Jump to content

Osmanlıda Oğlancılık ( Neo-Osmanlıcı Çelişkisi )


Recommended Posts

yanlışları yok demiyoruz elbette vardır, yapılan yanlışları 21. yy nin bakış açısıyla değil yaşanılan devrin genel yapısını analiz ederek söylemek gerekir. bunlar yanlışı doğru yapmak için değildir. siyasette bazı durumlar vardır, yapılacak tek şey hatadır ve en mantıklı hatayı yapmak gerekir. Osmanlının devşirmelerini tartışırız, haklı yada haksız yönleri illaki çıkacaktır, genel olarak şartları düşünüp teraziye koymak gerekir.

Osmanlı şuan dünyanın araştırma konusu yaptığı bir imparatorluk, yüzyıllarca 3 kıtaya adaletle hükmeden böyle bir nesil dünyada görülmemiştir. geçtiği topraklara sağlık,tıp,eğitim, her alanda yenilikler götüren, katliam değil barışı destekleyen, düşman topraklarında savaştığı ülkelerin yandaş ülkelerinin sınırlarından geçerken dahi, zulm etmeyen yağma yapmayan bir nesili, bizler Avrupalı tarihçilerden öğreniyoruz. malum türk tarihi yalanlarla dolu olunca, ya çin kaynaklarına bakacağız yada Avarupalının yazdıklarına.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 87
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Ortada bir yalan, yanlış iftira, pornografik bir durum yok. Sana öyle geliyor olabilir, o da senin algının çarpıklığından kaynaklanıyor. Osmanlı bu. Hoşuna gitse de gitmese de senin ecdadların böyleydi, bunların hepsi de doğru.

Sana, Kazıklı Voyvoda'yı araştır dedim, hatırladın mı? Yabancı bütün tarihi kaynaklarda da gerçeği kolayca görürsün.

Osmanlı'da oğlancılıkla ilgili yazılmış her şey, dönemin yazarlarına aittir zaten. Yani toplumun içinden çıkar bu kaynaklar. Doğal karşılarlar, hayatın doğal bir parçası gibi yaşar ve anlatırlar. Hatta bu eserler içinde hangi milletin oğlanlarının daha "tatlı" olduklarıyla ilgili kitaplar bile vardır.

Şimdiki yazarlar bunları alıp gösteriyor. Kendileri uydurmuyor. Bu başlıktaki figürler de şimdiki sanatçılara ait değil. Dolayısıyla her biri tarihsel birer belge, kanıt niteliği taşır ve adı geçen dönem hakkında bilgi verir.

Evliya Çelebi'nin "Seyahatname"si bile tek başına konu hakkında bilgi verir. Eşcinsellik öyle doğal ve yaygındır ki, ticaretinin yapılması bile devlet güvencesine alınmıştır. Müşteriye çıkan delikanlılara "hÎz oğlanı" denir ve devlet tarafından nüfusa böyle işlenir, kayıt altına alınır bunlar.

Enderun'lu Fazıl'ı incele, özellikle de Hubbanâme'sini.

http://www.simurg.co...-sevkengiz.aspx

Gılman-ı Enderun, saraydaki oğlanlara verilen ad. Bunların bile tıpkı cariyeler gibi birtakım statüleri var.

Bir Osmanlı bürokratı olan Gelibolulu Mustafa Ali tarafından kaleme alınmış bir "görgü kitabı" olan Meva'idü'n-Nefa'is Fi Kava'idi'l-Mecalis'e bak. Tıpkıbasımı mevcuttur.

http://www.sanatkita...r/tr/?sku=25123 Bu da internetteki özet: http://www.ibnistan....selk/sark2.html

Osmanlı'da Eşcinselliğin bir tekamül aracı olduğu, Allah'a yaklaştırdığı düşüncesini savunan alimler olmuştur. Araştırırsan görürsün.

Kimse kafadan atmıyor kısacası.

Diğer kaynakları yeni öğrendim , sağol.

