Jump to content

Etik Konusu


Recommended Posts

Madde, bilinci belirler. Alt yapı, üst yapıyı belirler. Üretim tarzı, ahlakı belirler. Ahlak bilince dair bir öğedir. Bilinç de kendisini şekillndiren koşullara göre değişir. Her toplumun benimsediği ve tüm zamanlar için geçerli bir ahlak anlayışı yoktur. Bir Arap-İslam kadını için saçını göstermek bile ahlaksızca hissettiren ve vicdanı rahatsız eden birşey iken, dünyanın başka bir yerinde çırılçıplak plajda uzanmak hiç de vicdanı rahatsız etmez ve ahlaksızlık olarak görülmez. Ahlak özneldir. Genel, evrensel veya kutsal, dolayısıyla da soyut, aşkın ve metafizik değildir. Ahlak özneldir ama özne de nesnellik içinde kurulur, bu yüzden ahlak da bir yönüyle elbette nesnellikten kök alır. Fakat nesnellik sürekli değişmektedir. Ahlak, belli bir zaman ve mekandaki toplumsal bilincin ortalamasını verir. Kendini soyutlayıp adeta kutsallaştırır ve bireyleri kendine boyun eğmeye zorlar. Bir düşünce olarak kendini bilinçlere dayatır. Oysa ki düşüncelerimiz bizi değil biz düşüncelerimizi kontrol etmeliyizdir. Daha ilerisini gerçekleştirmek için geri olandan sıyrılmak gerekir. Bu her konuda böyledir, dolayısıyla ahlak konusunda da böyledir. Yalnızca ''sapıklar'' değil dahiler, ilericiler ve devrimciler de toplumun değerlerinin dışında davranabilirler.

Ahlak, verili bir toplumun düşünce ve değer ortalamasının aşkınsal bir görünüm kazanarak 'aykırı' bireyleri hizaya sokmaya yarar. Bu açıdan, verili toplumsal iradeyi bireye dayatır. Ahlak, yapısı gereği baskıcı ve ''hizaya getirici''dir. Dışsal bir iradenin 'mutlak doğru' olarak bize dayatılmasıdır. Bu açıdan ahlak, her bireyin içindeki yargıçtır. Zira ona aykırı davrandığımızda bizi kendi içimizde yargılatır. Bu durum, 'vicdan azabı' ve suçluluk duygusu olarak kortaya çıkar. Ahlak vicdanı da güdüler. Vicdan ve suçluluk duygusu, kendimizi özgürleştirdiğimiz her an yakamıza yapışan ve bizi yargılayan birer devlettirler adeta. Ahlak kendini evrensel olarak geçerli ve mutlak doğru olarak sunabildiği için bizi bize yargılatma gücüne sahip olur. Oysa mutlak doğru yoktur, evrensel doğru da...

O halde isteklerimizi gerçekleştirmek için harekete geçeceğimiz zaman sadece ahlakı değil, içimizdeki -'vicdan' denen kalbimize vurulmuş- zinciri de söküp atabilmek gerekir. Aksi halde soyut bir ahlakın zincirlerini yüreğimizde taşıyıp kendimizi başkası için feda etmiş oluruz, ki bunun adı afyonlanmaktır.

Ahlak özneldir, nesnel olarak çıkarları belirlenmiş öznelerin istek ve değer yargılarını toplumda egemen kılıp, bu öznelerin çıkarları için her bireye manevi baskı yapmakta kullanılır. Ahlaktan özgürleşmek, aslında başkalarının çıkarlarından, bu çıkarlar için kurulmuş değer yargılarından özgürleşmektir. Ahlakın dayattığı verili toplumsal iradenin temelinde hakim grubun çıkarları vardır. Ahlakı kabul etmek, başkasının çıkarını kabul etmektir. Vicdan azabına teslim olmak, hakim sınıfın çıkarını ihlal etmenin ve kendi çıkarın için çalışmanın 'kötü' olduğuna dair bireye belletilen ahlak öğretisinin bir sonucudur.

