Jump to content

Askeri Darbe Olur mu?


Recommended Posts

Bizde zaten onu diyoruz tabandan değişim olması imkansız, hangi islam toplumu tabandan değişip bilimini, teknolojisini, sanayisini, demokrasisini doğru düzgün bir zemine oturtabilmiş. Yok, tek bir örneği yok yeryüzünde! İslam kültürü bireyi kul haline getiriyor, hayatın her alanına, tuvalete hangi ayakla gireceğinden tut hangi müzikleri dinleyebileceğine kadar karışıyor. İnsanları sorgulamaz, etmez, düşünemez yapıyor, karşılığında sonsuza kadar altından şarap akan ırmakları, ceylan gözlü, seksi hurileri vaadediyor. Hangi ideoloji böyle bir şey vaadedebilir de bu insanları bu elde edeceklerine inandıkları büyük çıkarlardan vazgeçirip islam dışı bir tarafa çekebilir, bunu hiç birisi yapamaz. O yüzden devlet gücü olmadan bu insanları değiştiremezsin, en az üç nesli sıkı bir eğitimden geçireceksin. Bilimin gerçeklerini, sanatı, edebiyatı genç dimağlara ilmik ilmik işleyeceksin, gör bakalım bir daha tayyip gibi yobazlar, din bezirganları seçilebiliyorlar mı...

Bir taraftan bu insanların değișmesinin mümkün olmayacağını söylüyorsunuz, diğer taraftan devletin gücü ile (nasıl olacaksa) onların değișeceğinden bahsediyorsunuz. Olacak șey mi ?

Sadece tabandan gelen zihniyet değișimi kalıcı olur, gerisi bana göre hikaye.

tarihinde kavak tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 199
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Böyle laflar etmeden önce onun ve nazi dostlarının nasil kișiler olduğu öğrenseniz fena olmaz. Hitler II. cihan savașını kazansaydı, ilk iși Türkiyeyi ișgal etmek ve Sizin gibileri gaz odalarına tıkmak olurdu. Onun nihai hedefi ve hayali 1000 yıl sürecek ve Alman üstün ırkının eğemen olduğu bir dünya düzeniydi. Onun gözünde Alman ırkından olmayanların yașam hakkı hiç yoktur. Siz nasıl olur da böyle bir caniyi ve deliyi destekleyebiliyorsunuz ?

Peki Stalin nasıl bir insandı hümanist miydi?
Link to post
Sitelerde Paylaş

Böyle laflar etmeden önce onun ve nazi dostlarının nasil kișiler olduğu öğrenseniz fena olmaz. Hitler II. cihan savașını kazansaydı, ilk iși Türkiyeyi ișgal etmek ve Sizin gibileri gaz odalarına tıkmak olurdu. Onun nihai hedefi ve hayali 1000 yıl sürecek ve Alman üstün ırkının eğemen olduğu bir dünya düzeniydi. Onun gözünde Alman ırkından olmayanların yașam hakkı hiç yoktur. Siz nasıl olur da böyle bir caniyi ve deliyi destekleyebiliyorsunuz ?

Bu destek aslında O devrin CHP si tarafından gizlide olsa Almanlara verilmişti.Zaten savaş sonunda Müttefikler bizi Almanlara destek vermekle suçladılar.Diğer taraftan SSCB Atatürk zamanında mırıldanıpta resmen isteyemediği taleplerini IICihan savaşından sonra resmen talep etmiştir:Neydi bunlar Kars ve Ardahanın SSCB Gürcistan ve Ermeni Cumhuriyetlerine verilmesi ,Boğazların kontrolunun tamamen SSCB ye verilmesi ve Ankara hükümetinin tamamen kendi sistemine uygun hale getirilmesi yani Varşova paktı Ülkeleri gibi bir Komunist rejim.İşte İsmet paşa o zaman bunları kabul etmedi ve yapacağı tek şey vardı Batıya Yani ABD ve Müttefiklere sığınmak!Ama bunun bedellerinide çok ağır olarak ödedik.Ha Varşova paktı Ülkesi olsaydık şayet iyimi olurdu?Çok daha kötüsü olurdu!Yani :Kırk katırmı yoksa kırk satırmı?İşte O zamanın CHP yöneticileri bu gerçeği gördükleri için savaşı Almanyanın kazanmasını istemişlerdi.Almanya ne olursa olsun bizim I cihan savaşındaki müttefikimizdi.Üstelik Hitler Kemalist sistemede düşman değildi.Trakyayı istese işgal edebilirdi ama etmedi.Bu korkusundan ileri gelmiyordu.Eski müttefik dostluğundan geliyordu ve aslında kendi açısındanda hata yaptı!

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bir taraftan bu insanların değișmesinin mümkün olmayacağını söylüyorsunuz, diğer taraftan devletin gücü ile (nasıl olacaksa) onların değișeceğinden bahsediyorsunuz. Olacak șey mi ?

Sadece tabandan gelen zihniyet değișimi kalıcı olur, gerisi bana göre hikaye.