Link to post
Sitelerde Paylaş

g

o verdiğin linkte gelibolulu mustafa alinin hayatı anlatılmış biiir

öyle kaynak verdim sanıp sevindirik olma ikiii

ayrıca okudum bak ne yazıyor wiki den alıntı :

"Halep'te yazmış olduğu çeşitli eserleri Padişaha sunmak ve daha üst görevler almak düşüncesiyle tekrar İstanbul'a dönen Mustafa Âlî, bir kez daha istediğini elde edememiştir.. Ardından, sırasıyla Erzurum Hazine Deftedarlığı ve Bağdat Mal Defterdarlığına atanmış; 1585 yılında ise bu görevine de son verilmiştir."

az çok insan psikolojisinden anlayanlar anlamıştır ama anlamaynr için açıklayalım :)

şimdi adam(gelibolulu hırvat ali) padişaha gidiyor üst görevler istyor yırtınıyor emek veriyor kendince ama padişah bunu ordan oraya sürüyor görevden alıyor ...

kısa beklediği, istediği değeri göremeyen gelibolulu mustafa ali, padişaha olan öfkesini bu şekilde kusuyor :)

yani istediğini elde edemeyen ali kendince padişaha "i.ne" demiş...

ee tabi padişah bunu görseydi o zamanlr gerçekten yiyecekti padişahın ... o ayrı :D

konu dağıldı kaldığımız yerden devam :)

tarihinde İzleVeÖğren tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Bir katkımız olsun bakalım resimleri belgeliyelim

Dört ciltlik "Künh-ül Ahbar" adlı tarih kitabıyla ün yapmış Gelibolulu Mustafa Ali Bey, "Divân"ında 16. yüzyıldan şöyle sesleniyor bize:

"Zenne rağbet eder mi âkil olan,

Tab-ı Ali civâne maildir."

"Aklı başında olan kadına eğilim gösterir mi? Ali'nin yaradılışında delikanlı gence yöneliş vardır" diye kendisini örnek göstererek öğütler veren bu bilim adamına, 17. yüzyıldan Hıfzı'nın da şu ilginç deyişiyle eşlik etmesi bir cinsellik anlayışını yansıtmaktadır:

"Zenne meyl eylemeyen,

kaht-ı recûl olsa bile!"

"Hiç erkek kalmasa bile kadına gönül veremem!" Divan Edebiyatı'mızın sembo­lizmine ışık tutmak için, bir ozanımız da yüzyıllar öncesinden kadınlara karşı olan genel tutumu şöyle özetlemiş:

"Şairiz şeyn verir şanımıza,

Giremez fâhişe divânımıza."

Aralarına cinsel ilişkide kadın girince ününe leke sürülen bu ozan­ların kadınlara güvenemediklerini görüyoruz. Fatih'in hocası Akşemseddin'in oğlu Hamdullah Hamdi'nin:

"Er isen avrete inanma âhi,

Avret al etti enbiyaya dahi"

"Erkeksen kadına inanma arkadaş. Kadın, peygamberlere bile hile yaptı" şeklindeki bu deyişinin özünde de aynı kuşku vardır. Bu örnekleri çoğaltmak kolay, ama bir toplumda kadına karşı böylesine ters duyguların rağbet görmesini anlamak zordur.

15. yüzyılda, 2. Murad'ın emri üzerine Mercimek Ahmed'in Farsça'dan çevirdiği Keykâvus'un "Kâbusname"sinde kadınlar hakkında daha değişik açıklamalar vardır:

"... ve yaz olunca avretlere meylet ve kışın oğlanlara, ta ki bedenen sağlam olasın. Zira ki oğlan teni sıcaktır, yazın iki sıcak bir yere gelirse teni azıtır ve avret teni soğuktur, kışın iki soğuk bir yere gelse teni kurutur vesselam."

2. Murad önce bu anlatımdan bir sonuç çıkaramamış ve çevirinin kötü olduğuna karar verip İlyasoğlu Mercimek Ahmed'e çok dikkatli çevirmesini öğütlemiş. Sonuç yine aynı: Yazın kadınlara, kışın da oğlanlara meyledilecek. Çünkü, sıcak-soğuk sorunu var. Fakat, hamamların oldukça sıcak olmasına rağmen, oğlanlarla hamam sefası yapmaya bayılan şairlerimizin azıtıp azıtmadıkları pek belli olmuyor.

"Sen kaplucanın zevkine bak, var mı nazîre

Götgâh temaşasına gel sen, havz-ı kebîre."

diyerek coşan Haşmet'in çağrısına koşanlardan Enderunlu Fâzıl, gördüğünü şöyle anlatıyor:

"Ol şehin ru-tab iken gördüm beğendim bir yerin,

Mu-miyanından öte zanudan-ü pa'dan beri."

Parlak yüzlü gencin ince belinin arkasında, dizinden yukarıdaki kısmını beğenmiş olan Fâzıl'ın hamamda gördüğü bir başka olayı tasviri de şöyle:

"Ahmed ağa ki anın kameti bala
(boyu uzun)
amma,

Vericek vasla rıza
(birleşmek isterken)
geh uzanur geh kısalur."