Sadece din değil ahlak da iğrenç bir afyondur, zehirdir. Kökenini, bilinçteki her yanılsama gibi maddi ilişkilerdeki çelişki ve çarpıklıklardan alır. Tıpkı ideoloji, devlet, hukuk ve din gibi ahlak da sınıflı toplumun ürünüdür ve sınıflı toplumun çelişileri çözümlendiğinde sönümlenip gidecektir. O halde materyalistler, ahlakın kökenini bilen insanlar olarak zihinlerini hiçbir yanılsamaya kaptırmamalı, dolayısıyla ahlaktan da özgürleşmelidirler. Dini reddedip de ahlaka ses çıkarmamak bir çelişkidir. Zira ikisi de sahtedir, değişkendir, ikiyüzlüdür.

Eğer ortada bir suç varsa, bunun sebebi toplumsaldır, yoksa aşkın bir ahlaka uymamak değil. Ve eğer suçlar yok edilecekse, bunun çözümü de toplumsaldır, suçu doğuran koşulları düzeltmektir; yoksa bu koşulları veri alıp ahlak nutuklarıyla sonuca gitmek değil. Zira bu yapılan bataklığa parfüm sıkmaktan başka birşey olmaz.

Ahlak üzerinden insanları yargılamak ile din üzerinden yargılamak arasında fark göremiyorum.

Gerekli toplumsal değişim gerçekleştirildiğinde bireyler zaten sağlıklı bir hale gelecek ve aşkınsal bir ahlakın vicdanlardaki otoritesine gerek kalmayacaktır. Buna karşın ahlakta ısrar etmek ise gerçek çözüm olan toplumsal dönüşümün üzerini örtmeye yaradığı için gericilik ve başkasının çıkarını savunmak anlamına geleceği için de sadece aptallıktır. İnsanlar düşüncelerinin ve düşünce sistemlerinin kölesi değil efendisi olmalıdır. Ahlaki düşünce, tıpkı dinsel düşünce gibi kölesi olunan bir düşüncedir. Akıllarını dinden özgürleştirerek ilk adımı atanlar, ikinci adımı atıp ahlaktan da kurtulmalıdırlar.

Siz ne düşünüyorsunuz?

Gerçek bir özgürlük istiyor musunuz?

Yoksa otlamaya devam mı?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ahlak konusunda bazı değerli sözler;

“Komünistler asla ahlak vaazı vermezler.” (Marks, Komünist Manifesto)

“Ahlak, ya yönetici sınıfın tahakkümünü ve çıkarlarını meşrulaştırmış ya da ezilen sınıfın belli bir güce ulaşmasından itibaren, onun yönetici sınıfın tahakkümüne karşı öfkesini ve ezilenlerin gelecekteki çıkarlarını temsil etmiştir.” (Engels, Anti-Dühring)

“ilahi ahlaka inanmıyoruz, bizim ahlakımız halkın çıkarlarına bağlıdır” (Lenin, Gençlik Birliklerinin Görevleri)

“Biz kendi ahlakımızın, bütünüyle proletaryanın sınıf mücadelesinin çıkarlarına tabi olduğunu söylüyoruz. Ahlak, eski sömürücü toplumu yok etmeye ve bütün çalışan insanları, yeni bir toplumu, komünist bir toplumu inşa etmekte olan proletaryanın etrafında birleşmeye hazır eden şeydir... Bir komünistin gözünde, her türlü ahlakın kökeni, sömürücülere karşı yürütülen bilinçli kitlesel mücadele ile bu birleşik disiplindir. Biz, ezeli ve ebedi bir ahlaka inanmıyor ve ahlakla ilgili bütün masalların sahte olduğunu gözler önüne seriyoruz.” (Lenin, 1920’deki Komsomol Kongresi’nde söylediklerinden)

“En üstün etik yasa, devrimin selametidir.” (Plehanov)

“Emperyalist vahşetin tam anlamıyla ve nihai yenilgisini ne hazırlıyorsa o şey ahlakidir, başka hiçbir şey değil...” ve “Ahlak sınıf mücadelesinin bir fonksiyonudur... sınıf mücadelesinin en üst biçimi, düşman sınıflar arasındaki bütün ahlaki bağları havaya uçuran bir iç savaştır” ya da “Ahlak karşısındaki diyalektik tutum, sınıflar mücadelesinin işlevsel ve geçici bir ürünüdür. Oysa sağduyu ahlakından daha sert, daha sınırlı, daha kibirli ve daha hayasız hiçbir şey yoktur!” (Troçki)

Kaynak: http://www.haberveriyorum.net/icerik/ali-mert-kavram-karmasasi-etik

tarihinde Freddie_ tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Ahlak Arapça Halaka fiilinden gelir.Halaka fiilide imalat üretim bir malzemeyi işlemek demektir.