Kemalist sistemin esası Devletçiliktir. Karma ekonomik sistemden yanadır.O zaman düşünülen şudur Devlet memurunu adam edecektir!Subayını Küçük zabitini(Gediklisini) eğitecek adam edecektir.Onun için memuruna parasınıda ödeyerek fotür şapka giydirmiştir. Cumhuriyet bayramı baloları verilmiştir.Dans etmesini adam gibi oturarak içki içmesini! Ki zaten bu halk Osmanlıdan beri içiyordu ama adam gibi içemiyordu. İçki ile seksi aynı görüyordu.Subayını dahi taa Ön yüzbaşı olana kadar evlendirmiyor onları kışlada yatırıyordu.Gaye savunmadan çok onları eğitmekti.Onlarda ilerde evlenecekleri o türbanlı umacı karılarını adam edeceklerdi!O kadınlarda ona göre Evlatlarını yetiştirerek belirli bir zaman sonra yepyeni çağdaş bir nesil yetişecekti.Anadoluda ve kırsal alanlarda ise bu görevi KÖY ENSTÜTÜLERİ yapacaktı. Ve başarıylada uygulanıyordu.Cumhuriyetin ilk nesli Kemalist aydın çağdaş insanlardı. Bunu o devrin fotoğraflarındanda görürsünüz.Ama işte ne olduysa hep o Batı ittifakına girmemizle her şey alt üst oldu. Artık o türbanlı umacı kadınlar Memur eşlerini kendilerine göre adam etmeye başladılar! :))))Onları kollarından tutup Şeyh efendilere hacılara hocalara götürür oldular!Diyanete bağlı camiilerde hocaların vaazları değişti!Diyanet ve İmam mektepleri Cumhuriyetin kendi elleriyle beslediği yılanlara dönüştü.Aynı şeyler Afganistandada olmuştur. Bugünkü T.C tinin gittiği rotada aynı Afganistan rotasıdır!

tarihinde yeniçeri53 tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Peki Stalin nasıl bir insandı hümanist miydi?

Arkadaş, affedersiniz, ama konuya resmen tecavüz ettiniz. Tarihteki eli kanlı bu şahsiyetlerin konuyla ne alakası var ?

Hoşunuza gitmeyen bir ortamdan kurtulmak için tavsiye ettiğiniz faşist ve ırkçı yöntemler Sizin zihniyetinizi açıkça ortaya koymaktadır.

Bundan sonra burada faşist ve ırkçı değilim falan demeyiniz, kimse Sizi ciddiye almayacaktir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu destek aslında O devrin CHP si tarafından gizlide olsa Almanlara verilmişti.Zaten savaş sonunda Müttefikler bizi Almanlara destek vermekle suçladılar.Diğer taraftan SSCB Atatürk zamanında mırıldanıpta resmen isteyemediği taleplerini IICihan savaşından sonra resmen talep etmiştir:Neydi bunlar Kars ve Ardahanın SSCB Gürcistan ve Ermeni Cumhuriyetlerine verilmesi ,Boğazların kontrolunun tamamen SSCB ye verilmesi ve Ankara hükümetinin tamamen kendi sistemine uygun hale getirilmesi yani Varşova paktı Ülkeleri gibi bir Komunist rejim.İşte İsmet paşa o zaman bunları kabul etmedi ve yapacağı tek şey vardı Batıya Yani ABD ve Müttefiklere sığınmak!Ama bunun bedellerinide çok ağır olarak ödedik.Ha Varşova paktı Ülkesi olsaydık şayet iyimi olurdu?Çok daha kötüsü olurdu!Yani :Kırk katırmı yoksa kırk satırmı?İşte O zamanın CHP yöneticileri bu gerçeği gördükleri için savaşı Almanyanın kazanmasını istemişlerdi.Almanya ne olursa olsun bizim I cihan savaşındaki müttefikimizdi.Üstelik Hitler Kemalist sistemede düşman değildi.Trakyayı istese işgal edebilirdi ama etmedi.Bu korkusundan ileri gelmiyordu.Eski müttefik dostluğundan geliyordu ve aslında kendi açısındanda hata yaptı!

Mesele Türkiyenin geçmişte Nazi Almanyasına destek verip vermemesi değil, hălă zamanımızda bile Nazi pisliklerini destekleyenlerin olmasını anlamam mümkün degil.

Bu hastalıklı Nazi zihniyetinin çagdaş dünyada yeri yoktur ve olamazda.

Gelelim Hitlere; Ona bakarsanız Hitler Stalinle anlaşmasına rağmen, Rusyaya karşı savaşmaktan çekinmemiştir. Bakmayın Siz o zamanın Almanyası ile yapilan ittifaklara. Onun hedefinde sadece Alman üstün ırkının tüm dünya üzerindeki eğemenliği vardır. Yani zamanı geldiğinde girmeyeceği, istila etmeyeceği yer yoktu. Son nefesine kadar bu fikrini değiştirmemiştir.

tarihinde kavak tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Bir taraftan bu insanların değișmesinin mümkün olmayacağını söylüyorsunuz, diğer taraftan devletin gücü ile (nasıl olacaksa) onların değișeceğinden bahsediyorsunuz. Olacak șey mi ?

Sadece tabandan gelen zihniyet değișimi kalıcı olur, gerisi bana göre hikaye.

Bu şekilde kendi haline bırakılırsa, değişime zorlanmazsa değişmesi mümkün değil diyorum, galiba yazdıklarımı öylesine geçiştirerek okuyorsun, bu yüzden anlamıyorsun.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ünlü yazardan iddia: Ankara saldırısı darbenin işaret fişeği.

Aydınlık gazetesi yazarı Sabahattin Önkibar, bugünkü “Daha ne bekliyorsunuz” başlıklı yazısında “Ankara'da art arda yaşanan katliamlar darbenin işaret fişeğidir” dedi.​

Aydınlık gazetesi yazarı Sabahattin Önkibar, bugünkü “Daha ne bekliyorsunuz” başlıklı yazısında “Ankara'da art arda yaşanan katliamlar darbenin işaret fişeğidir” dedi.