Ahmet Ağa'nın hamamda ne yaptığını ayrıca açıklamaya gerek kalmıyor...

Eskilerin hamamla ilgili bir deyişi vardır: "Arife gecesi hamama gidilmez, yoksa Bedevi Topuna girersin!" M. Zeki Pakalın, "Osmanlı Tarih Deyimleri" adlı kitabında "Bedevi Topu"nu şöyle anlatır:

"Bedevi ayinleri yalın ayak, başı açık, belden kuşakla sıkılmış bir entariyle soyunuk yapılırdı. Zikrin en ateşli sıralarında birbirlerine sarıla­rak ortalığı sarsan bir heyecanla yaptıkları ayin için Bedevi Topu denir. Top haline geldiklerinde, birbirlerine arkadan ve belden sarılırlardı. Olgun çağlardaki dervişler, taze genç dervişlere sarılırlar, en güzel delikanlıları da topun ortasına geçirirlerdi. Mecâzi aşk adı altında, avami aşkın ilişki yoluna pervasızca saptıklarını söyleyenler vardır."

Hay-huy arasında zikredenlerin, tekkelerde "ayin yapıyoruz" baha­nesiyle çırılçıplak soyunup birbirleri­nin arkasına geçmelerinin, kuşkusuz ne dinle ne de imanla bir ilişkisi vardır.

*

Osmanlı padişahları, özel­likle genişleme devrinde, İran'a sefere gidişlerinde hep bir yenilik bularak dönmüşlerdir. Evliya Çelebi, "Seyahatname"sinin 1. cildinde, 4. Murad'ın İran seferinde Revan Kalesi'ni ele geçirirken, aynı zamanda ilerde kendisine oğlancılık konusunda büyük zevkler tattıracak bir Acem de bulmuş olduğunu yazar. Bu ünlü kale kumandanı, daha sonra Padişah'ın en gözde adamları arasında sayılan Emirgûneoğlu Yusuf Paşa adını alan bir eşcinseldir.

Padişah, bu adama olmadık bağışlarda bulunmuştur. Boğaziçi'ndeki şimdiki Emirgan semtine adını veren Emirgûneoğlu'nun, zamanında koruluk olan bu bölgede yaptırdığı konağında İstanbul'un en hararetli âlemleri düzenlenmiştir. 4. Murad yanına Musa Çelebi, Silahtar Mustafa Paşa gibi azılı eşcinselleri de alarak Emirgûneoğlu'nun konağında oğlanlarla birlikte sabaha kadar oturak âlemleri düzenlermiş. Evliya Çelebi, Emirgûneoğlu Yusuf Paşa'nın oğlancılık sanatında ender becerilere sahip bir adam olduğunu belirtir.

Oğlanlardan söz ederken, saray teşkilatında önemli bir yeri olan "içoğlanı"nı da tanımak gerekir. Yıldırım Bayezid zamanında, Padişah'a Hıristiyan oğlanlar bulup içki âlemleri düzenleyen Olivera Despina'nın devrinde, içoğlanı denilen bir sınıf türemiştir. Avrupa seferlerinde, savaşlarda ele geçirilen yabancı çocuklardan en güzelleri seçilerek padişahın "özel hizmeti" için hazırlanırdı. On sene haremağalarının denetiminde yetiştirilen bu oğlanlar, dikiş dikmek, yama yamamak, çalgı çalmak, oda hizmeti gibi işlerde eğitilirlerdi. Saten, atlas ve sırmalı kumaşlardan elbiseler giyen bu oğlanların, haremağalarından daha başka ne gibi özel hizmetler öğrendiklerini bilemiyoruz. Bu çocukların eğitim gördükleri yerlerden biri de, bugünkü Galatasaray Lisesi'nin bulunduğu binadır.

*

Seferlerde ele geçirilen çocukların "devşirme" yön­temi ile ordunun "yeniçeri" oca­ğında yetiştirildiği devirlerde de eşcinsel ilişkiler yoğunluk kazanmış­tır. 16. yüzyılın sonlarına doğru iyice bozulan Yeniçeri teşkilatı, üçyüz yıllık varlığı boyunca türlü rezaletlere sebep olmuştur.

