdıgım uzayı anlatacak kelimeler bulamadım.

:)

tarihinde ANTİATEİST tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Yerel değildir. Eğrilik giderek sıfıra yaklassada teorik olarak sıfırdır denemez hiç bir yerde

Uzayın bir dokusu var.. Bunu bir çarşaf gibi düşünün. İçine ağır bir top koyun.

Çarşaf topun konduğu yerde çökecektir. Bütün uzayda dokunun deforme olması biraz saçma. Değil mi?

Ama olayı bir dalga hareketi olarak düşünürseniz, deformasyondan etrafa dalgalar yayılacak ve onlar bütün evrene ulaşacaktır.

Yani deformasyon yereldir belki ama neden olduğu dalga hareketi sonsuzdur. Havuza atılan bir taş gibi düşünün.

Sizin açıklamanız akıl ve mantıkla bağdaşmıyor.

Zaten Einstein da uzayın deformasyonu derken bütün evrenin ondan etkilendiğinden değil, dalga hareketinden bahsediyor.

Bu dalga hareketi son derece zayıf. Bu nedenden gösterilemiyor.

Çekim dalgalarını gösterecek yeni aletler yapılıyor ve nötron yıldızlarının etrafa yaydığı çekim dalgaları inceleniyor.

Şimdiye kadar çekim dalgaları gösterilemedi. Ama bilim adamları umutlarını yitirmediler.

Çünkü çekim dalgalarının olması ve onların ışık hızında hareket etmesi çok mantıklı.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Einstein'a göre uzayda cisimler etrafa çekim dalgaları gönderiyorlar.

Bütün cisimler bunu yapıyor.

Burada sorun bu dalgaların kökeni..

Biliyorsunuz dört kuvvet var.

1. Güçlü nükleer kuvvet. Proton ve nötronları bir arada tutuyor.

2. Zayıf nükleer kuvvet. Atomun bozunmasının bir düzen içinde olmasını sağılıyor.

3. Elektro manyetik kuvvet.

4. Çekim kuvveti.

Bunların ilk üçü atomun içindeki parçacıklarla ilgili ve yalnız atomun içinde etkili. Elektro manyetik kuvvet de oradan kaynak alıyor ama, atom dışına taşıyor.

Çekim kuvvetinin ne olduğu bilinmiyor.

Ama madde ile doğru orantılı bir kuvvet. Madde ne kadar çoksa, çekim kuvveti de o kadar çok.

Bu durumda bu kuvvetin de diğerleri gibi, atomdan kaynak alması mantıklı.

Çekim kuvveti ile maddenin miktarı arasındaki ilişki ise bilinmiyor.

Madde ne kadar çoksa, uzayda bir cisim ne kadar ağırsa, o kadar büyük bir çekim gücüne sahip.

Einstein bunu uzayın deformasyonu ile açıklıyor.

Bir cisim ne kadar büyükse, uzayı o kadar çok deforme ediyor ve etrafa o kadar çok çekim dalgaları yayıyor.

Tabii çekim kuvvetinin, diğer kuvvetler gibi, atomdan kaynak alması ve oradan atomüstü evrene yayılması olasılığı da var.

Ama bunun nasıl olduğu bilinmiyor.

Higgs bozonu da çekim kuvvetini açıklama için ortaya atılan bir teori.

Burada alan kavramı devreye giriyor.

Alan kavramı aslında elektromanyetik ve çekim güçlerinin yanı sıra, kuvvetli ve zayıf nükleer güçleri de kapsar.

CERN'de çalismalarini sürdüren İngiliz fizikçisi Peter Higgs, güçlü nükleer kuvvet üzerinde çalisirken çekimle ilgili bir kuram ve model geliştirmiştir. Bu model Higgs'in adını almıştır.

Higgs mevcut bütün orijinal zerrelerin kütlesiz olabileceklerini düşünmüş, doğası hiç bilinmeyen yeni bir alanın bunlara sahip oldukları kütleleri verdiği kuramını ortaya atmıştır. Bu yeni alan bütün evreni doldurmakta olup, zerrelerle tepkileşmeye girerek onların kütleye sahip olmalarını sağlamaktadır. Bu alan Higgs Alanı olarak isimlendirilmiştir.

Bu alanı bir uzay gemisinin hava ile dolu bir ortamdaki davranışlarını, havasız bir ortamdaki davranışları ile karşilaştırarak tahayyül edebiliriz.

Boş uzayda uzay gemisinin motorları çalistikça gemi, giderek artan bir ivme ile ileri doğru hareket edecektir.