“Darbeye davetiye!” diyen Önkibar köşesinde, “Tarih tekerrürden ibaret yani biz bu filmi daha önce gördük. Ankara'da art arda yaşanan katliamlar darbenin işaret fişeğidir. Mevcut yönetime karşı siyasi alternatif bulunamadığından Türkiye bir yerlere sürükleniyor ki ABD eski Ankara Büyükelçileri Edelman ile Abramowitz buna dair işaretleri üç gün vermişti” diye yazdı.

AKP’yi ABD’nin de Rusya’nın da istemediğini ifade eden Aydınlık yazarı Önkibar, “Endişem darbenin Kenan Evren misali Amerikancılar tarafından yapılması ve FETÖ'nün darbe sonrası gizli hükümranlık kurmasıdır” değerlendirmesinde bulundu.

odatv.com

Link to post
Sitelerde Paylaş

Hüseyin Vodinalı yazdı: 12 Eylül Kızılay'da bombalar patladıktan sonra oldu

Ne zamanki Kızılay’da bombalar patlamaya başladı, 12 Eylül oldu. Maraş, Çorum, Sivas, Bahçelievler katliamları sonrası değil, Kızılay’da patlayan bombalar sonrası dikkat edin.​

Bir yakınımız 90’lı yıllarda kendisine 12 Eylül darbesini soran oğluna, “Oğlum çok kötüydü, Kızılay’da her gün bombalar patlıyordu, evimize gidemiyorduk” diye anlatmıştı.

İşin özü oydu…

Ne zamanki Kızılay’da bombalar patlamaya başladı, 12 Eylül oldu.

Maraş, Çorum, Sivas, Bahçelievler katliamları sonrası değil, Kızılay’da patlayan bombalar sonrası dikkat edin.

Buradan da kimse askeri suçluyorum filan diye bir sonuç çıkarmasın.

Ben olayın nedenlerini değil, sonucunu tahlil ediyorum.

Çünkü şu aşamada elimde sadece sonuç var.

5 ayda üçüncü patlama ve yüzlerce ölü.

3 patlamada Ankara’nın kalbinde meydana geldi.

(Bu arada ‘gerçekleşti’ kalıbını kullanan spiker ve muhabirlerden gına geldi. Gerçekleşmek, yapmak, olmak anlamında kullanılıyor, midem kalkıyor artık. Bir cümlede 3 kez gerçekleşti fiilini kullanan muhabirler var. Gerçekleşme fiili büyük ve olumlu bir olay için kullanılır. Tuvalete gidip işeme eylemi gerçekleştirdim demek komik ve acıklıdır)

5 aydır Ankara’nın Emniyet Müdürü yok.

ABD Elçiliği bile uyarıyor, bizim istihbaratçılar, polisler bu elim olayı engelleyemiyor.

Kesinlikle devasa bir güvenlik zafiyeti var.

Ve kesinlikle PKK ve IŞİD ötesinde bir irade var bu terör eylemlerinin arkasında.

Ama bunu bilmek sorunu çözmüyor.

Efgan Ala, Hakan Fidan ve bilumum güvenlikten sorumlu isimler de biliyor bu bombaların arkasında kimin, kimlerin olduğunu.

Ve fakat bir işe yaramıyor.

Çünkü ellerinde devlet kalmadı.

Devletin bir an önce fabrika ayarlarına dönmesi gerek.

13 yılda yapılan kadrolaşma, önce F tipi örgütü devlete ve de yargıya hakim kıldı.

MİT, devlet olma ağırlığını siyasete, siyasi hesaplara yitirdi.

Ardından askerin beli kumpaslarla, tertiplerle kırıldı.

Askeri istihbarat diye bir şey kalmadı.

Şimdi F tipine karşı büyük bir harekat var ama, onların yerine konan isimler de yetersiz, parti referansıyla gelen kurum hafızası olmayan isimler.

Yandaş sendikaya üye olanlar yönetici yapıldı, sendika müdür ataması yapmaya başladı.

Diplomasi de benzer hasarı aldı.

Atatürk’ün bölge merkezli, “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesini benimseyen dış politikası, yerini mezhepçi saldırgan siyasetlere bıraktı.

Liyakat denen şey unutuldu.

Devlete güven kalmadı, dolayısıyla güvenlik de.

Bu son olayın arkasında IŞİD mi, PKK mı?, Yoksa Rusya mı var? Ya daİsrail mi? Olağan şüpheli ABD mi? Yahut Suriye mi? Mısır mı? Suudi Arabistan mı? İran mı? Almanya mı? Yunanistan mı? Fransa olabilir mi?

Say sayabildiğin kadar.

Dostumuz yok, düşmanımız çok.

Bana göre bu (beklenen) terör dalgasının en büyük sebebi, Açılım süreci, Irak’ın işgaline verilen destek, Libya’ya operasyon, İran’a alınan tavır, Mısır’ın iç siyasetine karışma ve de tabii ki en önemlisi Suriye’de rejim ve toprak değişikliği için yapılan girişimdir.

Kısaca Büyük Ortadoğu Planı’dır.

Yani “Büyük Kürdistan”dır.

Bunların tamamı, ABD ve İsrail’in çıkarları doğrultusunda yapılan işlerdir.

Dolayısıyla kabaca bakarsak, terör eylemlerinin arka planında ABD ve İsrail politikaları yatıyor.

Bunu artık sokakta simit satan çocuklar bile biliyor.

Hal böyleyken, “Yeni Anayasa ve Başkanlık” hesapları, tartışmaları son derece anlamsız kalıyor.