Bedenimiz genlerimiz ve duygularımız bizim malzememizdir bunu işleyecek tüm metotların bütününün ahlak kavramı oluşturmakta.Doğal olan gelişime ve değişime açık ahlak(işletim) modelidir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Konu başlığından "etik" yazıyor ama ben etiğe dair herhangi bir şey bulamadım. Siz etik ile ahlakı aynı olgular zannediyorsunuz sanırım. Etik ile ahlak arasındaki fark yıllardır tartışılagelen bir sorunsaldır.

Dinsel ahlak diye birşey bilmiyorum.

Aksine ahlak bilincini oluşturan temel faktörlerden bir tanesi de dindir. Yani bir ayıbın dini öğretilerle yasaklanmış olması o ayıbın yalnızca bir norm olduğu manasına gelmez. Aynı zamanda bir ahlak anlayışının da ürünüdür. Dini nikahsız cinsel ilişkiye girmek gibi mesela.. (Gerçi norm kelimesini kullandık ama onun da net bir izahı yok...)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Din, ahlak, gelenekler, yasalar, adalet vb. kavramlar çok içiçe geçmiş olduklarından bu konularda büyük kafa karışıklığı var.

Freddie, sen ahlaka karşı değilsin, kendi ahlakının önünde engel gördüğün diğer ahlaklara karşısın. Her insan zaten bilinçli ya da bilinçsiz bir biçimde eylem ve düşüncelerini yönlendiren belli değerleri benimsiyor, hatta bazen değerlerini eylem ve de düşüncelerine uyduruyor. Karşılıklı bir ilişki var yani. Sende de böyle bir durum var.

Ahlakı maddi koşullar belirler derken-senin açıklama biçimin oldukça kaba ve basit olsa da- genel olarak haklısın. (Aynı üretim biçimine sahip ve de farklı ahlaki değerleri olan toplumlar da var, tamamen "üstyapı"dan edinilen değerler de var vs.)

Ben de geleneklerden, dinden, "toplumdan" vs.den kökünü alan ahlaka bayılan bir insan olmamakla birlikte çeşitli ahlaki değerleri kabul ediyorum, benim pozisyonuma "etik minimalizm" de deniyor.

Ahlakın değişmesini koşulların değişmesi ile açıklayan ey Freddie, sana şöyle bir soru sorayım, insanlar için değişmeyen, nesnel ve evrensel gerçekler de var mı sence?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Etik iyon (Yunanca) kökenli bir kelimedir. Bakınız = Ethos. Etik felsefenin dört ana dalından biri olarak kabul edilir.

Aksiyolojide etik ve estetik olmak üzere iki çeşittir. Aksiyoloji ise değerler felsefesi demektir.

Yani etik değer olarak bu hayatta gördüğün ne var ise o senin için etiktir.

Freddie'nin alıntılar yaptığı Marxistlerin tümcelerine bile bakarsanız onların karşı tarafın etiğini etik olarak kabul etmediğini ama kendilerinin de bir etik anlayışı olduğunu anlıyoruz :

“ilahi ahlaka inanmıyoruz, bizim ahlakımız halkın çıkarlarına bağlıdır” (Lenin, Gençlik Birliklerinin Görevleri)

Demek ki onların da bir etik anlayışları var onların etik anlatyışı halkın çıkarları açık açık yazmışlar.

“En üstün etik yasa, devrimin selametidir.” (Plehanov)

Burada da bir etik anlayışı görüyoruz etiği tümden reddetme grmüyoruz. Bakın ne diyor Plehanov en üstük etik yasadevrimin selamatidir. Demek ki onların da etik anlayışı bunun üzerine kuruludur.

Etik ; değerler felsefesi demiştik. Buna göre herkesin bir etik anlayışı vardır, herhangi bir şeye veya herhangi bir insana değer belirleme durumu. İnsan denilen varlığın 6,5 milyarı devirmeye başladığı son dönemlerde ben eminim ki çoğunluğunun etik anlayışı vardır.