Ancak ortamda hava varsa motorları çalisan uzay gemisi boşlukta kazandığı ivmeyi kazanamayacak ve daha yavaş hızlanacaktır.

Nedeni gazların neden olduğu sürtünme ve sürüklenmedir. Bu ortamda uzay gemisi daha ağır veya daha fazla kütleli gibi davranacaktır.

Benzer analojiyi Higgs alanına uygularsak, böyle bir alanda hareket etmekte olan zerrelerin, kendilerine kütlelerini kazandıran bir sürtünme ve sürüklenme ile karşilaştıklarını düşünebiliriz. Zerreler, kendi gerçek doğalarına ve Higgs alanı ile olan tepkileşmelerine bağlı olarak sabit bazı değerleri olan kütlelere sahip olacaklardır.

İlginç olarak bu model zayıf nükleer gücü ileten W ve Z zerrelerinin kütlesini doğru olarak tahmin etmiştir.

Ama henüz Higgs alanından sorumlu boson'larla karşilaşilmamıştır.

Bu boson'ların e=mc2 denkleminde göre diğer boson'lardan çok daha ağır kütleleri olduğu tahmin edilmektedir.

Bu da şimdiye kadar başarılan enerjilerden çok daha büyüklerine gereksinim göstermektedir.

Hızlandırıcılarda henüz o enerji düzeyine ulaşilamamıştır.

CERN'da inşa edilen yeni hızlandırıcının yüksek enerji düzeyine ulaşacağı umulmaktadır.

Ama bu sadece bir beklentidir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili Hacı,

Uzay zaman eğer sadece deformasyona uğruyorsa o halde iki ayrı durumdan söz etmemiz gerekir:

1. Kütle çekimi vardır, bu kütle çekimine newton yasaları hakimdir.

2. Kütle aynı zamanda uzay-zamanı etkiler, bükülmesine neden olur.

Ancak eğer kütle uzay-zamanın kendisini içine çekiyorsa tek bir olaydan bahsetmemiz gerekir. Kütle, uzay-zamanı çeker ve uzay-zamanda yer kaplayan diğer kütleler, çevresindeki uzayla beraber büyük kütleye doğru hareket eder. Burada hareket eden kütle değil, uzayın kendisidir.

Büyük patlamadan sonra oluşan maddenin hızla birbirinden uzaklaştığı tezi de yanlışlanabilir bir tezdir. Madde birbirinden uzaklaşmaz, maddeyi kendine hapseden uzay boşluğu artar mı demeliyiz? Eğer big-bang bir bombanın patlaması şeklinde olsaydı tüm maddeler birbirinden aynı hızla uzaklaşıyor olurdu. Ancak evrende uzak galaksiler daha hızlı, yakında olanlar daha yavaş bir uzaklaşma gösteriyor. Bu da merkezsiz bir evrenin olduğunu, uzayın kendi boşluğunu artırdığı anlamına geliyor.

Peki o halde artan boşluk nereden geliyor?

Uzay-zaman dokusunu kendime göre anlamaya çalışıyorum işte....

Sevgili Charles Darwin'in bu önemli sorularını yanıtlamanın zamanı geldi.

Einstein'a göre uzayın bir dokusu var.

Aslında bunu anlamak o kadar zor değil. Uzay içinde dalga hareketine izin veren bir boşluk.

Bu demektir ki uzayın içinde, yapısında dalga şeklinde hareket eden kuvvetler var.

Örneğin ışık onlardan biri.. Fotonlar uzayı katedederek yayılıyorlar. Güneşten bize ulaşıyorlar. Diğer yıldız ve galaksilerden bize ulaşıyorlar.

Bunu uzayın içinden geçerek başarıyorlar. Demek ki uzayın içinde fotonlardan oluşan bir doku var.

Ayrıca çekik kuvveti de bize uzayı katederek ulaşıyor. O halde uzayda çekim kuvveti ile ilgili bir takım dalgalar var.

Tabii güneşten bize ulaşan enerji de fotonlarla iletiliyor.

Bu durumda uzayın dokusunu şunlar oluşturuyor:

1. Optik fotonlar. Bize evren hakkında bilgi iletiyor.

2. Isı fotonları. Bize güneşten sıcaklık enerjisi iletiyor.

3. Çekim kuvveti. Bize ve bizden uzaya dalgalar şeklinde yayılıyor.