Anlamsız kalmanın da ötesinde Devlet ve Millet güvenliği tehlikedeyken, terörle mücadele iradesini zayıflatıyor.

Şimdi yapılması gereken şey, önce çarpık Suriye politikasından başlayarak, BOP eşbaşkanlığından kesin istifa, IŞİD ve PKK’nın kökünün tamamen kazınması ve başta Rusya olmak üzere, bölgedeki tüm ülkelerle, dostluk ve işbirliği siyasetine geçiştir.

Laiklik ve yurttaşlık temelinde;ırk, mezhep ayrımı gütmeyen anayasanın güçlendirilmesi, devlette liyakata öncelik tanıyan, hukukun üstünlüğü zemininde suiistimale izin vermeyen bir yapının yeniden tesisidir.

Lider sultasını bitiren yeni Siyasi partiler yasası ve AYM ile HSYK’dan siyasetçiyi çıkarmak da esastır.

Türkiye; İran ve Rusya ile birlikte, bölgenin üç köklü devletinden biridir.

Devlet geleneği güçlüdür.

Hükümetler, kişiler gelip geçicidir ama devlette devamlılık esastır.

Devlet olmazsa güvenlik de olmaz, barış da, gelişme de.

Düşmanını ürküten, vatandaşını kucaklayan bir devletten söz ediyorum.

Sanki son dönemde bunun tersi yaşanıyor!

Bu yanlıştan acilen dönülmesi lazım.

Aksi takdirde, 2026’da, yine anneler çocuklarına durumu izah ederken, “Kızılay’da bombalar patlıyordu” diyecek.

Hüseyin Vodinalı

Odatv.com

Link to post
Sitelerde Paylaş

Açıkçası ben askeri darbe olacağını sanmıyorum. Düşük bir ihtimal. Ben bu işin arkasında "Ya başkanlık ya kaos diyenlerin olduğunu düşünüyorum. Pkknın amacı üniter yapıyı yıkmak. Akp nin amacıda laik devlet anlayışına darbe vurmak ve Türk islam cumhuriyetini fiilen ilân etmek. Osmanlı hevelisi Tayyip böyle bir adım atarsa Anayasasa laiklik ve demokrat anlayışı savunanlar ile rejim karşıtı faşist dinciler arasında korkunç bir savaş çıkar. Ama bundan korkuyorlar. Çünkü Türk Silahlaı kuvetleri dinci faşistlerin üzerinden silindir gibi geçer. Gerekirse, demokrasi karşıtı olan Akp polislerine de gereken cevabı verir!

Link to post
Sitelerde Paylaş

Açıkçası ben askeri darbe olacağını sanmıyorum. Düşük bir ihtimal. Ben bu işin arkasında "Ya başkanlık ya kaos diyenlerin olduğunu düşünüyorum. Pkknın amacı üniter yapıyı yıkmak. Akp nin amacıda laik devlet anlayışına darbe vurmak ve Türk islam cumhuriyetini fiilen ilân etmek. Osmanlı hevelisi Tayyip böyle bir adım atarsa Anayasasa laiklik ve demokrat anlayışı savunanlar ile rejim karşıtı faşist dinciler arasında korkunç bir savaş çıkar. Ama bundan korkuyorlar. Çünkü Türk Silahlaı kuvetleri dinci faşistlerin üzerinden silindir gibi geçer. Gerekirse, demokrasi karşıtı olan Akp polislerine de gereken cevabı verir!

bahsettiğin tsk 90'larda kaldı. şu anda dincilerin üzerinden silindir gibi geçecek bir tsk yok. hatta büyük bölümü sanırım yeni tuhaf şapkalı kıyafetlerinden memnun olur. genç Osman marşıyla da talim yaparlar artık...
Link to post
Sitelerde Paylaş

bahsettiğin tsk 90'larda kaldı. şu anda dincilerin üzerinden silindir gibi geçecek bir tsk yok. hatta büyük bölümü sanırım yeni tuhaf şapkalı kıyafetlerinden memnun olur. genç Osman marşıyla da talim yaparlar artık...

Taht hevesi için kardeşlerini, yeğenlerini, babalarını öldüren. Halkını reaya (koyun) diyerek aşağılayan. Cihad adı altında devletleri işgal ederek insanları katleden. Savaşta edindiği kadın ve kızları cariye olarak alıp hareminde içkilerle sefa süren zalim ve emperyalist bir devlet olan osmanlının kapıkulu olmaya çok meraklı bir milletimiz var.

tarihinde ateistfikir tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Naziler, Atatürk ve onun “Yeni Türkiye”sinden çeşitli yönlerde etkilendiler. Bunların en önemlisi, I. Dünya Savaşı’nın sonunda imzalanan barış antlaşmalarının revizyonuyla ilişkili. Bir yönden şöyle düşünmeliyiz: Naziler, politik bir hareket olarak Atatürk’le aynı zamanla yükseldi. Kurtuluş Savaşı, tam Nazi Partisi’nin kuruluşuna ve partinin ilk yıllarına denk geldi. Bu dönemde, yani Weimar Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında, Atatürk’ün savaşı, Alman medyası için büyük bir olaydı. Bu savaş, 1919-1923 yıllarındaki Alman medyası için en önemli dış haber başlığıydı. Anadolu’daki savaşa dair haberler, şaşkınlık ve sempatik bir kıskançlıkla tartışılıyordu. Alman milliyetçiler, savaşı ve imparatorluğu kaybettikleri, demokratik bir rejim kurmaya zorlandıkları için travma yaşıyorlardı. Bu bağlamda, Atatürk ve Kurtuluş Savaşı, gündemlerine girdi. Alman milliyetçileri, Anadolu’da yaşanan süreci, milliyetçi bir rüyanın gerçekleşmesi olarak görüyorlardı.