Komünistleri etiksiz (eteksiz gibi yazdım ama kusura bakmayın :)) insanlar gibi lanse etmeyin Türkiye'de zaten ''ne ahlakları var, ne değerleri'' diye eleştiriliyorlar onların ekmeğine yağ sürüyorsunuz fark etmeden :)

Kökten dinciler bu yazıyı görse işte biz haklıymışız derler aman dikkat olayın her yönünü hesap edin, devrim yapayım derken yüzünüze gözünüze bulaştırırsınız herşeyi :)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sahip olunan değerleri aşkınsallaştırmanın, mutlaklaştırmanın ve başkalarına dayatmanın adı ahlaktır. Yoksa kendine has değerler oluşturman, bunların değişebileceğini kabul etmen ve kimseye dayatmaman halinde ahlaktan söz edilemez. İki şeyi iyi ayırdetmek gerekir. Bir başkasından senin değerlerini kabul etmesini bekliyor ve bunu sağlamaya çalışıyor, bunu sağlayabilmek için kendi değerlerini aşkınsallaştırıyorsan bunun adı ahlak olur. Yoksa, sadece bazı değerlere sahip olmakla ahlaktan bahsedilemez.

Ahlaka ilişkin alıntı yaptığım sözlerde ahlak kabul edilmiyor, bilakis sadece çıkarlar kabul ediliyor ve bu çıkarlara uygun olan şeyler ''ahlaki'' kabul ediliyor. Burada geçen ahlak kelimesine takılmamak gerekir; zira kastedilen şey gerçek bir ahlak değildir. Mecaz yapılmaktadır.

Devrimciler, kendi ahlaklarını oluşturup bu ahlakı yayarak ve herkesten uymasını bekleyerek mücadele vermezler. Eğer böyle anlaşılıyorsa çok yanlış anlaşılmış demektir. Bilakis, komünistler ahlakın bir yanılsama olduğunu ve altında çıkar ilişkilerinin yattığını göstererek kitleleri egemen ahlakın etkisinden çıkarır ve ahlaksal bir mücadele için değil bir çıkar mücadelesi için harekete geçirirler.

Oysa ahlak soyuttur. Ahlak, çıkarların bile kendisine feda edildiği şeydir. Devrimcilerde ise bunun tersi bir kavrayış vardır. Çıkarlar temel alınır.

Şunu iyi kavramak gerekiyor: Bazı değerlere sahip olmak kendi başına ahlak değildir; bu değerlerin herkesin kabul etmesi gereken değerler olduğunu iddia ederseniz bunun adı ahlak olur. Devrimciler ise kendi değer yargılarını topluma benimsetip bu değerler üzerinden dönüşümler sağlamaya çalışmazlar, zaten çalışmamalıdırlar da. Bilakis, devrimciler kendi istek ve çıkarlarından hareket ederler. Örneğin, bir topluluk kurduk ve orada kimsenin kimseden çalmamasını istiyoruz diyelim. Ahlakçılık, bu isteneni ''çalmak kötüdür'' diye bir belirleme yapıp bunu herkese kabul ettirmeye çlışarak, yani belirlemenin evrensel geçerliliğine topluluğu ikna edip topluluğun iradesini buna uymaya zorlayarak yol alır. Devrimciler ise bu tür genel kabuller yaratıp da bunu yaymaya çalışmaz. Herkesin kendi çıkarına göre davranması gerektiğini, fakat böyle olunca çatışmanın kaçınılmaz olacağını, bu yüzden belli bir noktada ortak görüşe gelmek gerektiğini söyler. Fakat bu ortak noktayı evrenselleştirmez, mutlaklaştırmaz, kutsallaştırmaz, sadece uyulmasının topluluk bireylerinin çıkarına daha uygun olacağını söyler. Uymayanları da ahlaksal değerlendirmelerle yargılamaz(mesela, 'ahlaksızlıkla' suçlamaz), onun yerine onları fiziksel olarak bastırma yoluna gider.