Bütün uzay bunlarla ve belki de doğalarını henüz bilmediğimiz başka dalga ve enerjilerle satüre olmuş durumda.

Evrenin her kuytu köşesinde bunlar var.

Ama evrende bunlardan başka madde ve enerjiler de var.

Onlardan birisi karanlık madde. Şu anda onlar bizim burnumuzun dibindeler ama bize kendilerini belli etmiyorlar.

Çünkü çekim kuvvetine uymaları dışında, diğer madde gibi davranmıyorlar. Onları göremiyoruz ve ancak galaksilerin hareketlerini yakından izleyen ve kaydeden bazı aletlerle varlıklarını anlayabiliyoruz.

Ayrıca karanlık enerji denen bir enerji türü de var.

Ve evrenin yüzde 75'inden bu enerji sorumlu. Evreni genişleten bir enerji. Muazzam bir enerji.

Hakkında hiçbir şey bilinmiyor.

Bu enerji çekim kuvvetine karşı geliyor ve evren giderek artan bir hızla genişliyor.

Bilim şu anda karanlık madde ve enerjiye kabul edilebilir, mantıklı bir açıklama getiremiyor.

Big Bang'in bir patlama değil, düzenli bir genişleme olduğu söyleniyor. Big Bang'i genişleten kuvvet hala var ve daha da güçleniyor.

Evrenin genişlemesi bir balonun şişmesine benziyor.

Balon şişmeye devam ederken, yüzeydeki noktalar birbirlerinden aralarındaki mesafe ile ters orantılı bir hızla uzaklaşırlar.

Birbirlerine yakınsalar, birbirlerinden uzak olanlardan daha yavaş uzaklaşırlar.

Bunu geriye doğru götürünce bir noktaya ulaşılıyor. O nokta genişliyor.

Evrenin merkezsiz olması bu demek olmalı. Yani etrafa merkezden sürekli olarak madde yayılmıyor.

Evrenin kendisi zamanında merkez gibi davranmış bir anlam çıkıyor. Yani evrenin tamamı merkez niteliğinde.

Bu durumda bir merkezden bahsedilemez. Etrafa genişleyerek yayılan merkezin kendisi yani..

Sonuç olarak diyebiliriz ki, evren halen giderek artan bir hızla genişliyor, evrenin merkezi yok. Çünkü tamamı genişleyen bir merkezden ibaret.

Genişleyen evrende uzay denen bir boşluk var ama, o tam anlamı ile yokluk değil. Bir dokusu var.

Ve genişleyen o uzay.

Genişleten bir enerji var.

O enerjinin ne olduğu bilinmiyor.

O enerji evrendeki bütün galaksileri dışarı doğru itiyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Eğer sadece mesele uzayın bükülmesi sonucu oluşan oyuk şekli ise , yokuş çıkan yüklü bir kamyon neden zorlanıyor?

Ben bilim adamlarının yalancısıyım. :)

Uzayın bükülmesine itiraz etmiyorum.Elbetteki uzay bükülüyor ve oyuk gibi oluyor.Ama çekilen sadece uzay değil.

Uzayla birlikte kütlede çekiliyor.

eğer öyle olmasa bir insan merdiven çıkarken düz yolda gider gibi olması gerekirdi.

Link to post
Sitelerde Paylaş

"Çekim dalgalarını gösterecek yeni aletler yapılıyor ve nötron yıldızlarının etrafa yaydığı çekim dalgaları inceleniyor.

Şimdiye kadar çekim dalgaları gösterilemedi. Ama bilim adamları umutlarını yitirmediler.

Çünkü çekim dalgalarının olması ve onların ışık hızında hareket etmesi çok mantıklı. "

yıldız sistemlerindeki "kütle çekim dalgaları" galaksimizin spiral kollarının biraz daha açılmış haline benziyor.suya atılan bir taşın yaydığı dalgalar gibi değiller.enteresan olan galaksiler dahil bütün yıldızların kutuplu olması.nasıl ki bir mıknatısı ne kadar çok parçalarsanız parçalayın,her parçada iki yeni kutup oluşur.yıldızlarda böyledir.sanki sıvı birer mıknatıs gibiler.

ben uzayın boşluğunun suyun içi gibi olduğunu düşünüyorum.çarşafın içine top atarsınız ama açıklama iki boyutludur.uzay ise üç boyutlu.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Hacı kütleçekim dalgaları degisken kütleçekim alanlarında ortaya çıkar.

ikili yıldız sistemlerinde oldugu gibi.

kütlenin olusturdugu uzayzaman eğriliği tüm uzaya yayılır ama ısık hızı ile yayılır

Kütleyi yok edersen bu etkide uzayda yayılır ısık hızı ile mesela "dalga" hareketi buna diyebilirsin.

birbirleri çevresinde dönen yıldızlarda çevrelerinde sürekli degisken bir alan yarattıklarından buna da "dalga" diyebilirsin.