Nazilerin Atatürk’ten büyülenmesinin kökleri, 1920’lere uzanıyor. Diğer Alman milliyetçileri gibi Naziler de, özellikle Versay Antlaşması’nın değiştirilmesi ve güçlü bir lider altında farklı bir iktidar kurmak başta olmak üzere, Almanya’nın sorunları için “Türk çözümü”nü tartıştılar. Özellikle, 1923’ün sonunda Nazileri iktidara taşıyan “Birahane Darbesi”ne giden aylarda, Türk rol modeli, Naziler üzerinde etkiliydi. Bu, aynı zamanda, 1924’te darbecilerin davası sırasında süren tartışmalarda da ortaya konan bir gerçek. Bu tartışmalarda, Hitler, Atatürk’ü doğrudan rol modeli olarak, Mussolini’den bile daha yüksek bir mertebeye yerleştiriyor.


1933’te Naziler, Atatürk ve onun “Yeni Türkiyesi”ne hayranlıklarını açıklıkla dile getiriyorlardı. Üçüncü Reich’ın ilk yılında, yani 1933’te, Naziler kendi rol modelleri olarak Türkiye’yi çeşitli yollarla kutladılar. Bunlardan biri, Hitler’in Atatürk’ü “Karanlığın içinde parlayan yıldız” olarak tanımlamasıydı. Bu cümle, Üçüncü Reich’ın Türkiye’ye bakışının resmî çizgisi hâline geldi. Üçüncü Reich boyunca, Nazilerin Türkiye hayranlığı, Üçüncü Reich ile Yeni Türkiye’yi eşleştirecek boyutlara ulaştı. Nasyonal sosyalizm ile Kemalizm, “ikiz hareketler” olarak tasvir edildi. Fakat başlangıçta, bu konuda yazılan birçok metin ve konuşan siyasetçiler, “Yeni Türkiye”nin milliyetçi inşa yolunda “Yeni Almanya”dan çok daha ilerde olduğunu vurguladı. Hatta Naziler, Türkiye’yi bu anlamda yakalamak için ellerinden gelenin en iyisini yapacakları konusunda sözler verdiler.


Bu söylemsel eşleştirme sürecinde, Nazi metinleri ve siyasetçileri, “Yeni Türkiye”yi ulusal devletin yeni çeşidinin başarılı bir örneği olarak tasvir ettiler. Atatürk’ün liderlik rolünü, “Yeni Türkiye”nin savaşın içinde doğduğunu, coşkulu bir devletin eski bir imparatorluğun küllerinden kendini var ettiğini ve tüm bunların azınlıklarından “kurtuldukları” için mümkün olabildiğini vurguladılar. Naziler, etnik tarih okumalarında Ermeni Soykırımı/Techiri’nın yanı sıra, Türk-Yunan nüfus mübadelesine de yer verdiler. Fakat 1923’ten sonra, Türkiye’de hâlen azınlık grupların kaldığını genelde görmezden geldiler. Onların bakış açılarında, Yeni Türkiye, mükemmelen “temizlenmiş” ulus-devlet örneğiydi.


Naziler için, Kurtuluş Savaşı’nın öncesindeki etnik temizlik, Atatürk’ün başarısının en başta gelen ön koşuluydu. Ulusal çizgide Türkiye’nin yeniden inşa edilebilmesi gibi daha büyük bir başarının ikinci ön koşulu da, Rumların sınır dışı edilmesiydi. Bu ikisi, Naziler için “paket teklif” gibi bir şeydi. Onlar için önemli olan, onların ve diğer Alman milliyetçilerin “Yahudiler” olarak algıladığı azınlıkların gitmiş olmasıydı. Büyük ihtimalle, onların nasıl yok olduklarından çok, yok olmuş olmaları önemliydi. Nazilerin “Yeni Türkiye” algısına göre, eğer Türkiye azınlıklarından “kurtulmasaydı”, tüm bunları başaramayacaktı. Bu anlamda, Naziler ve diğer Alman milliyetçileri, Yeni Türkiye’yi etnik-ırksal temelde bir ülke kurulmasının emsal vakası olarak görüyorlardı.


Atatürk’ün ölümü de Üçüncü Reich basınında önemli haberlerden biri hâline geldi. Ölümünün ardından, günler sonra bile birçok büyük gazete, Atatürk hakkında yazı dizileri yayımlamayı sürdürdü. Medyanın bu olayı ele alışı, yaygın duruma bakınca, yalnızca Propaganda Bakanlığı’nın direktiflerinin sonucuyla olmadığını, daha “derinden” gelen bir şeyler olduğu anlamına geliyor.


Türkiye de Almanya’da neler olduğuyla ve Nazilerin 1930’lar boyunca neler yaptığıyla yakından ilgilendi. Türkçe gazeteler, Nazileri ve Almanya’yı büyük ölçüde tartıştı. Çünkü Almanya önemli bir ülkeydi ve Naziler, yeni bir siyaset ve devlet organizasyonu tarzı uyguluyorlardı. Bu, Türkiye’de de anlaşılmalıydı. Fakat Türkiye’de Üçüncü Reich’a yönelik olağanüstü bir hayranlık olmadı. Evet, Nazilerin yaptıklarından büyülenen Türk gazeteciler ve siyasetçiler vardı ama bunların hiçbiri, Nazilerin “Yeni Türkiye” için besledikleri hayranlığın yanına bile yaklaşamadılar.