Dikkat edildiyse, birinde ahlaki(düşünsel/vicdani) değerlendirmeler üzerinden çıkarlar sağlanmaya çalışılırken; öbüründe, çıkarlardan hareketle bir ortak görüşe varılır ve bu görüş değil çıkarlar esas alınır. Kendi 'yapılmaması gerekenler' listemizi başkalarına dayatıyorsak, o başkalarının bizim isteklerimize göre davranmasını istiyoruz demektir. Yani onların bizim arzu ve çıkarlarımıza göre yaşamalarını manevi olarak dayatmaya çalışıyoruz. Bu durumda, o başkaları kendi istek ve çıkarlarının peşinde koşmayı bırakmak durumunda bırakılıyor demektir. Ahlak, yani kendi doğrusunu herkese kabul ettirme isteği, aslında kendi istek ve çıkarının meşruiyetini herkese kabul ettirme girişimidir. Bu durumda diğerlerinin kendi arzu ve çıkarları doğrultusunda davranması engellenmeye çalışılmış olur. Oysa biz devrimciler kimsenin isteğinin engellenmediği ve herkesin çıkarına olan bir düzen hedefliyoruz. O halde kendi istek ve çıkarlarımızın meşruiyetini herkese düşünsel olarak benimsetme yoluna gitmemize gerek yok, çünkü zaten herkesin çıkarına olan bir eşitlik tolumunu hedefliyoruz. O halde bizim mücadelemiz ahlak üzerinden değil, ahlakı dışlamak üzerinden gelişecektir.

Umarım anlatabilmişimdir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Gerekli toplumsal değişim gerçekleştirildiğinde bireyler zaten sağlıklı bir hale gelecek ve aşkınsal bir ahlakın vicdanlardaki otoritesine gerek kalmayacaktır.

Nasıl sağlıklı?

Senin kafanda bir ahlaksal ''sağlık'' kavramı varsa seninde bir ahlakın var demektir.

Neymiş o ''gerekli toplumsal değişim''? Değişmesi gereken bişeyler mi görüyorsun? -Bu da kendince bir ahlaka işaret eder.

Ayrıca ahlakın kişisel olduğunu kabul edipyorsan, vicdandaki otoritesini kabul edemezsin.

Vicdan kişiseldir, ahlak toplumsal. Toplumsal şeyler kişisel vicdanda zaten baskı kurmaz.

“Komünistler asla ahlak vaazı vermezler.” (Marks, Komünist Manifesto)

“En üstün etik yasa, devrimin selametidir.” (Plehanov)

Marks da kendince uydurmuş, bu gün komistlerden daha fazla ''ahlak'' propagandası yapan bir gurup yok.İslamistleri bile geçtiler nerdeyse.Belki de marks başka bişey demişti, yada geleceği pek görememişti.

İkinci söze gerçekten katılıyorsan, bırak ahlaksızlığı, daha tanrısız ve dinsiz bir hale bile gelememişsin demektir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Al işte! Freddie'ye 'dahi' dedik diye biz suçlu oluyoruz sonra, değil mi? Ulan, bu -en son- söylediğin şeyleri söylersen tabii ki demişimdir, derim de!

Benim sana kızdığım, şu yazıyı yazabilme kapasiten olduğu halde, en son tartışmamızda argümanlarımı temelde hala anlamamış olman, oradaki son mesajından bunu görüyorum. Bu, olsa olsa dogmatizmden olur, başka şeyden değil.

Neyse, oraya Google Docs'ta 'toplu cevaplar' yazıyorum vaktim oldukça, birine cevap yazdım en son 3 tane cevap aldım. Hepsini toparlayıp, yollayacağım. Kablomu alsam da süper olacak tabii.

İkinci bir cephe burada açmayayım şimdi, buradan devam etmeyeceğim tartışmaya.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Nasıl sağlıklı?

Senin kafanda bir ahlaksal ''sağlık'' kavramı varsa seninde bir ahlakın var demektir.

Neymiş o ''gerekli toplumsal değişim''? Değişmesi gereken bişeyler mi görüyorsun? -Bu da kendince bir ahlaka işaret eder.

Ayrıca ahlakın kişisel olduğunu kabul edipyorsan, vicdandaki otoritesini kabul edemezsin.

Vicdan kişiseldir, ahlak toplumsal. Toplumsal şeyler kişisel vicdanda zaten baskı kurmaz.