Devşirme yönteminin kaldırılmasından sonra yeniçeri ocağına alınan oğlanların "köçek", "civelek", "peçeli" gibi orduyla, savaşla ilgisi olmayan sınıflara ayrıldığını görürüz. Reşat Ekrem Koçu, civeleklerin kıvrak, cazibeli, alımlı ve kabına sığmaz delikanlılardan seçildiğini söyler. Yeniçerilerin kışlalarından çıkıp bekâr odalarında yatmaya başladıkları devirlerde, "... civelekler de müstakbel yoldaşlık yakınlığıyla, namzedi olduğu ortamın pençeli bir kabadayısını kendisine hâmi bilerek, o haytanın koltuğuna sığınır ve onun odasında ve yanında yatarak adeta gönüllü uşağı olurdu. Bunlar, falan ağanın, filan çorbacının civeleği diye anılırlardı."

Alemdar Mustafa Paşa zama­nında iyice çığrından çıkmış olan bu teşkilatın içine türlü düzenbazlıklarla girmiş bir sürü serseri ve başıbozuk ayak takımı türemişti. Paşa'nın sadaretinde, biri kahveci olmak üzere, üç yeniçeri Ahırkapı civarında sur üzerindeki bir kahvehaneye yerleşmişler.. Yine bir akşam oradan geçen yorgancı esnafından taze bir civanı zorla çekip içeri almışlar. Sabaha kadar zorla bu gence rakı içirip oynatmışlar ve sonra da sırayla ırzına geçip sabah vakti, "var git selametle!" diye alay ederek kapı dışarı atmışlar.

Talihsiz delikanlı olayı babasına anlatmış, babası da sinir içinde oğlunu alıp sadrazama şikâyete gitmiş. Alemdar Mustafa Paşa olanları duyunca hemen gidip kahvehaneyi basmış ve yeniçerileri olay yerinde astırmış. Kahvehaneyi de olduğu gibi denize yuvarlatmış.

Meyhanelerde delikanlıları oynatıp eğlenmek, bir devrin en sık görülen olaylarındandı. "Köçek" adı verilen bu erkek oyuncular genellikle kadın elbisesi giyerek, seyredenleri çılgına çeviren cilvelerle dans ederlermiş.

Reşat Ekrem Koçu köçekleri bize şöyle anlatır:

"Genç ve yakışıklı delikanlılar meşkhanelerde (musiki öğretilen yerler) veya oyunlarıyla ün yapan köçeklerin yanında, uzun zaman çalışmak suretiyle yetişirlerdi. Raksın kendine göre birtakım usul ve kaideleri vardı: Kafa tutmalar, omuz titretmeler, bel kırmalar, topuk çarpmalar, tırnak üstünde uçar gibi koşmalar... Köçeklerin bazen şehvetengiz kadın elbiseleri giydikleri de olurdu. Raks, seyircileri çıldırtan bir temsildi: Müzikle gerilen sinirler, güler yüzlü, kadın kıyafetli, kadın edalı yosmaların kışkırtıcı oyunlarından tahammülsüz bir hale gelirdi."

*

Eşcinsel ilişkilerin yaygın­lığı, ister istemez konunun gölge oyunlarında sergilenmesine de yol açmıştır. Halk tiyatrosunun ünlü kahramanı Karagöz'ün Civan Nigar ile birlikte hamamda basılma­sına ilişkin sahneler, Evliya Çelebi'nin bile dikkatini çekmiş. "Seyahatname"de bu oyun şöyle anlatılır:

"Nigar adındaki genç taze delikanlı, hamamda Karagöz ile birlikte çırılçıplak yakın ilişki halindedir. Civan Nigar'ın ününü bilen Gazi Boşnak, hamamı basar ve Karagöz'le Civan Nigar'ı suçüstü yakalar. Karagöz'ü çıplak bir halde, erkeklik organından iple bağlayarak dışarı çıkarır."

Eşcinsel ilişkiler Meddah hikâyelerinde de yer alır. Eski İstanbul kahvehanelerinde bu türden olanları sık sık anlatılırmış. Örneğin, 4. Murad devrinde geçtiği söylenen "Celal-Cemal" hikâyesindeki iki çelebinin bir ziyafette tanışarak birbirlerine âşık olmaları ve çevrelerindeki kişilerin onları birleştirmek için Boğaziçi'ndeki bir yalıyı bu işe hazırlamaları en sık anlatılandır. Zaim Ahmed Ağa'nın Rumelihisarı'ndaki yalısında bu iki çelebinin nasıl yalnız kalıp sabaha kadar birlikte oldukları konusu, dinleyicilerin en çok zevkle dinledikleri bir bölümmüş...