Naziler için, II. Dünya Savaşı boyunca Türkiye, daha çok Franco’nun İspanyası gibi bir ülkeydi; sözde tarafsız, ancak yine de daha çok Almanya’nın olduğu Mihver devletlerinden yana. İspanya gibi, Türkiye’nin de gelecekte kendilerine katılacağını beklediler. Yine İspanya gibi, savaş boyunca en azından birkaç defa, Türkiye’ye güvenebileceklerini de hissettiler. Bu, Türkiye’den çok önemli hammaddelerin ithalatını da içeriyordu. Nazilerin esas gazetesi olan Völkische Beobachter’de, savaşın sonunda Türkiye’nin Almanya’ya savaş ilan etmesinden sonra yapılan tartışmalara bakarsanız, bunu en açık şekliyle görürsünüz. İlk sayfada yer alan makalelerin Türkiye’ye karşı her şeye rağmen sert ifadeler içermemesinden bahsetmiyorum yalnızca. Bu gazetelerde, Türklerin başka şansı olmadığının anlaşılması gerektiğini ima eden yazılar yer alıyordu. Bu, tarihte bir ülkenin kendisine savaş ilan eden başka bir ülkeye karşı, en dostane ve sempatik tavrıdır herhalde.


Naziler için, II. Dünya Savaşı boyunca Türkiye, daha çok Franco’nun İspanyası gibi bir ülkeydi; sözde tarafsız, ancak yine de daha çok Almanya’nın olduğu Mihver devletlerinden yana. İspanya gibi, Türkiye’nin de gelecekte kendilerine katılacağını beklediler. Yine İspanya gibi, savaş boyunca en azından birkaç defa, Türkiye’ye güvenebileceklerini de hissettiler. Bu, Türkiye’den çok önemli hammaddelerin ithalatını da içeriyordu. Nazilerin esas gazetesi olan Völkische Beobachter’de, savaşın sonunda Türkiye’nin Almanya’ya savaş ilan etmesinden sonra yapılan tartışmalara bakarsanız, bunu en açık şekliyle görürsünüz. İlk sayfada yer alan makalelerin Türkiye’ye karşı her şeye rağmen sert ifadeler içermemesinden bahsetmiyorum yalnızca. Bu gazetelerde, Türklerin başka şansı olmadığının anlaşılması gerektiğini ima eden yazılar yer alıyordu. Bu, tarihte bir ülkenin kendisine savaş ilan eden başka bir ülkeye karşı, en dostane ve sempatik tavrıdır herhalde.
tarihinde poiuz tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Hitler Almanyası tarihinde Erdoğan’ın başkanlık planıyla ilgili en önemli tarih 1 Ağustos 1934. 87 yaşındaki Rayş Cumhurbaşkanı Paul von Hindenburg ölüm döşeğinde. 1 Ağustos 1934’te karar altına alınan “Alman İmparatorluğu Devlet Başkanı Yasası”yla cumhurbaşkanlığı ile başbakanlık birleştirilir. 2 Ağustos 1934’de Cumhurbaşkanı Hindenburg ölür. 19 Ağustos 1934’te Hitler için birleştirilen cumhurbaşkanlığı ve başbakanlık (Erdoğan’ın değişiyle üniter başkanlık) görevine getirilmesi için referandum yapılır. Sonuç: sandık başına giden 43 milyon 568 bin seçmenden 38 milyon 394 bini Hitler’in “Führer” ilan edilmesi yönünde oy kullanır. “Führer” (başkan) tanımı da zaten buradan geliyor.



Erdoğan varmak istediği başkanlıkla Hitler’in “üniter başkanlığı” yani “Führer”lik arasında bir paralellik kurunca, dönemin olayları arasında benzerlik kurmadan geçmek olmaz. 1930’dan itibaren yerel ve eyalet seçimlerini saymazsak, dört seçim ve bir referandum yapıldı. Türkiye’nin geldiği aşamada son üç seçim önemli. Türkiye’nin şu an içinde bulunduğu siyasal koşullar dönemin Almanya’sında 5 Mart 1933 seçimleri sonrasını anımsatıyor. AKP tek başına hükümet ama Anayasa’yı değiştirecek gücü yok. Hitler çareyi KPD’yi meclis dışına atmakta bulmuştu! Bugün HDP o dönemki KPD’nin rolünü üstlenmiş.


Alman sermayesinin isteği doğrultusunda önce KPD ve sosyal demokratlara karşı amansız bir savaş başlatan Hitler, 27 Şubat 1933’teki Rayştag (Meclis) yangınını gerekçe göstererek komünistlere karşı cadı avı başlattı. Bir gün sonra “Devletin ve halkın güvenliğini sağlamak için Rayş Cumhurbaşkanının yetkilerini artıran” bir yasa yürürlüğe konuldu.

Hitler’le aynı görüşte olmayan bütün toplumsal kesimlere karşı baskı ve terörü öngören bu düzenlemeye karşı KPD’nin çağrılarına rağmen ortak bir antifaşist cephe kurulamadı.

Bu arada hükümet kurulamadığı için 5 Mart 1933’te yeniden seçimlere gidildi ve NSDAP bu kez oyunu yüzde 43.9’a çıkardı. SPD yüzde 18, KPD yüzde 12.3 oy aldı.