Kafamda bir ''sağlıklılık'' tanımlaması olması sadece beni bağlar, benim çıkarlarıma dokunmayan ve isteklerimi engellemeye çalışmayan bireyler benim gözümde sağlıklıdır.

Örneğin, adamın biri seri cinayet işlemekten zevk alıyorsa, onun kişisel tarihinde(yani o güne kadar yaşadığı çevrelerde ve içine girdiği etkileşimlerde) bir sorun var demektir. Çünkü adamın bu isteğini ve düşüncesini o güne dek yaşadığı somut pratiği şekillendirmiştir. Bu sorun ancak gelecek nesillerin bu seri katili yaratan etkileşimlerden ve tecrübelerden farklı yetiştirilmesiyle giderilebilir. Burada ahlaksal bir vurgu yok. Fakat ahlakçılar, bu adamı yaratan koşulları görmezden gelip adamın eylemini ahlak kıstasına vurarak söz konusu ahlak üzerinden adamı yargılayıp 'düzeltmeye' çabalarlar. Suçun kökeni toplumsaldır, yoksa 'ahlaksızlık' değil. Bu yüzden sağlıklı bir toplumu güçlü ve yaygın bir ahlak değil, insanileştirilmiş toplumsal ilişkiler yaratacaktır.

Bunu anlatıyorum sadece.

Ahlakın kişilerin davranış ve düşüncelerini belirliyor hale gelmesi bir 'yanlış bilinç' durumudur; kişilerin davranış ve düşüncelerini maddi koşullar etkiler. O halde bu düşünce ve davranışlarda bir sağlıksızlık varsa bunu düzeltmenin yolu ahlak nutukları atmak değil maddi koşulları değiştirmektir. Bu anlatımımda yaptığım ''sağlıksızlık'' tespiti ise benim tespitimdir, başkasını bağlamaz. Başkalarından benim tespitlerimi kabul etmelerini beklemiyorum. Benim tespitimi çıkarına gören insanlarla birlik olup bunu çıkarına uygun görmeyenlerle çatışırız. Ben ahlaksal gevezeliklerden değil, maddi çelişkilerin çözülmesi için -her tür ahlaki ve dinsel yanılsamadan sıyrılmak anlamında- 'çıplak' mücadeleden yanayım.

Bu arada, ''vicdan kişiseldir, ahlak toplumsal'' diye bir genelleme olmaz. İkisinin de kişisel ve toplumsal ayakları vardır.

Marks da kendince uydurmuş, bu gün komistlerden daha fazla ''ahlak'' propagandası yapan bir gurup yok.İslamistleri bile geçtiler nerdeyse.Belki de marks başka bişey demişti, yada geleceği pek görememişti.

Marksizm, çıkar ilişkilerindeki her tür din ve ahlak örtüsünü kaldırıp bunların birer yanılsama olduğunu ifşa etti ve çıkarlara vurgu yaptı. Lenin, sınıf çıkarlarının gereğinin siyasal iktidar sahibi olmaktan geçtiğini düşündüğü için tüm hareketini politik iktidarı ele geçirmek üzerine kurdu. Ahlakı(daha doğrusu ahlaktan kurtulmayı) da bu politik iktidar hedefiyle bağlantılandırdı. İktidar için ahlaklı görünmek gereken durumlarda ahlaklı göründü. Komünistlerin ''ahlak nutukları'' bundan kaynaklanıyor.

Ben esas hedefin iktidarı ele geçirmek değil kitlelerin kendilerini özgürleştirmesi ve yönetmesi olduğunu savunuyorum. Politik iktidar amacı gütmediğim(en azından birinci sıraya bunu yazmadığım) için de ahlak konusunda pragmatist davranma gereği duymuyorum. Çok daha net ve dürüst davranırım. Benden ahlak nutukları duymazsın yani. Klasik komünistlerin ahlak vurgusu da aslında onların politik iktidarı ''ahlaksızca'' istemelerinin bir sonucudur. Zira ahlakın geçersizliğine inanırken sırf iktidarı almak için kitlelere ahlaklı görünmek de aslında ahlaksızlıktır.

tarihinde Freddie_ tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Zira ahlakın geçersizliğine inanırken sırf iktidarı almak için kitlelere ahlaklı görünmek de aslında ahlaksızlıktır.