Bir diğer meddah hikâyesi olan "Tanburi Bursavi"de de eşcinsellerin buluşma yeri olan bir berber dükkânında karşılaşan iki Ahmed Çelebi'nin aralarındaki cinsel ilişki anlatılır. Bu arada çelebilerden biri bir kadına meyledince, diğeri kıskançlığından onu bıçaklar.

*

Kadınlar arasındaki eşcin­sel ilişkiler de Osmanlı toplu­munda sık görülen bir durum. Örneğin, tarihte "Cariye Olayı" adıyla geçen 19. yüzyıla ait bu tür bir ilişki, İstanbul'un kibar aileleri arasında günlerce dedikodusu yapı­lan bir rezaletle sonuçlanmıştır.

Reşat Ekrem Koçu'dan öğrendiğimize göre, olay 1818'de geçmiştir. Kadınlardan biri, Rumeli Kazaskeri Mekkizade Mustafa Asım Efendi'nin kızı ve Mekke Kadısı Muradzade Mehmet Arif Efendi'nin eşi Lebibe Hanım; diğeri de, Reisülküttab Vasıf Efendi'nin kızı ve Müderris Lofçalı Bekir Efendi'nin eşi Zaliha Hanım'dır. Kadınların her ikisi de İstanbul'un kibar ulema ailelerinden gelmekte. Ancak, bu iki kadının evlilik yaşamı mutsuzlukla geçmiş. Bu iki genç kadın, 1816'da Lebibe Hanım'ın yalısında tanışmışlar. Zaliha, kiracı olarak komşu gelmiş ve birbirlerini ilk görüşte sevmişler. Kocalarında bulamadıkları aşkı birbirlerinde bulmuşlar. Yalıları yan yana olduğu halde, dul Zaliha geceleri Lebibe'sinin yanında kalmaya başlamış. Çok nazik olan Arif Molla, geceleri komşu hanımın kendisine tercih edilmesini görmemezlikten geliyormuş.

Kadınlar bir süre bu ilişkiyi devam ettirmişler. Fakat, daha sonra kendilerine benzemeyen üçüncü bir kadına gerek duymuşlar. Mekkizade, esir pazarına gidip bir Gürcü kızı satın almış. R. Ekrem Koçu kızı şöyle tanımlar:

"Yüz güzelliği bir harikaydı. Uzun boylu, iri kemikli, büyük elli ve büyük ayaklıydı. Perde arkasından yalnız ellerini ve ayaklarını gösterse, kız değil, taze civan yetenekli bir kayıkçı sanılırdı."

"Sevici" denilen türden kadınlara sultanlar arasında da rastlanmaktadır. Örneğin, 1. Abdülhamid'in kızı küçük Esma Sultan, gerek sarayda gerekse mesirelerde kalfaları, ustaları ve cariyeleriyle birlikte olmaktan çok hoşlanırmış. 25 yaşında dul kalan ve çok zengin olan bu sultan, evlendirilmekten kaçınmış ve yaşamı boyunca vaktini gözüne kestirdiği cariyelerle geçirmiştir.

Sultan Mahmud, ablasının bu genç kız düşkünlüğünden bazen yakınırmış. Esma Sultan'a, "Ya abla, sen eğer erkek olsaydın ben ne yapardım!" diye takıldığını söylerler. 2. Mahmud, baş ikbali olan Hüsnümelek Hanım'ı, bu huyundan yakındığı ablasının gözdeleri arasından seçmiştir. Esma Sultan, Hüsnümelek'i karşısına geçirip oynatmaktan pek hoşlanırmış. Sultan Mahmud bir keresinde bu güzel rakkaseyi ablasına türlü cilveler yaparak oynarken görünce, canı çekmiş. Esma Sultan da bu cariyesini kardeşine vermiş.

*

Anadolu'da eşcinsel ilişkilerin varlığını en çok dervişlerle ilgili açıklamalar arasında görüyoruz. Örneğin Mevlana, oğlu Sultan Veled'i Şems-i Tebrizi'ye mürid olarak verirken: "Oğlum ne esrar kullanır, ne de eşcinseldir." diyerek, diğerleri gibi olmadığını belirtmek zorunda kalmıştır.

Öte yandan, Bektaşiler arasında özellikle Babagân kolundan olan "Mücerretler" hiç evlenmezler ve kadınlarla ilişki kurmazlardı. Bunların kulaklarını deldirip küpe takmaları yüzünden, Anadolu'da "küpeli sınıfından" olanlar arasında eşcinsel ilişkilerin geçerli olduğu inancı yaygındı.