Ülkenin bütün sağ, muhafazakar partileri tabanını NSDAP’ye kaptırdı. Türkiye’de diğer sağ, muhafazakar partilerin AKP’ye kaptırdığı gibi.. 8 Mart 1933’te KPD’nin 81 milletvekilini yeni çıkarılan yasayı dayanak göstererek meclisten attı. Böylece Hitler, yasaları kolaylıkla değiştirecek üçte ikilik çoğunluğu mecliste sağlamış oldu!


Hitler kabinesi; Başbakanlık makamı ile cumhurbaşkanlığı makamını birleştirir

Devlet Başkanlığı ve Silahlı Kuvvetler Başkomutanlığı’na Hitler getirilir!

Nazi Almanya’sında bir daha seçim olmaz…
Link to post
Sitelerde Paylaş
Hitler’in basa gecmesi Buyuk Buhrandan sonradir. Almanya ekonomisi cökmüs, insanlar fakirlik ve yoksulluk icindeyken bundan faydalanan Naziler iktidari ele almistir. Cumhuriyet tarihinin en büyük olaylarindan biri olan 2001 ekonomik krizi sayesinde iktidara gelen akp bu noktada nazi partisi ile birebir benzerlik gosterir. Ancak benzerlik bununla sinirli degil. Devaminda Hitler silah ve insaata dayali ekonomik bir düzen kurarak, Yahudi zenginlerin paralarina cökerek az da olsa insanlara üc kurusluk en azindan karnini doyurabilecegi isler saglamis halk da buna karsilik onun diktatörlügünü kabul etmis, hukukun, demokrasinin, insanligin ve vicdanin icine etmislerdi. Türkiyeye baktigimiz zaman Türkiye genelinde belediyelerde taseron iscilik sistemi ile olsun, insaat sektorunde olsun o gunun Almanyasindan pek bir farkimiz yok. Bir tek silah sektoru eksik ona da kapasiteleri yetmiyor.

Erdogan ve Hitler, AKP ve NSDAP



-Ikisinin de liderleri ekonomik kriz sonrası iktidara gelmiştir. Büyük Buhran sonrası Almanya ekonomisi çöktü, enflasyon uçtu, işsizlik patladı. Akp'nin de iktidara gelmesinde 2001 krizi en önemli etkendir.


-Ikisinin de lideri iktidara gelmeden önce ceza evinde yatmıştır. “Hapis mağduriyetini” iyi kullandılar


-Ikinci Cumhuriyet ya da Neo Osmanli idealari gibi Hitlerin 3. Reich i vardi.


-Parlementoyu bombalatip sucu koministlere atacak kadar manipulasyoncu ve entrikaciydi


-Manipulasyonlar sonucu Hitler Almanyanin güclü ve otoriter bir lidere ihtiyaci oldugu gerekcesi ile kendini mutlak diktator ilan etmisti. Ikisinde de tek adam hakimdir, Hitler önce şansölye seçildi, sonra yetmedi kendisini führer ilan etti, yani hem başbakan hem de cumhurbaşkanı oldu. Aynısını uzun adam da yapmaya çalışıyor. Başbakan oldu, yetmedi cumhurbaşkanı oldu, şimdi de başkanlık için diretiyor.


-Ikisinin seçmeni de kayıtsız şartsız biat eder. bazen biatı geçer tapınmaya kadar varır. Bu. çocuklarının isimlerini "h" ile başlayan isimler koymalar, liderlerini kefenle karşılamalar, eşim sana helaldir, öl de ölelim söylemleri vs.


-Hitler de kadın (Mutterschutz) ve çocukların korunması (Kinderschutz) konusuna önem vermiş ancak propaganda dâhisi Dr.Goebbels nedense postere “cenin” koruması ibaresini koymayı akıl edememiş.


-Erdoğan’ın yaptığı, kadınlara biçilen “üç çocuk” ve annelik vazifesi Nazi döneminde de sözlü, görsel ve yazılı propaganda araçları tarafından üzerinde titizlikle durulan bir konuydu


-Adolf Hitler de en cok yaptigi yollarla övünürdü, hatta bu yollara Adolf Hitler yollari denirdi. Ikisinin de seçmeni duble yola kandi.


-Hitler ve saz arkadaslari ülke ugruna kan akitmanin kutsalligindan ve tüm Avrupanin Almanlara düsman oldugundan bahsederek saflari gün be gün siklastirmislardir. Bizde aslinda savas icerde oldugu icin tamamen din sömürüsü iceren retorikler kullanilmistir. Alkol ve zina gibi dinin en temel günahlari kabul edilen fiiller üzerinden karsi tarafta ahlaksiz bir kavim var havasi verilmek istenmistir. Taraflara ayristirilmistir. saflari siklastirmak adina. Ikisinde de ötekileştirme, düşman yaratma, propaganda, mitinglerde kalabalıkları kullanma önemlidir.


-Almanya’nın en büyük gazetelerine sahip Ullstein Ailesi’ne baskı yaptılar.

Aile hisselerini Hitler’in başçavuşu Max Amann’e satmak zorunda kaldı.

Gazeteciler Carl von Ossietzky ve Walter Kreiser’i; sıradan haberleri bahane ederek,

“gizli askeri bilgileri ifşa ederek vatan hainliği yaptıkları” suçlamasıyla cezaevine attılar. Lothar Erdmann, Else Ury, Heilig Bruno, Fritz Heymann, Jakob Cahnmann gibi gazeteciler de benzer suçlarla aynı akıbete uğradılar.

Kurt Tucholsky gibi gazeteciler baskıya dayanamayıp intihar etti.

Georg Bernhard gibi genel yayın yönetmenleri yurt dışına kaçmak zorunda kaldı.