Sonunda yine temize çıkardın komünleri yani :)

İyi de ahlakın ''yanılsama'' olduğunu iddia ederken zaten bunun yalan olduğunu söylemedin mi?

O halde tüm ahlak savunucuları da ahlaksz mı?

O halde ahlak zaten yok -mu?

Öyle ise neye karşı savaşıyorsun? Bir yanılsamaya karşı mı?

Yazdıklarına katılsam katılmasam mı bilemedim. Yeryer çelişkier çıkıyor çünkü.

Sence ''ahlak'' var olan ve yıkılması gereken bişey mi, yoksa gerçekte varolmayan boş bir inanç mı?

tarihinde NiHiL tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Sonunda yine temize çıkardın komünleri yani :)

İyi de ahlakın ''yanılsama'' olduğunu iddia ederken zaten bunun yalan olduğunu söylemedin mi?

O halde tüm ahlak savunucuları da ahlaksz mı?

O halde ahlak zaten yok -mu?

Öyle ise neye karşı savaşıyorsun? Bir yanılsamaya karşı mı?

Yazdıklarına katılsam katılmasam mı bilemedim. Yeryer çelişkier çıkıyor çünkü.

Sence ''ahlak'' var olan ve yıkılması gereken bişey mi, yoksa gerçekte varolmayan boş bir inanç mı?

nihil yine nihilistliğini belli etmişsin :)

bence ahlak gereklidir ama yani bu ahlak halkın ahlakıysa gereklidir hırsızlık yapmamak belli bir ahlak seviyesinin getirdiği birşeydir bence butür bir çok şey bulabiliriz =) okuyamadım zamanım kısıtlıydı fredie k.bakma....

Link to post
Sitelerde Paylaş
Zira ahlakın geçersizliğine inanırken sırf iktidarı almak için kitlelere ahlaklı görünmek de aslında ahlaksızlıktır.

Freddie zorlama kendini.

Şu son cümlen bile ahlak içeriyor.

Marks'a rağmen proleteryanın da, halkın da bir ahlakı vardır.

Devrimci ahlak ise, dinci, liberal, faşist ahlaktan üstündür.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sonunda yine temize çıkardın komünleri yani :)

İyi de ahlakın ''yanılsama'' olduğunu iddia ederken zaten bunun yalan olduğunu söylemedin mi?

O halde tüm ahlak savunucuları da ahlaksz mı?

O halde ahlak zaten yok -mu?

Öyle ise neye karşı savaşıyorsun? Bir yanılsamaya karşı mı?

Yazdıklarına katılsam katılmasam mı bilemedim. Yeryer çelişkier çıkıyor çünkü.

Sence ''ahlak'' var olan ve yıkılması gereken bişey mi, yoksa gerçekte varolmayan boş bir inanç mı?

''Yanılsama'' derken, ahlakın amaçsallaşmasını kastettim. Ahlak da ilk başta toplumsal yaşamın bir yansıması biçiminde bilince çıkmıştır. Fakat toplumun çelişik yapısı nedeniyle fetişleşmiş, kendisini doğuran maddi koşullardan bağımsız bir temeli varmış gibi bir görünüme kavuşmuştur. Yani aşkınlaşmış, kutsallaşmıştır. Bu noktada, başta toplumsal yaşamı yalnızca yansıtan bu yapı, sonradan toplumsal yaşamı düzenleyen bir yapıya dönüşmüştür. Biz değerlerimizi, yaşamımızda kendi arzu ve çıkarlarımıza ulaşmak için kurarız; fakat ahlak söz konusu olduğunda o değerler yaşamımızı kolaylaştıran bir araç olmaktan çıkıp yaşamımızı yönlendiren bir amaca dönüşür. İşte ''yanılsama'' ve ''yanlış bilinç durumu'' derken bunu kastettim. Baştaki aracın zamanla fetişleşerek amaçlaşması ve asıl amacı hakimiyeti altına alması durumu. Bu durum, bilinçteki bir yanılsamaya işaret eder. Yanılsama tabiriyle, varolmayan birşeyi var kabul etmeyi değil, nesnel gerçekliğin çarpık kavranışını kastediyorum.