"Genç delikanlıların evlenme çağına gelmeden önce cinsel ilişki konusunda bilgi edinmeleri için özellikle ustalaşmış bir oğlancıdan sevişme sanatını öğrenmeleri gerekti­ği" inancı veya geleneği hakkında Güneydoğu Anadolu'da bazı yakla­şımların var olduğu söylenmektedir.

Dr. E. Sümer'e göre: "Geleneksel toplumda, köy ve azgelişmiş bölgelerde erkek çocuğa cesur, atılgan, erkekliğiyle mağrur olma öğretilirken, kız çocuk korkak, utangaç, çekingen yetiştirilir... Anneye bu kadar uzun süre yakın olan erkek çocuğun erkek kişiliğini kazanması kolay değildir. Üstelik, anne, erkek çocuğunu kendi eksikliğini tamamlayan bir parçası olarak görüp ondan ayrılmasını ve onun büyümesini bilinç dışında istemez... Kızlar ırza geçilme, erkekler ise homoseksüellik korkusu içinde yetiştirilir."

*

Böylesine bir tablo içinde gelişmiş olan toplumun eşcinsellik üzerine ne gibi düşünceler besleyeceği ve gerçekte hangi denemelerden geçmiş olabileceğini araştırmak uzmanlara kalmıştır. Yüzyıllar öncesinden bu konudaki düşüncesini belirten Mevlana Celaleddin Rumi'ye bırakalım son sözü:

"Cinsiyet nedir? Bir çeşit bakış. Bununla, bir cinsten olanlar birbirlerine yol bulur, birbirlerine kavuşurlar. Tanrı birisine verdiği bakışı sana da verirse, sen de onun cinsi olursun. Erkekte kadın huyu oldu mu puşt olur, namussuzluk eder. Kadına erkek huyu verdi mi, kadın kadını arar, sevici olur..."

Link to post
Sitelerde Paylaş

İşte böyleee,

Nerde bu dinci KAYPANALAR:-))))))

Anadolu ,ınsan acıtırda bu kadarda acıtmaz canım.

Aslında bunlar devede kulak.

Geride daha binlerce sayfa bu yazılardan var.

İsterseler getirip asarız:-))))).

Saf müslümen gardaşlarımıza lafımız yok.

Onlar bu durumu bilseler,yapacakları şey belli.

Hoşcakalın azmışlar deycekler.

Acaba Mevleneye sorsak senin AŞKIN Şems henki gurupdan sen henki gurupdansın?

tolondede

tarihinde tolonbey tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

İşte böyleee,

Nerde bu dinci KAYPANALAR:-))))))

Anadolu ,ınsan acıtırda bu kadarda acıtmaz canım.

Aslında bunlar devede kulak.

Geride daha binlerce sayfa bu yazılardan var.

İsterseler getirip asarız:-))))).

Saf müslümen gardaşlarımıza lafımız yok.

Onlar bu durumu bilseler,yapacakları şey belli.

Hoşcakalın azmışlar deycekler.

Acaba Mevleneye sorsak senin AŞKIN Şems henki gurupdan sen henki gurupdansın?

tolondede

Mevlana Celaleddin Rumi'ye bırakalım son sözü:

"Cinsiyet nedir? Bir çeşit bakış. Bununla, bir cinsten olanlar birbirlerine yol bulur, birbirlerine kavuşurlar. Tanrı birisine verdiği bakışı sana da verirse, sen de onun cinsi olursun. Erkekte kadın huyu oldu mu puşt olur, namussuzluk eder. Kadına erkek huyu verdi mi, kadın kadını arar, sevici olur..."

Link to post
Sitelerde Paylaş

İşte böyleee,

Gelin şu müslümenlere bir daha bakalım , bunların çoh bildikleri gittikce sapıtıyorlar.

Efendim,o devirde dünye öyleymiş.

Hayır o devirde dünye öyle degildi.

O devirde

öyle olan Iran

Araplar

ve Osmanlıydı.

17 ve 18 yüzyıllarda osmanlı begleri paşaları yanlarında oğlan taşırlardı.

Bunları gören Hırıstıyan elemi müslümenleri TAKAZAYA almaya başlayınca,dış ülkelerleede ilişkiler artınca artık alaydan kurtulmak için yanlarında oğlanları taşımayı yavaş yavaş terk etmek zorunda galdılar.