Kuşkusuz boşluğu “yandaş gazeteler ve gazeteciler” ile doldurdu.

Sonunda Hitler medyayi tamamen sansürlemis ve medya konusunda tüm yetkiyi kendi bakanlarinin kontrolüne vermistir.


-Hitlerin konusurken agzindan köpükler sacan hakimleri vardi. Bizde ise sürec tamamen tehdit ve baski uzerine isledi ve hala islemekte.


-Göreve gelir gelmez sendikalarin tamamini kapatmislardir. Bizimkilerse sendikalarin cogunu zaten Ak sendikaya cevirmis ve tüm yetkilerini ellerinden birer birer almaktadir halihazirda.


- Iki dönem iktidarı da önce iş birliği yaptığı, köprüyü geçene kadar dayı dediğine işler yolunda gitmeyince yok etmiştir. Naziler SA'yı, Akp'liler Gülen Cemaatini çıkarları ters düştüğünde devre dışı bıraktılar.


-Hitlerin serserilerden ve ayak takimi cahil embesillerden olusan bir milis gucu vardi.


-Ikisi de polis teşkilatını kendi lehlerinde caydırıcı ve korkutucu bir güç olarak kullanır. Gestapo ve emniyet teşkilatı.


-Iki dönem ülkesi de komşu bir ülkenin iç savaşına doğrudan müdahil olmuştur! Ispanya Almanya'nın komşusu değil ama yakın bir ülke. Hitler uçaklarını gönderdi, Tayyip ajanlarını ve tırlarla silahlarını!


-Nazi eğitim sistemine baktığımız zaman artık yabancısı olmadığımız “Kindar Nesil” yetiştirme projesini görüyoruz. Toplumun her kesimine farklı metotlarla enjekte edilmek istenen ‘kin’ duygusunun eğitim sistemi içerisinde nasıl işlenmesi gerektiği konusunda haftalık Der Stürmer (Saldırıcı) gazetesinde yayınlanan ‘Eğitimde Yahudi Sorunu’ ve yine Dr. Goebbels’in Alman halkına nefret etmeyi öğrenmeleri gerektiğini anlatan ‘Almanlar Fazla Adil Olmayın!’ başlıklı yazılar bu konuda verebileceğimiz sayısız örnekten sadece iki tanesi


-Biri mezhep üzerinden siyaset yapar(sünnilik), diğeri milliyetçilik üzerinden(Alman ırkının üstün olduğu iddiası)



Alman toplumu gibi ileri bir toplumun nasyonal sosyalizm gibi sacma sapan bir ideoloji altinda birlesebilmis olmasi onlarin 30lu yillarda gectigi süreclerin aynilarindan gecen Türkiye’ye 2023 yilinda seriatin gelme ihtimalinin en buyuk ispatidir. Imam hatip liselerinin kapasitesinin 500.000 oldugu bir ulkede 10 yil sonra seriat yada seriat benzeri turevi bir rejim gelmez demek artik akla pek uygun degil.

Isin icinde din odugu zaman herseyi Allaha ve onun temsilcisi oldugunu iddia eden adamlara emanet etmis olmanin verdigi ic huzur oldugu zaman tÜm karalar ak görünüyor insanin gözüne. Her türlü ahlaksizliga vardir bir hikmeti diyerekten bakiyor.

Iste bu kitlesel hipnozdur. Hitler bunu irkciligi kullanarak yapmisti Tayyip ise ümmetciligi kullanarak yapiyor.
Link to post
Sitelerde Paylaş

Askeri Darbe Olur mu?

NAZİ’ler içinde Hitler’e “sen” (du) diye hitap eden tek kişi Röhm‘di.

Fakat iktidar ateş topuydu. Yollar ayrılacaktı. Bunu ateşleyen ise cumhurbaşkanlığı seçimi oldu. Hitler, o koltuğu istiyordu ve bunun için Ordu’ya ihtiyacı vardı.
Fırsatı yarattı; tarih 16 Mayıs 1934 idi.
Doğu Prusya’daki askeri tatbikat sırasında Deutschland gemisinde, Savunma Bakanı Werner von Blomberg, Genelkurmay Başkanı Werner von Fritsch ve Donanma Komutanı Amiral Erich Raeder’e fikrini açtı.
Soylu generaller, milis sayısı 4.5 milyona ulaşan SA’ları, yaygaracı-ayaktakımı olarak görüyordu. Röhm köylüydü. Büyük Almanya’nın geleceğinde bunlar olamazdı.
SA’lar arasındaki eşcinsel yaşam, Prusya ekolünden gelen muhafazakar komutanları
çok rahatsız ediyordu.
Hitler’den, SA’ların tasfiyesini istediler. “Paralel Ordu”yu kabul edemeyeceklerini belirttiler. Aksi durumda Hitler’e destek veremeyeceklerdi.
Yalnızca ordu değil…
Hitler’in iktidar olmasına “yeşil ışık” yakan Gustov von Bohlen, Robert Bosch,
Albert Voegler, Georg von Schnitzler gibi büyük işadamları, gelişigüzel tutuklamalara, Yahudiler’in ölümlerine ve dizginlenemeyen SA terörüne son verilmesini istiyordu.
Ordu ve işadamları; polis ve asker üzerinde ayrıca kamu yönetiminde geniş yetkilere sahip paralel bir “SA devleti” istemiyordu.
Hitler kabul etti; kendini iktidara getiren “hizmet hareketi” SA ve “onursal başkan” Röhm’ü feda edecekti.
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...