Ahlak toplumsal yaşamda bir gerçeklik olarak vardır ve hayata etki eder. Fakat bu, gerçeğe ilişkin çarpık bir kavrayıştır, bilinçteki bir yanılsamadır. Dolayısıyla da düzeltilmelidir, yani ahlak yok edilerek değerlerimizin kölesi değil efendisi olmamız sağlanmalıdır. Bunu nihayete erdirecek olan da ahlaksal yanılsamaları doğuran toplumsal yapıdaki çelişkilerin çözümlenmesidir.

tarihinde Freddie_ tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Marks'a rağmen proleteryanın da, halkın da bir ahlakı vardır.

Devrimci ahlak ise, dinci, liberal, faşist ahlaktan üstündür.

Halkın ahlakı tarih üstü değildir, belli bir zaman ve mekanda ortaya çıkmıştır, ileride değişir.

Zaten halkın egemenlerden tamamen ayrıksı bir ahlakı yoktur. Mevcut ahlaki fikirler egemen sınıfın çıkarlarını yansıtır. Bu yüzden ahlaka dayanarak değil, ahlakı reddederek devrime yönelebiliriz ancak. Zira ahlak, eski toplumun üstyapısıdır. Bizim yıkmak istediğimiz toplumun...

''Devrimci ahlak'' diye birşey yoktur. Bazen böyle laflar edilir ama bunlar mecazdır. Devrim, ahlaktan özgürleşmeyi de içerir. Düzenin sadece devleti ve ideolojisinden değil ahlakı ve tüm kültüründen de özgürleşmek gerekir. Marksizm ahlaksal bir mücadeleye dayanmaz, sınıf mücadelesine dayanır ve sınıf mücadelesini perdeleyen her tür yanılsamayı eleştirir. Ahlak da bu yanılsamalardan biridir.

Marksizm, ahlakın da tıpkı ideoloji, hukuk, din ve devlet gibi sınıflı toplumların ürünü olduğunu ve sınıflı toplumun çelişkileri çözümlendiğinde ortadan kalkacağını savunur. Ahlak da tıpkı diğerleri gibi bir yanılsamadır, yanlış bilinç durumudur.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Oysa biz devrimciler kimsenin isteğinin engellenmediği ve herkesin çıkarına olan bir düzen hedefliyoruz. O halde kendi istek ve çıkarlarımızın meşruiyetini herkese düşünsel olarak benimsetme yoluna gitmemize gerek yok, çünkü zaten herkesin çıkarına olan bir eşitlik tolumunu hedefliyoruz.

Bu cümlelerdeki komikliği bir tek ben mi görebiliyorum?

Kimsenin isteğinin engellenmediği bir düzen nasıl mümkün olabilir? Ben fabrika açıp işçi çalıştırmak istiyorum diyelim, izin var mı?!

Herkesin çıkarına olan bir değerler bütünü zorunlu olarak evrensel ve nesnel de olmaz mı bu arada?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Brecht'in bir yerde sorduğu gibi: 'Tüm bu namussuzluğu ortadan kaldırmak için, ne kadar namussuzluk yapmaya katlanabilirsiniz?'

Devrimci sorun bugün temel olarak budur. Ben, Machiavelli'den öğrenebileceğimiz şeyler olduğu hususunda Gramsci'ye katılıyorum. Yukarıda Freddie, Troçki'nin -hatırladığım kadarıyla- Dewey'e yanıt verdiği makaleden bir alıntı yapmış, Yazın yayıncılık bu makaleyi ve bazı diğer makaleleri 'Onların Ahlakı, Bizim Ahlakımız' adı altında yayınlamıştı, ilgilenen alıp okusun.

Petlura 'Ruslar'ın 4'te 3'ünü öldürmek pahasına, Rusya'yı kurtaracağız' diyor ve ekibiyle beraber pogromlarda yüz bine yakın Yahudi'yi öldürüyorken; İç Savaş esnasında merkez komiteye 'İki haftadır ekmeğimiz yok, bizleri kurtarın!' mektupları yazan sovyet temsilcilerinin hükümetine çatmayı ahlak vazifesi belleyen salak-sandırak tiplere karşı ahlaksızlık tabii ki bizim ahlakımız ve onurumuzdur.

Bir ara daha uzun yazarım...

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...