Birde TC Osmanlı hayranı bir yazar utanmadan şöyle diyür.

Efendim İBLENİGİ Çanakkala savaşlarında bizimkiler İngilizlerden öğrendi.

Ulan sen ögrettin ingilize sen.

Bakın müslümenlerdeki şu kafaya:http://www.sanatkita...r/tr/?sku=25123 Bu da internetteki özet: http://www.ibnistan....selk/sark2.html

Osmanlı'da Eşcinselliğin bir tekamül aracı olduğu, Allah'a yaklaştırdığı düşüncesini savunan alimler olmuştur. Araştırırsan görürsün.

Kimse kafadan atmıyor kısacası.

PESKİ NE PES.

Peki ibnelik Osmanlıyıve Iran,Arabistanı tekemül ettirdiyse ne buldular dersiniz.

Elektrigimi

Motorumu

Yoksa Ukraynada yılda topladığı 600,000 carıyayımı.

Ruslar kuzey karadeniz ülkelerini Osmanlıdan alınca ÇAR bir bildiri yayınlar.

Bundan sonra bu ülkelerde Carıya ve oğlan toplamak kesin kes yasaktır.

Önceki sahap müslümendi,

Sonrakı sahap Hırıstıyanın ORTODOKSUYDU.

İşkembeden Paldur küldür atmah golay.Ama ne yazıhkı gerçeklerde böyle.

Tolondede

Link to post
Sitelerde Paylaş

Osmanlıyı savunanlara karşı onu eleştirenler de olacaktır.

Osmanlının gerçek yüzünü başka türlü görmek mümkün değildir.

Atatürk'ün bütün çabalarına rağmen Osmanlının etkisinden hala kurtulamayan bu ülke, dünyadaki en bağnaz ülkelerden biridir.

Bu ve benzeri başlıklar halkımızın uyanmasına katkısı olacağı için, gereklidir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

ateistlerin düştüğü şu çelişkiyi görüyor musunuz :)

bir çok çelişki var aslında ...

1- televizyonlarda ateistler, eşcinsellere olan toplum ve dini baskıdan şikayet edip duruyorlar.kısacası i.neler için adeta yırtınıyorlar:) burda da o çok savundukları homoseksüellikle atalarımızı karalamaya çalışıyorlar ...

yok öyle yağma madem yırtınıyorsunuz "i.nelere özgürlük" diye o halde bu şekilde başlık açamaya veya birleri eşcinsel tüü kaka demeye hakkınız yok :)

2- osmanlı işlerine gelemiyor ya bunların malum "kuyruk acıları" büyük bunların ;) haliyle böyle bel altı iftira atıp karalamaya çalışıyorlar..

yok yani madem eşcinsellerdi neden harem cariyelerle doluymuş ?! (not: o resimleri sizin gibi ...ler çiziyor sonra da osmanlıya mal ediyor )

hem haremde padişahın br sürü cariyesi vardı diyeceksin, sonrada kalkıp eşcinseldi diyeceksin, bak bak çelişkye bak :D

3- osmanlı olmasaydı "Geziyy Geziiyyy" die yırtınacak bir parkmız , övünüp durduğumuz uğruna türküler, şiirler yazdığımız İstanbul'umuz ve hatta Anadolu'umuz olmayacaktı...olacaktı da BİZİM OLMAYACAKTI...

4- osmanlıyı böyle karalayanlar ya salak ya da Türk değildir! siz ya ermenisiniz ya da yunan! osmanlı'nın uçkuru zira onların ...üne girmişti:D yoksa bir Türk niye ecadadına bu kadar düşman kesilsin,niye böyle karalasın? bir düşünün! heralde,bizim için savaştınız, didindiniz,bu toprakları miras bıraktınız, gözünüzü kırpmadan canınızı verdiniz bizim için diye mi kızacaklardı atalarına?

5- ayrıca bu ne cüret ?! senin haddine mi g.tünün bokuyla koskoca bir imparatorluğu yüzyıllar boyunca yönetmiş insanlara dil uzatmak!

önce haddinizi bilin ! daha g.tündeki b.ku yönetemeyen sen ve sen gibiler kalkıp anadolu'yu istanbul'u fethetmiş insalara dil uzatıyorsunuz! ayıp ayıp...

osmanlı demek; her türlü iftira ve yalana rağmen yine de ecdadımızla övünmektir...