Uzayzaman eğriliği hiç bir noktada teorik olarak sıfır olmaz.

Senin kastettiğin yerellik teorik olarak eğriliğin "sıfır" oldugu yerlerin oldugunu ima ediyor.

Böyle birsey zaten yok

Bir bölgede yerellesmis kütle/enerji'nin uzayzamanda yarattıgı eğrilik şurda biter diye birsey yok

Link to post
Sitelerde Paylaş

Uzayın bükülmesine itiraz etmiyorum.Elbetteki uzay bükülüyor ve oyuk gibi oluyor.Ama çekilen sadece uzay değil.

Uzayla birlikte kütlede çekiliyor.

eğer öyle olmasa bir insan merdiven çıkarken düz yolda gider gibi olması gerekirdi.

Şöyle düşünebiliriz.

Merdiven çıkarken micro düzeyde dahi olsa yeryüzünden uzaklaşmış oluyorsun.

Yani dünyanın neden olduğu çöken uzay dokusundan uzaklaşıyorsun.

Bu gözle düşünülebilir.

Ayrıca bu konunun işlendiği belgeselin adı (yanlış hatırlamıyorsam) : National Geographic - Bilinen Evren Evrende Hız

Belgeselin bir bölümünde bu durum anlatılıyordu. Googledan bulup gözat istersen.

edit: Bu belgesel süperdir. Herkese tavsiye ederim.

tarihinde ANTİATEİST tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Hacı kütleçekim dalgaları degisken kütleçekim alanlarında ortaya çıkar.

ikili yıldız sistemlerinde oldugu gibi.

kütlenin olusturdugu uzayzaman eğriliği tüm uzaya yayılır ama ısık hızı ile yayılır

Kütleyi yok edersen bu etkide uzayda yayılır ısık hızı ile mesela "dalga" hareketi buna diyebilirsin.

birbirleri çevresinde dönen yıldızlarda çevrelerinde sürekli degisken bir alan yarattıklarından buna da "dalga" diyebilirsin.

Uzayzaman eğriliği hiç bir noktada teorik olarak sıfır olmaz.

Senin kastettiğin yerellik teorik olarak eğriliğin "sıfır" oldugu yerlerin oldugunu ima ediyor.

Böyle birsey zaten yok

Bir bölgede yerellesmis kütle/enerji'nin uzayzamanda yarattıgı eğrilik şurda biter diye birsey yok

Aynı hatayı Bercenay da yapıyor.

Gösterilememiş ve ne oldukları hakkında bilinen hiç bir şeyin olmadığı çekim dalgalarını bir şekilde nitelendiremezsiniz.

Bunlar spekülasyon bile değil.

Uydurma iddialar.

Bunları destekleyen tek bir delil bile yok.

Çekim dalgalarının olması mantıklı bir iddia ama, onun bile doğruluğu kesin değil.

Çünkü önce gösterilmeleri gerekiyor. Kimse bunu başaramadı şimdiye kadar.

Bu konuda bir yorum yapmayın demiyorum.Yapın, yapabilirseniz. O sizin hakkınız.

Ama mevcut teorileri çöpe atmak istiyorsanız, bize delil göstermelisiniz.

Şu olur, bu olmaz şeklinde bir yorum yeterli değil.

Ben sadece bu konuda yazılanları dile getiriyorum. Hiçbiri bana ait bir kuram değil.

Yani eleştirdiğiniz yılların birikimi olan ve çok sayıda teorik fizikçi tarafından ortaya atılan bilimsel yorumlar.

Onların çekim kuvveti konusundaki görüşlerini reddediyorsunuz. Benim görüşlerimi değil.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu arada şunları da eklemek isterim.

Evrende hareketsiz duran bir cisim yoktur.

Her göktaşı, gezegen, yıldız ve galaksi, sürekli hareket halindedir.

Hepsi kendi etraflarında dönerler ve genişleyen evrenin yapı taşlarını oluştururlar.

Bu nedenden dolayı onlar eğer uzay dokusunu bükerek çekim dalgaları oluşturuyorlarsa, bunu kolaylıkla yapabilmelidirler.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...