Ben aynısını Atatürkü karaladığını sanan zavallılar için söylüyorum.Bir insan soyu sopu yabancılardan oluşan bir sülaleyi nasıl benimser Türklük adına ve milli devlete cumhuriyete çamur atar .İşte ya salak ya Türk değildir

Link to post
Sitelerde Paylaş

haddini bil sen kiiim Fatih Sultan Mehmet gibi birine dil uzatmak kim !?

bu dediklerini senin papaz dedelerin yapıyor, bu zamanlarda bile haberlerde duymuyor muyuz sanki!?

sonra da utanmadan bizim atalarımızın üstüne atıyorsunuz ^_^

bu toprakları Osmanlı yani ecdadımız fethetti ve bize miras bıraktı..

isteyen bırakılan mirası kabul eder , sevmeyen beğenmeyen ise avucunu yalar ve s.ktirir gider...

Ha ?

Vay salak vay işte bu beyinsizlerin verdikleri oylarla bugünlere geldik.Adama utanıp sıkılmıyor ve Anadolyu Küçük osmancık tek fethetti demeye getiriyor ,çünkü tarih bilgisi de sıfır salağın ona göre Alpaslan da Osmanlıydı demekki yahu bu Omanlı ne azgın sülaleymiş önlerine geleni her şekilde halletmişler herkes kendini osmanlı sanıyıor,yavrum sen git kralın gelsin bari bu kadr cahillikle rezil olmayın !

tarihinde direngezi tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

”Kendime ilk defa ne zaman Türk dediğimi pek hatırlamıyorum. Bizim çocukluğumuzda Türk, kaba ve yabani demekti. İslam ümmetinden ve ‘Osmanlı’ idik. İlmihallerde baş dersimiz ‘Din ile milliyetin bir olduğunu’ öğrenmekti. Vatan sözü yasaktı. Onu ben büyüyüp de Namık Kemal’i okuduğum günlerde kitapta gördüm. Kulağımla ancak Meşrutiyet’te duydum. Padişah kulları idik. Okul çıkışlarında her akşam sıraya girer, ‘Padişahım çok yaşa’ diye bağırırdık.Okullarda da Arab’a Arap, Arnavut’a Arnavut, Rum’a Rum, fakat kendimize Osmanlı derdik.”

Okullarda da Arab’a Arap, Arnavut’a Arnavut, Rum’a Rum, fakat kendimize Osmanlı derdik.”

İşte bu sapık zihniyetin hala yaşaması, hem de kendine türk diyenlerin de bu sapıklığa ortak olması utanç verici.Hiç bir zaman osmanlıyım da demedim osmanlıcı da olmadım ,hep bu cariyelerden kapıkuluna kaptanı deryasından vezire kadar neden hepsi yabancı derdim eskiden beri.Osmanlı değilim diyenlere ermeni rum diye saldıran beyinsizlerin çokluğu yüzünden bugünlere geldik.

Link to post
Sitelerde Paylaş

”Kendime ilk defa ne zaman Türk dediğimi pek hatırlamıyorum. Bizim çocukluğumuzda Türk, kaba ve yabani demekti. İslam ümmetinden ve ‘Osmanlı’ idik. İlmihallerde baş dersimiz ‘Din ile milliyetin bir olduğunu’ öğrenmekti. Vatan sözü yasaktı. Onu ben büyüyüp de Namık Kemal’i okuduğum günlerde kitapta gördüm. Kulağımla ancak Meşrutiyet’te duydum. Padişah kulları idik. Okul çıkışlarında her akşam sıraya girer, ‘Padişahım çok yaşa’ diye bağırırdık.Okullarda da Arab’a Arap, Arnavut’a Arnavut, Rum’a Rum, fakat kendimize Osmanlı derdik.”

Okullarda da Arab’a Arap, Arnavut’a Arnavut, Rum’a Rum, fakat kendimize Osmanlı derdik.”

İşte bu sapık zihniyetin hala yaşaması, hem de kendine türk diyenlerin de bu sapıklığa ortak olması utanç verici.Hiç bir zaman osmanlıyım da demedim osmanlıcı da olmadım ,hep bu cariyelerden kapıkuluna kaptanı deryasından vezire kadar neden hepsi yabancı derdim eskiden beri.Osmanlı değilim diyenlere ermeni rum diye saldıran beyinsizlerin çokluğu yüzünden bugünlere geldik.

Aslında Osmanlı torunları ermeni Rum veya Hristiyan devşirmelerini torunlarıdır.

Bu işler Türklerin başına İslam adına islamcıların yani Arap kıçını yalanlayanların pislikleri yüzünden gelmiştir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...